MEMLEKETE HOŞ GELDİNİZ

   
  Ordu Değişim Gazetesi
  Tuncer Engin (Eski)
 



 



 



 

                           



         
    
 

                GÖRDÜKLERİMİZ

            DUYDUKLARIMIZ...

                 
                          
Tuncer Engin


 
 

TEMEL UZLU ve

 MİZAH  GAZETESİ TİLKİ….

 

      Trabzon’da değerli üstat ,araştırmacı gazeteci Hikmet Aksoy’ ağabeyimiz den  bir telefon geldi. Telefonda gazeteci Aksoy Anadolu’da Türk Mizah Basını ile ilgili bir kitap hazırlığında olduğunu ve kitabın muhtemelen  2012 senesi başlarında yayınlanacağını söyledi ve benim Değişim Gazetesinde bir yazımda bahsettiğim ve Ordu’da l952 senesinde Ordu’da bir ilk olarak  Yayınlanan Gazeteci- Fotoğrafçı  Temel Uzlu’nun (Mizah)  Tilki Gazetesi ile ilgili bilgileri paylaşmamı istiyordu.

        Üstat Hikmet Aksoy  daha sonra bana gönderdiği mail de yine Ordu’da yayınlanan mizah  Maytap ve Matrak gazeteleri ile ilgili bilgilerin kendinde olduğunu Fakat Gazeteci Temel Uzlu’nun TİLKİ gazetesinin bilgilerinin elinde olmadığını yazıyordu.

 

           Temel Uzlu’yu İlk olarak 1958 senesinde Ortaokula kayıt yaptırmak üzere ,Vesikalık resim çektirmek için gittiğim Fotoğrafçı dükkanından hatırlıyorum. Devamlı koyu renk takım elbise giyen kravat takan saçlarını arkaya tarayan gözlüklü haliyle hatırlıyorum. Foto Temel Uzlu’nun dükkanından o yıllarda ve sonrası balık oltası ve misina alırdık. İşyerinin kapısın önünde  markasını hatırlamıyorum, birde güzel siyah  motosikleti vardı… 

          Ordu’da 1960 lardan önceleri Gazetecilik ve Fotoğrafçılık yapan  Gazeteci  Temel Uzlu’nun  Orses Basımevinde 1967 tarihli basılmış  “Suçlu Aranıyor” kitabının önsözünde şu cümleler yazılıydı ;  

           “ Elinizde tuttuğunuz bu kitapçığın içinde,çeşitli başlıklar altında bulacağınız  satırlar, yerine ve gününe göre yazılmış ve başlıca toplum hayatından alınarak çok çeşitli konular halinde işlenmiştir.

              Bütün yazılar, kitaba sıra gözetmeksizin gelişigüzel serpiştirilmiştir Aralarında çok kere ağlatıcı, düşündürücü, güldürücü ve gururlandırıcı olaylarıyle , acı tatlı ve burukları vardır.

                “ SUÇLU ARANIYOR” bizim kitaba verdiğimiz ad değildir,yine kitabın içindeki bir fıkranın başlığıdır.”

                  Okuyacağınız bu naçiz satırlar arasındaki yanlışlıkları ve ağır olduğunu zannedeceğiniz kelimelerin heyecan ve samimiyetime bağışlamanızı rica ederim.

                                                          1 Aralık 1967 .Temel UZLU

 

                    İmzası vardır..Ayrıca Temel Uzlu’nun  bu kitabının ederi 250 krş tur.

                    1972 senesinde Temel Uzlu “Ordu’lu Ozanlar” kitabını derlemiş ve bastırmış.

                 

 Kitabının Önsöz” üne Şair Temel Uzlu yazdığı şiirin son kıtasında bakın neler yazmış ;

 

                    Allahtan Rahmet dileriz bu ölen ozanlara,

                    Tanrı çok ömürler versin hayatta kalanlara,

                    Bizde de öleceğiz diye bu kitaba özendik,

                     Kendimizi de katarak kitapta düzenledik….

                                   Ordu 1972            Temel Uzlu

 

              Ordu’da  Fotoğrafçılık Gazetecilik Şairlik ve Kitap yazarlığı yapan Temel Uzlu Ordu ile ilgili birbirinden güzel çektiği özel eski Ordu fotoğraflarında   Foto Nucumi imzasını  kullanmış ve yanına  mutlaka birde yıldız amblemi çizmiştir. ! Eski resimlerdeki Foto Nucumi rumuzlu fotoğraflar Temel Uzlu’ya aittir.

                   Foto Temel Uzlu ve Foto Mehmet Balkan’ın çektiği Eski Ordu fotoğrafları  olmasa Ordu’muz da 1950 senesi öncesine ait Eski Ordu fotoğraflarını  günümüzde seyretme imkanımız olmayacaktı..

                   Gazeteci  Temel Uzlu’nun 1972 senesi itibariyle basılmış eserleri;

 

                   Seçme Fıkralar -Suçlu Aranıyor-Sallabaşlar- Haramiler-Ordu’lu Ozanlar- Ordu’lu  Soylar- Tarihi Fıkralar- Ordu’nun Tarihi- Ordu’nun Basın Tarihi- Fotoğraflarla eski ve Yeni Ordu Albümü- Foklor,Tiyatro ve Turizm alanında Ordu..

                   Bu yazdıklarım Ordu’lu Ozanlar kitabının arka sayfasında yazılı olanlar…Ve benim kütüphanemde sadece Temel Uzlu’nun Suçlu Aranıyor ve Ordu’lu Ozanlar kitapları mevcut.

                   

                        TİLKİ MİZAH  GAZETESİ

 

                   Gazeteci Temel Uzlu’nun Ordu Basınına armağan ettiği Mizah  TİLKİ gazetesi Ordu’da yayınlanan ilk mizah gazetesidir. Bu güzel gazetenin tek bir sayısı elimize geçtiğinde Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı yaptığım yıllara Ordu Gazeteciler Cemiyeti’nin Arşivine çerçeveleyip diğer eski yayınlanan  gazetelerin yanına koymuştuk. Ne acıdır ki bir zaman sonra Bu gazetenin orijinal baskısını  Cemiyetin duvarından almışlar.

                   TİLKİ mizah  Gazetesinin Lejantında şunlar yazılıydı;

                    Yıl 2 Sayı 62

                    27 Ocak 1954 Çarşamba

                    Fiyatı 10 Krş

                   Yıllık Abone 5 Lira

                    Basıldığı ve dizildiği yer

                    Yeni Matbaa- ORDU

                      Sahibi ve Yazı işleri Müdürü

                      Temel UZLU

 

                          ACI AMA GERÇEK

               Temel Uzlu  Öldüğünde Ordu’da Düzmahalle deki evinde  oturuyordu.Bu evde bir odada bulunan Gazeteci ve Fotoğrafçı Temel Uzlunun sakladığı özel Siyah Beyaz  cam film negatiflerini  Eski Arşiv gazetelerini ve eski Arşiv kitaplarını günün birinde Pazar yerindeki çöp konteynerine atmışlar.

               

                Yıllar önce bu acı ve gerçek olayı duyduğumuzda bir tabir var ya  iş işten Çoktan geçmişti .. Gazeteci Büyüğümüz Temel Uzlu’nun uzun yıllar süren birikimleri arşiv niteliğindeki eserleri, gazeteleri  maalesef Çöpe gitmişti…

                  Şimdilerde ise Temel Uzlu ile ilgili bilgilere ,arşiv niteliğindeki kitaplarına gazetelerine ulaşmak elde etmek çok zor.

                   Eğitimci araştırmacı- Gazeteci - yazar Sevgili İbrahim Dizman’a Temel Uzlu’ya ait bilgiler ve Biyografisini sordum elinde olan bilgileri ve Fotoğrafını gönderdi.

                   Teşekkür ederim. Bende Üstat Hikmet Aksoy ağabeyimize kitabında değerlendirmesi için gönderdim.

                   Mizah  Gazetesi TİLK’ye gelince .

                    Üzgünüm..Gazeteciler Cemiyetimizin Duvarında asılı olan yerinde şu an maalesef yok…!

 

                  

          TEMEL UZLU’NUN YAŞAM ÖYKÜSÜ

Temel Uzlu Ordu doğumlu. Kentin ilk önemli fotoğrafçılarından. Ordu manzara fotoğraflarını  1934 yılından itibaren “Foto Nücumi” adıyla kartpostal haline getirip satışa sundu. Ordu’nun 1930’dan 1970’lere kadarki birçok  manzara ve sosyal faaliyet fotoğrafını o çekti. Aynı zamanda bakkal-tuhafiyeci olarak da iş gören bir fotoğrafçı dükkânı vardı.

Temel Uzlu CHP ilçe ve  il yönetimlerinde; bulundu. 1950’li yıllarda DP’liler dükkânını yakmaya kalkışıp yağmaladılar; buna rağmen CHP’den vazgeçmedi.

Temel Uzlu aynı zamanda gazeteciydi. Bilal Köyden’in Güzelordu gazetesinde, sonraki yıllarda yine Bilal Köyden’in yönetiminde çıkan Birlik ve Ordu Postası gazetelerinde, Akobuz dergisinde yazılar, fıkralar yazdı, haberler yaptı.

Uzlu, kendisi de 1952 yılında Tilki adıyla,  ilimizin ilk mizah dergisini yayımladı. İki yıl boyunca 76 sayı yayımlanan bu dergide daha çok siyasal taşlamalara, yergilere yer verdi. Temel Uzlu, aynı zamanda CHP’nin ulusal yayın organı olan Ulus gazetesinin Ordu muhabirliğini de uzun yıllar yürüttü.

Temel Uzlu, Ordu’nun spor ve sosyal hayatı içinde de yer aldı. 1930’da faaliyete geçen  Gençler Yurdu Spor Kulübünün kurucuları arasında yer aldı.

Temel  Uzlu,  Ordu Halkevinde de etkin bir üye olarak çalıştı. Halkevinin Ar kolunda, yani müzik kolunda görev yaptı; şehirdeki bütün konserlerde orkestrada yer alarak cümbüş çaldı.

Temel Uzlu’nun 5 kitabı yayımlandı. Yayıma hazır dosyaları da ölümünden sonra kayboldu.

Uzlu, 1979 yılı Mayıs ayında yaşama veda etti.

Uzlu, 1970 yılında yayımlanan “Haramiler” adlı kitabının arka kapağında kendi özgeçmişine ilişkin şu bilgileri verdi:

“ Nerede ve kaç tarihinde doğduğu ve hangi okulları bitirdiği nenize gerek, sadece kalem elinde er kişi ve okur-yazar bir kişidir. Ne belediyelere sızarak yerleşmiş, ne genel meclislerden çöplenmiş ne bir kene gibi vatandaşın sırtından geçinmiş ne de ziyafet sofralarında  çöreklenmiştir.

Hiç satılmayan 5 eseri yayımlanmış, hiç satılmayacak olan 5 büyük eseri daha baskıya hazırlamış ve yine yılmadan 3 eseri daha yarılamıştır.

Ut çalar, kanun çalar, keman çalar, dalkavuklara ıslık çalar ama para çalmaz!

Kuş dili, kutu dili ve Hazreti Adem dili olmak üzere üç dil bilmektedir. Nerede, kaç tarihinde doğduğu, hangi okulları bitirdiği kararını kitabı bitirdikten sonra siz verin.”

          
 

112 Acil, Acillik olmuş

 

         15 Eylül 2011 gecesi 23 sularında Kanser tedavisi gören ve evinde rahatsızlanan bir hasta 112 Acil servis çağırılarak Ordu Devlet Hastanesi aciline götürülüyor. Hastanenin acil servis doktoru gelen hastasıyla ilgileniyor gerekli işlemler yapıldıktan bir müddet sonra hastasının eve yine ambulansla gidebileceğini söylüyor.

       Hasta sahibi 112 servisini aradığında bayan personel hastaneden eve  hastanın naklini  yapabilmek için bu kez Hastanın doktorunun araması gerektiğini  söylüyor. Acil doktoru Mihriban Yalçın Kanserli hastasının nakli için istekte bulunuyor, da Acil  çağrıyla ilgilenen, gelen yok.           

           Ordu Üniversite hastanesinin Evde bakım ünitesine kayıtlı hasta Devlet hastanesinin Acil kapısında tekerlekli sandalyede  ambulans bekliyor.

          Bu arada hasta sahibi tekrar tekrar 112 acil servisi arıyor ambulansı beklediklerini söylüyor. Söylemesine söylüyor da telefondaki görevliden ambulansta çalışan şoför ve personelin hastayı nakil için gelmek istemediklerini onları ikna etmeye çalıştıklarını öğreniyor.

            Bu garip konuşmalar sonrasında hasta sahibi sağlık Bakanlığına şikayet edeceğini söylüyor.Hasta sahibi bunun üzerine babasını çaresizlik içerisinde eve götürebilmek için taksi çağırmak zorunda kalıyor hastasını taksiye şoföründe yardımıyla yerleştiriyorlar o sırada çağrılan acil ambulans lütfen geliyor..!

            Hasta sahibi gelen ambulansın şoförüne “Dr.Hanım ve ben defalarca çağırdık sizi neden gelmiyorsunuz .. sizi sağlık Bakanına şikayet edeceğim diyor..

          52 FZ 154 plakalı Devletin 112 Acil  Ambulansının  şoförü gayet laubali bir tavırla cevap veriyor…

             “ GELMEK ZORUNDA DEĞİLİM…İSTEDİĞİN YERE ŞİKAYET ET” diyor…!

             Hasta sahibi Kanser hastası olan  Babasını gecenin yarısında Ordu Devlet Hastanesinin acil servisindeki tedavisi sonrası  evine taksiyle götürüyor hasta yatağına yatırıp rahatlatıyor .

         Ertesi gün 16 Eylülde112  Ordu Acil Ambulansın şoförünün tavsiyesini yerine getiriyor ve Sağlık Bakanı Prf.Dr Recep Akdağ’a ve İl Sağlık Müdürlüğüne  bir şikayet dilekçesi gönderiyor ve hastanenin kapısında yaşadığı  bu çirkin olayı anlatıyor..Şikayetçi oluyor.

           Ordu Valisi Orhan Düzgün’ün de 112 Acil Ambulans şoförünün Kanserli Acil hastanın yakınına gecenin yarısında kullandığı “ Gelmek Zorunda değilim,İstediğin yere şikayet et” sözleri için  gerekeni yapacağını düşünüyorum.

          Kanserli Acil Hastaya 112 Acil Ambulans gelmek zorunda mı değimli işte bu keyfiyeti birlikte bekleyip göreceğiz.

 

 

                     TARTIŞILAN  SADECE

                     ANEMON OTEL Mİ..?

           

          Ağustos 2011 tarihli bir  gazetemizde Mimarlar Odası Başkanı Mehmet Özçelik’in  Rıhtım başında Eski Yakomoz’un olduğu Deliktaş mevkiinde yapımı  devam eden dört yıldızlı Turistik Anemon Otel inşaatı ile ilgili açıklamasındaki  

       ANEMON İnşaatı Mahkemelik başlıklı haberinde 

          Ordu Mimarlar Odası Başkanlığı Anemon Otel inşaatında kat konusunda usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla mahkemeye başvurdu . Mimarlar Odası Başkanı Mehmet Özçelik iddiasında kıyı kenar çizgisi ve yaşam alanlarına uygunsuzluğunu gerekçe gösterdi.. Ayrıca otel için fazla kat verildiğini öne süren Özçelik verilen bir kat fazlalığın plana aykırı olduğunu belirtti…”

 

              Şimdi sormak gerekirse sadece Anemon otel mi..!

              Sadece kat fazlalığı olan…?

              Kıyı kenar Çizgisi ne demekse ne anlama geliyorsa..! diye de sorası geliyor insanın..

             Bence geçiniz..!

              Konuya ve çevreye duyarlı vatandaşların rıhtımın başındaki özel idarenin arsasına denize sıfır ,yüzlerce yıllık denizin dalgaları ile     dövdüğü kayalıklar..! Kayalıkların üzerine beton dökülüp otele havuz alanı icat edilerek yapılan  bu turistik ..! Kütlenin önünden geçerken konuşulanları duyuyor mu bu işe karar veren yetkililer ve mimarlar odası başkanı Özçelik diye kendi kendime soruyorum veya yüksek sesle konuşuyorum..

               …Düşünüyorum da ..!

              O zamanlar  Kıyı kenar çizgisinin içerisine yapılan onlarca Pansiyon ruhsatlı imar mevzuatına uydurulmuş ..!  özel konumdaki evlerin olduğunu biliyoruz,duyuyoruz..

          Bir zamanlar Ordu eski Valisi Mustafa Malay zamanında yapılan Kıyı Kenar Çizgisi toplantıları anımsıyorum.. Kıyı kenar çizgisi içerinde olan Fatsa’nın çıkışındaki kumsala yapılan onlarca Villaların son durumları geliyor aklıma..Sonra Gazeteci Erol Karaer’in sayın Valiye il genel meclis salonunda  söyledikleri “ “Sayın Valim şimdi su basmanın da müdahale edin yoksa daha müdahale edemezsiniz” uyarısı.!

                Zamanın Fatsa Eski Belediye Başkanının “O” toplantıda söylediği belediyeye karşılığında şunu aldık…anahtar teslimi bunu  aldık müsaade ettik sözleri…

                  Fatsa’daki kumsal sahile yapılan ve sonradan durdurulan villalar halen kötü birer örnek olarak  günümüze kadar harabe görüntüsü ile yoldan geçenlerin halen  dikkatini çekiyor.

                  Sahilde , Ordu’nun en güzel yerinde yapımı devam eden Turistik Anemon Otel inşaatının şu anki yeri de Boztepe’ye yapılan yeşilin en güzel yerindeki Büyük Beton üç katlı Kütle inşaat, Akyazı mevkiindeki otel İnşaatının konumu  Mimarlar Odasının  gündeminden düşmemesi gereken yerler diye düşünüyorum…

               Anemon otele bir kat fazlalık verilmiş onun içinde Mimarlar Odasınca  mahkemeye müracaat edilmiş açıklamaları bu konudaki duyarlı  kamuoyunu fazladan aydınlatıcı, etkili sözler değil…

              Anemon otelin önündeki kayalıkların altında bulunan zamanın gençlerinin cesaret örneği gösterdikleri bir solukta denizin içinden kayaların altından  geçtikleri  DELİKTAŞ efsanesine gelince onun ne anlama geldiğini anılarını büyüklerimize ..bir bilene soracaksınız…

              O kayalıkların üzerine şimdi tonlarca beton döküldü..Yüzme havuzu yapılacak.

              

              Yeşil alanın  üzerine Martı Apartmanının yapıldığı ve Kaybolan YEŞİL ADA’yı sahil yolu geçtiğinde unuttuk..!

               Birinci derecedeki SİT alanı üzerine yapımına göz yumulan evler…

               Sonuç olarak Ordu’muzun Turistik gelişmesine katkı sağlayacak Ordu’muza yapılacak her türlü Turistik yatırımları düşünenleri hayata geçirenlere  saygıyla karşılar,emeği geçenlere teşekkür ederiz .

                Ne var ki yapılacak Turistik  tesislerin yerleri, konumları doğaya, çevreye  doğaya zarar vermeyecek görüntü kirliliği yaratmayacak  yerlerde seçilsin, hiç değilse bundan  sonra  özen gösterilsin diye düşünüyorum…

               

                 Yoksam yanlış mı düşünüyorum..?


ŞEHİR KULUBÜ

 

TÜCCAR KULUBÜ

                                                                

                    Bundan yıllarca önce Ordu merkez nüfusunun 5-6 bin kişi olduğu  yıllarda Ordu Şehir Kulübünün şimdiki postane binasının ön tarafında eski taş bir binada olduğunu bileniniz var mı..?

        Tabi bunu bende bilmiyorum ama yaşlı bir  bilen ağabeyimize sorup ondan öğrendim. Şehir kulübü veya Tüccar kulübü Ordu’da sosyal ihtiyaca hizmet veriyordu..?

           Benim hatırlayabildiğim kadarı ile eskilerde Yalı hamamının karşısındaki Altı çantacı üzeri sigorta  ve bir kat üzerindeki Mühendisler odasının bulunduğu yerde iki katlı taş binanın yine  ikinci katında Tüccar Kulübü vardı.

         Alt katında ise Rahmetli Selahattin Bacınoğlu ile Hasan Çol’un çalıştırdıkları Bacınoğlu Tuhafiye mağazası  Süleyman Felek Caddesi üzerinde uzun yıllar Ordu’luların hizmetinde oldu . Tuhafiye ihtiyacını karşıladı…

          Bir zaman içerisinde bu eski  taş binada beton teknolojisine ayak uydurdu yıkıldı ve bugünkü son  şeklini aldı. Daha sonraları Ordu Tüccar Kulübünü Ticaret ve  Sanayi Odası binasının ikinci katında uzun yıllar Ordu’lulara  hizmet verdiğini biliyoruz.

           Yine   Şekerbank’ın olduğu yerde  çok eskilerde Karayaka’ların binasının alt katında Güneş Pastanesi üzerinde Şehir Kulübünün olduğu günleri de anlattı  büyüklerimiz…

          Sahilde l96o’lardan sonraları  bu kez Kefeli kardeşlerin ve Furtun’ ların  Ordu Sinemasının olduğu binanın yine ikinci katında Ordu Tüccar Kulübü “ Üye olmayan giremez” kaydı ile genellikle işadamları bürokratlar, serbest meslek sahipleri  ile bilinen tanınmış simaların  hizmetinde oldu.

            Başkan Türkmen zamanında Belediyenin Parkın yanında yaptırdığı tek katlı binada Yelken Kulüp olarak uzun yıllar Orduluların sosyal hizmetlerinde kullanılan yine işadamları ve bürokratların  günün belirli saatlerinde ve akşamları bir arada olduğu yediği içtiği kaliteli, seçkin  bir Şehir Kulübüydü.. 

          Tabii bir zamanlar böyleydi

 Televizyonların olmadığı yıllarda da  belirli insanların işadamlarının genelde akşamları bir arada oldukları, yemek yedikleri iş sohbetleri ve iş görüşmesini yaptıkları günün olaylarını değerlendirdikleri, oyun oynadıkları, gazete okudukları günün stresini, yorgunluğunu attıkları yerlerdi  Tüccar Kulüpleri . Şehir Kulüpleri…

      Sohbetlerin ve  İş görüşmelerinin yapıldığı  eskilerde Fındık Tüccarların  sözlerine istinaden vagonlarla fındık alıp sattıkları söylenirdi,bilinirdi bu mekanlarda…

              Durup dururken bu yazdıklarım için  “nereden çıktı” diyebilirsiniz..!

          Anlatayım ;

            Geçtiğimiz günlerde Sırrıpaşa caddesi üzerinde ünlü Lamode Şans bayiinin önünde  emekli olmuş bir büyüğümüz "bizim yaştaki insanların gidip rahat edebilecekleri gazete okuyup sohbet edip  televizyon seyredebileceğimiz  çay kahve içebileceğimiz bir  mekanımız yok .

           Bizleri düşünen de  yok her şeyi yazıyorsunuz bizim sorunlarımızı da yazın”..diyerek sitem etti.. O sırada sevgili Hasan Bacınoğlu kardeşimde yanımıza gelip bu sohbetimizi dinledikten sonra söze karıştı şöyle bir örnek verdi..

             Ahmet  Varol ağabey  haklı geçenlerde bir iş için Konya’ya gittim. Oradaki Arkadaşımla işlerimizi görüştük. Biraz etrafı gezip gördükten sonra  akşam üzeri de beni Konya Tüccar Kulübüne getirdi .Yemeklerimizi orada yedik, sohbetlerimize orada devam ettik…

            Bu kadar güzel ve kaliteli, sakin  bir mekan olamaz Her şey çok güzel tasarlanmış ortam mükemmel..Yemekleri şahane ..Her türlü rahatlığı ve güzelliği ve sakinliği düşünmüşler vaktin nasıl geçtiğini burada  anlamıyorsun.

            İnanır mısın  Tuncer üç gün Konya’da kaldım Akşamları Tüccar Kulübüne uğramadan yapamadım.Zamanın nasıl geçtiğini fark edemiyorsun dedi…

           Değerli  Büyüğümüz Emekli Ahmet ağabeye ve onun gibi yüzlerce üst düzey emekli bürokratlarımızın işadamlarımızı  rahat edebilecekleri hoş vakit geçirebilecekleri Ordu’muzun sosyal hayatında etkili olabilecek Şehir Kulübüne , Tüccar Kulübüne,Atçılık Kulübüne Yelken Kulübüne  sizce  ihtiyaç yok mu..?

            Bence var…!

            Onların istedikleri de bu zaten….




ESK
İ VALİ KONAĞI…

 

 

 

 

   Gazeteci arkadaşım Erol Karaer İle Taşbaşı mahallesine doğru bir yürüyüş yapıyoruz. Yolun sağ tarafına ücretsiz park yapmış otomobillerden yolda rahat yürümenin imkansızlığı içerisinde yolun ortasından  ilerliyoruz .

      Bu sırada yukarıdan üzerinde bir kazıcı kepçe ile son süratle bayır aşağı kaptırmış gelen kamyondan kendimizi zor kurtarıyoruz…!

     Erol’la birbirimize bakıp gülüyoruz ..Şu işe bak kamyonun freni tutmasa kamyonu üzerindeki kepçeyle tüpçünün dükkanından toplarlar diye söyleniyoruz…!

     Eski Vali Konağının önüne gelince bakımsızlıktan harap olmuş bu tarihi binanın karşısına geçip binaya bakıyor üzülüyoruz. İkinci kata dışarıdan çıkmak için yaptırılan beton merdivenin antik sütunlar üzerindeki balkona ve binaya kattığı çarpık çirkinlikten konuşuyoruz.

         Tarihi  binanın dış sıvası pörsümüş yer yer su almış dökülüyor. Bu güzelim eski bina zaman içerisinde bu kadar ilgisizliğe dayanamamış ,yavaş yavaş su alan gemi gibi batıyor sanki…

         Bu çirkin görüntü yeni değil ama baktıkça da üzüntülü… görmemezlikten gelinmiyor.

        Erol bu manzarayı gördükten sonra söylene söylene yolun karşısına geçiyor ve  binanın son halinin resmini çekiyor.Onuncu köy kösesindeki yazısında kullanıyor.

      1960 larda Eski Ordu Valisi Nusret Budunç’un oğlu Arif Budunç ile İsmetpaşa Orta okulunda sınıf arkadaşlığı yaptığımız dönemde bazen bu  Vali konağına gider büyük  Manolya ağacının olduğu bahçesinde oynardık eve de girer çıkardık.

        Yüksek tavanlı tarihi Vali konağı o yıllarda bakımlı ve Vali evi olarak kullanılıyordu. Sonraları Vali konağı şimdiki yerine taşındığında Özel idare bu konağı o zamanlarda  Merkez Polis Karakolunun karşısındaki köşedeki   MİS Bakkaliyesinin  sahibi Kani Ersöz'e sattı.     ve evin yeni sahibi değişti. Ersözler bu  konakta  yıllarca yaşadı bir zaman sonrada İstanbul’a taşındı ve bu kültür mirası  konağı sattılar…

         Bu tarihi güzelim binanın resmi çizgisi de böylelikle kaymış. Hala merak ederim Özel idare böyle bir tarihi binayı hangi akla hizmet sattı diye…!  Düşünürken Yason’daki eski tarihi kiliseyi Özel idareye taş duvarlarla çevrili bahçesini vatandaşa yazan Kadastro örneğine de şaşırmamak lazım

          

          Ordu’da Paşaoğlu Konağından sonra gösterişli taş sütunlarıyla ,mimari tarzıyla   örnek gösterilecek ikinci ev tarzındaki bina eski Vali Konağı.

         Yıllar sonra Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay’ın talimatları ile Ordu Valiliği  Kültür  Turizm Müdürlüğü bu binanın tekrar geri dönüşümü için çalışmalarını başlattı.

             Kültür Turizm Müdürlüğünün açıklamasında ;

            “Taşbaşı mahallesi Sıtkı Can Caddesi üzerindeki Tescilli eski Vali Konağı kamulaştırılmak amacıyla taşınmaz sahiplerine 27.07.2010 tarih 498 sayılı “ Kamu Yararı Kararı” alınmış Kültür ve Turizm Bakanlığının 6.12.2011 tarih 245652 Bakan onaylı kamulaştırılmasına karar verilmiştir. Mal sahipleriyle de anlaşma olmayınca Defterdarlık Muhakemet Müdürlüğü mahkeme yoluyla kamulaştırılması için 4.10.2011 tarihine gün vermiş .”

              Bu tarihi bina geçte olsu kamulaştırıldıktan sonra restore edilecek eski haline getirilecek ve çocuk kütüphanesi olarak kullanılacak.

              Böylelikle Ordu kültür mirasında var olan bu bina ciddi  bir restorasyonla yeniden Kültür Turizm hizmetine kazandırılmış olacak.

               26 Ağustos’ta başta Menekşe sokak olmak üzere 25 eski Ordu evinin restorasyon ihalesi yapılacak.

                      VOSVOS ŞENLİĞİ VE

 

                      VALİMİZ ORHAN DÜZGÜN

                                                                               

      11. Vosvos Şenliği iki sene aradan sonra 2 Temmuzda Ordu Valisi Orhan Düzgün’ün ev sahipliğinde yapıldı.Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelen yaklaşık 60 vosvagen’in buluşma noktası Yason Burnu idi.

       Yason burnunda çadırlarında kalan vosvosçuları Kültür Turizm müdürü Erkan Gülderen ziyaret etti tek tek hoş geldiniz dedi..

     

    Ordu Vosvos Şenliklerinin mimarı Beyaz adam Enis Ayar’ın organize ettiği   Vali Orhan Düzgün’ün sahip çıktığı Çambaşı yaylası Turnalık Mevkiindeki kamp alanında 11.VosVos  şenliklerine en büyük desteği yine  Valimiz Orhan Düzgün verdi.

      Şenliklerin başlangıcında görevli gittiği Avrupa’dan döndü .misafir Vosvosçuları makamında Meclis Salonunda kabul eden Düzgün katılımcılara hediye poşetleri verdi konuşmasında  teşekkür etti,hoş geldiniz dedi söyle seslendi:

           “ Ordu Turizm potansiyeli yüksek bir ilimiz, ilimizin turizm potansiyelini öne çıkarmak için vosvos şenliğinin önemli katkılar sağlayacağını inanıyorum” şeklinde konuştu…

            

            Daha sonra Vali Düzgün İzmirli  Misafirlerin   bir vosvosu ile kortej halinde Boztepeye çıktı Ordu turuna  katılarak onlara her türlü desteği verdiğini gösterdi..

          Vali Orhan Düzgün’ün  Ordu’da  yaylacılık  turizmi adına yaptığı   yoğun ve titiz çalışmalarını biliyoruz.

         Vali Düzgün Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden Ordu’ya gelen 60 Vosvosçunun  Çambaşı yaylası  Turnalık ikidere mevkiinde  kamp alanındaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere yeniden tuvaletler duşluklar engelli tuvaletleri yaptırdı. Kampa gelen misafirlere yemek ve çay ikramlarında bulunuldu.

          Kamp alanındaki vosvosçular ertesi gün  Çambaşı Yaylası  üzerinden semen yaylasına ,Bozattaşı obasından da karagöle çıktılar.

            Jeeplere inat karagölün eteklerine tırmandılar. Misafir vosvosçular Göle ulaştıklarında serin buzlu sulara kendilerini bıraktılar,

           Çeliklendiler…

           Buz kayalarına ulaşamadılar seneye dediler..

            Şenliğin son gecesindeki konserde misafirler gönüllerince eğlendiler. Pazar günü vosvosçular memleketlerine Ordu 12.Vosvos şenliğinde buluşmak üzere Çambaşı yaylası Turnalık mevkiindeki kamp alanından güzel duygularla  ayrıldılar.

            İki senelik bir aradan sonra 11. Vosvos şenliklerine  Ordu Yayla Turizmi adına destek veren Vali Orhan Düzgün’ün sahip çıktığı Vosvos yayla şenliklerinde sağlık ve güvenlik tedbirlerini de aldıran Vali Düzgün Yaylalarımızın Ordu Turizmine kazandırılması konusunda her türlü desteği esirgemiyor.

            Sayın Valimizden  Yaylalarımızın çarpık  ve yayla etiğine uymayan garip betonlaşmasında da ciddi önlemler almasını diliyoruz.

          


OR-Gİ HAVAALANINA

 

           VALİ MALAY’IN   BÜYÜK KATKISI…

 

           l997 yılının Haziran ayı günlerden cumartesi

     Orgi Havaalanının Gülyalı’da Kaymakamlık binasının önünde deniz kenarında ki alanda  

   Ordu Giresun illerinin Müşterek ihtiyacı olan ve Ordu’ya 19-Giresun’a 25 Km mesafedeki  OR-Gİ Havaalanının Mendireğinin Gülyalı ilçesinde yapılması Ordu Giresun Valilerinin ortak çalışması sonrası planlanmıştı.

          

          Piraziz Gülyalı sınırındaki  taş ocağında, Denize dökülecek Mendireğin yapımında kullanılacak kayaların elde edilmesi amacıyla düzenlenen törende 8 TON dinamitin patlatılmasını zamanın  Ordu Valisi Mustafa Malay Giresun Valisi ve Belediye Başkanı ,Ordu Belediye Başkanı Fikret Türkyılmaz, Ordu Giresun Basın Mensupları ve diğer Bürokrasi katılanları  büyük  patlamayı balıkçı motorlarından güvenlik nedeni ile Denizden izlediler.  

         Ordu Giresun  Karayolu trafiğe kapatıldı gerekli önlemler alındı Denizde çok açıkta bulunan içinde  bulunduğun balıkçı motorundaki Vali Mustafa Malay, Belediye Başkanı Fikret Türkyılmaz, OTSO Başkanı Ömer Aydın İşadamı Ergin Karlıbel, Ozan Baba Ali Malkoçoğlu ile 8 ton dinamitin patlamasını, dağın yarılmasını bu muhteşem görüntüyü  izleme fırsatımız oldu.                  

           Denizin ortasında ,Dağın karşısında çok uzaklarda  seyrettiğimiz bu muhteşem patlama anını  gazeteci arkadaşlarımız ile  fotoğraf makinelerimizle  tespit ettik.

          Dağın yamacı toz duman içerisinde kaldı bir müddet…

          Patlama anında Motorun üzerinden bizi aşarak geçen ve açıklarda denize düşen kaya parçalarının tehlike hesabını yapamadık sadece….

 

              ORGİ HAVAALANINA

               İLK TAŞ VALİDEN…

    

        Gülyalı’da denizin doldurulması suretiyle yaptırılacak ve dünyada Deniz dolgusuyla  Japonya’da KOBE havaalanından sonra ikincisi olacak olan OR-Gİ havaalanının inşaatı 1997 senesinde Ordu-Giresun’lu Vatandaşların bağışları ve özel idarenin katkılarıyla resmen başlatılmış oldu.

          Sarı   Kamyonların Piraziz taş ocağından getirdiği büyük kayaları taşıyan  ilk kamyonunun üzerine çıkan Vali Mustafa Malay Gülyalı’da kamyonun danperini kaldırarak ilk taşı alkışlarla denize döktü. Daha sonra basın mensuplarına bir açıklama  yapan  Vali Mustafa Malay  iki ilin ortak katkılarıyla başlatılan Havaalanı Mendirek inşaatının kısa zamanda bitirileceğini belirterek ;

        “ bizlerin başlattığı çalışmaların ardından havaalanımızın hükümet tarafından programa alınması bizi memnun etmiş ve şevkimizi arttırmıştır.

           Mendireğin yapımının ardından hemen temel atma törenini gerçekleştireceğiz” demişti

            Vali Malay Gitti bu Havaalanı sevdası bitti…

 

                                   22 TEMMUZ 2011

                                    5    ŞUBAT    2014

 

            Aradan geçen 14 yıl sonra OR-Gİ Ordu Giresun havaalanının yapım çalışmalarına Tayyip Erdoğan Başbakanlığındaki 24 Hükümet yeniden sahip çıktı .

     Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatları Milletvekillerimizin gayretleri ile de Or-gi Havaalanının geçtiğimiz günlerde ihalesini yapmış 144 Milyon liraya Cengiz ve İçtaş İnşaat firmaları ihaleyi kazanmıştı..

           22 Temmuz  Cuma Günü  ise OR-Gİ Havaalanının ikinci defa Temel Atma Törenine , Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım,İçişleri Bakanı İ.Naim Şahin ve milletvekillerinin  davetlilerin katılımı ile gerçekleşecek.

              İçişleri Bakanımız İ.Naim Şahin Orgi  Havaalanı inşaatının 1200 iş gününde tamamlanmasının planlandığını vurgulayarak “inşallah 2014 yılında biz Esenboğa’dan OR-Gİ Havaalanına inişimizi yapacağız. Biliyorsunuz benim 5 Şubat 2014 saat 14.52 de alınmış biletim var” açıklaması Ordu ve Giresun’luları da  memnun etti…

                Ordu’nun bir hizmet hayali de gerçek oluyor..

                 Or-_Gi havaalanının yapımına emeği ve katkısı olan herkese teşekkürler..

                 Şimdi sırada Çevre yolumuz var.

      
FEHMİ DAYANAMADI..!

 

        
        
Ordu Olay gazetemizde “KILÇIK” başlıklı köşesinde güzel yazılarını okuduğumuz Gazeteci, Avukat  Fehmi Bayraktaroğlu Kardeşimiz Ayvalıkta geçirdiği bir rahatsızlık sonucu acil kaldırıldığı Edremit’te Körfez  hastanede yaşamını yitirdi.

         13 Temmuz 2010 Tarihide  İstanbul’da Merhum Oğlunun da yattığı Karacaahmet  mezarlığında ikindi namazı sonrası Kardeşleri Aylin Boztepe , Fuat Bayraktaroğlu , yakınları ve sevenlerinin bulunduğu bir merasimle toprağa verildi.

         Ailesi kardeşleri Fuat ve Aylin  ile yakınlarına sevenlerine başsağlığı dilerim.

          Gelelim Yazımın başlığına..

          Fehmi kardeşim bundan yaklaşık üç  ay kadar önce Ayvalıkta Kalp anjiyosu olmuştu ve Baypas ihtimali olmadığı belirlendiğinde “ Dayan Be Fehmi” başlıklı yazımda ;

          “Ailede ( Diyabetik) Şeker hastalığı varsa  mutlaka aileden birisinin genetik olarak kapısını çalabilir. Onun içindir

ki sağlımıza dikkat edeceğiz, diyet rejimine dikkat edeceğiz. Kalp anjiyosu olmuşsun sevinçli haberini aldım cerrahi müdahaleye gerek kalmamış. Biliyorsun kardeşim beterin beteri vardır..!

            Dayan be Fehmi ..yaz geliyor kısmetse çeşme önünde Tanker Murat’ın yerinde balık yiyeceğiz..denize gireceğiz.” Demiştim…

            Fehmi kardeşim aynı zamanda şekerin böbreğinde  yaptığı tahribatın sonucunda  diyaliz hastası da  olmuş tedavi görüyordu. Bu yazımın sonrasında Ayvalık’taki evinden Ordu Değişim Gazetesi internet gazetesinde yayınlanmak üzere “ “Servis Hemodiyaliz”

      başlıklı bana bir yazı göndermişti ve yazının son paragrafında  şöyle diyordu Fehmi.. ;

              

           “ Bundan böyle yaşayacaksam, evime döndüğümde başka bir serviste ,başka insanlarla bu yaşantım devam edecekse burayı özleyeceğim. Boşalan yatağımda belki yeni bir böbrek hastası gelip daha sağlıklı bir yaşam için, Servis Hemodiyaliz kulüp üyesi oyacak”…..

            

            …Ve Gazeteci ,Avukat Fehmi Bayraktaroğlu Ayvalıkta Diyaliz Ünitesinde tedavisini görürken fenalaştı beyin kanaması geçirdi  tedavi gördüğü yatağında artık yatamayacak İstanbul’da Karaca Ahmet  mezarlığında rahmetli oğlu ile koyun koyuna yatacak.

           Acımız büyük,seni rahmetle anıyoruz..

           Seni seviyoruz .

           Allahın Rahmeti üzerine olsun..

           Rahat uyu kardeşim.

*  *  *  *  *

            

             Gazeteci ağabeyimiz Rüştü Baş bir zamanlar Fehmi ile köşelerini  paylaştığı gazetesi olay’da “ateşin düştüğü yer” başlıklı yazısında ;

          Önce eniştem Alaettin Boztepe’yi toprağa verdik arkasından köyü haber Ayvalık’tan geldi. Avukat Fehmi Bayraktaroğlu ile Leman ( Şener) Yiğit’in acı haberi geldi.Acı haber çabuk duyulur.Öylede oldu.İlk iki ölüm doğanın kanunu

“…verdiği gibi aldı !”

             Ya son ölüm ?

               Hani,bu şehre trafik canavarı girmezdi

               Girdi ve Leman Öğretmeni aldı

              Hayatlarını kaybeden arkadaşlarımıza Allahtan Rahmet Rüştü ağabeye, Alaettin Boztepe ile Leman öğretmenimizin ailesine yakınlarına baş sağlığı diliyoruz.


 
MECLİS BAŞKANIMIZ OKTAY EKŞİ’YE  ORDU’DA SORULAN ‘GÜZEL SORUYA ANLAMLI YANITI!...’

 

                            

        Cumhuriyet Halk Partisinden İstanbul Milletvekili olarak 24. Dönem milletvekili seçildikten sonra en  yaşlı üye olarak Meclis Başkanlığı kürsüsünde yer alıp T.B.M.M sinin ilk oturumunu açan hemşerimiz Gazeteci Oktay Ekşi bu kez Meclis Başkanı sıfatı ile 21. Mesudiye Kurultayına katılmak üzere doğduğu topraklara  geldi.

           Mesudiye’ye ilçesindeki Kurultay’a gitmeden önce Ordu Valiliğini  ziyaret eden Meclis Başkanımız Oktay Ekşi daha sonra kentte temaslarına devam ederek önce Ordu Belediyesi’ni sonra da  Ordu Gazeteciler Cemiyeti’ni de ziyaret etti. Cemiyet Başkanı Recep Aydın, hemşerimiz ve meslektaşımız TBMM’nin geçici Başkanı Ekşi’yi derneğin kapısında karşıladı.

            Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı yaptığım  dönemde Ordu Gazeteciler Cemiyetinin  Onur üyesi de seçilen hemşerimiz Oktay Ekşi’ye AB projeleri arasında yer alan ve Türkiye’de ilk kez Cemiyetimiz tarafımızdan ilimizde uygulanan “Haberimiz Haberiniz Olsun” projesi ile ilgili bilgi verildi. Basın mesleğine emek verenleri geliştirmeye yönelik proje hakkında ayrıntılı bilgi Ordu Valiliğinin Proje koordinatörü Ersin Erdoğan, Valilik Basın Müdürü Vedat Öz ve OGC Başkanı Recep Aydın tarafından sunuldu.

              Gazeteciler Cemiyetinin üst katında bulunan ve AB tarafından verilen hibelerle donatılan Türkiye’deki tek kurs binasında genç kursiyerlerle tanışan Meclis Başkanı Oktay Ekşi; kursiyerlere hitap etti. Başkan Ekşi, konuşmasında gazeteciliğin çok onurlu bir meslek olduğunu belirterek  “Dünyaya bir iki değil on defa gelsem yine gazeteci olurum..” dedi. Kendine saygınlığı ve güveni olan bir gazeteci topluma da saygınlık kazandırır diye konuşmasına devam eden TBMM Başkanı Oktay Ekşi, gazeteci adayı kursiyerlere öğütler vererek  gençleri yüreklendirdi..

                Genç gazeteci adayı Ayşen Türkmen bu güzel ve anlamlı sohbet sonrası Meclis Başkanımız Oktay Ekşi’ye sorduğu soru ile mesleğe adım atmaya hazırlanan genç gazeteci adaylarının gelecekte bizleri gururlandıracaklarını gösterdi. Türkmen, sayın Ekşi’nin bugüne kadar daha çok gazeteci kimliği ile tanındığını belirterek, artık siyasetçi kimliği ile de tanımaya başlayacaklarını söyledi. Ayşen Türkmen,  Mutlaka her iki kimliğinde birbirinden pozitif anlamda etkileneceğini belirterek can alıcı bir soru sordu: “Fikirleri çok değerli bir büyüğümüz olarak size samimiyetle sormak isterim. Tarafsız, daha doğrusu yalnızca cumhuriyetten yana taraflı gazetecilik kimliğinizi bir tarafa bırakarak, tarafsız, mevcut hukuksal çerçeveye bağlı kalarak görev yapmaya çalıştığınız açılış oturumunun ortaya çıkardığı durum, gerçekten bugünkü hukuk düzenimizde bir sorun olduğunun göstergesi midir? Buna benzer bir kaos Cumhuriyetimizin hiçbir döneminde yaşanmadığını düşünüyorum. Birçok sorunu başarı ile atlatan Cumhuriyetimiz, bunu da atlatabilecek midir? TBMM Başkanı olarak görüşlerinizi rica ediyorum.”

              Bu soru karşısında Meclis Başkanı Oktay Ekşi gülümseyerek, gazeteci kimliğinden ayrılıp siyasetçi şapkası altında olduğunu gösteren şu yanıtı verdi: “Şu anda tarafsız olması gereken bir Meclis başkanı olarak bu soruya görevim sona erdikten sonra  cevap vereyim!..”

               Kursiyer Ayşen Türkmen’in birlikte resim çektirme isteğini memnuniyetle kabul eden Ekşi  genç kursiyerlere, Gazetecilik yaşamından güzel ve örnek anekdotlar anlattı. Değerli gazeteci büyüğümüz Ekşi, halen Bütün Dünya Dergisinin genel koordinatörlüğünü sürdüren bir başka ünlü gazeteci hemşerimiz Mete Akyol’un 50 yıl önce gazeteciliğe ilk adımı atmasını genç meslektaşları ile paylaştı.

 

 

                           TAZE MISIR SIRRIPAŞA’DA  1.5

                            SAHİLDE 2.5 MİLYON LİRA…!

 

İnsanlarımız sıcak yaz akşamları serinlemek için sahile inip dolaştıkları  güzel bir sahil yolu düzenlememiz var. Sahil yolunun yapıldığı 1960 lardan bu yana olan bu farklı güzellik eskilerde rıhtımın oradan başlayıp bülbül deresinin olduğu yerde son buluyordu.

          Daha sonraları sahil düzenlemesini kendi dönemlerinde zamanın belediye başkanları , bu gezi yolunu Civil deresinin bulunduğu yere kadar  götürdüler. Şimdilerde ise Civil Deresi ile Soya fabrikasının  bulunduğu yere kadar yeni sahil duzenlemenin alt yapı çalışmaları devam ediyor. Sahil yolunun  güzelliklerle dolu  gezi alanı spor alanı olarak  yeni tanzim edilen yerde de  yaşanacak.

         İyi güzel de bilinen  bunları neden yazıyorum ..!

         Yaz akşamlarında sahil yolunda gezerken, yürüyüş yaparken  binlerce insanın rahat  nefes aldığı serinlediği bu güzergahta her sene ihale ile mısır tezgahlarını açan insanlar var. Tabii bunların birde ihaleyi alıp getirdikleri onlarca Haşlanmış Mısır satıcıları var.

          Yüzlerce aile çocukları ile sahil düzenlemesinde gezerken haşlanmış mısır satan bu tezgahlardan mısır alıyorlar yiyorlar…

            Pazar akşamı sahilde Belediyenin karşısındaki  mısırcıdan  mısır alan bir ailenin konuşmalarını Belediye ilgililerine duyurmak istiyorum..

                  Bir mısır verimisiniz… Mısır kaç para

                    2.5 Milyon lira..

                   Geçen akşam “2 milyon liradan almışlar..

                    Biz buradaki Mısır satışını Belediyeden  ihale ile aldık..

                   Belediyenin bize verdiği fiyat bu…

                    Bu konuşmadan sonra mısıra birde diş atmışsan ne yapılır ..?

                    Paşa…Paşa.. 2.5 milyon lirayı ödemek zorunda kalırsınız.

                    “Yarın bu fiyatı  belediyedeki ilgililere soracağım ..der vatandaş

                      Satıcı gevrek gevrek cevap verir.

                    “Belediyeye yetkililere  sor..biz buradayız..!

 

                             ÖRNEK  MISIR SATICISI…

 

                      Pazartesi Büroya gelirken Eski Tahıl Pazarı nın köşesindeki Mısır satan Güzel ve hijyenik görünümlü tezgahın üzerindeki 1.5 Milyon liralık Mısır Satış fiyatını görünce Satıcıdan iki haşlanmış mısır istedim.

                      Satıcı Bakır işlemeli tezgah arabasının üzerindeki içinden sıcak dumanlar çıkan büyük krom  Mısır kazanının kapağını  açtı.

                       İki adet  güzel mısır seçti. Beyaz köpük tabağın üzerine mısır yaprakları yerleştirdi üzerine itina ile koyduğu mısırları birde özel selefonla kapattı beyaz bir torbaya koyduktan sonra özel paketli küçük tuzlardan koydu. Üç dört tanede jelatin içindeki kürdanlar ilave etti.

                       Dört beş adette kağıt peçeteyi pakete yerleştirdikten  sonra afiyet olsun diyerek poşeti  uzattı.

                       Bu güzel mısır takdiminden sonda iki mısıra  3 Milyon lira ödedim ve teşekkür ederek satıcının yanından ayrıldım.

                        Ordulu seyyar mısır satıcılarının Sırrıpaşa caddesinde 1.5 milyon liraya  sattıkları mevsimin haşlama mısırlarını Sahil yolunda Belediyeden ihaleli satıcıları..!

                             2.5 milyon liraya satıyorlar .

                          Belediyenin verdiği fiyat bu diyorlar.

                           Üstelik Belediyenin adını kullanarak..

                           Bir vatandaş olarak dilimizin döndüğü kadar Belediye yetkililerine sahil yolunda yaşadığımız  durumu telefonla anlattık.

                           Sahildeki satıcılar Hep bir ağız olmuşlar sorduğunuzda  Kendilerine göre  fiyat belirlemişler

                           Hiç değilse Belediyenin adını kullanmasınlar dedik..

                            Bunun adına herhalde serbest piyasa ticareti diyorlar..!

                            Belediyeden sahil yolunda satış hakkını ihale ile almışlar. Belediyenin koyduğu fiyattan da Haşlanmış Mısır satıyorlarmış..

                             Sorarsan Öyle söylüyorlar..

                            Duyda inanma…

                             Bizim tanıdığımız Belediye  Başkanı SEYİT TORUN böyle garip bir olaya Ordu Halkı adına  müsaade etmez diye düşünüyorum.

ŞEHİR FIKRALARI

 

              Ordu Belediyesi ilaçlama ekibi havaların sıcak gittiği yaz gecelerinde  şehrin muhtelif yerlerinde haşerelere ve uçan sivrisineklere araba ile ilaçlama programı uyguluyor. Sokak sokak Mahalle  ilaçlamasını  yaparken de arabanın hoparlöründen pencerelerinizi ilaçlama esnasında kapalı tutun  uyarısı yapıyorlar.

           Yine böyle bir akşamda Fidangör mevkiinden başlayan ilaçlama uygulaması  anonsla birlikte devam ederken açıkta yol güzergahı üzerinde satılan dondurma tezgahlarından da vatandaşa dondurma satışları devam ediyor.

            Gazeteci arkadaşım Erol’la birlikte yürüyoruz. Kaldırımın üzerine ayakkabı sergisi açmışlar kaldırımın üçte ikisi tezgah olmuş. Karşıdan iki zabıta geliyor Zabıta ayakkabıcıya hayırlı işler diyor.

             Ayakkabıcı Allah razı olsun, teşekkür ederim diye söyleniyor.

             Sokaklarda işyerlerinin önüne müsait olmayan kaldırımlar üzerine masa sandalye atmak, günlük sohbetleri bir şeyler yerken yapmak moda  oldu sanki..

             Seçimlerde geçtiğine göre bu şehrin sokaklarına ciddi düzen getirilmeli sanırım. Bizim gördüklerimizi zabıtada görmesine görüyor da…

              Veya bırakın böyle dağınık kalsın…

 

               TRAFİK POLİSİ

                “ GÖRMİCEM”..! DEDİ

           21 Haziran Salı günü öğleden sonra saat 2.30 sıralarında Kazım Karabekir caddesinde balıkçının önünde sohbet ediyoruz. Otoparkın karşısında bir sıra araç park etmiş. Yetmemiş yanına ikinci sırada bir beyaz minibüs park etmiş sürücüsü yok.. O sırada bir büyük kamyon geliyor caddeyi daraltan minibüsün arkasında acı acı havalı kornasına basıyor.

   15 metre önümüzdeki kamyonun havalı kornasından çıkan bu sesten rahatsız olmamak mümkün değil. Kamyonun şoförü yolu kapatan minibüsten rahatsız olduğu belli durmadan kornasına basıyor ama sürücü ortalıklarda yok.

        Sonra Büyük kamyonu yolun soluna kaldırımlara yaklaştırıp sürüne sürüne zorlada olsa yoldan geçiyor..İki üç dakika sonra aynı güzergahtan bir kamyon daha çıka gelmez mi..Yine acı korna sesleri minibüsün şoförü yine ortalıklarda yok..

          Cadde üzeri trafiği içler acısı..!

        Bu kamyona da bir vatandaş el kol işaretleri ile yolun ortasındaki minibüsün solundan geçiş sağlıyor..İnsanlar kaldırımın üzerinde bu sıkıntının korna sesli olaylarından rahatsız oluyoruz..

          Trafik tekrar devam ederken bir Motosikletli Trafik polisi görünüyor.

       Bende yanımdaki arkadaşlarıma Trafik polisini göstererek konuşuyorum  Bakalım Trafik Polisi bizim gördüğümüz minibüsü görecek mi diye şakalaşıyorum.

        Motorlu Trafik polisi sesimizi duymuş olmalı ki gayet pişkinlikle

         “ GÖRMİCEM” diyor  ve yolu daraltıp trafiği sıkıştıran beyaz minibüsün  önünden geçerek karşıki balıkçının köşesinden sahil yoluna dönüyor.

          Hayret ve şaşkınlıkla birbirimize bakıp Trafik polisinin bu yanlış davranışını konuşuyoruz  ;

          Pazartesi günü Yeni gelen Emniyet Müdürümüz Hakan Kırmacı ‘ya Ordu Sanat evi yönetimi olarak bir hoş geldiniz ziyaretine gitmiştik.

           Bu gördüğümüz garip olaydan sonra keşke bu gün gitseydik diye söyleniyorum…

           Kazım  Karabekir Caddesinde  sokağın trafiğini durduran, rahatsız eden bu yan yana ikili park olayındaki trafik sıkıntısını  gördüğü halde görevli Motorlu Trafik Polisini gerçekten rahatsız etmiyorsa..

            Beni de  etmiyor..

   

             HASTA ZİYARETİ

         Yavuz Kalyoncu arkadaşımız Devlet Hastanesinde başarılı bir böbrek ameliyatı geçirdi.

      Geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

       Mesut Engin ile Yakup Eroğlu ameliyat olan Yavuz Kalyoncu’ya Salı günü geçmiş olsun ziyareti için Devlet Hastanesine gittiler. Yeni binada 7. katta hasta ziyaretine giden  Mesut Engin’in hastaneye 3. Hat dolmuşu ile uzun  maceralı stresli bir dolmuş yolculuğu yapmış.

         Oysaki PTT’nin önünden 1.Hat dolmuşuna binseydi bu sıcakta daha rahat bir yolculuk yapmış olurdu.. Yeni Hastanede Asansörle 7.kata çıkmak istemişler ağzına kadar dolu asansörden izdiham yüzünden 2.katta inmek zorunda kalmışlar. 7. Kata servise çıkınca Bankoda bir hemşireye Yavuz Kalyoncu’nun odasını sormuşlar Bankodaki görevliden Taburcu oldu cevabını almışlar.

         Merdivenlerden aşağıya inmek zorunda kalan belindeki rahatsızlıktan  da  tedavi gören Mesut Engin telefonla Yavuz Kalyoncu’yu aramış “Hastanedeyim yatıyorum” cevabını alınca hepten “ŞOK” olmuşlar.

          Büroda  Devlet Hastanesinde Ameliyat olan  arkadaşını ziyarete giden ve göremeden dönen Mesut Engin’i sakinleştirmek epey zaman aldı..

           Yaşlı ve rahatsızlık çeken hasta yakınlarının yetersiz ve havasız Asansörde ki karşılaştıkları sıkıntılar bir yana 7. kattaki servis bankosundaki görevlinin Hastanız  Taburcu oldu sözleri sonunda Yavuz Kalyoncu’ya  ancak  hastanenin merdiveninden geçmiş  olsun  dileklerini telefonda ileten Mesut Engin’e

           Soğuk su ikram ettik.



            
TURİSTİK YILDIZLI OTELLERİMİZ   

 

                    VE      AKTUĞ OTEL

             

             8 Haziran 2010 tarihinde Plaj mevkiinde Ordu’da  Turizm adına güzel bir otel açılmış.

          Ordu Valisi Orhan Düzgün eski Ordu Milletvekili Rahmi Güner , Kültür ve Turizm müdürü Erkan Gülderen ile davetlilerin katıldığı bir törenle  hizmete açtığı  kapısında Turizm Bakanlığının verdiği üç yıldızlı levhası ile  Aktuğ Otel hizmeti devam ediyor.

           Etmesine ediyor da Kültür Turizm Bakanlığının Kaliteli standardında ki hizmete Üç yıldız verdiği bir Turistik Otel’de plastik kağıt tabaklarda yeme içme servisine sunulan hizmete Ordu Kültür ve Turizm Müdürlüğü ikaz ettiği halde bu garip yanlışta ısrar etmesi ciddi anlamda düşündürücüdür diye düşünüyorum.

         Üç Yıldızlı, iddialı ..!   Turistik otele uygun olmayan tartışılır ,üçüncü sınıf kalitesiz  servis alışkanlıklarını Kültür ve Turizm müdürlüğü ilgili elemanları takip etmeli , ikaz etmeli ve de gereği yapılmalı.

         Ordu Valisi Orhan Düzgün,Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın  Kültür ve Turizm müdürü Erkan Gülderen ve saygın misafirlerin de davetli olduğu bir düğün meclisinde üç yıldızlı Turistik otelin devamlı elektriğinin zaman zaman  kesildiği, düğünün en eğlenceli yerinde  gecenin saat 11’00 inde  müzik yayınının kapatıldığı özellikle de Üç yıldızlı Turistik Aktuğ Otelin  salonunda plastik kağıt  tabaklı üçüncü sınıf hizmet her zaman tartışılır,her zaman konuşulur…

            Sahi otellere Kültür ve Turizm Bakanlığı neye göre yıldız verir.?

               Bakanlığa bir şikayet dilekçesi ile soracağız…

                Yıldızlı hizmetin  ne anlama geldiğini.

          
              
ORDU TURİZMİNE KALİTELİ

               HİZMET YARIŞI

         

          Plaj mevkiinde İş adamı Ufuk Ateş tarafından yaptırımı devam eden servis menüsünde kesinlikle plastik tabakla servis olmayacak  hizmet kalitesinden ödün vermeyecek Hilton  Hampton otel zincirindeki  kaliteli hizmeti Ordu’da da  verecek.Yapımı bittiğinde  Turistik Hilton  otel çok yakın bir zamanda Ordu Turizminin yatak ve yeme içme hizmetlerinde saygın yerini alacak.

           Rıhtım mevkiinde yapımı hızla devam eden Türkiye genelinde 16.Özel  Şubesi açılacak ve dört yıldızlı hizmet verecek  olan Anemon  Otel Ordu’nun en güzel yerlerinden birisinde delik taş mevkiinde Turizm sektöründe kalitesinden ödün vermeden hizmet zincirindeki yapım yeri tartışılacak ama kalitesinde marka olacak hizmet bayrağını Ordu’da Turizm adına dalgalandıracak.

            Boztepe’de Ordu’lu iş adamı Şenel Kaçmaz tarafından yakın bir zamanda yapımına başlanacak olan Otel inşaatı tamamlandığında 126 yatakla Ordu Turizm sektöründe yerini alacak.

         Çambaşı yaylamızda 42 yataklı 10 Bungolov evli turistik otelin yapımı en kısa zamanda başlanacak.

         Poyraz Gurubunun  Migros’un karşısında Atatürk Bulvarı üzerinde ikinci  Üç yıldızlı Balıktaşı  City Otel inşaatını tamamladı iç donanımı  yerleştiriliyor . En kısa zaman içerisinde  Ordu Turizm sektöründeki Marka olan yerini alacak olan 2.Balıktaşı Ctiy Otel şehrimizin Konaklama ve yeme içme sektöründe hizmet kalitesini devam ettirecek.

         Kültür ve Turizm Bakanlığı daire müdürlüğü bünyesinden Ordu  Valiliğine atanan Valimiz Orhan Düzgün’ün de özel  gayretli ve özverili  çalışmaları ile Ordu Karadeniz Turizmde  önümüzdeki yıllarda hak ettiği yerini mutlaka alacak.

          Yıllardır Karadeniz’de Ordu’muz Sanayi Şehri mi olacak Turizm şehrimi olacak diye yazar, tartışır dururuz. Şimdilerde ise  her geçen gün gelişen büyüyen bir üniversitemiz var.

           Ordu’muzu güneyde Antalya ya bağlayacak olan tarihi dere yolumuz, çevre yolumuz inşaatına en kısa zamanda başlanacak, ihalesi yapılmış  olan havaalanımız  ve turizm yatırımlarımız  tamamlandığında şehrimizin çerçevesi ile yayla turizmi, sahil turizmiz hiç kuşkusuz  gelişecek daha da güzelleşecektir.

            Yason Kurul kayaları milli parkı,Ulubey Sayacabaşı tesisleri,Gölköy Ulugöl,Çambaşı,Aybastı Perşembe yaylası, Mesudiye Keyfalan Yaylası ,  Boztepe ve teleferik, sahil düzenlemesi, Ünye  Gelin Kayası ve Kalesi ,Tarihi Bolaman Haznedar Konağı ve Gaga gölü, Akkuş Kertil-Keltepe ,Ilıca kaplıcaları,Çaka beyazkum plajı, Çamaş Gelin kayası mesire yeri bunlar aklımızda bulunan Turizm yerlerimizden bazıları….

            Ordu Turizmine katkıda bulunan Ordu Turizmine  yatırım yapan kurum ve kuruluşlara yardımcı olan Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay ,Valimiz Orhan Düzgün  ve de Kültür Turizm müdürlüğümüz sayesinde Ordumuz Karadeniz’de Turizm hizmet pastasından payını alacak Ordu Turizmi bu yatırımlar sayesinde daha gelişecek, büyüyecektir.

           Bu yaşadığımız şehir bizim.

          Bir Ordu’lu olarak Emeği geçen herkese teşekkürler…

           

                     MUSTAFA KÖKSAL

  Emekli öğretmen gazeteci-karikatürist spor yazarı ve yorumcusu arkadaşımız Mustafa Köksal geçenlerde benim bir karikatürümü yapıp internette paylaşmıştı.

          Onlarca arkadaşım internette karikatürü görünce  beni aradılar şakalaştık. Bir çok defa yazılara konu olduk  da ilk kez bir karikatürüm çizildi. Mustafa kardeşim geç oldu teşekkürlerimi kabul et.

                   Eline sağlık

        

DİŞ HASTANEMİZ

 

                Ağız ve diş problemlerim için birkaç gündür  Ordu  Diş Hastanemize gidiyorum.

              Eski Devlet Hastanemizin daraltılmış iki katında 37 Diş hekimi ile Ordu’luların diş problemlerine en sağlıklı şekilde  çözüm ve tedavi getiren diş hastanemiz zor koşullarda başarılı hekimleri ile  iyi ve kaliteli hizmetine devam ediyor.

             Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanı hemşerimiz M.Hilmi Güler ile geçmişte birlikte hastanemizi ziyaret ettiğimizde zamanın Çalışkan ve kurucu Baş Hekimi Ahmet Angın’dan ve diğer diş hekimlerinden Diş hastanesi ile ilgili bilgiler almış ve en kısa zamanda hastanenin daha rahat koşullarda Ordu’lulara  hizmet verebilmesi için üst katlara da  geçebilmenin çözümünde  yardımcı olacağının sözünü vermişti.

            Diş hastanemizin  Üst katında bulunan Sağlık Meslek lisemizin öğrencilerinin  de daha rahat bir binada ve koşullarda eğitim görmesi için yeni bir binaya geçmesine yardımcı olacaktı.

          Hemşerimiz çalışkan insan  Hilmi Güler’in bu çalışmalarına yeni seçilen Ordu  milletvekillerimiz ve  Ak Parti Genel Sekreteri İdris Naim Şahin’den Diş hastanemiz için gerekli ilgiyi göstermesini istiyoruz.

              Diş hastanemizde özverili çalışkan  diş doktorlarımızın   çalışma yer koşulları gerçekten sıkışık. Bir odanın içinde Üç dişçi koltuğu hasta kayıt bürosu hastanın ayakta durma sansı yok. Kaydını güçlükle yaptırabilen hastalar bekleme sıralarını dar koridorda yine ayakta beklemek zorundalar yer bulup oturabilenler şanslı…

               Diş hastanemizin güler yüzlü çalışkan doktorlarına , hastalarına yeni milletvekillerimizin  daha iyi bir ortamda, daha iyi koşullarda hizmet verebilecekleri  rahat çalışma odaları yaratacaklarına ve  gereken ilgiyi göstereceklerine bir hasta olarak yürekten inanıyorum.

                 Özelliklede Diş hastanemizin başarılı  genç Çene cerrahı Okan Oral ve Diş hekimi Bahtiyar İnce’ye diş sağlığımla ilgili olarak teşekkür ediyorum.

        Elinize sağlık

              
MOR-BEYAZ RENKLERE 

 

                GÖNÜL VERENLER

       Orduspor’un kendi sahasında  Rizespor ile yaptığı ilk muhteşem gece maçında futbolsever taraftarın 90 dakika boyunca yaptığı inanılmaz tezahürat futbolcularımızın çok dikkatli ve kararlı mücadelesi Teknik kadro ve antrenör Metin Diyadin’in Rizesporu 4-0 yendiğimiz ilk maçta Rizespor takımını  sahada iyi okuması   Bankasya’dan Süper lige çıkacağımızın göstergesiydi.

          Ordu seyircisi olarak tek vucut tek yumruk, Mor-Beyaz renkli bayraklarımızla şampiyonluğun son basamaklarında final oynayacağımıza inanmıştık ve 26 yıldır beklediğimiz ,özlediğimiz üçüncü defa süper lig hayalimiz gerçekleşecekti.

            Eski Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanımız hemşerimiz Ordu Milletvekili M.Hilmi Güler’in çok özel Katkılarıyla ve çabalarıyla Işıklandırılan Ordu 19 Eylül Stadyumunda ilk maçımızda Rizesporu 4-0 gibi net bir farkla yenen Ordusporumuz iki gün sonra Rize deplasmanına Şampiyon takım ruhu ile gitti.

             Rize de 3-1 gibi bir sonuçtan sonra 3-3 lük beraberlikte Rizesporlu seyircilerde stadı terk etmeğe başladığında Süper lige bir adım kalmıştı..

 

 

                 19 EYLÜL’DEN

                  19 MAYIS STADYUMUNA…

             Final Maçını Gaziantepspor’la Ankara 19 Mayıs Stadında Türkiye’nin 4 bir tarafından Ankara’ya Şampiyonluk Kupası için gelen müthiş Ordu’lu taraftarın  desteğiyle sahaya çıkan Orduspor 88. dakikada    İrfan Başaran’ın müthiş  ara pasını çok iyi takip eden Ahmet Kuru kaleciyle karşı karşıya geldi güzel bir vuruşla Orduspor’u Şampiyonluğa taşıyan tarihi gole imzasını attı.

          Ordu’da Yer yerinden oynadı….

         Ankara’da Ordu’da İstanbul’da İzmir’de ve diğer illerdeki Ordu’luları sevinçten sokağa döken bu unutulmaz  golün sevincini mutluluğunu Ordu sabaha kadar konvoylarla cadde ve sokak ortasındaki Mor Beyaz taraftarın coşkulu halaylarıyla kutladı.

           Bu 26 yıl sonra gelen mutluluğu bizlere, Ordululara yaşatan  emeği geçen herkese takımımıza ve Futbolcumuz Ahmet Kuru’ya teşekkür ederiz.

           Ayağınıza ,Yüreğinize sağlık…

            Süper lige yeniden çıkmak  gerçekten çok güzel bir duygu…

 

                  EFSANENİN MÜTHİŞ DÖNÜŞÜ…

        Şampiyonluk kupasını Ankara 19 Mayıs Stadında müthiş seyircisinin önünde kaldıran ve Şampiyonluk turu atan Orduspor’un Ordu’ya gelişi ve fedakar Orduspor taraftarı ile emeğinin hakkı ile kazandığı kupanın mutluluğunu yaşaması 30 Mayıs 2011 de Ordu stadındaki kutlama törenleri ile devam edecekti.

                Samsundan sonra üstü açık  Özel bir Tırla Ünye’den Ordu’ya hareket eden  Şampiyon Ordu’spor Ünye de Fatsa’da taraftarın inanılmaz ilgisi vede coşkusu ile  karşılaştı. Ordu taraftarı akın akın sahil yolunu doldurdu..Müthiş kalabalık bir bekleme sahilde yaşanırken kutlamaların yapılacağı Ordu 19 Eylül stadyumu da taraftarın akınına uğruyordu.

                Her şey iyi güzeldi ama Stadın sünnet düğünü gibi amatörce süslenmesi hazırlanması stattaki karmaşa ve karışıklık çok daha profesyonel bir firma tarafından daha da güzel bir hale getirilebilirdi  diye düşünüyorum.

            Belki yanlış düşünüyorum ama gördüklerim bunlardı..

             Şampiyon Orduspor’u  taşıyan araç tır Rıhtımın orada görününce Orduspor taraftarları Samsun Ordu Karayoluna taştılar  renkli meşaleler yandı Fidangör girişinde Ordu Belediye bandosu Orduspor marşını çalıyor taraftarı coşturuyordu. Orduluların  mutluluğunu anlatmaya kelimeler yetmez yaşayanlar  gördü…

             Bir saatte Fidangör sapağına güçlükle adım adım ilerleyen Şampiyonları taşıyan tır Köşk lokantasının önüne geldiğinde Tırın üzerinden silah sesleri geldi bir şarjör mermi atıldı ki hiç hoş bir şey olmadı.

              Allahtan bir kaza olmadı. olsaydı  izahı ve telafisi de olmazdı..

              En önemlisi Şampiyonluğa gölge düşmedi..

              Bu aşırı  sevinç olayının binlerce taraftarın olduğu bir yerde   bir resmi silahtan çıktığının söylenmesi ve kameraman iki gazeteci arkadaş tarafından görüntülenmesi ise bir silah skandalının  belgesi oldu…

              Kimseler duymasın da   olacak iş değildi..!

           Ordusporun Bank Asyaya çıktığı zaman Ordusporu Samsundan getiren iki katlı kırmızı üstü açık otobüsün muhteşem görüntüsünü de söylemeden geçmeyeceğim.

            Şampiyon takımın stadyumdaki organizesi çok daha güzellikler içerisinde olabilirdi….!

           Her şeye rağmen özlediğimiz  güzellikleri 26 yılın özlemi Süper lige yeniden çıkışımızı,  şampiyonluğumuzu Ordumuza ve bizlere yaşatan, Ordusporumuza, başkandan antrenörümüze,Ordusporun fedakar  taraftarına  emeği geçen herkese tekrar tekrar teşekkürler..

             İyi ki varsınız..

 

              ZİYA ATAOĞLU

        91 Yaşında aramızdan ayrılan rahmetli, Ordu’nun öğretmeni, öğretmenlerin öğretmeni  Ziya Ataoğlu’nun Orta Camiinde kılınacak ikindi namazını beklerken yeğeni Uğurcan Ataoğlu’nun eşinin elindeki Orduspor’un mor beyaz atkısını musalla taşının üzerindeki tabutun üzerine itina ile yerleştirirken bilenler bilmeyenlere 1967 de Ordusporun formasının üzerindeki Orduspor  Amblemini Resim Öğretmeni olan Ziya Ataoğlunun çizdiğini anlatıyordu.

            Mor Beyaz formanın renklerini zamanın Gençlik spor il müdürü rahmetli Ali Ataoğlu önermiş ve beğenilmişti yine O yıllarda Ordusporun “ Tunç biletli azimkar gençleriyiz Ordu’nun” dizeleri ile başlayan  ilk Orduspor  marşını müzik öğretmeni  rahmetli Mahmut Ataoğlu bestelemişti.

            1967 de Eski kapalı tribünün üst köşesinde Hamdi Ataoğlu Akardieon’da Tuncer Engin davulda Orduspor marşını çalıp seslendiriyorduk taraftarlarda eşlik ediyordu…

             Ataoğlu’ların Orduspor tutkusu tartışılmaz.

             Merhum Ziya Ataoğlu na Allah’tan rahmet kederli  ailesine ve yakınlarına baş sağlığı dileriz.


ORDUSPOR’UN

 

           TARİHİNE TANIKLIK EDENLER

 

            1967 yılında Devlet Bakanı Kamil Ocak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Rafet Sezgin, Futbol Federasyonu Başkanı Orhan Şeref Apak’ın Ordu’yu ziyaretlerinde kapalı spor salonundaki  toplantıya omuzlar üzerinde getirildiler ve beklenilen konuşmalar sonrasında Orduspor’u Türkiye ikinci ligine resmen alındığını açıkladılar.

          Tabiri caizse o gün Ordu’da karnaval havası vardı.Daha önceden seçilen ve üzerinde anlaşılan Mor Beyaz renklerden oluşan bayraklar Ordu sokaklarına asıldı işyerlerine asıldı.

            Mor renk ihtirası, beyaz ise başarıyı yüz akını temsil ediyordu. 8 mart 1967 tarihinde Karlıbel işhanında simdi ki Atlıhan otelin  olduğu binada Ordusporun geçici yönetim kurulu belirlenmiş ve görev dağılımı yapılmıştı.

           44 yıl önce  Orduspor’un kuruluşunda büyük emeği ve gayretleri olan gençliğinde  İstanbulspor’da top oynamış Kara Ali lakaplı, içinde yaşamı boyunca Ordu sevdası  olan ve O günlerde Beden Terbiyesi gençlik spor İl müdürlüğü görevini yapan Ali Ataoğlu Devlet memuru olduğu için Orduspor kulüp başkanlığına ilk başkan olarak İbrahim Köksal getirildi.

              Yönetim kurulu ise şu isimlerden oluşmuştu :

               Nedim Aktürk (ikinci başkan) Kemal Ergöknil ( Genel kaptan), Nihat Özel (Sekreter), Faik İbrişim ( Muhasip), Hasan Akınoğlu ( Veznedar), Halit Gürsoy,Rıza Şimşek,Abbas Furtun, Hamdi Özel ..

            Ordusporun l967 senesinde başlayan ve yükselen ikinci lig tarihi l974-l975 senesinde zirve yapmasıyla birinci ligde başta Galatasaray Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi büyük takımlarla Ordu’da ve deplasmanda yaptığı maçlarla Ordu Futbol seyircisinin gönlünde taht kurdu. Bu küçük şehir takımını fedakar seyircisi kar yağmur demeden her defasında inanılmaz tezahüratları ile kulüplerini Ordusporu destekledi. 1980-l981 senesinde tekrar ikinci lig takımları ile mücadele eden Orduspor  l983-1984 senesinde tekrar birinci ligde mücadelesine devam etti. 1985-l986 senesinde tekrar Orduspor ikinci lig takımları ile futboldaki spor müsabakalarına 26 yıldır  devam ediyor..

          21 mayıs akşamı Orduspor seyircisi Ordu Milletvekili Eski Enerji ve tabii kaynaklar bakanı Hemşerimiz M.Hilmi Güler’in özel gayretleri ile Işıklandırılması tamamlanmış kendi sahasında güzellik ve mutluluğu bir arada  yaşadı.

            Yaklaşık 15 bin seyircinin de  tarihi bir olaya tanıklık ettiği ve özlediğimiz süper lige merhaba diyebileceğimiz Rizespor- Ordusporun playoff maçında  bir görsel güzelliğe ve Ordusporumuzun muhteşem oyunundaki 4 gollü bir galibiyete gecenin karanlığındaki ışıklar altında bende  tanıklık ettim alkışladım. Bazı dostlarımızın kalbi bu heyecana dayanamadı rahatsızlandı. Geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.

            Ordusporun muhteşem  seyircisinin görüntüsü, 19 Eylül stadyumunda bilet bulamayan stadın dış kapısındaki binlerce seyircisinin de katıldığı İstiklal Marşımızın hep birlikte okuyuşumuz ve alkışlar Ordusporun başarısı  içindi…

            Taraftar Seyircisiyle topçusuyla idarecisiyle  yöneticisiyle milletvekillerimizle,adaylarımızla  valimiz Orhan Düzgün ile tek yürek olduğumuz Rizespor maçının galibiyet mutluluğunu gecenin  geç saatlerine kadar Ordu caddelerinde birlikte kutladık.

             Aynı güzellikleri ve süper lige çıkabilmenin mutluluğunu 26 yıl sonra yeniden Ankara’da l9 Mayıs stadında yaşamak için,bu tarihi olaya tanık olmak için Ordusporumuza başarılar diliyorum.

 

TEMAYÜL YOKLAMASI

              NEDİR..NEDEN YAPILIR Kİ..?

 

         İllerdeki  Milletvekili aday adaylarının sıralamasının en demokratik şekli  temayül yoklamasında sandıkta oy kullanılarak yapılanıdır . Partiye kayıtlı delege veya üyelerin oylarıyla belirlenen aday adaylarının sırasına da böylelikle  bir itirazı olamaz.

         Olsa da bir şey olmaz..

         Sonuçta yoklama sonrasında da  Parti genel merkezinde Genel Başkanın onayladığı liste her zaman geçerli olanıdır ve de daima  öyle olmuştur..

         Temayül yoklamasında bilindiği gibi ön seçim sandığı kurulur  aday adayları Partili üyelerinden   aldıkları oylarıyla da listedeki sıralama son şeklini alır listeler yinede genel merkeze genel başkana gider.  Tabi buna uyulmayabilinir parti genel merkezi bu sıralamaya her an müdahale edebilir özel kontenjanlarını bu listelerin ön sıralarında kullanabilir.

         Genel merkez İlin seçime girecek  Aday Listesini Temayül yoklamasından sonra açıklar, böylelikle seçilebilir sıraya giremeyen  adayların  adaylığı, Milletvekili  hayalleri  de bir sonraki seçime kalır…

       

          Parti Genel başkanı son tercihini kullanır ..Benim listem budur bu listeyle seçime gireceksiniz diyebilir. Çoğu zamanda böyle olmuştur..Kimin Genel Başkana veya Parti merkezine yakınlığı , dirsek teması varsa ona Milletvekilliğinde yeşil ışık yanar.

           Böylelikle de  listelerdeki  Milletvekili  adayları seçilebilecek sıralamaya girer çalışmalarına başlar.

          Ak Partinin Ordu’daki 2011yılı genel seçim  listesinde olduğu gibi…

   

             SANDIK YETMEZ ..!

 

   Adalet ve Kalkınma Partisi AK Parti 20 Mart’ta Ordu’da Temayül  seçim sandığını kayıtlı üyelerinin önüne koydu. Bir Pazar günü  Aday adaylarının temayül yoklamasını yaptı.

         İşte Demokrasilerde en güzel seçim şekli bu dedik.

          En azından öyle sandık…

        Eski İl başkanı Fatihhan Ünal 20 mart 2011 Pazar günkü  temayül  yoklaması sandığında 1011 oy Ayşe Bahar Çebi 897 Hasan Karaoğlan 789,İhsan Şener 725 İsmet Erçal 650, Salih Yaman 630 oy almıştı.

          Almıştı da ne olmuştu..? 

          Genel Başkan Tayyip Erdoğan,  yasal süresi içerisinde  Ordu Milletvekili kesin listesini  İdris Naim Şahin, Mustafa Hamarat,Fatihhan Ünal,İhsan Şener,Harun Çakır  ve Mustafa Çaya olarak açıkladı.

            Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı hemşerimiz dürüst insan Ak partinin kurucularından Ordu Milletvekili M.Hilmi Güler’i Ordu’da ve Türkiye’de  liste dışı bıraktılar .

          Temayül yoklamasında Demokrasi sandığında..! Üyelerinin oylarıyla  ikinci sırayı alan A.Bahar Çebi’de aynı akıbete uğradı.

           Ak Parti listelerinde  iki ismin olmayışı özellikle de Eski Bakan, Ordu Milletvekili  Hilmi Güler’in tamamen liste dışı  kalması  Ordu’da şok etkisi yaptı.

             Günlerce bu liste Partili partisiz herkes tarafından konuşuldu halende konuşulmakta…

           Ak Partinin  Ordu’daki   Temayül yoklama sandığından kayıtlı üyelerin oylarıyla da  çıkmak yetmiyormuş, sandık  göstermelikmiş..!dedirtti..

              Bütün bunların yanında açıklanan ve kesinleşen  Ak Partinin listesinde Ordu Merkez adayının ilk iki sırasında olmamasından duyulan rahatsızlık sokaklarda şok dalgası gibi en çok konuşulan seçim haberlerinin başında geliyordu.

            Ak Partinin kurucularından ve Ak Partinin Genel Sekreteri,İstanbul milletvekili  Ak Partinin güçlü isimlerinden İdris Naim Şahin Ordu’dan Ünye bölgesi adayı olarak kabul görürken ilk iki  sırada Ordu merkez adayı olarak bir ismin bulunmaması tepkilere neden oluyor.

             Bu Aday sıralaması  12 Haziran Milletvekili genel seçimlerinde sandığa nasıl yansıyacak bunu hep birlikte göreceğiz..

        Sahi Temayül yoklaması ne demekse, nasıl bir şeyse  ve de neden yapılmışsa  bir bilen varsa anlatsın..!

           Ordu Üniversitesinde de yakın zamanda rektörlük seçimi de olmuştu da!..

                    
DAYAN BE FEHMİ…!

           Beterin beteri vardır. Derler ya..çok doğru bir tanımlama bence.. Sağlık herkes için beklenen iyi temennilerin en başında gelen bir söylem.

            Ne demişler “ Önce Sağlık” derken zaman zaman insanın şeker yüzünden metabolizması bozuluyor

            Halk arasında Şeker hastalığı “DİYABET” olarak bilinen bu rahatsızlık  insanın genlerinde olan daha sonraları da  bazı yaşlarda ve şartlarda  ortaya çıkabilen  bir hastalık. Küçük yaşlarda bu hastalığa yakalanıldığı gibi ilerleyen yaşlarda  da Diyabet yani Şeker hastalığı ile  insanoğlu her koşulda  karşılaşmaya adaydır.

               Ailede varsa da mutlaka bir gün kapınızı çalabilir..

               Onun içindir ki sağlığımıza her daim şükredeceğiz biliyorsun İstanbul’a gitmiştim aynı sıkıntının tahribatı  yüzünden Kalp ameliyatı oldum. Sende Kalp Anjiyosu  olmuşsun sevinçli haberini aldım sevindim biliyorsun kardeş “ Beterin Beteri vardır”

                  Dayan be Fehmi.. Yaz geliyor kısmetse Çeşme önünde  Tanker Murat’ın yerinde balık yiyeceğiz..denize gireceğiz.

                

                  DİYABET..ŞEKER HASTALIĞI

            Diyabetin açılımı ise Google’da şöyle tarif ediliyor:

            Diyabet diğer adıyla Şeker Hastalığı sık görülen ciddi sonuçlara yol açar.

            Vücutta Pankreasın ürettiği insülinin yetersizliği veya eksikliğinden kaynaklanır. İnsülin olmayınca besinlerden aldığımız şeker ve diğer besin unsurları ihtiyaç duyan hücrelere giremez. Böylece hücreler şekersizlik çekerken kanda şeker normal değerlerin üstüne çıkar.Kanda şekerin çok artması zehir etkisi yaratır ve vücudun tüm hücrelerini tahrip eder…

             Şeker hastası olan ve Ayvalık’ta yaşayan  Av. Fehmi Bayraktar bugünlerde bu hastalıktan kaynaklanan ileri safhası olan  Böbrek yetmezliği ile haftada üç gün dört saat Diyalize giriyor.

              Hastane anılarını bilgisayar ortamında yazıp bize gönderdi Avukat gazeteci  arkadaşımıza acil şifalar diliyoruz ve tekrar geçmiş olsun dileklerimizle  yayınlıyoruz..  

         

      

           SERVİS HEMODİYALİZ

               07. Nisan. 2011 – Akşam üstü (  İzmit Üniversite Hastanesi)

 

         İki buçuk saattir makineye bağlıyım. Göğsümden açılan bağlantı yerinden makinenin kablolarına bağlı olduğum için sağa-sola rahat dönemiyorum. Kollarım tutulmaya, sırtım, kalçam ağrımaya başladı. Daha bir buçuk saat var bitmesine. Had safhadaki kronik diyaliz hastalarının makineye bağlanma süreleri, haftanın üç günü ve her seferinde dört saat. Lüks kumarhanelerdeki kollu para makineleri boyutundaki renkli ışıkları yanıp sönen, sürekli sinyaller veren bu makine, böbrekleriniz hiç çalışmıyorsa size böbrek görevi yapıyor. Kanınızı biriken zararlı maddelerden temizliyor, böbrekler süzüp dışarı gönderemediği için, vücudunuzda biriken ve çeşitli organları zamanla bozan suyu dışarı atıyor. Her seansta 2-3 kilo!

         Bundan sonra artık böyle yaşayacağınız size ilk söylendiğinde, allak-bullak oluyorsunuz. “Böyle nasıl yaşayacağım?” ile başlayan “Artık ölsem, daha iyi” ile devam eden büyük bir şok.

         Sonra, diyaliz sırasında yıllardır aynı şekilde yaşamını sürdüren çocukları, her yaşta kadın ve erkekleri görüyorsunuz. Eğer hayatınızın ‘ununu elemiş eleğini asmış’ bir dönemindeyseniz, sakinleşip biraz duruluyorsunuz. Ama o “Böyle nasıl yaşarım? Buna nasıl katlanacağım?” duygusu, özellikle diyalizin ilerleyen saatlerinde ve ertesi gün yeniden makineye bağlanmaya giderken sizi hep kovalıyor, yakanızı bırakmıyor.

Cevval Hemşire benim halimi fark edince, “Haftanın üç yarım günü kulübüme gidiyorum, diye düşün”, dedi. Fena değildi, oldukça işe yaradı. Bir de, yıllardan beri makineye bağımlı yaşayıp artık ara öğünlerini, çaylarını yanlarında getirerek makineye bağlanan, hemşirelerle günlük hayatın dertlerinden, televizyon dizilerinin son dedikodularından kapı önüne çıkmış komşular gibi bahseden hastaları görünce, dayanmak ve yaşamı sürdürmek için siz de onlara ayak uydurmaya çalışıyorsunuz.

Hemodiyaliz servisi hemşireleri… Aynı anda makineye bağlı 12 hasta ile (bu sadece 4 saatlik bir seans için) 8 saatte iki katı hastaya bakıyorlar. 5-6 günlük hayat gerillası kadın görevli! Diyaliz sırasında ağlayıp sızlayan mı istersin, tansiyonu düşüp veya fırlayıp fenalaşan mı, yoksa benim gibi yeni hasta olmanın şokunu yaşayan mı? Hepsi, herkesle ilgilenen süperwoman’lar… Arada bir yorgunluktan ve gerilimden ağızlarından ufacık bir azar çıkınca, hemen ardından bir şaka ile gönül almayı, moral yükseltmek için hep neşeli görüntüler vererek çalışmayı öyle güzel beceriyorlar ki!

Bunları biraz anlatmak istiyorum. Yaşları, kıdemleri, ailevi konumları (evli, bekar) vb. farklı, ama ortak bir yanları var. Her sabah 8’de ilk seansın hastaları gelip mesai başlar başlamaz, hızla işe koyuluyorlar. Çünkü kısa öğlen aralarında bile, diğer seansın hastalarını makineye bağlamak için koşuşturma durmuyor. Nöbetleşe yemeklerini yiyip hızla işbaşına dönüyorlar. Serviste bazen sakin, bütün makinelerin sessizce çalıştığı nefes alma anları olmuyor değil. Ama en fazla 5 dakika! Ya bir makineden yükselen yanıp sönen ışıklı uyarı sinyali, ya makineye bağlı hastalardan birinin inleyip yardım istemesi, o sükunet anlarını her seferinde kesiyor. Hadi, koşuşturmaya devam! Çok az işyerinin bu yoğunlukta bir mesaisi vardır. Buna karşılık ek bir ücret veya yıpranma tazminatı alıyorlar mı, diye merak edip sordum. Emeklerini karşılayacak pek bir şey yok.

         Cevval Hemşire, ekibin kıdemlilerinden; evli ve biri henüz bakıcıda olmak üzere iki çocuk büyütüyor. Hep neşeli ve hareketli. Arada takılma babında hastalara ufak fırçaları, sataşmaları da eksik etmiyor. Ama ilk yabancılık geçtikten sonra “Bana da bir şeyler söylese!”, diye beklerken buluyorsunuz kendinizi.

         Şefkat Hemşire, servisin şefkat şampiyonu. Ne olursa olsun, iyilik dolu bakışları ve ufak dokunuşlarla hastaları teskin eden elleri bunlara ihtiyaç duyanların hep üzerinde. İyiliğe, şefkate kim ihtiyaç duymaz ki? Sürekli inleyip bağıran ağır bir hastanın bile, servisin genç doktor hanımı sevecenlikle dolu birkaç söz söylediğinde sakinleştiğini gördüm.

         Ayrıca, iki erkek, iki de kadın yardımcı görevlilerimiz var. Erkekler, oğullarımız gibi. Her seslenişimizde yanımızdalar. Kadınlar da öyle… çok iyi eğitim aldıkları ve gayretli oldukları belli.

         Bütün bunlar, sanırım bir orkestra şefinin yarattığı uyumun, iyi idare edilen bir senfoniyi andıran akışı gibi. Onu daha tanımadım. Ama servise acilen ilk getirildiğim akşamüstü, mesai saati bitmiş olmasına rağmen, göğsüme diyaliz makinesinin bağlanabilmesi için operasyon yapan o idi. Üstelik, kazadan ötürü bacağında sorun varken. Ortalarda, sağlık sorunundan olacak, bu aralar pek gözükmüyor ama elinin ve tarzının her tarafa değdiği servisin işleyişindeki akıştan belli.

         Bundan sonra böyle yaşayacaksam, evime döndüğümde başka bir serviste, başka insanlarla bu yaşantım devam edecekse, burayı özleyeceğim. Boşalan yatağıma da belki yeni bir böbrek hastası gelip daha sağlıklı bir yaşam için, servis hemodiyalizin kulüp üyesi olacak.

                                                           Fehmi Bayraktaroğlu

                

               
“UYAN OLURSA….!”       

         
DENİZLERİMİZDE AVLANMA  

 

                  YASAKLARI  BAŞLIYOR..

                                                         

          Her sene Nisan ayında Ordu Tarım İl Müdürlüğü  Avlanma yasağı sirküleri yayınlayarak yasaklarla ilgili uyarıda bulunuyor. Bu sene de  “UYAN OLURSA” geleneğini  Tarım İl Müdürlüğü bu senede şu şekilde duyuruyor ;

          “ Su ürünleri kaynaklarından  ekonomik olarak yararlanmak , üretime ve su ürünleri ihracatını artırmak üzere deniz ve iç sularımızda su ürünlerinin kalite ve stoklarının korunması, ekonomik türlerin geliştirilmesi ve su ürünleri kalkınma plan hedeflerine ulaşılmasını sağlamak amacıyla denizlerde ve iç sularda ticari amaçlı su ürünleri avcılığını düzenleyen tebliğ ile su ürünleri avcılığına getirilen genel yasaklar 15 nisanda başlıyor.

            1 Mayıs 30 Haziran tarihleri arasında Kalkan avcılığı yasaktır.. Parakete ve fanyalı ağlar ile kalkan avcılığı dönem boyunca yasaktır.”

          Ve genelgenin yazılı  diğer yasak şekilleri tarihleriyle uyan olursa Avlanılması, koruma altına alınmış boylarının tutulması balıkçı tezgahlarında satılması yasaktır…

 

                     DUYARLI VATANDAŞTAN

        VALİ ORHAN DÜZGÜN’E DİLEKÇELİ  ŞİKAYET

          Avlanma ve boy yasaklarına Ordu’da çoğu zaman uyulmadığı için balıkçı tezgahlarında boy yasağına giren küçük parmak büyüklüğünde Barbun balıkları 350- 400 gr büyüklüğünde satışı ve avlanması  yasak olan yavru Kalkan balıklarının tezgahlarda  satıldığı için  duyarlı bir vatandaş Mart ayında Vali Orhan Düzgün’e bir şikayet dilekçesi vererek özetle söyle dedi ;

 

          “ Havaların ısınması ve mevsim icabı balıkların yumurtlama ve üreme dönemi olan 15 Nisan -31 Ağustos  tarihinde Denizlerimizde fanyalı, çevirme  ağlarla  ve Parakete ile balık avcılığı yasağı başlayacaktır.

                Durum böyle iken geçmiş senelerde olduğu gibi bu sene de balıkçı tezgahlarında boy yasağına uymayan yavru kalkan ve küçük barbun balıkları satılmaktadır ve de satılacaktır.

                 Yasada belirtilen,avlanma ve boy yasağına uymayan, koruma altına alınan küçük boy Kalkan, Barbun balıklarının tutulmaması ve balıkçı tezgahlarında satılmaması için görevlilerin daha da hassasiyetle çalışmalarının temini için gereğini saygılarımla arz ederim.

 

                SADIKOĞLU’NA DA ŞİKAYET

                           ETMİŞTİK…

     Son zamanlarda nesli tükenen ve Rize Su ürünleri araştırma enstitüsünde Japon’larla  Ortak yürütülen Kalkan balığı üretme merkezlerinde havuzlarda  yetiştirilen yavru kalkan balıkları belirli bir zaman içerisinde denize bırakılıyor. Bu yavru kalkanlar üzülerek yazıyorum  Karadeniz’de daha büyümeden çoğu balıkçılar tarafından yakalanıyor ve ne acıdır ki tezgahlarda  satılıyor.

              Gören yetkili yok..uyaran ceza yazan yetkili yok…!

              Geçtiğimiz senelerde Ordu’da tezgahlarda satılan  350 gr gelen bu yavru küçük kalkan balığına 15 milyon para vererek aldım ve Gazeteci Erol Karaer ile birlikte zamanın Tarım il Müdürlü  Sadi Sadıkoğlu’na  gittik. Torbadaki kalkan balığını masanın üzerine koyup sayın müdürüm bu  küçük balıkların avlanmasının ve satılmasının  yasak değil mi diye sordum...

                Bu korunma altındaki yavru  kalkanların tutulmasının ve tezgahlardaki satışının denetlenmesi istedik. Müdür Sadıkoğlu’da bize haklısınız dedi.

                 Dedi de ne oldu..Denetimsizlikten yavru kalkanların satışı tezgahlarda devam etti. Küçük kalkan balıkları küçük barbun balıkları küçük Yaprak denilen Lüfer Balıkları küçük Mezgit balıkları çoğu zaman yakalanıp satılıyor. Boy yasağına giren küçük balıkların satışlarını  ciddi olarak denetlemiyorlar satışlarına göz yumuyorlar.

                Ondan sonra da  denizlerimizde balık çıkmıyor balık nesli tükeniyor diye balıkçılar timsah gözyaşları döküyorlar.    

                Sonuçta  Yasaklara uyan, dinleyen denetleyen yok. Samsun’da sıkı denetimden tezgahlara konulmayan küçük boy Kalkan balıkları , küçük Barbun balıkları nedense Ordu’da korkusuzca satılıyor.

                  15 Nisanda yine havuz balıkları hariç denizlerde yasaların öngördüğü  Avlanma yasakları   başlayacak.

             Ümit ederiz Valimiz Orhan Düzgün zamanında ve onun hassasiyetiyle Tarım İl Müdürlüğü bu denetim görevlerini ciddiye alır  daha düzgün çalışmalar denetimler yaparlar…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


GEÇMİŞ OLSUN FEHMİ KARDEŞİM

 

 YİĞİDİ ÖLDÜR HAKKINI YEME

Sevgili kardeşim Tuncer,

            Son bir aydır Kocaeli Üniversite’nin hastanesinde süren sağlık mücadelem nihayet bir şekle-şemale girdi. Senin de bildiğin gibi artık kronik böbrek yetmezliğim olduğu için, diyaliz hastasıyım. Diyaliz makinesi böbreklerin yetmediği yerde devreye giriyor ve kanın temizlenmesini üstleniyor. Yani, iyi ki var! Bu yüzden, ‘diyaliz hastası’ sözü hoş değil; doğrusu, diyaliz tedavisi demek lazım.

            Bu arada, gazetedeki köşeni internetten devamlı takip ettiğim için, yazdıklarına geriye doğru giderek bakarken yeniden gördüm. Ordu’da olduğum dönemlerde, devlet hastanesinde yaptırdığım kontrollerde, ilgili doktorun ( o zaman da isim yazmamıştık, şimdi de yazmıyorum) “Sen artık insüline geçmelisin ve hastaneye yatarak böbreklerine iyice baktırmalısın, durumun hızla kötüye gidebilir” uyarısını abartılı bulmuş ve çok üzülmüştüm. Üzüntümün nedeni, insülin hakkında şimdi yanlış olduğunu anladığım önyargılarımdı. Bu duygularla eleştirel bir yazı yazmış, sen de üzüntümü paylaşarak aynı eleştirelliği taşımıştın. 

            Şimdi sana bu kısa yazıyı yollayarak ve köşende yayınlamanı rica ederek, özür dilemek istiyorum. Doktor haklı, ben haksızmışım. İnsüline dair önyargılarım seni de yanıltmama neden oldu, bu yüzden senden de çok özür dilerim. Çok çok selamlar, sevgiler.

Fehmi Bayraktaroğlu

            Not: Kalp ameliyatı olan Rüştü Demirel kardeşimize sevgiler, sağlıklar dilerim.



              FİDANGÖR’DEKİ  

 

      ÜÇÜZ  KULELER ..!

 

Aziziye mahallesi Fidangör mevkiindeki meşhur Aktaş  Fırının yanındaki karkas binanın çatışına geçtiğimiz günlerde bir Telefon Firma yetkilileri ve işçileri BAZ istasyonu kurmak için malzeme getirince çevre sakinleri mahalle esnafı ev sahipleri,kiracılar insan sağlığı için Kanserojen tehlike yaratıyor gerekçesi ile karşı çıktılar.

  Binanın önünde Aziziye  Mahallesi  muhtarı Selami Akarsu Baz istasyonunun kurulmasını istemeyen çevre ve mahalle sakinleri ile karşı çıktılar.   Telefon Baz istasyonu yapımcıları da  yasal izinlerinin olduğunu anlatmaya çalıştılarsa da mahalleliyi ikna edemediler.

Çevre Derneği Başkanı Sevgi Aydın’da Apartman sakinleri ile mahallede Kurulacak Cep Telefonu Baz İstasyonunun kurulmaması  için mücadeleyi sokakta  verirken Belediye Başkanı Seyit Torun’da olay yerine gelmiş mahalle sakinlerini dinlemiş.

    Sonuçta Televizyon kameraları da onlarca polisin arasında  Mahallelinin Baz istasyonuna tepkisini görüntülemesinden rahatsız olan BAZ yapımcıları olay yerinden malzemelerini alarak ayrılmışlar çevre sakinleri de olay yerini terk etmişler.

    Terk etmişler de ne olmuş.

 Baz işçileri Polis nezaretinde Gecenin yarısında tekrar geri gelmişler..!

 

               “GECENİN ŞAHİDİ OLMAZMIŞ..!”

 

  Aziziye mahallesindeki İnşaatı tamamlanmamış  Beton 5 katlı  karkas binanın sahibi yurt dışından Telefon Şirketi ile anlaşmış kirasını almış binasının çatısına Baz İstasyonunun kurulması için sözleşme imzalanmış yetki vermiş.

          Cep Telefon ekibi de gerekli yasal izinleri almışlar  karkas halindeki binaya da önceden elektrik..! çektirmişler mahalle sakinlerinin tepkisi olunca  Gündüz gözü ile çatıya yerleştiremedikleri Baz istasyonunun malzemelerini bu kez gece yarısında  Polis’in  nezaretinde sabaha karşı karanlıkta  tekrar getirmişler. İşçiler gecenin ayazında  ve karanlığında boş binaya  çıkmışlar halatlarla malzemeyi çatıya çekmişler..

         Gecenin şahidi olmazmış ya ..aynen öyle olmuş mahalleli uykuda işi bilen Telefon işçileri çatıda 3-4 metre yüksekliğinde iki adet  ikiz kuleleri ,baz istasyonunun baca görünümündeki vericilerini  soğuk sabahın ilk ışıklarında Çatıya monte etmişler…

  Aynı binanın çatısında  Türkcel’inde bir buçuk ay önce gürültüsüz patırtısız çaktırmadan  yerleştirilen başka bir Baz istasyon bacası var.  Yeni ikiz kuleleri bu kez  Polis nezaretinde  Çarşamba sabahı büyük bir gece operasyonu sonrası sessizce binanın çatısının üzerine yerleştirdiler. Böylelikle gece karanlığında fark edilemeyen  okus pokus’la  oldu bittiye getirilen    İKİZ  KULELER’in sayısı  bu kez aynı binanın  çatısında  ÜÇ olmuş.

     

 

  Bu binanın tam karşısına yerleştirilen başka bir  Türkcel BAZ istasyon’unu da sayarsak Mahallenin çatı üstü mühendislik harikaları..! BAZ Baca istasyonları Nasrettin Hocanın Kazan Hikayesi gibi durmadan doğuruyor, çoğalıyor..

   Aynı bacalardan daha önceleri 150 metre ileride  Şahin’lerin Apartmanının  üzerine AVEA’ın baz istasyonunu  koymuşlar, Ancak Çevre sakinleri mahkeme kararı ile  Radyasyon tehlikesi  yaydıkları ve de insan sağlığını etkilediği gerekçesi ile bu tehlikeyi çatıdan kaldırtmışlar..

           Şimdi ya mahalleli bu kulelerin sahiplerini mahkemeye verecek ya da Belediye Başkanının bu durumlarda yapacağı bir şey kalıyor. Fidangördeki binaya Çatıda görüntü kirliliği yaptığı gerekçeyle Kullanım izni , iskan  izni vermeyecek. Zaten Mahallenin muhtarı mahkemeye müracaat edeceklerini söylemiş.

             Teknolojinin gereği..!

            Maalesef Çatılardaki BAZ İSTASYON  BACALARINDAN  Ordu Şehrinin üzerinde onlarcası, tonlarcası var.

              Kafanızı kaldırıp bazı binaların çatılarına  baktığınızda ne görmek isterseniz görürsünüz de…

             “Deveye Boynun neden  eğri “ diye sormuşlar

               Deve cevap vermiş “ Nerem doğru ki…!” .

 

YAĞLI

 

 DIGI’ da MI

 YENİR….!

 

         Ordu’muzun damak zevkine  marka olmuş  meşhur yağlıcılarından birisi de hiç kuskusuz DIGI ‘nın Yeri olarak bilinen Bahçelievler deki güzel zevkle döşenmiş yağlıcıdır. Haftanın her günü ve özelliklede soğuk havalarda dolup taşan DIGI’nın yeri Yağlıcı Mekan rahatlığı ve güzelliğinin yanında bakır maşrapalarda verdiği açık ayranı ile de müşteri memnuniyetini sağlıyor.

         Bundan 40 yıl önce Çambaşı yaylasında meşhur Eyüp ustanın ( Eyüp Beyaz) yanında Fırıncılık ve yağlıcılık yapan Dıgı Mehmet Akçevre daha sonraları Çarşamba pazarı arkasındaki Sezer Beyaz’la  küçük Ada yağlıcısında kendi yaptığı nefis çıtır yağlılarla yine aranılan yağlı mekanlarından birisi olmuştur. Dıgı Mehmet’le Yeniyol yağlıcısında da yine bir zamanlar Ordu’luların damak zevkine yağlı ve lahmacun servisi yapmıştır.

          Değişik mekanlardan sonra eski Güncel gazetesi bitişiğindeki ve sonrası büyüttüğü modern “DIGI’nın yeri” kendisi gibi usta Oğullarının işletmeciliği ile  Ordu’luların ve misafirlerinin aradığı özel mekan haline gelmiştir.

 

                             SUNUM SERVİSİ DE  ÖNEMLİ..!

          Kırk yıllık yağlıdaki  bu özel  damak zevkini zaman zaman tattığımız  ve bildiğimiz içindir ki İstanbul’dan gelen 15 kişilik özel misafirlerimizi bu güzel mekanda Pazar yağlısı ile ağırlamak istedik. Cumartesi gününden masa rezervimizi yaptırdık Pazar sabahı Saat 10.30 da misafirlerimizle Dıgı’nın Yeri ne gittik.

            Hava güneşli ve güzel olduğu için de d saatlerde fazla kalabalık yoktu.

           Bir müddet sonra siparişlerimizi  garson aldı masa üzeri geleneksel aperatiflerle yağlımızın gelmesini, çaylarımızı yudumlarken sohbetle beklemeye başladık.Bu sırada siparişleri pişenlerin mis gibi kızarmış yağlıları yan masalara ahşap servisler üzerinde bakır maşrapalardaki nefis ayranla gelmeğe başladı.

         Dıgı’daki  kızarmış yağlıların özelliğinden,güzelliğinden bahsediyordum ki ..bizim siparişleri garson porselen tabaklarda üst üste kır pidesi gibi kesilmiş vaziyette dağıtmaya başlamaz mı.. Garsona siz yağlıyı bu şekilde mi servis ediyorsunuz yan masalardaki gibi uzun ahşap servisleri kullanmıyor musunuz diye sitem ettim.

                    Şefleri olacak garson da porselen tabakta kır pidesi  nakaratı yaptı…!

           Benim bildiğim Karadeniz yağlısı kesilmiş olsa dahi bütünlüğüyle masaya gelir… 

          Misafirlerin yanında fazla rahatsızlık olmasın diye masamıza oturdum. Bana gelen  yağlımı da geri gönderdim yemedim. Sabah kahvaltısı sonrası  Misafirlerimizi kapıdan arabaları ile İstanbul’a yolcu ettikten sonra masanın hesabını ödedim.

           Garsonun bahşişini de…

           Dıgının yerinden ayrıldım..

            Sonra ne mi oldu ?..

           Arkadaşlar başka bir yerde enfes bir yağlı ikram ettiler, afiyetle yedim..

          Yerken de çorba yemek isteseydik çorbacıya giderdim diye söylenmeğe başladım.


      ORSEV’DEN 


 

 

             “BÜYÜKŞEHİR”
 
       Ordu Valisi Orhan Düzgün, Belediye Başkanı Seyit Torun Jandarma Alay Komutanı,Emniyet Müdürü ve sanatsever Orsev dostları Orsev’in yeni oyunu büyükşehir’in Gala gecesinde izlediler,sanata gönül vermiş amatör sanatçıları alkışladılar  çiçek verdiler.
         Ordu Sanatevi Başkanı Sevinç Özel Orsev’in 20. sanat yılı etkinliğinde Cevat Fehmi Başkut’un yazdığı Sanat yönetmenliğini  Gülseren Köksal Yamak’ın yönettiği ve Otel Sahibi Fevziye İşgüzar’ı oynadığı “Büyükşehir” Oyununun GALA gecesinde bir başka mutluydu.
        İki perdelik oyun alkışlarla bittiğinde Başkan Özel sahnedeki Orsev’in sanatçı dostlarını büyük bir gururla şöyle takdim ediyordu;
          Sayın Valimiz değerli konuklarımız ;
Oyunumuza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.Bir Kültür ve sanat şehri olan Ordu’da kurulduğumuz 20 yıldan bu yana sayısız Kültür ve Sanat etkinliklerine imza attık. Şehrimize sanat adına güzellikler getirdik.
            Değişik meslek guruplarından amatör güzel insanlarımız oyunumuzda gönüllü olarak rol aldılar. Yaşamın belirli bir noktasından sonra yoğun işleri arasında oyunculuğa soyunan bu arkadaşlar kendilerine ayırdıkları boş zamanlarını sanatla ve Orsev’le paylaştılar.
         Bu yol uzun ve meşakkatli bir süreçtir. Disiplinli, saygılı gayretli ve coşkuyla çalıştılar. Emeklerinden ve özverilerinden dolayı hepsini sevgi ve şefkatle kucaklıyor ve teşekkür ediyorum.
          Ordu’da sanat ve kültüre, Orsev’e destek veren Valimiz Sayın Orhan Düzgün’e etkinliklerimize katılımlarıyla bize güç veren ve hep yanımızda olan Valimizin eşi Gül Düzgün hanımefendiye ve sanat dostlarına  teşekkürler dedikten  sonra
     gülümseyerek duraklayan Başkan Sevinç özel bir derin nefes aldıktan sonra “ bana bunu her defasında söyleme diyorlar ama söyleyeceğim” dedikten sonra minnet dolu şu sözlerle konuşmasına devam etti…
           Geçicide olsa bu özel mekanı bize tahsis ederek işlerimizi kolaylaştıran ve Ordu’lu sanatseverlerin daha güzel, daha iç açıcı bir mekanda buluşmasına sebep olan Belediye Başkanımız sayın Seyit Torun’a gönülden teşekkürlerimi sunuyorum dedi…
             Özellikle de Kültür ve Turizm Bakanımız sayın Ertuğrul Günay’a Orsev’e sağladığı maddi ve manevi destek nedeniyle şükranlarımı sunuyorum ..
             Ayrıca katkıları nedeniyle değerli işadamımız Sayın Ergin Karlıbel’e , Home dekorasyon Nagihan’a Avukat Hatice Ergen’e ve siz sayın sanatsever sanat dostu misafirlerimiz ve emeği geçen herkese teşekkür ederim.
              Hep yanımızda olan işlerimizi kolaylaştıran sevgi ve coşkuyla çalışan bir Orsev gönüllüsü Gülten Pazar’a da ayrıca teşekkür etti…
             
                        SANATÇI TUNCA GÖNÜL
                       Uzun yıllar Almanya’da çalıştıktan sonra emekli olup memleketi Ordu’ya dönen bir çok enstrümanı ustalıkla çalabilen İhtiyar Delikanlı sanatçı Tunca Gönül’de çok sevdiği  Udu ile Orsev’e gönül verenlerden birisi…
             Büyükşehir oyununun müzik bestesini yapan Orsev’in ağabeyi Gönül’ü başkan Özer sahneye davet etti ve şunları söyledi;
           Tunca Gönül ; O hep ürettiği için her yaşta genç kalmayı başaranlardandır. Zaten seyrettiğiniz oyunumuzun müziklerini de o yaptı. Köyünde oturuyor. Provalara ve tiyatroya her gün gidip gelmesine rağmen hiç şikayet ettiğini duymadık. Şu anda da Orsev için bir müzik gurubunu konser için çalıştırıyor.
            Özverisine ve emeğine çok teşekkür ediyorum.
             Gülseren Köksal’a gelince 0 bir rehber öğretmen, hem oyuncumuz hem sanat yönetmenimiz.
              Yetenekli gayretli ve azimli. Bütün çalışma arkadaşlarıma , emeklerine teşekkür ediyorum dedi.
              Başkan Özel Orsev’in sahnedeki tiyatro oyuncularını tek tek protokole ve izleyenlerine alkışlarla takdim etti. Vali ve Belediye başkanını sahneye sanatçılara çiçeklerini vermesi için davet etti gecenin anısına toplu fotoğraflar çekildi.
              Orsev’e Başkan Sevinç Özel’le ve Gönül dolusu sanatçılarına ne kadar teşekkür etsek azdır.
               Bizlere bu güzellikleri yaşattıkları için.
               Ve iyi ki varsınız…
                
                ORSEV’İN GÖNÜLLÜLERİ..
               
       Orsev’in sahnelediği son oyunu Büyükşehir’in  Öğretmenlerden oluşan sanat gönüllüsü kadrosu ise şu isimlerden oluşuyor…
           Öğretmenler ;
          Gülseren Köksal, Neşe Yüce, Birgül Canik, Ergin Karahan, Celalettin Sezer, Nevzat Çınar.
            Ayrıca Üzeyir Akbulut Ordu 4. Noteri,
            Nurhayat Doğru Konservatuar tiyatro öğrencisi, Serkan Özkan Engür  İnşaat Mühendisi, Necmi Oğuz OBKT Konservatuarı kurucularından ve ilk müdürü, Cumali Demir İNG Bank şubesi çalışanı, Banu Düzgün Öztürk İş Kadını, Ahmet Öztürk İş Adamı, Namık Yamak Serbest meslek

                     
                           
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

                                              VE

                                MAVİ ÇAM AĞACI..!

 

                                                             Tuncer Engin

 

        Basın Özgürlüğü ile  ve çok özel bir ağaç türü olan Mavi Çam’ın ne alakası var diyebilirsiniz.

        Bence gazeteci  Mustafa Balbay’ın Ordu mektubunda var…

         Cumartesi günü Atatürk Kültür Sarayı AKM’de  Türkiye Gazeteciler Federasyonu , Ordu Gazeteciler Cemiyeti ,Atatürk Düşünce Derneği ve Cumhuriyet Okurları CUMOK’un  organize ettiği  Gazeteci yazar Mustafa Balbay için düzenlenen “ Basın Özgürlüğü” Panelinin konuşmacıları  Gazeteciler  Oktay Ekşi, Atilla Sertel ve Ali Ekber Yıldırım ‘dı.

 

         Gazeteci Oktay Ekşi salona girerken hoş geldiniz diyenlere “ bir dahakine   Mustafa Balbay’ı da getireceğiz” diyordu..

         Atatürk Kültür Merkezsi AKM’de   İstiklal Marşımızın okunması ile başlayan panelin açılış  konuşmasını Ordu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Recep Aydın yaptı.

           Başkan Aydın özetle  “ Sayın Genel Başkanım ,duayen değerli meslektaşlarım kıymetli konuklar. Türkiye Gazeteciler Federasyonu ve Ordu Gazeteciler Cemiyetinin organize ettiği Gazeteci Mustafa Balbay fotoğraf serginse ve Paneline hoş geldiniz.

            Hepinizin bildiği gibi gazeteci Mustafa Balbay iki yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunmakta ve bu sürenin son 20 gününü hücrede geçirmektedir.

             Ülkemizin  Adalet sistemi ve Yargıyı eleştirmek  maksadında değiliz ancak 10 yıldır hayali ihracat,vergi kaçakçılığı ve bir çok yolsuzluklarla suçlanan Orhan Aslıtürk Türkiye’ye iade edildiği gün çıkarıldığı mahkemece tutuksuz olarak yargılanmak üzere serbest bırakıldı.  10 yıldır adaletten kaçan birinin ilk mahkemesinde serbest bırakılması elbette yargının tasarrufudur,ancak iki yıldır tutuklu bulunan bir gazetecinin hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı olmamasına rağmen 20 gündür hücrede tutulmasını da anlamış değiliz.” Dedi..

            Türkiye’de gazetecilik yapmanın mayın tarlasında yürümek gibi olduğunu söyleyen Gazeteci Oktay Ekşi gazeteci Mustafa Balbay’ın belge toplama aşamasında tutuklandığını ve bu süre içinde herkese ders olabilecek bir duyarlılığın sergilendiğini söyledi ve gazeteci Balbay “ benim için her zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerine bağlı Atatürkçü önemli bir dost oldu dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü;

         “ Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığını ve bunun en bariz örneğinin Gazeteci Mustafa  Balbay olduğunu belirten Oktay Ekşi  şu an Türkiye’de 68 gazeteci demir parmaklıkların arkasında bazıları gazetecilikle bağdaşmayan şeyler yapmış olabilir ancak bunlar bir avucu geçmez burada asıl olan gazetecilere olan baskıdır bu gün Türkiye’de gazetecilik yapmak mayın tarlasında yürümek gibidir” dedi..

         Gazeteci Ali Ekber Yıldırım  İzmir İletişim Fakültesinden Okul arkadaşı Gazeteci Mustafa Balbay’dan bahsederken Balbay’ı daima gazetecilikte bir idol olarak gördüklerini hep ona özendiklerini anlattı. Balbay’ın iki yıldır küçük çocuğunu görmediğini  ve bundan da daha büyük ceza olmayacağını söyledi.

 

            GENEL BAŞKAN SERTEL’Lİ AĞLATAN

                              MEKTUP

          Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Atilla Sertel de Gazeteci Mustafa Balbay’ın bir an önce tutuksuz yargılanmasını istediklerini belirterek  Türkiye basın özgürlüğünde 178 dünya ülkesinde 138. sırada yavru vatan Kıbrıs 61.sırada  bu tablo bizi üzüyor  dedi. Balbay’ın gazeteci kişiliğinden örnekler verdikten sonra cebinden Mustafa Balbay’ın Silivri den Ordu’daki dostlarına “ Silivri kalesinden selam olsun” diye bitirdiği ,kendi el yazısı ile   yazıp gönderdiği “ Karadeniz’in damadı”   Balbay’ın bu mektubunu  okumak istediğini söyledi. Salondaki çoğu  insanları ,özellikle bayanları ağlatan bu mektuptan bazı satırlar yazmak istiyorum.

 

                                         “SİLİVRİ KALESİNDEN SELAM OLSUN”

              Çok sevgili Ordu’lu dostlarım, kardeşlerim, hemşerilerim, yol arkadaşlarım;

               Daha bir yıl geçmeden ikinci kez beni ağırlıyorsunuz. Ordu’da yüzlerce beklide binlerce dostumun yanı sıra birde dikili ağacım var. Bir de Karadeniz’in damadıyım. Bütün bunlardan sonra umarım size seslenişimin arasına “ hemşeri” tanımını da eklenmesine izin verirsiniz.

               Düşüncedaşım Rüştü Baş’ın Ordu Olay Gazetesindeki sütununda öğrendim ki, sevgili dostum okul arkadaşım Zeki Özel’in gazetesi önüne 11 yıl önce diktiğimiz  Mavi Çam ağacı tutmuş, boyumuzu geçmiş. Anadolu’muza ne ekersin de tutmaz mı ki?

               Yolunuzun düştüğünde  O Mavi Çam’a  usulca dokunup benden selam söyleyin.

               Her 5 yılda bir görüşecektik,aklındaymış deyin

                Kardeşlerim,

         Gazeteci Atila Sertel’in zorlanarak okuduğu bu cümle den sonra salonda bazı şeyler koptu insanlar gözlerini silmeğe , ovuşturmaya başladı..Ve sertel okumasını zorlanarak sürdürdü…

            …Gündemimdeki üç şeyle yaşamaya başladım; hasret, mahpusta 3. kitabı bir an önce tamamlama telaşı ve 12 Haziran seçim süreci.

             Mavi Çam üzerine yemin ederim ki ,karşılaştığım hiçbir şey, buradan daha güçlü çıkma arzumu , çabamı olumsuz etkilemedi.

              Sevgili Hemşerilerim,

           Ordu Aydınlık bir Kent. Belediye başkanımız Seyit Torun’un deyişiyle Orta Karadeniz’in kıyıcığında ,kuruluşundan bu yana çağdaşlığını koruyabilmiş şirin ve güzel bir kent.

           Ordu aynı zamanda çok tozlu bir kent ! zira Ordu deyince ilk  akla gelenlerden biri sahne tozudur. Sanatın önemini her fırsatta vurgulamaya çalışan bir kişi olarak yarım asra yakındır perdesini hiç kapatmayan Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nu ayakta tutan oyunculara, yöneticileri, siz izleyicilerine selam diyorum, önünde saygı ile eğiliyorum.

            Ordu bütün bu özellikleriyle ülkemizde ve dünyada neler olup bittiğini en sağlıklı gözleyen, sorgulayan insanların diyarıdır.

         ….diyerek Ortadoğu’yu anlatıyor..anlatıyor örnekler veriyor..Koca salonda ÇIT yok dinliyor..Gazeteci Balbay’ın mektubu devam ediyor;

           Türkiye Atatürk devrimlerinin , kurtuluş ve kuruluş savaşının sağlam temellerinin üzerinde bütün depremlere dayanıklı bir yapı olarak sancılı bir süreçten geçiyor.

             Bu günleri de aşacağız.

              Ben kendi payıma iki yıldır Silivri’den haftada üç yazı yazıp ,toplumu meslektaşlarımı uyarmaya çalışıyorum.

           …………bu gün benim karşı karşıya olduğum durum,herkesin başına gelebilir dedim.

             Gelinen durum ortada. Ama yineliyorum ; bunu da aşacağız

             Yüreği Çağdaş Türkiye sevdası ile dolu Ordu’lu kardeşlerim.

……………Aydınlar,bu ülke için ne çok bedel ödedi,

               Ahmet Taner Hoca’nın payına toprak, benim payına

                Hasret düştü.

                Bütün bunlar vatan sevgisine dâhil

                 Dostlarım,

                 ………… bu toplantıyı düzenleyen, katkıda bulunan, katılan herkese teşekkür ediyorum.

                 Bütün Türkiye’nin yüzü  Ordu gibi aydınlığa çağdaşlığa dönene dek mücadeleye devam edeceğiz.Her nerede olursak olalım, umudumuzu hiçbir zaman yitirmeyeceğiz.

                  Buluşacağımız, kavuşacağımız o özgür günlerin özlemi ve inancıyla hepinize Karadeniz dolusu sevgiler,saygılar sunuyorum.

                   Ordu’da herkese..

                    Ordu’nun her şeyine…

                    Silivri kalesinden selam olsun.

 

                     ……cümlelerini boğazı düğümlenerek okuyan ve Balbay’ın mektubunu  zor bitiren Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel’inde gözlüklerinin camının buğulandığını ta uzaklardan hissettik .

                İçinde Ordu’lulara olan sevgisi…Olay Gazetesinin önüne okul arkadaşı gazeteci Zeki Özel’le birlikte diktiği MAVİ ÇAM ağacına olan duygularını Silivri’deki hücresinde kağıda döken   Gazeteci Mustafa Balbay’ın Ordu mektubunun tamamını kendi el yazısı ile Olay gazetesinden temin edebilirsiniz..

            Özgürlüğüne kavuşmuş  Gazeteci Mustafa Balbay ile tekrar Ordu’da karşılaşmak umudu ile kalın sağlıcakla….

 

                                          ABDULLAH AYDIN

                                           GEÇMİŞ OLSUN

             Abdullah ağabi senden gerçekten özür diliyorum.

    Gazetenin aynı sayfasını paylaşıyoruz. Rahatsızlanıyorsun Hastaneye kaldırıyorlar kalp damarına anjio yapıyorlar, sten takıyorlar yoğun bakımda 5 gün yatıyorsun ve karşılaştığımızda bütün olayı senden öğreniyorum.

             Seni seviyoruz ,yazılarını zevkle okuyoruz ve kendine iyi bak tekrar geçmiş olsun.

  

            

      
ÇANAKKALEDE

 

 DESTAN YAZDILAR…

 

        Türkiye 250 bin evladını  1915’de  Çanakkale’de emperyalist devletlere karşı verdiği ve 18 Martta  Çanakkale Geçilmez dedirttiği savaşlarda  şehit verdi.

      Mustafa Kemal komutasındaki Kahraman Mehmetciğin üstün cesareti azmi ve çelik süngüsü ile “Çanakkale geçilmez “ destanını yazdığı  Çanakkale Zaferinin 96. yıl dönümünde Aziz Şehitlerimizi minnetle ve şükranla bir kez daha saygıyla  anıyoruz.

         Geçtiğimiz yıllarda 18 Martta Ordu Jandarma Alay Komutanlığının dağıttığı Çanakkale’de Kahramanlık destanı yazan 43.Piyade Alayının   muhtelif günlerdeki   yemek listesini okuyan insanlarımız, 1915’de atalarının yokluklar içerisindeki  yemek listesi ile Çanakkale’de nasıl destanlar yazarak bu vatanımızın  bölünmez bütünlüğü için nasıl  şehit düştüklerini her zaman minnetle, gururla anacaklardır....

             Şehit atalarımızın manevi huzurlarında saygı ile eğilerek bu listeyi  yeniden yayınlıyorum....,

 

        43.PİYADE ALAYININ

        YEMEK LİSTESİ..!

         Mustafa Kemal Atatürk idaresinde Çanakkale’deki 43 üncü Piyade Alayı 1. Piyade taburu 1. bölük askerlerine  çıkarılan Yemek Listesi:

  15 Haziran Sabah

  Üzüm Hoşafı Öğlen yemek yok. Akşam Yağlı buğday Çorbası Ekmek Tam

   26 Haziran :

    Sabah Yemek yok.

    Öğlen Yemek Yok.

    Akşam yemek yok . Tam ekmek.

    18 Temmuz ;

     Sabah üzüm hoşafı

     Öğlen yemek yok,

     Akşam yemek yok  yarım ekmek.

     8 Ağustos ;

      Sabah Yarım

      Öğlen yemek yok

      Akşam üzüm hoşafı ekmek yok..

 

     NOT: 21 Temmuz 1917’den itibaren başlayarak Ordu emriyle ekmek istikakı 500 grama indirilmiş. Çünkü un ve ekmek kalmamış.

       Bu vatanın nasıl kazanıldığını bilmeyenlere,anlamayanlara, yada anlamak istemeyenlere Lütfen Anlatınız.

 

                “ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI

                 ANA BEN GİDİYOM DÜŞMANA KARŞI” 

 

        Özel turlarla ve rehberlerle  Çanakkale tabyalarını , Çanakkale şehitliğimizi  gezip görmeyene bu duyguları yaşamayana anlatımda insan zorluk çekebiliyor .

          Türkiye’nin dört bir yanından askere alınan gençler Çanakkalede Düşman donanmasına ve Çanakkale’de karaya çıkmak isteyen işgal kuvvetlerine karşı siperlerde göğüs göğüse savaştı.

         Ünlü şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “ Çanakkale Şehitlerine ” Şiirini  kitaptan okumak başka Çanakkale’de binlerce şehit vatan evladının yattığı şehitlikteki  kaya parçasına yazılmış aynı şiiri okumak ise  çok daha başka…Şehitlikte yazılmış  Çanakkale Şehitlerine şiirinin mısralarını  okurken gözleriz yaşarıyor kelimeler boğazınızda düğümleniyor..

          Yaklaşık 500 bin insanın hayatını kaybettiği ,  250 bin vatan evladımızın şehit düştüğü  ve Avrupa’nın İşgalci  askeri güçlerine Mehmetçiğin Tüfeğiyle süngüsüyle ve Topu ile  “Çanakkale Geçilmez” dedirttiği bu Vatanın Çanakkale  Topraklarını,Gelibolu’yu Conk Bayırını  imkanınız varsa mutlaka görünüz..

                Ünlü Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un  kaleme aldığı “Çanakkale Şehitlerine ” isimli kahramanlık  Şiirinin son mısralarında  bakın  Mehmetçiğe  nasıl sesleniyor;

                     

 

                 “ Vurulup Tertemiz alnından Uzanmış yatıyor

                     Yarap bir Hilal uğruna ne Güneşler batıyor,

                      Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker..

                      Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer,

                      Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın.

                      Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın..”

 

                           MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

         Çanakkale  savaşlarında  Anadolu’ya özellikle Çanakkale üzerinden İstanbul’da asker çıkartmak isteyen ve Çanakkale  savaşlarında karadan ve boğazlardan geçemeyen  hayatlarını bu savaşlarda kaybeden İngiliz,Fransız, Hindu ve Avustralyalı  askerler için Çanakkale’deki yabancılar mezarlığında yazılı Başkomutan Mustafa Kemal’in hayatlarını kaybeden düşman askerlerinin ailelerini  bile onurlandıran şu sözlerindeki asilliğe, güzelliğe bakar mısınız..

 

            “EVLATLARINIZ,EVLATLARIMIZDIR”

        “Bu ülkenin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar, burada bir dost vatanın toprağındasınız, huzur ve dinginlik içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçikle yan yana ,koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını savaşa gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta  canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” ( Mustafa Kemal Atatürk)

           Vatanları uğruna hayatlarını kaybeden Bütün Şehitlerimizi saygıyla ve şükranla anıyoruz…


GEÇMİŞ OLSUN ATİLLA…

 

 

            Gazeteci arkadaşım Atilla Şimşek Hastaneler konusunda hiç yabancılık çekmez.. Senede bir defa mutlaka Ankara’da Teyzesinin oğlu Alpin’in bulunduğu   Hastaneye gider. Kalp anjiyosu olur bir bakımdan geçer . Yıllık sağlık bakımını yaptırır.

            Revizyona girer…

           Geçenlerde BTV  Televizyonun Genel Kurulu için Ordu’ya geldi..Umut Hastanesine gitti Başhekim Kenan Uralkan’a muayene olmuş. Safra kesesinde bir avuç taş olduğu tespit edilince kendisini Kenan Uralkan’a teslim etmiş.

           Cumartesi günü Safra Kesesinden ameliyat oldu. Op.Dr Kenan Uralkan safra kesesinden bir kepçe taş almış. Cumartesi günü hastaneye gittiğimde istirahat ediyordu

            Daha sonra telefon ettiğimde Safra kesesinden Beş yüze yakın ufak taşın çıktığını söyledi

             Pazartesi günü sağlıklı bir şekilde hastaneden çıktı.

               Gazeteci Arkadaşım Atilla Şimşek’e Geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

               Aramıza Hoş geldin diyorum.


ADAYLAR

 

                 “ÇIKTI MEYDANA”..!

           Türkiye Büyük Millet Meclisinde  Milletvekilleri seçim öncesi son toplantılarını yapıyorlar. 12 Haziran da Genel Seçim kararı aldılar.  10 Mart’ta  Milletvekilliğine aday  olacak kamu çalışanları  Genel Müdürler, Müsteşarlar Bürokratlar istifalarını verecekler .Partilerinin listelerinde ön sıralarda yer alabilmek için bütün gayretlerini hünerlerini genel merkeze gösterecekler.

          Genel Başkanlara ,Genel Sekreterlere yakın kişiler İllerinin listelerinde ön sıralarında yerlerini alabilecekler veya varsa ön seçim yapılacak illerde delegeler veya üyeler milletvekilleri listelerindeki isimlerin sıralarını oylarıyla belirleyecekler.

 

         Yasalar gereği T.B.M.M de  alınan seçim kararı Resmi Gazetede yayınlandıktan sonra Türkiye Cumhuriyetinin üç Bakanı, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı ve Ulaştırma Bakanı  istifa edecekler .

              İstifalarını  Başbakan’a sunacaklar yerlerine Başbakan tarafından dışarıdan atamalar yapılabilecek  üç kişi Bakanlık koltuğuna oturtulacak .

             Kırmızı plakalı makam araçlarına binecekler.

          Yeni Hükümet kuruluncaya kadar da bu görevlerini yürütecekler.

           İstifa eden bürokrat ve memurlar seçim sonunda görevlerine dönebilecekler. Ancak Oda ve Sendika Başkanları görevlerinden ayrıldıktan sonra bu  görevlerine geri dönemeyecekler.

           Ordu’da da bazı tanıdık Aday adayları şimdiden seçim bürolarını ayarlamışlar çalışmalarını sürdürüyorlar. Çay kahve ocakları seçmenlerin hizmetinde..

            Bu soğuk havalarda Aday adayının  sıcak bürosunda   gelsin kahveler gitsin çaylar iyi güzel de geçmiş yıllarda böyle özel bir büroda yaşadığım bir garip olay geldi aklıma..

             Partideki en yakınlarına bile dikkatli olacaksın.

              Güvendiğin dağlara bile kar yağabilir…Siyasette vefa aramayacaksın.Böyle bir şey yok..

           Biliyorsunuz Vefa İstanbul’da bir semt adı. İşte bunu unutmayacaksın..!

 

                    YAŞAYAN BİLİR MİŞ…!

            Yıllar önce  böyle bir seçimin içindeyiz  ve  Bir aday adayı arkadaşımızın ÖN seçim bürosundayız. Pazar günü Ön seçim sandıkları il ve ilçelerde kurulmuş.Adaylar gerekli delege  çalışmalarını önceden yapmışlar. Sandıklarda  oylar kullanılmış akşam saat 5 te sandıklar açılıyor. Uzun meşakkatli ilçe gezileri sonrası yapılan seçimde Adayların aldığı oylara göre Partinin İllerdeki milletvekili sıralamaları belli olacak.

             

              Aday adaylarında seçim heyecanı dorukta... İlin sandıkları açılmış oylar tasnif edilmiş. İlde Aday sıralamaları belli olmuş. Ancak İlçelerdeki sandıklardan çıkacak oylar merakla bekleniyor,kesin listeler ilçelerden gelecek sonuçlarla belirleyecek.. Seçim bürosundayız 18 İlçenin  Telefon trafiği inanılmaz hareketli merakla sandık sonuçlarını  bekliyoruz.

               İlçelerden Ön seçim sonuçlar telefonla geldikçe Seçim bürosunda hesap makineleri çalışıyor. Notlarımızı alıyoruz. Son olarak İkizce ve Mesudiye’den sandık sonuçlarını bekliyoruz. Kalan son ilçeden gelecek seçim sonuçları  Partinin  Ordu’daki Milletvekilleri aday sıralaması son şeklini alacak.

        Nihayet beklediğimiz telefon geliyor aday adaylarının aldığı oyların tasnifi Yusuf arkadaşımız yapılıyor. Ordu’da Üç aday doktorumuz ilk üç sırayı paylaşıyor.

                  Aday arkadaşımız  Fahri Çelebi ise  10.sıraya yerleşiyor Ordu’dan çıkacak Milletvekili sayısı 6..

                  Aday partili arkadaşımızla  seçim bürosundaki beklentiler dibe vuruyor. Büroda bulunan Çelebi’nin en yakın dostu bir Partili arkadaşı ayağa kalkıyor.

            “Bu delege çok büyük delege..Bende olsam böyle sıralama yapardım” diyor..

                    Seçim bürosunda neticeleri yakından takip eden ve yanımda bulunan Belediye Meclis üyesi arkadaşlarıma “ Bu nasıl iş ne diyor bu adam” diye söyleniyorum..Birbirimize bakıyoruz.

                      Seçimlerde yakın arkadaşında olsa tepkisini farkında olmadan bu şekilde söyleyebiliyor..Daha sonraki seçimlerde  ne oluyor..

                       Çelebinin seçim bürosundaki arkadaşı Milletvekili oluyor…

                        İşte seçimler ..ön seçimler böyle bir şey. Herkes siyasette birbirinin ayağını çekebiliyor.. Gariptir Partili arkadaşının dostunun seçim bürosunda böyle konuşabiliyor…!

                        Yeniden bir seçim süresine girdik. Çoğu partide bu ve buna benzer ilişkiler olacaktır.

                        İktidardaki muhalefetteki hiç far etmiyor.. Adayların sıkıntıları aynı…

                         Şimdiden neler duymuyoruz ki. İstanbul’da bir bayan aday için güzel gelişmeler olmuş..!

                         Biz Gazeteciyiz… 

                         Biz  hancıyız bekleyip göreceğiz…!


    OR-Gİ  

  ARTIK HAYAL DEĞİL..

        Yaklaşık yarım asırdır Ordu’muza  İktidarda olan siyasi partilerin liderleri ve Başbakanları tarafından zaman zaman yapılması sözü verilen  özlemini çektiğimiz havaalanı projesi, hayallerimiz umutlarımız gerçek oluyor..

         Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 13 Şubat’ta İstanbul’da katıldığı Ordu’lular Sevgi Şöleninde  Or-Gi havaalanını yeniden şu sözleri ile  gündeme getirdiğini Gazeteci Ahmet Gürpınar Tribün gazetesinde  yazdığı “ Havaalanı tartışmaları meslek hayatımla yaşıt” başlıklı yazısında Başbakan  Erdoğan’ın

            “Kim ne derse desin ,hangi dedikoduyu üretirse üretsin  Ordu Giresun Havaalanı nı en kısa zamanda Ordu ve Giresun’a kazandıracağız” sözleri yeniden  umudumuz oldu.

            Bu açıklamalardan sonra Havaalanı  projesinin  yakın takipçisi Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ordu Milletvekili M.Hilmi Güler şu açıklamayı yaptı.

         “ Yaklaşık 50 yıldır tartışma konusu olan ve bu süre içerisinde gelip geçen hükümetlerin sadece söz vermekten ileri gidemediği Ordu-Giresun havaalanı için gün sayımına başlandı.

             OR-Gİ Havaalanı için 21 Milyon TL  ödeneğin ayrıldığını bildirdi ve Ordu Giresun Halkının beklediği ihalenin  4 Mart 2011’de Ankara’da  yapılacağını açıkladı.

 

                           VALİ MUSTAFA MALAY’IN

                                     ÖZEL ÇABASI

 

          Yıllardır Ordu basınının yakından takip ettiği Ordu’ya yapılacak en büyük ve kalıcı hizmetlerinin  en önemlilerinden birisi olan ,Ordu’ya yapılması düşünülen  OR-Gİ Havaalanı projesinin hikayesi  çok eskilere dayanıyor.

            Bir zamanlar eski Giresun yolunun deniz tarafına  Melet Turnasuyu arasına  siyasetçilerce müjde sözü  verilen daha sonra Eskipazar mevkiindeki Orman Ağaçlandırma müdürlüğünün düz arsasına düşünülen Ordu Havaalanı projesi  Sivil toplum kuruluşlarının tepkisini almıştı.

              Yer konusundaki belirsizlikler devam ederken 14 sene önce  eski Ordu Valisi  Mustafa Malay’ında büyük gayretleri ile iki ilin müşterek ihtiyaç isteği OR-Gİ Havaalanı  olarak iki ilin ortak  dayanışması  ve kararı ile Bulancak’ta Deniz dolgusu ile  yapılması kararlaştırıldı.

            İki İlimize hizmet verecek  bu  havaalanına Ordu Giresun illerinin baş harflerinden   OR-Gİ havaalanı ismi konuldu. Vali Mustafa Malay zamanın Giresun Valisi, iki ilin milletvekilleri, Belediye Başkanları   ,Ordu-Giresun  Basını ve Sivil Toplum örgütlerinin de desteği alınarak çalışmalarına bu yönde devam etti..

            İki ilin  Gazeteciler Cemiyet Başkanları da müşterek toplantıları sonucu  Basın kuruluşları ve  sivil toplum örgütlerinin de desteği ve ortak  projesi olarak   deniz dolgusu ile Gülyalı ilçesine düşünülen   OR-Gİ havaalanını  iki ilin ortak ihtiyacı  olarak devamlı  gündemde tuttular.

             Yıllar sonra  Ordu Basını gazetelerinin manşetine  “ Havaalanınızı yapmayana Oy Vermeyin” spotunu yazdı.Gazeteler bu başlık altında çıkmağa başladı.

              Şu da bir gerçek ki bu işe gönül koyan eski milletvekillerimiz, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın aldığı ORGİ Havaalanının yapımı için ihale  kararı, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın ve  Eski Enerji ve Tabi kaynaklar Bakanı  Ordu Milletvekili M.Hilmi Güler’in, milletvekillerimizin  katkıları OR-Gİ Havaalanı ne  zaman gündeme gelse her zaman hatırlanacaktır.

       Ayrıca  Ordu eski  Valisi Mustafa Malay’ın büyük katkıları da  unutulmayacaktır..

               Havaalanımıza Emeği geçen herkese teşekkürler…

                                     

              PİRAZİZ’DE DAĞI PATLATTILAR

              GÜLYALI’DA DENİZİ DOLDURDULAR

      Yıl l997 Vali Mustafa Malay Ordu Giresun Havaalanının bir an önce gündeme getirilmesi için büyük çabalar harcıyor Ankara’da görüşmeler yapıyor.

           Görüşmeler Or-Gi Havaalanı için .

          

         İki ilin ortak isteği ve ihtiyacı olarak Devletten yapımı istenen OR-Gİ havaalanının Gülyalı ilçemizde deniz dolgusu ile yapılması kararlaştırılınca yakın bir yerden kaya dolgu malzemesi alınması gerekiyordu.

   Piraziz  girişindeki derenin yanında bulunan taş ocağı olarak kullanılan dağ için kamulaştırma yapıldı. Buraya gerekli tetkikler yapıldıktan sonra Haziran ayında uzmanlarca döşenen 8 ton dinamitin patlatılması sonrası Gülyalı’da Ordu Giresun Or-Gi ortak kullanılacak Havaalanı için Denize dökülecek İLK  TAŞ için düzenlenen tören vardı..

           Vali Mustafa Malay Ordu’lu  işadamlarından bu törenin başlangıcı için kapı kapı dolaştı işyerlerini ziyaret etti katkılarını sağladı bağış  para yardımı topladı . Ordu esnafını tek tek gezdi simitçisi ayakkabı boyacısı dahil herkesten gönüllü bağışını sağladı..

         Deniz dolgusuna  Temel atma töreni için gün kararlaştırıldı. Vali Mustafa Malay Belediye Başkanı Fikret Türkyılmaz , Ergin Karlıbel,Ömer Aydın,İsmet Şenocak, Ozan Baba davetliler  ve bazı daire müdürleri ile  ben Tuncer Engin  Gülyalı’daki balıkçı barınağından bir balıkçı motoruna  bindik.

            Bir diğer büyük motora da basın mensupları ve televizyoncu arkadaşlar denizden Dinamitin patlatılacağı Piraziz’deki dağın karşısında çok açıklarda yerlerimizi aldık. Yollar trafiğe kapatıldı. Telsizler le talimatlar verildi. Bu tarihi an için Fotoğraf makinalarının  televizyon kameralarının odaklandığı yer deniz dolgusu için patlatılacak Piraziz’deki  dağın yamaçlarıydı.

            Bir zaman sonra  karayolu trafiğe kapatıldı sonrası müthiş bir patlama ile toz duman içinde kayalık dağın yamacının çöktüğünü  anı tespit ettik.

             Yaklaşık 8 ton dinamit patlatılmıştı..   

             Daha sonra tekrar karaya çıkıp Gülyalı’ya Havaalanının yapılacağı yerdeki denize ilk taşın döküleceği yere geldik.

              Giresun Valisi ve yetkili kişilerde tören alanında yerlerini almışlardı. Ordu Valisi Mustafa Malay büyük kayaların yüklü bulunduğu bir sarı  damperli kamyonun şoför mahalline çıktı ve damperini çalıştırdı.

               Tören alanında bulunan davetlilerin alkışları arasında OR-Gİ havaalanını koruyacak Mendireğin  İlk dolum kayaları denize dökülmeğe başladı.

                Hepimizde büyük bir mutluluk vardı..Onlarca kamyon denize taş getiriyor büyük kepçeler taşları yerleştiriyordu…

                Bir zaman sonra ne oldu..!

                Vali Mustafa Malay başlka ile atandı gitti ,Havaalanı hayalimiz  bitti..

 

                              TEŞEKKÜRLER…

        Aradan geçen 14 sene sonra Ordu Basınının devamlı OR-Gİ havaalanını gündemde tutması Bakanlarımızın,Milletvekillerimizin gayretleri ile yeniden gündeme gelen  OR-Gİ Havaalanı için

           Başbakan Tayyip Erdoğan  son noktayı koydu .

           Milletvekilimiz  Hilmi Güler Müjdeyi verdi.

           “Havaalanı için ilk etapta 21 milyon TL  ödenek ayrıldı.

            OR-Gİ Havaalanının ihalesi  4 MART 2011’de”

             Yeniden umutlandık..

            Emeği geçen herkese yeniden Teşekkür ediyoruz.

             Gazeteci Arkadaşım Atilla Şimşek bir yazısında “ Or-Gi Ordu’luların Zaferidir” diye yazmıştı.

              İşte buna katılmamak mümkün değil…


 

 

 

 

 

                  “SU OLMAZSA

                   HAYAT DA OLMAZ”

 

           9 Şubat Çarşamba günü Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatro salonunda  Ordu Temiz Enerji Platformu, Kent Konseyi Çevre Gurubunun organize ettiği Hidro Elektrik Santralleri HES lerle ilgili “ HES’ler ve Geleceğimiz”…

         “Su olmazsa Hayat da olmaz..!”

        konulu bir bilgilendirme  toplantısı yapıldı.

        Duyarlı Çevrecilerin katıldığı toplantıyı Doğa Derneği  başkanı Güven Eken sahnede yaptığı maket üzerinde 49 yıllığına kiralanan akarsularımız üzerindeki yapımı devam eden 63 HES inşaatının doğaya vereceği tahribatı ve Akarsularımız üzerindeki doğa ve çevre  katliamlarını örnekler vererek Çeşitli yerlerde HES inşaatlarına yöre köylülerinin açtığı davaların  % 90 nında zaferle sonuçlandığını anlattı.

          Hes’lerin Su tutma havuzların da Alüvyonlardan çökertilen suların deniz canlılarının da beslenmelerinde nasıl etkilediğini söyledi

      “Köylüler birlik olup atalarından torunlarına emanet,doğanın can damarı olan suların, gözlerini para hırsı olan şirketlere karşı korumalıdır” dedi…

 

          Başkan Eken sahnede yaptığı Maket üzerinde yağmur yağdırdı ,dereler ırmaklar oluşturdu akar suların önüne HES barajları  yerleştirdi  “Su olmazsa Hayat olmaz.. Vücudumuzun  damarlarındaki kan nasıl boşa akmıyorsa su da boşa akmaz” dedi  Hidroelektrik santrallerinin çevreye verdiği doğa zararlarını özetle şöyle anlattı ;

          “ HES’ler Anadolu’nun yabancı şirketlerce işgalidir Hes’leri yapan şirketlerin büyük kısmı yabancı ortaklıdır. Hes’lerin yapılmasıyla akar sularımız şirketlerin ellerine geçecek 49 yıl patronların cepleri dolacak .Derelerimizi satın alan şirketler ürettiği elektriği yüksek fiyata satarken kendileri bir kuruşa kullanacaklar” dedi..

           Köylülerimiz  vadilerini sularını köylerini korumak için hukuk yoluna başvurmalıdırlar . Bu davaları açan köylülerimizin % 90’ından  fazlasının     zaferleriyle sonuçlanmaktadır. Vatandaşlarımız bu HES konusunda bilgilenmek için HES bilgi hattını arayabilirler. Tek vücut olmalıyız Su olmazsa hayatta olmaz suyumuzu vermeyeceğiz. Sözleriyle konuşmasını bitirdi..

           Doğayı ve Çevreyi tahrip eden Hes yapım çalışmaları ile ilgili slayt film gösterimi sonrası

 

                    HES SAVAŞÇISI Elk Müh
                     COŞKUN TÜRKELİ

            

 

           Soru cevap kısmına gelindiğinde salondan  yazılı sorulara Ordu Temiz Enerji ve Çevre Platformu sözcüsü “HES savaşçısı” Elektrik Mühendisi Coşkun Türkeli özetle şu yanıtları verdi :

             Ordu’da yapılacak  HES’lerin kendi amortisini  karşılaması mümkün değildir. Ordu’daki su kaynaklarının mevsimlik olduğunu da söyleyen Elk Müh Türkeli suların kullanım hakları böylelikle 49 yıllığına alınıyor. Ordu’da yapılacak 63 HES inşaatının ortalama 250 milyon dolara mal olacak oysa bu tesislerin kendi kendini amorti etmesi mümkün gözükmüyor . Burada amaç sudan elektrik elde etmek mümkün değil burada amaç başka…Oysa yapımı yeni biten Topçam barajından üretilecek elektrik Ordu’nun elektrik ihtiyacını karşılayacak kapasitede iken 63 HES inşaatı tamamlandığında ancak Ulubey ile Perşembe’nin ihtiyacını karşılayacak kapasitede olacak. Yani bunların Ordu’nun elektrik ihtiyacını karşılaması mümkün değil.

            Bu işin arkasında Rant var. Bu işlerin arkasındaki  firmaları  geçmişlerini incelediğinizde kredi batırmış vergi kaçırmış ,vergi borcu olan insanları görüyoruz.

             Ordu’daki 17 HES inşaatını  araştırdıklarında  yabancı ortakları olduğunu belirten Elk Müh. Coşkun Türkeli  Darıca 2 projesinin binde beş ortağı İstanbul’da diğerleri İngiltere’de Amerika’da İsrail’den çıkıyor. Bunlar suyun kullanım haklarını aldığı için zamanla  şişelenerek satışını da yapacak.

              Heslerle  mücadele etmenin yasal yolu bunlara dava açmakla olur  dedi..

 

               ÇEVRE BAKANI   EROĞLU..

                TRABZON’DA KONUŞTU…

    O  günlerde  Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi KTÜ de Osman Turan konferans salonunda Doğu Karadeniz bölgesi Heyelan ve Taşkınları  sempozyumunda  öğrencilerin salona alınmadığı bir toplantıda  Çevre Bakanı Veysel Eroğlu HES lerle ilgili  şöyle konuşmuş;

      “ HES lerin hiçbir şekilde Suyu kirletmesi  söz konusu değildir. Eskilerde su değirmenleri vardı şimdi ahşap değirmenler yerine paslanmaza çelikten yapılar tribünler var Suyun gücünü alıyorlar suyu daha temiz bir şekilde veriyorlar…”

             Size şu sözü veriyorum Hidro Elektrik Santralleri HES lerin olduğu vadiler çok daha güzel mekanlar haline gelecek …

                 

                    MELET’İ..

           GEZDİK GÖRDÜK  DE …!

        Yazın Hollandalı gazeteci VİLCO’nun Türkiyeyi gezen meşhur KARAVANI  ile Gazeteci arkadaşım Ömer Kulaçoğlu  ile birlikte MELET vadisinden yukarıya  Topçam Barajının olduğu yere bir günlük bir seyahat yaptık.

         Melet ırmağının kurumuş dere yatağında bu vadi üzerinde yapımı bitmiş olan HES 1 santraline gelirken  derenin Darıca Kirazlık arasındaki 7 Km’de suyun akmadığını ve Susuz boş dere yatağında gördüklerimizi tarif etmekr,anlatmak yazmak yetmez ..

       Bu doğa tahribatını görmeniz gerek…

        Susuz dere yatağında çekikm yapan Vilco’nun ekibini görünce HES’in bir yetkilisi sinirlendi..kızdı..etrafımızda turlar attı..telefonla bir yerlerle konuştu..

         Vilco ile röportaj yapan Elk Müh Coşkun Türkeli

          “ Suyun tutulduğu havuza.. talimat verdi birazdan CAN suyu..! nu göstermelik bırakır” dedi..

           Bir iki kilometre taşı toprağı  kurumuş Melet’in boş dere yatağını seyrederek yolumuza devam ediyorduk..

            Gördüklerimize inanması zor ama..Coşkun Türkeli haklı çıkmıştı canlısı ölmüş dere yatağına ince bir su bırakmışlar.

             Bunun adı Kirazlık Darıca 1’in arasındaki  Melet’in Ölmüş ırmak yatağının Can’landırma  suyuymuş..!

               Geçiniz..

              Çevre Bakanı Eroğlu’nun Trabzon’da KTÜ’de  HES’ler için anlattıklarına gelince ..

               KTÜ Öğrencileri  iyi ki salonda yokmuş..


“TÜRK TELEKOM”

            VE

   “ DELİ DUMRUL”

 

    Dede Korkut Destanı “Duha Kocaoğlu”  Deli Dumrul hikayesini çoğumuz okul zamanlarımızdaki kitaplardan okumuşuzdur veya bu ilginç masalın öyküsünü büyüklerimizden  dinlemiş ve de  tiyatrosunu seyretmişizdir, duymuşuzdur..

          Hikaye şöyledir ;

       “ Deli Dumrul bir kuru çayın üzerine bir tahta köprü yaptırır..Geçenden 30 akçe geçmeyenden döve döve 40 akçe alır..

     Bunu niçin böyle ederdi.?  Onun için ki benden deli,benden güçlüler var mıdır …” 

       Şimdi buda nerden çıktı..!  Ne  alaka denilebilir…

       Size yapılan bir hizmetin karşılığını bir şekilde ödersiniz. Her hangi bir işyerinden bir şey alıp parasını ödersiniz veya  parasını ödeyip herhangi bir yere gitmek için bir bilet alırsınız bunun karşılığında  seyahat eder yine  parasını ödersiniz..

 

          Sonuçta aldığınız bir malın veya bir hizmetin karşılığını ödersiniz…

      Siz  dolmuşa binmeden parasını ödeyen birisini tanıyor musunuz.?

      Veya trenle .. uçakla bir yere giderken bilet parasının yanında bu uçak çok pahallı çok güzel veya tren şu kadar para  karşılığı bilet aldınız yetmez.. şu kadar da katkı payı parası ödemek zorundasınız diyen var mı..?

        Tabi ki böyle bir para ödeme  sistemi görünürde yok da…!

         

TÜRK TELEKOM…!

 

             Vatandaşa iletişim , konuşma kolaylığı  sağlayan eski adıyla PTT sonradan açılım yapmış şekliyle Türk Telekom iletişim merkezinin Faturalarında ki sabit Aylık ücretin ne anlama geldiğini elinize faturası geldiğinde soruyor araştırıyor musunuz..!?

        Bir sabit telefonunuz ve bir  numaranız var ,birde cep telefonunuz..Çoğu  görüşmeleriniz cep telefonunuzdan olduğu için sabit telefonunuzla fazla konuştuğunuz bir yerde  yok. Bu arada sabit telefondan, sadece arandığınızda ALO diyorsunuz..

         En önemlisi ve…

        Üstelik sabit telefonun da konuşmaya kapalı ..!

         Yine aynı akıbete uğruyorsunuz..

        Durum böyle olduğu halde Aylık ücret diye bir “Dede Korkut” icadı çıkmış Size gelen Faturada konuşmadığınız halde ödeme emirli bir talimat her ay önünüze  geliyor ;

         Son Ödeme Tarihi …..

        Aylık Ücret 18.72

         Kullanım ücreti   0.68

         Diğer ücretler  3.39

         İndirimler 0.68

          Ücretler toplamı  22.11

          KDV       3.90

           ÖTV       3.32

           Devlete ödenecek vergilerin top  7.30

           Fatura tutarı     29.41

           ………….

           Bu tarz düzenlenmiş faturayı alan vatandaş Telefonla  konuşsa da konuşmasa sonuç değişmiyor..Ödemediğinizde   önce telefonuz dışa konuşmaya kapatılıyor..Telefonunuz  kapalı olduğu halde bu tahsilat makbuzu bir sonraki  ay elinize  yine geliyor…

         Görüşme yok kullanım  0.68 fatura bedeliniz 29.41 TL…

        Televizyonlara reklam  parası ödenecek diye vatandaşın konuşmadığı zamanda da otomatiğe bağlanmış Aylık ücretli fatura bedeli vatandaştan tahsil etmenin mantığı gerçekten anlaşılmıyor.

          Köprüden geçsen de geçmesen de…Konuşsan da konuşmasan da..! “ Dede Korkut” misali bu sabit ücreti ödeyeceksiniz…!

          İşte bunu

         Anlamak ta zorlanıyor insan ..!

         Bu hizmetin adı Özelleştirme olmalı ..

          Telefonla konuşturma hizmetinin karşılığını vatandaş tabi ki ödeyecek ödemek zorunda da  konuşturmadan alınan  bu tahsilatın adı ne oluyor..!

            Ha..Dede korkut masalındaki “Deli Dumrul..” hikayesi..

             Ha da..Türk Telekom’un konuşma hizmetinin dışındaki aylık  sabit ücreti..

            Yüzlerce sabit telefon sahibi vatandaş sırf bu yüzden telefonlarını kapattırıyor,iptal ettiriyor ve  cep telefonu kullanıyor.

              Vatandaş..

             Param kadar konuşurum diyor..

             Ben de öyle…

           Sabit telefonlardaki  her ay muntazam gelen  otomatiğe bağlanmış karşılığı bilinmeyen “ Aylık Ücreti” yuvarlamak için vatandaşa cazip gelsin diye  Akşam 7’den sabah 7’ye kadar ücretsiz konuşma .Türk Telekomun uzun vadeli çok uygun taksitlerle verdiği  elektronik promosyonlar çok güzel de …

          Vatandaş Sabit telefonundan Konuşmadığı “ Deli Dumrul” akçesi misali Aylık ücret  hizmet tahsilatı olan  18.72 Tl nin ve almadığı bu  hizmetin KDV si ÖTV’si tahsilatını dahası verilmeyen  hizmetin tahsilatını ödemek zorunda bırakılıyor  anlamak mümkün değil.           

          Bir bilen varsa açıklasın…!

           Ben son zamanlarda bu garip hizmeti anlamadığım için de 35 yıllık sabit telefonumu aynı gerekçeyle iptal ettirdim.

           Santralli, Manyetolu telefonlardan bu günlere geldik .Telefon teknolojisi değişti..Bana ulaşmak isteyenler beni bir şekilde cep telefonumdan bulurlar….

 

          Dip Not : Bu yazıyı yazarken Türk Telekom Genel Müdürlüğünden aradığını söyleyen bir görevli Telefonunuzu neden iptal ettiriyorsunuz diye sordu. İnternette yazacağım oradan okursun dedim. Telefonunuzu İptal ettirmeyin sabit ücretinizi 30 değil 15 Tl paketten yapalım dedi..

             Siz bu zihniyetle daha çok vatandaşa aynı şeyleri söylemek zorunda kalırsınız iyi günler dedim..

           

% 70’ e varan İndirim…!

Tuncer Engin

                Dükkanlarda Kış sonu indirimleri başladı. Vitrinlerine çeşitli boyda ve renkte yazdıkları kocaman  İNDİRİM yazıları ile müşterilerini dükkanlara çekmek istiyorlar..

               Dükkanların bu indirimleri belirli mevsimlerde devamlı oluyor görüyoruz çoğu zamanlarda hoşumuza giden bir ürün varsa ve de indirim cazip geliyor  alışveriş yapıyoruz..

               % 70 indirimi bulana aşk olsun…

               

                  Büyük şehirlerde Ünlü mağazalar  özel müşterilerinin cep telefonlarına mesajla veya özel davetiyelerle bildirdikleri 1. gün özel indirim günlerine çağırıyorlar.  Özel ürünlerini 1. günde ürünlerini  seçme imkanı veriyorlar.                                  

                 Yüzde elli indirim,.. 3 ürün al 2 ürün parası  öde indirimleri ile alışverişi daha cazip hale getiriyorlar.

                    Bazı  vitrinlerine yaklaşık 1 metre büyüklüğünde % 70’ e ..% 60’a ..varan indirim yazıları var ki işte bu alışveriş şekli düşünce harikası bir yaklaşım.

                      % 70’e varan yazısını beş metreden okuyorsunuz da alt köşesindeki ..e varan yazısını  okumak için  mercekle dolaşmak gerekiyor.. Çoğu zaman bu özel zeka indirimini fark edemeyebilirsiniz dikkat de etmeyebilirsiniz, dükkana girersiniz. Ürünü beğenip kasanın kuyruğuna girdiğinizde bu sözüm ona yüzde yetmişe varan indiriminin yanlış olduğunu size hatırlatırlar..

              Doğru okumamışsınız bakın onun altındakini görmemişsiniz derler adama ..!

                   Bu garip indirimleri takip eden bir resmi kurum var mıdır, yok mudur bilemiyorum da…

                            HAYALET CADDELER

                            “YENİ FİDANGÖR

                        ESKİ FİDANGÖR ..!”

 

              Bu Fidangör hikayesini   bir kere yazmıştım bir kere daha yazayım…

                Çünkü Belediyenin resmi levha asmadığı bu garip hayalet adresi  bir daha yazmayacağım.

               Vatandaşın özelliklede gençlerin  icat ettiği bu Yeni Fidangör..Eski Fidangör adresinin  ne kadar resmiliği olur bilemem de bildiğim bir şey varsı Eski Fidangör diye tarif edildiğinde  araç trafiğine kapalı alışveriş semti Sırrıpaşa Caddesi ..Yeni Fidangör denildiğinde de yine trafiğe kapalı   İsmetpaşa caddesi GÜM’e gidiyor yok sayılıyor…

                 Alışkanlık haline gelmiş bu hayali adres radyolardan okunuyor el ilanlarına basılıyor. Yazıya başlamadan önce radyodan FİKS alışveriş merkezi Yeni Fidangörde..METROPOL alışveriş merkezi  Yeni Fidangörde Ada Simit Fırını Karşısında diye reklam anonslarını dinledim..

                 Belediye kayıtlarında olmayan bir caddedeki iş merkezlerinin hayali  adresi bunlar.. Resmiyette ise böyle bir caddenin varlığı  yok.

 

                   

                   1926-27 yıllarında Şimdiki  Fidangör diye anılan yerde Aktaş fırınının olduğu bölgede  fırıncılık yapan Panagiutis Fytanidis Fidangür isminde bir Rum vatatandaş varmış. Zamanın taş fırınında pişkin ve güzel ekmek yaparmış. Bu beğenilen ekmek için nereden aldın denildiğinde “ Fidangür” den aldım derlermiş.

                 Bir zaman sonra  bu Rum fırıncı Fidangör ailesiyle beraber  Yunanistan’a gitmiş orada fırıncılık yapmağa başlamış. O günlerden bu günlere bu mevki  halk arasında Fidangör olarak  konuşulmağa başlanmış.

                 Durum böyleyken günümüzde Gençler 19 Eylül ilköğretim okulunun önünden başlayıp Tahıl pazarının önüne kadar uzanan Sırrıpaşa Caddesinin adını eski Fidangör.. Ada Fınının önünden başlayan İsmetpaşa caddesine de  Yeni Fidangör adını koymuşlar..

                  Bu caddeler  üzerindeki esnaf ta işyerlerini Radyo ve Televizyonlara verdikleri reklamlarda Eski Fidangör..Yeni Fidangör olarak belirtmekteler.

                   Bu yanlış verilen HAYALİ  adres için Belediyenin müdahale etmesi gerekir diye düşünüyorum..


O ZATEN CHP’LİYDİ…

 

          Ordu halkının Güvenini kazanan eski DSP’li Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı  Kemal Kılıçtaroğlu’nun Ordu’yu ziyaret programı içerisinde 31 Ocak 2011 Pazartesi günü Vali Kemal Yazıcıoğlu Kapalı spor salonundaki törende Eski yuvası Cumhuriyet Halk Partisi’ne katıldı.

         Yaklaşık beş bin kişinin katıldığı törende Başbakan Kemal tezahüratları ve alkışları ile  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu Fındık üreticileri ile birlikte  fındık bahçesinde fındık  toplarken  çekilen dev bir posterin önünde kürsüye çıkıp yaptığı konuşmasında  Ordu’da sizlerle beraber olmaktan memnunum

               “ Güçlerimizi birleştirirken bölünmeyeceğiz.

            Ayrılmayacağız,beraber olacağız.

             Ordu’yu Sosyal Demokrat kılan,çağdaş  yürekli bir Belediye Başkanınız var.

              O Ordu’nun aydınlık yüzüdür..

              O Yürekli Belediye Başkanını buraya çağırıyorum .

             Dereler Nehirlere,nehirler denizlere akacak güçlü olacağız bu gün bir nehir daha okyanusa katıldı.” dedikten sonra ailesi ile birlikte kürsüde bulunan  Belediye Başkanı Seyit Torun’un elini havaya kaldırıp basın mensuplarına ve Ordu Halkına mesaj verip salonu  birlikte  selamladıklarında tabiri yerinde ise salonda yer yerinden oynadı..

              Kılıçtaroğlu CHP rozetini Alkışlarla Başkan Seyit Torun’a ve birlikteki katılımcıların yakasına taktı..

              Başkan Seyit Torun’un eski yuvasına CHP’ye bu muhteşem dönüşü sosyal demokratları son derecede memnun ettiğini söyleyebilirim.

 

                1994 ve

            CHP’Lİ BAŞKAN TORUN

      

           1994 senesinde Ulubey Belediye Başkanlığına Cumhuriyet Halk Partisinden adaylığını koyan Seyit Torun bir dönem  güzel ilçemizin Belediye Başkanlığı görevini yaptı. 1999 yılında Ordu CHP İl Başkanlığı yönetim kurulu üyeliği ve Başkan yardımcılığı görevine getirildi.

       2004 Yılında Ordu Belediye Başkanlığına aday  adayı oldu olduğunda  kabul görmedi Seyit Torun taraftarları CHP’liler iki otobüs ile CHP Genel Merkezine gittiler..

        Zamanın Genel Sekreteri Önder Sav’la görüştüler.. Ordu’dan  Ankara’ya giden CHP’lileri Önder Sav’ın Genel Merkezdeki Televizyon görüntüsünde  “Polis çağırın atın bunları dışarı” diyen sözlerini izledik.

          Bu karmaşadan sonra Seyit Torun DSP adayı olarak seçimlere katıldı ve iki dönem DSP’nin  Ordu Belediye Başkanı oldu.Halen bu görevini sürdürmektedir.

            Sonuç olarak DSP Belediye Başkanı Seyit Torun eski yuvasına Cumhuriyet Halk Partisine CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçtaroğlu’nun özel olarak  katıldığı muhteşem törende  eski yuvasına CHP’ye döndü..

              Nerede kalmıştık..

              O Zaten CHP’li idi…



“ ORDU TANITIM GÜNLERİ”

 

                               NOTLARI…!

 

                                                  Tuncer Engin

                Ordu 6 - 9 ocak tarihleri arasında Başkent Ankara’da Atatürk Kültür Merkezi’inde başlangıcında belki geç kalınmış ama doğru yerde “ Ordu Tanıtın Günleri” adı altındaki  Ordu’nun tanıtımında yöresel , kültürel ve Turizm güzelliklerini yaşatan büyük bir sosyal etkinliği gündeme taşıdı.

       “ Ordu tanıtım günlerinde”  Başta Ordu Valiliği, Kültür Turizm Müdürlüğü ile Ordu Belediye Başkanlığının en çok dikkat  çeken stantlarının yanında ilçe Belediye başkanlıklarının, bazı sivil toplum kuruluşlarının ve özel kuruluşların yörelerini tanıtım etkinlikleri ve yöreye has  yeme içme tatlarını  Ankaralıların ve Ankara’da yaşayan Ordu’luların beğenisine sundular.

          İlçelerde Perşembe Belediyesinin Kayıklı standı ve Cevizli beyaz helva sunumunun  ağızlarda bıraktığı tadı,Akkuş ilçemizin nefis kuru fasulyesini hala dinliyoruz.

          Böyle tanıtım Kent fuarı  organizasyonlarda ilin ve  ilçelerin Kültürel ve Turizm görselliklerinin dışında  özelliği olan   yöresel mahalli tatların azda olsa sunumunun bıraktığı damak lezzetleri konuşulur anlatılır da bu organizeleri günübirlik Ticari olmaktan çok daha büyük düşünmek gerekir. Onun için de özellikle Ordu ilimizin tanıtımını kültür ve turizm açısından  profesyonel ehil kişilere bu tanıtımların reklam organizasyonunu  yaptırmak  daha doğru olurdu  diye düşünüyorum.

           Bu arada Antalya Altın Koza film festivalinde jüri özel ödülü adan “ Ordu’da bir Argonot” Filminin afişinin AKM’nin kapısından neden indirildiği hala tartışılıyor..

        

           Türkiye’mizin en önde gelen grafik reklam ve tasarım  kuruluşlarından birisi “ Alameti Farika”nın  sahibi  hemşerimiz Uğurcan Ataoğlu ,Dünyaca ünlü grafikerlerimiz  Gürbüz Doğan Ekşioğlu ,Sadık Karamustafaoğlu ve Emin Öztürk gibi değerlerimizden şehrimiz adına istifade edilmemesini düşünemiyoruz. Zaten düşünse idik “Ordu Tanıtım Günlerinin” Ankara’daki tanıtımının ulusaldaki etkinliğini de o zaman daha iyi anlar, görürdük.

         Bunun farklı bir  örneğini iki sene önce İstanbul’daki  uluslar arası EMİT fuarında  Ordu’lu  ünlü sanatçı  Nil Karaibrahimgil’in Enis Ayar’la özel tasarım Robonat’ta kavrulmuş avuç avuç sıcak Ordu fındığını dağıttığı Ordu Standındaki  kalabalıkta   gördük.

            Fuar düzenlemek farklı bir şey, stanttaki yaratıcılık ve tasarım çok daha farklı bir şey…!

           Ali Usta’nın Fındık unundan yapılmış özel Çiğ köftesi ni ,fındık unundan yapılmış sıcak bir bardak Fındık çorbasını yudumlamak için  Ordu standında arandığını da yazmak zorundayım. Yörenin damak zevkine hitap eden bu özel Ordu ikramlarının Ordu Tanıtım Günlerine çok özel katkılarının da olacağını düşünenlerdenim.

             Bu küçük ayrıntılar bir yana Belediye Başkanı Seyit Torun’un Ankara’daki  konuşmasının şu satırlarına katılmamak mümkün değil.

            “ 4 Gün gibi kısa bir sürede ilimizin güzelliğini tam anlamıyla yansıtmış olamayız. Çünkü ilimizin her köşesi, her bucağı eşsiz güzellikle dolu olan essiz bir yerdir.

             Ordu Belediyesi olarak kentimizi ve ilimizi ülkemizin her tarafında hak ettiği şekilde tanıtmak istiyoruz…”

              Bir sonraki tanıtım günlerinde ilimizi  daha profesyonel ellere teslim edersek bu tanıtım organizeleri daha etkili  daha güzel ve ulusalda daha medyatik görürüz okuruz .

              Yoksa biz yazar biz okuruz…

              Bu arada Uydudan yayın yapan Ordu Kanal 52 tv nin canlı yayınlarının da Ankara’daki Tanıtım Günlerine büyük katkısının olduğu gerçeğini de görmezlikten gelemeyiz. .

  

                 KAZA GEÇİRDİLER…

               Ankara’daki Ordu Tanıtım Günlerinde Grafik tasarım resim sergisi açan Arkadaşımız Emin Öztürk ile Enis Ayar 9 Ocak akşamı Özel otomobilleri ile Ankara’dan Ordu’ya dönerken Samsun Dikbıyık mevkiinde saat 18.30 sıralarında  araçlarının önlerine çıkan köpeği ezmemek için direksiyon kırınca kaza yaptılar.

              Araçları yoldan çıkarak karşı şeritte takla atan ve Pert olan  hemşerilerimiz kaza yapan araçlarından  emniyet kemerleri ve hava yastıkları sayesinde olayı ufak sıyrıklarla atlattılar.

               Arkadaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

 

                ORDU İSPANYA YOLCUSU

               19-23 Ocak tarihleri içerisinde İspanya’ın Başkenti Madrit’te Kültür Turizm Bakanlığının katılacağı bir büyük tanıtım organizasyonuna Türkiye’den Ordu Ve Manisa illerimiz katılacak. Ordu Valiliği Kültür ve Turizm Müdürlüğümüz İlimizin  ve yöremiz kültürünü ve turizminin   güzelliklerini ve özelliklerini Slayt gösterileri ,Afiş, Broşür ve CD lerle  İspanya’da  sergileyecekler..

                 Başarılar diliyoruz.

 

         ÖNEMLİ  NOT :

              Gazeteci yazar üstat O.Rüştü Baş  Olay gazetemizin köşesindeki bir  yazısının altına  şu notu düşmüş..

              Ordu Tanıtım Günleri her ne kadar yerel medyada” Ankara’yı salladı” manşetleri ile verilmiş olsa da “ nal topladığımızı” Söylemeliyim…dedi.

               Bu organizenin tanıtım, salon  gösterimlerde aksak ve eksik yönlerini  vurguladı.. Daha etkili organizelerin ve duyuruların olmasını, salonların dolmasını istedi..

                Kimseler duymasın alınmasın da..

                 Haksız da değil,

                 Her şey Güzel Ordu’muz için…

  

          İCRAATIN İÇİNDEKİ ADAM

 

           Dr. MEHMET HİLMİ GÜLER..!

 

    Türkiye’de uzun yıllar Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı görevini başarıyla yaptığı dönemlerde uluslararası Bakü-Ceyhan  ve Nabucco Nükleer projelerinin Türkiye’de uygulanmasında büyük katkısı olan eski Bakan Ordu Milletvekili Hemşerimiz Mehmet Hilmi Güler’in Ordu ve Giresun illerini kapsayan Doğal Gaz hattı döşeme çalışmaları programdaki belirlenen yerlerde halen devam ediyor.

        Ordu Merkezin şehir aydınlatma direklerindeki kablo kirliliğine bakanlığı döneminde son veren ve şehir cereyanı kablolarını yerin altına alınmasındaki talimatlarını ,Atatürk stadyumundaki açık seyirci  tribünlerinin  büyütülmesi ve şimdi yapılmakta olan gece aydınlatma direkleri, Ordusporumuza  yapılan çeşitli yardımların,

             Sayısız  özel katkıların  arkasında Ordu Milletvekili  M.Hilmi Güler’in gayretleri ve  imzası var…

        Kömür dumanından ve kokusundan kurtulan şanslı mahalleler...   Proje gereği Sivas üzerinden dağları aşarak döşenen 900 tır yükü yer altı Doğal Gaz ana borularının Ordu’ya getirdiği  Doğal Gazın rahatlığı ve sıcaklığı  ev sakinlerini ve de hanımlarını mutlu ediyor.

          Bunlar bizim gördüklerimiz bildiklerimiz ve duyduklarımız Orduya getirilen sosyal hizmetlerin önde gelenleri. ayrıca,

         İki ilin Ordu Giresun’da yaşayan insanlarının   ortak isteği, Ordu Giresun sınırında Gülyalı ilçesinde denize yapılması düşünülen OR-Gİ Havaalanı projesinin ilk mendirek  taşını Gülyalı Kaymakamlığının önündeki yerde damperli kamyonla denize döken Eski Ordu Valisi Mustafa Malay’ın nın  kamyonun direksiyonunda duyduğu heyecana ortak olan ve alkışlayan , orada bu güzel olaya tanıklık eden, yaşayan birkaç kişiden birisi olan bizler…

          Sonrası uzun bir bekleyiş içerisinde iken, başlangıçta Ordu-Giresun  halkının da katıldığı küçük maddi yardımlarla ve Devlet -Halk işbirliği ile başlatılan iki ilin ortak kullanacağı  havaalanını projesinde sonradan  ümitsizliğe kapılmışken ilerleyen zaman içerisinde  Ordu Basınının da desteğini alarak  OR-Gİ havaalanı projesini yeniden gündeme gelmesinde büyük katkıları olan yine Milletvekili  Hilmi Güler ve arkadaşları var..

    Fatsa Bolaman’dan başlayarak Efirli sahiline inen dağları delerek Türkiye’nin en uzun 4900 metre uzunluğundaki Ordu Nefise Akçelik tüneli ve diğer üç tünelle geçilen yolun rahatlığında…

          Ordu Sahil gezi yolundaki deniz tahribatını önlemek amacıyla sıra sıra döşenen kayalarda, velhasıl Ordu’daki kalıcı bir çok hizmetlerin arkasında eski Bakan  ,Ordu Milletvekili Hilmi Güler’in emeği,çabası  ve imzası var.

          Kala kala bir yılan hikayesine dönen trafiği rahatlatacak çevre yolu projesi var ki , onunda  arazi  mağdurları var…!

           Ordu’muza yapılmış yapılacak bu Devlet  hizmeti ve Belediye hizmetleri zincirine emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz da son zamanlarda basında  okuduğum duyduğum ve beni heyecanlandıran  en güzel en anlamlı  yatırım düşüncesinin müjdeli haberini de geçenlerde bir gazetemizin “ Karadeniz’e Dev Proje” başlığında gördük. Bakü-Ceyhan ,Nabucco santrali gibi büyük Karadeniz  projelerine imza atan Eski Enerji ve tabii Kaynaklar Bakanımız M.Hilmi Güler’in 2010 nun  son müjdeli haberi “Karadeniz bölgesi için yapılması düşünülen Karadeniz Demiryolu Etüd ve Uygulama Projelerinin tamamlandığı” idi.

              Bu arada deniz memleketi olarak Deniz taşımacılığındaki yolcu gemilerine iskelemizde görmeye  hasret kaldığımızı da tekrar tekrar belirtirken..

              Samsun’dan sonra doğu Karadeniz için düşünülen Demiryolu   dev projenin belirli bir zaman içerisinde gerçekleşmesinin Karadeniz’e getireceği güzellikleri ve canlılığı ekonomik hayata ve Karadeniz turizmine katkısını   düşüne biliyor musunuz..?

               Yaşayan görecek…!

             Karadeniz  Demiryolu projesine katkı sağlayan herkesi ve özelliklede bu büyük düşünceyi gündeme getiren basınla paylaşan Ordu Milletvekili M.Hilmi Güler’i kutluyoruz.  

 
ÜNLÜ AVCILAR VE

                 ESKİ DENİZCİLERİ  DİNLEMEK…!

 

         Eski avlar  ,eski avcılar eski avlaklar.. Karada denizde avlanmanın farklılığı, anlatması zor dinlemesi  çok kolay Av hikayeleri…

          Karada denizde Eski avlar zaten kalmadı da avcılığında keyfi yok.. Etrafımıza baktığımızda bunları anlatacak eski avcılar bir elin parmakları kadar azaldı…

         Şimdi bunlar nereden çıktı da diyebilirsiniz.

        Anlatayım,,

        Ünlü avcı Fıçı Fahrettin ve Avcı  Yılmaz Engin  geçenlerde gazete bürosuna geldiler ..dayı yeğen misali ikisi bir araya geldiler mi av sohbetleri de bir başka oluyor. Ünlü kara ve deniz avcısı Babası “Çakır” Mustafa Tercan onun tayfası ve çantacısı oğlu 70 yaşındaki Fıçı Fahrettin’in anlattığı Av hikayelerini ondan dinleme ise gerçekten bir ayrıcalık.

          Eskilerin Palavracı  avcılar gecelerinin unutulmaz ödüllü hikayecisi Fıçı Fahrettin…

          Bu av hikayelerini önce bir bilene bir yaşayana  soracaksınız ve onlardan dinleyeceksiniz. Avcıların yaşadıkları gerçek anlattıkları ,yaşadıkları bazen “Palavra” diye söylenir sadece ..ama inanın gerçek payı daha da fazladır.

           Gerçek avcıların anlattıkları  yaşanmış Avcı hikayelerini zaten başkalarından da dinleme şansınız yok.

             Sohbetimizde Baba lakaplı usta Avcı “Fıçı Fahrettin’e Ordu’daki Efsane olmuş eski ünlü avcıları sordum.. Kafasındaki şapkasını çıkarttı kafasını biraz kaşıdı ve şöyle sıraladı..

          Bakkal Lütfü ( İzmir Bakkaliyesi..), Demirci Hacı Mehmet, Helacı Musa, Çakır Mustafa Tercan, Gözükanlı Hamit. Selahattin Akata, Müderrisoğlu Şakir, Ekrem Akdeniz, Kenan Eriş, Emin Eriş, Katırcıoğlu Hasan, Galip Oral ,zalim avcı ,Ramiz, Sarı Kemal Kulaçoğlu,..

    Deniz’de AIişan reis, ağabeyi Macirin Mustafa , Hamdi Reis,Murat reis, Mustafa reis, Macar Osman ..

    Çok eskilerde  Denizde kürekli kayıklarla av bölgelerinde  ağ dökülerek  avcılık yapıldığı zamanlarda bu isimler her türlü hava ve  deniz koşullarında balıkçılık yapan denize dayanıklı,güvenilir  efsane olmuş reislerdi diyerek kendisinin de yaşadığı bir deniz olayını anlattı..

         Babam  Mustafa Tercan ve reisleri ile birlikte Çeşme önüne  Paçoz Kefal  ve sarıkulak balığı için küreklerle rüzgarı da  arkamıza alıp “ Yesa-Gasa” ağ dökmeye  gittik.

        Güzel Sakin bir havaydı  Koyda öğlen erzakı almak için kıyıya yanaştık .Bizim arkamızdan koya Rize’ye gitmekte olan bir yük Penesi geldi .Baştan kıçtan demir attı.Çillioğlu isimli Penenin  İçinden gemicilerden bazıları patelya ile kıyıya çıktılar.

          İçlerinden iri yarı olan bir denizci vardı ki hemen fark ediliyordu.. Biz erzağımızı almış kayıklarımıza biniyorduk.Deniz çok sakindi ..gemicilerle selamlaştık sırtında koyun postundan bir yelek olan iri denizci reis

            “ Hava şişiyor, patlayacak çok açılmayın fırtına geliyor evlat diye seslendi.” Önce şaka yaptığını sandık erzaklarımızı kayığın başaltına yerleştirdik küreklere asıldık.. Av sahasına geldiğimizde Ağlarımızı serdik sonra topladık bereketli bir balık sürüsünden kısmetimizi topladık..tekrar ağ serecektik ki bizim reislerden kayığın başucundaki Alişan reis hemen  ağları toplayın kıyıya gidiyoruz fırtına geliyor diye bizi uyardı.

               Hava sakindi ama havada bazı yapraklar uçuşuyordu..Ağları tekrar sermekten vazgeçtik..son süratle yesa-gasa küreklere asıldık çeşme önünde koya çıktık..kayıkları feleklerle kumsala çektik.Altlarını besledik ..Açıkta hava patladı rüzgar hızını arttırdı ,deniz kabardı dalgalar yükseldi ,havada ağaç dalları tenekeler..tahta parçaları uçuşmaya başladı..Yıldız..karayel fırtınası patlamış dalgalar yükseliyor denizi kabartıyor ,yüksek dalgalar denizi karıştırıyordu, kendimizi çeşme önündeki koya ve oradaki  kahveye zor atmıştık .

                Bizi denize açılırken uyaran Rize’ye gitmekte olan yük  Penensinin reisi kahvenin fener  ışığındaki karanlık köşesinde oturmuş elinde kocaman maşrapası ile çayını yudumluyor adamları ile  zeytin ekmek domates  yiyordu..

                 Ben size deniz patlayacak demiştim..iki üç saat sonra hava geçer” Çaylarınızı için dedi..

                  Eskilerde  Denizde balıkçılık böyle zor koşullarda yapılıyordu ve tecrübeli denizcilerin uyarıları her zaman dikkate alınmalıydı bizde öyle yaptık beklide bir felaketten döndük dedi…

                    Karadeniz’de rüzgarın  şakası olmaz dedikten sonra yine Karadeniz’e ait bir dörtlük denizci tekerlemesini söyledi…

                    Karadeniz’de eserim

                    Yasonda tüterim

                    Çaltı burnunda Kaptan seçerim..

                     Kefken’de adamın  ………..

           

             ZEKİYE TOKCAN BAYRAKTAR

                       İYİ Kİ VARSINIZ….

      Ordu’nun sivil toplum kuruluşlarının öncülerinden  Ordu Sanat evi ORSEV 1991 yılından günümüze sanatın her dalındaki başarılı faaliyetleri ile çalışmalarını sürdürüyor,takdir ediliyor  ve alkışlanıyor.

     Orsev 2010  Aralık ayı içerisinde sanat dostu  Ordu’lulara senenin  son sanat faaliyetinde , yine sanatçı bir aileden gelen Türk Sanat Müziğinin güzel yorumcusu Zekiye Tokcan Bayraktar’ın nefis konseri ile unutulmaz bir gece geçirtti.

       Orsev’in  Başkanı Sevinç Özel gecenin  Sunum konuşmasında Orsev dostlarına  şöyle seslendi;

         “Biz Orsev olarak istedik ki 2010’a müziğin güzelliği ile veda edelim ve aynı güzellikle 2011’e merhaba diyelim.

           Derneğimizin tüzüğü gereği kendi öz faaliyetlerimizin yanı sıra sanatın her dalında çalışma yapan kişi ve kurumları halkımızla buluşturmakta aracı oluyoruz.Bu bağlamda Kültür ve sanat hizmetinde kullanılmak üzere Sevgili Belediye başkanımızın geçici  olarak bize tahsis ettiği bu salonu en iyi şekilde değerlendirdiğimizi de ifade etmek istiyorum.

           Orsev’in   sanat dolu akşamları bir başka oluyor değerli dostlar değil mi ? 

            Bu akşam dost meclislerindeki gibi sizlere dillerden düşmeyen Türk Sanat Müziği parçalarından oluşan müthiş bir program hazırladık. Aşk,özlem sevgi ve hasret kokan şarkılar…Dinlemeye hazır mısınız.? Anonsundan sonra Sanatçı Zekiye Tokçan Bayraktar’ı şöyle takdim etti…

             Değerli misafirlerimiz bu akşam ki solistimiz yorumu ve sesi ile bir değerimiz..   

            O emekli öğretmen, üç çocuk bir torun sahibi, Ümit Tokçan’ın kız kardeşi..benim öğrencim ve mahallemizin kızı…Aileden getirdiği yeteneği Türk Sanat Müziğine düşkünlüğüne katarak amatörce bu işe gönül verdi ve Sanat yıllarını başarı ile sürdürüyor

              Alkışlarla…

             Zekiye Tokçan Bayraktar….

 

               MÜTHİŞ KONSER…

 

       Belediye Başkanı Seyit Torun’un Orsev’e geçici tahsis ettiği Eski Yelken Kulüp salonundaki yerinde  Yılların saz sanatçıları Tunca Gönül, Uğur Yiğit ve arkadaşlarının sazları eşliğinde başlayan  Türk Sanat Müziği Korosunun ve solistlerinin açılış programından  sonra Sahne alan Türk Sanat Müziğinin güzel yorumcusu Zekiye Tokçan Bayraktar muhteşem konseri tek kelime ile harikaydı..

        Orsev’in  Başkanı  Sevinç Özel’in sunuş konuşmasında anlattığı bir anekdot var bu olayı iki de bir başkanın gözünün içine baka baka söylerken bir taraftan  Belediye Başkanı Seyit Torun’a  Orsev’e gösterdiği yakın ilgiye teşekkür ediyor bir taraftan da Başkan’a  bu buradan çıkmak zorunda kalırsak diye de  serzenişte bulunuyordu..!  (Bu güzel yerden çıkmak zorunda kalırsak bizim halimiz ne olacak der gibi..)

         Orsev’in senenin son etkinliğinde  Türk Sanat Müziği Konserine

Ordu Vali Yardımcısı Belediye Başkanı Seyit Torun Jandarma alay komutanı protokolün seçkin üyeleri ile  özel davetli sanatseverler  Sanatçı Zekiye Tokçan Bayraktar’ın Konserini zevkle seyredip tempo tuttular şarkılara eşlik ettiler...

           Orsev’den  mutlu ayrıldıklarını söyleyebilirim.

           Bu arada konser sonrası sahnedeki Vokalistlerden Osman Erdoğan Özel’in Ordu karşılaması gösterisi de sürpriz oldu alkışlandı.

          Gerçekten keyifli bir gece geçirdik . Başkan Seyit Torun Sanatçı Zekiye Tokcan’ın ısrarı ile sahneye çıktı ve ona eşlik etti..Unutulmaz Şarkılara zaman zaman bizlerde eşlik ettik sanatçıyla  birlikte söyledik.

            Ne var ki burada bir önemli hususu da yazmadan  geçmeyeceğim..  

           Zekiye Tokcan’ın sahne duruşu zarif hareketleri ve güzel yorumunu her zaman takdir ediyor ve alkışlıyoruz da ben şahsen Zekiye kardeşimizin takdimi edilirken Sanatçı Ümit Tokcan’ın kardeşi diyede bir hatırlatmanın yapılmasına da taraf değilim.

            

            TRT  Sanatçısı  Ümit Tokcan,ın sesi yorumu tartışılmaz da Kardeşleri  Kubilay Tokcan ,Zekiye Tokcan, Fahriye Tokcan kardeşlerin sesleri de dinleyenler tarafından her zaman alkışlanmış beğenilmiştir. 

             Onlar ailece yetenekli sanatçı ..

             Teşekkürler Orsev..Teşekkürler Zekiye Tokçan Bayraktar  ve sanata gönül veren sanat dostları elinize, ağzınıza .yüreğinize sağlık…         

               İyi ki varsınız…

        
ORDU FM 89.2

                

 

          ve Gönül salıncağı MASALCISI..!

 

       Gazete bürosunda Çalışma masamın arkasında devamlı açık bulunan ve Ordu’da bir ikincisinin olmadığını bildiğim SONY marka 2X40 vat çok özel bir radyodan özellikle Ordu radyo istasyonların yayınlarını dinlerim.

         Rahmetli Haldun arkadaşımın eski Radyo NET , Nevzat Akata’nın Radyo KENT radyolarının Müzik yayınları radyo sohbetleri  ve güncel yorumlarındaki farklılığı özledim dersem abartmış olmam.

           Dedim ya uzun yıllardır gazete büromda iyi ve dikkatli bir radyo dinleyicisiyimdir.. Bir iki hafta önceleri Ordu FM radyosunda  Saat 15.00 de program yapan “ MASAL” adlı bir programdaki farklı yorumda sohbet  ve farklı müzik yayını dikkatimi çekmişti…!

           Yazılarımı bazen Haftada beş gün saat 15’te yayın yapan Radyo FM’in Masal’cısının programı ile yazmaya başladım.

           Dahası yazılarımın fon müziği ve sohbeti oldu sanki Masalcı . Değişik ve yumuşak akıcı bir ses tonu ile yayındaki sıcak  sohbetleriyle dikkatleri çeken sunucu bir zaman sonra yayından çıktı.

           Bu birdenbire ortaya çıkan gizemli  Masalcıyı Ordu FM’in 89.2 frekans yayınında yine birdenbire  aniden kaybettik. Bence özelliği olan radyoların dikkatli dinleyicileri  böyle özelliği olan programcıları ile daha dikkatleri çeker aranılır hale gelirler.

            Haldun  ve Nevzat arkadaşlarımızın yayınlarını programlarını  aradığımız..özlediğimiz  gibi…


ZEFİR

 

 

            “Batı Rüzgarı.”

              Ordu Kültür ve Sanat Merkezi 16 Aralık Perşembe günü 16. Gezici Festival Sinema günlerine ev sahipliği yaptı.

      Ordu Valisi Orhan Düzgün himayesinde   Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün Modern Ordu Kültür ve Sanat Merkezi özel salonunda 4 gün devam eden Sinema Festivali’nin   seçkin filmleri dört gün boyunca Ordu’lu Sinema sevenlere keyifli anlar yaşattı.

           Festivalin açılış gala filmi  Ordu’lu  sanat film yönetmeni Belma  Baş’ın   Ordu Çambaşı yaylası Kale Boynu Obasında çekilen ZEFİR ( Batı Rüzgarı)  adlı filmi 750 kişilik büyük salonu dolduran sanatsever Ordu’lularca beğeni ile izlendi.

           Zefir’in annesinin dışında tamamı kale boynu obası yöre insanlarından oluşan amatör oyuncu kadrosu ile çekilen Zefir adlı filmin görüntü yönetmeninin inanılmaz güzel seçilmiş doğa manzaralı ve yörenin en güzel oba evinde çekilmiş, Yaylada ve evin içindeki ocak şöminenin  ışığındaki  olağanüstü görüntüler harika…tek kelime ile enfes,doyurucu.

            Kale boynu obasının sakinlerinden Duayen Gazeteci O.Rüştü Baş (Hüsnü) ile eşi Sevinç Baş ( Selvi) nin ve Zefir adi ile  oynayan Obanın kız çocuğu Seyma Uzunlar’ın sakin ve inanılmaz güzel Doğal yayla ortamında ki  ortaya çıkarttığı oyun kabiliyeti görüntü yönetmeninin objektifinde dünya festival sinemalarında ödüller alıyor.

             Filmin çekiminin yapıldığı yerler ,..Zefirin annesinin düştüğü Ablaktaşına yayla gezilerimizde ve özellikle sonbahar mevsiminde çoğu kez oturup seyrettiğimiz karşı Giresun topraklarındaki ormanların  renk cümbüşünü seyretmenin farklılığını da seyreder gibi oldum oturduğum yerden...

          Onun içindir ki Zefir filminden ve çok büyük zevk alarak seyrettiğim yayla manzaraları beni derinden etkiledi. Mimar arkadaşım rahmetli Müslüm Kaptan’ın tasarımı yayla evindeki şömine ve iki yanındaki set yatakta Rüştü Baş’ın ve ailesinin evin içinde şöminede yanan Odun ateşinin ışığı altındaki görüntüleri, evin içindeki doğal görüntüler harika.. Orman içi çekimler doğanın gizemli sesleri nefis..

             Laf aramızda Gazeteci Rüştü Baş’ın yazın üç ayı neden ortalıklarda görünmediğinin sırrı bu filmde yatıyor…

            Kendi başına buyruk ve özgür olan Zefir Yazın yayla ortamında dedesi ve anneannesi ile günlerini geçirerek annesini hasretle beklemektedir.

              Oysa özlemle beklediği annesi Zefiri almaya değil,uzun bir yolculuğa çıkmadan önce onunla ve annesiyle yaylaya vedalaşmaya gelmektedir.

                Yaylada  Dedesinin yanında günlerini geçiren ve annesini  hasretle bekleyen  Zefiri kötü bir  son beklemektedir.

                 Filmin senaryosu yönetmeni Belma Baş’ı ve emeği geçen herkesi kutluyoruz..Emeğinize yüreğinize sağlık diyorum.

                  Ayrıca 16.gezici film festivalini bizlerle buluşturan Ordu Valilisi  Orhan Düzgün ile Turizm ve  Kültür müdürü  Erkan Gülderen’e Teşekkürler ..


TELEFERİK İYİ GÜZEL DE …!
                                                      Tuncer Engin

 

        

 

                 Ordu’muza yapılacak yeri ve konumu yasal olan hangi güzel  yatırıma hayır diyebiliriz. Ordu’lu olarak böyle bir keyfiyetimiz,böyle  bir lüksümüz olabilir mi..?

                  Sit alanlarına ve yeşil alanlara yapılanlar dahil..!

                  Kaldı ki Ordu’muzun yetiştirdiği, içinde daima Ordu sevgisi ve Ordu’ya hizmet noktasında her zaman en üst değerleri önde tutan   değerli hemşerilerimizden birisi olan  Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a karşı  yapılma aşamasındaki Teleferik konusunda  kasıtlı olarak  kamuoyu ve dedikodu oluşturmak için bu günlerde bazı yayın organlarında özel çabalar sarf ediliyor..!

                   Ordu’da  Belediyemizce ihalesi yapılan Ordu Turizmine büyük katkı sağlayacak olan Boztepe’ye Teleferik projesinin Şehir içerisindeki ikinci ayağı Kentsel Sit alanı olarak belirlenen yerde; Tarihi eser olarak tescillenen   Ziraat Bankası binası ile tarihi Yalı Cami arasındaki dinlenme parkına  konulması yasal engele takılınca  bir gazetemizin manşetinde   “ Hayalimizi durdurmayın ! “ gibi  bir garip eleştirilerde peşinden geldi.

                    Üstelik Kültür ve Turizm Bakanı bir Ordu sevdalısı  olan Ertuğrul Günay’ı gariptir ki özellikle hedef alan bu haberde “ Ordu’lu istiyor Ordu’lu Bakan “Hayır” diyor yakıştırması ile kamuoyu yaratmak istenmesi bir o kadar yanlış bir davranış.

                    Ordu’lu hemşerimiz Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın  İstanbul Beylikdüzündeki  Turizm Fuarının açılışında Ordu standını ziyareti sırasında  duvardaki Ordu posterlerinin  önünde durup resimleri eli ile   hasretle sevmesi, okşaması  Ordu   Standında  Boztepe Televizyonu  için çekim ve röportajlar yapan gazeteci arkadaşım Atilla Şimşek’le  birlikte tanık olmuş gururlanmış ve konuşmuştuk..

                   

                      Bir Ordu’lu olarak yıllardır bir türlü yapılma aşamasına gelemeyen  Ordu Kültür Sarayının  Bakanlığı sırasında bir an önce yapılması için gösterdiği yakın ilgiyi, Eskipazar yolundaki Orman müdürlüğü sahasına  ait 135 dönümlük ağaçlandırma sahasını tescilleyerek   Tema’nın Onursal Başkanı  Hayrettin Karaca’nın Yalovadaki dünyaca ünlü  özel gezi parkı ve ağaçlandırma  arberetumu  benzeri çok özel bir ağaçlandırma yerini büyüterek  Ordu’ya da böyle özel  ağaç türlerinden oluşan  bitki müzesi  kazandırma  çabalarını  biliyoruz.

         Ordu’daki talebelik yıllarının  anılarında özel bir yeri olan yerine Öğretmen evi yapıldığı için şehrin merkezi dışına  taşındığı yerde atıl bir durumda kalan  Ordu kütüphanesinin araştırmacı öğrencilere daha faal bir yerde hizmet vermesi  girişimlerini de biliyoruz.

              Ordu’muza yaptığı hizmetlerini de..

           Kültür ve  Turizm  Bakan Ertuğrul Günay’ın   Restorasyonu yapılan Taşbaşı kilisesinin Ordu’daki sosyal etkinliklere daha çok katkı sağlaması yönünde Ordu  Üniversitesine verilmesindeki katkısını, Taşbaşındaki tarihi Ordu evlerinin ve Menekşe sokağının Ordu Belediyesi ile Ordu Turizmine kazandırılması çalışmalarını  biliyoruz.

          Bakan  Günay’ın özel gayretleri ile yaptırılan  Ordu Kültür merkezinin açılış konuşmasında Ordu’ya olan özlem ve hizmet duygularını Türkiye Cumhuriyetinin Kültür ve Turizm Bakanı olan hemşerimizden  dinledik  ve alkışladık…

           

            Ordu’muzun  çocuğu Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın  Türkiye geneline ve  Ordu’muza hizmet çalışmaları Ordu halkınca takdirle karşılanırken bir  gazetemizde    “ Ordu’lular istiyor,Ordu’lu Bakan hayır diyor” yazılarıyla zihinlerde soru işareti yaratmanın  hiç gereği yok.

            Atatürk Parkındaki yeşil alanların  üzerine hesapsız dökülen sonra sökülen beton kütleler   aplikasyon hesabı  yanlışlığından geri çekilen teleferik sahası  betonunun,ağaçlandırılmış yeşil alanların sökülerek işyeri haline getirilmesinin, sit alanına yaptırılmış özel evlerin sorumlusu , muhatabı da mı Turizm Bakanı …

 

                   İKİ GAZETENİN  

                  KAMUOYUNA DUYURUSU…

“ Ordu’yu seviyoruz, teleferiğimizi istiyoruz”

 

      Ordu Gazeteciler Cemiyetinde yıllardır düzenlenen ve geleneksel hale gelen Özel konuklarla kahvaltılı Basınla sohbet  toplantısında  Cemiyetin konukları  Ordu  Valisi Orhan Düzgün  Emniyet Müdür Mehmet Avcı  ile Basın İlan Kurumu Genel Müdürü  Mahmut Atalay’ın davetli olduğu geleneksel sabah kahvaltısında Ordu Basının ve sorunları konuşuldu. Ordu Valisi Orhan Düzgün’e ve genel müdür  Mahmut Atalay’a Onur üyesi olarak Cemiyetin  rozeti takıldı.

                          Toplantı sonrası Tahıl pazarından büroya dönerken  iki gazeteci arkadaşın imza standını gördüm.

             Cesur Ordu ve Yeni Boyut Gazetesi sahipleri stantlarını açmışlar bildirilerini dağıtıyor ve imza kampanyasını başlatmışlar.

              Konu: “ Ordu’yu seviyoruz, Teleferiğimizi istiyoruz”

 

              Gazeteci Hasan ve Gazeteci Berkant beni gördüklerinde dağıttıkları bildirinin altına  imza atar mısın dediler..Bildirinizi bir okuyayım sonra   imzayı öyle atarım, ayrıca Abdullah Öcalan’ın yurt dışında yakalanması sonrası Türkiye’de  Gazeteciler Cemiyetinin başlattığı Çocuk katili  “Apo Türkiye’ye  getirilsin yargılansın hesap versin  kampanyasına Ordu’da 35 bin imzayı  Gazeteciler Cemiyeti  başkanı olduğum yıllarda   açtığımız satanımızda arkadaşlar ile birlikte toplamıştık..

        Sonra ne oldu.. diye de bir espri yaptım..!            

       İki gazetemizin  Ortak hazırladığı  bu bildiriyi okuyan, bu şehirde yaşayan sorumluluk taşıyan  her Ordu’lu vatandaş bu bildirinin altına imzasını atmaz mı  ?.

         Kaldı ki Ordumuza yapılan  bu büyük yatırımdaki sorumluluk yasal olan yeri ve konumu itibarı ile Belediye Meclis üyelerinin ve Belediye Başkanındır.

         Gazetelerin  “ Teleferiğimizi istiyoruz” bildirisinde özetle şunlar  yazılı idi ;

         “ Evet Ordu’muzu bir Turizm merkezi yapmak ve turizm potansiyeli istiyorsak ki biz istiyoruz, o nedenle diyoruz ki teleferikle Ordu daha güzel olacaktır.

             Ancak yaşadığımız bu şehri turizm kenti yapmak adına geçmiş tarihi ve kültürel değerlerimizi yok saymamalıyız.

              Bütün bu çaba ,emek, zaman ve para bir inat ve siyasi rant uğruha hibe edilmemelidir. Biz teleferik projesinin hayata geçmesini istediğimiz kadar,Ordu’nun tarihi ve kültürel dokusunun görsel zenginliğinin bozulmasına müsaade etmemeliyiz.

 Bizlerin ve yönetenlerin en önemli görevi bizden sonraki nesillere  yaşanabilir bir Ordu’yu bırakmak değimlidir ?

              Evet Öyle ise hem teleferiğimizi istiyoruz hem de çevreye duyarlı olmalarını bizleri ve Ordu’yu yöneten yöneticilerimizden bekliyoruz.”

       Bu sözlere  destek verilir de bir sonraki gazetelerinde ki manşette  “ Teleferiği yaptırmayanlara Oy Vermeyin” spotu bana göre  imza kampanyasının dışında bir kullanım…

              Boztepe’ye yapılması düşünülen  Teleferik Ordu’daki Turizmin gelişmesi adına her Ordu’lunun görmek istediği bir hizmet .

              Ne var ki…! yayınlanan  bildirideki

               “ Tarihi ve Kültürel değerlerimizi yok saymayalım”

 

             TELEFERİK  DEDİKODUSU

              YAPMAYALIM…!

       Sonuç olarak  Ordu’muza yapılacak her kalıcı yasal ve  güzel hizmeti Ordu’da yaşayan, 33 senedir gazete sahipliği ve gazetecilik yapan bir Ordu’lu  olarak Yasal olan konumu ile ..! kendi payımıza  destek verir düşüncelerimizi kamuoyu ile paylaşır Ordu’ya yakışan , güzel olan her hizmeti her kim yaparsa  alkışlarız,saygı duyarız.

          Ne var ki  sokak dedikoduları ile karalama kampanyaları  ile bir yerlere gelinmesini de  istemeyiz…!


              
“ KÜÇÜK DEV ADAM”

 

        Çok eskilerde 1964’lerde Ordu Şehir stadının toprak sahasında Ordu Gücü’nün müthiş kadrosunun kalesini koruyan boyu Kısa ama bir o kadar büyük “Küçük Dev adam”   Kara Panter Atanur Güneysu  koruyordu..

         Ordu’dan ayrılıp  Ankara’da emekli olduktan uzun yıllar sonra gelemediği Ordu’ya bu kez dostlarını görmek için eşi ile geldi. Arkadaşları ile birlikte oldu hasretlik  giderdi…Eskilerden bundan 45 sene öncesinin Ordu’sunu ve  anılarını konuştular.

          Panter kaleci Atanur’un kale bekçiliği yaptığı  o yıllarda Sedat, Şevki, İrfan ben ve bayan solistimiz Ayşegül’den oluşan Frekanslar adını verdiğiz zamanın ilk ve tek Pop müziği  orkestramızla Ordu’nun sosyal hayatında katkımız oluyor gençlerin  Pop müziğinde ilgi odağı oluyorduk. Rahmetli Diş Doktoru Muzaffer Altınel’in başkanlığını yaptığı Ordu Musiki derneğinin konserlerinin final orkestrası olarak sahneye çıktığımız zamanlarda  dikkatleri çekiyorduk.

            Daha sonraları popüler Orkestramıza Bas gitar çalan  Atilla Şimşek ,Davulda  Doğan ve Klavyede yine rahmetli olan Suavi ile birlikte uzun yıllar Dans ve Pop orkestrası olarak yıllarca aranılan müzik gurubu olduk.

             Bunları durup dururken niye yazdım… Ordu’ya gezmeğe arkadaşlarını görmeğe  gelen Panter Kaleci Atanur Dursun Akdeniz, Ali Karahan,Şair Ali Öztürk, Fikri Tefil ile birlikte gazete büromuza beni ziyarete geldiler.

             Arkadaşlarla kucaklaştık büromuzun duvarını süsleyen eski orkestramızın nostalji resimlerini gören Atanur kardeşim ile 45 yıl gerilere giderek sohbetlerimizi müzik anılarımızı konuştuk.

          Gençlik yıllarımızdaki müzik anılarımızı tazelerken Atanur o yıllarda Ordu’da ilk defa bende gördüğü Ahşap hoparlör kapaklı Dual marka otomatik stereo pikabımdan ve  gençliğe yaptığımız  Pop müziği konserlerinden konuşarak birlikte neydi o günler dedik. Müzik ve spor anılarımızı, çaylarımızı yudumlarken ortak dostlarımızla da sohbet ettik..

         Atanur’un fotoğraf  makinesiyle ofiste birde hatıra  resmi  çektirdik. Anıların tazelendiği sohbetlerimizin sonunda kucaklaştık vedalaştık…Atanur ve ortak dostlarımız  daha sonra kaleci meslektaşı  Lamode şans bayi Osman Çol’u ziyarete gitti.

           Orada gördüğü eski dostu  Ayvaz ağabi ile sohbeti koyulaştırmışlar. Ayvaz ağabi sohbetin bir yerinde sana İdmanyurdu-Ordugücü macında 70 metreden gol atmıştım hatırladın mı deyince trafik karışmış. Öyle duydum..ben Osman’ın yalancısıyım da laf aramızda Atanur gerçekten kısa boyuna rağmen O dönem sahaların  çok özelliği olan  bir kaleciydi.

            Son derece çevik hani derler ya adeta uçarak yay gibi köşelerden top alırdı inanılmaz müthiş kurtarışlar yapardı Bu özelliğinden dolayıdır ki  seyirci ona durup dururken Kara Panter lakabını yakıştırmıştı.

           Şu anda Ordu’dan arkadaşlarından ve sevdiği dostlarından ayrıldı yaşadığı yere Ankara’ya döndü.

           Bundan sonraki emeklilik yaşamında Efsane kaleci “ Küçük Dev Adam” Atanur Güneysu’ya ailesi ile birlikte sağlık ve mutluluklar dilerim.


YAZLIK AÇIK BAHÇELERDE MÜZİK

 

                   YAYININA YASAKLAR GETİRİLİYOR…

 

      Çevre ve Orman Bakanı Prof Dr Veysel Eroğlu imzası ile  İçişleri Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığına Emniyet Genel Müdürlüğüne Sahil Güvenlik Komutanlığına, Kültür ve Turizm Bakanlığına .Valiliklere İl Çevre ve Orman Müdürlüklerine ve Yetki devri yapan Belediye Başkanlıklarına bir genelge yazısı gönderildi.

            Bu genelge ile birlikte  Eğlence Yerlerinden kaynaklanan Çevresel Gürültünün Kontrolü hakkında gönderilen rica yazısında Açık alanlarda Müzik Yayını yasağı getiriliyor.

             Çevre ve Orman Bakanı  Veysel Eroğlu imzalı genelgesinin 3. maddesinde :

        “ Çok hassas kullanım alanlarını etkileyen açık ve yarı açık eğlence yerlerinde canlı müzik yapılması yasaktır. Bu alanlarda, açık ve yarı açık olan eğlence yerlerinin kurulmazına izin verilmeyecektir. Mevcut açık ve yarı açık eğlence yerlerinde, sınır değerleri sağlayacak şekilde gerekli tedbir alınarak Yönetmeliğin yayımlanma tarihinden itibaren en geç bir yıl içinde ( 4 HAZİRAN 2011 ) tarihine kadar kapalı hale getirilecektir.

      4. Kapalı hale getirilmeyen açık ve yarı açık eğlence yerlerinin ,büyükşehir Belediye Başkanlıkları ve belediye başkanları tarafından belirlenecek alanlara taşınması sağlanacaktır…

       Bakanlığın Bu genelgesinden haberdar olan yazın düğün yapacak ve bu tip yerlerden gün alan  insanlar düğünlerimizi açık alanlarda yapamayacak mıyız telaşına kapıldılar.

          Dahası Haziran Ayı ve daha sonrası için  düğün günü alan, şimdiden  kapara verip açık alan otel bahçelerini kiralayan düğün sahipleri düğün günlerini bir telaş içerisinde mayıs ayı içerisine değiştirdiler.

                                                                                                  

              AÇIK ALANLARDA  YAZ DÜĞÜNLERİ 

             4 HAZİRAN’DA   HAYAL Mİ  OLUYOR..!

        

            Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’ nun  İlgili kurumlara gönderdiği Sayı : B.18.0.ÇYG.0.02.03 12 252

             Konu: Eğlence Yerlerinden kaynaklanan Çevresel Gürültünün Kontrolü… rica yazısı yazın düğünlerini açık Otel bahçelerinde açık alanlarda yapmayı düşleyen Aileleri tedirgin ederken yazın  güzel yaz akşamlarında evlenmeyi yazlık bahçelerde geleneğimiz Davul Zurnalı düşleyen gençlerimizin hayallerini de kırdı.

            Yaz aylarında Türkiye’nin geneli ile Turizm alanlarını da kapsayan  açık yazlık  alanlardaki gürültülü yasak müzik yayınının belirlenen saatte mesela saat 24’deki sonlandırılması kabullenilebilinir de bu Yasak genelgenin nasıl uygulanacağı  şimdiden merak konusu oluyor .

         Ne var ki bu genelgenin Yazın açık alanlarda evlenmeyi düşünen gençlerimizi ve ailelerini son derecede rahatsız ettiği kesin…

          Nasıl denetlenecekse…!  

        
AİLE HEKİMLİĞİ İYİ GÜZEL DE..!

 

 

            Ordu Değişim Gazetesinin İnternet sayfasında bir manşet haber olan “ Aile Hekimliği Rezaleti” başlıklı yaşanmış olayı   ilgi ile ve de dikkatlice okudum.

         Gazeteci Erol Karaer kardeşimizin bizzat yaşadığı ve kaleme aldığı en önemlisi toplumun sorunlarından birisi haline gelen  ve yeni uygulaması başlatılan  Aile Hekimliği uygulamasında ki bir garip çarpıklığı Sağlık Müdürü Yılmaz Dündar’a  yazarak bir açıklık getirmesini kamuoyu adına istemiş.

         Gazete bürosunun karşısında Vakıf işhanında kapı komşuluğu yaptığı mahallesinin Aile hekimliğinde doktorunun haftanın iki gününde  başka görevde olması ve haftanın son Cuma günü  olması nedeniyle kayıktaki elemanın doktor yok “ Bugün ilaç yazdıramazsınız Pazartesi gel” mantığı ile yönlendirilen Karaer’in tepkisini anlıyorum.

         Aile  Doktoruna yazdırmak istediği ilacında ne kadar önemli olduğunu tahmin ediyorum ve bu hayatiyet arz eden ilaca bağımlı olan kişiyi biliyorum. Gazeteci Karaer’in karşılaştığı ilaç yazma  bilmecesini o nasıl çözeceğini bir şekilde halleder de okuması yazması olmayan ve sade vatandaşlar  bu durumu nasıl atlatır nasıl çözer asıl sorun bu…

          Sorarsanız bu hareketin adı Aile Hekimliği sanırsınız ki ailenizin sağlık sorunlarını aile doktorunuz halledecek veya yönlendirecek gerekirse hastaneye gönderecek hastasına yardımcı olacak.

           

            Tabi mahallenizin Aile  doktorunu bir şekilde yerinde  bulabilirseniz ..!

           Karaer’in yaşadığı olay ortada..

           İyi güzel de doktorunuzu bulamazsanız ne olacak .Bu gün Cuma git yarın gel mi olacak..!

             

             Sahi…!

             Sayın Valimiz Nolcak bu vatandaşın hali…!


KALDIRIMLAR GÜVENLİ Mİ..?

 

    BENCE DEĞİL…!                                                     

              Avukat Fehmi Bayraktaroğlu geçtiğimiz yaz sahilde Deniz Apartmanındaki  evinden sabah saatlerinde  eşofmanlarını giyerek yürüyüş yapmak için karşıya güvenli ..! gezi yoluna çıkar.

            Hava güzel ortam güzel her şey güzel de Belediyenin görevli elemanları sahilden kaldırdıkları Çöp sepetinin alt vidalarını açıkta bırakınca burayı fark edemeyen Avukat Fehmi’nin ayağı takılır ve yere kapaklanır.

             Önce ne olduğunu anlayamaz .çevredeki sabah sporcularının yardımı ile ayağa kalkar. Sol omzunda bir anormallik hisseder. Biraz kendine geldikten sonra evine gider kardeşinin yardımı ile üzerini değiştirir Devlet hastanesine gider.

            Çekilen röntgenden sonra Sol kolunun kırık olduğunu öğrenir, doktor ameliyat olmasını önerilir Av Fehmi buradan 19 Eylül  Hastanesine gider doktorunu değiştirir  burada Kolu alçıya alınır.  üç ay sıkıntılar içerisinde günlerini geçirir.

             Z aman zaman sohbetlerimizde kendisine  takılır Kuru yerde sele gittin der geçiştirirdim ama o günden bu güne şehrin kaldırımlarında bu bubi tuzağından halen onlarcası var.

            Halen bu  kaldırımlarla ne  ilgilenen var nede bu bazı garipliklerle yanlışlıkları düzelten..!

             Şehrin kaldırımlarındaki bu yanlışlıklara hiç dikkat eden yok dahası bu kaldırımlardaki düzensiz acayiplikleri düzelten de yok.

           En basit örneği verirsek  Şehrin en işlek yerindeki  Kanal 52 televizyonunun bulunduğu iş merkezinin  önündeki  kaldırımın üç santim üzerine monte edilmiş beyaz bir doğal gaz kofra kapağı var ki evlere şenlik.

              Takılan takılana….

             Bakalım kime kısmet olacak oradan ambulansla hastane gitmek…!

              Bu kaldırım  tuzaklarından şehrin muhtelif yerlerinde onlarca saymak mümkün de bu gariplikleri hangi belediye görevlisi imar müdürlüğüne rapor edecek..Bu kaldırım tuzaklarında daha kim bilir kaç kişinin daha kolu kanadı kırılacak…

               Bunları neden yazıyorum .

           

              KALDIRIMDA TAKILDIM DÜŞTÜM .

              HASTANEYE GİTTİM..!

       Bayram arefesinde  Mesut Engin köye giderken  benide Migros’un karşısına bırakıver. Oradan yürüyerek eve dönerim dedim . Migrosa gittim biraz dolaştıktan sonra dışarı çıktığımda hava kararmıştı.

         Migros’un önünde duvar dibindeki  çam ağaçlarından bir tanesinin kökü duvarın altından geçip yaya kaldırımındaki parke taşlarını biraz kaldırmış ..ayağım yürüyüş esnasında karanlıkta bir şeye takıldı bir havalandım ve ameliyatlı tarafım üzerine öyle bir düştüm ki..inanırmısınız ameliyat yerim açıldı zannettim.

          Karanlıkta ne olduğunu anlayamadım acıdan sancıdan..

          Oradan geçmekte olan iki genç hemen yardımıma geldi. Amca başını yere vurdunmu..bir yerin kırıldımı diye teleşlandılar Ambulans çağıralım mı diye sordular..

          Karanlıkta kaldırımın üzerinde oturup biraz soluklandım. Sonra ayağa laktım kendimi kontrol ettim. Göğsüm çok fena acıyordu. Nefes alırken zorlanıyordum. Kırık yoktu ama göğsüm çok fena ezilmişti.

           Durak yerine kadar zorla yürüdüm..Oturup biraz daha dinlendim. Oradan Avukat Fehmi’ye telefon ettim. Sahilde  düştüğünde şakalaşıyordum ama şu an ne kadar haklı olduğunu anladım dedim.

           Fehmi Migros’un önünde çok kötü düştüm deyince  Hemen hastaneye git ihmal etme diye telaşlandı. Böyle bir talihsizlik onun da başına gelmişti..!

           Şimdilik ciddi bir şey gözükmüyor dediysemde eve dolmuşla kendimi zor attım.Bir  gün sonra sancılar artınca yatakta sağa sola dönme zorlaşınça Umut Hastanesine acile  gittim Röntgen çektirdim.

           Atilla Şimşek arkadaşım duymuş telefonla aradı..İzmit depreminde oda yolda savrulmuş tuğlaların  üzerine düşmüş ezik çatlak sıkıntısı iki ayda geçmez dedi..Hastaneden Merhem ve ağrı kesici verdiler..Onları kullanıyorum,göğsümü bandajlıyorum

            Atilla arkadaşım İzmit depreminde savrulmuş.Ben ise  düz yolda kaldırımın üzerindeki kabarmış  parke taşına karanlıkta ayağım takıldı  havalandım yere çakıldım. Aramızdaki fark bu..

            Damdan düşenin halini damdan düşen anlarmış..misali Atilla da beni çok iyi anladı…

            Sonuçta kaldırımlardaki bu tuzakları  takip etmek Belediye Başkanının  görevi değil belki ama zabıta veya belediye görevlileri bu gibi kaldırım tuzaklarını tesbit ediq ilgililere bildirmeli ve bunlar bir an önce düzeltilmeli.

           

          Vatandaşın kaldırımlarda yürürken düşüp kolunu bacağını kırdıktan sonra yapılmışın bir anlamı olmaz.

            Kafamı yere vurup daha vahim bir olayda olabilirdi..!

           Başkan yoksa yanlış mı düşünüyorum.

 
HES’TE

 

DARICA-KİRAZLIK

 

  

 Bir Ulusal  Televizyon’un haber programında  Hemşin’de Fırtına deresi üzerine yapılması düşünülen Hidro Elektrik Santrallerinin ‘HES’ Hemşin dereleri üzerinde kurulmaması  ve  Çevreyi, Doğayı tahrip etmesini önlemek amacıyla protesto etmek için Onlarca yöre insanı Hemşin deresinde  suyun  içinde kadın erkek birlikte Horon  oynadıklarını Çamlıhemşin’deki HES’lerin Hemşin’ce protesto görüntüsünü bütün Türkiye izledi sanırım..                      

           Sonra Çevreci Enis Ayar’ın  Ordu Kent Konseyi Temiz Enerji Platformu ile birlikte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yazıp İl Başkanı’na verdiği dilekçe geldi aklıma.

           Tabii Başbakan’a verildi ise..!

           Dilekçede şöyle yazılı idi..

           Sayın Başbakanım :

         Hesler bu ülke için gereklidir diye başlayan  dilekçe ancak sizinde söylediğiniz gibi bu topraklar, bu kaynaklar bizim değil Atalarımızın geleceğe mirası diye devam ediyordu.

            Sonra Hes’lerle ilgili asıl tereddütler şöyle sıralanıyordu;

            HES lerle ilgili üretici firmaların doğaya verdikleri zarar için bütün feryatlarımız

             Bu firmalar denetlenmiyor

             Bu firmalar kaçak güreşiyor

             Bu firmalar daha çok kazanmak için Çevre yasalarını hiçe sayıyor …vurgusu ile dilekçede Melet Irmağı üzerine yapılan veya yapılması düşünülen  Darıca 1 ve diğer Çevreye ve doğaya zarar verebilecek HES’ler için  bütün tereddütler içeren dilekçe şöyle bitiyordu..

         Sayın Başbakanım

              Havzalar arası su taşıma sisteminin doğru olmadığını düşünüyoruz..Regülatör sistemini doğru bulmuyoruz..Çed yasasında Köylü ile Holding arasında denge olmadığını düşünüyoruz.

          HES’lerle ilgili denetimlerin sağlıklı yapılmadığını düşünüyoruz.

            Gereğini saygılarımızla arz ederiz. 22 Ağustos 2010

         

          

                  MELET’İ  GÖRMEDEN OLMAZ..!

            Ordu Kent Konseyi Temiz Enerji Platformu tarafından Sayın Başbakan’a Ordu’ya geldiği zaman verildiği söylenen bu  dilekçenin akıbetini bilemeyiz ama bildiğim  gördüğüm bir gerçek  varsa Mesudiye Topçam Barajına giderken Melet Irmağı üzerine yapılması düşünülen 14  Hidro Elektrik santralinden  bir tanesi olan DARICA 1 HES için suyunun tutulup dev borularla HES’e  nakledilen Melet Irmağı suyu sonucu ..* Darıca Kirazlık arasındaki 7.5 kilometrelik alanda dere yatağında  su  yoktu ..

             Can suyu da yoktu.

            Bu ,suyu tutulmuş akmayan Melet ırmağını   gezdiğimizde 7.5 km lik Melet ırmağı  kurumuş buradaki doğa canlısı yok olmuş  ve ırmak yatağında  da olması gereken canlılardan eser yok su samurları  bile ırmak yatağını terk etmişler bazıları

da ölmüş…!

             Yazmayla tarif edilemeyen bu susuz melet vakasını görmeniz gerek…!anlatılması imkansız…

 

             VİLCONUN KARAVANI…

            ORADAYDI…

  Türkiye’nin her yerini  gezen İZ Tv nin Hollanda’lı  Gazetecisi , İZ TV nin sahibi Coşkun Aral’ın beğenilerek izlenen televizyonunun Kameramanı Osman, program  yapımcısı Selda ve de yazın Ordu’da özel araştırma çekimleri yapan Hollandalı Gazeteci Vilco Melet ırmağı üzerinde Topçam Barajı yolunda  yapımı tamamlanan ve  üretime geçen Darıca Hes 1’in  bunduğu mevkide belgesel çekimler yaptı.

         Elektrik  mühendisi  Temiz Enerji Platformu üyesi Coşkun Türkeli’den Hidro Elektrik Santralleri hakkında geniş bilgiler aldı onunla kurumuş melet vadisi üzerinde röportaj yaptı.

          Ünye’de bir fındık bahçesinde ve Hoynat’taki tepeli karabatak’lar için gazeteci ve kuş gözlemcisi Ömer Kulaçoğlu ile yaptığı özel çekimleri Ekim ayı içerisinde seyrettik  sanırım bu ropörtajı  Kasım   ayı içerisinde İz Tv de   yayınlanacak seyredeceğiz.

          Darıca 1 HES  ropörtajının yerinde  çekimi esnasında HES Darıca 1’in Sorumlu genç elektrik mühendisi de merakından oradaydı.Vilco’nun Karavanından ve çekimlerinden rahatsız olduğu da her halinden belli oluyordu. Yapımcılar Çekimlerde genç mühendisinde  görüşlerini kayda almak istediler  Üst yetkililerden İzin almam gerekiyor diye genç mühendis görüş bildirmedi..!

           Bir ara çekim ekibinin  yanından kızgın bir şekilde Mitsubişhi siyan 4x4 ile tozu dumana katarak hızla ayrıldı. Elk Mühendisi Coşkun Türkeli şimdi telefonla yukarıya talimat verecek birazdan kurumuş ırmak yatağına can suyu bırakacaklar  görürsünüz dedi.

           

           Çekimler sonrası Gerçekten bir iki kilometre kurak vadi üzerinde dere yatağında  yol almıştık ki Coşkun Türkeli haklı çıktı verilen talimatla kapaklar açılmış azda olsa HES in sözleşmelerinin gereği zaman zaman Melet ırmağının kurumuş su yatağına bırakılması gereken can suyu zoraki olarak  dere yatağında kurak taşlar üzerinde cansız  halinde  görüldü…!

            Vilco’nun kameramanı Osman bu zoraki bırakılan Can suyu görüntüsünü de  kayda alıyordu…

         

          İzmir’de  Gazetecilik yapan Doğa ve Kuş gözlemcisi  arkadaşımız Karadeniz 52 gazetesinin eski yöneticilerinden gazeteci   Ömer  Kulaçoğlu ile la birlikte Melet ırmağındaki HES’in sorumlu..! Genç  Elektrik Mühendisinin aldığı bu garip tavır ve davranışlarına tanık oluyorduk. 

       

            23 KASIMDA

           ORDU ÇEKİMLERİNİ İZLEYEBİLİRSİNİZ

      Hollandalı gazeteci Vilco ve İZ Tv  ekibinin Ordu’daki belgesel  çekimlerini Çevre Platformu üyesi Elk Mühendisi Çoşkun Türkeli’nin röportajında   23 Kasım akşamı saat 10’da Dijitürk’ten  İZ TV de izleyebilirsiniz.

      Ayrıca Saatçı Hafız Altınel  ailesinin Kültür mirası eski Ordu  evindeki , Tarihi Paşaoğlu Konağındaki ropörtajı Boztepe’de’ki Kulaçolu ailesinin 80 yıllık geleneği Taş kasede pişirilen Ünlü Bleki ekmeğinin yapılış öyküsünü mutlaka izleyin.

 

                    


OBKT’NİN

KAVAL…KEPÇE  OYUNU..!

 

 

             Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nun yeni sezondaki   oyunu  Prof Dr. Nurhan Karadağ’ın derleyip, kurgulayıp yönettiği Düğün evi Oyun Evi ‘nin galasına gittik.

              Sahnelerini 1964 den bu güne  47 yıldır Ordu’da sanatsever Halkına açık tutan Türkiye’nin önde gelen sayılı Belediye Şehir tiyatrolarından birisi olan Ordu’muzun göz bebeği gururumuz Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu OBKT’nin Sanatçı Ergün Köknar’ın yönettiği ve oynadığı  OBKT’nin 1964 deki ilk oyunu HÜLLECİ oyunundan bu yana onlarca sahnelediği  Tiyatro oyunlarını  zevkle ve merakla takip eden  izleyicilerinden birisi olarak ilk defa alkışlamadığımı ve beğenmediğimi yazmalıyım.

              Oysa ki oyun ne güzel başlamıştı…!

               Şimdiye kadar görmediğimiz bir köy adeti..köyün gençlerinin geceleri evlerin bacasından indirdiği sepetlerine manilerle  aldıkları bahşişler hediyeler…

               Gala gecesinde bu  oyunun belden aşağıya seks  gariplikleriyle akılda soru işaretli bir garip  seks pozisyonlarının ve kavallı kepçeli  el kol hareketleriyle  bittiğini, önümüzde anneleri ile tiyatroya gelen 8-9 yaşlarında küçük çocuklarla aynı sıralarda seyretmenin garipliğini yaşadık…

              Oyunun birinci perdesindeki bir  yerinde koyun otlatan  Çobanın  bir Ağacın gölgesindeki uyurken Çalı toplayan kadın görüntülü erkek oyuncuların pardon kızların ..! uykudaki çobanın seks organı kıvamlı dimdik duran  kavalına etek arası..bacak arası inme binme görüntüleriyle  nasıl zaman zaman kahkahalı  alkış almışsa..  ikinci yarıda bu defa  genç bir bayan oyuncunun  sanat aşkına ..!bacak arasındaki kocaman  imalı  kocaman topuzlu kepçesi ile yaptığı espriler  ..! Bacak arasında sallanan kepçenin  yine zaman zaman kalkarak göğse sesli vurması.. ve akılda kalan sesli  görüntülü kepçesi ..!

          Diğer bir sahnesindeki erkek görüntülü bayan  oyuncunun düğünde oynayan kızlardan kız beğenmesi orasını burasını mıncıklaması ..sıraya dizmesi..

         OBKT’nin yeni sezon “Düğün Evi..Oyun Evi “nden  akılda kalanlar ..

         Müthiş ..!  görüntüleriyle KAVAL…KEPÇE si..

          Ha..Halı..Stres atan alkışlar

 Oyun bittiğinde  Galanın gereği Oyunun yönetmenine Plaket ve sanatçılara çiçek vermek ve kutlamak için protokolden Vali Yardımcısı sahneye çağrıldığında

     Sayın Valimiz Orhan Düzgün’ün Galada bulunmaması bu Kaval- Kepçe oyunu seyretmek zorunda kalmamasına sevindim.

                OBKT’nin kıdemli ve çok  değerli sanatçılarını  önceki oyunlarında çoğu kez  defalarca  ve  ayakta alkışladığımız oyunlar geldi aklıma, bu oyunun sonrası ise alkışlamadan ve söylenerek salondan çıktım.

                 Çıkarken de yine iyi ki Vali Bey eşiyle salonda yoktu ..Salonda olsaydı bu oyunun yönetmenine Ordu’da Sanata ve Tiyatro kültürüne katkılarından dolayı Plaket veya çiçek vermek zorunda bırakılacaktı diye düşündüm.

                   Salonda bulunan Protokolün sanatçılara çiçek vermesi geleneği için sahneye davet edildiklerinde de OBKT nin salonundaki izleyicilerin çoğu ayrılmıştı, salonu terk etmişlerdi…

                   Ben gazeteciyim tiyatro eleştirmeni değilim ama bu oyundaki Kavallı Kepçeli garip seks görüntülerini  birilerine  anlatıyorsam yazmalıyım da diye düşünüyorum.

                   

                    Yoksa yanlış mı düşünüyorum..


 

Ordu



BELEDİYE BAŞKANINA

         ŞİKAYET VAR..!

         

  

      Ordu’nun belirli yerlerinde bulunan bazı işyerleri gerçekten imtiyazlı , korunan ve korumaya alınmış bazı kişiler gerçekten farklı . Maalesef herkes onlar kadar’da şanslı olamıyor.

        Orta caminin yanındaki Vakıflara ait Eski çarşı’nın Yine eski Belediye Başkanı tarafından kaldırılarak Vilayetin önündeki garip yapılmış çatılarına baktığınızdaki tarihi Millet düzündeki Mezbele görünümlü Yeni Çarşıya .! taşınmalarına izin verildiği gibi…

        

        Belediyecilik uygulamaları içerisinde bazılarına tanınan ayrıcalıklar, görmemezlikten gelmeler idare edilmeler belki bir yere kadar  kabullenebilinir !!

         Amma bazen de bu kadarına Pes dedirtiliyor.

         Yolda yürürken  tesadüfen başınızı kaldırıp etrafınıza baktığınızda çekme onlarca  çatının hangi ara nasıl olduysa tamamen kapatılıp tam daire haline geldiğini görebiliyorsunuz. Zemindeki asma katların bulunduğu iş yerleri iskan alındıktan bir zaman sonra kapatılarak müstakil  kat şekline dönüştüğü görebiliyorsunuz..

       Nasıl oluyorsa..!

     (Bu arada korumaya alınmış üzerinde inşaat yapılamaz şerhi olan Yeşil alanlara ,Sit alanlarına yapılan çok özel ayrıcalıklı inşaatları da unutmamak lazım..!)

    

      Yaşadığınız çevrede  bunlara onlarca örnek gösterilebilirken  ara sokağın trafiğini beton saklılarla  kapatanlar mı istersiniz. Kaldırımı saksılarla kapatıp işyerine katanlar mı  istersiniz ana yolun üzerinde seyyar manav dükkanları mı istersiniz , bir sürü garip  örnekler  var etrafımızda.

        İşyerlerinin önlerine kaldırımlara masa atıp tozun toprağın içerisinde bir şeyler yerken ve  bayram önceleri lokma tatlı dökenler, çiğ köfte yapıp paketleyenler bir tarafa  ayrıca  yoldan geçenlerin çetelesini tutanlardan bahsetmeyeceğim.

           Laf aramızda Belediye  zabıtasının görmediğini vatandaş nasıl olsa görüyor..!

           Bir yandan Turizm şehri olmak istiyoruz ya Ege’de,Akdeniz’de  yazlıklarda olanlar oraları gezenler neden bizde de olmasın diye düşünebilirler.

         Modern Turizm şehircilik anlayışı içerisinde Özellikle yaz aylarında şehrin çok kalabalıkla hareketlilik yaşadığı alanlarda  Belediyemiz bunlara göz yumup zaten zor durumda olan  esnafa geçici olarak anlayış gösterip olumlu düşünebilir belki diye düşünebiliriz.

          Fakat Belediye imar mevzuatına tamamen aykırı şekilde davranıp, Belediyenin gösterdiği bu hoşgörüyü önce yaya kaldırımı işgal edip ferforje demir ve çiçek saksıları ile kapatıp bir zaman sonra üzerindeki seyyar tenteyi de  kaldırıp sabit demir malzeme ile kapatıp kapalı alan kazanmak için Kaldırımın üzerini özel örtmenin hiçbir yasal ve haklılık  mantığı olamaz.

           Hem de Belediyenin arka bahçesinde,gözünün önünde..!

           Olacak iş değil..!

           Eski dönemde bir Belediye Meclis üyesinin ev inşaatında 15 santimlik bir çıkma fazlalık var diye konu gündeme gelince meclis üyesi bu fazlalığı kırdırmıştı.

            Böyleleri de var derken  yazdıklarıma inanmayanlar Gazeteci Erol Karaer’e sorabilirler… 

           Gelelim sadede…!

              

            GEREĞİ YAPILSIN DEDİLER…

                          

         Belediyenin arkasındaki sokağı ve kaldırımı işgal eden Tente altı Derin Balık lokantasına gösterilen bu idare etmeciliğe hoş görü gösteren vatandaşlar daha sonra Tentelerin sökülerek işgal edilen kaldırımın üzerinin  sabit olarak kapatılmasına  bu kadarına da insaf deyip karşı çıkarak Belediye Başkanlığına  geçtiğimiz hafta resmi bir dilekçe ile şikayette bulundular.

         Yaklaşık 15 Kişinin imzaladığı kaldırım işgali ve kaldırımın üzerinin kapatılarak Derin  Balık lokantasına haksız  kapalı alan kazandırılmasını, yolun ve kaldırımın  kapatılmasını Belediye Başkanlığına şikayet ettiler.

          Gereğinin yapılmasını istediler…!

           Bu haksız yanlışlığı gören bazı işyeri sahipleri “bizde aynı işgali ve sabit kapatmayı işyerimizin önüne  yapsak mı” .. acaba  derken.!!

         Duyarlı vatandaşlar şimdi Belediye Başkanlığına verdikleri dilekçelerine yapılacak işlemi merakla bekliyorlar…

         


KORAL ORAL’IN

             SERGİSİ YAKINDA..!

 

                                              Tuncer Engin

 

          Koral Oral 1993 İstanbul Doğumlu İlk okulu İstanbul’da Avrupa Kolejinde okumuş, Nişantaşı Işık Kolejinde öğrenimine devam ediyor ,1.80 boylarında küçük dev adam  iki sene okulun basket takımında ,sonra  Efes miniklerde top sürmüş…

            Minik dediysek te O kadar minik değil boy bos yerinde maşallahı var 45-46 numara ayakkabı giyiyor… Koral Basketbol Yüzme Atıcılık ve Slowbord tan hoşlanıyor,babası gibi Cerrah  doktor olmayı düşünmüyor Elk-Elektronik mühendisi olmayı düşünüyor.. Elektronik aletlere karşı müthiş ilgisi,becerisi var. Elektronik bütün araç gereçler Koral’ın odasında mevcut.

            Koral’ın En büyük hobilerinden birisi de ! Fotoğraf çekmek, dört senedir doğa fotoğrafları ve çiçekleri böcekleri çekiyor. Babası Oral’ın fotoğraf merakını keşfedince Koral’a çok özel sırt çantalı profesyonel bir  Nikon Fotoğraf makine serisi almış.

       Yakın bir zamanda çektiği binlerce resim arasından seçtiği özel fotoğraflarla  Babası Çene Cerrahı Prf.Dr.Cüneyt Oral’la birlikte İstanbul’da bir sanat galerisinde Şiir ve Fotoğraf sergisi açmayı düşünüyor.. Oğul Koral’ın Sergide seçilmiş özel fotoğraflarının  altına baba Cüneyt yayınlanan şiir kitabından özel dörtlükler koyacakmış.

        Koral’ın çektiği doğa resimlerini internetteki sitesinden izledim.İnanılmaz güzel sanatsal doğa  fotoğrafları var. Koral’ın  sergisinin  İstanbul’da sanatseverler arasında  mutlaka dikkat çeker diye düşünüyorum.

          Babaannesi rahmetli Ülkü Oral ile birlikte Taşbaşı mahallesindeki deniz ve Ordu manzaralı  evlerinin Balkonunda İstanbul’dan tatile geldiği bir ve sabahta, güneşinin doğuşunu fotoğraflamak istediği bir günde sohbet ederken o zaman küçük olan torun Koral çok sevdiği  babaannesine şöyle seslenmiş ;

           “ Zaman eşit değil babaanne,

              Sevdiğinin yanında zaman çabuk geçiyor..

              Sevmediğinin yayında ise geçmek bilmiyor.”

         Sevgili  babaannesi  torununun bu sözleri karşısında çok duygulanmış ve bir tarafa not etmiş. Koral aynı sevgiyi şimdi dedesi Galip Oral’dan da görüyor. Dede Galip Oral torunu Koral’ın bir dediğini iki etmiyor.

           Eski bir  Avcı olan dede Koral’ın da av merakını ve atıcılık merakını bildiği için ona bu yaz bir sürpriz yapmış. Çok güzel kaliteli bir poligon tüfeği almış .

           Dede torun bu yazda birlikte hasretlik giderdiler.

          Bu arada Koral’ın sıra dışı güzel fotoğraflarının sergisini beklediğimizi Ordu’da da görmek istediğimizin bilinmesini istiyoruz.

           Başarılar diliyoruz.


 

             
VİLCONUN   KARAVANI..  


 

             ORDU’DAYDI..! 

           Geçtiğimiz günlerde İZ Tv’de izlediğimiz Hollandalı Gazeteci Vilko ve kameramanı Osman ile Program yapımcısı Nalan  bazı yöresel çekimleri yapmak için Ordu’daydı.

            Gazeteci Ömer Kulaçoğlu’nun mihmandarlık yaptığı İZ .tv proğramı ekibine olarak bende yardımcı olmaya çalıştım.

         İz Tv Vilco’nun  Ordu  özel çekim programı  Zaferi Milli Mahallesindeki Saatçi Hafız Hüseyin Altınel’in restore edilmiş eski 1885 yapımı  Ordu evinden başladı.Vilko’nun bu serisinde Oğul Kemal Altınel Cumhuriyet Ordu Ailelerinden bahsetti. Restore edilen evi gezdirdi çocukluğunun geçtiği evde duvardaki asılı eski Ordu resimlerini ve 60 yıl öncesindeki çocukluk arkadaşlarını ve anılarını anlattı.

      Bu resimlerde kimler yoktu ki..

      Bilindiği gibi Oğul  Kemal Altınel ve ailesi bu Eski tarihi Ordu evini restore ettirdikten sonra Ordu Belediyesine devrettiler.

  Burada yapılan çekimlerden sonra   Ömer Furtun tarafından restorasyonu yaptırılan Hacılar yokuşundaki Taş ağırlıklı Furtun evlerine gittik. Aynı mahallede Ordu’nun İlk Belediye Başkanı Süleyman Felek’in restore edilmiş bahçe içerisinde  beyaz sıvalı çok güzel bir Eski Ordu evi var.

          Furtun’ların bu iki evi de restore edildikten sonra mahallede  çok özel bir görüntü özelliği hakim eski Ordu evleri olacak bu kesin.

            PAŞAOĞLU KONAĞI VE MÜZE

          Dönüşte  Taş ve ahşap işçiliği muhteşem Paşaoğlu Konağı müzesine  gittik.Konağı ve Müzeyi Vilco ile birlikte gezdik ekibin müzeyi gezeceğini ve çekim yapacağını, Kültür ve Turizm il müdürü Erkan Gülderen İZ Tv ekibinin Cumartesi günü burada  olacağını biliyordu ama müze görevlileri çekim için  izin alınması gerektiğini söylediler.Gazeteci  Ömer  Kültür Turizm Erkan Gülderen’i telefonla aradı Gülderen’in talimatı ile müze yetkilileri müze içerisindeki çekime izin verdiler.

            Çekimde Vilco ile hayranlıkla gezdiği  Paşaoğlu konağı hakkında sohbet ederken bildiğim bazı ayrıntıları da benden dinledi.

YASON’DAN..

HOYNAT’A…

HOYNAT’ TA

TEPELİ  KARABATAK

 

      Karadan  Hoynat adasına doğru  giderken yol ve deniz  manzarası harika. Kameraman Osman Vilco’nun kullandığı Karavanın önünden denizin ve yeşilin en güzel manzaralı  olduğu, fener’den itibaren bu güzel deniz ve yeşil  görüntüyü, asfaltın hemen yanından fışkıran yeşil doğa manzarasını  hayranlıkla çekmeye çalışıyor.

            İkinci tünelin bulunduğu Hoynat mevkiinde  tepeli Karabatakların tek  üreme adası Hoynat’a gelmeden önce Mersin limanında balıkçı kahvesi olan arkadaşımız Mehmet Can’ın yanına uğradık.

        Kendisi de balıkçı olan  Mehmet Can’ın Mersin balıkçı  barınağı içerisindeki balıkçı kahvesinin  serin gölgelik terasında biraz soluklandık sohbet ettik. Mersin’in güzel denizinden ve özel kaya mezgitinden bahsettik. Hoynat adasının özelliklerinden buralarda yapılan kazılardan söz ettik biraz dinlendikten sonra yola koyulduk.

        Sırada  Hoynat ve Yason çekimleri  var…

        Hoynat tünelinin girişinde durduk ama burada  çok sesli gürültü yapan bir gurup olduğundan kameraman çekim yapamadı. Tüneli  geçtikten sonra Karavanı yolun tam  sağına çektik .Adanın görüntüsünün güzel olduğu, altımız sarp ve uçurum olan bir kayalığın üzerinden Hoynat çekimleri başladı. Şansımıza ilerideki kayalıkta tünemiş  konu mankeni birkaç tepeli karabatak var, onları Kameraman  Osman görüntülemeye başladı..

        

         Yoldan geçen araçlar Vilco’nun karavanını görünce kornaları ile ve el sallayarak Vilko’yu selamlıyorlar.

                   TEPELİ KARABATAKLAR..!

            Hoynat adasındaki  tepeli Karabatakların yaşam alanlarının çekimi yapılıyor.. Gazeteci ve Kuş gözlemcisi Ömer Kulaçoğlu  bölgedeki tek üreme yerindeki hoynat adası görüntülü  Tepeli Karabatakların üreme göç yolları  ve yaşamları hakkında geniş bilgilendirme konuşması yapıyor. Adada   mevsimsiz bir zamandaki  bulabildiğimiz birkaç tepeli Karabataklar için özel tanıtım çekimleri yapılıyor...

        Kuş gözlemcisi Ömer Kulaçoğlu’nun ekrana söyledikleri  bilgiler  şöyle “Türkiye’de üreyen üç karabatak türünden biri olan Tepeli Karabatakların sürekli yaşam alanı olan yerlerinden birisi Karadeniz’de Hoynat adasıdır. Tepeli karabatakların en geniş üreme popülasyonu bu adadadır. Nisan ayında üremeye başlayan tepeli karabataklar, yaz ayları boyunca avlanmak için diğer bölgelere gitmelerine rağmen, her zaman adada tepeli karabatak görebilmek mümkündür”.

 

                  YASON’UN GİZEMİ..

 

         Grek mitolojisine göre Argonotların sefere çıkmasına neden olan Kutsal Koç’un Altın  postunu aramak  için  Yunanistan’dan yola çıkan kürekli -yelkenli Argo teknesinin  kaptanı iason ve savaşçıları ile  tayfalarından mitolojik efsane kahramanı Herkül’ün karaya çıktığı söylenen yerdeki Turizmci  Enis Ayar’ın çabaları ile marka yaptığı Yason burnuna yaptığımız rehberlik gezisi için  sahilden yola koyulduk.. 

 

          Yason burnuna  geldiğimizde Emin Öztürk arkadaşımızın Amerika’daki Metropol müzesinden getirttiği  resimlerden yaptığı Yunanlı Argonotların Post efsanesini canlandıran büyük kabartma rölyefleri göstererek unutulmuş Yason’u marka haline getiren  Yason’un Ordu Turizmine kazandırılmasına büyük  destek veren Ordu Eski Valisi Kemal Yazıcıoğlu’ndan bahsediyorum.

                          Daha sonraları   Vilco’ya ve Osman’a Yason’da yıllardır Su altı avcılığı yaptığım yerleri uzaktan gösteriyorum .Burada   avladığım balıklardan midyelerden Pavuryalardan bahsediyorum..

           Yasondaki restore edilen eski kiliseyi gezmek istiyor ekip ama saat 17.00 olduğu için mesai bitmiş kilise kapanmış diyorlar. Oradaki yerli turistlerde şaşkın bir vaziyette kilisenin kapısında söylenerek geri dönüyorlar.

           Nasıl mesai ise..kimlere emanet edilip görev verilmişse…!

          Akşam üzeri bir otobüs Turistle bu muhteşem yarım adada Güneşin denizde batışını seyrediyoruz.

          Yason’daki doğa manzarasının görüntü haberlerini ve Vilco’nun Yason  için güneşin inanılmaz bir kırmızılık içerisinde  ufuk çizgisinde denizden  batışını , Vilko’nun bir kayanın üzerinden anlattıklarını  Ekim ayında İz Tv de Vilco’nun yorumu ile  Ordu veYason burnu çekimlerini  izleyeceksiniz.

                        BİLEKİ EKMEĞİ

               VE YOĞURT  SEFASI       


         
  

        Bir sonraki gün ise Boztepe’de Ömer Kulaçoğlu’nun annesi 87 yaşındaki Emine Kulaçoğlu İZ Tv için Özel olarak yaptığı çoklarımızın bilmediği görmediği Özel  taş kapta pişirilen  Bileki Mısır  ekmeğinin çekimine gittik.

       Emine Kulaçoğlu önceden haberli olduğu için çok insanımızın dahası belirli bir yaş altındaki insanların bilmedikleri bir özel lezzet Bileki Mısır ekmeğini Boztepedeki evinde hazırlamış.

          İki saatlik bir zaman diliminde yavaş yavaş pişen Bileki  ekmeği kor odun ateşi üzerinde kıvamına gelmiş bizi bekliyordu.

        Emine Hanım Vilco’nun çekim ekibine  bu özel ekmeğin nasıl yapıldığını anlatıyor. Özel odun ateşinde Avu yaprağı olmadığı için taş kapta Taflan yaprağı içerisine döşenen ,Nar gibi kızarmış altı üstü kabuk bağlamış Mısır  Ekmeği masaya geliyor . eski bakır taslara servis yapılan akşam mayalanmış enfes yoğurta doğranan Bileki ekmeğini masada uzun süreçte tekrar  anlatmaya çalışan Ömer Kulaçoğlu’nun kardeşi Kaya’nın önünden alıyorum “ Yeter artık” diyorum ve kaşıklamaya başlıyorum.

       Çekimi yapan  kameramanı Osman ve Vilco’da şaşırıp gülüşmeye başlıyorlar… Çekimler duruyor ve yemek  ikramı başlıyor. Bu çok özel Bileki ekmeğini  Afiyetle yemeğe koyuluyoruz..

       Size bir sır vereyim..

       Bu yaşa geldim böyle lezzetli yapılmış  mısır Bileki ekmeği  yemediğimi itiraf edebilirim…

       Ayrıca sıcak Bileki ekmeğini kırıp mis gibi tereyağına bandırıp bandırıp yerken evin sahibi Emine hanım özel hazırladığı  sıcak Bileki ekmeği doğranmış tereyağlı Öğmeç’i Vilko’nun önüne koyuyor.

          Sonra mı ne oldu .

        Onu da Vilco’ya soracaksınız…

 

                  BOZTEPEYE ÇIKMALI..

            Boztepe’ye Vilco’nun Karavanı ile  çıktığımızda Ordu manzarası görüntüsü  havanın biraz kapalı olmasından çok net değildi ama 450 Rakımlı Boztepe’den Ordu’nun görüntü manzarası böyle de muhteşemdi. Vilco ve ekibine buradan yapılan yamaç paraşüt sporundan bahsediyorum. Atlama platformunu gösteriyorum.

           Ben daha önce bir pilotla atlama yaptım.Muhteşemdi diyor..

          Ordu’nun Panoramik manzarasının görüntüleri çekiliyor, daha sonra kapalı turistik tesisin balkondaki  Masaj koltuklarına attığımız bir milyon karşılığında otomatik masaj yaptırıp yorgunluğumuzu gidermeye, rahatlatmaya çalışıyoruz.

           Şu an Boztepede tek hizmet bu…


BASINA BİR GARİP UYGULAMA…

                                                                            Tuncer Engin

               

        Mardin Nusaybin Kovancılarda PKK Terör mensuplarının yola döşedikleri uzaktan kumandalı Mayını patlatmaları sonucu Şehit olan üç askerimizden Ordu’lu Uzman Çavuş Zeki İnan’ın Cenazesi Eskipazar Mevkiindeki Şehitlikte  binlerce Ordu’lunun hazır bulunduğu askeri bir törenle toprağa verildi.

         Ordu Valisi Orhan Düzgün Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun Ordu Milletvekilleri, Eski Enerji ve Tabi Kaynaklar  Bakanı  M.Hilmi Güler, Giresun Jandarma Bölge Komutanı, Samsun Jandarma Bölge Komutanı ile çok sayıda Daire müdürleri , Rütbeli komutanlar ile  Askerlerimizin ve binlerce Kadın, erkek Ordu’lunun katıldığı tören de Şehidimiz Zeki İnan Ordu’luların ve Türk milletinin gönlünde şehitlikte ebedi istirahatgahına bırakıldı.

            Tüm şehitlerimize Allahtan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı diliyoruz.

            

                       BASIN PLAKASI …

                     ÇİÇEKÇİ ARABASI…!

           Şehidimizin cenaze namazında bulunabilmek, cenaze törenine katılabilmek  ve şehidimize  son görevimizi yapmak için büro komşumuz  Gazeteciler Derneği Başkanı Recep Aydın ve  Ordu Eski Milletvekili , Ordu Yeni Haber Gazetesinin sahibi Cemal Enginyurt Eski Pazardaki  cenaze töreninin  yapılacağı  yere giderken beni de araçlarına aldılar.

            Birlikte yola koyulduk.

     Yolun iki tarafı törene gelen araçlarla park edilmiş.  Ana yoldan  Eskipazar cami sapağına dönmek için tali yola girdiğimizde Jandarma trafik görevlisi ekip önümüzdeki iki arabayı durdurdu bir şeyler konuştular onlar yola devam ettikten sonra bu defa  bizi durdurdular.

          Jandarma trafikteki görevli uzman çavuş buradan ileriye gitmemize izin veremeyecekleri söyleyince Recep Başkan Gazeteci olduğumuzu söyleyip aracın sol ön camında bulunan T.C İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün verdiği Sarı Basın Plakasını gösterince görevli Jandarma hiç aldırış etmeden ve kim olursanız olun gibilerinden  geçemezsiniz diyerek sert tavırlı bir garip hareket içinde bulundu.

            Bu tartışmalar devam ederken aracımızın ön tarafında bulunan Ordu eski  Milletvekili ve Gazete sahibi Cemal  Enginyurt aracın önündeki  görevli jandarmayı sakinleştirmek ve lüzumsuz gelişen tartışmayı yumuşatmak için ;

             Bakar mısınız..bakar mısınız  ..Ben milletvekiliyim Şehidimizin cenazesine  geldik dediyse de Jandarma trafik görevlisini sakinleştirmek ne mümkün…

               İkna edemedik.

               Aracımızı ileride mezarlığın duvarının dibine bizden önce Jandarmadan bir şekilde  geçmiş olan onlarca aracın bulunduğu yere..! park edip indik . Bu defa üzerimize doğru gelen hiddetli  Jandarma trafik timinin sözlü sataşmasıyla karşılaştık. Tanıdıklar araya girdiler neyse ki.. olay fazla büyümeden biz caminin avlusuna geçtik Jandarma Trafik görevlileri tekrar  görev yerine söylenerek geri döndü.

               Binlerce Ordu’lunun da katıldığı, şehidimizin  cenazesinin getirilmesini ve töreninin başlamasını caminin avlusunda ağaçlık yerde beklerken bulunduğumuz yere nasıl Jandarmadan geçtiyse birkaç  araç geldi.

        Çelenk getirmişler..!

       Onlar nasıl görevli  jandarma trafiğini ikna ettiyse de biz gazeteciler ve bir milletvekilimiz  bunu beceremedik.

              Ordu’muzun Şehit evladına olan görevimize bir vatandaş hem de Gazeteci kimliğimizle gittik. Bu çok özel acı habere giderken de az kalsın  haber oluyorduk..!

                Sonuçta Şehit merasimi için gittiğimiz yerden,  insani görevimizi yapıp geri dönerken Ordu  Jandarma Trafik timinin  bizim İçişleri Bakanlığı  Basın Plakalı aracımıza Park geçişi için Yasak ..! dediği yerden onlarca sivil araba önümüzden  geçerken, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün Sarı Basın Kartı sahiplerine  verdiği Basın trafik  Plakasının Ordu’da bir işe yaramadığını dahası Jandarmanın tanımadığını, bilinmediğini de öğrenmiş olduk…

        Şimdi yetkililerin  Çiçekçi arabasındakiler  ne işe yarar, Basın arabasındakiler  ne görev yapar diye birilerine  anlatmasında fayda var diye yüksek sesle düşünür olduk ….

         Yoksa yanlış mı düşünüyoruz…!


 (Şair Ali Öztürk eski günleri andı)

PAZAR SOHBETİ

         ALİ ÖZTÜRK

  Geçtiğimiz futbol  sezonunun son haftalarında Ordu’da oynanan  Orduspor- Rizespor  maçında  her iki takımın taraftarları arasında yaşanan karşılıklı sevgi gösterileri futbolumuz adına, pek de alışık olmadığımız güzelliklerle  dolu bir tabloydu…

            O günlerde Değişim Gazetesi yazarlarından arkadaşımız Tuncer Engin,  geçmişteki bir maçta  yaşanan ve  böyle güzel bir tabloyla hiçbir şekilde  bağdaşmayan dehşet verici olayları gündeme  getirmiş, bununla  herhalde bir nevi kıyaslama yaparak  futbolda dostluk ve kardeşlik duygularının ne kadar önemli olduğunu  vurgulamak  istemişti.

            1965 yılında Rize’de, Rize Güneşspor ile  Ordugücü amatör takımları arasında oynanan o  grup eleme maçında  Ordugücü’nün kalesini koruyan Atanur Güneysu arkadaşımız, Tuncer Engin’in bu yazısını okuyunca o maçı yeniden yaşamış olmalı ki, Tuncer Engin’e bir mektup yazarak o günkü dehşet verici anısını  bir de kendisi anlatmak istemiş.

            Atanur Güneysu, benim de hem sınıf, hem de mahalleden çok sevdiğim bir arkadaşımdır.

            Çocukluğun ilk yıllarıyla ilkokul dönemini babasının  görevi nedeniyle Trabzon’da geçiren Atanur Güneysu,çocukluğundan beri arkadaşlığa  değer veren,  sosyal   etkinleri  oldukça önemseyen,  dostlarını ise  asla unutmayan değerli bir arkadaşımızdır.

            Nitekim, bizden bir ya da iki yaş büyük olmasının yanında   yaşına göre  biraz daha gelişmiş olan  Atanur’un  mahallemize gelmesiyle mahalle arkadaşlığımız gruplaşma yönünde gelişmiş, bununla birlikte  bir takım sosyal  sayılabilecek etkinlerimiz de olmaya başlamıştır.

            Annelerimizin hemen hemen hepsi, okuma yazması olmayan ev kadınları olduğu gibi  babalarımızın da en tahsillisi ilkokul  mezunu olan biz  bokludere çocukları da,aramızda İmam dediğimiz Atanur’la birlikte  artık bazı sosyal ve kültürel  konulara ilgi  duyan  bir grup  olmuştuk, mahalle olarak…

            İnsanlara bir an için yapılan yakıştırmalar bazen onun adının önüne geçecek kadar  önemli bir lakap  olduğundan mıdır nedir, hiç alakası olmadığı halde bu “İmam” lakabı da Atanur adının önüne geçmekteydi o günlerde…

            Güneşspor adını verdiğimiz mahalle takımımızın kalecisi ve kaptanı olan Atanur; güçlü ve çevik bir genç olarak o günlerde  Ordugücü yöneticilerinin de dikkatini çekmiş olacak ki daha çocuk sayılacak bir yaşta olmasına rağmen Ordu’muzun o zamanki klas takımlarından biri olan  Ordugücü’nün kalesi ona emanet edilmişti.

            Biz Bokludereliler o günlerde, mahalle arkadaşlığımızın lideri olan onun bir çok maçını heyecanla izlemiş, kalesinde yaptığı inanılmaz  kurtarışlarıyla  hep gurur duymuşuzdur.

            Hala unutmadığımız ve çok sevdiğimiz bu arkadaşımızın hoş görüsüne güvenerek, onun futbol yaşamındaki bir iki ilginç anısını bugün sizlerle paylaşmak istiyorum.

            Atanur’un Trabzon’daki  çocukluk yıllarında ailesi,  o günlerde Trabzon İdmanoacağı gibi ünlü bir takımın en golcü ve as  futbolcularından olan  Akrep Celal ile kardeşi İhsan’ın ailesi ile kapı komşudurlar.

            Komşuluğun akrabalıktan önemli olduğu o günlerde Atanur, bu iki futbolcu kardeşin adeta öz yeğenleri gibidir.

            Atanur’un ailesi, babasının görevi nedeniyle memleketleri  Ordu’ya gelmiş, çok geçmeden Ordu’da Ordugücü, çamur deryası halindeki bir sahada Trabzon İdmanocağı ile zorlu bir maç yapmaktadır.

            İdmanocağının bu golcü iki kardeş futbolcusuna karşı  Ordugücü kalesini ise,bu maçta adeta onların ellerinde büyüyen, yeğenleri gibi gördükleri  eski komşu çocuklarından Atanur korumaktadır. Böyle bir durum,  Celal ve İhsan kardeşler için  tam anlamıyla  bir sürpriz olmuş, bu yüzden de o   maçta oldukça duygusal anlar yaşanmıştır. Öyle ki, onlar Atanur'a gol attıklarında buna pek de sevinememişlerdir.

            Belki de o maç, Atanur ile onların futbol hayatlarındaki hiç unutamadıkları maçlardan biridir.

            Ona  ait bir diğer anı ise büyükannesi  rahmetli  Atiye Hanım  teyzeyle ilgili olanıdır…

            İlk göz ağrısı  torunu  Atanur’un, kendisinden yaşça büyük insanlarla aynı takımda, çoğu kez çamur tarlası halini alan  o sahalarda kalecilik yapmasına,  Atiye teyzenin ana yüreği  dayanmamaktadır. Ne var ki,  ne yapsa,  ne söylese de onu bu sevdadan  bir türlü vazgeçirememektedir.

            Bir gün yine yağan yağmurdan adeta çamur deryasını andıran o  sahada  bir maç oynanmaktadır ki,  tel örgülerin henüz olmadığı  o günlerde stada nasıl girmişse yün şalıyla yaşlı bir teyze birden  sahaya da girip  kaleci Atanur’a doğru koşmaktadır.

            Stattaki tüm seyirler  bir anda donup kalmış, maç ise ister istemez durmuştur.

            Sahaya dalan bu yaşlı kadın, Atiye Hanım teyzeden başkası değildir. Çok sevdiği torunu Atanur’a, “hadi  bakalım doğru eve “ dediği  el, kol hareketlerinde anlaşılmaktadır.

            Rahmetli Atiye Hanım Teyze’yi, stat görevlileri   ve kulüp yöneticileri nasıl ikna edip sahadan çıkardılar hala merak etmekteyim.

            Sevgili dostum ve arkadaşım Atanur Güneysu’ya buradan kucak dolusu selamlarımı gönderiyorum.


 


ORDU GÜCÜ’NÜN EFSANE KALECİSİ

 

ATANUR GÜNEYSU’DAN SELAM VAR…

 

Kaleci Atanur Güneysu ( Panter Kaleci)

Fotoğraf: Rize Güneşspor - Ordu Gücü maçı kadrosu:
Oturanlar- Soldan- Santrafor İsmet, Sol açık Atilla, Sağ Açık Şevket, Sağ iç Murat, ve Kaleci Atanur Güneysu
Ayaktakiler: Kaptan Sol iç Yener, Santraf Hayri, Sağbek Ali, Bağ açık Necmi, Sol bek Bahtiyar, Sol açık Hoca

            Geçtiğimiz sezon Ordu’da Oynanan, galip geldiğimiz  Orduspor Rize Çaykurspor maçı sonrası Rizeli centilmen sporseverlerin Orduspor takımını tribün önüne çağırarak ayakta alkışladıkları O muhteşem görüntülü güzel maçı hatırlarsınız.

            Bu güzel ve anlamlı maç sonrası Gazetemizde Rizespor nostaljisi diye yazdığım bir yazıda 1965 senesinde Rize’de oynanan Hadiseli Rize Güneşspor-Ordu Gücü maçındaki Ordu’luların yaşadığı ve Ordu seyircisinin dayak yediği hakaret gördüğü maçtan anılar yazarak Ordu Çaykur Rizespor maçındaki inanılmaz güzellikteki centilmenlikleri yazmıştım.

            Gazetemizin internet sayfasında da yayınlanan bu haberi bir zaman içerisinde Ordu Gücü’nün efsane kalecisi Atanur Güneysu’nun eşi görünce eşine okumuş. 45 Sene sonra Rize’deki olaylı maçta Ordu Gücünün efsane Panter lakaplı kale bekçisi Atanur Güneysu çok duygulanmış ve bir şekilde bana ulaştı. Birbirimizi şahsen tanımıyorduk ama çok güzel bir sohbet oldu.

           45 Yıl  sonra kendisinden bahseden yazıdan duyduğu memnuniyeti dile getiren Efsane Siyah panter lakaplı  kaleci Atanur  Güneysu bu vesile ile Ordu’daki takım arkadaşlarına Kaptanı Yener Çelik ile  dostlarına ve arkadaşlarına kucak dolusu sevgi ve saygılarını iletmemi istedi. 

           Bir zaman sonra bana üç adet arkadaşları ile ve olaylı geçen Güneşspor maçında Rize sahasında  file bekçiliğini yaptığı kalesindeki resmini gönderdi. Birde mektup…45 yıl sonra unutamadığı olaylı maçın duygularını bakın nasıl  dile getirmiş…

 

                       SAYIN TUNCER ENGİN

 

         Tam 45 yıl önce oynadığımız bir maç nedeniyle günümüzde adımın anılması beni son derece duygulandırmakla kalmadı,aynı zamanda heyecanlandırdı da . Bu mutluluğu size borçluyum. İlginize teşekkür ederim.

          Bahsi geçen maç 18 Nisan 1965 Pazar günü Rize Şehir stadyumunda oynanıldı. Ve maç Ordu Gücünün 3-1 mağlubiyetiyle bitti. Siz maçın hangi koşullar altında oynandığını çok güzel ifade etmişsiniz. Bu nedenle ben fazla bir şey ilave etmeyeceğim. Ayrıca o gün oynanan maçta çekilmiş bir fotoğrafı da bu vesileyle gönderiyorum. Resmin arkasında o günkü bilincim ,o günkü değer yargılarım ve o günkü duygularımla yani tam 45 yıl önce yazılmış yazılar var.

         Ordu Gücü ve Güneş Spor futbol takımlarının bel kemiğini her iki lisede okuyan öğrenciler oluşturuyordu. Rize Lisesi takımının da iki tane de genç mili takım oyuncusu vardı. Bunlardan biri zamanın genç milli takımının sağ açığı Zafer ve diğeri genç milli takımının kalecisi Yavuz . Bu kaleci daha sonra Fenerbahçe Milli takımında oynamakla kalmadı Yeşilçam filmlerinde de oynadı.Rizelilerin Ordu’lulara kızgınlığı asıl bu maçtan kalmadır.

             Onlar ellerindeki bu güçlü kadroyla ve kendi sahalarında daha o maçta perişan etmek istediler ama biz Ordu’lu gençler bu fırsatı vermedik bir beraberlik kazandık. Çok iyi hatırlıyorum Rizeliler bu sonucu bir türlü hazmedemediler. O maçtan tam iki buçuk ay sonra Ordu’da yapılan maçı da Güneşspor 4-2 kaybedince Rizelilerin sinirleri galiba tepelerine çıktı. Ve bu kızgınlık ve kin 18 Nisan 1965 Pazar günü Rize Stadında oynanan maçta sizinde çok iyi ifade ettiğiniz olaylar yaşandı. O maçın devre arasında ve özellikle de maç bittikten sonra soyunma odasına giderken  Rize’nin çılgına dönmüş seyircileri tarafından bir ara linç edileceğim korkusuna kapıldım. İnanır mısınız kendini kaybetmiş o kalabalığın elinden beni iyi niyetli birkaç Rizeli kurtardı. Ve ben hem devre arasında ve hem maç sonunda ancak soyunma odasına gidebildim.

             İtiraf etmeliyim ki bizleri onlara götüren kulüp yöneticilerimizden hiçbirinin biz gençleri özellikle de beni o kalabalığın içerisinde kendi kendimize terk edip oradan kaybolmalarını hala affetmiyorum.

 

        Dip Not : Ordu Gücünün 45 yıl önceki efsane siyah panter lakaplı kalecisi Atanur Güneysu yakın bir zaman içerisinde Ordu’ya geleceğini ve arkadaşları ile görüşmek istediğini telefonda söyledi. Dostlarına ve arkadaşlarına duyururuz…



DÜZGÜN İŞLER YAPILIYOR..

 

   

Başbakanlığın Güneydoğu’dan fındık toplamak için Karadeniz’e  gelen binlerce işçinin iyi ve uygun koşullarda rahat ettirilmelerini sağlamak amacıyla geçici konaklama alanlarının düzenlenmesi yayınlanan genelge doğrultusunda Ankara’da Karadeniz Bölge Valileri toplantısında gündeme getirilmişti.

        Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer başkanlığında Ankara’da yapılan “ Mevsimlik tarım İşçileri projesi”  uygulamalarını Ordu Valisi Orhan Düzgün Ordu’da en iyi ve ciddi şekilde takip eden Valiler arasında .

          Ordu’da Uzunisa köyünde oluşturulan Geçici konaklama alanında misafir gelen Güneydoğulu işçilerin rahat edebilmeleri ve insani ihtiyaçlarını giderilmesi için bu yıl büyük kolaylıklar sağlanıyor..

            Geçtiğimiz yıllarda kendi imkanları ile gelip yerleştikleri Melet havzasında zor koşullarda ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan  misafir işçileri bu yıl daha  rahat ettirebilmek için Vali Orhan Düzgün  ciddi önlemler alınması konusunda verdiği talimatları bizzat yerinde incelemesi, gelen kamp alanındaki işçilerle ilgilenmesi takdirle karşılanıyor.

              Uzunisa köyünde uzun zamandır kapalı olan eski okul sahası alanında geçici işçiler için bol miktarda tuvaletler,banyo yerleri, çamaşır yıkama alanları ,ekmek pişirme için özel ocak yerleri, özel çöp alanları ,Çocuklar için oyun alanları yapıldı. Yaz sıcağındaki sivrisinek ve haşerelerden korunmak için yerleşim yerinin etrafı devamlı ilaçlanmakta, gelen işçilerin sağlık kontrolleri yapılmakta.

               Ordu’ya Peryodik olarak gelen tarım işçileri Valiliğin  dinlenme merkezlerinde ağırlandıktan sonra Çalışacakları bahçelerin işverenlerine Ziraat Odası yetkililerince  teslim ediliyorlar.

                Geçen senelerdeki yerleşim ve barınma alanlarındaki  sıkıntıları bu yıl Ordu valisi Orhan Düzgün’ün yaptığı titiz ve düzgün çalışmalar sayesinde  ve aldıkları güzel  önlemlerle Fındık işçileri tarafından taktirler karşılanıyor.

      Son yıllarda Ordu’ya Fındık toplamak için Güneydoğudan gelen geçici tarım işçilerinin insani ihtiyaçlarına   devletin bu yıl Valileri ile gösterdiği özel ilgi ve alaka Doğulu  işçi ailelerini ve özellikle Vali Düzgünün Tadella ikram ettiği İşçi  çocuklarını mutlu ettiğini söyleyebiliriz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 AYAR’IN SEYİR

         DEFTERİ…! 

 

         MOONLIGHT (AYIŞIĞI)

         1980’li yıllarda  sahildeki dolgu yapılan yere Ordu sosyal yaşamına ve Ordu Turizmine hizmet edebilecek deniz manzaralı Ordu’yu denizden görebilen çok amaçlı büyük salonlu bir bina yapıldı.   

         İlk seneler düğün salonu olarak hizmet veren bu yer İstanbul’da Harbiye Kervansaray’da turizm işletmeciliği yapan Enis Ayar tarafından Asker Belediye başkanından alınarak   modern çağdaş bir restoran haline getirildi. Enis Ayar’ın organizesinde İç dekorunu rahmetli Bedri Ustanın yaptığı tamamı kırmızı halı döşeli,Amerikan Bar’ı ve  Beyaz Kuyruklu Piyanosu ile Ordu’luların sosyal yaşantılarına hareketlilik getiren farklı bir ivme kazandıran bu binaya Moonlıght yani (Ayışığı) ismi verildi…

           Yaklaşık 3o sene önce masalarda beyaz örtüler, beyaz porselen  servis tabaklarında Ayışığı amblemi olan bu mekan  Ordu’luların gece hayatını ve sosyal yaşantılarına hareketlilik getiren alışılmışın dışında ciddi servis hizmet anlayışı ile restoran hizmetinde de çok özel bir canlılık getirdi..

            Her akşam Ayışığı’nda İstanbul’dan özel gelen Piyanist şantör eşliğinde yapılan canlı müzikle insanlar farklı bir şekilde geceleri Taverna müziği ile  eğlenmeğe başladı…

            Zaman içerisinde Belediyeye ait olan bu sosyal tesis binasının  yanındaki bahçede yine İşletmecisi Enis Ayar halka açık güzel bir yazlık çay bahçesini Ordu’luların hizmetine açtı..

              İşler bir müddet iyi gitti de…

             Ordu gece hayatına gelen bu farklı sosyal hareketlilik bir zaman sonra İşletmecisinin büyük zararlar etmesine karşılık kapanmak zorunda kaldı.

               Ordu’da yaşanan sosyal  güzelliklerin bedeli işletmecisi Enis Ayar’ın  tekrar İstanbul’a dönmesine  neden oldu…Ordu Belediyesi bu salonu sosyal hizmetlerinde ve Belediye Düğün Salonu olarak kullanmasına rağmen Halk arasında salonun adı değişmedi .

               Halen Ayışığı düğün salonu olarak söylenmektedir..

 

          İKİNCİ  AYIŞIĞI…!

 

         Belediye eski Başkanı Kazım Türkmen Ordu’nun yerli ve yabancı Turizm alanındaki  hizmetlerinde katkı sağlayacağını düşündüğünden Ordu Sahilindeki  kumsal  üzerine Turizm amaçlı karşılıklı  iki adet hizmet  binası yaptırma kararını meclisi ile birlikte  aldı..

        Daha sonra yapılan çalışmalar ve araştırmalar sonucu  Evlerin  Kanalizasyon atıkları şehir içerisine denize bırakılmayacak sahillerimiz temiz olacak böylelikle yerli yabancı turistler şehrin merkezindeki Plaj kumsalından ve denizden istifade edebilecekler di .

                  Sahile yapılan bu hizmet binalarının  üst kısımları halka açık  çay bahçeleri alt kısımların da plaj kabinleri ve sosyal tesis olacaktı. Bu doğrultuda İstanbul’da işletmecilik yapan Enis Ayar’a Ordu’da yeniden   turizm hareketliliği sağlamak amacıyla kumsalda yapılan turizm amaçlı  tesis binalarının işletmeciliği verildi….

            Ve bu düşünceler sembolik de olsa kısa bir sürede Belediyenin desteği Enis Ayar’ın katkıları ile gerçekleşti. Zaman zaman gurup  turistler insanların şaşkın bakışları arasında  bu ikinci Ayışığının yanındaki  kumsalından denize girdiler kumlar üzerinde güneşlendiler …

                 Eski Marmaris sahil kumsalında  olduğu gibi…

 

                 MAVİ BAYRAKLI TEMİZ DENİZ

                 İÇİN ÇALIŞMALAR….

              Ordu Şehrinin  kanalizasyon atıkları pompalama istasyonları ile  Melete aktarılacak oradan da 1800 metre açığa deniz altına döşenen borularla bazı işlemlerden geçtikten sonra denizin 30- 40 metre altına bu atıklar  bırakılacaktı. Böylece Ordu sahilleri pis lağım kokularından arınacak sahilindeki deniz suyu da temiz olacaktı.

        Ordu’nun bütün şehir kanalizasyonu bu arada melet ırmağına akıtılıyordu…!Buradan denize ulaşan bu atıklar zaman içerisinde akıntıyla Ordu   sahillere vuruyor yazın sahillerde koli basili tehlikesi her zaman mevcuttu…

          Şehir kanalizasyonu  pislik tehlikesini arındırmak için kanalizasyon projesinin su altı  boruları ihaleyi alan müteahhitin    dalgıç işçileri  tarafından proje gereği aylar süren çalışmalar sonucunda melet kenarından açıklara suyun altına yerleştirdi. İşin sonunda sualtı  Video görüntüleri çekildi müteahhit Deşarj kanalizasyon hattını belediyeye birinci kısmı bitmiş olarak teslim etti.

                Diğer çalışmalar devam ederken  fırtınalı kış mevsiminde deniz altında kum dalyan hareketleri başlayınca bu döşenen boruların tamamı suyun altındaki hareketli dalyan  kumları üzerinde tutunamadı  patladı dağıldı  kayboldu.

                Yani 1800 metre uzunluğunda döşenen bütün sualtı  kanalizasyon şebeke boruları yok oldu.!

                Zaman içerisinde Melet açıklarında  Balıkçıların dip  trol ağlarına takılan 15 metre uzunluğundaki midye tutmuş kaybolan borular rıhtım iskelesi üzerine büyük balıkçı tekneleri  tarafından bırakıldı.

                Eski  Ordu Belediyesinin yıllardır  yaptığı kanalizasyon atık Derin Deşarj çalışmaları projesindeki Ordu Sahillerinin kanalizasyon atıklarından kurtarılması ve Mavi bayraklı  temiz denize sağlıklı girilebilirlik  adına düşünülen  güzel bir çalışma projesi bir zamanlar çökmüştü…

 

               Belediye İşletmeci Ayar’a teslim ettiği mekanın altına Enis ayar yeniden Ayışığı adını verdi. Buraya güzel bir Cafe Bar ,nostaljik eski görüntülü bir restoran ve Bir oda sineması yaptı.

               Yazın yerli yabancı turistlere ve Ordu’lulara unutulmaz güzel günler, güzel  geceler  geçirten bu tesis Kışın zaman zaman azgın dalgalarına dayanamadı. Enis Ayar tesisin camlarına “ Dalgalar Giremez” diye yazdıysa’ da iki üç sefer Karadeniz’in azgın dalgalarının  hışmına uğradı.

               Deniz seviyesinin altında olan ve ikide birde deniz dalgaları ile gelen deniz  kumlarından kurtaramadığı  Cep  sinemasını kapatmak, sonrasında  tesiste önemli tadilatlar yapmak  zorunda kaldı.

               Sonuç ise Mücadele..mücadele..

               Hep zarar..kocaman bir  hüsran…!

Elde var sıfır…!

               

                    MEYHANESİZ MEYHANECİ..!         

                Yakın dostlarına verdiği özel kartvizitinde    Meyhanesiz meyhaneci” yazan  Enis Ayar’ın bir zamanlar  Ordu’ya inanılmaz dostluklar kazandırdığı  Yason Cafesi ve Ordu Turizmine ve Ordu insanına hizmet götürdüğü 1. ve 2.Ayışığı tesislerinin Anı defterinde yazılmış ve tek hatıra kalan sayfalardan şimdi sizlere düşündürücü bazı alıntıları yorumsuz olarak aktarmak  istiyorum…!

           Özellikle de zamanın Türkiye Mimarlar Odası başkanı Oktay Ekinci’nin ve Sanayici Ünal Sağra’nın yazılarını dikkatlice okumanızı istiyorum..

               

               

 

                       

     Sevgili Enis Ayar’a

     Yıllar önce Ordumuza yaşattığınız yeniliklerle tüm Karadeniz’de geleceğe ışık tuttunuz..

      Tüm yatırım düşüncesini toplumla bütünleştiren bu güzel yerin (ayışığı) yatırım yapmak isteyen tüm iş sahipleri için birer okul olacağına olan inancım tamdır. Yıllar sonra tüm hemşerilerimiz Turizmin başlangıcını sizin girişimlerinizden göreceklerdir.

      Kazım Türkmen

      Belediye Başkanı ( 26.1.1991)

    *  *  *  *  *

 

           Bir yanda Karadeniz’in köpüklü dalgaları, bir yanda Anadolu usulü ocağı yemekleri ve dekoru ile değişik bir ortamda bulunmaktan mutluluk duyduk.

            Beldenin en güzel kesiminde yer alan Ayışığı tesisleri geleceğini turizmde gören Ordu’muz için önemli bir kazanç olmuştur. 27.1.1991

              Utku ACUN

              Ordu Valisi

 

         *  *  *  *  *

 

       Kültür yapısı ve doğal zenginliklerini, insanın yeniliklere açık yapısıyla birleştiren bu ilimizde çok şeyler yapılabileceğine inanıyorum.

          Çözmemiz gereken sorun bu yetenekli insanların önünü açmak, engelleri kaldırmak ve bazı olumlu örnekler vermektir.

           “ Ayışığı “ Restoran’da bunun yapılabileceğine tamamen inandım. 16.6.1992

            M.Tınaz Titiz

      *  *  *  *  *

 

             Sevgili ve İnatçı Enis

             Burada senin  ne işin var. Tabiî ki Ordu için büyük bir kazançsın. Ancak ben sana buraya gelme dedim, ve geldin bunu bir şeyle açıklamak mümkün ,Filler yaşlanınca doğduğu yere dönermiş.

                 Ünal Sağra

*  *  *  *  *

 

                  Sevgili Enis

                  Çok güzel işler yaptın, Maalesef neticesini            

                 alamadın..

                    Yener Sağra

* *  *  *  *

 

                    “ İnancı olan kuş

                        Yeraltında uçarmış”

                         Ayışığı bana göre yansıyan bir Karadeniz sevgisi Ordu Sevdası..Yaşasın Onurlu,tutarlı, insanca yaşamayı sevenler.Sunduklarına özellikle teşekkür ederek dostça selamlıyoruz. 20 Eylül 93

                              SUAVİ

*  *  *  *  *

 

                Ordu Sevdiğim bir vatan köşesi..Sevgili Enis’in Ayışığı ile güzel Ordu’muzun  daha bir güzelleştiğini gördüm.

                  En iyi dileklerimle ve eskimeyen dostlukla 21.7.94

                       Halit Kıvanç

*  *  *  *  *

 

                  Ayışığını yakalayan ve onun aydınlığında Ordu’ya özel bir ışık tutan Enis Ayar’ın Ordu’nun bugünlerindeki güzelliğinde önemli bir payı var.29.1.1995

                   Mete Akyol

*  *  *  *  *

 

                    Deniz dalgalarının sesi, şarkılar,türküler ve Ayışığı Ordu’ya her gelişimde bu hoş mekana uğramadan edemiyorum. Ayışığı hayatımda hoş anılarla dolu bir sayfa oldu.

                     TARKAN

*  *  *  *  *

 

                   Ayışığı, Ordu’da karşılaştığım çok güzel bir sürpriz oldu. Ortam, yemekler,müzik…her şey çok güzel çok değişik..etkileyici.

                     Alışılmış çevreye alışılmamış güzellikler katan ,sıra dışı, çizgi dışı düşünce yeteneğine sahip Enis Ayar’ı candan kutluyorum. 7.7.1996

Taner KIŞLALI

*  *  *  *  *

 

                      Güzel bir Ordu akşamındayız. Dostların,güzel insanların arasındayız. Kıyıda kayalar, denizde dalgalar..” Ayışığı”ında insanlardan oluşmuş halkalar..

                         Kurduğumuz dostluklar tarifsiz özel mi özel…

             Şu sorunun yanıtını arıyoruz.

              Yaşam niye bu kadar güzel….

   Güzel bir türküdür “Ordu’nun dereleri..Aksa yukarı aksa..

        İkinci bölümünü bu gün uyarladım;

        “ değişmem bu günü hiçbir şeyle..

            Cennet ayağa kalksa.”

          Kurul kayaları inat edip, bize kendisinden başka bir şey göstermemek için, sis bağladı…bu satırları yazan Mustafa Balbay öteki güzellikleri  kendisine bırakıp sözü bağladı…7.12.96

              Mustafa BALBAY

*  *  *  *  *

           

            Güzel Dost Enis Ayar

       Ordu’daki güzel insanları ve doğayı bize tanıttın. Çok mutluyuz, çok teşekkür ederiz.

          Geçte olsa bir dostluğun başlangıcı…seni seviyoruz

                                                               MOĞOLLAR

   Cahit BERKAY..Engin YÖRÜKOĞLU..Taner ÖNGÜR

* *  *  *  *

 

           Gönlünün zenginliğini yaşadığı çevreye yansıtması becerisine sahip Özel- kıymetli- sevgili kardeşimiz Enis Ayar’ın meclisinde geçirilen güzel bir gecenin anısına.19.9.99

      Ertuğrul GÜNAY.. A.Hamdi ATAOĞLU..

       Tuncer ENGİN..Ahmet ŞAHİN

 

        *  *  *  *

 

          Yıllardan buyana ilk kez, kıyı kuşağındaki topluma açık tutulması için yapı yasağı bulunması gereken bir yerdeki binaya içimde en ufak bir kızgınlık geçmedi..Tam tersine Ayışığı’nı öylesine sevdik ki adeta dünyanın en doğru,en yasal,en meşru binası gibi..

          Aşk olsun Enis Ayar, bizi ilkelerimizden de uzaklaştıracak kadar kendine bağladın..

                                                              Oktay EKİNCİ

*  *  *  *  *

 

        Bugünü ve özellikle bu geceyi anlatacak söz var mı bilmiyorum. Asla unutamayacağım lezzette bir gece geçirdik.Dostlar,yemekler ve müzik ve atmosfer.

          Sevgili Enis Beye ve geceyi onunla birlikte yaşatan tüm dostlara çok teşekkürler. 12.4.2002

           Nesrin NAZ  … Erkan MUMCU

*  *  *  *  *

        

         Ordu’nun Karadeniz’in bütün Türkiye’nin kısacası bütün halkın sanatını,müziğini,kültürünü bize yaşatan Ayışığı restoranın yaşatılması,desteklenmesi  benim için önemli saydığım bir görevdir. 12.04.2002

                Sefer KOÇAK- Ordu Milletvekili  

*  *  *  *          

 

             Ve sonrası

            “Bir varmış..Bir yok olmuş”  

            “Sıradakiler gelsin!”



ŞEHİR MOBİLYALARI..

 

        İYİ GÜZEL DE..!

            Belediye hizmet verdiği  şehrin daha da güzelleşmesi adına Ordu’nun çeşitli mahallelerinde sokaklarında bir takım güzel çalışmalar yapıyor.

            Park bahçeler çocuk bahçeleri tanzimleri ve onların ağaçlandırılması, çiçeklendirmesi çimlendirilmesi,açık spor alanları  modern köprü korkulukları tanzimi gibi…

            Caddelerin veya sokakların özel aydınlatma direkleri ve lambaları ile donatılması, şehrin muhtelif yerlerine yerleştirilen oturma gurupları özel çöp sepetleri sahilde, parklarda dinlenme bankoları bunların tamamı o şehrin güzelleşmesi adına yapılan belediye şehir mobilyaları  çalışmaları..

            Fakat zaman zaman ilimizde bazı gece kovboyları gecenin karanlığında halk için yapılan dolmuş duraklarının camları dahil  bu çalışmaları kırmanın dökmenin peşindeler.

            Sahilde gezinti yapan  insanların oturup dinlendikleri oturma bantlarının çöp kovalarının sökülüp kayalıklara ve   denize atıldığına şahit olmuşuzdur.. Sahil aydınlatma lambalarını da kırıyorlardı ki  daha sonraları bu lambalar yüksek ve özel aydınlatmalı hale getirilince kırılmaktan kurtarıldılar.

            Ayrıca cadde kaldırımlarına belediyenin diktiği ağaçların bile bazı işyerlerinin vitrinlerini veya görüntülerini kapattığı için kesildiğini yok edildiğini ve hatta keyfiyet için kasten kırıldıklarını da biliyoruz.

            Yukarıdaki yazdığımız olumsuzlukları biliyoruz da şimdilerde de bazı işyerlerinin önünde görüntü kirliliği yaptığı, dükkanın vitrinlerini kapadığı gerekçesi ile belediyece önce yerleştirilen şimdide belediyece  sökülen modern sokak aydınlatma direklerini gördüğümüzde   belediyenin bu kişiye veya kişilere  özel tavrını anlamakta zorluk çekiyoruz.

           Sonuçta biz yazıyoruz..biz okuyoruz mu  derler acaba diye de söylenir olduk..!

            Belediye park bahçe müdürlüğü Bilal Köyden parkı önündeki alanı yıllardır ısrarla çiçeklendirmemekte kararlı gibi gözüküyor.Ayrıca şehrin girişi sahildeki Sıtkı Can caddesindeki Güneş Apartmanının önünde yine belediyenin çevirdiği üçgen yeşilliğe de diğer parklara yaptığı  gibi mevsimlik  çiçek dikse şehrin girişi güzelleşse laf aramızda hiç de fena olmaz.

         Yolumuzun üzerinde olan  Öğretmen evi , Atatürk Kültür Merkezi ( AKM) ayrıca Hattatoğlu iş merkezi Tahıl Pazarı  önüne yapılan çiçeklendirme güzellikleri içinde Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım.

           Güzel olmuş düşünenlerin, dikenlerin  ellerine sağlık.

          Belediyenin  her güzellik hizmeti  insana derken bazı torpilli işyerlerinin önünden sökülen Belediyenin sokak Aydınlatma lambaları  ayrımcılıklara da hayır diyoruz.


BAŞHEKİM AHMET ANGIN

 

          

 

            Eski Devlet Hastanesinin birinci  katında 1996 senesinde 5 diş hekimi ile Ordu’lulara hizmete görevli  başlatılan Diş hastanesinin  çalışkan kurucu baş hekimi Dt. Ahmet Angın bu göreve  getirildi..

         1966 öncesinde Ordu Devlet Hastanesine bağlı olarak hizmet veren diş polikliniği Çalışkan başhekimi şimdilerde  35’i diş hekimi 91 personeli ile  2007 senesinde  TSE-EN 150-9001-2000 kalite Yönetim Sistemi uygulamasına başlamış yine Aralık ayında TSE-EN 150-9001.2000 Kalite Güvence Sistemi belgesi almayı hak kazanmıştı.

          17 Sene Diş Hastanesini titiz çalışmaları sayesinde bugünlere gelmesinde büyük emeği olan, Türkiye’nin saygın güvenilir,temiz bakımlı  Ağız ve Diş Sağlığı Merkezlerinden birisi konumuna getirdiği Diş Hastanesinde  Ordu ve Çevresine Ağız ve Diş sağlığı hizmeti sunan Başhekim Ahmet Angın Hizmet bayrağını daha yükseklere çıkarttığı hastanesinin mevcut üst katlarını kullanmaları halinde kurulması düşünülen Diş Hekimliği Fakültesi ile birlikte çalışabileceğinin heyecanını da Ordu Üniversitesi rektörü ve Milletvekillerimiz Enver Yılmaz ve Eski Bakanımız Hilmi Güler ile paylaştı.

         Geçtiğimiz sene içerisinde  Hilmi Güler Ahmet Angın’ı Diş Hastanesinde ziyaret etti. Hastane doktorlarından ve başhekimden geniş bilgi aldı hastanenin daha geniş imkanlarda hizmet verebilmesi için üst katlarda bulunan Sağlık Meslek Lisesinin başka bir yere taşınması  için girişimde bulunacağının sözünü verdi.

         Diş Hastanesinin  durumu görüşmek  ve okulun konumunu konuşmak için Eski Devlet hastanesinde aynı binada bulunan Sağlık Müdürü Dr. Yılmaz Dündar’ı Diş hastanesine çağırdı Başhekim Angın’ın yanında da görüştüler.

    Ordu Milletvekili Hilmi Güler  görüşmelerden sonra  Okulun taşınması için 1 Trilyon lira bir parayı da Milli Eğitim Müdürlüğü emrine çıkarttırdı..

 

           HER NE OLDUYSA..!

      Bu görüşmelerden ve Ahmet Angın’ın Ordu’daki tüm sivil toplum derneklerinin oylarıyla Ordu Kent Konseyi Başkanı seçilmesinden bir zaman  sonra sonra 17 Senelik başarılı Başhekim Dt Ahmet Angın’ın başına gelenler bir söz vardır^ya “ Pişmiş Tavuğun Başına gelmedi”…

        

        Ahmet Angın Emeklilik dilekçesi verdi. Hastanedeki görevinden ayrıldı. Medikal Park hastanesinde yönetici olarak göreve başladı. Sağlık Müdürü yardımcısı bir müddet sonra hastaneyi telefonla arayarak bizim personelimiz Ahmet Angın’ı çalıştırıyorsunuz . Hastanenizi kapatırız o bizim elemanımız diyorlar.

         Bu telefon sonrası Ahmet Angın Sağlık müdürlüğüne gidiyor. Bu anlamsız tehdit sonrası madem böyle davranıyorsunuz Yarın başhekimlik görevime başlıyorum” diyor.

           Ertesi gün görevdeyken bir yazı tebliğ ediyorlar “ Senin  hizmetine ihtiyacımız yoktur” diyorlar!

            

           28 YIL DEVLET HİZMETİ..

         

      Bu garip davranışlar zincirini Devletine 28 Yıl hizmet vermiş Devletin SAĞLIK kurumunda 17 yıl Başarılı Başhekimlik yapmış Dt. Ahmet Angın’ın emeklilik dilekçesinden sonra yaptığı basın toplantısında kendisine yapılan “yargısız infazı “ şöyle  dinledik:

       “ Türkiye’nin İlk üç hastanesinden biri olduk..

        4-5 yıl önce mevcut alanlar bize yetmez oldu ve yer istedik.

         - Bakanlığın yorumu ile üst katların boşaltılarak diş hastanesine verilmesi kararlaştırıldı.

          - Üst katları verin ,özürlüler kliniği ve ameliyathane yapacağız dedim.

           - Bu talep yazılarım sonucu “ Biliyoruz,Lüzumsuz yazışma yapma” diye İHTAR aldım.

           - Başhekimlik odamı Klinik yapıp koridora taşındım.

            - Üst katlar bize tahsis edildi..Kullanabilmemiz için mevcut okulun 5 yıl çıkması beklenildi.

             _ Okula yer bulundu Sn. Bakan Hilmi Güler okul için Para yollattı .Okulu yapın ve diş hastanesine yerini verin dedi..

Diş Hekimliği Fakültesi kurulması için rektörü ikna ikna edip,alt yapımız hazır dedim.

 Üst katların kazanımı haılinde  Diş Hekimliği Fakültesi ile birlikte çalışabileceğimizi hem rektör hem de ben ifade ettik.

Uzman doktorlar,Frofesörler,Doçentlerle hizmet hemen başlayacağız heyecanı ile sevindik.

Milletvekilimiz Enver Yılmaz ve Bakanımız Hilmi Güler bunu müjdeleyebilirsiniz dedi..

Ancak bu sürede sağlık müdürü kendisini rahatsız eden üst kattan taşınma fikri ve benim sosyal sorumluluk alanlarındaki gönüllü çalışmalarım ,Kent Konseyi Başkanlığı ve Üniversite ile Diş Hekimliği Fakültesi kurulmasını gönüllü desteklemem kendisini rahatsız etti ve;

   Önce Yardımcısı döner sermaye dağıtmak için borç istedi.Bizde ödemelerimiz var şuan buna müsait değiliz dedik ve ateş başladı cezalar geldi.Cenazeye giderken izin talep yazımın 3.gününde onay almadan gittim diye KINAMA. Kent Konseyi Başkanı olarak Yürütme kurulu üyeleri ile birlikte Giresun Kent Konseyi Başkanına Geçmiş olsun ziyaretine gitmekten” İzinsiz” İl Dışına çıkmaktan MAAŞ KESME.

      Bu sırada ben doktorken imamlık yapan,,şuanda sağlık müdür yardımcısı olan kişinin beni sorgulaması usulsüzlüğü yönünden itiraz etmemdede DERECE KADEME DURDURMA gibi memurun alabileceği en kötü cezayı aldım.

       Bu süreçte savunmamın hiçbir değeri olmadığı gerekçesiyle tümüyle haksız bulundum. Ve Valiliğinde onayladığı cezayı aldıktan sonra Linç başladı.

        Kendimi savundukça ceza aldım..

             *  *  *  *

        KUZU  KURT HİKAYESİ…!

    Ordu Diş Hastanesinin Kurucu Başhekimi olarak Yaptıklarını Kamuoyu ve biz yakından biliyoruz. DT Ahmet Angın’ın Emeklilik dilekçesinden sonra başına gelenleri de Ordu  kamuoyu yakından ibretle takip ediyor.

       Burada La Fonten’in  “Kuzu Kurt Hikayesini “ yazmayacağım..Ama Başhekim Angın’ın şu son açıklamasındaki vurgusunu da  yazmadan geçmeyeceğim..:

         “ İktidarın Sayın Milletvekilleri Sn Enver Yılmaz’ın desteği ve Sayın Bakan Hilmi Güler’in ,Kent Konseyi, Fakülte, ve Or-Gİ çalışmalarında açık desteğini aldığımız halde Neden Suçlandığımı bilmiyorum.

            Ordu Diş Hastanesinin Kurucu Başhekimi olarak  Diş Hastanesinin bugüne kadar olan gelişmesinden ,Başarısından veya Başarısızlığından sorunlu biri olarak Kendimi aşağılanmış olarak Hissettiğimden ..

 Kamuoyu boy aynasında kendi haddimi görmek istiyorum.

        Lütfen bana yardımcı olun.

      Sözlerini de yazmak durumundayım.

             TEŞEKKÜRLER….

         Türkiye’de 17 Yıl başarılı çalışmalarıyla  Başhekimlik yapmış kaç değerli insan vardır bilmiyorum .Bildiğim bir şey varsa o da Diş hastanemiz var olduğu sürece Ordu insanı ve kamuoyu verdiğin bu özverili sağlık hizmeti Asla unutmayacaktır.

          Teşekkürler Başhekim Dt.. Ahmet Angın

           İyi ki Varsın…

           Bu şehirde Sağlık müdürünü kimse hatırlamayacak. Diş Hastanesine Yaptığınız 17 senelik başarılı hizmetlerinizden dolayı, Kurucu başhekim Ahmet Angın daima saygı ile anılacak...

 

HASTANEDE  CAN PAZARI…

 

 

            Geçtiğimiz günlerde Sırrıpaşa’da esnaflık yapan bir kardeşimiz kontrol olmak için gittiği hastanede doktoru tarafından muayene edilerek Kalp damar anjiyosuna karar veriliyor.

       Esnaf arkadaşımızı kalp anjiyosuna alıyorlar,kasıktaki ana damardan girilerek operasyon yapılıyor. Hasta bu tıbbi operasyonu ekrandan izliyor. Doktoru yaptığı anjiyo esnasında hastasına kalpteki tıkanık damarı gösteriyor tıkanık olan bu damara sten takılması gerektiğini söylüyor.

         Buraya kadar olanlar hasta ve doktoru arasında gayet güzel ve güven diyalogları içerisinde gelişiyor.

           Peki ondan sonra ne oluyor..?

           Hastanede ameliyat masasında Arkadaşımız sırt üstü yatıyor..! Doktoru ile iyi sten kötü sten birisine garanti veririz diğerine  garanti veremeyiz konuşmaları başlayınca hasta anjiyo masasında bir strese giriyor. Tıkanıklığı tespit edilen Kalp damarına doktoru tarafından bırakılacak  olan Yağlı sten yağsız sten konuşmaları devam ederken 3.5 milyar liralık garantili özel..! yağlı stende pazarlık edip karar veriyorlar ve bu sten hastanın tıkanık  kalp damarına uzman doktoru tarafından  bırakılıyor.

             Hasta kardeşimizi bir gün sonra iş yerinde bulduk,başından geçenleri anlattı.

              Bende ona bu konuda duyduklarımı  gördüklerimi ,bildiklerimi anlatmaya başladım.

               Ordu’da bu senin başına gelenler yıllar önce Ankara’da bir tanıdık ağabeyimize olmuş..Anjiyo masasında iki damarın tıkanık olduğunu acil müdahale edilmezse damarın patlayabileceği söylenmiş damarların durumu hastaya yattığı masadan ekrandan gösterilmiş..Telaş ve korku  içinde kalan hasta ve yakınlarına “ Yağlı Sten” le birlikte hayat garantisi sözü vermişler..Diğer sitene garanti veremeyiz demişler.!

                Hasta anjiyo masasında can korkusundan doktorun tavsiyesine evet demiş.Hastanın elinden birde takılacak stenlerin parasını daha sonra talep etmeyeceğine dair yazılı belge almışlar…

                Yani kalp damarına atılan  iki stene o zamanın parası 8,5 milyar nakit para ödemiş hastamız.

                  Dahası var,

                  Bir ağabeyimizin Rahmetli olan eşine İstanbul’da Çapa devlet hastanesinde kalp damarı anjiyosunda tıkanık olan üç damarına takılan garantili..!yine yağlı stenler için 30 milyar istenmiş pazarlıkla 20 milyar vermişler..

                   Şekil A..daki özel pazarlıklar Ordu’ya da gelmiş..!  gözümüz aydın .

                Yani bir tarafta can pazarı.. bir tarafta mal pazarlığı..

                 Ne diyelim. Sağlık olsun diyelim…

 

                  MADALYONUN DİĞER YÜZÜ…

                 Yukarıda yazdıklarım hastanelerde Koyun can derdinde kasap mal derdinde misali iken birde madalyonun arka yüzü var…

                Ankara’da Güven Hastanesinde güvendikleri doktorlarına tanıdık arkadaşlar 2002 senesinde anjiyo oluyorlar ve onlara devletin verdiği stenler takılmış. Bağkur-Sigorta emeklisi olduklarından  beş kuruş hastane masrafı ve Anjio parası  ödememişler ..

       Yine bir arkadaşımız  Ankara’da Özel bir hastanede yaklaşık 8-9 sene önce Kalp  anjiyosu  oldu iki damarına sten takıldı bir gece hastanede kaldı. Ertesi gün hastaneden çıkarken çıkış işlemlerinde “500 lira ekstra var” dediler. Gece bir şişe su içmiş o da onun ekstra parasıymış..! aldılar

             Yani şimdinin 50 Kuruşu

              Sonuç  iki damara atılan  stenli kalp anjiyonun emekliye bedeli 5o kuruş.. Devletin vatandaşına öngördüğü sten emekliye bedava,  Doktorun özel tavsiyesi  yağlı sten Ordu’da şimdilik3.5 milyar lira…

               Yağlımı istersin..yağsız mı..!derseniz.

                Allah kolaylık versin derim.

                 Sağlık olsun…!

 

ORDULU ŞAİR ALİ ÖZTÜRK’DEN MEKTUP!

 

            Sevgili Tuncer Engin,

            Çambaşı Yaylasıyla ilgili yazınızı zevkle okurken yine bir dönemin nostaljisini yaşadım, diyebilirim.

            Eline , dilini sağlık sevgili General…

            Ancak, geçmişte Çambaşı Yaylası denilince  akla ilk  gelen ve adeta yaylayla  simgeleşmiş olan bir ismi, ne yazık ki   unutmuşsun.

            Çapulacı Eyüp Usta…

            Yaylanın gülü ve neşesi olan Eyüp Ustayı unutmak mümkün müdür hiç ?

            Yine, Balıkçı İbrahim ve üç oğlu…Geceleri yaylanın ıssız derelerinde alabalık avına çıkan bu insanlardan da hiç bahsetmişsiniz.

            Çocukların, “Şabanın hanı var, anasının damı var” diye tekerleme söyledikleri Hancı Şaban’ı da hatırlayamamışsın.

            Eyüp Usta, Balıkçı İbraham, Hancı Şaban, Kasap Karaosman …Bunlar mahşerin dört atlısı gibi Çambaşı’nın unutulmaz tipleriydiler.

            Ben uzun yıllardır yaylaya hiç gitmedim.

            Bunun için bir bakıma kendimi şanslı da sayıyorum….

            Neden derseniz… Hani bir laf vardır;”Tüfek icat oldu mertlik bozuldu”  diye …

           Bunun gibi, çimento icat oldu her taraf beton oldu…

           Her tarafı beton yığını olan yaylayı o halde görüp kahrolacağıma hiç görmeyeyim daha  iyi, diye düşünüyorum.

            Ekte bir yayla  şiiri gönderiyorum.

YAYLALAR

 

             Mart, nisan,  mayıs derken ;yine geldi yaz ayları.

            Haydi!.. Durmayın artık  şenlendirin  yaylaları.

 

             Nasiplenin koyunların kekik kokan etinden.

                Peynirinin, kaymağının doyumsuz lezzetinden.

 

           Bakacaktan yukarı, Yokuşdibine çıkarken,

           Gelin Kayalıklarına bir el sallayın benden !

        

            Gıligıli çeşmesinin, için suyundan için !

            Babanızın canı için ,bir tas da benim için !..

 

              Havasıyla, çamlarıyla bir cennettir Turnalık !

            Mola vermeden geçmeyin , sis olsa da  ortalık

                       

                 Soğuk sularda avlanan alabalıktan yiyin

           Tadın hayatın keyfini yaşamak buymuş deyin.

 

           Çam kokulu ormanlarda her gün gezin bıkmadan ;

           Yaylaya çıktım, demeyin Karagöle çıkmadan !

 

               Seyit tepesinden deyip, obalara merhaba !

             Bakın var mı Çeleboğun çamışları acaba ?

 

              Her gün piknik yaparak gün edin gününüzü,

                  Yaylaları havasıyla uzatın ömrünüzü

    

              Piknik yaparken çevreye zarar vermeyin sakın !

              Doğadan yarınlara da güzellikler bırakın.

 

             Beton evler yakışır mı yayladaki ortama ?

              Ev yaparken kullanınız tahta ya da hartama

 

              Koyununa, kuzusuna; suyuna, havasına !

             Buralardan selam olsun ! Çambaşı Yaylasına !..

 

                                                  

                                                           Ali ÖZTÜRK

ŞİMDİ YAYLA ZAMANI…!

 

 

          Çambaşı yaylamızda  dedelerinden miras kalan Ahşap ve kütükten yapılmış yayla evlerinde yazları yaylacılık geleneğini  sürdüren, bir elin parmakları kadar az sayıdaki kişilerin başında hiç kuşkusuz Orhan Akata büyüğümüz gelir.

            Çambaşı sakinlerinden Orhan Akata’ nın dedesi Molla Mustafa’nın Timyos ağadan satın aldığı ahşaptan yapılmış yaklaşık 150 seneden günümüze ayakta kalmasını sağlayan yayla evlerini koruduğu için Orhan Akata büyüğümüze  bence teşekkür edilmesi gerekir.

         Orhan ağabeyimizin günümüze kadar muhafaza  ettiği dedesinden kalan eski yayla evini maalesef biz çatışı hartama iç duvarları ahşap iki katlı “ Kaymakam Konağını” muhafaza edemedik…!

        Özelliklede son zamanlarda yapılan ve yayla etiğine uymayan garip beton yığınlarını, Dışı PVC doğrama kaplı evleri gördükçe ve buna müsaade eden ilgilileri düşündükçe iki kere Orhan Akata ağabimize teşekkür edilmesi gerekir diye düşünüyorum.

       Kaldı ki yıllar önce Turizm alanı ilan edilen Çambaşı yaylamız 

Turist için cazibe merkezi  olmaktan çoktan çıkmış.     Çambaşı yaylamızın şimdiki yerleşim tarzındaki çarpık beton ve yayla zihniyetinden uzak bir garip yapılan, sözde..! yayla evleri ve bir o kadar garip Çarşısını, özellikle de  çarşısının ortasına  Afyon cilalı mermerinden yapılmış çeşmesini gördükten sonra Çambaşı Yaylasına inanır mısınız gidesim gelmiyor. 

         Vali Yazıcıoğlu zamanında çarşının ortasına yapılan mermer..!çeşmenin yapımında “Sayın valim bu çeşme buraya yakışmıyor” dediğimde.. “ Bittiğinde görürsün” demişti.

            Gördük…!

            Çambaşı yaylası her geçen sene daha farklı bir  şekilde bozuluyor.Turizm Bakanlığı bünyesinden Ordu’ya gelen sayın valimiz Orhan Düzgün yaylaya çıktığında ve yaylacılık etiğine uymayan kötü beton yapılaşmayı gördüğünde aynı kanıya varacağına inanıyor  ve  Hiç değilse Turnalık yaylasını koruyun diyorum..!

        Çünkü Çambaşı yaylası yayla kimliğini ısrarla kaybediyor.

       Çambaşı yaylasında çarşının arkasındaki Samsun Yüksek Anıtlar Kurulunun tarihi mezarlık olarak tescil ettirdiği tarihi mezarlıkta yatan rahmetli Veliefendioğlu Ziver dedemizin  torunları olarak Çambaşının çok eskilerinde  iki katlı Kaymakam konağı denilen dede evimize 50 sene öncesi Kamyonlar üzerinde yaptığımız maceralı ve de heyecanlı yayla   seyahatlerimizi hatırlıyorum.

           O yıllarda yazın başlarında Okullar tatil olduğunda Çambaşı yaylasına ailece gider, Okullar açılmadan bir hafta önce de yayla göçümüzü toplar Ordu’ya tekrar evimize tuzlama yayla peynirlerimiz ve Koyun kavurmalarımızla yayla patateslerimizle dönerdik.

             Neydi o çocukluğumuzdaki  unutamadığım güzelim yayla günleri..

 

             ATLARLA VE KAMYONLA

             YAYLA  YOLCULUĞUMUZ…!

          Yazları Çambaşı yaylasına gitmek biz çocuklar  için çok büyük bir ayrıcalıktı. İki gün önceden ailece hazırlıklarımız yapılır köfteler su börekleri açılırken bize de  heyecan basardı, uykularımız kaçardı. Ordu’dan yerli ailelerin çoğu  mutlaka yazın yaylaya çıkardı. Yayla yolları o yıllarda çok bozuk olduğundan Çambaşına  maceralı yolculuğumuz Kamyon üzerinde bir gün sürerdi..

              Bu yolculukta Yokuş dibinde öğlen üzeri ihtiyaç molası verilir, yemeklerimizi yer yolumuza devam eder akşam üzeride Çambaşındaki evimizde denklerimiz açılır sıcacık yün yataklarımızda gaz lambası ışığı altında uyurduk..

            Çambaşındaki en güzel yerinde tek iki katlı  evlerden biriside  dedemiz Veliefendioğlu Ziver efendinin evi yani  bizim, ailenin eviydi…

             Sabahleyin kalktığımızda ahşap kepenkli yayla evimizin penceresinden karlarla kaplı 3095 metre yüksekliğindeki  Karagöl ve Gönderiç tepesini  bütün ihtişamı ile seyrederdik.

            Yayla  yolculuğu bize heyecan verirdi, birde yanınızda  futbol topunuz varsa değmeyin keyfinize..

           Şimdi ise yayla yolları asfaltlandı  ve iki saatte 1680 metre rakımlı  Çambaşına rahatlıkla gidebiliyorsunuz.

           Eskilerdeki Çambaşına yaptığımız yolculuklar  esnasında  özellikle Yokuş dibinde ekstra  Ekmek arası yediğimiz tereyağında mısır unu ile kızarmış Kırmızı benekli Alabalıkları unutmak ise ne  mümkün 

            Zamanında  yolu bozuk  ama manzarası inanılmaz sarı yayla Avusu çiçekleriyle dolu, buz gibi soğuk suları olan yollarda ki  kamyonla yaptığımız Çambaşı seyahatinde Yokuş başlarını tırmanırken muavin elinde kütük takoz ile ağır ağır ilerleyen  kamyonun yanında koşarak çıkardı.

            Kamyon yokuşlarda durakladığında geriye  kaymasın diye de muavin elindeki takozu arka tekerleğin altına atardı.

           . Zaten topu topu iki tane olan Niyazi Uralkan’ın Şavrole Kırmızı Gülü ile  Maraşlıoğlunun da Austin kamyonu idi bunlar.

              O zamanlar biz ablalarımıza ağabeylerimize göre lüks tarifeden yani  Kamyonların üzerinde  Çambaşına seyahat ediyorduk.

               Nedenine gelince bizim  büyüklerimiz Çambaşına Kamyonun ve  yolunun olmadığı zamanlarda Kervan atları  ile yaylaya çıkarlarmış Yokuş dibindeki, ve Bakacaktaki (Çekiçoğlu hanı-Gozmidoğlu hanı ) bu hanlarda bir gece kalınırmış. Anne babalarımız Atların üzerinde seyahat ederlermiş..

         Yaylacı Ziver Engin’de yayla dönüşü bu hanlardan birinde Zekiroğlu hanında dünyaya gelmiş..

 

                      ATIN SEPETİNDE SEYAHAT…

         Yaylacı büyüklerimizden   Mesut Engin ağabeyimizin ve ablalarımızın anlattıklarına göre onların yayla yolculuğunda; 

         Çocuklar Atların iki yanına yerleştirilen sandık veya sepetlerin içinde seyahat ederlermiş..Arkadaki Atlara da yayla denkleri sarılır gelinlik genç kızlar özellikle eğerleri süslenmiş atlara binerlermiş. Ordu’nun varlıklı eşraf ailelerin göçü farklı olurmuş , kafilede bir çoban bir seyis birde hizmetçi bulunurmuş.

           Gerçek bir yaylacı   Mesut Engin iç çekerek eski yayla yolculuğunu şöyle anlatıyor ;

           “ Atlı kervanlarla olan bu yayla seyahati  görüntüsü Ordu’nun eşraf aileleri için geçerliydi. Yayla yolu boyunca bu güzergahtaki vatandaşlar görkemli olan bu göçleri gıpta ile izlerdi.

          Eski yayla yolu pek tekin de  değildi. Özellikle Ayı ve Kurtların  akşam hava karardığında dikkate alınması gerekirdi.

           Bilhassa Yokuşbaşı ikidere ve Hevrek ormanlarının içinden hava kararınca guruplar halinde  geçilmeye özen gösterilirdi.

       Yolculuk sırasında Hayvanlara  mutlaka özel ses çıkaran çanlar takılırdı . Koyun sürülerinin önündeki eke koçlara da yüksek ses çıkaran büyük kelekler takılırdı.

       Yayla yolunda  kalabalık sürülerde koyunların kime ait olduğunu hayvanın sırtına sürülen Arşı boyası belirlerdi. Arşı boyası olmayan sürü mutlaka bir kişinin (ağanın- beyin) sayılırdı.

           

                       YAYLA ÇARŞISI

                       YAYLA PAZARI

          Yaylanın yöreselliğini ve güzelliğini belirleyen en önemli olay Haftada bir kurulan yayla  pazarlarıydı. Yörenin en büyük iki yaylası olan Giresun’un Bektaş yaylası Pazar günü, Ordu’nun Çambaşı yaylası da Pazartesi günü kurulurdu.

            Yaylalarda yöresel mevsimin tamamı organik  bütün ürünleri alınır satılırdı. Yaylanın Ürün çeşidi oldukça sınırlıydı.Sebze olarak pancar-patates Karahisardan gelen Zerdali pestil dut kurusu satılır derelerde tutulan Kırmızı benekli Alabalık mutlaka yeykin ağacından koparılmış ince çubuklara ( kızılağaç) dizilip veya gıdık sepet içinde sıcaktan bozulmasın diye  sırgan otuna  sarılmış olarak  satılırdı.

                 Ayrıca şimdi hayal olan Camış yoğurdu koyun kaymağı ve koyun yoğurdu  (Goğurtmaç) ve nefis peynirler pazarda  bolca bulunurdu.

            Bugünün  yaylasında Şişe suları, Cocacola-Pepsicola ,muz dahil olmayan yok…! Çeşme başlarına pikniğe gidenler meşrubat ve içki şişelerini bırakıp geri dönüyorlar. Çevre kirliliği yapıyorlar subaşlarında etrafta gelişigüzel atılan naylon poşetler bira ve kola kutuları yaylanın güzelliğine çirkinlik katıyor..

            Koyun eti  yaylanın hafta günleri en çok kullanılan gıdasıydı. Aynı şekilde pazara gelenler pancar yaprağına sardığı tereyağları ile fırınlarda yaptırdıkları yağlılar da en çok kullanılan yiyeceklerdendi. Dolayısıyla yaylaların kasapları ve fırıncıları rekabet halinde nam peşindeydiler.İşyerinde  Sanatının yanı sıra esprileriyle ve kablosuz..! manyetolu  telefonu ile rahmetli Eyüp usta ( Eyüp Beyaz)yaylanın  en popüler en nüktedan olanıydı.

 

      YAYLADA               

     HAYVAN PAZARI..AT PAZARI..

           Çambaşı yaylası deyince en renkli görüntüler hayvan pazarında olurdu çünkü hayvancılık fındıktan sonra yörenin önemli gelir kaynağı  ve yaşamın olmazsa olmazı idi.

            At pazarı ve mal pazarı yan yana kurulurdu. Atlar yayla halkının özenle izlediği renklilikte geçerdi. Göçebe (Kürtler) tabir edilen çadırda yaşayan insanlar yalnızca at alımı satımıyla meşgul olur pazara gelen atlar trampa ( mübadele) esasına dayalı bir usulle alınıp satılırdı. Malına güvenen (muhayyer) tabiri ile denenmek üzere bir süreliğine  emanete bırakılabilirdi. Pazara gelen nam sahibi atçılar ve atlar vardı. Bu atlar yöre halkı tarafından gıpta ile izlenir 8-10 yaşındaki Kürt çocuklar  bu atlara çıplak olarak biner Çambaşı boğazı yolunda  gösteri yaparlardı.

            İlgiyle izlenirlerdi…

           Aynı atlar gibi pazara namlı koyun köpekleri de gelirdi gerek atların gerekse bu değerli köpekler sicilleri okunarak yüksek fiyatla alınıp satılırdı. Birde pazara gelen ama sahipleri tarafından satışa sunulmayan bir nevi sergilenen büyük de ilgi alan binek atları, dalaşı ile ünlü koyun köpekler vardı. Bu atların eyer, başlık ve kamçıları gümüş işlemeli ve antika değerinde tarihi geçmişi olurdu.

 

                   YAYLA TELLALI

                    DİK HASAN…

         Yaylanın en orijinal kimliklerinden biride hafta günleri kaybolan veya çalınan hayvanlar için  duyuru yapan (Tellal) tabir edilen  kişiydi.

           Bunların içinde Bulancak’ın Elmalı köyünden Dik Hasan en ünlüsüydü. Duyuruya ( ey yayla gomşuları duyduk duymadık demeyin…) diye başlar aranan hayvanın tüm özelliklerini kendine özgü mahalli ağzı ile bağırırdı. Mal sahibinin bulana vereceği  bahşişi de duyururdu.

          YERLEŞİM DÜZENİ

 

   Yaylada insanların yerleşim düzeni de bir intizam içindeydi. Çambaşı merkez de genellikle Ordu şehir merkezindeki aileler otururdu. Çıvarında ise obalar vardı bu obaların her biri Ordu’ya bağlı köylerin yerleşim sahasıydı.

       Çambaşı ve çıvarında 60 a yakın oba olup her obada belli bir köyün hayvancılık ve yaylacılık ihtiyacı giderilirdi.Meşhur Karagöl yaylası ve tepesi ise yalnız Ordu ve Giresun’un değil  Orta Karadeniz’in en yüksek zirvesiydi. Çevresindeki altı adet buzul gölü oluşumu ile izah edilen göllerle çevrenin en önemli ziyaret merkezinden biri idi.  Karagöl hayvancılık yönünden de en güzel meraların çevrelediği bir zirveydi.

        Karagöl adı ile anılan gölde alabalıkta mevcuttu, gölü ziyaret edenler bu balıkları akvaryumda seyreder gibi gözlemlerlerdi. Ayrıca zirvenin güney tarafları da Koyulhisar sisorta Şebinkarahisar yaylaları ile sınır olup hayvancılık yönünden temaşa yönünden ayrı bir değere sahipti.

      Yaylalar yukarıda belirttiğimiz gibi yalnız yeme içme dinlenme yeri olmanın ötesinde yöre halkına ekonomik katkıda bulunan işlevi de vardı. Yayla dönüşü bir nevi kışa hazırlık başlangıcı da olurdu. Gerek merkezde gerekse obalarda yaşayan halk uzun kış boyu tüketeceği, ihtiyacı olan peyniri patatesi, tereyağını ve kışlık kavurmasını yaylada kendi ürünleri olarak hazırlarlardı. Ayrıca hayvanlar için de bağlaklarından otlar biçilir balyalanırdı.

       Şehir eşrafının becerikli hanımları yayla suyu yayla fırını ve yayla yağı, yayla yumurtası ile yaptıkları kuru pastaları dönüşlerinde Ordu’da kalan dostlarına lezzetli bir ikram olarak “Çam sakızı çoban armağanı” gönderirken yanına da bir demet sarı yayla çiçeği karahisar pestili ve dut kurusu da koyarlardı. . Hazırlanan pastaların küçük kalıpları Çambaşında ki gayrimüslüm bakırcı esnafa yaptırılırdı.

       Yine bu cümleden olmak üzere Bakırcılık kalaycılık nalbantlık semer ve eğer yapımı gibi hayvan koşumları ile ilgili zanaatlar gayrimüslüm esnaf tarafından yapılırdı.

 

                   İNSAN İLİŞKİLERİ

       Yayla sakinleri şimdilerle kıyaslanamayacak ölçülerle birbirlerine günlük yaşamlarında saygılı idiler. Her hanenin evinin önünde ihtiyacı kadar pancarlığı olup miktarları hiçbir zaman bir dönümü geçmez  ve taş peylerle çevrilirdi. Bir haneden bir haneye geçiş için şimdiki olduğu gibi hiçbir kısıtlama yoktu. Mahalle aralarında hayvanlar otlar ve engele takılmadan gezinirlerdi. Yaylanın sorunlarını konuşan bir eşrafı vardı. Toplumsal ihtiyaçları bu insanların oluşturduğu gurup belirler ve sahiplenirdi.

          Kahvehaneler günlük yaşamda en önemli merkezlerdi. Bunların içinde Muhammedin Mustafa’nın kahvesi (Furtun) en popüleriydi. Bu kahvenin bataryalı radyosu bile vardı. Eşraf haber saatinde burada toparlanırdı. Çambaşı merkezde ağırlıklı olarak yayla yapan aileler arasında Çelebioğulları,  Enginler , Köksallar, Alaybeyoğulları, Gözükanlılar,Çebiler, Çelebiler, Furtunlar, Akyollar , Tercanlar,Felekoğulları,Musabaşıoğulları  ve Ordu merkezde yerleşik olan Gayrimüslümler sosyal yapıyı oluştururlardı. Galip Hattatoğlu amca ile  Sadık amca yaylanın saygın bir büyüğüydü.

         Yaylada Hacılar mahallesi (Ermeni mahallesi diye de anılırdı) ve Çelebioğlu mahallesi diye anılan iki yer vardı. Doğu tarafında Karaferat ve kırcoğlu mevki yerleşik düzeni ile Çambaşı boğazından girişten başlamak kaydıyla Zühtü ağanın (tatar)  bağlak ve kahvesine kadar devam eden genellikle Ulubey eşrafının kaldığı ( Alaybeyoğulları) yerleşik düzenleri vardı.

          Çambaşının tam ortasında yerleşik Pazar yeri bulunurdu. Burada bütün yöre halkının (obalar) müşterek ihtiyaçlarını gideren kahve dükkan lokanta berber nalbant kasap gibi esnaf bulunurdu.

             Her obanın kendini temsil eden bir esnafı vardı. Yaylada asayişi mayıs ekim arasında Ordu’dan giden Jandarma karakolu temsil eder ayrıca idari işlere de Kabadüz nahiye müdürlüğü bakardı. Fındık vakti Çambaşı merkezde ki aileler Orduya fındık mahsulü için zorunlu iniş yaparlardı. Çocuklar ve yaşlılar yaylada Sadık amca diye anılan gerçekten yardımsever herkesin sevgisini ve saygısını kazanmış yaz kış yaylada duran bu kişiye emanet edilirdi.

              Buraya kadar anlattıklarımız Çambaşı yaylasının 50-60 yıl ve öncesine aittir. Anlatmaya çalıştıklarımız eski Çambaşı yaylasının  şimdiki halini görmek isteyenler çarpık beton yığını haline gelmiş görünümü ile hayal kırıklığına uğrayabilirler.

               Çambaşı yaylamızın eskiye dönük anıları özellikleri ve güzellikleri anlatmayla bitmez. Bu eski yayla anılarını yaşayanların bu güzellikleri unutması da mümkün değildir.

                 Tepelerdeki ve Ormanlardaki Yayla mantarları Evelekler ,yayla çilekleri özellikle kırmızı benekli Alabalıklar yaylanın çok özel sipesialleri idi…

                Turizm bölgesi ilan edilen Çambaşı yaylamıza ve diğer özelliği olan yaylalarımıza Turizm Bakanlığından deneyimli Valimiz Orhan Düzgün’ün  Yayla Turizmi adına daha sağlıklı kararlar alacağına inanıyor ve güveniyoruz..

               Yaylalarımızda Çarpık ve gelişigüzel çok katlı yaptırılan ,yayla geleneğine  yayla etiğine uymayan çirkin görüntü kirliliği yapan betonlaşmaya ve özellikle yaylalarımızdaki  garip Plastik PVC kaplı evlere hayır derken..

               Yanlış bir şey mi söylüyoruz…

             HEYKEL SANATÇIMIZ

 

             FÜGE AKDAĞ DEMİROK

            19 Mayıs Çarşamba günü saat 18’de Taşbaşı (Kilise) kültür merkezinde Soyut Heykel Sanatçısı Hemşehrimiz Füge (Akdağ) Demirok’un “ Çakıl Taşları”  ismini verdiği “Heykel Sergisi”ni memleketi Ordu’da sanat dostları ilgi ile izlediler.

          Ordu Valisi Orhan Düzgün ve Eşi Belediye Başkanı Seyit Torun, Ordu Üniversitesi Rektörü Prof Dr Haluk Kefelioğlu, Kültür ve Turizm Müdürü Erkan Gülderen ve eşi  ile davetli  Sanatsever Ordu’luların katıldığı sergide Japonya da 2008 Pekin Olimpiyat oyunlarında, Olimpiyat Parkı düzenlemesi kapsamında 3000 eser arasında seçilen ilk 29 eserdeki Bronz madalya  ödüllü Füge Demirok’un  özel Soyut Heykeller serisi  dikkat çekici idi.

         Sanatçı Füge Demirok’un sergisini gezenlerin birçoğu Füge’nin kim olduğunu da birbirlerine  soruyorlardı…

         Öğretmen Tomris ve   Doktor Hasan Fehmi Akdağ’ın 1958 Ordu Doğumlu kızları  Sanatçı Füge Demirok Vali Düzgün’e ,konuklarına eserleri ve tarzı  hakkında bilgiler verdi.Beş kapı adlı  bronz yapıtı ile açıklamaları ilgi çekici idi.

          Sergideki her eserin  konuşmayan bir gizemi  vardı sanatçının anlatımında…

          Sanatçı Füge Demirok’un 2007 tarihli eserlerinin tanıtım kitapçığındaki

             Füge”07”  Nothing/ Hiç

             Bronz döküm yapıtının tanıtım spotundaki İngilizce ve Türkçe anlatımı gibi…

               “Gölgesiz bir alemde gezinmekteyim,

                Sımsıcak güneşin içimi ısıttığı,

                Masmavi denizin sahile ulaştığı,

                Bembeyaz kumların bana ev sahipliği ettiği”…

                    *** * ******

               SANATA ..SANATÇIYA BAKIŞ…!!!

          Ordu’da alışageldiğimiz sergilerin dışında bir görsellikte izlediğimiz Heykel Sanatçısı  Füge’yi ve çalışmalarını yakından bilen Sanat tarihçisi  Dilek Şener bir yazısında Füge Demirok için şunu söyleyebilirim diyor ;

         “Füge Demirok, Atölyede biri bitmeyen biri başlayan heykelleriyle yapılan ayinde yaşamı kutsar. Zaman yetmez çoğu zaman”…

        “ O,heykeliyle öz deşmiştir; akan zamanda, evrende var olmak istediği usunun sularından çıkan kutsal yaratıya / yaratılarına’ arzu ve isteğin karıştığı kutsal bir mekan kazandırır.”  Bir büyücünün edası mı var ; bu tanımın, kelimelerin anlam yükünde ? Sanatçı aynı zamanda bir büyücü değil midir ? Tasarlarken, taslağı hazırlarken, kurgularken, oluştururken, uygularken vs… Gizem doğaüstü, ölümsüzlük, sonsuzluk, zamansızlık çıkagelir evrenin “ varla yok” arasına sıkışıp kalan boşluğunun tam merkezinden .

     “ Evrenin olmayan boşluğundan izin verin, heykel alayım”

 

       Sanat Tarihçisi Dilek Şener’in Heykel Sanatçısı  Füge Demirok için tanımlaması işte bu..

 

              Ordu’da Sanata ve sanatçıya destekleriyle takdir toplayan “ Çakıl Taşları” isimli serginin sponsorları Ordu Belediyesi , Ordu Olay Gazetesi, Ordu Üniversitesi,Orbetaş, Ve Medikal Park Hastanesi’nin Taşbaşı Kültür merkezinin bahçesindeki kokteyl ikramlarındaki uzayan sohbetlerin çoğu yine Ordu’da sanat üzerineydi.

            Değerli hemşerimiz Sanatçı Füge Demirok’un  eline yüreğine sağlık derken onun bu değerli sanat eserlerini  sanatsever Ordu’lularla böyle güzel bir tarihi mekanda  buluşturan Ordu Plastik Sanatlar derneği başkanı Sanatçı Emin Öztürk’e de teşekkür ederiz.

             Heykel sanatçımız Füge ( Akdağ) Demirok’u kutlarız..

 

GÜLER GEÇER….

 

       Ordu Güncel Gazetemizin 5 Mayıs 2010 tarihli Çarşamba günlü nüshasında  Ak Parti Belediye Meclis Üyesi  ve gazetenin köşe yazarı Sayın Hüsnü Yücel imzalı “ Yanarım Yanarımda !” başlıklı bir yazısı yayınlandı .

      Dikkatlice ve hayretle okuduk…da Kim yanar onu da bilemeyiz…

    Ak Partili Belediye Meclis Üyesi  Hüsnü Yücel  Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurucularından, Partisinin Tüzüğünü hazırlayanlardan,  Ar-Ge çalışmalarında görev almış saygın,başarılı eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hemşerimiz Ordu Milletvekili Dr. M.Hilmi Güler’e hiç alakasız ve hak etmediği bir şekilde suçlama da bulunmuş…

         

       İki günde ne değişti bilemiyoruz da..! Aynı Ak partili  Hüsnü Yücel üç gün sonra Yine Gazetesinin  7 Mayıs tarihli sayısındaki köşe yazısında “ Bazı İnsanlara Çamur Bulaşmaz” başlıklı yazısında ise sayın Hilmi Güler için bu kez  doğru olanı yazmış …

            Sayın Yücel ‘in yazısının bir bölümündeki  “ Ben sayın Bakanı yeni tanıyanlardan biriyim”  cümlesine gelince işte bu doğru…

        Partisinin Çalışkan dürüst bakanını, milletvekilini halen tanımadığı da belli….!

        Ben ise sınıf arkadaşım çalışkan, dürüst insan  Sayın Hilmi  Güler’i kırk sene öncesinden Zaferi Milli Mahallesindeki İsmet Paşa Ortaokulundan bu güne tanıyanlardan birisiyim.

         Sayın Yücel’in yazı politikasında ne düşündüğünü bilemiyorum . .!

    5 Mayıs tarihli Güncel gazetesindeki  zamansız ve alakasız sayın Hilmi “Güler’e yakıştırdığı ve yazdığı “ Yanarım Yanarımda.!” yazısına gelince ve  gazetenin İnternet sayfasından yazıyı çektiklerine göre bir şeylerin yandığı belli.

         İşte o yorumsuz..!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

        ORDU BELEDİYESİNDEN

        “ SANATA EVET”

        Ordu Belediye Başkanı Seyit torun’un  “ Sanata evet”  sloganıyla başlattığı  6. Ordu Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali 29 Mayıs 6 Haziran tarihleri arasında yapılacak.

          Ordu Belediyesi ve Tobav işbirliği ile 6.sı düzenlenecek olan çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali 45 yıldır Perdelerini Sanatsever Ordu’lulara kapatmayan Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu ile Belediye Başkanı  Seyit Torun’un söz verdiği şu cümleler ile daha da anlam kazanmaktadır.

       

       “ Çağdaş şehircilik anlayışıyla yola çıktığımız günden itibaren “ Sanata Evet” diyerek ilimizi Türkiye’nin Kültür ve Sanat başkenti yapmayı hedefledik Bu hedefimize ulaşmaya siz sanatsever halkımızla birlikte emin ve kararlı adımlarla devam edeceğiz”

             Sosyal Hizmetlerden sorumlu Belediye Başkan yardımcısı Özer Karadağ’ın Festival ile ilgili  açıklaması ise özetle söyle:

              “ Belediyemiz çağdaş belediyeciliğin gereği olarak kamu hizmeti sunmanın yanında  insanlarımızın ihtiyacı olan sosyal,kültürel ve sanatsal faaliyetlerini de yerine getirmektir.

               Bu yıl yaşadığımız 6. Uluslararası Çocuk ve Gençlik Tiyatroları festivalimizde ,Türkiye’de en eski tiyatrolardan birisine sahip olan, kent kültürünün bir simgesi olarak gururlandığımız ve Öğündüğümüz OBKT tiyatromuzun sanatın güzelliklerini tüm dünya ülkelerine duyuracağımıza ve Ordu’da bu festival ile yeni bir kuşak gelişeceğine gönülden inanıyorum”

             HER SENE YENİ GURUPLAR

        6. Ordu Uluslar arası Çocuk ve Gençlik tiyatroları festivaline bu sene katılması kesinleşen yabancı ülkelerin gurupları şöyle:

         İsviçre,Polonya, Brezilya, Bulgaristan, Amerika Birleşik Devletleri ,Letonya ve Suriye

          Yerli Tiyatro gurupları:

           Bursa Devlet Tiyatrosu, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu, An-Say Anadolu Sanat Yapım Tiyatrosu Mersin, Mavi Sahne, Antalya Büyükşehir Belediye Tiyatrosu, Geleneksel Gösteri Sanatları Adana ( Karagöz)..

          

                     ACI AMA GERÇEK BİR UYARI..!

         8 Mayıs Cumartesi günü Tesk otelde Çevre ve Kültür Derneklerini Koruma ve Tanıtma Vakfı (ÇEKÜL) ün başkanı Prof Dr Metin Sözen özetle  “Dünyada yok olmaya yüz tutan doğa güzelliklerinin çöktüğü  bir ortamda Ordu’nun vazgeçilmez tabiat harikalarına sahip olduğunu ve onlara sahip çıkılması gerektiğini söyledi.

            Ordunun tarihi ve doğa güzelliklerin olduğunu anlatan Prof Sözen “ Ordu’nun coğrafyası dünyada sınırlı sayıda, bu nedenle açık söylemeliyim bu gün artık kültür alanındaki her yapının, tarihsel yapıların dönüşümünü sağlamak zorundayız.

           Dünyada  çevreciliğin yükseldiği yanlışlar nedeniyle de doğanın çöktüğü bir dünyada Ordu’nun ise doğanın her türlü belirtilerine sahip olduğu ayrı bir güzelliği var dedi.

 

                       “ ORDU NE YAZIK Kİ YİTİRDİ”

             Ordu Tarihi  ve tabi zenginliklerini nasıl koruyabilir konferansında Arkeoloğ Nezih Başgelen’in akıcı ve etkili konuşmasında 1971 yılından beri tatillerini akrabalık ilişkisinden dolayı bu coğrafyada geçirdiğini belirterek şöyle bir tespitini seslendirdi:

             “ Ben şunu üzülerek söylüyorum 1971 yılında Boztepe’ye çıktığımda o muhteşem görüntüyü Ordu ne yazık ki yitirdi.

                İnanılmaz iğrençlikte kent her geçen gün biraz daha organizma halinde gelişiyor. Bu ne Karadeniz’e nede Ordu’ya yakışıyor. Gerekli girişimler ve önlemler alınmazsı o tarihi yapıları kaybedeceğimiz görünüyor .

                Artık Ordu’nun bu durumu daha fazla ele alması gerektiği bir sürece geçiyoruz.”

                 Bu ciddi tespitin   sahibi  Arkeolog Nezih Başgelen’in  konuşmaları mercek altına alınıp ciddi olarak tartışılmalı diye düşünüyorum…

                  Yoksa yanlış mı düşünüyorum…!

                

        JAPON DAVUL ŞOV..!

 

       Kültür ve Turizm Müdürlüğü Ordu’da   Nisan ayı içerisindeki Kültür ve sanat etkinliklerine 21 Nisan akşamı Atatürk Kültür Merkezinde VADAIKO ( JAPON DAVULU) “Uzak Doğudan sesler” adlı  bir konserle davetli izleyicilere görsel bir farklılık  yaşattı.

         Üç davul sanatçısı ve bir Tsugaru Shamisen üç telli Japon saz sanatçısından oluşan  Japon Davul Şov gurubu 21 Nisanda gösterim için AKM’de sahne aldığında  Ordu’lu sanatseverler bu kez Japon geleneklerindeki inanılmaz estetik hareketli bir davul şov gösterimine tanık oldular.

         Geleneksel Japon davul şovun üç sanatçısının performanslarıyla , davul çalmalarındaki  görsel estetik ve hareketlilik izleyiciler tarafından beğenildi.

          SANATA, SANATÇIYA ÇİÇEK,,,,

          Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından organize edilen “2010 Türkiye’de Japonya yılı” etkinlikleri kapsamında Ordu,Çorum,Kayseri ve Yozgat’ta özel programlı Davul şov gösterisi yapacak olan gurup Ordu halkı tarafından dakikalarca alkış aldı.

           Japonya birincisi Tisugaru sanatçısı Abe Jinsai’nin özel  sunumunda enstrümantal çaldığı sürpriz Türkçe “ Yine Bir Gül Nihal” adlı esere  bütün salon alkışlarla eşlik etti.

            Japon sanatçı bu jesti ile daha da çok beğenildi.

            Program sonunda  Ordu Valisi Orhan Düzgün konuşmasında Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a teşekkür etti. Japon Türk dostluğunun 1889 yıllarında Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamit’in 600 Kişilik özel mürettebatı ile Ertuğrul Firkateyni’ni Japonya’ya gönderilmesi ile başladığını hatırlattı.

 Dönüşlerinde Kushimato açıklarında fırtınaya yakalanarak batan dostluk elçisi gemiden kurtulan 69 kişiyi anlattı.

             Vali Orhan düzgün  Belediye başkanı Seyit Torun ile birlikte sahnede sanatçılara teşekkür ettiler buket buket çiçek sundular..

           Vali Orhan Düzgün  konser sonrası davetlilere Öğretmen evinde özel bir ikramda bulundu….

              YAĞMUR YAĞINCA BÖYLE Mİ OLDU…!

              Salonda önden iki protokol sırası haricinde  Protokol diye ayrılan yerler konser başladıktan uzun süre boş kaldı. Vali, Belediye Başkanı  ve diğer protokol konser saatinden önce  yerlerini aldıkları halde diğer protokol ..! elemanları alışkanlık haline getirdikleri konser başlama saatinden uzun bir süre karanlıkta yer bulma alışkanlıklarını devam ettirdiler.

          Son anda icat edilen arka sıralardaki  sözde birçok  protokol koltuğu  boş kaldı.Biliyorsunuz büyük şehir tiyatrolarında özelliklede Devlet Tiyatrolarında program başlama saatinden sonra kapılar kapanır kimseyi salona almazlar….!

           Kimse kimseyi rahatsız etmez..!

           Şimdi de bu nereden çıktı diyebilirsiniz..

 

           VALİLİK ÇELENGİ

     23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarında Atatürk’ün manevi huzurundaki Çelenk sunma merasiminde Valilik ve Jandarma Alay Komutanlığının hazır Çelenklerinin  etrafında ve içindeki özel tanzim edilmiş canlı kırmızı beyaz karanfilleri görünce Özellikle Valimiz Orhan Düzgün’e gösterdiği duyarlılıktan dolayı teşekkür etmek istiyorum.

         

        Diğer valiler dönemindeki Bayram törenlerinde Hazır çelenkleri depolardan çıkartıp törenlerde saygı çelengi olarak sunmaya alışmış..! bazı kurumlar Valimiz Orhan Düzgün’ün kurumlara tebliğ ettiği yasa gereği  canlı çiçeklerle   Çelenk sunma genelgesine rağmen halen eski alışkanlıklarına devam ediyorlar.

                FORTİSBANK ÇELENGİ..!

         Diğer taraftan Fortisbank ve Türkiye Partisinin tören alanının kenarına bırakılmış sahipsiz çelenklerini neden zahmet edip sipariş verdikleri gazetecilerin ve törene katılanların merak konusu oldu.

      Törene katılan insanların çoğu   Bankaları temsilen 23 Nisan Ulusal egemenlik ve çocuk bayramı için protokolde  Çelenk sunma yetkisi verilen Yabancı Fortis bankasının Ulusal Egemenlik bayramına saygısı ancak bu kadar olur dediler.

       Telefonla sipariş ver götürsünler…

        İyi güzel de Çelenkleri saygıyla sunacak görevliler nerde..!

          Bir müşterinizin işyeri açılışına mı çelenk gönderiyorsunuz…

           ANADOLU’DAN DAMLALAR..!

 

    Turizm Haftası etkinlikleri doğrultusunda Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Halk Dansları Topluluğu’nun “ Anadolu’dan Damlalar”  hikayeleriyle Anadolu Halk danslarının modern tiyatro kartografisiyle sergiledikleri  gösterisini Sanatsever Ordu’lular  Atatürk Kültür Merkezi solonu AKM’de zevkle izlediler.

            Yıllardır TRT televizyonlarında beğenerek izlediğimiz  Devlet Halk Dansları Topluluğu Ordu’da ilk defa sahne alıyordu.

      Salondaki yerlerimize oturduğumuzda ve salonun ışıkları söndüğünde  Anadolu’nun kurtuluş savaşını verildiği  zamanların savaş siperlerindeki üç kahraman Mehmetçikle  başlıyor ilk görüntüler.

         Daha sonraları şahane bir müzik eşliğinde  siperlerdeki Mehmetçiğin birbirlerine anlattıkları memleket hikayelerini ,32 dansçı ve 30 Devlet Halk Dansları topluluğu müzisyen sanatçılarının seslendirdiği Anadolu’nun  ezgilerini, Kültür ve Turizm Bakanlığının erkek  dansçıları birer kartal edası ile Ege yöresi Efe oyunlarını Ordu’lu sanatseverlere gösteriyorlar.

          Kız-erkek Devlet Halk Oyunları sanatçılarının  bir tiyatro görselliğiyle ve çok sesli müzik eşliğinde oynadıkları halk oyunlarını Ordu’lu sanatsever izleyiciler   beğeniyle ve dikkatlice izlediler…

           Karadeniz’in kıvrak ve hareketli oyunlarının estetik güzelliğini bilen Ordu’lular be kez Devlet Halk  Dansları Topluluğunun Anadolu ezgilerinden oluşan güzel hikayelerle anlatımlı üç yöre oyununu, zevkle alkışladılar ..

 

                     ALKIŞLAR ATATÜRK İÇİN..

            Kurtuluş savaşında siperdeki  üç  Mehmetçik vatan nöbetini  tutup, memleket anılarını  anlattıkları  kartografide zaman zaman  sanatçılar halk ezgilerini güzel oyunları ile canlandırırken  sahne kararıyor…

             Düşman saldırıyor, birden silahlar patlıyor Mehmetçikler çarpışarak şehit oluyorlar..O sırada karanlığın içerisinde lazer gösterimle  Mustafa Kemal Atatürk’ün Kocatepe’deki siluet görüntüsü  karanlığın içinden bir ay gibi parlıyor..

               Salondan müthiş bir alkış sesi yükseliyor . Bu kez alkışlar Mustafa Kemal Atatürk için.

 

                   

                 MÜZİĞİN GÖRÜNMEYEN

                  KAHRAMANLARI  

              

            Yıllar önce  Alman mimarisi tarzında yapılan Halk Eğitim salonunun, şimdiki AKM’nin sahne önünde bulunan Orkestra çukurunun da  ne işe yaradığını böylece görmüş oluyoruz…

     Bu çok özel Halk Oyunları  Dansları gösteriminin  sonunda  Devlet Halk Dansları Topluluğu müzisyenlerinden oluşan  30 kişilik orkestrasını da   sunucunun davetinden sonra Orkestra boşluğundan sahneye seyirciyi selamlamak için çıktıklarında görüyoruz alkışlıyoruz…

         Orkestanın şefi Kemal Sekmen ile  gösterimin  sanat yönetmeni Muhammet Koç’da seyirciyi selamlamak için sahneye çağrıldıklarında Ordu seyircisinden büyük alkış alıyorlar 

           Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun ve Ordu Valisi Orhan Düzgün’de sahneye çıkarak sanatçılara teşekkür ediyor, Devlet Halk Dansları Topluluğu sanat yönetmeni Muhammet Koç’a ve Orkestranın şefi Kemal Sekmen’e birer buket çiçek veriyorlar..

              Bayan sunucu Ordu’ya en yakın bir zamanda tekrar geleceklerini söyleyerek Ordu Valisi Orhan Düzgün’e ve Ordu Kültür ve Turizm müdürü Erkan Gülderen’e ilgilerinden dolayı teşekkür ediyor…

               Sanatsever Ordu’lular bu özel sanat gecesinden güzel anılarla ayrılıyorlar …

 

                 JAPON DAVUL ŞOV..!

       Kültür ve Turizm Müdürlüğü Ordu’da   Nisan ayı içerisindeki Kültür ve sanat etkinliklerine 21 Nisan akşamı Atatürk Kültür Merkezinde Japon Davul Şov gurubu ile devam edecek.

         KODO Japon Davul Şov gurubu 21 Nisanda gösterim için AKM’de sahne aldığında  Ordulu sanatseverler bu kez Japon geleneklerindeki inanılmaz bir davul şov gösterimine tanık olacaklar.

         21 Nisan 2010 tarihini not ediniz.

          Bu gösteriyi mutlaka seyredin..

 

         GÜZEL SANATLAR LİSESİNİN

               RESİM ,RÖLYEF SERGİSİ

    Ordu Güzel Sanatlar Lisesi Resim heykel talebeleri yıl sonu etkinlikleri çerçevesindeki özel seçilmiş Resim ve rölyef alçı tablolarını  Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosunun tarihi  fuaye salonunda sergilediler.

           Öğrencilerin el emeği göz nuru yapıtlarının bulunduğu sergiyi  Ordu Valisi Orhan Düzgün, Belediye Başkanı Seyit Torun Turizm Kültür Müdürü Erkan Gülderen ve az sayıda haberi olan..! davetlinin hazır bulunduğu OBKT fuayesinde 15 Nisan günü saat 17.00’de açtı.

           Sergideki eserlerinin yanlarında  bekleyen genç sanatçı öğrenciler yapıtları ile ilgili bilgileri sergilerini gezen ziyaretçilere anlatırken Müzik bölümünden  arkadaşları Keman ,Fulüt , viyolensel leriyle  ve çaldıkları eserlerle salonda güzel bir mini konser verirken   arkadaşlarına da destek oluyorlardı.

 

            ORDUNUN 7 HARİKASI

        Sanatçı öğrencilerin sergideki “Ordu’nun 7 Harikası” ismini verdikleri panonun üzerindeki yapıtlar ise  Ordu Turizmi adına dikkat çekiciydi..

        Öğrenciler Tarihi Yalı cami, Tarihi evlerin bulunduğu Menekşe sokak,Boztepe, Tarihi Bolaman Konağı, Tarihi Ünye Kalesini, Tarihi Yason Burnu ve Kilisesinin resim ve alçı kabartma rölyeflerinden oluşan çalışmalarına   sergilerinde bu ismi vermişler.

          “ Ordu’nun 7 harikası”

            Öğrencilerin bu yıl sonu  sergilerinin Ordu Turizmi adına özel seçilmiş konularının başında geliyor.

              Tebrik ediyorum..

 

             GEÇİYORDUM UĞRADIM..!

            

        15 Nisan Perşembe akşamı saat 17 .00 gibi Orsev’e uğradığımda Yönetimden arkadaşlar yok mu diye sordum OBKT’deki  sergiye gittiler cevabını alınca son anda sergiye gitme ve gezme imkanım oldu.

         Yoksa  Güzel Sanatlar Lisesinin genç öğrencilerinin  bu güzel sergisinin açılışında bulunamayacaktım.

          Sergiyi gezen Vali Orhan Düzgün Belediye Başkanı Seyit Torun  ve beraberindekiler salondan bir zaman sonra ayrılınca “ Ordu’nun 7 harikası” panosunun önünde bazı notlar alıyordum sanırım görevliler salonun ışıklarını söndürdüler ..! bu arada öğrencileri de dışarı çıkarttılar.                 Pencereden gelen gün ışığı altında  öğrencilerin isimlerini    yazmağa çalışırken bir genç görevli geldi “ Amca biraz daha kalacak mısın” gibilerden bir şeyler söyleyince kalemi kağıdı cebime koydum dışarı çıktım.

          Dışarıda merdivenlerde  Belediye Konservatuar müdürü Mehmet Kefeli’yi görünce de “ içerdekilerin çok acele işi var herhalde”..! diye söylendim.

            Görevlilerin bu kadar acelesi varsa…

            Sahi bu Güzel Serginin orada ne işi var…!

 

   ORDU’NUN 89 YIL ÖNCESİ..    

 

                               

          Ordu İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Ordu’da bir ilke imza attı.

           4 Nisan 1921’de 89 Yıl Önce Ordu’nun İl Oluşuna büyük katkı sağlayan T.B.M.M sinin 1. Meclis Milletvekilleri Mehmet Recai Bey (Ordu Temsilcisi),Mehmet Necdet Bey (Karahisar-ı Şarki), Mustafa Sırrı Bey (Karahisar-ı) Şarki Tunalı Hilmi Bey (Bolu)’lerin Ordu’nun il oluşuna katkılarını belgeleri ile sergilendiği Taşbaşı Kültür merkezindeki anlamlı sergiyi gezenler böylelikle Ordu’da bir ilkide gördüler..

 

         Ordu’nun 1921 senesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde  Temsil ettiği ilk Milletvekillerinin resimlerinin , meclis kararlarının fotokopilerinin ve görülmemiş bazı  eski  Ordu Fotoğraflarından oluşan arşiv serginin açılışında Ordu Valisi  Orhan Düzgün Ordu Belediye Başkanı Seyit Torun ve Ordu Üniversitesi Rektörü Prof Dr. Haluk Kefelioğlu, Basın mensupları   ve  davetliler hazır bulundu.

         İl Kültür ve Turizm Müdürü Erkan Gülderen  Vali Orhan Düzgün’e sergi hakkında bilgi verirken “ Ordu’nun il  oluşunu hatırlamak, toplumsal bilinç oluşmasına katkı sağlamak amacıyla ilk defa Ordu’da böyle bir sergi açtıklarını söyledi.

   Müdür Erkan Gülderen’in bu tesbiti gerçekten doğru ve geç alınmış ama doğru alınmış bir kararı bu. Yeni nesil Ordu gençliği ve Ordu insanı bu anlamlı özel ve de güzel sergiyi gezmişlerse böylelikle Ordu’nun il oluşuna emeği geçen milletvekillerini ve 4 Nisan 1921 tarihini belki anımsar,bilgi sahibi olurlar diye düşünüyorum.

       Kültür ve Turizm Müdürü Erkan Gülderen’i bu çalışmasından dolayı kutlarız…

 

                BİR RİZESPOR  NOSTALJİSİ…!

İki hafta önce  Ordu 19 Eylül stadyumunda oynadığımız Orduspor Çaykur Rizespor maçında hop oturduk hop kalktık ama Penaltı golü ilede gülen ve rahatlayan taraf biz olmuştuk. Maçın sıkıntıyla berabere ilerleyen 87. dakikasında Rizesporlu Murat Ocak 18 içerisinde Ahmet Kuru’yu Hakemin önünde düşürünce Hakem tereddütsüz penaltı noktasını gösteriyor.

          Rizesporlu topçuların itirazları Ordu seyircisinin inanılmaz sevinci var.

           Top penaltı noktasına konuluyor,Topun arkasında Fatih Şen ve statda büyük bir sessizlik var…

        Saha içerisindeki Gazeteci  Erol Karaer penaltı atışı yapılırken heyecan yapmış arkasını dönmüş bekliyor.

            Erol sıkıntıdan Fatih Şen’in stadı ayağa kaldıran  penaltı gölünü görememiş.

           Bu kritik ‘ O an..) ve önemli maçın heyecanı sıtatda bulunan hepimiz için geçerli iken 87. dakikadaki Gooll sevinci hepimizi ayağa kaldırıyor ve  sevincimizi yanımızdaki arkadaşlarımızla paylaşıyoruz.

             Düşme potasında olan Rizespor seyircisi bu gol sonrası taşkınlık yapar diye beklerken Rize seyircisinin centilmenliğine hayran kalıyoruz…

            Maç içerisinde Rize seyircisi ile Ordu seyircisi arasındaki karşılıklı güzel dostluk tezahüratları ise gerçekten yıllarca konuşulacak maçın bence en güzel görüntüleri .

             Özelliklede maçın sonunda Orduspor takımının Rizespor seyircisinin önüne gittiğinde Karadeniz’in iki ilinin  taraftarlarının inanılmaz dostluk tezahüratlarının  güzel görüntüleri uzun zaman sporsever Ordu’luların belleklerinde   kalacak.

                 RÜZGAR EKEN FIRTINA BİÇER…!

              Maç bittiğinde yanımdaki arkadaşıma 1966 senesinde Rize’de Ordu Gücü Taraftarlarının unutamadığı küfür ve dayak yediği Hadiseli Kavgalı Rizede oynanan Rize Güneşspor- Ordu Gücü maçı ve sonrasını geldi aklıma.

            Şimdi ise Ordu stadında Rizespor  taraftarının inanılmaz güzellikteki tezahüratı var ve  iki tarafın seyircisi maç sonrası  topçuları ayakta alkışlıyor….

                

               Centilmen Rize seyircisi sporda arzu edilen görüntüyü sergiliyordu. İşte sporda centilmenlik buydu,sporda dostluk kardeşlik buydu. Sahada görmeyi arzu ettiğimiz ayakta alkışlanacak güzellikler buydu…

            

               O GÜNLERİ

              YAŞAYANLAR BİLİR….!

          Gelelim 1966 Senesinde Rize’de üçüncü sınıf Toprak sahada Rize Güneşspor ile Ordu Gücü takımının oynadığı Ordu Seyircisinin çoğunun hakaret gördüğü,dayak  yediği Ordu Gücü topçusunun sahada  hakaret gördüğü küfür yediği Gurup şampiyonluğu maçına…

           Gurubunda iddialı  Ordu Gücü spor takımı Rize deplesmanında Rize sahasına Kalede Atanur Güneysu, Ali Aydoğdu, Hayri Ertürk,Atila Yılmaz, Şevket,İsmet ,Yener Çelik, Bahtiyar Tenteoğlu,Adnan Çelik,Murat Atmaca ile çıkıyor.

              Takımın Antrönörü Emre Güler.

              Maçın ilerleyen dakikalarında Rize stadında Ordu’lulara çok kötü ve çirkin hakaretler yapılıyor kavgalar gürültüler küfürler oluyor sahanın kenarındaki seyircilerin Ordu Gücü topçularına attığı laflar hakaretler yenecek cinsten değil...

               Stadın etrafı açık Rize seyircisi  neredeyse sahanın içindeler top kornere gittiğinde sahanın köşe bayrakları bile gözükmüyor.

             Genç sporcu  Bahtiyar Tenteoğlu korner çekecek çizgi yanından inanılmaz küfürler  çirkin sataşmalar…!

              Az miktardaki   Ordu Seyircisine hakaret küfür ne istersen var. Ordu seyircisi tamamen abluka altına alınmış Güvenlik emniyet hak getire…

           Rize seyircisi hep bir ağızdan şu tezahüratı yapıyor..

                  Kara kaş gözlerin elmas

                  Bu güzellik sende kalmaz..

                   Güneşspor Şampiyonluk vermez.

                   Maçtan sonra Gör halini..

      Maçın sorasını görmeğe ne gerek var..Maça giden Ordu seyircisi yeterinden fazlasını görüyor zaten…

      2-0 Biten Ordu Gücü takımının yenildiği iyi oynadığı fakat inanılmaz kötü şartlarda kavgalı döğüşlü biten  maçtan sonra Ordu Gücü taraftarları kazazede maç gazisi olarak güçlükle Ordu’ya dönüyorlar.

           Ordu’da günlerce bu maç konuşuluyor..

           Bir hafta sonra da Rize Güneşspor Samsun’a maça giderken ve sahilde  Halk bankasının karşısında bulunan taksi durağının önünden Rize arabaları geçerken  bayrak filamalı araçlardan Rize Güneşspor taraftarları el kol hareketleri yapınca taksiciler, Ordulu taraftarlar ile birlikte 53 plakalı Rize  arabalarının peşine düştüler Perşembe’de önlerini kestiler .

            Ondan sonra ne mi oldu..?

            Ordu ve Ordu Gücü taraftarları sahil yoluna  indi sahil ana baba günü oldu. Samsuna maça giden ne kadar 53 plakalı araç varsa camları kırıldı otobüsler Ordu’da  Perşembe’de Fatsa’da Ünye’de durduruldu …

             Zamanın Valisi Mustafa Karaer Sahil yolunda güvenlik güçleri Polis Jandarma ile Ordu’luları yatıştırmak ve sakinleştirmek için   azmı uğraştı Ordu seyircisini sakinleştirmek için..!

              Ne demişler “Rüzgar eken Fırtına  biçer” miş ..ya..!

Aynen öyle oldu…

 

                

             RİZE’LİLER         

            CENTİLMENLİK ÖRNEĞİ GÖSTERDİLER.

               Yazdığım bu çirkin olayların yıllar önce geride kaldığı Rizesporun  Centilmen taraftarları 4 Nisan 2010 Pazar günü Ordu 19 Eylül Stadyumunda Ligde kalma mücadelesi verdikleri  çok önemli bir maçta 87. dakikada  1-0 yenildikleri Orduspor takımını ayakta alkışladılar, sporda centilmenlik örneği gösterdiler.

                İşte  Ordu futbol seyircisi Ordu Rizespor maçındaki bu inanılmaz güzel fotoğrafı unutmayacak.

         Tabii bende…

(13 Nisan 2010)



GEÇMİŞ OLSUN

 

         Sevgili Kardeşim,  RÜŞTÜ DEMİREL başarılı bir ameliyat geçirdi.

         Ankara’da yapılan ameliyat sonrası taburcu edilen ve Eskişehir’de dinlenen Demirel’e tekrar geçmiş olsun diyor acil şifalar temenni ediyorum.

 

              İŞTE ORDU BU…!!!

        Ordu Sanat Kültür ve Turizm  şehri olma  yoluna devam ediyor. Tiyatro sahnesinin perdelerini  45 senedir 75. oyunla sanatsever Ordu seyircisine  kapatmayan Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu (OBKT) için Ordu Valisi Orhan Düzgün Dünya Tiyatrolar günü dolayısıyla yaptığı açıklamada;

      “ İlimizde de tiyatroya çok büyük değer verilmektedir.45 yıldır perdelerini kapatmayan Ordu’lulara tiyatro izleme olanağı sunan Türkiye’nin ender tiyatrolarından OBKT’nin varlığı hepimizin gururudur” diyerek Belediye tiyatromuz (obkt)’nin önemini bir kez daha gündeme getirmiştir.

           Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu  OBKT gerçekten Ordu’nun ve Ordu’luların gururudur .

             Yine 18 senedir Ordu’da sanat kültür ve Tiyatro dalında hizmet vermeğe çalışan sivil toplum kuruluşu Ordu Sanat Evi, OBKT’nin arka bahçesi diyebileceğimiz ORSEV’de Ordu’nun sanat ve kültür taşlarından bir tanesidir.

             Ve diğerleri Ordu Belediyesi Konservatuarı ayrıca Türk sanat müziği ve Türk Halk müziği kuruluşları …

             Geçtiğimiz günlerde  Ordu’muz sanat festivali haftası niteliğindeki  etkinliklerle Kültür ve sanat hareketli  geceler yaşadı.

             Ordu’lular Valimiz Orhan Düzgün’ün davetinde  26 Mart’ta Atatürk Kültür Merkezi (AKM) de  Nevruz Kutlamaları çerçevesinde Kültür ve Turizm Bakanlığının programa aldığı “ Kırgızistan ve Gagavuz Dans ve Müzik Toplulukları’ nın nefis gösterilerini zevkle seyrettiler.

            AKM’de sahne alan Kırgız ekibinin dans gösterisi ve Gagavuz  müzik dans  topluluğunun nefis gösterimizde Kültür ve Turizm Bakanlığı Türk Dünyası Müzik Topluluğu sanat yönetmeni Devlet sanatçısı hemşerimiz  İrfan Gürdal’ın sunumunu yaptığı ve bir Gagavuz türküsünü de kendisinin seslendirdiği gece inanın çok keyifliydi .

           Gagavuz Kültür Bakanı Dmitriy  Andreeviç Kambur’nın oyun sonunda sahnede yaptığı Türkçe teşekkür konuşması ilgi ile dinlendi  ayakta alkışlandı.

             Ordu Vali Yardımcısı Ömer Adar’da sanatçılara sahnede birer buket çiçek vererek teşekkür etti.

           

 

                  KÜLTÜR ,SANAT DOLU GECELER

          Ordu Sanatevi Başkanı Sevinç Özel’inde söylediği gibi “ Bir sanat ve Kültür şehri olan Ordu’da Orsev seçici tutum ve duruşu ile 1991’den bu yana sanatla  kucaklaşmak  ve potansiyel yaratmak adına sayısız sanat ve kültür etkinliklerine imza atmıştır” sözünü bir kez daha hatırlatarak aynı akşam Orsev’de Orsevli sanatçıların oynadığı Ülker Köksal’ın yazdığı Gülçin Üstüntaş’ın sahneye koyduğu iki perdelik  “Bir Garip Oyun ” isimli tiyatro oyununun  gösterimi vardı.

           Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu OBKT  Ordu  Tiyatro izleyicilerine haftada iki gün son oyunları “Zilli Zarife”yi başarı ile sunuyordu…

         

           Yine aynı akşam Ordu Lisesinin karşısındaki Fuar alanında Ordu Belediyesi’nin katkılarıyla kurulan Büyük Sirk Çadırında SAFARİ SİRK’in trapez ve yer gösterilerinin görsel şenliği vardı…

             

             27 Martta AKM’de Devlet Tiyatrolarının 60 yıl etkinlikleri içerisinde Kültür ve Turizm Bakanlığının programa aldırdığı  Asiye Demet Çizmeli’nin yazdığı Mehmet Yıldız’ın yönettiği Erzurum Devlet Tiyatroları sanatçılarının oynadığı “ Cumhuriyet’in  İlk Sevdası” oyununu sanatsever Ordu’lular izleme fırsatı buldular.

              30 Mart 2010 Salı günü akşamı yine Atatürk Kültür Merkezi (AKM)’nde Televizyon dizisi Ekmek Teknesinin ünlü oyuncusu Hemşehrimiz Ahmet Yenilmez’in sahneye koyduğu ve oynadığı  Uğur Uzunok’un yazdığı  tek perdelik   “ SEFAHAT Mehmet Akif Dönüyor…Ya Siz Neredesiniz.?” isimli oyunda sanatsever Ordu’lular yine bir araya geldiler.

           Mart ayının son haftası Ordu’da Kültür ve Sanat yönünden dolu dolu geçerken Ordu Üniversitemiz AKM de üniversite gençlerine ve Ordu’lulara “1.Tiyatro Günleri” adı altında yine bir tiyatro şenliği sundu.

           Samsun Üniversitesi Düş evi oyuncularının “3.Sayfadan Kadın Hikayeleri”, Amasya Üniversitesi Tiyatro Kulübü Öğrencilerinin oynadığı  “ Düğün Ya da Davul”, Ordu Üniversitesi Tiyatro Kulübünün sahneye koyduğu  “Yaşar ne Yaşar ne Yaşamaz” oyunları zevkle izlenip alkışlandı.

           Ordu Kültür ve Sanat dolu bir mart ayını böylece geride bıraktı. Başta sayın Valimiz Orhan Düzgün olmak üzere sanat ve kültür  etkinliklerine emeği geçen herkese teşekkürler.

            İşte Sanat ve Kültür şehrimiz Ordu Bu….

GÜLYALI FATİHİ..!

25 Mart 2010 Perşembe günü öğleden sonra saat 15 sıralarında  Gülyalı İlçe Nüfus Müdürlüğüne bir veraset Beyannamesi hakkında bilgi almak için gitmek zorunda kaldım.

         Kaymakamlık binasının bir katında bulunan İlçe Nüfus müdürlüğüne çıktığımda dairenin dört masalı odasında bir görevli memur Bilgisayar’ın başında bir şeylerle meşgul oturuyor.

         Selam verip içeriye girdiğimde odadaki ilgili memura 1979 senesinde Vefat eden ve Turnasuyu nüfusuna kayıtlı bir yakınımızın Veraset Beyannamesi ile ilgili bilgiler sorup Veraset Beyannamesinin bir fotokopisini alıp alamayacağımı sordum.

         İlgili memur önündeki bilgisayar ekranından verdiğimiz ismi kontrol edip bu beyannameyi ancak Sulh Hukuk Mahkemesinden alabileceğimi anlattığında kendisine Gülyalı mahkemesinden mi alacağız diye bir soru yönelttim.

       İlgili  Nüfus memuru bey Gülyalı’daki mahkemelerin uzun bir süre önce kapandığını ,Veraset İlamını ancak Ordu Sulh Hukuk Mahkemesinden alabileceğimi ve Veraset beyanını İstediğimiz yakınımızın ölüm tarihini de kolaylık olsun diye önündeki bilgisayarın   ekranından okuyarak 02.05.1979 olarak yazdırdı.

       Odadaki  memur bey bunları bana anlatırken odaya Kırmızı kravatlı, kırmızı yaka mendilli sanırım başka bir memur geldi ve pencere tarafında denize karşı bir sandalyeye yayılarak oturdu…!

        Bizim bu konuşmalarımızdan dahası benimle ilgilenmeğe ve yardımcı olmağa çalışan memur beyin konuşmalarından sıkılmış olmalıydı ki söze karıştı “lafı  ne uzatıyorsunuz sana söyledi Ordu’ya gideceksin oradan alacaksın ” “ haydi güle güle” diyerek aklı sıra da  uzatma diyerek çok meşgul ya..!kendince kızmış oldu.

           Bir şekilde  kapıyı  gösterdi…!

            Bu defa benden başka hiçbir vatandaşın bulunmadığı Gülyalı Nüfus Memurluğu odasına sonradan giren Kırmızı kravatlı ,kırmızı yaka mendilli memura..!

           Ben vatandaş olarak Memur beyle konuştuğumu söyleyip kendisinin lafa  karışmamasını benim muhatabımın kendisinin olmadığını Kırmızı kravat takmayla bu garip tavırla da  memur olunmayacağını bu hareketinin ve davranışın  yanlış olduğunu onun söylemesiyle değil ancak işimin bittiğinde vatandaş olarak Nüfus binasından ayrılacağımı söyledim.

           Ve Gülyalı Nüfus memurluğundan ayrıldım.

           Yolun karşısına Ordu’ya dönmek üzere  geçtiğimde Ordu Nüfus Müdürlüğünün yoğun ve kalabalık çalışması geldi aklıma..

           Gülyalı Nüfus müdürlüğünde bazılarının  rahatlık ve işsizlikten canlarını sıkıyor olmalı diye düşündüm…!!

           Aynı binada görev yapan  Gülyalı ilçemizin Kaymakamı sayın Kudret Kurnaz’ın bilgisine sunulur.

 

KIYMETİNİ BİLELİM…!   

 

 

        1996 senesinde 6 diş hekimi ile Doğumevi hastanesi bünyesinde Ordu halkına hizmet vermeğe başlayan Ağız ve Diş Sağlığı merkezi bugünlerde bir Ağız -Çene cerrahı ve bir Endodonti uzmanı olmak üzere 35 hekim, 16 hemşire ,23 protez diş teknisyeni , sağlık personelleri ve idare personelleri ile Eski Devlet Hastanesinin iki katında Ağız ve Diş sağlığı hizmet çalışmalarını sürdürüyor.

        1996 senesinde kurucu başhekimliğini yaptığı Ordu Ağız ve Diş Sağlığı merkezindeki hizmet bayrağını sürekli yenilikler içerisinde yükselten Kurumun Başarılı Başhekimi Dt. Ahmet Angın değerli hekim  kadrosuyla ve titiz çalışmalarıyla  devamlı teknolojik yenilikler kaydetmiş ve Ordu Ağız ve diş sağlığı merkezine  TS EN ISO 9001- 2000  Kalite Yönetim Sistem Belgesi almaya hak kazanmış,Hekim arkadaşlarının ve personelinin özverili çalışmalarıyla  kurumunun sağlık hizmet kalitesini de  yükseltmiştir.

         Eski Devlet Hastanesinin iki katına sıkışan ve yer darlığı içerisinde gelişmekte zorlanan Diş Sağlığı merkezimiz hastalarının memnuniyeti içerisinde 35 diş hekimi ve diş teknisyenleri , temiz kaliteli ve  güler yüzlü hizmet anlayışı ile Ordu halkının haklı taktirlerini almaktadır.

      Başhekim Ahmet Angın’ın hedefi olan Diş Hastanesi ve sonrasında Diş Hekimliği Fakültesi olabilme yolunda  Çene Cerrahisi ile  Endodonti  uzman doktorları  Okan Oral ve Özgür Özdemir’le daha da güçlenen sağlık kurumunun en önemli sorunu yer darlığı ve yataklı klinikler.

           2009 senesi Haziran  ayı içerisinde bu güzide sağlık kuruluşumuzu Eski enerji bakanımız ,Ordu  Milletvekilimiz Hilmi Güler ile beraber gezdiğimizde Başhekim Ahmet Angın’ın makam odasını bile iki diş hekimine tahsis ettiğini ve Başhekim odasında hastaların tedavi gördüğü de görmüştük.

            Başhekim Ahmet Angın ile aynı binadaki  Sağlık Müdürü Dr Yılmaz Dündar’dan  gerekli bilgileri alan Diş hekimlerinin sorunlarını dinleyen Eski Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanımız Dr M.Hilmi Güler Ağız ve Diş Sağlığı merkezinin daha iyi şartlar  ve geniş  imkanlar içerisinde Ordu’lulara hizmet verebilmesi için yer konusunda yardımcı olacağını söylemişti.

       M.Hilmi Güler bir zaman sonra Diş Sağlığı merkezinin daha büyümesi ve hizmet alanlarının genişletilmesi adına bir  üst katında bulunan Sağlık Meslek lisesinin de buradan başka bir yere taşınması konusunda da yanılmıyorsam Sağlık Bakanlığı ile temasları sonucu yaklaşık 1 Trilyon lira bir parayı da Milli Eğitim Müdürlüğü emrine çıkartmıştı.

                 Başarı ve özveri ile çalışan Diş sağlığı merkezimizin aynı binada üst katındaki yer sorunu çözüldüğünde burada açılacak olan yeni klinikler sayesinde büyük bir ihtimalle Ordu ili dışına çeşitli diş hastalarının sevklerinin  büyük bir kısmı son bulacaktır.

           Yer problemi çözüldüğünde ve Diş sağlığı hizmetin kalitesinin daha da yükseltilmesi sonucunda  gelişecek ve büyüyecek  Diş sağlığı hastanemizde  Ordu’lular diş hastalıkları  sorunlarının tedavilerini Ordu’da gönül rahatlığı içerisinde yaptırabileceklerdir.

              Ayrıca bu güçlü sağlık kurumumuz, Tıp Fakültemizin Diş Hekimliği Fakültesinin de alt yapısının oluşumunu sağlayacaktır.

              Ordu insanı olarak bu sağlık hizmetin oluşumunda, gelişmesi ve büyümesinde özveride bulunanlara özellikle teşekkürler.

 

               DİŞ ÇEKİMİNE 12. AYA RANDEVU..!

              İstanbul’da bulunduğum Ocak ayı içerisinde  bir yakınımın yeni çıkan 20’lik dişinde bir ağrılı problem oluşmuş. Hastamız  önce ilaç kullanıyor birkaç gün sonra  sigortalı olduğu için işyerinden hastaneye gidiyor.

           Belki inanmayacaksınız ama gittiği Okmeydanı Ağız ve Diş Hastanesinin Diş doktoru hastamızın ağrılı 20lik dişini muayene ediyor ve 16 Aralık 2010 tarihine gerekli tahlillerin yapılması kaydıyla resmi randevu kağıdı veriyor.

            Bunun üzerine İstanbul’da  bir tanıdık Profesör  kardeşime telefon açarak İmdaattt diyorum. Durumu anlatıyorum iki gün sonra hastayı gönder diyor.       Hastamız gidiyor ve sıkıntı yaratan 20 lik dişinden 11 ay önce Ocak ayı içinde kurtuluyor.

           Ordu’daki Diş Sağlık Merkezimizin  önemine istinaden  duyurulur…!

 

                 YAVUZ KARDEŞİM

                  TEKRAR GEÇMİŞ OLSUN..!

           İstanbul Koşuyolu hastanesinde iki ay önce Kalp ameliyatı olan sevgili kardeşim Yavuz Köksal iyileşip Ordu’ya döndükten sonra tekrar ameliyat olmak için Koşuyolu hastanesine gitti.

           Ayağına  daha önce bir damar tıkanıklığı teşhisi konulan  ve ameliyat olması istenen Yavuz Köksal Kalp ameliyatı sonrası alışkanlık haline getirdiği ameliyat serisini bu kez tamamladı.

            Önce kalbindeki damarlarını değiştirten Yavuz bu kez Ayağındaki sorun yaratan damarlarını bakıma aldırttı.

             Tekrar  geçmiş olsun kardeşim de sen bu ameliyat işlerine biraz ara ver.

             Alışkanlık haline getirdin..!

              İstanbul’da sevgili eşin Kurtuluş hanım ve oğlun Çağatay’la çok mutlusun bunu biliyoruz da…

             Bir an önce Ordu’ya dön artık .

             Seni özledik…


 

“ORDU’DA YANLIZ BİR ARGONOT..!”

 

       İstanbul Beyoğlu AFM (Fitaş) sinema salonunda Karadeniz Sahil yolunda “Son Kumsal” filminin yapımcısı, Rüya Arzu Köksal’ın, Görüntü Yönetmeni Aydın Kudu’nun Ordu’da çekimlerini yaptığı,Enis Ayar’ın Ordu için yaptıkları ve yapamadıklarını konu alan belgesel niteliğinde

                      “Ordu’da Bir Argonot”

       İsimli belgesel  filminin galasına Enis Ayar’ın daveti üzerine  Oğlum Orhan Aytunç Engin ile birlikte gidiyoruz.

        Beyoğlu’nda Fitaş sinema  Pasajın yürüyen merdivenlerinden aşağıya salonlara inerken Orhan’a Oğlum 44 sene önce bu sinemada Barış Manço,Cem Karaca , Üç Hürel ve Moğolların konserlerine geliyorduk şimdi yıllar sonra Enis Ayar’ın Belgesel filminin galasına seninle  geldik diyorum.

       Alt salonda çoğunlukla Ordu’lu  tanıdıklar var. Enis Ayar ve eşi sınıf arkadaşım Kamuran Ayar filmin galasına gelen dostlarıyla ilgileniyorlar onlarla  selamlaşıyoruz. Araştırmacı yazar gazeteci ve öğretim üyesi değerli İbrahim Dizman arkadaşımla kucaklaşıyoruz. Geçmiş olsun diyor. Diğer dostlarla Atilla Bozdağ  Uğurcan Ataoğlu ,Hamdi Ataoğlu,Ahmet Ataoğlu ve birçok tanıdık dostlarla kucaklaşıp selamlaşıyoruz,Ordu ve ameliyat sohbeti ediyoruz

        Bir zaman sonra ise hep birlikte salondaki koltuklarımıza oturuyoruz. Tesadüf bu ya Ablam Gülten Engin ve Oğlu Arda ve Japon arkadaşı Şhein Ön sıra koltuklarındaki yerlerine oturmuşlar.Her yerde tanıdık dostlar var..

          Aylar sonra Ordu’lu dostlarla karşılaşmak yeniden birlikte olmak ne güzel..

         Ve “Ordu’da bir Argonot” isimli belgesel filmi başlıyor..

         1984 senesinde Kaptan Tim Sever  yönetimindeki Kürekli Argo gemisi binlerce yıl öncesindeki Mitolojik  efsaneyi yeniden canlandırmak için Argonotlar Yunanistan’dan yola çıkıyor boğazları geçiyor. Karadeniz’e kıyısı olan illere uğrayarak yol alıyor. Mitolojideki geminin tayfalarından biriside Herkül…

        

           Karadenizi boydan boya geçip Gürcistan’ın Pothi limanına giderken yiyecek içecek temin etmek ve Ordu sahillerine  Altın Postu aramak için çıktıkları söylenen yerin adı da Argo gemisinin kaptanı İason’un adı Ordu Çaytepe’deki (Yason) burnu…

           Belgesel film Karadeniz’in hırçın dalgaları arasında boğuşan Tim Severin kaptanlığındaki ilkel Yelkenli ve  kürekli teknesinin görüntüleri ile başlıyor. Yason’a ,Ordu Turizmine yeniden kimlik kazandıran Enis Ayar’ın Yason Burnu Feneri önünde ellerini açıp Karadenizin hırçın dalgalarına karşı  görüntüleri ile devam ediyor.

           Sonra Yason’a Yason cafe’yi  açarak güneşin denizde batışını seyrettiren , Mitolojik  Efsanedeki Yason burnunu yeniden gündeme taşıyan yerli yabancı turistlerin uğrak yeri haline getiren Yason’u yeniden Ordu Turizmine Vali Kemal Yazıcıoğlu’nun ilgisiyle ve katkılarıyla  marka yapan dahası kazandıran  Beyaz adam Enis Ayar’ın görüntüleri ...

            Sonra Vosvos şenlikleri,Kurul kayalıkları mağarası , Sahil yolu etkinlikleri , Dünya mimarlar odası kongresindeki ilginç Enis imzalı  Mimarlardan Önce..Mimarlardan Sonra Ordu pretostosu, özellikle Ayarın mesleği sorulduğunda Meyhaneciyim dedikten sonra   İstanbul Belediye Başkanı Mimar Kadir Topbaş’ın Ayar’ın yanından Kaçışı…!

           Ordu Çambaşı yaylası Turnalık Vosvos Kampındaki Moğollar Konseri  vede bir zamanlara damgasını vuran  Ayışığı cafe maceralarının dan oluşan Yönetmen Arzu Köksal’ın belgesel niteliğindeki Ordu manzaralı çekimleri ekrana geliyor.

               Sonra da Katılımcıların yorumları…

              Tabi bu arada Zamanın  Doğa Aktiviteleri Derneği Başkanı ( Meyhanesiz Meyhaneci) kartvizitli Beyaz Adam Enis Ayar’ın başına gelmeyen da kalmıyor..!

             İstanbul ve Ankara’da gösterime giren “Ordu’da Bir Argonot” belgesel filmi yakın bir zaman içerisinde Ordu’dada izleyicisi ile buluşacak.

             Bence bu Belgesel Filmi izleyin yorumunu siz yapın.

            

            

                AKLINIZDA BULUNSUN..!

 Sigortadan emeklisiniz. İstanbul’da Evinizde aniden Kalp rahatsızlığı geçiriyorsunuz  bir taksi ile size en yakın Gayrettepe Memorial hastanenin acil servisine  götürüyorlar .

        Taksiden inip yürüyerek acile gidip hasta muayenesi için acil servise yatıyorsunuz.

         Rahatsızlığınızı söylüyorsunuz Acilin doktorları sizinle ilgileniyor gerekli müdahaleyi yapıyorlar..! fakat Hastanenin  SSK ile sözleşmesi yokmuş.Hastaneden  size ilk müdahale için 1100 TL’lik liralık bir fatura çıkartıyorlar. Acil hasta olduğunuz için tedavi..!parasını yakınlarınızdan Acil olarak  tahsil ediyorlar. .!

           

           Bu defa sizi Medline ( Alarm Sağlık Hizmetleri Sanayi ve Ticaret A.Ş) şirketinin özel bir ambulansıyla Acil hasta olarak Şişli Florence nıghtıngle hastanesinin Acil servisine  postalıyorlar. İki hastane arasına taksi ile gittiğinizde ücreti 5 milyon Tl tutmayan yerden   sizden Transport Bedeli yani hasta nakil  ücreti 300 milyon özel ambulans parası alıyorlar.

           Bu parayı anında  hasta yakınlarına Acil hizmet karşılığı paşa paşa ödetiyorlar.

           Bize ödettirdikleri gibi…!

 

           TESADÜF ÖĞRENDİK ..!

Geçen zaman içerisinde Şişli Florence Nıghtıngale hastanesinde tedavi görürken bir tanıdığımız vasıtası ile tesadüfen bir duyum alıyoruz.

          Bir ay içerisinde  ilk gittiğimiz  hastane ve ambulansa ödediğimiz  parayı müracaat edip bir dilekçe ile geri alabiliyormuşuz.