“SU OLMAZSA
HAYAT DA OLMAZ”
9 Şubat Çarşamba günü Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatro salonunda Ordu Temiz Enerji Platformu, Kent Konseyi Çevre Gurubunun organize ettiği Hidro Elektrik Santralleri HES lerle ilgili “ HES’ler ve Geleceğimiz”…
“Su olmazsa Hayat da olmaz..!”
konulu bir bilgilendirme toplantısı yapıldı.
Duyarlı Çevrecilerin katıldığı toplantıyı Doğa Derneği başkanı Güven Eken sahnede yaptığı maket üzerinde 49 yıllığına kiralanan akarsularımız üzerindeki yapımı devam eden 63 HES inşaatının doğaya vereceği tahribatı ve Akarsularımız üzerindeki doğa ve çevre katliamlarını örnekler vererek Çeşitli yerlerde HES inşaatlarına yöre köylülerinin açtığı davaların % 90 nında zaferle sonuçlandığını anlattı.
Hes’lerin Su tutma havuzların da Alüvyonlardan çökertilen suların deniz canlılarının da beslenmelerinde nasıl etkilediğini söyledi
“Köylüler birlik olup atalarından torunlarına emanet,doğanın can damarı olan suların, gözlerini para hırsı olan şirketlere karşı korumalıdır” dedi…
Başkan Eken sahnede yaptığı Maket üzerinde yağmur yağdırdı ,dereler ırmaklar oluşturdu akar suların önüne HES barajları yerleştirdi “Su olmazsa Hayat olmaz.. Vücudumuzun damarlarındaki kan nasıl boşa akmıyorsa su da boşa akmaz” dedi Hidroelektrik santrallerinin çevreye verdiği doğa zararlarını özetle şöyle anlattı ;
“ HES’ler Anadolu’nun yabancı şirketlerce işgalidir Hes’leri yapan şirketlerin büyük kısmı yabancı ortaklıdır. Hes’lerin yapılmasıyla akar sularımız şirketlerin ellerine geçecek 49 yıl patronların cepleri dolacak .Derelerimizi satın alan şirketler ürettiği elektriği yüksek fiyata satarken kendileri bir kuruşa kullanacaklar” dedi..
Köylülerimiz vadilerini sularını köylerini korumak için hukuk yoluna başvurmalıdırlar . Bu davaları açan köylülerimizin % 90’ından fazlasının zaferleriyle sonuçlanmaktadır. Vatandaşlarımız bu HES konusunda bilgilenmek için HES bilgi hattını arayabilirler. Tek vücut olmalıyız Su olmazsa hayatta olmaz suyumuzu vermeyeceğiz. Sözleriyle konuşmasını bitirdi..
Doğayı ve Çevreyi tahrip eden Hes yapım çalışmaları ile ilgili slayt film gösterimi sonrası
HES SAVAŞÇISI Elk Müh
COŞKUN TÜRKELİ
Soru cevap kısmına gelindiğinde salondan yazılı sorulara Ordu Temiz Enerji ve Çevre Platformu sözcüsü “HES savaşçısı” Elektrik Mühendisi Coşkun Türkeli özetle şu yanıtları verdi :
Ordu’da yapılacak HES’lerin kendi amortisini karşılaması mümkün değildir. Ordu’daki su kaynaklarının mevsimlik olduğunu da söyleyen Elk Müh Türkeli suların kullanım hakları böylelikle 49 yıllığına alınıyor. Ordu’da yapılacak 63 HES inşaatının ortalama 250 milyon dolara mal olacak oysa bu tesislerin kendi kendini amorti etmesi mümkün gözükmüyor . Burada amaç sudan elektrik elde etmek mümkün değil burada amaç başka…Oysa yapımı yeni biten Topçam barajından üretilecek elektrik Ordu’nun elektrik ihtiyacını karşılayacak kapasitede iken 63 HES inşaatı tamamlandığında ancak Ulubey ile Perşembe’nin ihtiyacını karşılayacak kapasitede olacak. Yani bunların Ordu’nun elektrik ihtiyacını karşılaması mümkün değil.
Bu işin arkasında Rant var. Bu işlerin arkasındaki firmaları geçmişlerini incelediğinizde kredi batırmış vergi kaçırmış ,vergi borcu olan insanları görüyoruz.
Ordu’daki 17 HES inşaatını araştırdıklarında yabancı ortakları olduğunu belirten Elk Müh. Coşkun Türkeli Darıca 2 projesinin binde beş ortağı İstanbul’da diğerleri İngiltere’de Amerika’da İsrail’den çıkıyor. Bunlar suyun kullanım haklarını aldığı için zamanla şişelenerek satışını da yapacak.
Heslerle mücadele etmenin yasal yolu bunlara dava açmakla olur dedi..
ÇEVRE BAKANI EROĞLU..
TRABZON’DA KONUŞTU…
O günlerde Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi KTÜ de Osman Turan konferans salonunda Doğu Karadeniz bölgesi Heyelan ve Taşkınları sempozyumunda öğrencilerin salona alınmadığı bir toplantıda Çevre Bakanı Veysel Eroğlu HES lerle ilgili şöyle konuşmuş;
“ HES lerin hiçbir şekilde Suyu kirletmesi söz konusu değildir. Eskilerde su değirmenleri vardı şimdi ahşap değirmenler yerine paslanmaza çelikten yapılar tribünler var Suyun gücünü alıyorlar suyu daha temiz bir şekilde veriyorlar…”
Size şu sözü veriyorum Hidro Elektrik Santralleri HES lerin olduğu vadiler çok daha güzel mekanlar haline gelecek …
MELET’İ..
GEZDİK GÖRDÜK DE …!
Yazın Hollandalı gazeteci VİLCO’nun Türkiyeyi gezen meşhur KARAVANI ile Gazeteci arkadaşım Ömer Kulaçoğlu ile birlikte MELET vadisinden yukarıya Topçam Barajının olduğu yere bir günlük bir seyahat yaptık.
Melet ırmağının kurumuş dere yatağında bu vadi üzerinde yapımı bitmiş olan HES 1 santraline gelirken derenin Darıca Kirazlık arasındaki 7 Km’de suyun akmadığını ve Susuz boş dere yatağında gördüklerimizi tarif etmekr,anlatmak yazmak yetmez ..
Bu doğa tahribatını görmeniz gerek…
Susuz dere yatağında çekikm yapan Vilco’nun ekibini görünce HES’in bir yetkilisi sinirlendi..kızdı..etrafımızda turlar attı..telefonla bir yerlerle konuştu..
Vilco ile röportaj yapan Elk Müh Coşkun Türkeli
“ Suyun tutulduğu havuza.. talimat verdi birazdan CAN suyu..! nu göstermelik bırakır” dedi..
Bir iki kilometre taşı toprağı kurumuş Melet’in boş dere yatağını seyrederek yolumuza devam ediyorduk..
Gördüklerimize inanması zor ama..Coşkun Türkeli haklı çıkmıştı canlısı ölmüş dere yatağına ince bir su bırakmışlar.
Bunun adı Kirazlık Darıca 1’in arasındaki Melet’in Ölmüş ırmak yatağının Can’landırma suyuymuş..!
Geçiniz..
Çevre Bakanı Eroğlu’nun Trabzon’da KTÜ’de HES’ler için anlattıklarına gelince ..
KTÜ Öğrencileri iyi ki salonda yokmuş..
“TÜRK TELEKOM”
VE
“ DELİ DUMRUL”
Dede Korkut Destanı “Duha Kocaoğlu” Deli Dumrul hikayesini çoğumuz okul zamanlarımızdaki kitaplardan okumuşuzdur veya bu ilginç masalın öyküsünü büyüklerimizden dinlemiş ve de tiyatrosunu seyretmişizdir, duymuşuzdur..
Hikaye şöyledir ;
“ Deli Dumrul bir kuru çayın üzerine bir tahta köprü yaptırır..Geçenden 30 akçe geçmeyenden döve döve 40 akçe alır..
Bunu niçin böyle ederdi.? Onun için ki benden deli,benden güçlüler var mıdır …”
Şimdi buda nerden çıktı..! Ne alaka denilebilir…
Size yapılan bir hizmetin karşılığını bir şekilde ödersiniz. Her hangi bir işyerinden bir şey alıp parasını ödersiniz veya parasını ödeyip herhangi bir yere gitmek için bir bilet alırsınız bunun karşılığında seyahat eder yine parasını ödersiniz..
Sonuçta aldığınız bir malın veya bir hizmetin karşılığını ödersiniz…
Siz dolmuşa binmeden parasını ödeyen birisini tanıyor musunuz.?
Veya trenle .. uçakla bir yere giderken bilet parasının yanında bu uçak çok pahallı çok güzel veya tren şu kadar para karşılığı bilet aldınız yetmez.. şu kadar da katkı payı parası ödemek zorundasınız diyen var mı..?
Tabi ki böyle bir para ödeme sistemi görünürde yok da…!
TÜRK TELEKOM…!
Vatandaşa iletişim , konuşma kolaylığı sağlayan eski adıyla PTT sonradan açılım yapmış şekliyle Türk Telekom iletişim merkezinin Faturalarında ki sabit Aylık ücretin ne anlama geldiğini elinize faturası geldiğinde soruyor araştırıyor musunuz..!?
Bir sabit telefonunuz ve bir numaranız var ,birde cep telefonunuz..Çoğu görüşmeleriniz cep telefonunuzdan olduğu için sabit telefonunuzla fazla konuştuğunuz bir yerde yok. Bu arada sabit telefondan, sadece arandığınızda ALO diyorsunuz..
En önemlisi ve…
Üstelik sabit telefonun da konuşmaya kapalı ..!
Yine aynı akıbete uğruyorsunuz..
Durum böyle olduğu halde Aylık ücret diye bir “Dede Korkut” icadı çıkmış Size gelen Faturada konuşmadığınız halde ödeme emirli bir talimat her ay önünüze geliyor ;
Son Ödeme Tarihi …..
Aylık Ücret 18.72
Kullanım ücreti 0.68
Diğer ücretler 3.39
İndirimler 0.68
Ücretler toplamı 22.11
KDV 3.90
ÖTV 3.32
Devlete ödenecek vergilerin top 7.30
Fatura tutarı 29.41
………….
Bu tarz düzenlenmiş faturayı alan vatandaş Telefonla konuşsa da konuşmasa sonuç değişmiyor..Ödemediğinizde önce telefonuz dışa konuşmaya kapatılıyor..Telefonunuz kapalı olduğu halde bu tahsilat makbuzu bir sonraki ay elinize yine geliyor…
Görüşme yok kullanım 0.68 fatura bedeliniz 29.41 TL…
Televizyonlara reklam parası ödenecek diye vatandaşın konuşmadığı zamanda da otomatiğe bağlanmış Aylık ücretli fatura bedeli vatandaştan tahsil etmenin mantığı gerçekten anlaşılmıyor.
Köprüden geçsen de geçmesen de…Konuşsan da konuşmasan da..! “ Dede Korkut” misali bu sabit ücreti ödeyeceksiniz…!
İşte bunu
Anlamak ta zorlanıyor insan ..!
Bu hizmetin adı Özelleştirme olmalı ..
Telefonla konuşturma hizmetinin karşılığını vatandaş tabi ki ödeyecek ödemek zorunda da konuşturmadan alınan bu tahsilatın adı ne oluyor..!
Ha..Dede korkut masalındaki “Deli Dumrul..” hikayesi..
Ha da..Türk Telekom’un konuşma hizmetinin dışındaki aylık sabit ücreti..
Yüzlerce sabit telefon sahibi vatandaş sırf bu yüzden telefonlarını kapattırıyor,iptal ettiriyor ve cep telefonu kullanıyor.
Vatandaş..
Param kadar konuşurum diyor..
Ben de öyle…
Sabit telefonlardaki her ay muntazam gelen otomatiğe bağlanmış karşılığı bilinmeyen “ Aylık Ücreti” yuvarlamak için vatandaşa cazip gelsin diye Akşam 7’den sabah 7’ye kadar ücretsiz konuşma .Türk Telekomun uzun vadeli çok uygun taksitlerle verdiği elektronik promosyonlar çok güzel de …
Vatandaş Sabit telefonundan Konuşmadığı “ Deli Dumrul” akçesi misali Aylık ücret hizmet tahsilatı olan 18.72 Tl nin ve almadığı bu hizmetin KDV si ÖTV’si tahsilatını dahası verilmeyen hizmetin tahsilatını ödemek zorunda bırakılıyor anlamak mümkün değil.
Bir bilen varsa açıklasın…!
Ben son zamanlarda bu garip hizmeti anlamadığım için de 35 yıllık sabit telefonumu aynı gerekçeyle iptal ettirdim.
Santralli, Manyetolu telefonlardan bu günlere geldik .Telefon teknolojisi değişti..Bana ulaşmak isteyenler beni bir şekilde cep telefonumdan bulurlar….
Dip Not : Bu yazıyı yazarken Türk Telekom Genel Müdürlüğünden aradığını söyleyen bir görevli Telefonunuzu neden iptal ettiriyorsunuz diye sordu. İnternette yazacağım oradan okursun dedim. Telefonunuzu İptal ettirmeyin sabit ücretinizi 30 değil 15 Tl paketten yapalım dedi..
Siz bu zihniyetle daha çok vatandaşa aynı şeyleri söylemek zorunda kalırsınız iyi günler dedim..
% 70’ e varan İndirim…!
Tuncer Engin
Dükkanlarda Kış sonu indirimleri başladı. Vitrinlerine çeşitli boyda ve renkte yazdıkları kocaman İNDİRİM yazıları ile müşterilerini dükkanlara çekmek istiyorlar..
Dükkanların bu indirimleri belirli mevsimlerde devamlı oluyor görüyoruz çoğu zamanlarda hoşumuza giden bir ürün varsa ve de indirim cazip geliyor alışveriş yapıyoruz..
% 70 indirimi bulana aşk olsun…
Büyük şehirlerde Ünlü mağazalar özel müşterilerinin cep telefonlarına mesajla veya özel davetiyelerle bildirdikleri 1. gün özel indirim günlerine çağırıyorlar. Özel ürünlerini 1. günde ürünlerini seçme imkanı veriyorlar.
Yüzde elli indirim,.. 3 ürün al 2 ürün parası öde indirimleri ile alışverişi daha cazip hale getiriyorlar.
Bazı vitrinlerine yaklaşık 1 metre büyüklüğünde % 70’ e ..% 60’a ..varan indirim yazıları var ki işte bu alışveriş şekli düşünce harikası bir yaklaşım.
% 70’e varan yazısını beş metreden okuyorsunuz da alt köşesindeki ..e varan yazısını okumak için mercekle dolaşmak gerekiyor.. Çoğu zaman bu özel zeka indirimini fark edemeyebilirsiniz dikkat de etmeyebilirsiniz, dükkana girersiniz. Ürünü beğenip kasanın kuyruğuna girdiğinizde bu sözüm ona yüzde yetmişe varan indiriminin yanlış olduğunu size hatırlatırlar..
Doğru okumamışsınız bakın onun altındakini görmemişsiniz derler adama ..!
Bu garip indirimleri takip eden bir resmi kurum var mıdır, yok mudur bilemiyorum da…
HAYALET CADDELER
“YENİ FİDANGÖR
ESKİ FİDANGÖR ..!”
Bu Fidangör hikayesini bir kere yazmıştım bir kere daha yazayım…
Çünkü Belediyenin resmi levha asmadığı bu garip hayalet adresi bir daha yazmayacağım.
Vatandaşın özelliklede gençlerin icat ettiği bu Yeni Fidangör..Eski Fidangör adresinin ne kadar resmiliği olur bilemem de bildiğim bir şey varsı Eski Fidangör diye tarif edildiğinde araç trafiğine kapalı alışveriş semti Sırrıpaşa Caddesi ..Yeni Fidangör denildiğinde de yine trafiğe kapalı İsmetpaşa caddesi GÜM’e gidiyor yok sayılıyor…
Alışkanlık haline gelmiş bu hayali adres radyolardan okunuyor el ilanlarına basılıyor. Yazıya başlamadan önce radyodan FİKS alışveriş merkezi Yeni Fidangörde..METROPOL alışveriş merkezi Yeni Fidangörde Ada Simit Fırını Karşısında diye reklam anonslarını dinledim..
Belediye kayıtlarında olmayan bir caddedeki iş merkezlerinin hayali adresi bunlar.. Resmiyette ise böyle bir caddenin varlığı yok.
1926-27 yıllarında Şimdiki Fidangör diye anılan yerde Aktaş fırınının olduğu bölgede fırıncılık yapan Panagiutis Fytanidis Fidangür isminde bir Rum vatatandaş varmış. Zamanın taş fırınında pişkin ve güzel ekmek yaparmış. Bu beğenilen ekmek için nereden aldın denildiğinde “ Fidangür” den aldım derlermiş.
Bir zaman sonra bu Rum fırıncı Fidangör ailesiyle beraber Yunanistan’a gitmiş orada fırıncılık yapmağa başlamış. O günlerden bu günlere bu mevki halk arasında Fidangör olarak konuşulmağa başlanmış.
Durum böyleyken günümüzde Gençler 19 Eylül ilköğretim okulunun önünden başlayıp Tahıl pazarının önüne kadar uzanan Sırrıpaşa Caddesinin adını eski Fidangör.. Ada Fınının önünden başlayan İsmetpaşa caddesine de Yeni Fidangör adını koymuşlar..
Bu caddeler üzerindeki esnaf ta işyerlerini Radyo ve Televizyonlara verdikleri reklamlarda Eski Fidangör..Yeni Fidangör olarak belirtmekteler.
Bu yanlış verilen HAYALİ adres için Belediyenin müdahale etmesi gerekir diye düşünüyorum..
O ZATEN CHP’LİYDİ…
Ordu halkının Güvenini kazanan eski DSP’li Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’nun Ordu’yu ziyaret programı içerisinde 31 Ocak 2011 Pazartesi günü Vali Kemal Yazıcıoğlu Kapalı spor salonundaki törende Eski yuvası Cumhuriyet Halk Partisi’ne katıldı.
Yaklaşık beş bin kişinin katıldığı törende Başbakan Kemal tezahüratları ve alkışları ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu Fındık üreticileri ile birlikte fındık bahçesinde fındık toplarken çekilen dev bir posterin önünde kürsüye çıkıp yaptığı konuşmasında Ordu’da sizlerle beraber olmaktan memnunum
“ Güçlerimizi birleştirirken bölünmeyeceğiz.
Ayrılmayacağız,beraber olacağız.
Ordu’yu Sosyal Demokrat kılan,çağdaş yürekli bir Belediye Başkanınız var.
O Ordu’nun aydınlık yüzüdür..
O Yürekli Belediye Başkanını buraya çağırıyorum .
Dereler Nehirlere,nehirler denizlere akacak güçlü olacağız bu gün bir nehir daha okyanusa katıldı.” dedikten sonra ailesi ile birlikte kürsüde bulunan Belediye Başkanı Seyit Torun’un elini havaya kaldırıp basın mensuplarına ve Ordu Halkına mesaj verip salonu birlikte selamladıklarında tabiri yerinde ise salonda yer yerinden oynadı..
Kılıçtaroğlu CHP rozetini Alkışlarla Başkan Seyit Torun’a ve birlikteki katılımcıların yakasına taktı..
Başkan Seyit Torun’un eski yuvasına CHP’ye bu muhteşem dönüşü sosyal demokratları son derecede memnun ettiğini söyleyebilirim.
1994 ve
CHP’Lİ BAŞKAN TORUN
1994 senesinde Ulubey Belediye Başkanlığına Cumhuriyet Halk Partisinden adaylığını koyan Seyit Torun bir dönem güzel ilçemizin Belediye Başkanlığı görevini yaptı. 1999 yılında Ordu CHP İl Başkanlığı yönetim kurulu üyeliği ve Başkan yardımcılığı görevine getirildi.
2004 Yılında Ordu Belediye Başkanlığına aday adayı oldu olduğunda kabul görmedi Seyit Torun taraftarları CHP’liler iki otobüs ile CHP Genel Merkezine gittiler..
Zamanın Genel Sekreteri Önder Sav’la görüştüler.. Ordu’dan Ankara’ya giden CHP’lileri Önder Sav’ın Genel Merkezdeki Televizyon görüntüsünde “Polis çağırın atın bunları dışarı” diyen sözlerini izledik.
Bu karmaşadan sonra Seyit Torun DSP adayı olarak seçimlere katıldı ve iki dönem DSP’nin Ordu Belediye Başkanı oldu.Halen bu görevini sürdürmektedir.
Sonuç olarak DSP Belediye Başkanı Seyit Torun eski yuvasına Cumhuriyet Halk Partisine CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’nun özel olarak katıldığı muhteşem törende eski yuvasına CHP’ye döndü..
Nerede kalmıştık..
O Zaten CHP’li idi…
“ ORDU TANITIM GÜNLERİ”
NOTLARI…!
Tuncer Engin
Ordu 6 - 9 ocak tarihleri arasında Başkent Ankara’da Atatürk Kültür Merkezi’inde başlangıcında belki geç kalınmış ama doğru yerde “ Ordu Tanıtın Günleri” adı altındaki Ordu’nun tanıtımında yöresel , kültürel ve Turizm güzelliklerini yaşatan büyük bir sosyal etkinliği gündeme taşıdı.
“ Ordu tanıtım günlerinde” Başta Ordu Valiliği, Kültür Turizm Müdürlüğü ile Ordu Belediye Başkanlığının en çok dikkat çeken stantlarının yanında ilçe Belediye başkanlıklarının, bazı sivil toplum kuruluşlarının ve özel kuruluşların yörelerini tanıtım etkinlikleri ve yöreye has yeme içme tatlarını Ankaralıların ve Ankara’da yaşayan Ordu’luların beğenisine sundular.
İlçelerde Perşembe Belediyesinin Kayıklı standı ve Cevizli beyaz helva sunumunun ağızlarda bıraktığı tadı,Akkuş ilçemizin nefis kuru fasulyesini hala dinliyoruz.
Böyle tanıtım Kent fuarı organizasyonlarda ilin ve ilçelerin Kültürel ve Turizm görselliklerinin dışında özelliği olan yöresel mahalli tatların azda olsa sunumunun bıraktığı damak lezzetleri konuşulur anlatılır da bu organizeleri günübirlik Ticari olmaktan çok daha büyük düşünmek gerekir. Onun için de özellikle Ordu ilimizin tanıtımını kültür ve turizm açısından profesyonel ehil kişilere bu tanıtımların reklam organizasyonunu yaptırmak daha doğru olurdu diye düşünüyorum.
Bu arada Antalya Altın Koza film festivalinde jüri özel ödülü adan “ Ordu’da bir Argonot” Filminin afişinin AKM’nin kapısından neden indirildiği hala tartışılıyor..
Türkiye’mizin en önde gelen grafik reklam ve tasarım kuruluşlarından birisi “ Alameti Farika”nın sahibi hemşerimiz Uğurcan Ataoğlu ,Dünyaca ünlü grafikerlerimiz Gürbüz Doğan Ekşioğlu ,Sadık Karamustafaoğlu ve Emin Öztürk gibi değerlerimizden şehrimiz adına istifade edilmemesini düşünemiyoruz. Zaten düşünse idik “Ordu Tanıtım Günlerinin” Ankara’daki tanıtımının ulusaldaki etkinliğini de o zaman daha iyi anlar, görürdük.
Bunun farklı bir örneğini iki sene önce İstanbul’daki uluslar arası EMİT fuarında Ordu’lu ünlü sanatçı Nil Karaibrahimgil’in Enis Ayar’la özel tasarım Robonat’ta kavrulmuş avuç avuç sıcak Ordu fındığını dağıttığı Ordu Standındaki kalabalıkta gördük.
Fuar düzenlemek farklı bir şey, stanttaki yaratıcılık ve tasarım çok daha farklı bir şey…!
Ali Usta’nın Fındık unundan yapılmış özel Çiğ köftesi ni ,fındık unundan yapılmış sıcak bir bardak Fındık çorbasını yudumlamak için Ordu standında arandığını da yazmak zorundayım. Yörenin damak zevkine hitap eden bu özel Ordu ikramlarının Ordu Tanıtım Günlerine çok özel katkılarının da olacağını düşünenlerdenim.
Bu küçük ayrıntılar bir yana Belediye Başkanı Seyit Torun’un Ankara’daki konuşmasının şu satırlarına katılmamak mümkün değil.
“ 4 Gün gibi kısa bir sürede ilimizin güzelliğini tam anlamıyla yansıtmış olamayız. Çünkü ilimizin her köşesi, her bucağı eşsiz güzellikle dolu olan essiz bir yerdir.
Ordu Belediyesi olarak kentimizi ve ilimizi ülkemizin her tarafında hak ettiği şekilde tanıtmak istiyoruz…”
Bir sonraki tanıtım günlerinde ilimizi daha profesyonel ellere teslim edersek bu tanıtım organizeleri daha etkili daha güzel ve ulusalda daha medyatik görürüz okuruz .
Yoksa biz yazar biz okuruz…
Bu arada Uydudan yayın yapan Ordu Kanal 52 tv nin canlı yayınlarının da Ankara’daki Tanıtım Günlerine büyük katkısının olduğu gerçeğini de görmezlikten gelemeyiz. .
KAZA GEÇİRDİLER…
Ankara’daki Ordu Tanıtım Günlerinde Grafik tasarım resim sergisi açan Arkadaşımız Emin Öztürk ile Enis Ayar 9 Ocak akşamı Özel otomobilleri ile Ankara’dan Ordu’ya dönerken Samsun Dikbıyık mevkiinde saat 18.30 sıralarında araçlarının önlerine çıkan köpeği ezmemek için direksiyon kırınca kaza yaptılar.
Araçları yoldan çıkarak karşı şeritte takla atan ve Pert olan hemşerilerimiz kaza yapan araçlarından emniyet kemerleri ve hava yastıkları sayesinde olayı ufak sıyrıklarla atlattılar.
Arkadaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
ORDU İSPANYA YOLCUSU
19-23 Ocak tarihleri içerisinde İspanya’ın Başkenti Madrit’te Kültür Turizm Bakanlığının katılacağı bir büyük tanıtım organizasyonuna Türkiye’den Ordu Ve Manisa illerimiz katılacak. Ordu Valiliği Kültür ve Turizm Müdürlüğümüz İlimizin ve yöremiz kültürünü ve turizminin güzelliklerini ve özelliklerini Slayt gösterileri ,Afiş, Broşür ve CD lerle İspanya’da sergileyecekler..
Başarılar diliyoruz.
ÖNEMLİ NOT :
Gazeteci yazar üstat O.Rüştü Baş Olay gazetemizin köşesindeki bir yazısının altına şu notu düşmüş..
Ordu Tanıtım Günleri her ne kadar yerel medyada” Ankara’yı salladı” manşetleri ile verilmiş olsa da “ nal topladığımızı” Söylemeliyim…dedi.
Bu organizenin tanıtım, salon gösterimlerde aksak ve eksik yönlerini vurguladı.. Daha etkili organizelerin ve duyuruların olmasını, salonların dolmasını istedi..
Kimseler duymasın alınmasın da..
Haksız da değil,
Her şey Güzel Ordu’muz için…
İCRAATIN İÇİNDEKİ ADAM
Dr. MEHMET HİLMİ GÜLER..!
Türkiye’de uzun yıllar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı görevini başarıyla yaptığı dönemlerde uluslararası Bakü-Ceyhan ve Nabucco Nükleer projelerinin Türkiye’de uygulanmasında büyük katkısı olan eski Bakan Ordu Milletvekili Hemşerimiz Mehmet Hilmi Güler’in Ordu ve Giresun illerini kapsayan Doğal Gaz hattı döşeme çalışmaları programdaki belirlenen yerlerde halen devam ediyor.
Ordu Merkezin şehir aydınlatma direklerindeki kablo kirliliğine bakanlığı döneminde son veren ve şehir cereyanı kablolarını yerin altına alınmasındaki talimatlarını ,Atatürk stadyumundaki açık seyirci tribünlerinin büyütülmesi ve şimdi yapılmakta olan gece aydınlatma direkleri, Ordusporumuza yapılan çeşitli yardımların,
Sayısız özel katkıların arkasında Ordu Milletvekili M.Hilmi Güler’in gayretleri ve imzası var…
Kömür dumanından ve kokusundan kurtulan şanslı mahalleler... Proje gereği Sivas üzerinden dağları aşarak döşenen 900 tır yükü yer altı Doğal Gaz ana borularının Ordu’ya getirdiği Doğal Gazın rahatlığı ve sıcaklığı ev sakinlerini ve de hanımlarını mutlu ediyor.
Bunlar bizim gördüklerimiz bildiklerimiz ve duyduklarımız Orduya getirilen sosyal hizmetlerin önde gelenleri. ayrıca,
İki ilin Ordu Giresun’da yaşayan insanlarının ortak isteği, Ordu Giresun sınırında Gülyalı ilçesinde denize yapılması düşünülen OR-Gİ Havaalanı projesinin ilk mendirek taşını Gülyalı Kaymakamlığının önündeki yerde damperli kamyonla denize döken Eski Ordu Valisi Mustafa Malay’ın nın kamyonun direksiyonunda duyduğu heyecana ortak olan ve alkışlayan , orada bu güzel olaya tanıklık eden, yaşayan birkaç kişiden birisi olan bizler…
Sonrası uzun bir bekleyiş içerisinde iken, başlangıçta Ordu-Giresun halkının da katıldığı küçük maddi yardımlarla ve Devlet -Halk işbirliği ile başlatılan iki ilin ortak kullanacağı havaalanını projesinde sonradan ümitsizliğe kapılmışken ilerleyen zaman içerisinde Ordu Basınının da desteğini alarak OR-Gİ havaalanı projesini yeniden gündeme gelmesinde büyük katkıları olan yine Milletvekili Hilmi Güler ve arkadaşları var..
Fatsa Bolaman’dan başlayarak Efirli sahiline inen dağları delerek Türkiye’nin en uzun 4900 metre uzunluğundaki Ordu Nefise Akçelik tüneli ve diğer üç tünelle geçilen yolun rahatlığında…
Ordu Sahil gezi yolundaki deniz tahribatını önlemek amacıyla sıra sıra döşenen kayalarda, velhasıl Ordu’daki kalıcı bir çok hizmetlerin arkasında eski Bakan ,Ordu Milletvekili Hilmi Güler’in emeği,çabası ve imzası var.
Kala kala bir yılan hikayesine dönen trafiği rahatlatacak çevre yolu projesi var ki , onunda arazi mağdurları var…!
Ordu’muza yapılmış yapılacak bu Devlet hizmeti ve Belediye hizmetleri zincirine emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz da son zamanlarda basında okuduğum duyduğum ve beni heyecanlandıran en güzel en anlamlı yatırım düşüncesinin müjdeli haberini de geçenlerde bir gazetemizin “ Karadeniz’e Dev Proje” başlığında gördük. Bakü-Ceyhan ,Nabucco santrali gibi büyük Karadeniz projelerine imza atan Eski Enerji ve tabii Kaynaklar Bakanımız M.Hilmi Güler’in 2010 nun son müjdeli haberi “Karadeniz bölgesi için yapılması düşünülen Karadeniz Demiryolu Etüd ve Uygulama Projelerinin tamamlandığı” idi.
Bu arada deniz memleketi olarak Deniz taşımacılığındaki yolcu gemilerine iskelemizde görmeye hasret kaldığımızı da tekrar tekrar belirtirken..
Samsun’dan sonra doğu Karadeniz için düşünülen Demiryolu dev projenin belirli bir zaman içerisinde gerçekleşmesinin Karadeniz’e getireceği güzellikleri ve canlılığı ekonomik hayata ve Karadeniz turizmine katkısını düşüne biliyor musunuz..?
Yaşayan görecek…!
Karadeniz Demiryolu projesine katkı sağlayan herkesi ve özelliklede bu büyük düşünceyi gündeme getiren basınla paylaşan Ordu Milletvekili M.Hilmi Güler’i kutluyoruz.
ÜNLÜ AVCILAR VE
ESKİ DENİZCİLERİ DİNLEMEK…!
Eski avlar ,eski avcılar eski avlaklar.. Karada denizde avlanmanın farklılığı, anlatması zor dinlemesi çok kolay Av hikayeleri…
Karada denizde Eski avlar zaten kalmadı da avcılığında keyfi yok.. Etrafımıza baktığımızda bunları anlatacak eski avcılar bir elin parmakları kadar azaldı…
Şimdi bunlar nereden çıktı da diyebilirsiniz.
Anlatayım,,
Ünlü avcı Fıçı Fahrettin ve Avcı Yılmaz Engin geçenlerde gazete bürosuna geldiler ..dayı yeğen misali ikisi bir araya geldiler mi av sohbetleri de bir başka oluyor. Ünlü kara ve deniz avcısı Babası “Çakır” Mustafa Tercan onun tayfası ve çantacısı oğlu 70 yaşındaki Fıçı Fahrettin’in anlattığı Av hikayelerini ondan dinleme ise gerçekten bir ayrıcalık.
Eskilerin Palavracı avcılar gecelerinin unutulmaz ödüllü hikayecisi Fıçı Fahrettin…
Bu av hikayelerini önce bir bilene bir yaşayana soracaksınız ve onlardan dinleyeceksiniz. Avcıların yaşadıkları gerçek anlattıkları ,yaşadıkları bazen “Palavra” diye söylenir sadece ..ama inanın gerçek payı daha da fazladır.
Gerçek avcıların anlattıkları yaşanmış Avcı hikayelerini zaten başkalarından da dinleme şansınız yok.
Sohbetimizde Baba lakaplı usta Avcı “Fıçı Fahrettin’e Ordu’daki Efsane olmuş eski ünlü avcıları sordum.. Kafasındaki şapkasını çıkarttı kafasını biraz kaşıdı ve şöyle sıraladı..
Bakkal Lütfü ( İzmir Bakkaliyesi..), Demirci Hacı Mehmet, Helacı Musa, Çakır Mustafa Tercan, Gözükanlı Hamit. Selahattin Akata, Müderrisoğlu Şakir, Ekrem Akdeniz, Kenan Eriş, Emin Eriş, Katırcıoğlu Hasan, Galip Oral ,zalim avcı ,Ramiz, Sarı Kemal Kulaçoğlu,..
Deniz’de AIişan reis, ağabeyi Macirin Mustafa , Hamdi Reis,Murat reis, Mustafa reis, Macar Osman ..
Çok eskilerde Denizde kürekli kayıklarla av bölgelerinde ağ dökülerek avcılık yapıldığı zamanlarda bu isimler her türlü hava ve deniz koşullarında balıkçılık yapan denize dayanıklı,güvenilir efsane olmuş reislerdi diyerek kendisinin de yaşadığı bir deniz olayını anlattı..
Babam Mustafa Tercan ve reisleri ile birlikte Çeşme önüne Paçoz Kefal ve sarıkulak balığı için küreklerle rüzgarı da arkamıza alıp “ Yesa-Gasa” ağ dökmeye gittik.
Güzel Sakin bir havaydı Koyda öğlen erzakı almak için kıyıya yanaştık .Bizim arkamızdan koya Rize’ye gitmekte olan bir yük Penesi geldi .Baştan kıçtan demir attı.Çillioğlu isimli Penenin İçinden gemicilerden bazıları patelya ile kıyıya çıktılar.
İçlerinden iri yarı olan bir denizci vardı ki hemen fark ediliyordu.. Biz erzağımızı almış kayıklarımıza biniyorduk.Deniz çok sakindi ..gemicilerle selamlaştık sırtında koyun postundan bir yelek olan iri denizci reis
“ Hava şişiyor, patlayacak çok açılmayın fırtına geliyor evlat diye seslendi.” Önce şaka yaptığını sandık erzaklarımızı kayığın başaltına yerleştirdik küreklere asıldık.. Av sahasına geldiğimizde Ağlarımızı serdik sonra topladık bereketli bir balık sürüsünden kısmetimizi topladık..tekrar ağ serecektik ki bizim reislerden kayığın başucundaki Alişan reis hemen ağları toplayın kıyıya gidiyoruz fırtına geliyor diye bizi uyardı.
Hava sakindi ama havada bazı yapraklar uçuşuyordu..Ağları tekrar sermekten vazgeçtik..son süratle yesa-gasa küreklere asıldık çeşme önünde koya çıktık..kayıkları feleklerle kumsala çektik.Altlarını besledik ..Açıkta hava patladı rüzgar hızını arttırdı ,deniz kabardı dalgalar yükseldi ,havada ağaç dalları tenekeler..tahta parçaları uçuşmaya başladı..Yıldız..karayel fırtınası patlamış dalgalar yükseliyor denizi kabartıyor ,yüksek dalgalar denizi karıştırıyordu, kendimizi çeşme önündeki koya ve oradaki kahveye zor atmıştık .
Bizi denize açılırken uyaran Rize’ye gitmekte olan yük Penensinin reisi kahvenin fener ışığındaki karanlık köşesinde oturmuş elinde kocaman maşrapası ile çayını yudumluyor adamları ile zeytin ekmek domates yiyordu..
Ben size deniz patlayacak demiştim..iki üç saat sonra hava geçer” Çaylarınızı için dedi..
Eskilerde Denizde balıkçılık böyle zor koşullarda yapılıyordu ve tecrübeli denizcilerin uyarıları her zaman dikkate alınmalıydı bizde öyle yaptık beklide bir felaketten döndük dedi…
Karadeniz’de rüzgarın şakası olmaz dedikten sonra yine Karadeniz’e ait bir dörtlük denizci tekerlemesini söyledi…
Karadeniz’de eserim
Yasonda tüterim
Çaltı burnunda Kaptan seçerim..
Kefken’de adamın ………..
ZEKİYE TOKCAN BAYRAKTAR
İYİ Kİ VARSINIZ….
Ordu’nun sivil toplum kuruluşlarının öncülerinden Ordu Sanat evi ORSEV 1991 yılından günümüze sanatın her dalındaki başarılı faaliyetleri ile çalışmalarını sürdürüyor,takdir ediliyor ve alkışlanıyor.
Orsev 2010 Aralık ayı içerisinde sanat dostu Ordu’lulara senenin son sanat faaliyetinde , yine sanatçı bir aileden gelen Türk Sanat Müziğinin güzel yorumcusu Zekiye Tokcan Bayraktar’ın nefis konseri ile unutulmaz bir gece geçirtti.
Orsev’in Başkanı Sevinç Özel gecenin Sunum konuşmasında Orsev dostlarına şöyle seslendi;
“Biz Orsev olarak istedik ki 2010’a müziğin güzelliği ile veda edelim ve aynı güzellikle 2011’e merhaba diyelim.
Derneğimizin tüzüğü gereği kendi öz faaliyetlerimizin yanı sıra sanatın her dalında çalışma yapan kişi ve kurumları halkımızla buluşturmakta aracı oluyoruz.Bu bağlamda Kültür ve sanat hizmetinde kullanılmak üzere Sevgili Belediye başkanımızın geçici olarak bize tahsis ettiği bu salonu en iyi şekilde değerlendirdiğimizi de ifade etmek istiyorum.
Orsev’in sanat dolu akşamları bir başka oluyor değerli dostlar değil mi ?
Bu akşam dost meclislerindeki gibi sizlere dillerden düşmeyen Türk Sanat Müziği parçalarından oluşan müthiş bir program hazırladık. Aşk,özlem sevgi ve hasret kokan şarkılar…Dinlemeye hazır mısınız.? Anonsundan sonra Sanatçı Zekiye Tokçan Bayraktar’ı şöyle takdim etti…
Değerli misafirlerimiz bu akşam ki solistimiz yorumu ve sesi ile bir değerimiz..
O emekli öğretmen, üç çocuk bir torun sahibi, Ümit Tokçan’ın kız kardeşi..benim öğrencim ve mahallemizin kızı…Aileden getirdiği yeteneği Türk Sanat Müziğine düşkünlüğüne katarak amatörce bu işe gönül verdi ve Sanat yıllarını başarı ile sürdürüyor
Alkışlarla…
Zekiye Tokçan Bayraktar….
MÜTHİŞ KONSER…
Belediye Başkanı Seyit Torun’un Orsev’e geçici tahsis ettiği Eski Yelken Kulüp salonundaki yerinde Yılların saz sanatçıları Tunca Gönül, Uğur Yiğit ve arkadaşlarının sazları eşliğinde başlayan Türk Sanat Müziği Korosunun ve solistlerinin açılış programından sonra Sahne alan Türk Sanat Müziğinin güzel yorumcusu Zekiye Tokçan Bayraktar muhteşem konseri tek kelime ile harikaydı..
Orsev’in Başkanı Sevinç Özel’in sunuş konuşmasında anlattığı bir anekdot var bu olayı iki de bir başkanın gözünün içine baka baka söylerken bir taraftan Belediye Başkanı Seyit Torun’a Orsev’e gösterdiği yakın ilgiye teşekkür ediyor bir taraftan da Başkan’a bu buradan çıkmak zorunda kalırsak diye de serzenişte bulunuyordu..! (Bu güzel yerden çıkmak zorunda kalırsak bizim halimiz ne olacak der gibi..)
Orsev’in senenin son etkinliğinde Türk Sanat Müziği Konserine
Ordu Vali Yardımcısı Belediye Başkanı Seyit Torun Jandarma alay komutanı protokolün seçkin üyeleri ile özel davetli sanatseverler Sanatçı Zekiye Tokçan Bayraktar’ın Konserini zevkle seyredip tempo tuttular şarkılara eşlik ettiler...
Orsev’den mutlu ayrıldıklarını söyleyebilirim.
Bu arada konser sonrası sahnedeki Vokalistlerden Osman Erdoğan Özel’in Ordu karşılaması gösterisi de sürpriz oldu alkışlandı.
Gerçekten keyifli bir gece geçirdik . Başkan Seyit Torun Sanatçı Zekiye Tokcan’ın ısrarı ile sahneye çıktı ve ona eşlik etti..Unutulmaz Şarkılara zaman zaman bizlerde eşlik ettik sanatçıyla birlikte söyledik.
Ne var ki burada bir önemli hususu da yazmadan geçmeyeceğim..
Zekiye Tokcan’ın sahne duruşu zarif hareketleri ve güzel yorumunu her zaman takdir ediyor ve alkışlıyoruz da ben şahsen Zekiye kardeşimizin takdimi edilirken Sanatçı Ümit Tokcan’ın kardeşi diyede bir hatırlatmanın yapılmasına da taraf değilim.
TRT Sanatçısı Ümit Tokcan,ın sesi yorumu tartışılmaz da Kardeşleri Kubilay Tokcan ,Zekiye Tokcan, Fahriye Tokcan kardeşlerin sesleri de dinleyenler tarafından her zaman alkışlanmış beğenilmiştir.
Onlar ailece yetenekli sanatçı ..
Teşekkürler Orsev..Teşekkürler Zekiye Tokçan Bayraktar ve sanata gönül veren sanat dostları elinize, ağzınıza .yüreğinize sağlık…
İyi ki varsınız…
ORDU FM 89.2
ve Gönül salıncağı MASALCISI..!
Gazete bürosunda Çalışma masamın arkasında devamlı açık bulunan ve Ordu’da bir ikincisinin olmadığını bildiğim SONY marka 2X40 vat çok özel bir radyodan özellikle Ordu radyo istasyonların yayınlarını dinlerim.
Rahmetli Haldun arkadaşımın eski Radyo NET , Nevzat Akata’nın Radyo KENT radyolarının Müzik yayınları radyo sohbetleri ve güncel yorumlarındaki farklılığı özledim dersem abartmış olmam.
Dedim ya uzun yıllardır gazete büromda iyi ve dikkatli bir radyo dinleyicisiyimdir.. Bir iki hafta önceleri Ordu FM radyosunda Saat 15.00 de program yapan “ MASAL” adlı bir programdaki farklı yorumda sohbet ve farklı müzik yayını dikkatimi çekmişti…!
Yazılarımı bazen Haftada beş gün saat 15’te yayın yapan Radyo FM’in Masal’cısının programı ile yazmaya başladım.
Dahası yazılarımın fon müziği ve sohbeti oldu sanki Masalcı . Değişik ve yumuşak akıcı bir ses tonu ile yayındaki sıcak sohbetleriyle dikkatleri çeken sunucu bir zaman sonra yayından çıktı.
Bu birdenbire ortaya çıkan gizemli Masalcıyı Ordu FM’in 89.2 frekans yayınında yine birdenbire aniden kaybettik. Bence özelliği olan radyoların dikkatli dinleyicileri böyle özelliği olan programcıları ile daha dikkatleri çeker aranılır hale gelirler.
Haldun ve Nevzat arkadaşlarımızın yayınlarını programlarını aradığımız..özlediğimiz gibi…
ZEFİR
“Batı Rüzgarı.”
Ordu Kültür ve Sanat Merkezi 16 Aralık Perşembe günü 16. Gezici Festival Sinema günlerine ev sahipliği yaptı.
Ordu Valisi Orhan Düzgün himayesinde Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün Modern Ordu Kültür ve Sanat Merkezi özel salonunda 4 gün devam eden Sinema Festivali’nin seçkin filmleri dört gün boyunca Ordu’lu Sinema sevenlere keyifli anlar yaşattı.
Festivalin açılış gala filmi Ordu’lu sanat film yönetmeni Belma Baş’ın Ordu Çambaşı yaylası Kale Boynu Obasında çekilen ZEFİR ( Batı Rüzgarı) adlı filmi 750 kişilik büyük salonu dolduran sanatsever Ordu’lularca beğeni ile izlendi.
Zefir’in annesinin dışında tamamı kale boynu obası yöre insanlarından oluşan amatör oyuncu kadrosu ile çekilen Zefir adlı filmin görüntü yönetmeninin inanılmaz güzel seçilmiş doğa manzaralı ve yörenin en güzel oba evinde çekilmiş, Yaylada ve evin içindeki ocak şöminenin ışığındaki olağanüstü görüntüler harika…tek kelime ile enfes,doyurucu.
Kale boynu obasının sakinlerinden Duayen Gazeteci O.Rüştü Baş (Hüsnü) ile eşi Sevinç Baş ( Selvi) nin ve Zefir adi ile oynayan Obanın kız çocuğu Seyma Uzunlar’ın sakin ve inanılmaz güzel Doğal yayla ortamında ki ortaya çıkarttığı oyun kabiliyeti görüntü yönetmeninin objektifinde dünya festival sinemalarında ödüller alıyor.
Filmin çekiminin yapıldığı yerler ,..Zefirin annesinin düştüğü Ablaktaşına yayla gezilerimizde ve özellikle sonbahar mevsiminde çoğu kez oturup seyrettiğimiz karşı Giresun topraklarındaki ormanların renk cümbüşünü seyretmenin farklılığını da seyreder gibi oldum oturduğum yerden...
Onun içindir ki Zefir filminden ve çok büyük zevk alarak seyrettiğim yayla manzaraları beni derinden etkiledi. Mimar arkadaşım rahmetli Müslüm Kaptan’ın tasarımı yayla evindeki şömine ve iki yanındaki set yatakta Rüştü Baş’ın ve ailesinin evin içinde şöminede yanan Odun ateşinin ışığı altındaki görüntüleri, evin içindeki doğal görüntüler harika.. Orman içi çekimler doğanın gizemli sesleri nefis..
Laf aramızda Gazeteci Rüştü Baş’ın yazın üç ayı neden ortalıklarda görünmediğinin sırrı bu filmde yatıyor…
Kendi başına buyruk ve özgür olan Zefir Yazın yayla ortamında dedesi ve anneannesi ile günlerini geçirerek annesini hasretle beklemektedir.
Oysa özlemle beklediği annesi Zefiri almaya değil,uzun bir yolculuğa çıkmadan önce onunla ve annesiyle yaylaya vedalaşmaya gelmektedir.
Yaylada Dedesinin yanında günlerini geçiren ve annesini hasretle bekleyen Zefiri kötü bir son beklemektedir.
Filmin senaryosu yönetmeni Belma Baş’ı ve emeği geçen herkesi kutluyoruz..Emeğinize yüreğinize sağlık diyorum.
Ayrıca 16.gezici film festivalini bizlerle buluşturan Ordu Valilisi Orhan Düzgün ile Turizm ve Kültür müdürü Erkan Gülderen’e Teşekkürler ..
TELEFERİK İYİ GÜZEL DE …! Tuncer Engin
Ordu’muza yapılacak yeri ve konumu yasal olan hangi güzel yatırıma hayır diyebiliriz. Ordu’lu olarak böyle bir keyfiyetimiz,böyle bir lüksümüz olabilir mi..?
Sit alanlarına ve yeşil alanlara yapılanlar dahil..!
Kaldı ki Ordu’muzun yetiştirdiği, içinde daima Ordu sevgisi ve Ordu’ya hizmet noktasında her zaman en üst değerleri önde tutan değerli hemşerilerimizden birisi olan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a karşı yapılma aşamasındaki Teleferik konusunda kasıtlı olarak kamuoyu ve dedikodu oluşturmak için bu günlerde bazı yayın organlarında özel çabalar sarf ediliyor..!
Ordu’da Belediyemizce ihalesi yapılan Ordu Turizmine büyük katkı sağlayacak olan Boztepe’ye Teleferik projesinin Şehir içerisindeki ikinci ayağı Kentsel Sit alanı olarak belirlenen yerde; Tarihi eser olarak tescillenen Ziraat Bankası binası ile tarihi Yalı Cami arasındaki dinlenme parkına konulması yasal engele takılınca bir gazetemizin manşetinde “ Hayalimizi durdurmayın ! “ gibi bir garip eleştirilerde peşinden geldi.
Üstelik Kültür ve Turizm Bakanı bir Ordu sevdalısı olan Ertuğrul Günay’ı gariptir ki özellikle hedef alan bu haberde “ Ordu’lu istiyor Ordu’lu Bakan “Hayır” diyor yakıştırması ile kamuoyu yaratmak istenmesi bir o kadar yanlış bir davranış.
Ordu’lu hemşerimiz Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın İstanbul Beylikdüzündeki Turizm Fuarının açılışında Ordu standını ziyareti sırasında duvardaki Ordu posterlerinin önünde durup resimleri eli ile hasretle sevmesi, okşaması Ordu Standında Boztepe Televizyonu için çekim ve röportajlar yapan gazeteci arkadaşım Atilla Şimşek’le birlikte tanık olmuş gururlanmış ve konuşmuştuk..
Bir Ordu’lu olarak yıllardır bir türlü yapılma aşamasına gelemeyen Ordu Kültür Sarayının Bakanlığı sırasında bir an önce yapılması için gösterdiği yakın ilgiyi, Eskipazar yolundaki Orman müdürlüğü sahasına ait 135 dönümlük ağaçlandırma sahasını tescilleyerek Tema’nın Onursal Başkanı Hayrettin Karaca’nın Yalovadaki dünyaca ünlü özel gezi parkı ve ağaçlandırma arberetumu benzeri çok özel bir ağaçlandırma yerini büyüterek Ordu’ya da böyle özel ağaç türlerinden oluşan bitki müzesi kazandırma çabalarını biliyoruz.
Ordu’daki talebelik yıllarının anılarında özel bir yeri olan yerine Öğretmen evi yapıldığı için şehrin merkezi dışına taşındığı yerde atıl bir durumda kalan Ordu kütüphanesinin araştırmacı öğrencilere daha faal bir yerde hizmet vermesi girişimlerini de biliyoruz.
Ordu’muza yaptığı hizmetlerini de..
Kültür ve Turizm Bakan Ertuğrul Günay’ın Restorasyonu yapılan Taşbaşı kilisesinin Ordu’daki sosyal etkinliklere daha çok katkı sağlaması yönünde Ordu Üniversitesine verilmesindeki katkısını, Taşbaşındaki tarihi Ordu evlerinin ve Menekşe sokağının Ordu Belediyesi ile Ordu Turizmine kazandırılması çalışmalarını biliyoruz.
Bakan Günay’ın özel gayretleri ile yaptırılan Ordu Kültür merkezinin açılış konuşmasında Ordu’ya olan özlem ve hizmet duygularını Türkiye Cumhuriyetinin Kültür ve Turizm Bakanı olan hemşerimizden dinledik ve alkışladık…
Ordu’muzun çocuğu Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın Türkiye geneline ve Ordu’muza hizmet çalışmaları Ordu halkınca takdirle karşılanırken bir gazetemizde “ Ordu’lular istiyor,Ordu’lu Bakan hayır diyor” yazılarıyla zihinlerde soru işareti yaratmanın hiç gereği yok.
Atatürk Parkındaki yeşil alanların üzerine hesapsız dökülen sonra sökülen beton kütleler aplikasyon hesabı yanlışlığından geri çekilen teleferik sahası betonunun,ağaçlandırılmış yeşil alanların sökülerek işyeri haline getirilmesinin, sit alanına yaptırılmış özel evlerin sorumlusu , muhatabı da mı Turizm Bakanı …
İKİ GAZETENİN
KAMUOYUNA DUYURUSU…
“ Ordu’yu seviyoruz, teleferiğimizi istiyoruz”
Ordu Gazeteciler Cemiyetinde yıllardır düzenlenen ve geleneksel hale gelen Özel konuklarla kahvaltılı Basınla sohbet toplantısında Cemiyetin konukları Ordu Valisi Orhan Düzgün Emniyet Müdür Mehmet Avcı ile Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mahmut Atalay’ın davetli olduğu geleneksel sabah kahvaltısında Ordu Basının ve sorunları konuşuldu. Ordu Valisi Orhan Düzgün’e ve genel müdür Mahmut Atalay’a Onur üyesi olarak Cemiyetin rozeti takıldı.
Toplantı sonrası Tahıl pazarından büroya dönerken iki gazeteci arkadaşın imza standını gördüm.
Cesur Ordu ve Yeni Boyut Gazetesi sahipleri stantlarını açmışlar bildirilerini dağıtıyor ve imza kampanyasını başlatmışlar.
Konu: “ Ordu’yu seviyoruz, Teleferiğimizi istiyoruz”
Gazeteci Hasan ve Gazeteci Berkant beni gördüklerinde dağıttıkları bildirinin altına imza atar mısın dediler..Bildirinizi bir okuyayım sonra imzayı öyle atarım, ayrıca Abdullah Öcalan’ın yurt dışında yakalanması sonrası Türkiye’de Gazeteciler Cemiyetinin başlattığı Çocuk katili “Apo Türkiye’ye getirilsin yargılansın hesap versin kampanyasına Ordu’da 35 bin imzayı Gazeteciler Cemiyeti başkanı olduğum yıllarda açtığımız satanımızda arkadaşlar ile birlikte toplamıştık..
Sonra ne oldu.. diye de bir espri yaptım..!
İki gazetemizin Ortak hazırladığı bu bildiriyi okuyan, bu şehirde yaşayan sorumluluk taşıyan her Ordu’lu vatandaş bu bildirinin altına imzasını atmaz mı ?.
Kaldı ki Ordumuza yapılan bu büyük yatırımdaki sorumluluk yasal olan yeri ve konumu itibarı ile Belediye Meclis üyelerinin ve Belediye Başkanındır.
Gazetelerin “ Teleferiğimizi istiyoruz” bildirisinde özetle şunlar yazılı idi ;
“ Evet Ordu’muzu bir Turizm merkezi yapmak ve turizm potansiyeli istiyorsak ki biz istiyoruz, o nedenle diyoruz ki teleferikle Ordu daha güzel olacaktır.
Ancak yaşadığımız bu şehri turizm kenti yapmak adına geçmiş tarihi ve kültürel değerlerimizi yok saymamalıyız.
Bütün bu çaba ,emek, zaman ve para bir inat ve siyasi rant uğruha hibe edilmemelidir. Biz teleferik projesinin hayata geçmesini istediğimiz kadar,Ordu’nun tarihi ve kültürel dokusunun görsel zenginliğinin bozulmasına müsaade etmemeliyiz.
Bizlerin ve yönetenlerin en önemli görevi bizden sonraki nesillere yaşanabilir bir Ordu’yu bırakmak değimlidir ?
Evet Öyle ise hem teleferiğimizi istiyoruz hem de çevreye duyarlı olmalarını bizleri ve Ordu’yu yöneten yöneticilerimizden bekliyoruz.”
Bu sözlere destek verilir de bir sonraki gazetelerinde ki manşette “ Teleferiği yaptırmayanlara Oy Vermeyin” spotu bana göre imza kampanyasının dışında bir kullanım…
Boztepe’ye yapılması düşünülen Teleferik Ordu’daki Turizmin gelişmesi adına her Ordu’lunun görmek istediği bir hizmet .
Ne var ki…! yayınlanan bildirideki
“ Tarihi ve Kültürel değerlerimizi yok saymayalım”
TELEFERİK DEDİKODUSU
YAPMAYALIM…!
Sonuç olarak Ordu’muza yapılacak her kalıcı yasal ve güzel hizmeti Ordu’da yaşayan, 33 senedir gazete sahipliği ve gazetecilik yapan bir Ordu’lu olarak Yasal olan konumu ile ..! kendi payımıza destek verir düşüncelerimizi kamuoyu ile paylaşır Ordu’ya yakışan , güzel olan her hizmeti her kim yaparsa alkışlarız,saygı duyarız.
Ne var ki sokak dedikoduları ile karalama kampanyaları ile bir yerlere gelinmesini de istemeyiz…!
“ KÜÇÜK DEV ADAM”
Çok eskilerde 1964’lerde Ordu Şehir stadının toprak sahasında Ordu Gücü’nün müthiş kadrosunun kalesini koruyan boyu Kısa ama bir o kadar büyük “Küçük Dev adam” Kara Panter Atanur Güneysu koruyordu..
Ordu’dan ayrılıp Ankara’da emekli olduktan uzun yıllar sonra gelemediği Ordu’ya bu kez dostlarını görmek için eşi ile geldi. Arkadaşları ile birlikte oldu hasretlik giderdi…Eskilerden bundan 45 sene öncesinin Ordu’sunu ve anılarını konuştular.
Panter kaleci Atanur’un kale bekçiliği yaptığı o yıllarda Sedat, Şevki, İrfan ben ve bayan solistimiz Ayşegül’den oluşan Frekanslar adını verdiğiz zamanın ilk ve tek Pop müziği orkestramızla Ordu’nun sosyal hayatında katkımız oluyor gençlerin Pop müziğinde ilgi odağı oluyorduk. Rahmetli Diş Doktoru Muzaffer Altınel’in başkanlığını yaptığı Ordu Musiki derneğinin konserlerinin final orkestrası olarak sahneye çıktığımız zamanlarda dikkatleri çekiyorduk.
Daha sonraları popüler Orkestramıza Bas gitar çalan Atilla Şimşek ,Davulda Doğan ve Klavyede yine rahmetli olan Suavi ile birlikte uzun yıllar Dans ve Pop orkestrası olarak yıllarca aranılan müzik gurubu olduk.
Bunları durup dururken niye yazdım… Ordu’ya gezmeğe arkadaşlarını görmeğe gelen Panter Kaleci Atanur Dursun Akdeniz, Ali Karahan,Şair Ali Öztürk, Fikri Tefil ile birlikte gazete büromuza beni ziyarete geldiler.
Arkadaşlarla kucaklaştık büromuzun duvarını süsleyen eski orkestramızın nostalji resimlerini gören Atanur kardeşim ile 45 yıl gerilere giderek sohbetlerimizi müzik anılarımızı konuştuk.
Gençlik yıllarımızdaki müzik anılarımızı tazelerken Atanur o yıllarda Ordu’da ilk defa bende gördüğü Ahşap hoparlör kapaklı Dual marka otomatik stereo pikabımdan ve gençliğe yaptığımız Pop müziği konserlerinden konuşarak birlikte neydi o günler dedik. Müzik ve spor anılarımızı, çaylarımızı yudumlarken ortak dostlarımızla da sohbet ettik..
Atanur’un fotoğraf makinesiyle ofiste birde hatıra resmi çektirdik. Anıların tazelendiği sohbetlerimizin sonunda kucaklaştık vedalaştık…Atanur ve ortak dostlarımız daha sonra kaleci meslektaşı Lamode şans bayi Osman Çol’u ziyarete gitti.
Orada gördüğü eski dostu Ayvaz ağabi ile sohbeti koyulaştırmışlar. Ayvaz ağabi sohbetin bir yerinde sana İdmanyurdu-Ordugücü macında 70 metreden gol atmıştım hatırladın mı deyince trafik karışmış. Öyle duydum..ben Osman’ın yalancısıyım da laf aramızda Atanur gerçekten kısa boyuna rağmen O dönem sahaların çok özelliği olan bir kaleciydi.
Son derece çevik hani derler ya adeta uçarak yay gibi köşelerden top alırdı inanılmaz müthiş kurtarışlar yapardı Bu özelliğinden dolayıdır ki seyirci ona durup dururken Kara Panter lakabını yakıştırmıştı.
Şu anda Ordu’dan arkadaşlarından ve sevdiği dostlarından ayrıldı yaşadığı yere Ankara’ya döndü.
Bundan sonraki emeklilik yaşamında Efsane kaleci “ Küçük Dev Adam” Atanur Güneysu’ya ailesi ile birlikte sağlık ve mutluluklar dilerim.
YAZLIK AÇIK BAHÇELERDE MÜZİK
YAYININA YASAKLAR GETİRİLİYOR…
Çevre ve Orman Bakanı Prof Dr Veysel Eroğlu imzası ile İçişleri Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığına Emniyet Genel Müdürlüğüne Sahil Güvenlik Komutanlığına, Kültür ve Turizm Bakanlığına .Valiliklere İl Çevre ve Orman Müdürlüklerine ve Yetki devri yapan Belediye Başkanlıklarına bir genelge yazısı gönderildi.
Bu genelge ile birlikte Eğlence Yerlerinden kaynaklanan Çevresel Gürültünün Kontrolü hakkında gönderilen rica yazısında Açık alanlarda Müzik Yayını yasağı getiriliyor.
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu imzalı genelgesinin 3. maddesinde :
“ Çok hassas kullanım alanlarını etkileyen açık ve yarı açık eğlence yerlerinde canlı müzik yapılması yasaktır. Bu alanlarda, açık ve yarı açık olan eğlence yerlerinin kurulmazına izin verilmeyecektir. Mevcut açık ve yarı açık eğlence yerlerinde, sınır değerleri sağlayacak şekilde gerekli tedbir alınarak Yönetmeliğin yayımlanma tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde ( 4 HAZİRAN 2011 ) tarihine kadar kapalı hale getirilecektir.
4. Kapalı hale getirilmeyen açık ve yarı açık eğlence yerlerinin ,büyükşehir Belediye Başkanlıkları ve belediye başkanları tarafından belirlenecek alanlara taşınması sağlanacaktır…
Bakanlığın Bu genelgesinden haberdar olan yazın düğün yapacak ve bu tip yerlerden gün alan insanlar düğünlerimizi açık alanlarda yapamayacak mıyız telaşına kapıldılar.
Dahası Haziran Ayı ve daha sonrası için düğün günü alan, şimdiden kapara verip açık alan otel bahçelerini kiralayan düğün sahipleri düğün günlerini bir telaş içerisinde mayıs ayı içerisine değiştirdiler.
AÇIK ALANLARDA YAZ DÜĞÜNLERİ
4 HAZİRAN’DA HAYAL Mİ OLUYOR..!
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’ nun İlgili kurumlara gönderdiği Sayı : B.18.0.ÇYG.0.02.03 12 252
Konu: Eğlence Yerlerinden kaynaklanan Çevresel Gürültünün Kontrolü… rica yazısı yazın düğünlerini açık Otel bahçelerinde açık alanlarda yapmayı düşleyen Aileleri tedirgin ederken yazın güzel yaz akşamlarında evlenmeyi yazlık bahçelerde geleneğimiz Davul Zurnalı düşleyen gençlerimizin hayallerini de kırdı.
Yaz aylarında Türkiye’nin geneli ile Turizm alanlarını da kapsayan açık yazlık alanlardaki gürültülü yasak müzik yayınının belirlenen saatte mesela saat 24’deki sonlandırılması kabullenilebilinir de bu Yasak genelgenin nasıl uygulanacağı şimdiden merak konusu oluyor .
Ne var ki bu genelgenin Yazın açık alanlarda evlenmeyi düşünen gençlerimizi ve ailelerini son derecede rahatsız ettiği kesin…
Nasıl denetlenecekse…!
AİLE HEKİMLİĞİ İYİ GÜZEL DE..!
Ordu Değişim Gazetesinin İnternet sayfasında bir manşet haber olan “ Aile Hekimliği Rezaleti” başlıklı yaşanmış olayı ilgi ile ve de dikkatlice okudum.
Gazeteci Erol Karaer kardeşimizin bizzat yaşadığı ve kaleme aldığı en önemlisi toplumun sorunlarından birisi haline gelen ve yeni uygulaması başlatılan Aile Hekimliği uygulamasında ki bir garip çarpıklığı Sağlık Müdürü Yılmaz Dündar’a yazarak bir açıklık getirmesini kamuoyu adına istemiş.
Gazete bürosunun karşısında Vakıf işhanında kapı komşuluğu yaptığı mahallesinin Aile hekimliğinde doktorunun haftanın iki gününde başka görevde olması ve haftanın son Cuma günü olması nedeniyle kayıktaki elemanın doktor yok “ Bugün ilaç yazdıramazsınız Pazartesi gel” mantığı ile yönlendirilen Karaer’in tepkisini anlıyorum.
Aile Doktoruna yazdırmak istediği ilacında ne kadar önemli olduğunu tahmin ediyorum ve bu hayatiyet arz eden ilaca bağımlı olan kişiyi biliyorum. Gazeteci Karaer’in karşılaştığı ilaç yazma bilmecesini o nasıl çözeceğini bir şekilde halleder de okuması yazması olmayan ve sade vatandaşlar bu durumu nasıl atlatır nasıl çözer asıl sorun bu…
Sorarsanız bu hareketin adı Aile Hekimliği sanırsınız ki ailenizin sağlık sorunlarını aile doktorunuz halledecek veya yönlendirecek gerekirse hastaneye gönderecek hastasına yardımcı olacak.
Tabi mahallenizin Aile doktorunu bir şekilde yerinde bulabilirseniz ..!
Karaer’in yaşadığı olay ortada..
İyi güzel de doktorunuzu bulamazsanız ne olacak .Bu gün Cuma git yarın gel mi olacak..!
Sahi…!
Sayın Valimiz Nolcak bu vatandaşın hali…!
KALDIRIMLAR GÜVENLİ Mİ..?
BENCE DEĞİL…!
Avukat Fehmi Bayraktaroğlu geçtiğimiz yaz sahilde Deniz Apartmanındaki evinden sabah saatlerinde eşofmanlarını giyerek yürüyüş yapmak için karşıya güvenli ..! gezi yoluna çıkar.
Hava güzel ortam güzel her şey güzel de Belediyenin görevli elemanları sahilden kaldırdıkları Çöp sepetinin alt vidalarını açıkta bırakınca burayı fark edemeyen Avukat Fehmi’nin ayağı takılır ve yere kapaklanır.
Önce ne olduğunu anlayamaz .çevredeki sabah sporcularının yardımı ile ayağa kalkar. Sol omzunda bir anormallik hisseder. Biraz kendine geldikten sonra evine gider kardeşinin yardımı ile üzerini değiştirir Devlet hastanesine gider.
Çekilen röntgenden sonra Sol kolunun kırık olduğunu öğrenir, doktor ameliyat olmasını önerilir Av Fehmi buradan 19 Eylül Hastanesine gider doktorunu değiştirir burada Kolu alçıya alınır. üç ay sıkıntılar içerisinde günlerini geçirir.
Z aman zaman sohbetlerimizde kendisine takılır Kuru yerde sele gittin der geçiştirirdim ama o günden bu güne şehrin kaldırımlarında bu bubi tuzağından halen onlarcası var.
Halen bu kaldırımlarla ne ilgilenen var nede bu bazı garipliklerle yanlışlıkları düzelten..!
Şehrin kaldırımlarındaki bu yanlışlıklara hiç dikkat eden yok dahası bu kaldırımlardaki düzensiz acayiplikleri düzelten de yok.
En basit örneği verirsek Şehrin en işlek yerindeki Kanal 52 televizyonunun bulunduğu iş merkezinin önündeki kaldırımın üç santim üzerine monte edilmiş beyaz bir doğal gaz kofra kapağı var ki evlere şenlik.
Takılan takılana….
Bakalım kime kısmet olacak oradan ambulansla hastane gitmek…!
Bu kaldırım tuzaklarından şehrin muhtelif yerlerinde onlarca saymak mümkün de bu gariplikleri hangi belediye görevlisi imar müdürlüğüne rapor edecek..Bu kaldırım tuzaklarında daha kim bilir kaç kişinin daha kolu kanadı kırılacak…
Bunları neden yazıyorum .
KALDIRIMDA TAKILDIM DÜŞTÜM .
HASTANEYE GİTTİM..!
Bayram arefesinde Mesut Engin köye giderken benide Migros’un karşısına bırakıver. Oradan yürüyerek eve dönerim dedim . Migrosa gittim biraz dolaştıktan sonra dışarı çıktığımda hava kararmıştı.
Migros’un önünde duvar dibindeki çam ağaçlarından bir tanesinin kökü duvarın altından geçip yaya kaldırımındaki parke taşlarını biraz kaldırmış ..ayağım yürüyüş esnasında karanlıkta bir şeye takıldı bir havalandım ve ameliyatlı tarafım üzerine öyle bir düştüm ki..inanırmısınız ameliyat yerim açıldı zannettim.
Karanlıkta ne olduğunu anlayamadım acıdan sancıdan..
Oradan geçmekte olan iki genç hemen yardımıma geldi. Amca başını yere vurdunmu..bir yerin kırıldımı diye teleşlandılar Ambulans çağıralım mı diye sordular..
Karanlıkta kaldırımın üzerinde oturup biraz soluklandım. Sonra ayağa laktım kendimi kontrol ettim. Göğsüm çok fena acıyordu. Nefes alırken zorlanıyordum. Kırık yoktu ama göğsüm çok fena ezilmişti.
Durak yerine kadar zorla yürüdüm..Oturup biraz daha dinlendim. Oradan Avukat Fehmi’ye telefon ettim. Sahilde düştüğünde şakalaşıyordum ama şu an ne kadar haklı olduğunu anladım dedim.
Fehmi Migros’un önünde çok kötü düştüm deyince Hemen hastaneye git ihmal etme diye telaşlandı. Böyle bir talihsizlik onun da başına gelmişti..!
Şimdilik ciddi bir şey gözükmüyor dediysemde eve dolmuşla kendimi zor attım.Bir gün sonra sancılar artınca yatakta sağa sola dönme zorlaşınça Umut Hastanesine acile gittim Röntgen çektirdim.
Atilla Şimşek arkadaşım duymuş telefonla aradı..İzmit depreminde oda yolda savrulmuş tuğlaların üzerine düşmüş ezik çatlak sıkıntısı iki ayda geçmez dedi..Hastaneden Merhem ve ağrı kesici verdiler..Onları kullanıyorum,göğsümü bandajlıyorum
Atilla arkadaşım İzmit depreminde savrulmuş.Ben ise düz yolda kaldırımın üzerindeki kabarmış parke taşına karanlıkta ayağım takıldı havalandım yere çakıldım. Aramızdaki fark bu..
Damdan düşenin halini damdan düşen anlarmış..misali Atilla da beni çok iyi anladı…
Sonuçta kaldırımlardaki bu tuzakları takip etmek Belediye Başkanının görevi değil belki ama zabıta veya belediye görevlileri bu gibi kaldırım tuzaklarını tesbit ediq ilgililere bildirmeli ve bunlar bir an önce düzeltilmeli.
Vatandaşın kaldırımlarda yürürken düşüp kolunu bacağını kırdıktan sonra yapılmışın bir anlamı olmaz.
Kafamı yere vurup daha vahim bir olayda olabilirdi..!
Başkan yoksa yanlış mı düşünüyorum.
HES’TE
DARICA-KİRAZLIK
Bir Ulusal Televizyon’un haber programında Hemşin’de Fırtına deresi üzerine yapılması düşünülen Hidro Elektrik Santrallerinin ‘HES’ Hemşin dereleri üzerinde kurulmaması ve Çevreyi, Doğayı tahrip etmesini önlemek amacıyla protesto etmek için Onlarca yöre insanı Hemşin deresinde suyun içinde kadın erkek birlikte Horon oynadıklarını Çamlıhemşin’deki HES’lerin Hemşin’ce protesto görüntüsünü bütün Türkiye izledi sanırım..
Sonra Çevreci Enis Ayar’ın Ordu Kent Konseyi Temiz Enerji Platformu ile birlikte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yazıp İl Başkanı’na verdiği dilekçe geldi aklıma.
Tabii Başbakan’a verildi ise..!
Dilekçede şöyle yazılı idi..
Sayın Başbakanım :
Hesler bu ülke için gereklidir diye başlayan dilekçe ancak sizinde söylediğiniz gibi bu topraklar, bu kaynaklar bizim değil Atalarımızın geleceğe mirası diye devam ediyordu.
Sonra Hes’lerle ilgili asıl tereddütler şöyle sıralanıyordu;
HES lerle ilgili üretici firmaların doğaya verdikleri zarar için bütün feryatlarımız
Bu firmalar denetlenmiyor
Bu firmalar kaçak güreşiyor
Bu firmalar daha çok kazanmak için Çevre yasalarını hiçe sayıyor …vurgusu ile dilekçede Melet Irmağı üzerine yapılan veya yapılması düşünülen Darıca 1 ve diğer Çevreye ve doğaya zarar verebilecek HES’ler için bütün tereddütler içeren dilekçe şöyle bitiyordu..
Sayın Başbakanım
Havzalar arası su taşıma sisteminin doğru olmadığını düşünüyoruz..Regülatör sistemini doğru bulmuyoruz..Çed yasasında Köylü ile Holding arasında denge olmadığını düşünüyoruz.
HES’lerle ilgili denetimlerin sağlıklı yapılmadığını düşünüyoruz.
Gereğini saygılarımızla arz ederiz. 22 Ağustos 2010
MELET’İ GÖRMEDEN OLMAZ..!
Ordu Kent Konseyi Temiz Enerji Platformu tarafından Sayın Başbakan’a Ordu’ya geldiği zaman verildiği söylenen bu dilekçenin akıbetini bilemeyiz ama bildiğim gördüğüm bir gerçek varsa Mesudiye Topçam Barajına giderken Melet Irmağı üzerine yapılması düşünülen 14 Hidro Elektrik santralinden bir tanesi olan DARICA 1 HES için suyunun tutulup dev borularla HES’e nakledilen Melet Irmağı suyu sonucu ..* Darıca Kirazlık arasındaki 7.5 kilometrelik alanda dere yatağında su yoktu ..
Can suyu da yoktu.
Bu ,suyu tutulmuş akmayan Melet ırmağını gezdiğimizde 7.5 km lik Melet ırmağı kurumuş buradaki doğa canlısı yok olmuş ve ırmak yatağında da olması gereken canlılardan eser yok su samurları bile ırmak yatağını terk etmişler bazıları
da ölmüş…!
Yazmayla tarif edilemeyen bu susuz melet vakasını görmeniz gerek…!anlatılması imkansız…
VİLCONUN KARAVANI…
ORADAYDI…
Türkiye’nin her yerini gezen İZ Tv nin Hollanda’lı Gazetecisi , İZ TV nin sahibi Coşkun Aral’ın beğenilerek izlenen televizyonunun Kameramanı Osman, program yapımcısı Selda ve de yazın Ordu’da özel araştırma çekimleri yapan Hollandalı Gazeteci Vilco Melet ırmağı üzerinde Topçam Barajı yolunda yapımı tamamlanan ve üretime geçen Darıca Hes 1’in bunduğu mevkide belgesel çekimler yaptı.
Elektrik mühendisi Temiz Enerji Platformu üyesi Coşkun Türkeli’den Hidro Elektrik Santralleri hakkında geniş bilgiler aldı onunla kurumuş melet vadisi üzerinde röportaj yaptı.
Ünye’de bir fındık bahçesinde ve Hoynat’taki tepeli karabatak’lar için gazeteci ve kuş gözlemcisi Ömer Kulaçoğlu ile yaptığı özel çekimleri Ekim ayı içerisinde seyrettik sanırım bu ropörtajı Kasım ayı içerisinde İz Tv de yayınlanacak seyredeceğiz.
Darıca 1 HES ropörtajının yerinde çekimi esnasında HES Darıca 1’in Sorumlu genç elektrik mühendisi de merakından oradaydı.Vilco’nun Karavanından ve çekimlerinden rahatsız olduğu da her halinden belli oluyordu. Yapımcılar Çekimlerde genç mühendisinde görüşlerini kayda almak istediler Üst yetkililerden İzin almam gerekiyor diye genç mühendis görüş bildirmedi..!
Bir ara çekim ekibinin yanından kızgın bir şekilde Mitsubişhi siyan 4x4 ile tozu dumana katarak hızla ayrıldı. Elk Mühendisi Coşkun Türkeli şimdi telefonla yukarıya talimat verecek birazdan kurumuş ırmak yatağına can suyu bırakacaklar görürsünüz dedi.
Çekimler sonrası Gerçekten bir iki kilometre kurak vadi üzerinde dere yatağında yol almıştık ki Coşkun Türkeli haklı çıktı verilen talimatla kapaklar açılmış azda olsa HES in sözleşmelerinin gereği zaman zaman Melet ırmağının kurumuş su yatağına bırakılması gereken can suyu zoraki olarak dere yatağında kurak taşlar üzerinde cansız halinde görüldü…!
Vilco’nun kameramanı Osman bu zoraki bırakılan Can suyu görüntüsünü de kayda alıyordu…
İzmir’de Gazetecilik yapan Doğa ve Kuş gözlemcisi arkadaşımız Karadeniz 52 gazetesinin eski yöneticilerinden gazeteci Ömer Kulaçoğlu ile la birlikte Melet ırmağındaki HES’in sorumlu..! Genç Elektrik Mühendisinin aldığı bu garip tavır ve davranışlarına tanık oluyorduk.
23 KASIMDA
ORDU ÇEKİMLERİNİ İZLEYEBİLİRSİNİZ
Hollandalı gazeteci Vilco ve İZ Tv ekibinin Ordu’daki belgesel çekimlerini Çevre Platformu üyesi Elk Mühendisi Çoşkun Türkeli’nin röportajında 23 Kasım akşamı saat 10’da Dijitürk’ten İZ TV de izleyebilirsiniz.
Ayrıca Saatçı Hafız Altınel ailesinin Kültür mirası eski Ordu evindeki , Tarihi Paşaoğlu Konağındaki ropörtajı Boztepe’de’ki Kulaçolu ailesinin 80 yıllık geleneği Taş kasede pişirilen Ünlü Bleki ekmeğinin yapılış öyküsünü mutlaka izleyin.
OBKT’NİN
KAVAL…KEPÇE OYUNU..!
Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nun yeni sezondaki oyunu Prof Dr. Nurhan Karadağ’ın derleyip, kurgulayıp yönettiği Düğün evi Oyun Evi ‘nin galasına gittik.
Sahnelerini 1964 den bu güne 47 yıldır Ordu’da sanatsever Halkına açık tutan Türkiye’nin önde gelen sayılı Belediye Şehir tiyatrolarından birisi olan Ordu’muzun göz bebeği gururumuz Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu OBKT’nin Sanatçı Ergün Köknar’ın yönettiği ve oynadığı OBKT’nin 1964 deki ilk oyunu HÜLLECİ oyunundan bu yana onlarca sahnelediği Tiyatro oyunlarını zevkle ve merakla takip eden izleyicilerinden birisi olarak ilk defa alkışlamadığımı ve beğenmediğimi yazmalıyım.
Oysa ki oyun ne güzel başlamıştı…!
Şimdiye kadar görmediğimiz bir köy adeti..köyün gençlerinin geceleri evlerin bacasından indirdiği sepetlerine manilerle aldıkları bahşişler hediyeler…
Gala gecesinde bu oyunun belden aşağıya seks gariplikleriyle akılda soru işaretli bir garip seks pozisyonlarının ve kavallı kepçeli el kol hareketleriyle bittiğini, önümüzde anneleri ile tiyatroya gelen 8-9 yaşlarında küçük çocuklarla aynı sıralarda seyretmenin garipliğini yaşadık…
Oyunun birinci perdesindeki bir yerinde koyun otlatan Çobanın bir Ağacın gölgesindeki uyurken Çalı toplayan kadın görüntülü erkek oyuncuların pardon kızların ..! uykudaki çobanın seks organı kıvamlı dimdik duran kavalına etek arası..bacak arası inme binme görüntüleriyle nasıl zaman zaman kahkahalı alkış almışsa.. ikinci yarıda bu defa genç bir bayan oyuncunun sanat aşkına ..!bacak arasındaki kocaman imalı kocaman topuzlu kepçesi ile yaptığı espriler ..! Bacak arasında sallanan kepçenin yine zaman zaman kalkarak göğse sesli vurması.. ve akılda kalan sesli görüntülü kepçesi ..!
Diğer bir sahnesindeki erkek görüntülü bayan oyuncunun düğünde oynayan kızlardan kız beğenmesi orasını burasını mıncıklaması ..sıraya dizmesi..
OBKT’nin yeni sezon “Düğün Evi..Oyun Evi “nden akılda kalanlar ..
Müthiş ..! görüntüleriyle KAVAL…KEPÇE si..
Ha..Halı..Stres atan alkışlar
Oyun bittiğinde Galanın gereği Oyunun yönetmenine Plaket ve sanatçılara çiçek vermek ve kutlamak için protokolden Vali Yardımcısı sahneye çağrıldığında
Sayın Valimiz Orhan Düzgün’ün Galada bulunmaması bu Kaval- Kepçe oyunu seyretmek zorunda kalmamasına sevindim.
OBKT’nin kıdemli ve çok değerli sanatçılarını önceki oyunlarında çoğu kez defalarca ve ayakta alkışladığımız oyunlar geldi aklıma, bu oyunun sonrası ise alkışlamadan ve söylenerek salondan çıktım.
Çıkarken de yine iyi ki Vali Bey eşiyle salonda yoktu ..Salonda olsaydı bu oyunun yönetmenine Ordu’da Sanata ve Tiyatro kültürüne katkılarından dolayı Plaket veya çiçek vermek zorunda bırakılacaktı diye düşündüm.
Salonda bulunan Protokolün sanatçılara çiçek vermesi geleneği için sahneye davet edildiklerinde de OBKT nin salonundaki izleyicilerin çoğu ayrılmıştı, salonu terk etmişlerdi…
Ben gazeteciyim tiyatro eleştirmeni değilim ama bu oyundaki Kavallı Kepçeli garip seks görüntülerini birilerine anlatıyorsam yazmalıyım da diye düşünüyorum.
Yoksa yanlış mı düşünüyorum..
Ordu
BELEDİYE BAŞKANINA
ŞİKAYET VAR..!
Ordu’nun belirli yerlerinde bulunan bazı işyerleri gerçekten imtiyazlı , korunan ve korumaya alınmış bazı kişiler gerçekten farklı . Maalesef herkes onlar kadar’da şanslı olamıyor.
Orta caminin yanındaki Vakıflara ait Eski çarşı’nın Yine eski Belediye Başkanı tarafından kaldırılarak Vilayetin önündeki garip yapılmış çatılarına baktığınızdaki tarihi Millet düzündeki Mezbele görünümlü Yeni Çarşıya .! taşınmalarına izin verildiği gibi…
Belediyecilik uygulamaları içerisinde bazılarına tanınan ayrıcalıklar, görmemezlikten gelmeler idare edilmeler belki bir yere kadar kabullenebilinir !!
Amma bazen de bu kadarına Pes dedirtiliyor.
Yolda yürürken tesadüfen başınızı kaldırıp etrafınıza baktığınızda çekme onlarca çatının hangi ara nasıl olduysa tamamen kapatılıp tam daire haline geldiğini görebiliyorsunuz. Zemindeki asma katların bulunduğu iş yerleri iskan alındıktan bir zaman sonra kapatılarak müstakil kat şekline dönüştüğü görebiliyorsunuz..
Nasıl oluyorsa..!
(Bu arada korumaya alınmış üzerinde inşaat yapılamaz şerhi olan Yeşil alanlara ,Sit alanlarına yapılan çok özel ayrıcalıklı inşaatları da unutmamak lazım..!)
Yaşadığınız çevrede bunlara onlarca örnek gösterilebilirken ara sokağın trafiğini beton saklılarla kapatanlar mı istersiniz. Kaldırımı saksılarla kapatıp işyerine katanlar mı istersiniz ana yolun üzerinde seyyar manav dükkanları mı istersiniz , bir sürü garip örnekler var etrafımızda.
İşyerlerinin önlerine kaldırımlara masa atıp tozun toprağın içerisinde bir şeyler yerken ve bayram önceleri lokma tatlı dökenler, çiğ köfte yapıp paketleyenler bir tarafa ayrıca yoldan geçenlerin çetelesini tutanlardan bahsetmeyeceğim.
Laf aramızda Belediye zabıtasının görmediğini vatandaş nasıl olsa görüyor..!
Bir yandan Turizm şehri olmak istiyoruz ya Ege’de,Akdeniz’de yazlıklarda olanlar oraları gezenler neden bizde de olmasın diye düşünebilirler.
Modern Turizm şehircilik anlayışı içerisinde Özellikle yaz aylarında şehrin çok kalabalıkla hareketlilik yaşadığı alanlarda Belediyemiz bunlara göz yumup zaten zor durumda olan esnafa geçici olarak anlayış gösterip olumlu düşünebilir belki diye düşünebiliriz.
Fakat Belediye imar mevzuatına tamamen aykırı şekilde davranıp, Belediyenin gösterdiği bu hoşgörüyü önce yaya kaldırımı işgal edip ferforje demir ve çiçek saksıları ile kapatıp bir zaman sonra üzerindeki seyyar tenteyi de kaldırıp sabit demir malzeme ile kapatıp kapalı alan kazanmak için Kaldırımın üzerini özel örtmenin hiçbir yasal ve haklılık mantığı olamaz.
Hem de Belediyenin arka bahçesinde,gözünün önünde..!
Olacak iş değil..!
Eski dönemde bir Belediye Meclis üyesinin ev inşaatında 15 santimlik bir çıkma fazlalık var diye konu gündeme gelince meclis üyesi bu fazlalığı kırdırmıştı.
Böyleleri de var derken yazdıklarıma inanmayanlar Gazeteci Erol Karaer’e sorabilirler…
Gelelim sadede…!
GEREĞİ YAPILSIN DEDİLER…
Belediyenin arkasındaki sokağı ve kaldırımı işgal eden Tente altı Derin Balık lokantasına gösterilen bu idare etmeciliğe hoş görü gösteren vatandaşlar daha sonra Tentelerin sökülerek işgal edilen kaldırımın üzerinin sabit olarak kapatılmasına bu kadarına da insaf deyip karşı çıkarak Belediye Başkanlığına geçtiğimiz hafta resmi bir dilekçe ile şikayette bulundular.
Yaklaşık 15 Kişinin imzaladığı kaldırım işgali ve kaldırımın üzerinin kapatılarak Derin Balık lokantasına haksız kapalı alan kazandırılmasını, yolun ve kaldırımın kapatılmasını Belediye Başkanlığına şikayet ettiler.
Gereğinin yapılmasını istediler…!
Bu haksız yanlışlığı gören bazı işyeri sahipleri “bizde aynı işgali ve sabit kapatmayı işyerimizin önüne yapsak mı” .. acaba derken.!!
Duyarlı vatandaşlar şimdi Belediye Başkanlığına verdikleri dilekçelerine yapılacak işlemi merakla bekliyorlar…
KORAL ORAL’IN
SERGİSİ YAKINDA..!
Tuncer Engin
Koral Oral 1993 İstanbul Doğumlu İlk okulu İstanbul’da Avrupa Kolejinde okumuş, Nişantaşı Işık Kolejinde öğrenimine devam ediyor ,1.80 boylarında küçük dev adam iki sene okulun basket takımında ,sonra Efes miniklerde top sürmüş…
Minik dediysek te O kadar minik değil boy bos yerinde maşallahı var 45-46 numara ayakkabı giyiyor… Koral Basketbol Yüzme Atıcılık ve Slowbord tan hoşlanıyor,babası gibi Cerrah doktor olmayı düşünmüyor Elk-Elektronik mühendisi olmayı düşünüyor.. Elektronik aletlere karşı müthiş ilgisi,becerisi var. Elektronik bütün araç gereçler Koral’ın odasında mevcut.
Koral’ın En büyük hobilerinden birisi de ! Fotoğraf çekmek, dört senedir doğa fotoğrafları ve çiçekleri böcekleri çekiyor. Babası Oral’ın fotoğraf merakını keşfedince Koral’a çok özel sırt çantalı profesyonel bir Nikon Fotoğraf makine serisi almış.
Yakın bir zamanda çektiği binlerce resim arasından seçtiği özel fotoğraflarla Babası Çene Cerrahı Prf.Dr.Cüneyt Oral’la birlikte İstanbul’da bir sanat galerisinde Şiir ve Fotoğraf sergisi açmayı düşünüyor.. Oğul Koral’ın Sergide seçilmiş özel fotoğraflarının altına baba Cüneyt yayınlanan şiir kitabından özel dörtlükler koyacakmış.
Koral’ın çektiği doğa resimlerini internetteki sitesinden izledim.İnanılmaz güzel sanatsal doğa fotoğrafları var. Koral’ın sergisinin İstanbul’da sanatseverler arasında mutlaka dikkat çeker diye düşünüyorum.
Babaannesi rahmetli Ülkü Oral ile birlikte Taşbaşı mahallesindeki deniz ve Ordu manzaralı evlerinin Balkonunda İstanbul’dan tatile geldiği bir ve sabahta, güneşinin doğuşunu fotoğraflamak istediği bir günde sohbet ederken o zaman küçük olan torun Koral çok sevdiği babaannesine şöyle seslenmiş ;
“ Zaman eşit değil babaanne,
Sevdiğinin yanında zaman çabuk geçiyor..
Sevmediğinin yayında ise geçmek bilmiyor.”
Sevgili babaannesi torununun bu sözleri karşısında çok duygulanmış ve bir tarafa not etmiş. Koral aynı sevgiyi şimdi dedesi Galip Oral’dan da görüyor. Dede Galip Oral torunu Koral’ın bir dediğini iki etmiyor.
Eski bir Avcı olan dede Koral’ın da av merakını ve atıcılık merakını bildiği için ona bu yaz bir sürpriz yapmış. Çok güzel kaliteli bir poligon tüfeği almış .
Dede torun bu yazda birlikte hasretlik giderdiler.
Bu arada Koral’ın sıra dışı güzel fotoğraflarının sergisini beklediğimizi Ordu’da da görmek istediğimizin bilinmesini istiyoruz.
Başarılar diliyoruz.
VİLCONUN KARAVANI..
ORDU’DAYDI..!
Geçtiğimiz günlerde İZ Tv’de izlediğimiz Hollandalı Gazeteci Vilko ve kameramanı Osman ile Program yapımcısı Nalan bazı yöresel çekimleri yapmak için Ordu’daydı.
Gazeteci Ömer Kulaçoğlu’nun mihmandarlık yaptığı İZ .tv proğramı ekibine olarak bende yardımcı olmaya çalıştım.
İz Tv Vilco’nun Ordu özel çekim programı Zaferi Milli Mahallesindeki Saatçi Hafız Hüseyin Altınel’in restore edilmiş eski 1885 yapımı Ordu evinden başladı.Vilko’nun bu serisinde Oğul Kemal Altınel Cumhuriyet Ordu Ailelerinden bahsetti. Restore edilen evi gezdirdi çocukluğunun geçtiği evde duvardaki asılı eski Ordu resimlerini ve 60 yıl öncesindeki çocukluk arkadaşlarını ve anılarını anlattı.
Bu resimlerde kimler yoktu ki..
Bilindiği gibi Oğul Kemal Altınel ve ailesi bu Eski tarihi Ordu evini restore ettirdikten sonra Ordu Belediyesine devrettiler.
Burada yapılan çekimlerden sonra Ömer Furtun tarafından restorasyonu yaptırılan Hacılar yokuşundaki Taş ağırlıklı Furtun evlerine gittik. Aynı mahallede Ordu’nun İlk Belediye Başkanı Süleyman Felek’in restore edilmiş bahçe içerisinde beyaz sıvalı çok güzel bir Eski Ordu evi var.
Furtun’ların bu iki evi de restore edildikten sonra mahallede çok özel bir görüntü özelliği hakim eski Ordu evleri olacak bu kesin.
PAŞAOĞLU KONAĞI VE MÜZE
Dönüşte Taş ve ahşap işçiliği muhteşem Paşaoğlu Konağı müzesine gittik.Konağı ve Müzeyi Vilco ile birlikte gezdik ekibin müzeyi gezeceğini ve çekim yapacağını, Kültür ve Turizm il müdürü Erkan Gülderen İZ Tv ekibinin Cumartesi günü burada olacağını biliyordu ama müze görevlileri çekim için izin alınması gerektiğini söylediler.Gazeteci Ömer Kültür Turizm Erkan Gülderen’i telefonla aradı Gülderen’in talimatı ile müze yetkilileri müze içerisindeki çekime izin verdiler.
Çekimde Vilco ile hayranlıkla gezdiği Paşaoğlu konağı hakkında sohbet ederken bildiğim bazı ayrıntıları da benden dinledi.
YASON’DAN..
HOYNAT’A…
HOYNAT’ TA
TEPELİ KARABATAK
Karadan Hoynat adasına doğru giderken yol ve deniz manzarası harika. Kameraman Osman Vilco’nun kullandığı Karavanın önünden denizin ve yeşilin en güzel manzaralı olduğu, fener’den itibaren bu güzel deniz ve yeşil görüntüyü, asfaltın hemen yanından fışkıran yeşil doğa manzarasını hayranlıkla çekmeye çalışıyor.
İkinci tünelin bulunduğu Hoynat mevkiinde tepeli Karabatakların tek üreme adası Hoynat’a gelmeden önce Mersin limanında balıkçı kahvesi olan arkadaşımız Mehmet Can’ın yanına uğradık.
Kendisi de balıkçı olan Mehmet Can’ın Mersin balıkçı barınağı içerisindeki balıkçı kahvesinin serin gölgelik terasında biraz soluklandık sohbet ettik. Mersin’in güzel denizinden ve özel kaya mezgitinden bahsettik. Hoynat adasının özelliklerinden buralarda yapılan kazılardan söz ettik biraz dinlendikten sonra yola koyulduk.
Sırada Hoynat ve Yason çekimleri var…
Hoynat tünelinin girişinde durduk ama burada çok sesli gürültü yapan bir gurup olduğundan kameraman çekim yapamadı. Tüneli geçtikten sonra Karavanı yolun tam sağına çektik .Adanın görüntüsünün güzel olduğu, altımız sarp ve uçurum olan bir kayalığın üzerinden Hoynat çekimleri başladı. Şansımıza ilerideki kayalıkta tünemiş konu mankeni birkaç tepeli karabatak var, onları Kameraman Osman görüntülemeye başladı..
Yoldan geçen araçlar Vilco’nun karavanını görünce kornaları ile ve el sallayarak Vilko’yu selamlıyorlar.
TEPELİ KARABATAKLAR..!
Hoynat adasındaki tepeli Karabatakların yaşam alanlarının çekimi yapılıyor.. Gazeteci ve Kuş gözlemcisi Ömer Kulaçoğlu bölgedeki tek üreme yerindeki hoynat adası görüntülü Tepeli Karabatakların üreme göç yolları ve yaşamları hakkında geniş bilgilendirme konuşması yapıyor. Adada mevsimsiz bir zamandaki bulabildiğimiz birkaç tepeli Karabataklar için özel tanıtım çekimleri yapılıyor...
Kuş gözlemcisi Ömer Kulaçoğlu’nun ekrana söyledikleri bilgiler şöyle “Türkiye’de üreyen üç karabatak türünden biri olan Tepeli Karabatakların sürekli yaşam alanı olan yerlerinden birisi Karadeniz’de Hoynat adasıdır. Tepeli karabatakların en geniş üreme popülasyonu bu adadadır. Nisan ayında üremeye başlayan tepeli karabataklar, yaz ayları boyunca avlanmak için diğer bölgelere gitmelerine rağmen, her zaman adada tepeli karabatak görebilmek mümkündür”.
YASON’UN GİZEMİ..
Grek mitolojisine göre Argonotların sefere çıkmasına neden olan Kutsal Koç’un Altın postunu aramak için Yunanistan’dan yola çıkan kürekli -yelkenli Argo teknesinin kaptanı iason ve savaşçıları ile tayfalarından mitolojik efsane kahramanı Herkül’ün karaya çıktığı söylenen yerdeki Turizmci Enis Ayar’ın çabaları ile marka yaptığı Yason burnuna yaptığımız rehberlik gezisi için sahilden yola koyulduk..
Yason burnuna geldiğimizde Emin Öztürk arkadaşımızın Amerika’daki Metropol müzesinden getirttiği resimlerden yaptığı Yunanlı Argonotların Post efsanesini canlandıran büyük kabartma rölyefleri göstererek unutulmuş Yason’u marka haline getiren Yason’un Ordu Turizmine kazandırılmasına büyük destek veren Ordu Eski Valisi Kemal Yazıcıoğlu’ndan bahsediyorum.
Daha sonraları Vilco’ya ve Osman’a Yason’da yıllardır Su altı avcılığı yaptığım yerleri uzaktan gösteriyorum .Burada avladığım balıklardan midyelerden Pavuryalardan bahsediyorum..
Yasondaki restore edilen eski kiliseyi gezmek istiyor ekip ama saat 17.00 olduğu için mesai bitmiş kilise kapanmış diyorlar. Oradaki yerli turistlerde şaşkın bir vaziyette kilisenin kapısında söylenerek geri dönüyorlar.
Nasıl mesai ise..kimlere emanet edilip görev verilmişse…!
Akşam üzeri bir otobüs Turistle bu muhteşem yarım adada Güneşin denizde batışını seyrediyoruz.
Yason’daki doğa manzarasının görüntü haberlerini ve Vilco’nun Yason için güneşin inanılmaz bir kırmızılık içerisinde ufuk çizgisinde denizden batışını , Vilko’nun bir kayanın üzerinden anlattıklarını Ekim ayında İz Tv de Vilco’nun yorumu ile Ordu veYason burnu çekimlerini izleyeceksiniz.
BİLEKİ EKMEĞİ
VE YOĞURT SEFASI
Bir sonraki gün ise Boztepe’de Ömer Kulaçoğlu’nun annesi 87 yaşındaki Emine Kulaçoğlu İZ Tv için Özel olarak yaptığı çoklarımızın bilmediği görmediği Özel taş kapta pişirilen Bileki Mısır ekmeğinin çekimine gittik.
Emine Kulaçoğlu önceden haberli olduğu için çok insanımızın dahası belirli bir yaş altındaki insanların bilmedikleri bir özel lezzet Bileki Mısır ekmeğini Boztepedeki evinde hazırlamış.
İki saatlik bir zaman diliminde yavaş yavaş pişen Bileki ekmeği kor odun ateşi üzerinde kıvamına gelmiş bizi bekliyordu.
Emine Hanım Vilco’nun çekim ekibine bu özel ekmeğin nasıl yapıldığını anlatıyor. Özel odun ateşinde Avu yaprağı olmadığı için taş kapta Taflan yaprağı içerisine döşenen ,Nar gibi kızarmış altı üstü kabuk bağlamış Mısır Ekmeği masaya geliyor . eski bakır taslara servis yapılan akşam mayalanmış enfes yoğurta doğranan Bileki ekmeğini masada uzun süreçte tekrar anlatmaya çalışan Ömer Kulaçoğlu’nun kardeşi Kaya’nın önünden alıyorum “ Yeter artık” diyorum ve kaşıklamaya başlıyorum.
Çekimi yapan kameramanı Osman ve Vilco’da şaşırıp gülüşmeye başlıyorlar… Çekimler duruyor ve yemek ikramı başlıyor. Bu çok özel Bileki ekmeğini Afiyetle yemeğe koyuluyoruz..
Size bir sır vereyim..
Bu yaşa geldim böyle lezzetli yapılmış mısır Bileki ekmeği yemediğimi itiraf edebilirim…
Ayrıca sıcak Bileki ekmeğini kırıp mis gibi tereyağına bandırıp bandırıp yerken evin sahibi Emine hanım özel hazırladığı sıcak Bileki ekmeği doğranmış tereyağlı Öğmeç’i Vilko’nun önüne koyuyor.
Sonra mı ne oldu .
Onu da Vilco’ya soracaksınız…
BOZTEPEYE ÇIKMALI..
Boztepe’ye Vilco’nun Karavanı ile çıktığımızda Ordu manzarası görüntüsü havanın biraz kapalı olmasından çok net değildi ama 450 Rakımlı Boztepe’den Ordu’nun görüntü manzarası böyle de muhteşemdi. Vilco ve ekibine buradan yapılan yamaç paraşüt sporundan bahsediyorum. Atlama platformunu gösteriyorum.
Ben daha önce bir pilotla atlama yaptım.Muhteşemdi diyor..
Ordu’nun Panoramik manzarasının görüntüleri çekiliyor, daha sonra kapalı turistik tesisin balkondaki Masaj koltuklarına attığımız bir milyon karşılığında otomatik masaj yaptırıp yorgunluğumuzu gidermeye, rahatlatmaya çalışıyoruz.
Şu an Boztepede tek hizmet bu…
BASINA BİR GARİP UYGULAMA…
Tuncer Engin
Mardin Nusaybin Kovancılarda PKK Terör mensuplarının yola döşedikleri uzaktan kumandalı Mayını patlatmaları sonucu Şehit olan üç askerimizden Ordu’lu Uzman Çavuş Zeki İnan’ın Cenazesi Eskipazar Mevkiindeki Şehitlikte binlerce Ordu’lunun hazır bulunduğu askeri bir törenle toprağa verildi.
Ordu Valisi Orhan Düzgün Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun Ordu Milletvekilleri, Eski Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı M.Hilmi Güler, Giresun Jandarma Bölge Komutanı, Samsun Jandarma Bölge Komutanı ile çok sayıda Daire müdürleri , Rütbeli komutanlar ile Askerlerimizin ve binlerce Kadın, erkek Ordu’lunun katıldığı tören de Şehidimiz Zeki İnan Ordu’luların ve Türk milletinin gönlünde şehitlikte ebedi istirahatgahına bırakıldı.
Tüm şehitlerimize Allahtan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyoruz.
BASIN PLAKASI …
ÇİÇEKÇİ ARABASI…!
Şehidimizin cenaze namazında bulunabilmek, cenaze törenine katılabilmek ve şehidimize son görevimizi yapmak için büro komşumuz Gazeteciler Derneği Başkanı Recep Aydın ve Ordu Eski Milletvekili , Ordu Yeni Haber Gazetesinin sahibi Cemal Enginyurt Eski Pazardaki cenaze töreninin yapılacağı yere giderken beni de araçlarına aldılar.
Birlikte yola koyulduk.
Yolun iki tarafı törene gelen araçlarla park edilmiş. Ana yoldan Eskipazar cami sapağına dönmek için tali yola girdiğimizde Jandarma trafik görevlisi ekip önümüzdeki iki arabayı durdurdu bir şeyler konuştular onlar yola devam ettikten sonra bu defa bizi durdurdular.
Jandarma trafikteki görevli uzman çavuş buradan ileriye gitmemize izin veremeyecekleri söyleyince Recep Başkan Gazeteci olduğumuzu söyleyip aracın sol ön camında bulunan T.C İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün verdiği Sarı Basın Plakasını gösterince görevli Jandarma hiç aldırış etmeden ve kim olursanız olun gibilerinden geçemezsiniz diyerek sert tavırlı bir garip hareket içinde bulundu.
Bu tartışmalar devam ederken aracımızın ön tarafında bulunan Ordu eski Milletvekili ve Gazete sahibi Cemal Enginyurt aracın önündeki görevli jandarmayı sakinleştirmek ve lüzumsuz gelişen tartışmayı yumuşatmak için ;
Bakar mısınız..bakar mısınız ..Ben milletvekiliyim Şehidimizin cenazesine geldik dediyse de Jandarma trafik görevlisini sakinleştirmek ne mümkün…
İkna edemedik.
Aracımızı ileride mezarlığın duvarının dibine bizden önce Jandarmadan bir şekilde geçmiş olan onlarca aracın bulunduğu yere..! park edip indik . Bu defa üzerimize doğru gelen hiddetli Jandarma trafik timinin sözlü sataşmasıyla karşılaştık. Tanıdıklar araya girdiler neyse ki.. olay fazla büyümeden biz caminin avlusuna geçtik Jandarma Trafik görevlileri tekrar görev yerine söylenerek geri döndü.
Binlerce Ordu’lunun da katıldığı, şehidimizin cenazesinin getirilmesini ve töreninin başlamasını caminin avlusunda ağaçlık yerde beklerken bulunduğumuz yere nasıl Jandarmadan geçtiyse birkaç araç geldi.
Çelenk getirmişler..!
Onlar nasıl görevli jandarma trafiğini ikna ettiyse de biz gazeteciler ve bir milletvekilimiz bunu beceremedik.
Ordu’muzun Şehit evladına olan görevimize bir vatandaş hem de Gazeteci kimliğimizle gittik. Bu çok özel acı habere giderken de az kalsın haber oluyorduk..!
Sonuçta Şehit merasimi için gittiğimiz yerden, insani görevimizi yapıp geri dönerken Ordu Jandarma Trafik timinin bizim İçişleri Bakanlığı Basın Plakalı aracımıza Park geçişi için Yasak ..! dediği yerden onlarca sivil araba önümüzden geçerken, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün Sarı Basın Kartı sahiplerine verdiği Basın trafik Plakasının Ordu’da bir işe yaramadığını dahası Jandarmanın tanımadığını, bilinmediğini de öğrenmiş olduk…
Şimdi yetkililerin Çiçekçi arabasındakiler ne işe yarar, Basın arabasındakiler ne görev yapar diye birilerine anlatmasında fayda var diye yüksek sesle düşünür olduk ….
Yoksa yanlış mı düşünüyoruz…!
(Şair Ali Öztürk eski günleri andı)
PAZAR SOHBETİ
ALİ ÖZTÜRK
Geçtiğimiz futbol sezonunun son haftalarında Ordu’da oynanan Orduspor- Rizespor maçında her iki takımın taraftarları arasında yaşanan karşılıklı sevgi gösterileri futbolumuz adına, pek de alışık olmadığımız güzelliklerle dolu bir tabloydu…
O günlerde Değişim Gazetesi yazarlarından arkadaşımız Tuncer Engin, geçmişteki bir maçta yaşanan ve böyle güzel bir tabloyla hiçbir şekilde bağdaşmayan dehşet verici olayları gündeme getirmiş, bununla herhalde bir nevi kıyaslama yaparak futbolda dostluk ve kardeşlik duygularının ne kadar önemli olduğunu vurgulamak istemişti.
1965 yılında Rize’de, Rize Güneşspor ile Ordugücü amatör takımları arasında oynanan o grup eleme maçında Ordugücü’nün kalesini koruyan Atanur Güneysu arkadaşımız, Tuncer Engin’in bu yazısını okuyunca o maçı yeniden yaşamış olmalı ki, Tuncer Engin’e bir mektup yazarak o günkü dehşet verici anısını bir de kendisi anlatmak istemiş.
Atanur Güneysu, benim de hem sınıf, hem de mahalleden çok sevdiğim bir arkadaşımdır.
Çocukluğun ilk yıllarıyla ilkokul dönemini babasının görevi nedeniyle Trabzon’da geçiren Atanur Güneysu,çocukluğundan beri arkadaşlığa değer veren, sosyal etkinleri oldukça önemseyen, dostlarını ise asla unutmayan değerli bir arkadaşımızdır.
Nitekim, bizden bir ya da iki yaş büyük olmasının yanında yaşına göre biraz daha gelişmiş olan Atanur’un mahallemize gelmesiyle mahalle arkadaşlığımız gruplaşma yönünde gelişmiş, bununla birlikte bir takım sosyal sayılabilecek etkinlerimiz de olmaya başlamıştır.
Annelerimizin hemen hemen hepsi, okuma yazması olmayan ev kadınları olduğu gibi babalarımızın da en tahsillisi ilkokul mezunu olan biz bokludere çocukları da,aramızda İmam dediğimiz Atanur’la birlikte artık bazı sosyal ve kültürel konulara ilgi duyan bir grup olmuştuk, mahalle olarak…
İnsanlara bir an için yapılan yakıştırmalar bazen onun adının önüne geçecek kadar önemli bir lakap olduğundan mıdır nedir, hiç alakası olmadığı halde bu “İmam” lakabı da Atanur adının önüne geçmekteydi o günlerde…
Güneşspor adını verdiğimiz mahalle takımımızın kalecisi ve kaptanı olan Atanur; güçlü ve çevik bir genç olarak o günlerde Ordugücü yöneticilerinin de dikkatini çekmiş olacak ki daha çocuk sayılacak bir yaşta olmasına rağmen Ordu’muzun o zamanki klas takımlarından biri olan Ordugücü’nün kalesi ona emanet edilmişti.
Biz Bokludereliler o günlerde, mahalle arkadaşlığımızın lideri olan onun bir çok maçını heyecanla izlemiş, kalesinde yaptığı inanılmaz kurtarışlarıyla hep gurur duymuşuzdur.
Hala unutmadığımız ve çok sevdiğimiz bu arkadaşımızın hoş görüsüne güvenerek, onun futbol yaşamındaki bir iki ilginç anısını bugün sizlerle paylaşmak istiyorum.
Atanur’un Trabzon’daki çocukluk yıllarında ailesi, o günlerde Trabzon İdmanoacağı gibi ünlü bir takımın en golcü ve as futbolcularından olan Akrep Celal ile kardeşi İhsan’ın ailesi ile kapı komşudurlar.
Komşuluğun akrabalıktan önemli olduğu o günlerde Atanur, bu iki futbolcu kardeşin adeta öz yeğenleri gibidir.
Atanur’un ailesi, babasının görevi nedeniyle memleketleri Ordu’ya gelmiş, çok geçmeden Ordu’da Ordugücü, çamur deryası halindeki bir sahada Trabzon İdmanocağı ile zorlu bir maç yapmaktadır.
İdmanocağının bu golcü iki kardeş futbolcusuna karşı Ordugücü kalesini ise,bu maçta adeta onların ellerinde büyüyen, yeğenleri gibi gördükleri eski komşu çocuklarından Atanur korumaktadır. Böyle bir durum, Celal ve İhsan kardeşler için tam anlamıyla bir sürpriz olmuş, bu yüzden de o maçta oldukça duygusal anlar yaşanmıştır. Öyle ki, onlar Atanur'a gol attıklarında buna pek de sevinememişlerdir.
Belki de o maç, Atanur ile onların futbol hayatlarındaki hiç unutamadıkları maçlardan biridir.
Ona ait bir diğer anı ise büyükannesi rahmetli Atiye Hanım teyzeyle ilgili olanıdır…
İlk göz ağrısı torunu Atanur’un, kendisinden yaşça büyük insanlarla aynı takımda, çoğu kez çamur tarlası halini alan o sahalarda kalecilik yapmasına, Atiye teyzenin ana yüreği dayanmamaktadır. Ne var ki, ne yapsa, ne söylese de onu bu sevdadan bir türlü vazgeçirememektedir.
Bir gün yine yağan yağmurdan adeta çamur deryasını andıran o sahada bir maç oynanmaktadır ki, tel örgülerin henüz olmadığı o günlerde stada nasıl girmişse yün şalıyla yaşlı bir teyze birden sahaya da girip kaleci Atanur’a doğru koşmaktadır.
Stattaki tüm seyirler bir anda donup kalmış, maç ise ister istemez durmuştur.
Sahaya dalan bu yaşlı kadın, Atiye Hanım teyzeden başkası değildir. Çok sevdiği torunu Atanur’a, “hadi bakalım doğru eve “ dediği el, kol hareketlerinde anlaşılmaktadır.
Rahmetli Atiye Hanım Teyze’yi, stat görevlileri ve kulüp yöneticileri nasıl ikna edip sahadan çıkardılar hala merak etmekteyim.
Sevgili dostum ve arkadaşım Atanur Güneysu’ya buradan kucak dolusu selamlarımı gönderiyorum.
ORDU GÜCÜ’NÜN EFSANE KALECİSİ
ATANUR GÜNEYSU’DAN SELAM VAR…
Kaleci Atanur Güneysu ( Panter Kaleci)
Fotoğraf: Rize Güneşspor - Ordu Gücü maçı kadrosu:
Oturanlar- Soldan- Santrafor İsmet, Sol açık Atilla, Sağ Açık Şevket, Sağ iç Murat, ve Kaleci Atanur Güneysu
Ayaktakiler: Kaptan Sol iç Yener, Santraf Hayri, Sağbek Ali, Bağ açık Necmi, Sol bek Bahtiyar, Sol açık Hoca
Geçtiğimiz sezon Ordu’da Oynanan, galip geldiğimiz Orduspor Rize Çaykurspor maçı sonrası Rizeli centilmen sporseverlerin Orduspor takımını tribün önüne çağırarak ayakta alkışladıkları O muhteşem görüntülü güzel maçı hatırlarsınız.
Bu güzel ve anlamlı maç sonrası Gazetemizde Rizespor nostaljisi diye yazdığım bir yazıda 1965 senesinde Rize’de oynanan Hadiseli Rize Güneşspor-Ordu Gücü maçındaki Ordu’luların yaşadığı ve Ordu seyircisinin dayak yediği hakaret gördüğü maçtan anılar yazarak Ordu Çaykur Rizespor maçındaki inanılmaz güzellikteki centilmenlikleri yazmıştım.
Gazetemizin internet sayfasında da yayınlanan bu haberi bir zaman içerisinde Ordu Gücü’nün efsane kalecisi Atanur Güneysu’nun eşi görünce eşine okumuş. 45 Sene sonra Rize’deki olaylı maçta Ordu Gücünün efsane Panter lakaplı kale bekçisi Atanur Güneysu çok duygulanmış ve bir şekilde bana ulaştı. Birbirimizi şahsen tanımıyorduk ama çok güzel bir sohbet oldu.
45 Yıl sonra kendisinden bahseden yazıdan duyduğu memnuniyeti dile getiren Efsane Siyah panter lakaplı kaleci Atanur Güneysu bu vesile ile Ordu’daki takım arkadaşlarına Kaptanı Yener Çelik ile dostlarına ve arkadaşlarına kucak dolusu sevgi ve saygılarını iletmemi istedi.
Bir zaman sonra bana üç adet arkadaşları ile ve olaylı geçen Güneşspor maçında Rize sahasında file bekçiliğini yaptığı kalesindeki resmini gönderdi. Birde mektup…45 yıl sonra unutamadığı olaylı maçın duygularını bakın nasıl dile getirmiş…
SAYIN TUNCER ENGİN
Tam 45 yıl önce oynadığımız bir maç nedeniyle günümüzde adımın anılması beni son derece duygulandırmakla kalmadı,aynı zamanda heyecanlandırdı da . Bu mutluluğu size borçluyum. İlginize teşekkür ederim.
Bahsi geçen maç 18 Nisan 1965 Pazar günü Rize Şehir stadyumunda oynanıldı. Ve maç Ordu Gücünün 3-1 mağlubiyetiyle bitti. Siz maçın hangi koşullar altında oynandığını çok güzel ifade etmişsiniz. Bu nedenle ben fazla bir şey ilave etmeyeceğim. Ayrıca o gün oynanan maçta çekilmiş bir fotoğrafı da bu vesileyle gönderiyorum. Resmin arkasında o günkü bilincim ,o günkü değer yargılarım ve o günkü duygularımla yani tam 45 yıl önce yazılmış yazılar var.
Ordu Gücü ve Güneş Spor futbol takımlarının bel kemiğini her iki lisede okuyan öğrenciler oluşturuyordu. Rize Lisesi takımının da iki tane de genç mili takım oyuncusu vardı. Bunlardan biri zamanın genç milli takımının sağ açığı Zafer ve diğeri genç milli takımının kalecisi Yavuz . Bu kaleci daha sonra Fenerbahçe Milli takımında oynamakla kalmadı Yeşilçam filmlerinde de oynadı.Rizelilerin Ordu’lulara kızgınlığı asıl bu maçtan kalmadır.
Onlar ellerindeki bu güçlü kadroyla ve kendi sahalarında daha o maçta perişan etmek istediler ama biz Ordu’lu gençler bu fırsatı vermedik bir beraberlik kazandık. Çok iyi hatırlıyorum Rizeliler bu sonucu bir türlü hazmedemediler. O maçtan tam iki buçuk ay sonra Ordu’da yapılan maçı da Güneşspor 4-2 kaybedince Rizelilerin sinirleri galiba tepelerine çıktı. Ve bu kızgınlık ve kin 18 Nisan 1965 Pazar günü Rize Stadında oynanan maçta sizinde çok iyi ifade ettiğiniz olaylar yaşandı. O maçın devre arasında ve özellikle de maç bittikten sonra soyunma odasına giderken Rize’nin çılgına dönmüş seyircileri tarafından bir ara linç edileceğim korkusuna kapıldım. İnanır mısınız kendini kaybetmiş o kalabalığın elinden beni iyi niyetli birkaç Rizeli kurtardı. Ve ben hem devre arasında ve hem maç sonunda ancak soyunma odasına gidebildim.
İtiraf etmeliyim ki bizleri onlara götüren kulüp yöneticilerimizden hiçbirinin biz gençleri özellikle de beni o kalabalığın içerisinde kendi kendimize terk edip oradan kaybolmalarını hala affetmiyorum.
Dip Not : Ordu Gücünün 45 yıl önceki efsane siyah panter lakaplı kalecisi Atanur Güneysu yakın bir zaman içerisinde Ordu’ya geleceğini ve arkadaşları ile görüşmek istediğini telefonda söyledi. Dostlarına ve arkadaşlarına duyururuz…
DÜZGÜN İŞLER YAPILIYOR..
Başbakanlığın Güneydoğu’dan fındık toplamak için Karadeniz’e gelen binlerce işçinin iyi ve uygun koşullarda rahat ettirilmelerini sağlamak amacıyla geçici konaklama alanlarının düzenlenmesi yayınlanan genelge doğrultusunda Ankara’da Karadeniz Bölge Valileri toplantısında gündeme getirilmişti.
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer başkanlığında Ankara’da yapılan “ Mevsimlik tarım İşçileri projesi” uygulamalarını Ordu Valisi Orhan Düzgün Ordu’da en iyi ve ciddi şekilde takip eden Valiler arasında .
Ordu’da Uzunisa köyünde oluşturulan Geçici konaklama alanında misafir gelen Güneydoğulu işçilerin rahat edebilmeleri ve insani ihtiyaçlarını giderilmesi için bu yıl büyük kolaylıklar sağlanıyor..
Geçtiğimiz yıllarda kendi imkanları ile gelip yerleştikleri Melet havzasında zor koşullarda ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan misafir işçileri bu yıl daha rahat ettirebilmek için Vali Orhan Düzgün ciddi önlemler alınması konusunda verdiği talimatları bizzat yerinde incelemesi, gelen kamp alanındaki işçilerle ilgilenmesi takdirle karşılanıyor.
Uzunisa köyünde uzun zamandır kapalı olan eski okul sahası alanında geçici işçiler için bol miktarda tuvaletler,banyo yerleri, çamaşır yıkama alanları ,ekmek pişirme için özel ocak yerleri, özel çöp alanları ,Çocuklar için oyun alanları yapıldı. Yaz sıcağındaki sivrisinek ve haşerelerden korunmak için yerleşim yerinin etrafı devamlı ilaçlanmakta, gelen işçilerin sağlık kontrolleri yapılmakta.
Ordu’ya Peryodik olarak gelen tarım işçileri Valiliğin dinlenme merkezlerinde ağırlandıktan sonra Çalışacakları bahçelerin işverenlerine Ziraat Odası yetkililerince teslim ediliyorlar.
Geçen senelerdeki yerleşim ve barınma alanlarındaki sıkıntıları bu yıl Ordu valisi Orhan Düzgün’ün yaptığı titiz ve düzgün çalışmalar sayesinde ve aldıkları güzel önlemlerle Fındık işçileri tarafından taktirler karşılanıyor.
Son yıllarda Ordu’ya Fındık toplamak için Güneydoğudan gelen geçici tarım işçilerinin insani ihtiyaçlarına devletin bu yıl Valileri ile gösterdiği özel ilgi ve alaka Doğulu işçi ailelerini ve özellikle Vali Düzgünün Tadella ikram ettiği İşçi çocuklarını mutlu ettiğini söyleyebiliriz.
AYAR’IN SEYİR
DEFTERİ…!
MOONLIGHT (AYIŞIĞI)
1980’li yıllarda sahildeki dolgu yapılan yere Ordu sosyal yaşamına ve Ordu Turizmine hizmet edebilecek deniz manzaralı Ordu’yu denizden görebilen çok amaçlı büyük salonlu bir bina yapıldı.
İlk seneler düğün salonu olarak hizmet veren bu yer İstanbul’da Harbiye Kervansaray’da turizm işletmeciliği yapan Enis Ayar tarafından Asker Belediye başkanından alınarak modern çağdaş bir restoran haline getirildi. Enis Ayar’ın organizesinde İç dekorunu rahmetli Bedri Ustanın yaptığı tamamı kırmızı halı döşeli,Amerikan Bar’ı ve Beyaz Kuyruklu Piyanosu ile Ordu’luların sosyal yaşantılarına hareketlilik getiren farklı bir ivme kazandıran bu binaya Moonlıght yani (Ayışığı) ismi verildi…
Yaklaşık 3o sene önce masalarda beyaz örtüler, beyaz porselen servis tabaklarında Ayışığı amblemi olan bu mekan Ordu’luların gece hayatını ve sosyal yaşantılarına hareketlilik getiren alışılmışın dışında ciddi servis hizmet anlayışı ile restoran hizmetinde de çok özel bir canlılık getirdi..
Her akşam Ayışığı’nda İstanbul’dan özel gelen Piyanist şantör eşliğinde yapılan canlı müzikle insanlar farklı bir şekilde geceleri Taverna müziği ile eğlenmeğe başladı…
Zaman içerisinde Belediyeye ait olan bu sosyal tesis binasının yanındaki bahçede yine İşletmecisi Enis Ayar halka açık güzel bir yazlık çay bahçesini Ordu’luların hizmetine açtı..
İşler bir müddet iyi gitti de…
Ordu gece hayatına gelen bu farklı sosyal hareketlilik bir zaman sonra İşletmecisinin büyük zararlar etmesine karşılık kapanmak zorunda kaldı.
Ordu’da yaşanan sosyal güzelliklerin bedeli işletmecisi Enis Ayar’ın tekrar İstanbul’a dönmesine neden oldu…Ordu Belediyesi bu salonu sosyal hizmetlerinde ve Belediye Düğün Salonu olarak kullanmasına rağmen Halk arasında salonun adı değişmedi .
Halen Ayışığı düğün salonu olarak söylenmektedir..
İKİNCİ AYIŞIĞI…!
Belediye eski Başkanı Kazım Türkmen Ordu’nun yerli ve yabancı Turizm alanındaki hizmetlerinde katkı sağlayacağını düşündüğünden Ordu Sahilindeki kumsal üzerine Turizm amaçlı karşılıklı iki adet hizmet binası yaptırma kararını meclisi ile birlikte aldı..
Daha sonra yapılan çalışmalar ve araştırmalar sonucu Evlerin Kanalizasyon atıkları şehir içerisine denize bırakılmayacak sahillerimiz temiz olacak böylelikle yerli yabancı turistler şehrin merkezindeki Plaj kumsalından ve denizden istifade edebilecekler di .
Sahile yapılan bu hizmet binalarının üst kısımları halka açık çay bahçeleri alt kısımların da plaj kabinleri ve sosyal tesis olacaktı. Bu doğrultuda İstanbul’da işletmecilik yapan Enis Ayar’a Ordu’da yeniden turizm hareketliliği sağlamak amacıyla kumsalda yapılan turizm amaçlı tesis binalarının işletmeciliği verildi….
Ve bu düşünceler sembolik de olsa kısa bir sürede Belediyenin desteği Enis Ayar’ın katkıları ile gerçekleşti. Zaman zaman gurup turistler insanların şaşkın bakışları arasında bu ikinci Ayışığının yanındaki kumsalından denize girdiler kumlar üzerinde güneşlendiler …
Eski Marmaris sahil kumsalında olduğu gibi…
MAVİ BAYRAKLI TEMİZ DENİZ
İÇİN ÇALIŞMALAR….
Ordu Şehrinin kanalizasyon atıkları pompalama istasyonları ile Melete aktarılacak oradan da 1800 metre açığa deniz altına döşenen borularla bazı işlemlerden geçtikten sonra denizin 30- 40 metre altına bu atıklar bırakılacaktı. Böylece Ordu sahilleri pis lağım kokularından arınacak sahilindeki deniz suyu da temiz olacaktı.
Ordu’nun bütün şehir kanalizasyonu bu arada melet ırmağına akıtılıyordu…!Buradan denize ulaşan bu atıklar zaman içerisinde akıntıyla Ordu sahillere vuruyor yazın sahillerde koli basili tehlikesi her zaman mevcuttu…
Şehir kanalizasyonu pislik tehlikesini arındırmak için kanalizasyon projesinin su altı boruları ihaleyi alan müteahhitin dalgıç işçileri tarafından proje gereği aylar süren çalışmalar sonucunda melet kenarından açıklara suyun altına yerleştirdi. İşin sonunda sualtı Video görüntüleri çekildi müteahhit Deşarj kanalizasyon hattını belediyeye birinci kısmı bitmiş olarak teslim etti.
Diğer çalışmalar devam ederken fırtınalı kış mevsiminde deniz altında kum dalyan hareketleri başlayınca bu döşenen boruların tamamı suyun altındaki hareketli dalyan kumları üzerinde tutunamadı patladı dağıldı kayboldu.
Yani 1800 metre uzunluğunda döşenen bütün sualtı kanalizasyon şebeke boruları yok oldu.!
Zaman içerisinde Melet açıklarında Balıkçıların dip trol ağlarına takılan 15 metre uzunluğundaki midye tutmuş kaybolan borular rıhtım iskelesi üzerine büyük balıkçı tekneleri tarafından bırakıldı.
Eski Ordu Belediyesinin yıllardır yaptığı kanalizasyon atık Derin Deşarj çalışmaları projesindeki Ordu Sahillerinin kanalizasyon atıklarından kurtarılması ve Mavi bayraklı temiz denize sağlıklı girilebilirlik adına düşünülen güzel bir çalışma projesi bir zamanlar çökmüştü…
Belediye İşletmeci Ayar’a teslim ettiği mekanın altına Enis ayar yeniden Ayışığı adını verdi. Buraya güzel bir Cafe Bar ,nostaljik eski görüntülü bir restoran ve Bir oda sineması yaptı.
Yazın yerli yabancı turistlere ve Ordu’lulara unutulmaz güzel günler, güzel geceler geçirten bu tesis Kışın zaman zaman azgın dalgalarına dayanamadı. Enis Ayar tesisin camlarına “ Dalgalar Giremez” diye yazdıysa’ da iki üç sefer Karadeniz’in azgın dalgalarının hışmına uğradı.
Deniz seviyesinin altında olan ve ikide birde deniz dalgaları ile gelen deniz kumlarından kurtaramadığı Cep sinemasını kapatmak, sonrasında tesiste önemli tadilatlar yapmak zorunda kaldı.
Sonuç ise Mücadele..mücadele..
Hep zarar..kocaman bir hüsran…!
Elde var sıfır…!
MEYHANESİZ MEYHANECİ..!
Yakın dostlarına verdiği özel kartvizitinde “ Meyhanesiz meyhaneci” yazan Enis Ayar’ın bir zamanlar Ordu’ya inanılmaz dostluklar kazandırdığı Yason Cafesi ve Ordu Turizmine ve Ordu insanına hizmet götürdüğü 1. ve 2.Ayışığı tesislerinin Anı defterinde yazılmış ve tek hatıra kalan sayfalardan şimdi sizlere düşündürücü bazı alıntıları yorumsuz olarak aktarmak istiyorum…!
Özellikle de zamanın Türkiye Mimarlar Odası başkanı Oktay Ekinci’nin ve Sanayici Ünal Sağra’nın yazılarını dikkatlice okumanızı istiyorum..
Sevgili Enis Ayar’a
Yıllar önce Ordumuza yaşattığınız yeniliklerle tüm Karadeniz’de geleceğe ışık tuttunuz..
Tüm yatırım düşüncesini toplumla bütünleştiren bu güzel yerin (ayışığı) yatırım yapmak isteyen tüm iş sahipleri için birer okul olacağına olan inancım tamdır. Yıllar sonra tüm hemşerilerimiz Turizmin başlangıcını sizin girişimlerinizden göreceklerdir.
Kazım Türkmen
Belediye Başkanı ( 26.1.1991)
* * * * *
Bir yanda Karadeniz’in köpüklü dalgaları, bir yanda Anadolu usulü ocağı yemekleri ve dekoru ile değişik bir ortamda bulunmaktan mutluluk duyduk.
Beldenin en güzel kesiminde yer alan Ayışığı tesisleri geleceğini turizmde gören Ordu’muz için önemli bir kazanç olmuştur. 27.1.1991
Utku ACUN
Ordu Valisi
* * * * *
Kültür yapısı ve doğal zenginliklerini, insanın yeniliklere açık yapısıyla birleştiren bu ilimizde çok şeyler yapılabileceğine inanıyorum.
Çözmemiz gereken sorun bu yetenekli insanların önünü açmak, engelleri kaldırmak ve bazı olumlu örnekler vermektir.
“ Ayışığı “ Restoran’da bunun yapılabileceğine tamamen inandım. 16.6.1992
M.Tınaz Titiz
* * * * *
Sevgili ve İnatçı Enis
Burada senin ne işin var. Tabiî ki Ordu için büyük bir kazançsın. Ancak ben sana buraya gelme dedim, ve geldin bunu bir şeyle açıklamak mümkün ,Filler yaşlanınca doğduğu yere dönermiş.
Ünal Sağra
* * * * *
Sevgili Enis
Çok güzel işler yaptın, Maalesef neticesini
alamadın..
Yener Sağra
* * * * *
“ İnancı olan kuş
Yeraltında uçarmış”
Ayışığı bana göre yansıyan bir Karadeniz sevgisi Ordu Sevdası..Yaşasın Onurlu,tutarlı, insanca yaşamayı sevenler.Sunduklarına özellikle teşekkür ederek dostça selamlıyoruz. 20 Eylül 93
SUAVİ
* * * * *
Ordu Sevdiğim bir vatan köşesi..Sevgili Enis’in Ayışığı ile güzel Ordu’muzun daha bir güzelleştiğini gördüm.
En iyi dileklerimle ve eskimeyen dostlukla 21.7.94
Halit Kıvanç
* * * * *
Ayışığını yakalayan ve onun aydınlığında Ordu’ya özel bir ışık tutan Enis Ayar’ın Ordu’nun bugünlerindeki güzelliğinde önemli bir payı var.29.1.1995
Mete Akyol
* * * * *
Deniz dalgalarının sesi, şarkılar,türküler ve Ayışığı Ordu’ya her gelişimde bu hoş mekana uğramadan edemiyorum. Ayışığı hayatımda hoş anılarla dolu bir sayfa oldu.
TARKAN
* * * * *
Ayışığı, Ordu’da karşılaştığım çok güzel bir sürpriz oldu. Ortam, yemekler,müzik…her şey çok güzel çok değişik..etkileyici.
Alışılmış çevreye alışılmamış güzellikler katan ,sıra dışı, çizgi dışı düşünce yeteneğine sahip Enis Ayar’ı candan kutluyorum. 7.7.1996
Taner KIŞLALI
* * * * *
Güzel bir Ordu akşamındayız. Dostların,güzel insanların arasındayız. Kıyıda kayalar, denizde dalgalar..” Ayışığı”ında insanlardan oluşmuş halkalar..
Kurduğumuz dostluklar tarifsiz özel mi özel…
Şu sorunun yanıtını arıyoruz.
Yaşam niye bu kadar güzel….
Güzel bir türküdür “Ordu’nun dereleri..Aksa yukarı aksa..
İkinci bölümünü bu gün uyarladım;
“ değişmem bu günü hiçbir şeyle..
Cennet ayağa kalksa.”
Kurul kayaları inat edip, bize kendisinden başka bir şey göstermemek için, sis bağladı…bu satırları yazan Mustafa Balbay öteki güzellikleri kendisine bırakıp sözü bağladı…7.12.96
Mustafa BALBAY
* * * * *
Güzel Dost Enis Ayar
Ordu’daki güzel insanları ve doğayı bize tanıttın. Çok mutluyuz, çok teşekkür ederiz.
Geçte olsa bir dostluğun başlangıcı…seni seviyoruz
MOĞOLLAR
Cahit BERKAY..Engin YÖRÜKOĞLU..Taner ÖNGÜR
* * * * *
Gönlünün zenginliğini yaşadığı çevreye yansıtması becerisine sahip Özel- kıymetli- sevgili kardeşimiz Enis Ayar’ın meclisinde geçirilen güzel bir gecenin anısına.19.9.99
Ertuğrul GÜNAY.. A.Hamdi ATAOĞLU..
Tuncer ENGİN..Ahmet ŞAHİN
* * * *
Yıllardan buyana ilk kez, kıyı kuşağındaki topluma açık tutulması için yapı yasağı bulunması gereken bir yerdeki binaya içimde en ufak bir kızgınlık geçmedi..Tam tersine Ayışığı’nı öylesine sevdik ki adeta dünyanın en doğru,en yasal,en meşru binası gibi..
Aşk olsun Enis Ayar, bizi ilkelerimizden de uzaklaştıracak kadar kendine bağladın..
Oktay EKİNCİ
* * * * *
Bugünü ve özellikle bu geceyi anlatacak söz var mı bilmiyorum. Asla unutamayacağım lezzette bir gece geçirdik.Dostlar,yemekler ve müzik ve atmosfer.
Sevgili Enis Beye ve geceyi onunla birlikte yaşatan tüm dostlara çok teşekkürler. 12.4.2002
Nesrin NAZ … Erkan MUMCU
* * * * *
Ordu’nun Karadeniz’in bütün Türkiye’nin kısacası bütün halkın sanatını,müziğini,kültürünü bize yaşatan Ayışığı restoranın yaşatılması,desteklenmesi benim için önemli saydığım bir görevdir. 12.04.2002
Sefer KOÇAK- Ordu Milletvekili
* * * *
Ve sonrası
“Bir varmış..Bir yok olmuş”
“Sıradakiler gelsin!”
ŞEHİR MOBİLYALARI..
İYİ GÜZEL DE..!
Belediye hizmet verdiği şehrin daha da güzelleşmesi adına Ordu’nun çeşitli mahallelerinde sokaklarında bir takım güzel çalışmalar yapıyor.
Park bahçeler çocuk bahçeleri tanzimleri ve onların ağaçlandırılması, çiçeklendirmesi çimlendirilmesi,açık spor alanları modern köprü korkulukları tanzimi gibi…
Caddelerin veya sokakların özel aydınlatma direkleri ve lambaları ile donatılması, şehrin muhtelif yerlerine yerleştirilen oturma gurupları özel çöp sepetleri sahilde, parklarda dinlenme bankoları bunların tamamı o şehrin güzelleşmesi adına yapılan belediye şehir mobilyaları çalışmaları..
Fakat zaman zaman ilimizde bazı gece kovboyları gecenin karanlığında halk için yapılan dolmuş duraklarının camları dahil bu çalışmaları kırmanın dökmenin peşindeler.
Sahilde gezinti yapan insanların oturup dinlendikleri oturma bantlarının çöp kovalarının sökülüp kayalıklara ve denize atıldığına şahit olmuşuzdur.. Sahil aydınlatma lambalarını da kırıyorlardı ki daha sonraları bu lambalar yüksek ve özel aydınlatmalı hale getirilince kırılmaktan kurtarıldılar.
Ayrıca cadde kaldırımlarına belediyenin diktiği ağaçların bile bazı işyerlerinin vitrinlerini veya görüntülerini kapattığı için kesildiğini yok edildiğini ve hatta keyfiyet için kasten kırıldıklarını da biliyoruz.
Yukarıdaki yazdığımız olumsuzlukları biliyoruz da şimdilerde de bazı işyerlerinin önünde görüntü kirliliği yaptığı, dükkanın vitrinlerini kapadığı gerekçesi ile belediyece önce yerleştirilen şimdide belediyece sökülen modern sokak aydınlatma direklerini gördüğümüzde belediyenin bu kişiye veya kişilere özel tavrını anlamakta zorluk çekiyoruz.
Sonuçta biz yazıyoruz..biz okuyoruz mu derler acaba diye de söylenir olduk..!
Belediye park bahçe müdürlüğü Bilal Köyden parkı önündeki alanı yıllardır ısrarla çiçeklendirmemekte kararlı gibi gözüküyor.Ayrıca şehrin girişi sahildeki Sıtkı Can caddesindeki Güneş Apartmanının önünde yine belediyenin çevirdiği üçgen yeşilliğe de diğer parklara yaptığı gibi mevsimlik çiçek dikse şehrin girişi güzelleşse laf aramızda hiç de fena olmaz.
Yolumuzun üzerinde olan Öğretmen evi , Atatürk Kültür Merkezi ( AKM) ayrıca Hattatoğlu iş merkezi Tahıl Pazarı önüne yapılan çiçeklendirme güzellikleri içinde Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım.
Güzel olmuş düşünenlerin, dikenlerin ellerine sağlık.
Belediyenin her güzellik hizmeti insana derken bazı torpilli işyerlerinin önünden sökülen Belediyenin sokak Aydınlatma lambaları ayrımcılıklara da hayır diyoruz.
BAŞHEKİM AHMET ANGIN
Eski Devlet Hastanesinin birinci katında 1996 senesinde 5 diş hekimi ile Ordu’lulara hizmete görevli başlatılan Diş hastanesinin çalışkan kurucu baş hekimi Dt. Ahmet Angın bu göreve getirildi..
1966 öncesinde Ordu Devlet Hastanesine bağlı olarak hizmet veren diş polikliniği Çalışkan başhekimi şimdilerde 35’i diş hekimi 91 personeli ile 2007 senesinde TSE-EN 150-9001-2000 kalite Yönetim Sistemi uygulamasına başlamış yine Aralık ayında TSE-EN 150-9001.2000 Kalite Güvence Sistemi belgesi almayı hak kazanmıştı.
17 Sene Diş Hastanesini titiz çalışmaları sayesinde bugünlere gelmesinde büyük emeği olan, Türkiye’nin saygın güvenilir,temiz bakımlı Ağız ve Diş Sağlığı Merkezlerinden birisi konumuna getirdiği Diş Hastanesinde Ordu ve Çevresine Ağız ve Diş sağlığı hizmeti sunan Başhekim Ahmet Angın Hizmet bayrağını daha yükseklere çıkarttığı hastanesinin mevcut üst katlarını kullanmaları halinde kurulması düşünülen Diş Hekimliği Fakültesi ile birlikte çalışabileceğinin heyecanını da Ordu Üniversitesi rektörü ve Milletvekillerimiz Enver Yılmaz ve Eski Bakanımız Hilmi Güler ile paylaştı.
Geçtiğimiz sene içerisinde Hilmi Güler Ahmet Angın’ı Diş Hastanesinde ziyaret etti. Hastane doktorlarından ve başhekimden geniş bilgi aldı hastanenin daha geniş imkanlarda hizmet verebilmesi için üst katlarda bulunan Sağlık Meslek Lisesinin başka bir yere taşınması için girişimde bulunacağının sözünü verdi.
Diş Hastanesinin durumu görüşmek ve okulun konumunu konuşmak için Eski Devlet hastanesinde aynı binada bulunan Sağlık Müdürü Dr. Yılmaz Dündar’ı Diş hastanesine çağırdı Başhekim Angın’ın yanında da görüştüler.
Ordu Milletvekili Hilmi Güler görüşmelerden sonra Okulun taşınması için 1 Trilyon lira bir parayı da Milli Eğitim Müdürlüğü emrine çıkarttırdı..
HER NE OLDUYSA..!
Bu görüşmelerden ve Ahmet Angın’ın Ordu’daki tüm sivil toplum derneklerinin oylarıyla Ordu Kent Konseyi Başkanı seçilmesinden bir zaman sonra sonra 17 Senelik başarılı Başhekim Dt Ahmet Angın’ın başına gelenler bir söz vardır^ya “ Pişmiş Tavuğun Başına gelmedi”…
Ahmet Angın Emeklilik dilekçesi verdi. Hastanedeki görevinden ayrıldı. Medikal Park hastanesinde yönetici olarak göreve başladı. Sağlık Müdürü yardımcısı bir müddet sonra hastaneyi telefonla arayarak bizim personelimiz Ahmet Angın’ı çalıştırıyorsunuz . Hastanenizi kapatırız o bizim elemanımız diyorlar.
Bu telefon sonrası Ahmet Angın Sağlık müdürlüğüne gidiyor. Bu anlamsız tehdit sonrası madem böyle davranıyorsunuz Yarın başhekimlik görevime başlıyorum” diyor.
Ertesi gün görevdeyken bir yazı tebliğ ediyorlar “ Senin hizmetine ihtiyacımız yoktur” diyorlar!
28 YIL DEVLET HİZMETİ..
Bu garip davranışlar zincirini Devletine 28 Yıl hizmet vermiş Devletin SAĞLIK kurumunda 17 yıl Başarılı Başhekimlik yapmış Dt. Ahmet Angın’ın emeklilik dilekçesinden sonra yaptığı basın toplantısında kendisine yapılan “yargısız infazı “ şöyle dinledik:
“ Türkiye’nin İlk üç hastanesinden biri olduk..
4-5 yıl önce mevcut alanlar bize yetmez oldu ve yer istedik.
- Bakanlığın yorumu ile üst katların boşaltılarak diş hastanesine verilmesi kararlaştırıldı.
- Üst katları verin ,özürlüler kliniği ve ameliyathane yapacağız dedim.
- Bu talep yazılarım sonucu “ Biliyoruz,Lüzumsuz yazışma yapma” diye İHTAR aldım.
- Başhekimlik odamı Klinik yapıp koridora taşındım.
- Üst katlar bize tahsis edildi..Kullanabilmemiz için mevcut okulun 5 yıl çıkması beklenildi.
_ Okula yer bulundu Sn. Bakan Hilmi Güler okul için Para yollattı .Okulu yapın ve diş hastanesine yerini verin dedi..
Diş Hekimliği Fakültesi kurulması için rektörü ikna ikna edip,alt yapımız hazır dedim.
Üst katların kazanımı haılinde Diş Hekimliği Fakültesi ile birlikte çalışabileceğimizi hem rektör hem de ben ifade ettik.
Uzman doktorlar,Frofesörler,Doçentlerle hizmet hemen başlayacağız heyecanı ile sevindik.
Milletvekilimiz Enver Yılmaz ve Bakanımız Hilmi Güler bunu müjdeleyebilirsiniz dedi..
Ancak bu sürede sağlık müdürü kendisini rahatsız eden üst kattan taşınma fikri ve benim sosyal sorumluluk alanlarındaki gönüllü çalışmalarım ,Kent Konseyi Başkanlığı ve Üniversite ile Diş Hekimliği Fakültesi kurulmasını gönüllü desteklemem kendisini rahatsız etti ve;
Önce Yardımcısı döner sermaye dağıtmak için borç istedi.Bizde ödemelerimiz var şuan buna müsait değiliz dedik ve ateş başladı cezalar geldi.Cenazeye giderken izin talep yazımın 3.gününde onay almadan gittim diye KINAMA. Kent Konseyi Başkanı olarak Yürütme kurulu üyeleri ile birlikte Giresun Kent Konseyi Başkanına Geçmiş olsun ziyaretine gitmekten” İzinsiz” İl Dışına çıkmaktan MAAŞ KESME.
Bu sırada ben doktorken imamlık yapan,,şuanda sağlık müdür yardımcısı olan kişinin beni sorgulaması usulsüzlüğü yönünden itiraz etmemdede DERECE KADEME DURDURMA gibi memurun alabileceği en kötü cezayı aldım.
Bu süreçte savunmamın hiçbir değeri olmadığı gerekçesiyle tümüyle haksız bulundum. Ve Valiliğinde onayladığı cezayı aldıktan sonra Linç başladı.
Kendimi savundukça ceza aldım..
* * * *
KUZU KURT HİKAYESİ…!
Ordu Diş Hastanesinin Kurucu Başhekimi olarak Yaptıklarını Kamuoyu ve biz yakından biliyoruz. DT Ahmet Angın’ın Emeklilik dilekçesinden sonra başına gelenleri de Ordu kamuoyu yakından ibretle takip ediyor.
Burada La Fonten’in “Kuzu Kurt Hikayesini “ yazmayacağım..Ama Başhekim Angın’ın şu son açıklamasındaki vurgusunu da yazmadan geçmeyeceğim..:
“ İktidarın Sayın Milletvekilleri Sn Enver Yılmaz’ın desteği ve Sayın Bakan Hilmi Güler’in ,Kent Konseyi, Fakülte, ve Or-Gİ çalışmalarında açık desteğini aldığımız halde Neden Suçlandığımı bilmiyorum.
Ordu Diş Hastanesinin Kurucu Başhekimi olarak Diş Hastanesinin bugüne kadar olan gelişmesinden ,Başarısından veya Başarısızlığından sorunlu biri olarak Kendimi aşağılanmış olarak Hissettiğimden ..
Kamuoyu boy aynasında kendi haddimi görmek istiyorum.
Lütfen bana yardımcı olun.
Sözlerini de yazmak durumundayım.
TEŞEKKÜRLER….
Türkiye’de 17 Yıl başarılı çalışmalarıyla Başhekimlik yapmış kaç değerli insan vardır bilmiyorum .Bildiğim bir şey varsa o da Diş hastanemiz var olduğu sürece Ordu insanı ve kamuoyu verdiğin bu özverili sağlık hizmeti Asla unutmayacaktır.
Teşekkürler Başhekim Dt.. Ahmet Angın
İyi ki Varsın…
Bu şehirde Sağlık müdürünü kimse hatırlamayacak. Diş Hastanesine Yaptığınız 17 senelik başarılı hizmetlerinizden dolayı, Kurucu başhekim Ahmet Angın daima saygı ile anılacak...
HASTANEDE CAN PAZARI…
Geçtiğimiz günlerde Sırrıpaşa’da esnaflık yapan bir kardeşimiz kontrol olmak için gittiği hastanede doktoru tarafından muayene edilerek Kalp damar anjiyosuna karar veriliyor.
Esnaf arkadaşımızı kalp anjiyosuna alıyorlar,kasıktaki ana damardan girilerek operasyon yapılıyor. Hasta bu tıbbi operasyonu ekrandan izliyor. Doktoru yaptığı anjiyo esnasında hastasına kalpteki tıkanık damarı gösteriyor tıkanık olan bu damara sten takılması gerektiğini söylüyor.
Buraya kadar olanlar hasta ve doktoru arasında gayet güzel ve güven diyalogları içerisinde gelişiyor.
Peki ondan sonra ne oluyor..?
Hastanede ameliyat masasında Arkadaşımız sırt üstü yatıyor..! Doktoru ile iyi sten kötü sten birisine garanti veririz diğerine garanti veremeyiz konuşmaları başlayınca hasta anjiyo masasında bir strese giriyor. Tıkanıklığı tespit edilen Kalp damarına doktoru tarafından bırakılacak olan Yağlı sten yağsız sten konuşmaları devam ederken 3.5 milyar liralık garantili özel..! yağlı stende pazarlık edip karar veriyorlar ve bu sten hastanın tıkanık kalp damarına uzman doktoru tarafından bırakılıyor.
Hasta kardeşimizi bir gün sonra iş yerinde bulduk,başından geçenleri anlattı.
Bende ona bu konuda duyduklarımı gördüklerimi ,bildiklerimi anlatmaya başladım.
Ordu’da bu senin başına gelenler yıllar önce Ankara’da bir tanıdık ağabeyimize olmuş..Anjiyo masasında iki damarın tıkanık olduğunu acil müdahale edilmezse damarın patlayabileceği söylenmiş damarların durumu hastaya yattığı masadan ekrandan gösterilmiş..Telaş ve korku içinde kalan hasta ve yakınlarına “ Yağlı Sten” le birlikte hayat garantisi sözü vermişler..Diğer sitene garanti veremeyiz demişler.!
Hasta anjiyo masasında can korkusundan doktorun tavsiyesine evet demiş.Hastanın elinden birde takılacak stenlerin parasını daha sonra talep etmeyeceğine dair yazılı belge almışlar…
Yani kalp damarına atılan iki stene o zamanın parası 8,5 milyar nakit para ödemiş hastamız.
Dahası var,
Bir ağabeyimizin Rahmetli olan eşine İstanbul’da Çapa devlet hastanesinde kalp damarı anjiyosunda tıkanık olan üç damarına takılan garantili..!yine yağlı stenler için 30 milyar istenmiş pazarlıkla 20 milyar vermişler..
Şekil A..daki özel pazarlıklar Ordu’ya da gelmiş..! gözümüz aydın .
Yani bir tarafta can pazarı.. bir tarafta mal pazarlığı..
Ne diyelim. Sağlık olsun diyelim…
MADALYONUN DİĞER YÜZÜ…
Yukarıda yazdıklarım hastanelerde Koyun can derdinde kasap mal derdinde misali iken birde madalyonun arka yüzü var…
Ankara’da Güven Hastanesinde güvendikleri doktorlarına tanıdık arkadaşlar 2002 senesinde anjiyo oluyorlar ve onlara devletin verdiği stenler takılmış. Bağkur-Sigorta emeklisi olduklarından beş kuruş hastane masrafı ve Anjio parası ödememişler ..
Yine bir arkadaşımız Ankara’da Özel bir hastanede yaklaşık 8-9 sene önce Kalp anjiyosu oldu iki damarına sten takıldı bir gece hastanede kaldı. Ertesi gün hastaneden çıkarken çıkış işlemlerinde “500 lira ekstra var” dediler. Gece bir şişe su içmiş o da onun ekstra parasıymış..! aldılar
Yani şimdinin 50 Kuruşu
Sonuç iki damara atılan stenli kalp anjiyonun emekliye bedeli 5o kuruş.. Devletin vatandaşına öngördüğü sten emekliye bedava, Doktorun özel tavsiyesi yağlı sten Ordu’da şimdilik3.5 milyar lira…
Yağlımı istersin..yağsız mı..!derseniz.
Allah kolaylık versin derim.
Sağlık olsun…!
ORDULU ŞAİR ALİ ÖZTÜRK’DEN MEKTUP!
Sevgili Tuncer Engin,
Çambaşı Yaylasıyla ilgili yazınızı zevkle okurken yine bir dönemin nostaljisini yaşadım, diyebilirim.
Eline , dilini sağlık sevgili General…
Ancak, geçmişte Çambaşı Yaylası denilince akla ilk gelen ve adeta yaylayla simgeleşmiş olan bir ismi, ne yazık ki unutmuşsun.
Çapulacı Eyüp Usta…
Yaylanın gülü ve neşesi olan Eyüp Ustayı unutmak mümkün müdür hiç ?
Yine, Balıkçı İbrahim ve üç oğlu…Geceleri yaylanın ıssız derelerinde alabalık avına çıkan bu insanlardan da hiç bahsetmişsiniz.
Çocukların, “Şabanın hanı var, anasının damı var” diye tekerleme söyledikleri Hancı Şaban’ı da hatırlayamamışsın.
Eyüp Usta, Balıkçı İbraham, Hancı Şaban, Kasap Karaosman …Bunlar mahşerin dört atlısı gibi Çambaşı’nın unutulmaz tipleriydiler.
Ben uzun yıllardır yaylaya hiç gitmedim.
Bunun için bir bakıma kendimi şanslı da sayıyorum….
Neden derseniz… Hani bir laf vardır;”Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” diye …
Bunun gibi, çimento icat oldu her taraf beton oldu…
Her tarafı beton yığını olan yaylayı o halde görüp kahrolacağıma hiç görmeyeyim daha iyi, diye düşünüyorum.
Ekte bir yayla şiiri gönderiyorum.
YAYLALAR
Mart, nisan, mayıs derken ;yine geldi yaz ayları.
Haydi!.. Durmayın artık şenlendirin yaylaları.
Nasiplenin koyunların kekik kokan etinden.
Peynirinin, kaymağının doyumsuz lezzetinden.
Bakacaktan yukarı, Yokuşdibine çıkarken,
Gelin Kayalıklarına bir el sallayın benden !
Gıligıli çeşmesinin, için suyundan için !
Babanızın canı için ,bir tas da benim için !..
Havasıyla, çamlarıyla bir cennettir Turnalık !
Mola vermeden geçmeyin , sis olsa da ortalık
Soğuk sularda avlanan alabalıktan yiyin
Tadın hayatın keyfini yaşamak buymuş deyin.
Çam kokulu ormanlarda her gün gezin bıkmadan ;
Yaylaya çıktım, demeyin Karagöle çıkmadan !
Seyit tepesinden deyip, obalara merhaba !
Bakın var mı Çeleboğun çamışları acaba ?
Her gün piknik yaparak gün edin gününüzü,
Yaylaları havasıyla uzatın ömrünüzü
Piknik yaparken çevreye zarar vermeyin sakın !
Doğadan yarınlara da güzellikler bırakın.
Beton evler yakışır mı yayladaki ortama ?
Ev yaparken kullanınız tahta ya da hartama
Koyununa, kuzusuna; suyuna, havasına !
Buralardan selam olsun ! Çambaşı Yaylasına !..
Ali ÖZTÜRK
ŞİMDİ YAYLA ZAMANI…!
Çambaşı yaylamızda dedelerinden miras kalan Ahşap ve kütükten yapılmış yayla evlerinde yazları yaylacılık geleneğini sürdüren, bir elin parmakları kadar az sayıdaki kişilerin başında hiç kuşkusuz Orhan Akata büyüğümüz gelir.
Çambaşı sakinlerinden Orhan Akata’ nın dedesi Molla Mustafa’nın Timyos ağadan satın aldığı ahşaptan yapılmış yaklaşık 150 seneden günümüze ayakta kalmasını sağlayan yayla evlerini koruduğu için Orhan Akata büyüğümüze bence teşekkür edilmesi gerekir.
Orhan ağabeyimizin günümüze kadar muhafaza ettiği dedesinden kalan eski yayla evini maalesef biz çatışı hartama iç duvarları ahşap iki katlı “ Kaymakam Konağını” muhafaza edemedik…!
Özelliklede son zamanlarda yapılan ve yayla etiğine uymayan garip beton yığınlarını, Dışı PVC doğrama kaplı evleri gördükçe ve buna müsaade eden ilgilileri düşündükçe iki kere Orhan Akata ağabimize teşekkür edilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Kaldı ki yıllar önce Turizm alanı ilan edilen Çambaşı yaylamız
Turist için cazibe merkezi olmaktan çoktan çıkmış. Çambaşı yaylamızın şimdiki yerleşim tarzındaki çarpık beton ve yayla zihniyetinden uzak bir garip yapılan, sözde..! yayla evleri ve bir o kadar garip Çarşısını, özellikle de çarşısının ortasına Afyon cilalı mermerinden yapılmış çeşmesini gördükten sonra Çambaşı Yaylasına inanır mısınız gidesim gelmiyor.
Vali Yazıcıoğlu zamanında çarşının ortasına yapılan mermer..!çeşmenin yapımında “Sayın valim bu çeşme buraya yakışmıyor” dediğimde.. “ Bittiğinde görürsün” demişti.
Gördük…!
Çambaşı yaylası her geçen sene daha farklı bir şekilde bozuluyor.Turizm Bakanlığı bünyesinden Ordu’ya gelen sayın valimiz Orhan Düzgün yaylaya çıktığında ve yaylacılık etiğine uymayan kötü beton yapılaşmayı gördüğünde aynı kanıya varacağına inanıyor ve Hiç değilse Turnalık yaylasını koruyun diyorum..!
Çünkü Çambaşı yaylası yayla kimliğini ısrarla kaybediyor.
Çambaşı yaylasında çarşının arkasındaki Samsun Yüksek Anıtlar Kurulunun tarihi mezarlık olarak tescil ettirdiği tarihi mezarlıkta yatan rahmetli Veliefendioğlu Ziver dedemizin torunları olarak Çambaşının çok eskilerinde iki katlı Kaymakam konağı denilen dede evimize 50 sene öncesi Kamyonlar üzerinde yaptığımız maceralı ve de heyecanlı yayla seyahatlerimizi hatırlıyorum.
O yıllarda yazın başlarında Okullar tatil olduğunda Çambaşı yaylasına ailece gider, Okullar açılmadan bir hafta önce de yayla göçümüzü toplar Ordu’ya tekrar evimize tuzlama yayla peynirlerimiz ve Koyun kavurmalarımızla yayla patateslerimizle dönerdik.
Neydi o çocukluğumuzdaki unutamadığım güzelim yayla günleri..
ATLARLA VE KAMYONLA
YAYLA YOLCULUĞUMUZ…!
Yazları Çambaşı yaylasına gitmek biz çocuklar için çok büyük bir ayrıcalıktı. İki gün önceden ailece hazırlıklarımız yapılır köfteler su börekleri açılırken bize de heyecan basardı, uykularımız kaçardı. Ordu’dan yerli ailelerin çoğu mutlaka yazın yaylaya çıkardı. Yayla yolları o yıllarda çok bozuk olduğundan Çambaşına maceralı yolculuğumuz Kamyon üzerinde bir gün sürerdi..
Bu yolculukta Yokuş dibinde öğlen üzeri ihtiyaç molası verilir, yemeklerimizi yer yolumuza devam eder akşam üzeride Çambaşındaki evimizde denklerimiz açılır sıcacık yün yataklarımızda gaz lambası ışığı altında uyurduk..
Çambaşındaki en güzel yerinde tek iki katlı evlerden biriside dedemiz Veliefendioğlu Ziver efendinin evi yani bizim, ailenin eviydi…
Sabahleyin kalktığımızda ahşap kepenkli yayla evimizin penceresinden karlarla kaplı 3095 metre yüksekliğindeki Karagöl ve Gönderiç tepesini bütün ihtişamı ile seyrederdik.
Yayla yolculuğu bize heyecan verirdi, birde yanınızda futbol topunuz varsa değmeyin keyfinize..
Şimdi ise yayla yolları asfaltlandı ve iki saatte 1680 metre rakımlı Çambaşına rahatlıkla gidebiliyorsunuz.
Eskilerdeki Çambaşına yaptığımız yolculuklar esnasında özellikle Yokuş dibinde ekstra Ekmek arası yediğimiz tereyağında mısır unu ile kızarmış Kırmızı benekli Alabalıkları unutmak ise ne mümkün …
Zamanında yolu bozuk ama manzarası inanılmaz sarı yayla Avusu çiçekleriyle dolu, buz gibi soğuk suları olan yollarda ki kamyonla yaptığımız Çambaşı seyahatinde Yokuş başlarını tırmanırken muavin elinde kütük takoz ile ağır ağır ilerleyen kamyonun yanında koşarak çıkardı.
Kamyon yokuşlarda durakladığında geriye kaymasın diye de muavin elindeki takozu arka tekerleğin altına atardı.
. Zaten topu topu iki tane olan Niyazi Uralkan’ın Şavrole Kırmızı Gülü ile Maraşlıoğlunun da Austin kamyonu idi bunlar.
O zamanlar biz ablalarımıza ağabeylerimize göre lüks tarifeden yani Kamyonların üzerinde Çambaşına seyahat ediyorduk.
Nedenine gelince bizim büyüklerimiz Çambaşına Kamyonun ve yolunun olmadığı zamanlarda Kervan atları ile yaylaya çıkarlarmış Yokuş dibindeki, ve Bakacaktaki (Çekiçoğlu hanı-Gozmidoğlu hanı ) bu hanlarda bir gece kalınırmış. Anne babalarımız Atların üzerinde seyahat ederlermiş..
Yaylacı Ziver Engin’de yayla dönüşü bu hanlardan birinde Zekiroğlu hanında dünyaya gelmiş..
ATIN SEPETİNDE SEYAHAT…
Yaylacı büyüklerimizden Mesut Engin ağabeyimizin ve ablalarımızın anlattıklarına göre onların yayla yolculuğunda;
Çocuklar Atların iki yanına yerleştirilen sandık veya sepetlerin içinde seyahat ederlermiş..Arkadaki Atlara da yayla denkleri sarılır gelinlik genç kızlar özellikle eğerleri süslenmiş atlara binerlermiş. Ordu’nun varlıklı eşraf ailelerin göçü farklı olurmuş , kafilede bir çoban bir seyis birde hizmetçi bulunurmuş.
Gerçek bir yaylacı Mesut Engin iç çekerek eski yayla yolculuğunu şöyle anlatıyor ;
“ Atlı kervanlarla olan bu yayla seyahati görüntüsü Ordu’nun eşraf aileleri için geçerliydi. Yayla yolu boyunca bu güzergahtaki vatandaşlar görkemli olan bu göçleri gıpta ile izlerdi.
Eski yayla yolu pek tekin de değildi. Özellikle Ayı ve Kurtların akşam hava karardığında dikkate alınması gerekirdi.
Bilhassa Yokuşbaşı ikidere ve Hevrek ormanlarının içinden hava kararınca guruplar halinde geçilmeye özen gösterilirdi.
Yolculuk sırasında Hayvanlara mutlaka özel ses çıkaran çanlar takılırdı . Koyun sürülerinin önündeki eke koçlara da yüksek ses çıkaran büyük kelekler takılırdı.
Yayla yolunda kalabalık sürülerde koyunların kime ait olduğunu hayvanın sırtına sürülen Arşı boyası belirlerdi. Arşı boyası olmayan sürü mutlaka bir kişinin (ağanın- beyin) sayılırdı.
YAYLA ÇARŞISI
YAYLA PAZARI
Yaylanın yöreselliğini ve güzelliğini belirleyen en önemli olay Haftada bir kurulan yayla pazarlarıydı. Yörenin en büyük iki yaylası olan Giresun’un Bektaş yaylası Pazar günü, Ordu’nun Çambaşı yaylası da Pazartesi günü kurulurdu.
Yaylalarda yöresel mevsimin tamamı organik bütün ürünleri alınır satılırdı. Yaylanın Ürün çeşidi oldukça sınırlıydı.Sebze olarak pancar-patates Karahisardan gelen Zerdali pestil dut kurusu satılır derelerde tutulan Kırmızı benekli Alabalık mutlaka yeykin ağacından koparılmış ince çubuklara ( kızılağaç) dizilip veya gıdık sepet içinde sıcaktan bozulmasın diye sırgan otuna sarılmış olarak satılırdı.
Ayrıca şimdi hayal olan Camış yoğurdu koyun kaymağı ve koyun yoğurdu (Goğurtmaç) ve nefis peynirler pazarda bolca bulunurdu.
Bugünün yaylasında Şişe suları, Cocacola-Pepsicola ,muz dahil olmayan yok…! Çeşme başlarına pikniğe gidenler meşrubat ve içki şişelerini bırakıp geri dönüyorlar. Çevre kirliliği yapıyorlar subaşlarında etrafta gelişigüzel atılan naylon poşetler bira ve kola kutuları yaylanın güzelliğine çirkinlik katıyor..
Koyun eti yaylanın hafta günleri en çok kullanılan gıdasıydı. Aynı şekilde pazara gelenler pancar yaprağına sardığı tereyağları ile fırınlarda yaptırdıkları yağlılar da en çok kullanılan yiyeceklerdendi. Dolayısıyla yaylaların kasapları ve fırıncıları rekabet halinde nam peşindeydiler.İşyerinde Sanatının yanı sıra esprileriyle ve kablosuz..! manyetolu telefonu ile rahmetli Eyüp usta ( Eyüp Beyaz)yaylanın en popüler en nüktedan olanıydı.
YAYLADA
HAYVAN PAZARI..AT PAZARI..
Çambaşı yaylası deyince en renkli görüntüler hayvan pazarında olurdu çünkü hayvancılık fındıktan sonra yörenin önemli gelir kaynağı ve yaşamın olmazsa olmazı idi.
At pazarı ve mal pazarı yan yana kurulurdu. Atlar yayla halkının özenle izlediği renklilikte geçerdi. Göçebe (Kürtler) tabir edilen çadırda yaşayan insanlar yalnızca at alımı satımıyla meşgul olur pazara gelen atlar trampa ( mübadele) esasına dayalı bir usulle alınıp satılırdı. Malına güvenen (muhayyer) tabiri ile denenmek üzere bir süreliğine emanete bırakılabilirdi. Pazara gelen nam sahibi atçılar ve atlar vardı. Bu atlar yöre halkı tarafından gıpta ile izlenir 8-10 yaşındaki Kürt çocuklar bu atlara çıplak olarak biner Çambaşı boğazı yolunda gösteri yaparlardı.
İlgiyle izlenirlerdi…
Aynı atlar gibi pazara namlı koyun köpekleri de gelirdi gerek atların gerekse bu değerli köpekler sicilleri okunarak yüksek fiyatla alınıp satılırdı. Birde pazara gelen ama sahipleri tarafından satışa sunulmayan bir nevi sergilenen büyük de ilgi alan binek atları, dalaşı ile ünlü koyun köpekler vardı. Bu atların eyer, başlık ve kamçıları gümüş işlemeli ve antika değerinde tarihi geçmişi olurdu.
YAYLA TELLALI
DİK HASAN…
Yaylanın en orijinal kimliklerinden biride hafta günleri kaybolan veya çalınan hayvanlar için duyuru yapan (Tellal) tabir edilen kişiydi.
Bunların içinde Bulancak’ın Elmalı köyünden Dik Hasan en ünlüsüydü. Duyuruya ( ey yayla gomşuları duyduk duymadık demeyin…) diye başlar aranan hayvanın tüm özelliklerini kendine özgü mahalli ağzı ile bağırırdı. Mal sahibinin bulana vereceği bahşişi de duyururdu.
YERLEŞİM DÜZENİ
Yaylada insanların yerleşim düzeni de bir intizam içindeydi. Çambaşı merkez de genellikle Ordu şehir merkezindeki aileler otururdu. Çıvarında ise obalar vardı bu obaların her biri Ordu’ya bağlı köylerin yerleşim sahasıydı.
Çambaşı ve çıvarında 60 a yakın oba olup her obada belli bir köyün hayvancılık ve yaylacılık ihtiyacı giderilirdi.Meşhur Karagöl yaylası ve tepesi ise yalnız Ordu ve Giresun’un değil Orta Karadeniz’in en yüksek zirvesiydi. Çevresindeki altı adet buzul gölü oluşumu ile izah edilen göllerle çevrenin en önemli ziyaret merkezinden biri idi. Karagöl hayvancılık yönünden de en güzel meraların çevrelediği bir zirveydi.
Karagöl adı ile anılan gölde alabalıkta mevcuttu, gölü ziyaret edenler bu balıkları akvaryumda seyreder gibi gözlemlerlerdi. Ayrıca zirvenin güney tarafları da Koyulhisar sisorta Şebinkarahisar yaylaları ile sınır olup hayvancılık yönünden temaşa yönünden ayrı bir değere sahipti.
Yaylalar yukarıda belirttiğimiz gibi yalnız yeme içme dinlenme yeri olmanın ötesinde yöre halkına ekonomik katkıda bulunan işlevi de vardı. Yayla dönüşü bir nevi kışa hazırlık başlangıcı da olurdu. Gerek merkezde gerekse obalarda yaşayan halk uzun kış boyu tüketeceği, ihtiyacı olan peyniri patatesi, tereyağını ve kışlık kavurmasını yaylada kendi ürünleri olarak hazırlarlardı. Ayrıca hayvanlar için de bağlaklarından otlar biçilir balyalanırdı.
Şehir eşrafının becerikli hanımları yayla suyu yayla fırını ve yayla yağı, yayla yumurtası ile yaptıkları kuru pastaları dönüşlerinde Ordu’da kalan dostlarına lezzetli bir ikram olarak “Çam sakızı çoban armağanı” gönderirken yanına da bir demet sarı yayla çiçeği karahisar pestili ve dut kurusu da koyarlardı. . Hazırlanan pastaların küçük kalıpları Çambaşında ki gayrimüslüm bakırcı esnafa yaptırılırdı.
Yine bu cümleden olmak üzere Bakırcılık kalaycılık nalbantlık semer ve eğer yapımı gibi hayvan koşumları ile ilgili zanaatlar gayrimüslüm esnaf tarafından yapılırdı.
İNSAN İLİŞKİLERİ
Yayla sakinleri şimdilerle kıyaslanamayacak ölçülerle birbirlerine günlük yaşamlarında saygılı idiler. Her hanenin evinin önünde ihtiyacı kadar pancarlığı olup miktarları hiçbir zaman bir dönümü geçmez ve taş peylerle çevrilirdi. Bir haneden bir haneye geçiş için şimdiki olduğu gibi hiçbir kısıtlama yoktu. Mahalle aralarında hayvanlar otlar ve engele takılmadan gezinirlerdi. Yaylanın sorunlarını konuşan bir eşrafı vardı. Toplumsal ihtiyaçları bu insanların oluşturduğu gurup belirler ve sahiplenirdi.
Kahvehaneler günlük yaşamda en önemli merkezlerdi. Bunların içinde Muhammedin Mustafa’nın kahvesi (Furtun) en popüleriydi. Bu kahvenin bataryalı radyosu bile vardı. Eşraf haber saatinde burada toparlanırdı. Çambaşı merkezde ağırlıklı olarak yayla yapan aileler arasında Çelebioğulları, Enginler , Köksallar, Alaybeyoğulları, Gözükanlılar,Çebiler, Çelebiler, Furtunlar, Akyollar , Tercanlar,Felekoğulları,Musabaşıoğulları ve Ordu merkezde yerleşik olan Gayrimüslümler sosyal yapıyı oluştururlardı. Galip Hattatoğlu amca ile Sadık amca yaylanın saygın bir büyüğüydü.
Yaylada Hacılar mahallesi (Ermeni mahallesi diye de anılırdı) ve Çelebioğlu mahallesi diye anılan iki yer vardı. Doğu tarafında Karaferat ve kırcoğlu mevki yerleşik düzeni ile Çambaşı boğazından girişten başlamak kaydıyla Zühtü ağanın (tatar) bağlak ve kahvesine kadar devam eden genellikle Ulubey eşrafının kaldığı ( Alaybeyoğulları) yerleşik düzenleri vardı.
Çambaşının tam ortasında yerleşik Pazar yeri bulunurdu. Burada bütün yöre halkının (obalar) müşterek ihtiyaçlarını gideren kahve dükkan lokanta berber nalbant kasap gibi esnaf bulunurdu.
Her obanın kendini temsil eden bir esnafı vardı. Yaylada asayişi mayıs ekim arasında Ordu’dan giden Jandarma karakolu temsil eder ayrıca idari işlere de Kabadüz nahiye müdürlüğü bakardı. Fındık vakti Çambaşı merkezde ki aileler Orduya fındık mahsulü için zorunlu iniş yaparlardı. Çocuklar ve yaşlılar yaylada Sadık amca diye anılan gerçekten yardımsever herkesin sevgisini ve saygısını kazanmış yaz kış yaylada duran bu kişiye emanet edilirdi.
Buraya kadar anlattıklarımız Çambaşı yaylasının 50-60 yıl ve öncesine aittir. Anlatmaya çalıştıklarımız eski Çambaşı yaylasının şimdiki halini görmek isteyenler çarpık beton yığını haline gelmiş görünümü ile hayal kırıklığına uğrayabilirler.
Çambaşı yaylamızın eskiye dönük anıları özellikleri ve güzellikleri anlatmayla bitmez. Bu eski yayla anılarını yaşayanların bu güzellikleri unutması da mümkün değildir.
Tepelerdeki ve Ormanlardaki Yayla mantarları Evelekler ,yayla çilekleri özellikle kırmızı benekli Alabalıklar yaylanın çok özel sipesialleri idi…
Turizm bölgesi ilan edilen Çambaşı yaylamıza ve diğer özelliği olan yaylalarımıza Turizm Bakanlığından deneyimli Valimiz Orhan Düzgün’ün Yayla Turizmi adına daha sağlıklı kararlar alacağına inanıyor ve güveniyoruz..
Yaylalarımızda Çarpık ve gelişigüzel çok katlı yaptırılan ,yayla geleneğine yayla etiğine uymayan çirkin görüntü kirliliği yapan betonlaşmaya ve özellikle yaylalarımızdaki garip Plastik PVC kaplı evlere hayır derken..
Yanlış bir şey mi söylüyoruz…
HEYKEL SANATÇIMIZ
FÜGE AKDAĞ DEMİROK
19 Mayıs Çarşamba günü saat 18’de Taşbaşı (Kilise) kültür merkezinde Soyut Heykel Sanatçısı Hemşehrimiz Füge (Akdağ) Demirok’un “ Çakıl Taşları” ismini verdiği “Heykel Sergisi”ni memleketi Ordu’da sanat dostları ilgi ile izlediler.
Ordu Valisi Orhan Düzgün ve Eşi Belediye Başkanı Seyit Torun, Ordu Üniversitesi Rektörü Prof Dr Haluk Kefelioğlu, Kültür ve Turizm Müdürü Erkan Gülderen ve eşi ile davetli Sanatsever Ordu’luların katıldığı sergide Japonya da 2008 Pekin Olimpiyat oyunlarında, Olimpiyat Parkı düzenlemesi kapsamında 3000 eser arasında seçilen ilk 29 eserdeki Bronz madalya ödüllü Füge Demirok’un özel Soyut Heykeller serisi dikkat çekici idi.
Sanatçı Füge Demirok’un sergisini gezenlerin birçoğu Füge’nin kim olduğunu da birbirlerine soruyorlardı…
Öğretmen Tomris ve Doktor Hasan Fehmi Akdağ’ın 1958 Ordu Doğumlu kızları Sanatçı Füge Demirok Vali Düzgün’e ,konuklarına eserleri ve tarzı hakkında bilgiler verdi.Beş kapı adlı bronz yapıtı ile açıklamaları ilgi çekici idi.
Sergideki her eserin konuşmayan bir gizemi vardı sanatçının anlatımında…
Sanatçı Füge Demirok’un 2007 tarihli eserlerinin tanıtım kitapçığındaki
Füge”07” Nothing/ Hiç
Bronz döküm yapıtının tanıtım spotundaki İngilizce ve Türkçe anlatımı gibi…
“Gölgesiz bir alemde gezinmekteyim,
Sımsıcak güneşin içimi ısıttığı,
Masmavi denizin sahile ulaştığı,
Bembeyaz kumların bana ev sahipliği ettiği”…
*** * ******
SANATA ..SANATÇIYA BAKIŞ…!!!
Ordu’da alışageldiğimiz sergilerin dışında bir görsellikte izlediğimiz Heykel Sanatçısı Füge’yi ve çalışmalarını yakından bilen Sanat tarihçisi Dilek Şener bir yazısında Füge Demirok için şunu söyleyebilirim diyor ;
“Füge Demirok, Atölyede biri bitmeyen biri başlayan heykelleriyle yapılan ayinde yaşamı kutsar. Zaman yetmez çoğu zaman”…
“ O,heykeliyle öz deşmiştir; akan zamanda, evrende var olmak istediği usunun sularından çıkan kutsal yaratıya / yaratılarına’ arzu ve isteğin karıştığı kutsal bir mekan kazandırır.” Bir büyücünün edası mı var ; bu tanımın, kelimelerin anlam yükünde ? Sanatçı aynı zamanda bir büyücü değil midir ? Tasarlarken, taslağı hazırlarken, kurgularken, oluştururken, uygularken vs… Gizem doğaüstü, ölümsüzlük, sonsuzluk, zamansızlık çıkagelir evrenin “ varla yok” arasına sıkışıp kalan boşluğunun tam merkezinden .
“ Evrenin olmayan boşluğundan izin verin, heykel alayım”
Sanat Tarihçisi Dilek Şener’in Heykel Sanatçısı Füge Demirok için tanımlaması işte bu..
Ordu’da Sanata ve sanatçıya destekleriyle takdir toplayan “ Çakıl Taşları” isimli serginin sponsorları Ordu Belediyesi , Ordu Olay Gazetesi, Ordu Üniversitesi,Orbetaş, Ve Medikal Park Hastanesi’nin Taşbaşı Kültür merkezinin bahçesindeki kokteyl ikramlarındaki uzayan sohbetlerin çoğu yine Ordu’da sanat üzerineydi.
Değerli hemşerimiz Sanatçı Füge Demirok’un eline yüreğine sağlık derken onun bu değerli sanat eserlerini sanatsever Ordu’lularla böyle güzel bir tarihi mekanda buluşturan Ordu Plastik Sanatlar derneği başkanı Sanatçı Emin Öztürk’e de teşekkür ederiz.
Heykel sanatçımız Füge ( Akdağ) Demirok’u kutlarız..
GÜLER GEÇER….
Ordu Güncel Gazetemizin 5 Mayıs 2010 tarihli Çarşamba günlü nüshasında Ak Parti Belediye Meclis Üyesi ve gazetenin köşe yazarı Sayın Hüsnü Yücel imzalı “ Yanarım Yanarımda !” başlıklı bir yazısı yayınlandı .
Dikkatlice ve hayretle okuduk…da Kim yanar onu da bilemeyiz…
Ak Partili Belediye Meclis Üyesi Hüsnü Yücel Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurucularından, Partisinin Tüzüğünü hazırlayanlardan, Ar-Ge çalışmalarında görev almış saygın,başarılı eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hemşerimiz Ordu Milletvekili Dr. M.Hilmi Güler’e hiç alakasız ve hak etmediği bir şekilde suçlama da bulunmuş…
İki günde ne değişti bilemiyoruz da..! Aynı Ak partili Hüsnü Yücel üç gün sonra Yine Gazetesinin 7 Mayıs tarihli sayısındaki köşe yazısında “ Bazı İnsanlara Çamur Bulaşmaz” başlıklı yazısında ise sayın Hilmi Güler için bu kez doğru olanı yazmış …
Sayın Yücel ‘in yazısının bir bölümündeki “ Ben sayın Bakanı yeni tanıyanlardan biriyim” cümlesine gelince işte bu doğru…
Partisinin Çalışkan dürüst bakanını, milletvekilini halen tanımadığı da belli….!
Ben ise sınıf arkadaşım çalışkan, dürüst insan Sayın Hilmi Güler’i kırk sene öncesinden Zaferi Milli Mahallesindeki İsmet Paşa Ortaokulundan bu güne tanıyanlardan birisiyim.
Sayın Yücel’in yazı politikasında ne düşündüğünü bilemiyorum . .!
5 Mayıs tarihli Güncel gazetesindeki zamansız ve alakasız sayın Hilmi “Güler’e yakıştırdığı ve yazdığı “ Yanarım Yanarımda.!” yazısına gelince ve gazetenin İnternet sayfasından yazıyı çektiklerine göre bir şeylerin yandığı belli.
İşte o yorumsuz..!
ORDU BELEDİYESİNDEN
“ SANATA EVET”
Ordu Belediye Başkanı Seyit torun’un “ Sanata evet” sloganıyla başlattığı 6. Ordu Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali 29 Mayıs 6 Haziran tarihleri arasında yapılacak.
Ordu Belediyesi ve Tobav işbirliği ile 6.sı düzenlenecek olan çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali 45 yıldır Perdelerini Sanatsever Ordu’lulara kapatmayan Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu ile Belediye Başkanı Seyit Torun’un söz verdiği şu cümleler ile daha da anlam kazanmaktadır.
“ Çağdaş şehircilik anlayışıyla yola çıktığımız günden itibaren “ Sanata Evet” diyerek ilimizi Türkiye’nin Kültür ve Sanat başkenti yapmayı hedefledik Bu hedefimize ulaşmaya siz sanatsever halkımızla birlikte emin ve kararlı adımlarla devam edeceğiz”
Sosyal Hizmetlerden sorumlu Belediye Başkan yardımcısı Özer Karadağ’ın Festival ile ilgili açıklaması ise özetle söyle:
“ Belediyemiz çağdaş belediyeciliğin gereği olarak kamu hizmeti sunmanın yanında insanlarımızın ihtiyacı olan sosyal,kültürel ve sanatsal faaliyetlerini de yerine getirmektir.
Bu yıl yaşadığımız 6. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları festivalimizde ,Türkiye’de en eski tiyatrolardan birisine sahip olan, kent kültürünün bir simgesi olarak gururlandığımız ve Öğündüğümüz OBKT tiyatromuzun sanatın güzelliklerini tüm dünya ülkelerine duyuracağımıza ve Ordu’da bu festival ile yeni bir kuşak gelişeceğine gönülden inanıyorum”
HER SENE YENİ GURUPLAR
6. Ordu Uluslar arası Çocuk ve Gençlik tiyatroları festivaline bu sene katılması kesinleşen yabancı ülkelerin gurupları şöyle:
İsviçre,Polonya, Brezilya, Bulgaristan, Amerika Birleşik Devletleri ,Letonya ve Suriye
Yerli Tiyatro gurupları:
Bursa Devlet Tiyatrosu, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu, An-Say Anadolu Sanat Yapım Tiyatrosu Mersin, Mavi Sahne, Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu, Geleneksel Gösteri Sanatları Adana ( Karagöz)..
ACI AMA GERÇEK BİR UYARI..!
8 Mayıs Cumartesi günü Tesk otelde Çevre ve Kültür Derneklerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) ün başkanı Prof Dr Metin Sözen özetle “Dünyada yok olmaya yüz tutan doğa güzelliklerinin çöktüğü bir ortamda Ordu’nun vazgeçilmez tabiat harikalarına sahip olduğunu ve onlara sahip çıkılması gerektiğini söyledi.
Ordunun tarihi ve doğa güzelliklerin olduğunu anlatan Prof Sözen “ Ordu’nun coğrafyası dünyada sınırlı sayıda, bu nedenle açık söylemeliyim bu gün artık kültür alanındaki her yapının, tarihsel yapıların dönüşümünü sağlamak zorundayız.
Dünyada çevreciliğin yükseldiği yanlışlar nedeniyle de doğanın çöktüğü bir dünyada Ordu’nun ise doğanın her türlü belirtilerine sahip olduğu ayrı bir güzelliği var dedi.
“ ORDU NE YAZIK Kİ YİTİRDİ”
Ordu Tarihi ve tabi zenginliklerini nasıl koruyabilir konferansında Arkeoloğ Nezih Başgelen’in akıcı ve etkili konuşmasında 1971 yılından beri tatillerini akrabalık ilişkisinden dolayı bu coğrafyada geçirdiğini belirterek şöyle bir tespitini seslendirdi:
“ Ben şunu üzülerek söylüyorum 1971 yılında Boztepe’ye çıktığımda o muhteşem görüntüyü Ordu ne yazık ki yitirdi.
İnanılmaz iğrençlikte kent her geçen gün biraz daha organizma halinde gelişiyor. Bu ne Karadeniz’e nede Ordu’ya yakışıyor. Gerekli girişimler ve önlemler alınmazsı o tarihi yapıları kaybedeceğimiz görünüyor .
Artık Ordu’nun bu durumu daha fazla ele alması gerektiği bir sürece geçiyoruz.”
Bu ciddi tespitin sahibi Arkeolog Nezih Başgelen’in konuşmaları mercek altına alınıp ciddi olarak tartışılmalı diye düşünüyorum…
Yoksa yanlış mı düşünüyorum…!
JAPON DAVUL ŞOV..!
Kültür ve Turizm Müdürlüğü Ordu’da Nisan ayı içerisindeki Kültür ve sanat etkinliklerine 21 Nisan akşamı Atatürk Kültür Merkezinde VADAIKO ( JAPON DAVULU) “Uzak Doğudan sesler” adlı bir konserle davetli izleyicilere görsel bir farklılık yaşattı.
Üç davul sanatçısı ve bir Tsugaru Shamisen üç telli Japon saz sanatçısından oluşan Japon Davul Şov gurubu 21 Nisanda gösterim için AKM’de sahne aldığında Ordu’lu sanatseverler bu kez Japon geleneklerindeki inanılmaz estetik hareketli bir davul şov gösterimine tanık oldular.
Geleneksel Japon davul şovun üç sanatçısının performanslarıyla , davul çalmalarındaki görsel estetik ve hareketlilik izleyiciler tarafından beğenildi.
SANATA, SANATÇIYA ÇİÇEK,,,,
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından organize edilen “2010 Türkiye’de Japonya yılı” etkinlikleri kapsamında Ordu,Çorum,Kayseri ve Yozgat’ta özel programlı Davul şov gösterisi yapacak olan gurup Ordu halkı tarafından dakikalarca alkış aldı.
Japonya birincisi Tisugaru sanatçısı Abe Jinsai’nin özel sunumunda enstrümantal çaldığı sürpriz Türkçe “ Yine Bir Gül Nihal” adlı esere bütün salon alkışlarla eşlik etti.
Japon sanatçı bu jesti ile daha da çok beğenildi.
Program sonunda Ordu Valisi Orhan Düzgün konuşmasında Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a teşekkür etti. Japon Türk dostluğunun 1889 yıllarında Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamit’in 600 Kişilik özel mürettebatı ile Ertuğrul Firkateyni’ni Japonya’ya gönderilmesi ile başladığını hatırlattı.
Dönüşlerinde Kushimato açıklarında fırtınaya yakalanarak batan dostluk elçisi gemiden kurtulan 69 kişiyi anlattı.
Vali Orhan düzgün Belediye başkanı Seyit Torun ile birlikte sahnede sanatçılara teşekkür ettiler buket buket çiçek sundular..
Vali Orhan Düzgün konser sonrası davetlilere Öğretmen evinde özel bir ikramda bulundu….
YAĞMUR YAĞINCA BÖYLE Mİ OLDU…!
Salonda önden iki protokol sırası haricinde Protokol diye ayrılan yerler konser başladıktan uzun süre boş kaldı. Vali, Belediye Başkanı ve diğer protokol konser saatinden önce yerlerini aldıkları halde diğer protokol ..! elemanları alışkanlık haline getirdikleri konser başlama saatinden uzun bir süre karanlıkta yer bulma alışkanlıklarını devam ettirdiler.
Son anda icat edilen arka sıralardaki sözde birçok protokol koltuğu boş kaldı.Biliyorsunuz büyük şehir tiyatrolarında özelliklede Devlet Tiyatrolarında program başlama saatinden sonra kapılar kapanır kimseyi salona almazlar….!
Kimse kimseyi rahatsız etmez..!
Şimdi de bu nereden çıktı diyebilirsiniz..
VALİLİK ÇELENGİ
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarında Atatürk’ün manevi huzurundaki Çelenk sunma merasiminde Valilik ve Jandarma Alay Komutanlığının hazır Çelenklerinin etrafında ve içindeki özel tanzim edilmiş canlı kırmızı beyaz karanfilleri görünce Özellikle Valimiz Orhan Düzgün’e gösterdiği duyarlılıktan dolayı teşekkür etmek istiyorum.
Diğer valiler dönemindeki Bayram törenlerinde Hazır çelenkleri depolardan çıkartıp törenlerde saygı çelengi olarak sunmaya alışmış..! bazı kurumlar Valimiz Orhan Düzgün’ün kurumlara tebliğ ettiği yasa gereği canlı çiçeklerle Çelenk sunma genelgesine rağmen halen eski alışkanlıklarına devam ediyorlar.
FORTİSBANK ÇELENGİ..!
Diğer taraftan Fortisbank ve Türkiye Partisinin tören alanının kenarına bırakılmış sahipsiz çelenklerini neden zahmet edip sipariş verdikleri gazetecilerin ve törene katılanların merak konusu oldu.
Törene katılan insanların çoğu Bankaları temsilen 23 Nisan Ulusal egemenlik ve çocuk bayramı için protokolde Çelenk sunma yetkisi verilen Yabancı Fortis bankasının Ulusal Egemenlik bayramına saygısı ancak bu kadar olur dediler.
Telefonla sipariş ver götürsünler…
İyi güzel de Çelenkleri saygıyla sunacak görevliler nerde..!
Bir müşterinizin işyeri açılışına mı çelenk gönderiyorsunuz…
ANADOLU’DAN DAMLALAR..!
Turizm Haftası etkinlikleri doğrultusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Halk Dansları Topluluğu’nun “ Anadolu’dan Damlalar” hikayeleriyle Anadolu Halk danslarının modern tiyatro kartografisiyle sergiledikleri gösterisini Sanatsever Ordu’lular Atatürk Kültür Merkezi solonu AKM’de zevkle izlediler.
Yıllardır TRT televizyonlarında beğenerek izlediğimiz Devlet Halk Dansları Topluluğu Ordu’da ilk defa sahne alıyordu.
Salondaki yerlerimize oturduğumuzda ve salonun ışıkları söndüğünde Anadolu’nun kurtuluş savaşını verildiği zamanların savaş siperlerindeki üç kahraman Mehmetçikle başlıyor ilk görüntüler.
Daha sonraları şahane bir müzik eşliğinde siperlerdeki Mehmetçiğin birbirlerine anlattıkları memleket hikayelerini ,32 dansçı ve 30 Devlet Halk Dansları topluluğu müzisyen sanatçılarının seslendirdiği Anadolu’nun ezgilerini, Kültür ve Turizm Bakanlığının erkek dansçıları birer kartal edası ile Ege yöresi Efe oyunlarını Ordu’lu sanatseverlere gösteriyorlar.
Kız-erkek Devlet Halk Oyunları sanatçılarının bir tiyatro görselliğiyle ve çok sesli müzik eşliğinde oynadıkları halk oyunlarını Ordu’lu sanatsever izleyiciler beğeniyle ve dikkatlice izlediler…
Karadeniz’in kıvrak ve hareketli oyunlarının estetik güzelliğini bilen Ordu’lular be kez Devlet Halk Dansları Topluluğunun Anadolu ezgilerinden oluşan güzel hikayelerle anlatımlı üç yöre oyununu, zevkle alkışladılar ..
ALKIŞLAR ATATÜRK İÇİN..
Kurtuluş savaşında siperdeki üç Mehmetçik vatan nöbetini tutup, memleket anılarını anlattıkları kartografide zaman zaman sanatçılar halk ezgilerini güzel oyunları ile canlandırırken sahne kararıyor…
Düşman saldırıyor, birden silahlar patlıyor Mehmetçikler çarpışarak şehit oluyorlar..O sırada karanlığın içerisinde lazer gösterimle Mustafa Kemal Atatürk’ün Kocatepe’deki siluet görüntüsü karanlığın içinden bir ay gibi parlıyor..
Salondan müthiş bir alkış sesi yükseliyor . Bu kez alkışlar Mustafa Kemal Atatürk için.
MÜZİĞİN GÖRÜNMEYEN
KAHRAMANLARI
Yıllar önce Alman mimarisi tarzında yapılan Halk Eğitim salonunun, şimdiki AKM’nin sahne önünde bulunan Orkestra çukurunun da ne işe yaradığını böylece görmüş oluyoruz…
Bu çok özel Halk Oyunları Dansları gösteriminin sonunda Devlet Halk Dansları Topluluğu müzisyenlerinden oluşan 30 kişilik orkestrasını da sunucunun davetinden sonra Orkestra boşluğundan sahneye seyirciyi selamlamak için çıktıklarında görüyoruz alkışlıyoruz…
Orkestanın şefi Kemal Sekmen ile gösterimin sanat yönetmeni Muhammet Koç’da seyirciyi selamlamak için sahneye çağrıldıklarında Ordu seyircisinden büyük alkış alıyorlar
Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun ve Ordu Valisi Orhan Düzgün’de sahneye çıkarak sanatçılara teşekkür ediyor, Devlet Halk Dansları Topluluğu sanat yönetmeni Muhammet Koç’a ve Orkestranın şefi Kemal Sekmen’e birer buket çiçek veriyorlar..
Bayan sunucu Ordu’ya en yakın bir zamanda tekrar geleceklerini söyleyerek Ordu Valisi Orhan Düzgün’e ve Ordu Kültür ve Turizm müdürü Erkan Gülderen’e ilgilerinden dolayı teşekkür ediyor…
Sanatsever Ordu’lular bu özel sanat gecesinden güzel anılarla ayrılıyorlar …
JAPON DAVUL ŞOV..!
Kültür ve Turizm Müdürlüğü Ordu’da Nisan ayı içerisindeki Kültür ve sanat etkinliklerine 21 Nisan akşamı Atatürk Kültür Merkezinde Japon Davul Şov gurubu ile devam edecek.
KODO Japon Davul Şov gurubu 21 Nisanda gösterim için AKM’de sahne aldığında Ordulu sanatseverler bu kez Japon geleneklerindeki inanılmaz bir davul şov gösterimine tanık olacaklar.
21 Nisan 2010 tarihini not ediniz.
Bu gösteriyi mutlaka seyredin..
GÜZEL SANATLAR LİSESİNİN
RESİM ,RÖLYEF SERGİSİ
Ordu Güzel Sanatlar Lisesi Resim heykel talebeleri yıl sonu etkinlikleri çerçevesindeki özel seçilmiş Resim ve rölyef alçı tablolarını Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosunun tarihi fuaye salonunda sergilediler.
Öğrencilerin el emeği göz nuru yapıtlarının bulunduğu sergiyi Ordu Valisi Orhan Düzgün, Belediye Başkanı Seyit Torun Turizm Kültür Müdürü Erkan Gülderen ve az sayıda haberi olan..! davetlinin hazır bulunduğu OBKT fuayesinde 15 Nisan günü saat 17.00’de açtı.
Sergideki eserlerinin yanlarında bekleyen genç sanatçı öğrenciler yapıtları ile ilgili bilgileri sergilerini gezen ziyaretçilere anlatırken Müzik bölümünden arkadaşları Keman ,Fulüt , viyolensel leriyle ve çaldıkları eserlerle salonda güzel bir mini konser verirken arkadaşlarına da destek oluyorlardı.
ORDUNUN 7 HARİKASI
Sanatçı öğrencilerin sergideki “Ordu’nun 7 Harikası” ismini verdikleri panonun üzerindeki yapıtlar ise Ordu Turizmi adına dikkat çekiciydi..
Öğrenciler Tarihi Yalı cami, Tarihi evlerin bulunduğu Menekşe sokak,Boztepe, Tarihi Bolaman Konağı, Tarihi Ünye Kalesini, Tarihi Yason Burnu ve Kilisesinin resim ve alçı kabartma rölyeflerinden oluşan çalışmalarına sergilerinde bu ismi vermişler.
“ Ordu’nun 7 harikası”
Öğrencilerin bu yıl sonu sergilerinin Ordu Turizmi adına özel seçilmiş konularının başında geliyor.
Tebrik ediyorum..
GEÇİYORDUM UĞRADIM..!
15 Nisan Perşembe akşamı saat 17 .00 gibi Orsev’e uğradığımda Yönetimden arkadaşlar yok mu diye sordum OBKT’deki sergiye gittiler cevabını alınca son anda sergiye gitme ve gezme imkanım oldu.
Yoksa Güzel Sanatlar Lisesinin genç öğrencilerinin bu güzel sergisinin açılışında bulunamayacaktım.
Sergiyi gezen Vali Orhan Düzgün Belediye Başkanı Seyit Torun ve beraberindekiler salondan bir zaman sonra ayrılınca “ Ordu’nun 7 harikası” panosunun önünde bazı notlar alıyordum sanırım görevliler salonun ışıklarını söndürdüler ..! bu arada öğrencileri de dışarı çıkarttılar. Pencereden gelen gün ışığı altında öğrencilerin isimlerini yazmağa çalışırken bir genç görevli geldi “ Amca biraz daha kalacak mısın” gibilerden bir şeyler söyleyince kalemi kağıdı cebime koydum dışarı çıktım.
Dışarıda merdivenlerde Belediye Konservatuar müdürü Mehmet Kefeli’yi görünce de “ içerdekilerin çok acele işi var herhalde”..! diye söylendim.
Görevlilerin bu kadar acelesi varsa…
Sahi bu Güzel Serginin orada ne işi var…!
ORDU’NUN 89 YIL ÖNCESİ..
Ordu İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Ordu’da bir ilke imza attı.
4 Nisan 1921’de 89 Yıl Önce Ordu’nun İl Oluşuna büyük katkı sağlayan T.B.M.M sinin 1. Meclis Milletvekilleri Mehmet Recai Bey (Ordu Temsilcisi),Mehmet Necdet Bey (Karahisar-ı Şarki), Mustafa Sırrı Bey (Karahisar-ı) Şarki Tunalı Hilmi Bey (Bolu)’lerin Ordu’nun il oluşuna katkılarını belgeleri ile sergilendiği Taşbaşı Kültür merkezindeki anlamlı sergiyi gezenler böylelikle Ordu’da bir ilkide gördüler..
Ordu’nun 1921 senesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde Temsil ettiği ilk Milletvekillerinin resimlerinin , meclis kararlarının fotokopilerinin ve görülmemiş bazı eski Ordu Fotoğraflarından oluşan arşiv serginin açılışında Ordu Valisi Orhan Düzgün Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun ve Ordu Üniversitesi Rektörü Prof Dr. Haluk Kefelioğlu, Basın mensupları ve davetliler hazır bulundu.
İl Kültür ve Turizm Müdürü Erkan Gülderen Vali Orhan Düzgün’e sergi hakkında bilgi verirken “ Ordu’nun il oluşunu hatırlamak, toplumsal bilinç oluşmasına katkı sağlamak amacıyla ilk defa Ordu’da böyle bir sergi açtıklarını söyledi.
Müdür Erkan Gülderen’in bu tesbiti gerçekten doğru ve geç alınmış ama doğru alınmış bir kararı bu. Yeni nesil Ordu gençliği ve Ordu insanı bu anlamlı özel ve de güzel sergiyi gezmişlerse böylelikle Ordu’nun il oluşuna emeği geçen milletvekillerini ve 4 Nisan 1921 tarihini belki anımsar,bilgi sahibi olurlar diye düşünüyorum.
Kültür ve Turizm Müdürü Erkan Gülderen’i bu çalışmasından dolayı kutlarız…
BİR RİZESPOR NOSTALJİSİ…!
İki hafta önce Ordu 19 Eylül stadyumunda oynadığımız Orduspor Çaykur Rizespor maçında hop oturduk hop kalktık ama Penaltı golü ilede gülen ve rahatlayan taraf biz olmuştuk. Maçın sıkıntıyla berabere ilerleyen 87. dakikasında Rizesporlu Murat Ocak 18 içerisinde Ahmet Kuru’yu Hakemin önünde düşürünce Hakem tereddütsüz penaltı noktasını gösteriyor.
Rizesporlu topçuların itirazları Ordu seyircisinin inanılmaz sevinci var.
Top penaltı noktasına konuluyor,Topun arkasında Fatih Şen ve statda büyük bir sessizlik var…
Saha içerisindeki Gazeteci Erol Karaer penaltı atışı yapılırken heyecan yapmış arkasını dönmüş bekliyor.
Erol sıkıntıdan Fatih Şen’in stadı ayağa kaldıran penaltı gölünü görememiş.
Bu kritik ‘ O an..) ve önemli maçın heyecanı sıtatda bulunan hepimiz için geçerli iken 87. dakikadaki Gooll sevinci hepimizi ayağa kaldırıyor ve sevincimizi yanımızdaki arkadaşlarımızla paylaşıyoruz.
Düşme potasında olan Rizespor seyircisi bu gol sonrası taşkınlık yapar diye beklerken Rize seyircisinin centilmenliğine hayran kalıyoruz…
Maç içerisinde Rize seyircisi ile Ordu seyircisi arasındaki karşılıklı güzel dostluk tezahüratları ise gerçekten yıllarca konuşulacak maçın bence en güzel görüntüleri .
Özelliklede maçın sonunda Orduspor takımının Rizespor seyircisinin önüne gittiğinde Karadeniz’in iki ilinin taraftarlarının inanılmaz dostluk tezahüratlarının güzel görüntüleri uzun zaman sporsever Ordu’luların belleklerinde kalacak.
RÜZGAR EKEN FIRTINA BİÇER…!
Maç bittiğinde yanımdaki arkadaşıma 1966 senesinde Rize’de Ordu Gücü Taraftarlarının unutamadığı küfür ve dayak yediği Hadiseli Kavgalı Rizede oynanan Rize Güneşspor- Ordu Gücü maçı ve sonrasını geldi aklıma.
Şimdi ise Ordu stadında Rizespor taraftarının inanılmaz güzellikteki tezahüratı var ve iki tarafın seyircisi maç sonrası topçuları ayakta alkışlıyor….
Centilmen Rize seyircisi sporda arzu edilen görüntüyü sergiliyordu. İşte sporda centilmenlik buydu,sporda dostluk kardeşlik buydu. Sahada görmeyi arzu ettiğimiz ayakta alkışlanacak güzellikler buydu…
O GÜNLERİ
YAŞAYANLAR BİLİR….!
Gelelim 1966 Senesinde Rize’de üçüncü sınıf Toprak sahada Rize Güneşspor ile Ordu Gücü takımının oynadığı Ordu Seyircisinin çoğunun hakaret gördüğü,dayak yediği Ordu Gücü topçusunun sahada hakaret gördüğü küfür yediği Gurup şampiyonluğu maçına…
Gurubunda iddialı Ordu Gücü spor takımı Rize deplesmanında Rize sahasına Kalede Atanur Güneysu, Ali Aydoğdu, Hayri Ertürk,Atila Yılmaz, Şevket,İsmet ,Yener Çelik, Bahtiyar Tenteoğlu,Adnan Çelik,Murat Atmaca ile çıkıyor.
Takımın Antrönörü Emre Güler.
Maçın ilerleyen dakikalarında Rize stadında Ordu’lulara çok kötü ve çirkin hakaretler yapılıyor kavgalar gürültüler küfürler oluyor sahanın kenarındaki seyircilerin Ordu Gücü topçularına attığı laflar hakaretler yenecek cinsten değil...
Stadın etrafı açık Rize seyircisi neredeyse sahanın içindeler top kornere gittiğinde sahanın köşe bayrakları bile gözükmüyor.
Genç sporcu Bahtiyar Tenteoğlu korner çekecek çizgi yanından inanılmaz küfürler çirkin sataşmalar…!
Az miktardaki Ordu Seyircisine hakaret küfür ne istersen var. Ordu seyircisi tamamen abluka altına alınmış Güvenlik emniyet hak getire…
Rize seyircisi hep bir ağızdan şu tezahüratı yapıyor..
Kara kaş gözlerin elmas
Bu güzellik sende kalmaz..
Güneşspor Şampiyonluk vermez.
Maçtan sonra Gör halini..
Maçın sorasını görmeğe ne gerek var..Maça giden Ordu seyircisi yeterinden fazlasını görüyor zaten…
2-0 Biten Ordu Gücü takımının yenildiği iyi oynadığı fakat inanılmaz kötü şartlarda kavgalı döğüşlü biten maçtan sonra Ordu Gücü taraftarları kazazede maç gazisi olarak güçlükle Ordu’ya dönüyorlar.
Ordu’da günlerce bu maç konuşuluyor..
Bir hafta sonra da Rize Güneşspor Samsun’a maça giderken ve sahilde Halk bankasının karşısında bulunan taksi durağının önünden Rize arabaları geçerken bayrak filamalı araçlardan Rize Güneşspor taraftarları el kol hareketleri yapınca taksiciler, Ordulu taraftarlar ile birlikte 53 plakalı Rize arabalarının peşine düştüler Perşembe’de önlerini kestiler .
Ondan sonra ne mi oldu..?
Ordu ve Ordu Gücü taraftarları sahil yoluna indi sahil ana baba günü oldu. Samsuna maça giden ne kadar 53 plakalı araç varsa camları kırıldı otobüsler Ordu’da Perşembe’de Fatsa’da Ünye’de durduruldu …
Zamanın Valisi Mustafa Karaer Sahil yolunda güvenlik güçleri Polis Jandarma ile Ordu’luları yatıştırmak ve sakinleştirmek için azmı uğraştı Ordu seyircisini sakinleştirmek için..!
Ne demişler “Rüzgar eken Fırtına biçer” miş ..ya..!
Aynen öyle oldu…
RİZE’LİLER
CENTİLMENLİK ÖRNEĞİ GÖSTERDİLER.
Yazdığım bu çirkin olayların yıllar önce geride kaldığı Rizesporun Centilmen taraftarları 4 Nisan 2010 Pazar günü Ordu 19 Eylül Stadyumunda Ligde kalma mücadelesi verdikleri çok önemli bir maçta 87. dakikada 1-0 yenildikleri Orduspor takımını ayakta alkışladılar, sporda centilmenlik örneği gösterdiler.
İşte Ordu futbol seyircisi Ordu Rizespor maçındaki bu inanılmaz güzel fotoğrafı unutmayacak.
Tabii bende…
(13 Nisan 2010)
GEÇMİŞ OLSUN
Sevgili Kardeşim, RÜŞTÜ DEMİREL başarılı bir ameliyat geçirdi.
Ankara’da yapılan ameliyat sonrası taburcu edilen ve Eskişehir’de dinlenen Demirel’e tekrar geçmiş olsun diyor acil şifalar temenni ediyorum.
İŞTE ORDU BU…!!!
Ordu Sanat Kültür ve Turizm şehri olma yoluna devam ediyor. Tiyatro sahnesinin perdelerini 45 senedir 75. oyunla sanatsever Ordu seyircisine kapatmayan Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu (OBKT) için Ordu Valisi Orhan Düzgün Dünya Tiyatrolar günü dolayısıyla yaptığı açıklamada;
“ İlimizde de tiyatroya çok büyük değer verilmektedir.45 yıldır perdelerini kapatmayan Ordu’lulara tiyatro izleme olanağı sunan Türkiye’nin ender tiyatrolarından OBKT’nin varlığı hepimizin gururudur” diyerek Belediye tiyatromuz (obkt)’nin önemini bir kez daha gündeme getirmiştir.
Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu OBKT gerçekten Ordu’nun ve Ordu’luların gururudur .
Yine 18 senedir Ordu’da sanat kültür ve Tiyatro dalında hizmet vermeğe çalışan sivil toplum kuruluşu Ordu Sanat Evi, OBKT’nin arka bahçesi diyebileceğimiz ORSEV’de Ordu’nun sanat ve kültür taşlarından bir tanesidir.
Ve diğerleri Ordu Belediyesi Konservatuarı ayrıca Türk sanat müziği ve Türk Halk müziği kuruluşları …
Geçtiğimiz günlerde Ordu’muz sanat festivali haftası niteliğindeki etkinliklerle Kültür ve sanat hareketli geceler yaşadı.
Ordu’lular Valimiz Orhan Düzgün’ün davetinde 26 Mart’ta Atatürk Kültür Merkezi (AKM) de Nevruz Kutlamaları çerçevesinde Kültür ve Turizm Bakanlığının programa aldığı “ Kırgızistan ve Gagavuz Dans ve Müzik Toplulukları’ nın nefis gösterilerini zevkle seyrettiler.
AKM’de sahne alan Kırgız ekibinin dans gösterisi ve Gagavuz müzik dans topluluğunun nefis gösterimizde Kültür ve Turizm Bakanlığı Türk Dünyası Müzik Topluluğu sanat yönetmeni Devlet sanatçısı hemşerimiz İrfan Gürdal’ın sunumunu yaptığı ve bir Gagavuz türküsünü de kendisinin seslendirdiği gece inanın çok keyifliydi .
Gagavuz Kültür Bakanı Dmitriy Andreeviç Kambur’nın oyun sonunda sahnede yaptığı Türkçe teşekkür konuşması ilgi ile dinlendi ayakta alkışlandı.
Ordu Vali Yardımcısı Ömer Adar’da sanatçılara sahnede birer buket çiçek vererek teşekkür etti.
KÜLTÜR ,SANAT DOLU GECELER
Ordu Sanatevi Başkanı Sevinç Özel’inde söylediği gibi “ Bir sanat ve Kültür şehri olan Ordu’da Orsev seçici tutum ve duruşu ile 1991’den bu yana sanatla kucaklaşmak ve potansiyel yaratmak adına sayısız sanat ve kültür etkinliklerine imza atmıştır” sözünü bir kez daha hatırlatarak aynı akşam Orsev’de Orsevli sanatçıların oynadığı Ülker Köksal’ın yazdığı Gülçin Üstüntaş’ın sahneye koyduğu iki perdelik “Bir Garip Oyun ” isimli tiyatro oyununun gösterimi vardı.
Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu OBKT Ordu Tiyatro izleyicilerine haftada iki gün son oyunları “Zilli Zarife”yi başarı ile sunuyordu…
Yine aynı akşam Ordu Lisesinin karşısındaki Fuar alanında Ordu Belediyesi’nin katkılarıyla kurulan Büyük Sirk Çadırında SAFARİ SİRK’in trapez ve yer gösterilerinin görsel şenliği vardı…
27 Martta AKM’de Devlet Tiyatrolarının 60 yıl etkinlikleri içerisinde Kültür ve Turizm Bakanlığının programa aldırdığı Asiye Demet Çizmeli’nin yazdığı Mehmet Yıldız’ın yönettiği Erzurum Devlet Tiyatroları sanatçılarının oynadığı “ Cumhuriyet’in İlk Sevdası” oyununu sanatsever Ordu’lular izleme fırsatı buldular.
30 Mart 2010 Salı günü akşamı yine Atatürk Kültür Merkezi (AKM)’nde Televizyon dizisi Ekmek Teknesinin ünlü oyuncusu Hemşehrimiz Ahmet Yenilmez’in sahneye koyduğu ve oynadığı Uğur Uzunok’un yazdığı tek perdelik “ SEFAHAT Mehmet Akif Dönüyor…Ya Siz Neredesiniz.?” isimli oyunda sanatsever Ordu’lular yine bir araya geldiler.
Mart ayının son haftası Ordu’da Kültür ve Sanat yönünden dolu dolu geçerken Ordu Üniversitemiz AKM de üniversite gençlerine ve Ordu’lulara “1.Tiyatro Günleri” adı altında yine bir tiyatro şenliği sundu.
Samsun Üniversitesi Düş evi oyuncularının “3.Sayfadan Kadın Hikayeleri”, Amasya Üniversitesi Tiyatro Kulübü Öğrencilerinin oynadığı “ Düğün Ya da Davul”, Ordu Üniversitesi Tiyatro Kulübünün sahneye koyduğu “Yaşar ne Yaşar ne Yaşamaz” oyunları zevkle izlenip alkışlandı.
Ordu Kültür ve Sanat dolu bir mart ayını böylece geride bıraktı. Başta sayın Valimiz Orhan Düzgün olmak üzere sanat ve kültür etkinliklerine emeği geçen herkese teşekkürler.
İşte Sanat ve Kültür şehrimiz Ordu Bu….
GÜLYALI FATİHİ..!
25 Mart 2010 Perşembe günü öğleden sonra saat 15 sıralarında Gülyalı İlçe Nüfus Müdürlüğüne bir veraset Beyannamesi hakkında bilgi almak için gitmek zorunda kaldım.
Kaymakamlık binasının bir katında bulunan İlçe Nüfus müdürlüğüne çıktığımda dairenin dört masalı odasında bir görevli memur Bilgisayar’ın başında bir şeylerle meşgul oturuyor.
Selam verip içeriye girdiğimde odadaki ilgili memura 1979 senesinde Vefat eden ve Turnasuyu nüfusuna kayıtlı bir yakınımızın Veraset Beyannamesi ile ilgili bilgiler sorup Veraset Beyannamesinin bir fotokopisini alıp alamayacağımı sordum.
İlgili memur önündeki bilgisayar ekranından verdiğimiz ismi kontrol edip bu beyannameyi ancak Sulh Hukuk Mahkemesinden alabileceğimi anlattığında kendisine Gülyalı mahkemesinden mi alacağız diye bir soru yönelttim.
İlgili Nüfus memuru bey Gülyalı’daki mahkemelerin uzun bir süre önce kapandığını ,Veraset İlamını ancak Ordu Sulh Hukuk Mahkemesinden alabileceğimi ve Veraset beyanını İstediğimiz yakınımızın ölüm tarihini de kolaylık olsun diye önündeki bilgisayarın ekranından okuyarak 02.05.1979 olarak yazdırdı.
Odadaki memur bey bunları bana anlatırken odaya Kırmızı kravatlı, kırmızı yaka mendilli sanırım başka bir memur geldi ve pencere tarafında denize karşı bir sandalyeye yayılarak oturdu…!
Bizim bu konuşmalarımızdan dahası benimle ilgilenmeğe ve yardımcı olmağa çalışan memur beyin konuşmalarından sıkılmış olmalıydı ki söze karıştı “lafı ne uzatıyorsunuz sana söyledi Ordu’ya gideceksin oradan alacaksın ” “ haydi güle güle” diyerek aklı sıra da uzatma diyerek çok meşgul ya..!kendince kızmış oldu.
Bir şekilde kapıyı gösterdi…!
Bu defa benden başka hiçbir vatandaşın bulunmadığı Gülyalı Nüfus Memurluğu odasına sonradan giren Kırmızı kravatlı ,kırmızı yaka mendilli memura..!
Ben vatandaş olarak Memur beyle konuştuğumu söyleyip kendisinin lafa karışmamasını benim muhatabımın kendisinin olmadığını Kırmızı kravat takmayla bu garip tavırla da memur olunmayacağını bu hareketinin ve davranışın yanlış olduğunu onun söylemesiyle değil ancak işimin bittiğinde vatandaş olarak Nüfus binasından ayrılacağımı söyledim.
Ve Gülyalı Nüfus memurluğundan ayrıldım.
Yolun karşısına Ordu’ya dönmek üzere geçtiğimde Ordu Nüfus Müdürlüğünün yoğun ve kalabalık çalışması geldi aklıma..
Gülyalı Nüfus müdürlüğünde bazılarının rahatlık ve işsizlikten canlarını sıkıyor olmalı diye düşündüm…!!
Aynı binada görev yapan Gülyalı ilçemizin Kaymakamı sayın Kudret Kurnaz’ın bilgisine sunulur.
KIYMETİNİ BİLELİM…!
1996 senesinde 6 diş hekimi ile Doğumevi hastanesi bünyesinde Ordu halkına hizmet vermeğe başlayan Ağız ve Diş Sağlığı merkezi bugünlerde bir Ağız -Çene cerrahı ve bir Endodonti uzmanı olmak üzere 35 hekim, 16 hemşire ,23 protez diş teknisyeni , sağlık personelleri ve idare personelleri ile Eski Devlet Hastanesinin iki katında Ağız ve Diş sağlığı hizmet çalışmalarını sürdürüyor.
1996 senesinde kurucu başhekimliğini yaptığı Ordu Ağız ve Diş Sağlığı merkezindeki hizmet bayrağını sürekli yenilikler içerisinde yükselten Kurumun Başarılı Başhekimi Dt. Ahmet Angın değerli hekim kadrosuyla ve titiz çalışmalarıyla devamlı teknolojik yenilikler kaydetmiş ve Ordu Ağız ve diş sağlığı merkezine TS EN ISO 9001- 2000 Kalite Yönetim Sistem Belgesi almaya hak kazanmış,Hekim arkadaşlarının ve personelinin özverili çalışmalarıyla kurumunun sağlık hizmet kalitesini de yükseltmiştir.
Eski Devlet Hastanesinin iki katına sıkışan ve yer darlığı içerisinde gelişmekte zorlanan Diş Sağlığı merkezimiz hastalarının memnuniyeti içerisinde 35 diş hekimi ve diş teknisyenleri , temiz kaliteli ve güler yüzlü hizmet anlayışı ile Ordu halkının haklı taktirlerini almaktadır.
Başhekim Ahmet Angın’ın hedefi olan Diş Hastanesi ve sonrasında Diş Hekimliği Fakültesi olabilme yolunda Çene Cerrahisi ile Endodonti uzman doktorları Okan Oral ve Özgür Özdemir’le daha da güçlenen sağlık kurumunun en önemli sorunu yer darlığı ve yataklı klinikler.
2009 senesi Haziran ayı içerisinde bu güzide sağlık kuruluşumuzu Eski enerji bakanımız ,Ordu Milletvekilimiz Hilmi Güler ile beraber gezdiğimizde Başhekim Ahmet Angın’ın makam odasını bile iki diş hekimine tahsis ettiğini ve Başhekim odasında hastaların tedavi gördüğü de görmüştük.
Başhekim Ahmet Angın ile aynı binadaki Sağlık Müdürü Dr Yılmaz Dündar’dan gerekli bilgileri alan Diş hekimlerinin sorunlarını dinleyen Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanımız Dr M.Hilmi Güler Ağız ve Diş Sağlığı merkezinin daha iyi şartlar ve geniş imkanlar içerisinde Ordu’lulara hizmet verebilmesi için yer konusunda yardımcı olacağını söylemişti.
M.Hilmi Güler bir zaman sonra Diş Sağlığı merkezinin daha büyümesi ve hizmet alanlarının genişletilmesi adına bir üst katında bulunan Sağlık Meslek lisesinin de buradan başka bir yere taşınması konusunda da yanılmıyorsam Sağlık Bakanlığı ile temasları sonucu yaklaşık 1 Trilyon lira bir parayı da Milli Eğitim Müdürlüğü emrine çıkartmıştı.
Başarı ve özveri ile çalışan Diş sağlığı merkezimizin aynı binada üst katındaki yer sorunu çözüldüğünde burada açılacak olan yeni klinikler sayesinde büyük bir ihtimalle Ordu ili dışına çeşitli diş hastalarının sevklerinin büyük bir kısmı son bulacaktır.
Yer problemi çözüldüğünde ve Diş sağlığı hizmetin kalitesinin daha da yükseltilmesi sonucunda gelişecek ve büyüyecek Diş sağlığı hastanemizde Ordu’lular diş hastalıkları sorunlarının tedavilerini Ordu’da gönül rahatlığı içerisinde yaptırabileceklerdir.
Ayrıca bu güçlü sağlık kurumumuz, Tıp Fakültemizin Diş Hekimliği Fakültesinin de alt yapısının oluşumunu sağlayacaktır.
Ordu insanı olarak bu sağlık hizmetin oluşumunda, gelişmesi ve büyümesinde özveride bulunanlara özellikle teşekkürler.
DİŞ ÇEKİMİNE 12. AYA RANDEVU..!
İstanbul’da bulunduğum Ocak ayı içerisinde bir yakınımın yeni çıkan 20’lik dişinde bir ağrılı problem oluşmuş. Hastamız önce ilaç kullanıyor birkaç gün sonra sigortalı olduğu için işyerinden hastaneye gidiyor.
Belki inanmayacaksınız ama gittiği Okmeydanı Ağız ve Diş Hastanesinin Diş doktoru hastamızın ağrılı 20lik dişini muayene ediyor ve 16 Aralık 2010 tarihine gerekli tahlillerin yapılması kaydıyla resmi randevu kağıdı veriyor.
Bunun üzerine İstanbul’da bir tanıdık Profesör kardeşime telefon açarak İmdaattt diyorum. Durumu anlatıyorum iki gün sonra hastayı gönder diyor. Hastamız gidiyor ve sıkıntı yaratan 20 lik dişinden 11 ay önce Ocak ayı içinde kurtuluyor.
Ordu’daki Diş Sağlık Merkezimizin önemine istinaden duyurulur…!
YAVUZ KARDEŞİM
TEKRAR GEÇMİŞ OLSUN..!
İstanbul Koşuyolu hastanesinde iki ay önce Kalp ameliyatı olan sevgili kardeşim Yavuz Köksal iyileşip Ordu’ya döndükten sonra tekrar ameliyat olmak için Koşuyolu hastanesine gitti.
Ayağına daha önce bir damar tıkanıklığı teşhisi konulan ve ameliyat olması istenen Yavuz Köksal Kalp ameliyatı sonrası alışkanlık haline getirdiği ameliyat serisini bu kez tamamladı.
Önce kalbindeki damarlarını değiştirten Yavuz bu kez Ayağındaki sorun yaratan damarlarını bakıma aldırttı.
Tekrar geçmiş olsun kardeşim de sen bu ameliyat işlerine biraz ara ver.
Alışkanlık haline getirdin..!
İstanbul’da sevgili eşin Kurtuluş hanım ve oğlun Çağatay’la çok mutlusun bunu biliyoruz da…
Bir an önce Ordu’ya dön artık .
Seni özledik…
“ORDU’DA YANLIZ BİR ARGONOT..!”
İstanbul Beyoğlu AFM (Fitaş) sinema salonunda Karadeniz Sahil yolunda “Son Kumsal” filminin yapımcısı, Rüya Arzu Köksal’ın, Görüntü Yönetmeni Aydın Kudu’nun Ordu’da çekimlerini yaptığı,Enis Ayar’ın Ordu için yaptıkları ve yapamadıklarını konu alan belgesel niteliğinde
“Ordu’da Bir Argonot”
İsimli belgesel filminin galasına Enis Ayar’ın daveti üzerine Oğlum Orhan Aytunç Engin ile birlikte gidiyoruz.
Beyoğlu’nda Fitaş sinema Pasajın yürüyen merdivenlerinden aşağıya salonlara inerken Orhan’a Oğlum 44 sene önce bu sinemada Barış Manço,Cem Karaca , Üç Hürel ve Moğolların konserlerine geliyorduk şimdi yıllar sonra Enis Ayar’ın Belgesel filminin galasına seninle geldik diyorum.
Alt salonda çoğunlukla Ordu’lu tanıdıklar var. Enis Ayar ve eşi sınıf arkadaşım Kamuran Ayar filmin galasına gelen dostlarıyla ilgileniyorlar onlarla selamlaşıyoruz. Araştırmacı yazar gazeteci ve öğretim üyesi değerli İbrahim Dizman arkadaşımla kucaklaşıyoruz. Geçmiş olsun diyor. Diğer dostlarla Atilla Bozdağ Uğurcan Ataoğlu ,Hamdi Ataoğlu,Ahmet Ataoğlu ve birçok tanıdık dostlarla kucaklaşıp selamlaşıyoruz,Ordu ve ameliyat sohbeti ediyoruz
Bir zaman sonra ise hep birlikte salondaki koltuklarımıza oturuyoruz. Tesadüf bu ya Ablam Gülten Engin ve Oğlu Arda ve Japon arkadaşı Şhein Ön sıra koltuklarındaki yerlerine oturmuşlar.Her yerde tanıdık dostlar var..
Aylar sonra Ordu’lu dostlarla karşılaşmak yeniden birlikte olmak ne güzel..
Ve “Ordu’da bir Argonot” isimli belgesel filmi başlıyor..
1984 senesinde Kaptan Tim Sever yönetimindeki Kürekli Argo gemisi binlerce yıl öncesindeki Mitolojik efsaneyi yeniden canlandırmak için Argonotlar Yunanistan’dan yola çıkıyor boğazları geçiyor. Karadeniz’e kıyısı olan illere uğrayarak yol alıyor. Mitolojideki geminin tayfalarından biriside Herkül…
Karadenizi boydan boya geçip Gürcistan’ın Pothi limanına giderken yiyecek içecek temin etmek ve Ordu sahillerine Altın Postu aramak için çıktıkları söylenen yerin adı da Argo gemisinin kaptanı İason’un adı Ordu Çaytepe’deki (Yason) burnu…
Belgesel film Karadeniz’in hırçın dalgaları arasında boğuşan Tim Severin kaptanlığındaki ilkel Yelkenli ve kürekli teknesinin görüntüleri ile başlıyor. Yason’a ,Ordu Turizmine yeniden kimlik kazandıran Enis Ayar’ın Yason Burnu Feneri önünde ellerini açıp Karadenizin hırçın dalgalarına karşı görüntüleri ile devam ediyor.
Sonra Yason’a Yason cafe’yi açarak güneşin denizde batışını seyrettiren , Mitolojik Efsanedeki Yason burnunu yeniden gündeme taşıyan yerli yabancı turistlerin uğrak yeri haline getiren Yason’u yeniden Ordu Turizmine Vali Kemal Yazıcıoğlu’nun ilgisiyle ve katkılarıyla marka yapan dahası kazandıran Beyaz adam Enis Ayar’ın görüntüleri ...
Sonra Vosvos şenlikleri,Kurul kayalıkları mağarası , Sahil yolu etkinlikleri , Dünya mimarlar odası kongresindeki ilginç Enis imzalı Mimarlardan Önce..Mimarlardan Sonra Ordu pretostosu, özellikle Ayarın mesleği sorulduğunda Meyhaneciyim dedikten sonra İstanbul Belediye Başkanı Mimar Kadir Topbaş’ın Ayar’ın yanından Kaçışı…!
Ordu Çambaşı yaylası Turnalık Vosvos Kampındaki Moğollar Konseri vede bir zamanlara damgasını vuran Ayışığı cafe maceralarının dan oluşan Yönetmen Arzu Köksal’ın belgesel niteliğindeki Ordu manzaralı çekimleri ekrana geliyor.
Sonra da Katılımcıların yorumları…
Tabi bu arada Zamanın Doğa Aktiviteleri Derneği Başkanı ( Meyhanesiz Meyhaneci) kartvizitli Beyaz Adam Enis Ayar’ın başına gelmeyen da kalmıyor..!
İstanbul ve Ankara’da gösterime giren “Ordu’da Bir Argonot” belgesel filmi yakın bir zaman içerisinde Ordu’dada izleyicisi ile buluşacak.
Bence bu Belgesel Filmi izleyin yorumunu siz yapın.
AKLINIZDA BULUNSUN..!
Sigortadan emeklisiniz. İstanbul’da Evinizde aniden Kalp rahatsızlığı geçiriyorsunuz bir taksi ile size en yakın Gayrettepe Memorial hastanenin acil servisine götürüyorlar .
Taksiden inip yürüyerek acile gidip hasta muayenesi için acil servise yatıyorsunuz.
Rahatsızlığınızı söylüyorsunuz Acilin doktorları sizinle ilgileniyor gerekli müdahaleyi yapıyorlar..! fakat Hastanenin SSK ile sözleşmesi yokmuş.Hastaneden size ilk müdahale için 1100 TL’lik liralık bir fatura çıkartıyorlar. Acil hasta olduğunuz için tedavi..!parasını yakınlarınızdan Acil olarak tahsil ediyorlar. .!
Bu defa sizi Medline ( Alarm Sağlık Hizmetleri Sanayi ve Ticaret A.Ş) şirketinin özel bir ambulansıyla Acil hasta olarak Şişli Florence nıghtıngle hastanesinin Acil servisine postalıyorlar. İki hastane arasına taksi ile gittiğinizde ücreti 5 milyon Tl tutmayan yerden sizden Transport Bedeli yani hasta nakil ücreti 300 milyon özel ambulans parası alıyorlar.
Bu parayı anında hasta yakınlarına Acil hizmet karşılığı paşa paşa ödetiyorlar.
Bize ödettirdikleri gibi…!
TESADÜF ÖĞRENDİK ..!
Geçen zaman içerisinde Şişli Florence Nıghtıngale hastanesinde tedavi görürken bir tanıdığımız vasıtası ile tesadüfen bir duyum alıyoruz.
Bir ay içerisinde ilk gittiğimiz hastane ve ambulansa ödediğimiz parayı müracaat edip bir dilekçe ile geri alabiliyormuşuz.