MEMLEKETE HOŞ GELDİNİZ

   
  Ordu Değişim Gazetesi
  10.köy Erol Karaer
 

Bu köyün yazarı Erol Karaer'dir




 

HALA OTURUYORLAR!

Soner Yalçın'ın yazısından alıntılar yapalım en sona söyleyeceklerimi yazalım...

***

En son dün meclis gündemine getirilen; mafya devlet ilişkilerinin araştırma önergesi AKP-MHP oylarıyla reddedildi.

-Bir hafta önce meclis gündemine getirilen; Marmara Denizi'nde yaşanan çevre felaketi müsilaj sorununun araştırılması için verilen önerge AKP -MHP oylarıyla reddedildi.

-İki hafta önce meclis gündemine getirilen; kısıtlamalar nedeniyle ekonomik anlamda zorlanan esnafa destek ödemesi amacıyla sunulan araştırma önergesi AKP-MHP'nin oylarıyla reddedildi.

-Üç hafta önce meclis gündemine getirilen; bazı belediyelerden sağlanan gri pasaportların yurt dışına işçi göndermek için kullanıldığının ortaya çıkmasının ardından meclise verilen araştırma önergesi AKP-MHP oylarıyla reddedildi.

***

Muhalefetin her araştırma önergesine iktidarın “hayır” demesi kötü bir politik alışkanlığa dönüştü.

Alışkanlık, anahtarı kaybolmuş kelepçedir; iktidar ortakları meclisi kilit altına aldıklarının farkında değil mi?

***

Yahu…

-15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştiren Fethullah Terör Örgütü'nün siyasi ayağının ortaya çıkarılması amacıyla verilen araştırma önergesi bile AKP-MHP oylarıyla reddedildi.

Bakınız:                                                   

Meclis araştırma ile meclis soruşturmasını birbirine karıştırmayınız. Meclis araştırması, milletvekillerinin belli bir konuda bilgi edinmek için doğrudan doğruya kendi aralarında komisyon kurup inceleme yapmalarından ibaret. Sonunda herhangi bir cezalandırma durumu söz konusu değil…

Keza: Araştırma sonucu meclis genel kuruluna getirilir ve burada herhangi bir karar alınmaz ve hükümetin sorumluluğunu icap ettirebilecek bir sonuç doğmaz.

Buna rağmen… Anayasal hak olan araştırma önergelerinin reddedilmesi meclisi işlevsiz hale getiriyor. Milletin meclisi “dekor” gibi duruyor!

***

Biz de ekleme yapalım meclis dekor gibi duruyorsa orada oturmakta ısrar eden muhalefet ne oluyor?

Süs değil mi,?

Bırakın hiç olmazsa bir iki ay ne haliniz varsa görün deyip girmeyin şu meclise.

Girdikçe de süs olmaktan öte geçemiyorsunuz ve hala bu milletten utan mıyorsunuz? (E.K.)

 



YEKTA ÖĞRETMEN

1983-84 dönemi. Ordu Meslek Yüksek Okulu Motor bölümünde eğitim görüyoruz. Olağanüstü hal bütün Türkiye'de geçerli. Vali Necati Çetinkaya yeni atanmış. Okulun 2. dönemi açılış töreni var. Hem okuyor hem gazetecilik yapıyorum.

Açılışta bir öğrencinin konuşma yapması gerek. Gazetecilik yönünden okul müdürümüz Yekta Ergen bana bir konuşma hazırla diyor. Müdür yardımcımız Nihat Çörüt benim dünya görüşümü bildiği için pek sıcak bakmıyor.

Neyse bir konuşma hazırlıyorum günün şartlarına karşın biraz ağır ve sitemli. Yekta öğretmene götürüyorum şöyle bir bakıp tamam diyor. Halk Eğitim salonunda törende konuşmaya çıktığımda sol ayağımın zangır zangır titremesine engel olamıyorum. Okulun fiziki yapısından girip tuvaletle yan yana sınıfta ders yaptığımızdan, 3 metre karelik bekçi kulübesini kantin çay ocağı olarak kullanmaktan, kız öğrenciler için bir yurt bulunmamasından şikayet ederek bulunduğumuz konumu protesto eder gibi konuşarak kürsüden inerken öğrenci arkadaşlarımızın ayakta alkışlarını ve Vali Cetinkaya' nın kızgın bakışlarını tüm buna karşılık rahmetli müdürümüzün o mutlu gülüşünü unutamam.

Sonra konuşan Vali, Almanya anılarını uzun uzun anlattıktan sonra eksiklikler konusunda söz vererek kürsüden inmişti. İlk iş olarak da kiralık da olsa kız yurdu temin edilmişti. Yekta Ergen naif, sevecen, kesinlikle yüksek sesle konuşmayan ve saymakla bitmeyecek insanı özelliklere sahipti. Sayın Naim Güney sosyal medyada yazınca katkım olsun istedim. Başta Yekta öğretmenimiz olmak üzere edebiyete göç edenlere rahmet emeği geçen gerek öğretmen ve gerekse başka kurumlardan ders giren tüm eğitimcilere şükranlarımızı sunarız.

 

ORDUSPOR YENİ MARŞI NOTALARA DÖKÜLDÜ

 

Şair Ali Öztürk sözlerini yazdığı, TRT sanatçısı İlgün Soysev'in müziğini yapıp seslendirdiği Orduspor yeni marşının ham halini yayınlıyoruz.

Makam: Rast

Usul: Nim Sofyam

 

ORDUSPOR MARŞI

Ordusporum benim, mor menekşem çiçeğim

Bu kalp bende çarptıkça hep seni seveceğim,

Tarihinle, şanınla her zaman gururluyuz

Senden başkası yalan, biz seninle mutluyuz

 

Haydi…Haydi…haydi  durmak yok bastır Orduspor’um

Gollerinle destanlardan yazdır Orduspor’um

 

Fark etmez bizim için yağmur, tipi, kar, boran

Yanındayız her yerde, taş olsa gökten yağan

Kardelen kadar beyaz, menekşeler gibi mor

Renklerinle hep varol, yaşa sen Orduspor !...

 

Haydi…Haydi…Haydi artık durmak yok bastır Orduspor’um

Gollerinle destanlardan yazdır Orduspor’um

xxx

Bu marşın Ordu Kent Orkestrası tarafından düzenlenip seslendirilebilceğine inanıyoruz. 

 

 

Bu vesile ile sanatçılarımıza teşekkür ediyoruz.

 


 FINDIK

Erol Karaer

22 lira. Büyük çoğunluk memnun gözüküyor.

Geçen yıl kaç liraya çıkıp en son fiyatın ne olduğunu pek hatırlayan yok.

Geçen yıla nazaran verilen rakam enflasyonun çok çok üstünde.

Ama bir sıkıntı var…

 TMO fındık alımlarına ne zaman başlayacak, nasıl başlayacak, daha önce ki yıllarda olduğu gibi üreticiden fındık almamak için her türlü zorluğu çıkartacak mı?

Bekleyip görelim.

Yıllarca dönüm parasına tav olup sesini çıkarmayan bazıları için bu rakam bence çok bile!

Ha, bu rakama mı satarsınız, yoksa birilerinin dediği gibi piyasa en az kaç liradan açılır onu da göreceğiz.

Allah bu fındığa gerçekten mahkum olanların yardımcısı olsun…

 




ULAŞIM ZAMLARI

EROL KARAER

Kardeşim eski fiyatlar verildiğinde akaryakıtın fiyatı 7’lirayı geçmişti.

Şimdi 5 lira seviyelerinde seyrediyor ama yüzde 20’leri aşan zamlar yapıldı toplu taşımaya.

Ordu Belediyesi kendi şehir içi hatlara yaptığı zamların haricinde de yine Perşembe hatlarına zam yaptı.

Nedir bu rezillik, nedir bu halka eziyet?

Genel manada bu tür bir serzeniş.

Biri CHP’li biri MHP’li iki kişinin bunları niye eleştirmiyorsunuz diye sitemlerine karşılık bizim verdiğimiz yanıt şu:

Siz açıklama yaptınız, eleştirdiniz de biz yazmadık mı, yayınlamadık mı ?

Fazla tıraş cilt bozar!!! 

BÜSTLER
Erol Karaer

Bir büst bir başka büst derken  Türkiye gündemine oturduk.

Düzyatana benzemiş benzememiş hiç önemli değil.

Bizim için önemli olan Atatürk büstünün ne kadar ayrıntı ve çirkinlik içeriyorsa sözde sanatçı tarafından vurgulanmasıdır.

Bunlar yüzünden iki görevli görevlerinden alındılar.

Peki bunu yapan sözde sanatçı için bir yaptırım olacak mı?

Bu büstleri iade edip parayı tahsil etmek imkanı varsa Büyükşehir belediyesinin bunu yapmasını bekleriz.

Bu arada tüm vatandaşların tepkisi ve isyanına rağmen Atatürk’e büst adı altında yapılan saldırıyı görmezden gelmek ve büstü orada hala tutmak neyin nesidir acaba ?

 


 YEDİYILDIZ VE TAŞÇI

Erol Karaer

Geçenlerde sosyal medyada bu iki vekilin birkaç yerde olduklarına dair haber okuyunca aklıma başka şeyler düştü.

Milletvekili seçildikten sonra Yediyıldız ile Taşçı’nın Ordu’ya kaç kere geldiğini merak ettim.

Aradım taradım bir elin parmaklarını geçmeyi bırakın ona bile yetişmiyordu.

Ordu ile ilgili bir beyanatlarını da duymadığımızı görmediğimizi fark ettik.

Sorun değil aslında.

Sorun olan Ordu Milletvekili sıfatlarını taşımaları mıydı acaba ?

Ordu il teşkilatının söyleyecek bir şeyi var mı merak ediyorum.


ŞEREFSİZLİK, AHLAKSIZLIK HEP BİZE Mİ ?

EROL KARAER

Ramazan olur iğneden ipliğe bir zam furyası başlar.

Bu ulvi ayda Müslüman’ım diyen, kendi dindaşının sırtından sülük gibi kan emmeye devam eder.

Daha virüsün adının yeni duyulduğu zamanda sözde hiçbir işe yaramayan ağız maskelerini bir liradan iki liradan satanlar, üretenler, bire bin katarak bu ürünleri satmaya başladılar.

Dezenfekte araçları ve diğer bilumum gerekli olanlar bir liradan bin liraya bile çıkartılabilmiş.

Kısacası,  yüzde 99’u Müslüman bir ülkede en büyük tehlike bu iki ayaklı virüslerden başka değildir.

Allah topunuzun en kısa zamanda belasını versin! 

SOĞUĞA ÇAY İYİ GELİR!!!

Erol Karaer

Deprem sonrası kayak kayma hatasını yapan Belediye Başkanı Ekrem’i  linç edip lime lime doğrayanlar, Başkanları Erdoğan’ın  çığ altında onlarca insan şehit olmuşken miting düzenleyip çay dağıtmasını ‘çay soğuğa iyi gelir’ diyerek alkışladılar!

İşin ilginç yanı bu linçe büyük katkı sağlayan ‘su solcuları’ iki kelime bile etmediler.

Bu arada Suriye bataklığını savunan bazıları gülerek ‘tabi şehit vereceğiz’ diyerek vicdanlarla dalga geçtiler…

            Lafı     fazla uzatmaya gerek yok…

Bu nasıl ego,bu nasıl kin, bu nasıl akıl, bu nasıl vicdan, bu nasıl insanlık? 

DEVLET ZARARA UĞRATILMASIN DEDİK, DEVLET SESSİZ KALDI!

EROL KARAER

Projenin pahalı olanı tercih edilmiş, daha kolay yolu vardı. İstediğiniz de projede tadilat yapabiliyorsunuz, birilerinin evini kurtarıyorsunuz ama Sağırlı’da niye inat ediyorsunuz, yüklenici kim, korunuyor mu, dolgu işinden iyi para çıkacağını herkes bilir, bir açıklama yapın dedik. Yanıt alamadık. Yanıt geldi gel anlaş biz yolumuzdan dönmeyiz dediler…

Ne ilin amirleri ne de milletvekilleri Devlet zarara mı uğratılıyor, yüklenici mi korunuyor sorularımızı yüksek sesle gündeme getirip Karayollarına sorup bizi aydınlatmadı.

              Mesele Efsun Yumurta meselesi olmadığı ortaya çıkmıştı.

Mağdur Feridun Savaşkan olmayacak sadece dedik sorun bir araştırın dedik olmadı. Savaşkan daha yazmayacağım göz göre göre boynumuzu koparıp mağdur edildik kimse sahip çıkmadı diyor.

Herhalde bizim de son yazımız olacak.

Ama tarih bunları unutmayacak ve kara sayfalarında yer verecek…


GAZA GELDİNİZ Mİ?

Benim henüz Doğalgaz faturam gelmedi.

 Aralık ayı neredeyse Bahar gibi geçmiş, buna karşılık 300 lirayı dayamışlardı.

Eee, havalar soğudu. Belki bu yazıyı yazarken fatura gelmiştir ama inanın nasıl ve ne şekilde gelip, gireceğini tahmin bile edemiyorum!

Zam sonrası elektrik de ki fiyat farkı 100 lirayı buldu. 180 ödüyorsak 280 geldi.

Neyse fazla uzatmayacağım.

Zam, zam derken ‘ olacak o kadar’ diyen aç TC vatandaşı hala kuyruğunu dik tutuyor.  Sizin kuyruğunuzu dik tutmanız ısınamamanızdan kaynaklanıyor!!!

Durun daha durun.

Mideniz yeterince doymadığı için osurup, ortam ısınması bile yapamayacaksınız.

Geçmiş olsun. Bak Suriyeli kardeşin (!) bile senden keyifli.

Kendi ülkende maraba oldun.

Aç karnına Arap sevicilerini alkışlamaya devam.

Bizi soracak olursan, sana dar gelen bize bol geliyor…

 



ÇOCUK ÇALIŞTIRMAK SUÇTUR, SUÇA GÖZ YUMAN SUÇ ORTAĞIDIR!!!

Dilencilikten bahsetmedim. Çocuk çalıştırmaktan bahsettim.

Bir alet çalınca veya eline mendil alınca dilenci diye bakılmayıp gereği yapılmayınca ortalık dilencisinden sözde satıcısından geçilmiyor.

Bu konuda Ordu Valiliğinin yayınladığı uyarı kararı olsa da, ne polis ne zabıta gerekeni yapmıyor Valilikte yayınladığı karar ile yıllardır baş başa ne oluyor bile deme gereğini sormuyor!!

Yargıtay’ın örnek kararlarına göre küçük çocukların çalıştırılması "Aile bireylerine kötü davranış" suçunu oluşturuyor. Cezası da TCK’nın 232. maddesine göre iki aydan 1 yıla kadar hapis.

TCK madde 232:

1-Aynı konutta birlikte yaşadığı kişilerden birine karşı kötü muamelede bulunan kimse, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

2- İdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kişi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan disiplin yetkisini kötüye kullanan kişiye, bir yıla kadar hapis cezası verilir.

xxx

Şimdi  yine soruyorum.

Bu kanonu uygulayacak bunu denetleyecek kimdir?

Bu suçun oluşmasına ve devam etmesine seyirci kalan tüm yetkililerde suçtur.

Şiddetle kınıyorum!!!

 

UMUDUNU SEVSİNLER FAKİR!!!

Bıkmadınız mı, yıllardan bu yana yeni yıl da bir şeylerin sizin lehinize değişmesini beklemeyi.

Bütün fabrikaları satılmış, bütün tersaneleri peşkeş çekilmiş, bütün kaynakları hüpp edilmiş bir ülkeden bahsediyoruz.

Yıllardır umut ediyorsunuz  “ Ulan fakir hala mı umut ediyorsun!”

Türk’e bu kadar düşmanlık yapılan, bu kadar ötelenen  başka bir zaman gördün mü ?

Mülteci diye el üstünde tutulanların, yandaş diye ha bire kollananların, yağma Hasan’ın böreğine çullananların yanında, hala mı umut!

Hiçbir zaman bir ülke bu kadar ayrımcılığa maruz kalmadı, hiç bu kadar işsizlik yaşanmadı. Ne kadar pervasızlık varsa, adaletsizlik almış başını gidiyorsa umuda mı sarılırsın hala ?

Üretim diye bir şey bırakılmadı.

 İnadım inat, isteseniz de istemesiniz de benim dediğim olacak diye bir yönetim şekli gördünüz de mi, hala yeni yıllardan umutlu bir bekleyiş içindesiniz.

            Umut ancak senin beynindir, senin gözündür, senin yüreğindir, senin aklındır, senin vicdanındır, senin insanlığındır.

Hepsinin satıldığı bir ülkede  umudunu ‘sevsinler!’ fakir…


SAYIN TORUN, SAYIN ADIGÜZEL, SAYIN CHP’LİLER!!!

Birkaç aydır yazıyoruz konuyu gündemde tutuyoruz.

Son aylarda konunun Efsun yumurta olmadığını Karayollarının iddiaya göre en pahallı projede ısrar ederek yüklenici memnun etme peşinde mi olduğunu yazıyoruz, çiziyoruz!

Yani diyoruz ki, Kabadüz – Çambaşı geçişinin daha ucuza mal olabileceğini seçilen güzergahın en pahallı bölüm olduğunu, ısrarda ki gizemi çözemiyoruz.

Karayollarından, iktidar milletvekillerinden tık yok.

Konuyu bilen tüm bağımsız uzmanlar yapılacak işin seçilen güzergahın pahalı bir tercih olduğunu devletin parasına yazık olacağını söylüyor.

Şimdi esas sorumuzsa gelelim ?

Biri Yerel yönetimlerden sorumlu genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, diğeri Mustafa Adıgüzel olarak iki milletvekili ana muhalefette.

Biz buradan sorup duruyoruz yanıt alamıyoruz peki siz konuyu meclis gündemine getirdiniz mi? Bir konuşma yapıp bir önerge vererek bu iddiaları sordunuz mu?

Şu ana kadar bize gelen bir şey yok.

Bu soruyu Devletin malını kendi malından çok daha koruyan bazı CHP’li dostlarımıza yöneticilerimize de soruyoruz, siz bunlara sormayı düşünüyor musunuz?

YENİ ORDUSPOR’DA YANIT BEKLEYEN SORULAR

EROL KARAER

Ordu AKP eski milletvekili ve ayni zamanda Yeni Orduspor’un yöneticisi Av. Oktay Çanak’ın alacağı iddiasıyla takıma 480 bin lira haciz kararı aldırdığı öğrenilmişti.

Kararı aldıran Çanak’ın haciz için işlemlere başlamadığı belirtiliyor.

Bize gelen duyumlara göre Çanak ve arkadaşlarının her hangi bir yönetim değişimine karşı bu kararı aldırdıkları böyle bir şey olmaması halinde haczi işleme koydurmayacakları ileri sürülüyor.

Son gelen bilgilere göre de daha önce  Orduspor’da kulüp başkanlığı yapmış kişilerin Orduspor adı altında ki takımları tek çatı altında toplamak için devreye girdiği bazılarının bu alacaklarını almadan buna müsaade etmeme gibi tavır alacakları konuşulan iddialar arasında.

Tüm bu iddialar için ilk önce eski Ordu Büyük şehir belediye Başkanı Enver Yılmaz ile haciz kararı alan Çanak’ın kamuoyuna bir açıklama yapması bekleniyor.

Netice de bu kulübün o kadar bağış ve yardım toplamasına karşın sadece bir kişiye 480 bin lira borcu mu olduğu yoksa bazı yöneticilerin tümünün mü alacağı olduğu ise açıklanmadı.

            Tüm bu gelişmelerin altında ise Ordu Büyük şehir başkanı Hilmi Güler ile eski başkan Enver Yılmaz’ın tavırlarının önemli olduğu vurgulanıyor.

            Bakalım konuya taraf olanlar bir açıklama yapacaklar mı ?

 


 ŞAİR ALİ…

EROL KARAER

Onu Orduspor’un süper lige çıkış mücadelesinde yazdığı dörtlüklerle tanıdık.

Uzun yıllar Ankara’da TRT’de görev yapan ve başkentte Orduluların her etkinliğinde yer alan ve tanınan Ali Öztürk şimdi yine aynı şehirde ikamet ediyor.

Sosyal medyada Ordu ile ilgili yazdığı anıları büyük beğeni topluyor ve aydınlanmamızı, geçmişe dönüp daha iyi bakmamızı sağlıyor.

 Bu şehir de onun dörtlüklerini araklayarak kendine mal edenleri de gördük manevi olarak sahip çıkılmamasını da. Bürokrasi sivil toplum örgütlerince kıymeti bilinmeyen, bilinse de hissettirilmeyen duygusal güzel insan Ali Öztürk…

Tanışmamızın ardından kendisi ile uzunca bir söyleşi yapmış gazetelerde anıları ile birlikte yayınlamıştım.

Kendisine selam sevgi ve sağlık dileklerimizi iletirken o söyleşinin giriş bölümünün bir kısmını tekrar paylaşmak istiyorum.

xxx

1947 yılında Ordu’da doğdum. Babam Ali Osman Öztürk’ün, 1950 li yıllarda Kasaplar Sokağı olarak bilinen Yıldız Sokakta kasap dükkanı vardı, Asri Kasap diye…

O zamanların Kasaplar Sokağında , kasap olarak Mahir ve Ahmet Çimentepe Kardeşler, Köylü Mahmut, Kara Mevlit, Kamberin Ahmet,Rizeli Osman vardı. Rizeli Osman dediğimiz, Rahmetli Piç Kadir’le Deli Turgut’un enişteleriydi. Mahir Dayı ise İdmanyurdu’nun futbolcularından rahmetli Şişman Nizam’ın babasıydı. Ayrıca Vonalı Hamsicioğlu Mahmut, kardeşi Topal Ahmet, yeğeni Çamur Şevket, Mübadil Remzi Dayı, rahmetli Kasap Celal’in motosiklet kazasında ölen ağabeyi Sıtkı, Gölköylü Gülmez Mevlit, Düzceli Mehmet, Dobiç Dursun, bisikletçi Yılmaz’ın babası Topçu Mehmet o zamanın aklımda kalan kasaplarıydılar. Hepsi de rahmetliler şimdi… Kasapların yanında çalışanlar, lokantalara et taşıyan şelekçiler, mezbahadaki kesicilerle Kasaplar Sokağının kentte ayrı bir yeri vardı o zamanlar. Ara sıra zabıtalar da denetleme yaparlardı. Onlardan rahmetli Nuri Çavuş, oradaki başıboş köpekleri zehirlemesiyle ünlüydü.

O zamanlar buzdolabı falan da yoktu. Kıyma makineleri de kolla çalışırdı. Müşteriler için etin yağlısı makbuldü. Şimdiki gibi naylon poşetler de yoktu paket yapmak için… Yağlı  kağıtlar vardı, müşteriye satılan etler, yapışmasının diye bu kağıtlara sarıldıktan sonra tekrar gazete kağıtlarına da sarılarak paket yapılırdı. Günü geçmiş gazeteleri kilo ile satın alırlardı kasaplar. Satılmayan etlerse, kokmasın diye kavrulurdu…  Bokludere kenarındaki evimizin avlusunda kuşbaşı olarak doğranmış etler, odun ateşinin üzerindeki koca bir kazanda iyice pişirilerek kavurma yapıldıktan sonra boş yağ tenekelerine konurdu. O zamanlar mahalle de pek kalabalık değildi. Kavurma yapılmasına komşular da yardım ederken adeta bir et ziyafeti de olurdu.

Karadeniz’de yolcu taşıyan vapurların et ihalesini babam aldığı için kasaplar arasındaki lakabı da mütayitdi…

Kasaplarının çoğu da akşamcıydılar; yani ehli keyif insanlardı. Hani derler ya “hesapsız kasap elinde kalır masat”, onlar da biraz öyleydiler. Bazen İstanbul’a vapurla canlı hayvan götürürlerdi, satmak için… Ancak çoğu zaman sattıkları malların parasını sazda barda yiyip memlekete öyle dönerlerdi. 

OKUMADAN ANLAMAZSIN! 

EROL KARAER

Atatürk'ün 30 Ağustos 1922'de kazanılan Büyük Zafer'in 2. yıldönümünde 1924 yılında Dumlupınar'da yaptığı konuşmanın bir bölümünü hatırlatmakta yarar var.

Okumadan fikir sahibi olduklarını sanan, geri zekalılar okusa da anlamazlar ama biz yine de hatırlatmamızı yapalım :

xxx

"Bilmeyen kalmamıştır ki: Ulusumuz, egemenliğini eline aldığı gün, en karanlık yoksulluğun, en derin uçurumun kıyısında idi. Bütün güçleri yıpranmış, bütün savunma araçları elinden alınmış, kutsal varlıkları saldırıya uğramış, pek acıklı bir durumda idi. Bütün bunları hiçe sayarak varlığını ve bağımsızlığını kurtarmaya karar verdi. Bu kararını başarıya ulaştırabilmek için kendine bir toplu davranış, bir belirli erek seçmesi gerekiyordu. Ulusun bütün varlığı ile, bütün inanıyla, canını dişine takarak o yolda birlikte yürümesi ve er geç başarıya ulaşması gerekti. İşte baylar o erek bu yerdi, burasıydı. Umulan ve istenen başarı, işte burada kazanılan zaferdi."

"30 Ağustos Zaferi, Türk Tarihi'nin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur, ama Türk Ulusu'nun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbelli ki yeni Türk Devleti'nin, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır."

"Gençler! Geleceğe güvenimizi güçlendiren ve sürdüren sizsiniz. Siz, almakta olduğunuz eğitimle, bilgi ile, insanlıkta üstünlüğün, yurt sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Cumhuriyeti biz kurduk, O'nu yükseltecek ve yaşatacak sizlersiniz."

 

RÜSUMAT’CILAR OKUSUN!!!

EROL KARAER

Almanya’dan Ordu’ya izinli gelen gazeteci Savaş Çelebi geçtiğimiz günlerde sosyal medyada Rüsumat törenlerin yapılacağı gün bir yazı paylaştı.

Belki büyüklerimizin ve bu işlerle ilgilenenlerin gözlerinden kaçmıştır diye tekrar dikkatlerine sunmak için bu yazıyı paylaşıyorum:

 

98. YILINDA RÜSUMAT VE İŞGAL!!!
SAVAŞ ÇELEBİ yazdı…

Bu gün Rüsumat No 4 için çeşitli etkinlikler yapılacak.
Ordu’nun en güzel yerini Otopark’a çevirmişler orada olacakmış.

Ama daha önce İlkadım anıtı olarak geçen daha sonra Atatürk Anıtı ve Rüsumat heykelinin dikildiği alanı görünce içimizin çız etmesini durduramadık.
İlkadım meydanı veya Atatürk anıtı meydanı olarak düzenlenmesi gereken yere dikilen o binayı görünce bırakın hiçbir şey yapmayın diyesim geldi.

Almanya’dan olayları takip ederken bir umut halkın istemediği ve ucube diye adlandırıldığı bu çirkinlik abidesinin oradan kaldırılacağına inanıyordum. Ordu’ya gelince o ucubenin Atatürk anıtını nasıl kapattığını gözlerimle görünce buna nasıl izin verilir diye isyan ettim.

Utanmasalar Atatürk anıtının etrafını da küçük iskeleyi de işgal ederek keyfi büyümeler devam edecek.

Başkanımız Hilmi Güler’in Rüsumat’ın planlarını bulduklarını buna göre yeniden bir çalışma yaparak bire bir aynisini yaptıracaklarını açıkladığında da herhalde bu alan aslına uygun olarak dizayn edilecek diye düşünüyordum. Ama her hangi bir açıklama yok. Ne yazık ki bu kutlamalar ‘Otopark’ da yapılacak.

Yılın belli bir bölümünü Ordu’da geçiren bir insan olarak ben bunu kabul edemiyorum. Anıtın çevresi işgal edilmişken otopark da kutlama yapmak zorunuza gitmiyorsa iyi kutlamalar!..

LANET OLSUN SENİN KADINLIĞINA DA İNSANLIĞINA DA…

Bu sabah (1 Ağustos )  9.30 civarlarında eski sanayi sitesinin oradan 67 nolu hatta bindim. Bindiğim sırada 11-12 yaşlarında bir çocuk boş koltuğa oturdu.

En arka tarafa giderek orada da ayakta bekleyenlerin arasına katıldım. Daha sonra yaşlı iki insan bir genç bayan daha bindi. Çocuk hiç oralı olmayınca bu insanlarda arka tarafa sıkışmak zorunda kaldı. Dolmuş bir müddet sonra tenhalaşınca çocuğun yanına giderek “sana öğretmediler mi yaşlılara yer vermeyi” diye sordum. Hay sormaz olaydım arkasında oturan nesi olduğunu bilmediğim 25 yaşlarında bir bayan ‘ niye kalkacakmış parasını verdi, kimseye yer vermek zorunda değil, hem sen yaşlı mısın‘ diye çemkirmeye başladı. Bende arkada ki yaşlı insanları göstererek kendim için konuşmuyorum bu insanlar için konuşuyorum deyince ‘ Ne olacaktı niye otursunlar ki hem onlar bedava biniyorlar” deyip ayni çemkirmeye devam etti.

 Ben utandım dolmuş da kiler utandı mı bilmiyorum kimseden ses çıkmadı. Ama içimden lanet olsun senin kadınlığına da insanlığına da dedim…( Erol Karaer) 

NAZİF BEY SUYU  MUAMMASI!

Madem kirliydi, şimdi niye kaldırdınız?

 

Ordu’da 1931-1933 tarihleri arasında 8. Vali olarak görev yapan "Nazif Bey" suyu olarak bilinen Akobuz İçme Suyu'nun 18 km.lik mesafeden şehre getirilmesi ve yol çalışmaları gibi Orduluların hafızalarında yer eden  Vali Nazif Ergin’in adına  Saraycık’ta çıkış yerine yakın yerde  oğlu Prof. Dr. Arısan Ergin tarafından yaptırılan ve 2012 yılında hizmete açılan Nazif Bey suyu çeşmesinin suyunun kirli olduğu yetkililer tarafından değil de birilerinin keyfi tutumu nedeniyle yazıldığı iddia edildi.

Bir süreden bu yana tartışmalara neden olan ve içilemez diye levha asılan çeşmede ki bu levhanın kaldırıldığı iddia edildiği gibi suyun kirli içilemez olmadığı keyfilik nedeniyle birilerinin de göz yumması ile bunların yaşandığı ileri sürülerek Ordu Valililiğinden bu şehre büyük hizmetleri dokunmuş Vali Nazif Beyin aziz hatırası ve oğlunun katkıları nedeniyle konun incelenerek kamuoyuna resmi bir açıklama yapılması bekleniyor.

 Görevden istifa eden eski Başkan Enver Yılmaz zamanında yaşanan olaylar sırasında çeşmeye kasıtlı olarak içilemez yazısı yazıldığı bölgede bulunan bir ev sahibinin sürekli şikayeti nedeniyle bunların olduğu ileri sürülürken, konu ile ilgili olarak ‘ İçki içiliyor, gürültü yapılıyor iddiası ile Orduluların rağbet gösterdiği içme suyu niye kapatılmak isteniyor, niye kirli levhası asıldı, Altınordu ilçe sağlık müdürlüğünün verdiği iddia edilen kirli raporu halk ile paylaşılsın’ haberlerimize karşın o günün belediyesi ve valiliği tarafından her hangi bir açıklama yapılmamıştı.

Mimar Emin Öztürk tarafından 2012 yılında modern ve Osmanlı motifleri ile süslenmiş çalışma ile yeniden  yapılan çeşme için Vali Nazif Bey’in oğlu ve halen Amerika’da yaşamakta olan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Arısan Ergin tarafından 115 bin lirayı aşkın bir masraf yapılmıştı.

Hatta o süreç içerisinde Prof. Dr. Ergin, 1,5 ay boyunca ücretsiz olarak Ordu Devlet hastanesinde hasta bakmış ve ameliyatlara girmişti.

FINDIK FARELERİ Mİ ?

EROL KARAER

Mevsimi geldi uzun uzadıya yazmaya gerek yok ?

Anlamayan cahil 3-5 kuruşluk dönüm parasına tav olup piyasada fındığını 7-8 lira ucuza satılmasına seyirci kalmaya devam ediyor! Hiç olmazsa bölgenize gelecek milletvekillerine bu durumu anlatın tepkinizi gösterin; hazinenin tam takır olduğu bir dönümde ülkeye giren karşılıksız dövizin sayesinde hem kendiniz kazanın hem ülke kazansın.

Hazineyi 3 kuruşa muhtaç edenler, ülke ekonomisine karşılıksız en az 2 milyar döviz getiren fındık üreticisine mi, ülke ekonomisine mi sahip çıkacaksınız.

            Veya yine 3-5 fındık faresine bedava mı yedireceksiniz?

Dönüm başına verilen paralardan üretici başına kısılacak 50 tl ile bile yapılacak destekle ülke hazinesine 1 milyar dolar daha fazla girmesi içten değil. Havuzcular mı yoksa ülke mi kazanacak göreceğiz?


BÜYÜKŞEHİR’DE BİR ŞEYLER DEĞİŞECEK!

BU ŞEHRİN RENGİ MOR-BEYAZDIR!

 

Ben yaptım oldu anlayışının Büyükşehir yönetiminde Mehmet Hilmi Güler ile yıkılacağına inanıyorum.

İnanmak istiyorum… Birkaç girişim bunun sinyallerini verdi.

Benimkisi sorun bile değil belki bir, özlem belki bir hasret…

Başkana sesleniyorum ama onun bile demesine kalmadan kendinde sorumluluk hissedenler bu talebimi yerine getireceklerdir inanıyorum.

İlk önce “İşimiz gücümüz Ordu” sloganı değişti ve yeni slogan Düşünen, Üreten, Yarışan Ordu oldu…

Zamanında Sayın Başkan Yılmaz karşımıza internette bedava sağlanan logo sitelerinden kopyalandığı iddia ettiğimiz bir logo ile karşımıza çıkarak bunu ( kim önerdi kim yaptıysa o zaman para alınmadığı söylenmişti) dayattı.

Yeşil ve Mavi bir renk içinde mevcut logoyu ben beğendim diyerek halka bile sormadan yerleştirdi.

Sonra yine şehrin muhtelif yerlerine Ordu ve benzeri ışıklı simgeleri yerleştirdi.

Logo yeşil mavi, bunlar ise Kırmızı beyazdı….

Şimdi gelelim asıl konuya.

 Bir şehir rengi vardır.

Bunu yok sayamazsınız.

Nasıl ki  Orduspor’u yok sayarak Yeni Orduspor’u kurdularsa Ordu’nun asil rengi bu şehrin simgesi mor ile beyazı da yok saydılar.

Ne olurdu logo mor beyaz olarak tasarlansaydı ne olurdu o isimler mor beyaz olarak şehrin çeşitli yerlerine ışıklı olarak konsaydı.

Dedik ya ben yaptım oldu zihniyeti bu memlekette ayrımcılığı bu memlekette sevgisizliği bu memlekette dedikoduyu getirdi.

Çok önemli rakamlar tutacağını zannetmiyorum.

            Sayın başkan şehir asil rengi olan Mor ile Beyaza sahip çıkın.

Ben yaptım oldu diyen  kopyacıların bu şehre aykırı işlerinden bizi kurtarın.

Nasıl ki slogan değişikliği yapılarak başka anlamlar katıldıysa vizyona, bu şehrin asil renklerine dönerek bu şehirde yaşayan insanlara ORDULUYUZ bizi gururla söyletin…

Bu şehrin rengi Mor ile Beyazdır…

KIYILAR HALKIN DENİLDİ!

 KIYILARDA Kİ İŞGAL VE ECRİMİSİL

 


Ordu’nun bütün kıyı sahillerinde işgaller yaşanmaya devam ediyor.

İşgal edenler yerler kendi babalarının malı gibi davranarak tamamıyla halka açık olan kıyılardan vatandaşları yararlandırmıyor.

Hatta çoğu kendi bölgesinde ki işgal ettikleri alanlara vatandaşın girmesine izin vermedikleri gibi girenlerin yiyecek içecek dahi kullanmasına müdahale ediyor.

İşin Türkçesi Kira ile Ecrimisil birbirine girdirilerek halka kendi kullanma alanları yasaklanmaktadır.

Konu tamamıyla maliyeyi ilgilendirirken konunun işgal yönünden denetimi de Belediyeler tarafından yapılması gerekmektedir.

Bu hatırlatmayı niye yaptık biliyor musunuz ? Büyük şehir Belediye Başkanı Mehmet Hilmi Güler kıyılar halkındır diyor.

İşgal ettikleri bölgeleri gerek yerleşik gerekse seyyar bir şekilde işgal edenlere karşı ne düşünüyor yetkililer.

KONUNUN HUKUKİ BOYUTUNU İSE ŞÖYLE HATIRLATALIM.

Ecrimisil Nedir? : Bir hazine taşınmazının veya şahsa ait bir taşınmazın; idarenin izni ve taşınmaz sahibinin rızası olmadan işgal edilmesi sonucunda, işgal eden kurum ya da kişiden taşınmazın işgal edilmesinden önce elde edilebilecek gelir bedelini talep eden tazminat şekline Ecrimisil denilmektedir. Kısaca işgal tazminatı olarak da tanımlanan ecrimisil tazminatında işgalcinin ya da idarenin kusurlu olup olmadığına bakılmamaktadır. 

Ecrimisil ile kira arasındaki fark? : Ecrimisil ve kira birbirinden oldukça farklı kavramlardır. Ecrimisil geriye dönük şekilde hesaplanmaktadır. Kirada, kiraya veren şahıs ile kiracı arasında tamamen kendi rızaları sonucu oluşmuş hukuki temelli bir anlaşma vardır. Ecrimisilde malikin (Mal sahibinin) rızası yoktur ve malik ile işgalci arasında hukuki temelli bir anlaşma bulunmamaktadır.

XXX

İşgali işgalcileri önlemenin yolu Ecrimisil veriyor diye neredeyse yerleşik hale getirmemektir.

Konuyu Maliye ve Belediye ortak bir şekilde çözmek zorundadır.

Kısacası adam Ecrimisil veriyorum diye halka ait devletin yerini kiralamış gibi davranmaktadır ve bu hukuksuzluğa yıllardır göz yumulmaktadır.

( Fotoğraf, Fatsa Bolaman. Çekim Argun Bacınoğlu )

ORDUSPOR KONUSU NE OLUYOR ?

Başkan Mehmet Hilmi Güler Orduspor konusunda herkesi toplayarak bir  görüş alışverişi .yapacağını açıklamıştı.

Ancak halen ses soluk yok. Son alınan bilgiler göre bu konuyu Altınordu belediye başkanı Aşkın Tören’e havale etmiş.

2 Haziran’da Altınorduspor’un kongresi varmış orada birleşme konuşulacakmış.

Hatta şimdi den başkan ayarlanmış bile.

Başkanlara sesleniyorum.

Ön  istişare yapmadan bu konunu tarafları ile birlikte bir araya gelmeden karar vermeyin.

Ne yapılacaksa bu insanların görüşü alınarak yapılsın.

Yoksa Enver Yılmaz’ın ben yaptım oldu anlayışından öte gidemez ve eskisinden daha beter olunur ve iyice şehir bu konuda ortadan ikiye ayrılır.

İşin ilginci eski başkanların eski yöneticilerin bu konuda her hangi bir uyarıda bulunmayıp görüşlerini de ortaya dökmemsi.

Tekrar da yarar var ‘ ben yaptım oldu demeyin, beter olursunuz’

 

 

YAPILACAK HABER OLMAYINCA!!!

EROL KARAER

Yalakalık, yandaşlık öyle seviyeye çıktı ki, halkın sorunlarını, halkın isteklerini haber yapanlar neredeyse kalmadı.

Kes, kopyala, yapıştır gazeteciliği öyle bir şan yaptı ki  (yazının içine küfür de koysak kullanıyorlar) milleti iyice enayi yerine koymayı bırakın aptal muamelesi yapıyorlar.

Geçtiğimiz yıllarda bir haber ajansı bir haber yapmıştı. Bir horoz sahibine saldırdığı için adamcağız fındık bahçesine girip fındığını  toplayamamıştı!!! Bunu da gazeteler sanki bir habermiş gibi yayınlamışlardı.

Yasada suç olan bir şeyi övmek suçtur. Yanlışı övemezsiniz.

Ama Türkiye’de gazelcilik b.. bir işe döndüğü için artık kimse nedir ne değildir ilgilenmiyor.

Ordu’nun en güzel yerine kıyı kenar çizgisi kanuna aykırı olarak yapılan ucube binayı görmeyenler, hırsızlığı dile getirmeyenler, ramazan öncesi 3 liradan satılan pide nasıl ramazanda 5 liraya satılır diye sorup hırsızlığı haber yapmayanlar  ve nicelerini görmezden gelenler yeni nesil gazeteciliği(!) bu millete yutturmaya devam ediyorlar.

Neresinden tutsanız yanlış nereden baksanız suç.

Bu haberi bu şekilde yayınlayan gazeteciler aslında haberi alıp baba hakkında suç duyurusunda bulunacak haber yapacaklarına sanki övünülecekmiş bir şey gibi ballandıra ballandıra haberini yayınlıyorlar, görüntülerini kullanıyorlar. İşin ilginçi işin başında bulunan sözde haber müdürleri editörler bunu servis edebiliyor.

 Ülke de hak, hukuk, adalet olsa bu haberi yapanlar hakkında bile suçu övmekten işlem yapılır(!) ayrıca bu çocuğun babasına gerekli ceza verilir. ( Avrupa’da olsa çocuk aileden alınıp devlet korunmasına bırakılır )

Ülkede işsizliğin, açlığın her geçen gün büyüyerek artığı ekonominin uçuruma yuvarlandığı ortamda yapılan bir haber bakın nasıl..

Ordu'nun Fatsa ilçesinde yaşayan 5 yaşındaki küçük çocuk, kendi imkanlarıyla öğrendiği ve kontrollü bir şekilde kullandığı iş makinesiyle babasına tam destek oluyor.

Fatsa ilçesinde kepçe operatörü babasının izinden giden 5 yaşındaki Muharrem Emre Aynacı, yaşıtlarından farklı olarak iş makinesi ile zaman geçiriyor. Operatör olan babasını izlerken iş makinesi kullanmayı öğrenen ve babasının kontrolünde bir süredir ekskavatör kullanan Muharrem Emre Aynacı, ailesine oyuncaklarını da iş makinesi olarak aldırıyor. “

ÖLÜMÜ YAZMAK 
EROL KARAER
Zordur ölümü yazmak, ölümleri yazmak..
Nereden başlayacağınızı bilemezsiniz.
xxx
O zamanlar Kız Meslek Lisesi olarak kullanılmış eski okulda Saray Mahallesinde ki binada başladı serüven.
12 Eylül’’ün yaraları saramamışız daha, yıl 1982 üniversite sınavı sonrasında 162 puanla Ordu Meslek Yüksek Okulu Motor bölümünü kazanmıştım. Bizden önce Meslek yüksek okulu mezunlarına kısa dönem askerlik hakkı vardı, ne yalan söyleyeyim. Biraz da onu düşünerek yüksek okulu yazmıştım.
Müdürümüz rahmetli Yekta Ergen’di. O zamanlar kadrolu öğretmen nerede, büyük çoğunluğu dışarıdan derse giren, makine mühendisleri, elektrik mühendisleri, Kimya mühendisleri, başka okullardan ders başı giren öğretmenlerdi. 
Cengiz Kuralay’da makine mühendisi olarak dışarıdan teknik resim, motor derslerimize giriyordu.
Genç bir mühendis olarak bizle birlikte adeta ders yapıyor ve öğreniyordu.
Diyaloğumuz iyi, arkadaşlığımız ise ondan iyi idi.
Sizinle birlikte öğretmenliği öğrendim ama siz hep işin gırgırındasınız diye sataşırdı.
Uzun uzadıya yazılacak çok anılar var.
Ama genç yaşta amansız hastalık sonucu Cengiz Kuralay’ı geçtiğimiz günlerde edebi yolculuğuna uğurladık.
Güle güle has adam, güle güle gerçek ülkücü... 
Motor bölümü öğrencileri seni hiç unutmayacak…
xxx
Bu yazıyı bitirdiğim sırada yeni bir ölüm haberi ile sarsıldık. 
Genç kardeşimiz Hayrettin (Hayri) Osma’nın bahçesine gübre atarken kalp krizi sonrası yaşamını yitirdiğini öğrendik.
Aklıma Cahit Sıtkı Tarancı’nın Yaş Otuzbeş şiirinin bir bölümü geldi...
xxx
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.
xxx
Adamlığın, naifliğin de esnaflığın da güzeldi.
Sen bize hakkını helal etmişsen yeter, bizden sana gani gani helal olsun…


“Malumun olsun çektiğimiz acılar”

EROL KARAER

Nazım Hikmet Kuvayı Milliye Destanı’nın bir bölümünde şöyle haykırır:

...

 Biz ki İstanbul şehriyiz, 
güzelizdir, 
dört yanımız mavi mavi dağdır, denizdir. 
Öfkeli, büyük bir şair : 
«Ey bin kocadan arta kalan bilmem neyi bakir» 
                                                                   demiş 
                                                                        bize 
ve bir başkası, 
yekpare Acem mülkünü fedâ etti bir sengimize.

Biz ki İstanbul şehriyiz, 
işte, arzederiz halimizi 
       Türk halkının yüce katına. 
Mevsim yazdır, 
919'dur. 
Ve teşrinlerinde geçen yılın 
dört düvele teslim ettiler bizi, 
                       gözü kanlı dört düvele 
                               anadan doğma çırılçıplak. 
Ve kurumuştu 
            ve kan içindeydi memelerimiz.

Biz ki İstanbul şehriyiz, 
Fransız, İngiliz, İtalyan, Amerikan 
                        bir de Yunan, 
bir de zavallı Afrika zencileri 
                         yer bitirir bizi bir yandan, 
bir yandan da kendi köpek döllerimiz : 
Vahdettin Sultan, 
                        ve damadı Ferit 
ve İngiliz muhipleri 
                            ve Mandacılar.

Biz ki İstanbul şehriyiz, 
yüce Türk halkı, 
malûmun olsun çektiğimiz acılar...

Yetecek çektiğimiz acılar.. Bütün ümidim gençliktir diyen atamızın yolundan sapmadık sapmayacağız.

Ülkeyi satanlara, Arap sevdalılarına, vatan hainlerine, hırsız rantçı köpekler rağmen dimdik ayakta kalacağız ve o günlerde olduğu gibi bu günlerin de kara bulutlarını var edenleri birlikte dağıtacağız.. ( Erol Karaer ) 

SES VER ORDU BÜYÜKŞEHİR!!!

 

Bir çok belediye su toplu taşımacılık konularında halkın yararına ardı ardı ardına kararlar alarak indirimler yapıyor,

Seçim öncesi söylediklerini yapmak isteyen İstanbul’un seçilmiş başkanının mazbatası elinden alınsa da AKP’nin büyük çoğunluğu olan meclis o gittikten sonra su ve toplu taşımacılıkta indirim yaptı.

Hatta yetmedi Binali Yıldırım, İmamoğlu’nun seçim öncesi ne söylediyse onu vaat etmeye başladı.

            Ama daha önce kaynak nerede diye atıp tutuyordu Reisi ile birlikte.

Son olarak Ankara.. Ankara Büyükşehir Belediyesi'nce yapılan yazılı açıklamada, Başkan Mansur Yavaş'ın, Büyükşehir Belediyesi'ne ödenen 'asfalt katılım payları' ile ilgili yeni bir düzenleme yapılması için talimat verdiği belirtildi. Bu doğrultuda ilk etapta, asfalt katılım bedellerinin tahsilatının durdurulduğu, tapulara konulan şerhlerin de kaldırıldığı bildirildi.

Yavaş, Büyükşehir Belediyesi sorumluluğunda bulunan yollara döşenen asfaltlar nedeniyle vatandaşlardan alınan 'asfalt katılım payları'nı ödemeyenlerin tapularına konulan şerhlerin kaldırılacağını söyleyerek, "Şimdiye kadar üzerine düşülmemiş bir konu, 'asfalt katılım payları' idi. Belediye, bu ödeme kalemi nedeniyle Ankaralıların tapularına şerh koydurmuş. Şimdi şerhlerin hepsini kaldırıyoruz ve Meclis kararıyla da bu paraların hiçbirini almayacağız" dedi. Yavaş, önceki dönemde 'asfalt katılım payları'nı ödemeyen vatandaşların tapularına kısıtlılık şerhi konulması için tapu müdürlüklerine yazılar gönderildiğini ve bu yüzden vatandaşların tapularıyla ilgili birçok işlemi gerçekleştiremediğini belirtti.

xxx

Yani demem o ki illa vatandaşın lehine karar alınması için CHP’li belediye mi olmak gerek.

Veya seçim olup CHP’li adayın vaatlerini çalmak mı lazım.

Ordu Büyük şehir ne zaman ses verecek merakla bekliyoruz.

 


ARTIK ORTAYLI YAZSIN!!!

Yer isim bildirmeyeceğim.

Hiç de gerek yok!
Bu sitem yazı filan da değildir.

Hiç kimse üstüne alınmasın ego taslanması üzerine yazılan bir yazıdır.

Ordu’da imar çarpıklıklarını ucube yapıları yazıp duruyoruz.
Bir çok söz de gazeteci bu konulara değinmiyor.

Bir de bu işlerle alakalı olan kısımlar var, işin uzmanları ayrıca sivil toplum katmanlarında görev alanlar.

Geçtiğimiz günlerde İlber Orkaylı bir yazı yazdı. Ordu’da bir imar yapısı ile ilgili.

Paylaşım rekorları kırdı.

Yani İlber Ortaylı yazınca doğru biz yazınca şüpheli!!

Neyse canım bundan sonra İlber Ortaylı yazar, siz paylaşırsınız… Ve istediğiniz gibi yorum yapıp ahkam kesebilirsiniz… (Söz meclisten dışarı)

  Özellikle tavşana kaç tazıya tut diyen medya ve onun bazı sivil toplum, uzmanlık, kurnazlık, sakileri (Bu kelimeyi merak edenler sözlüğe baka bilirler ) bildikleri gibi davranmaya devam etsinler. Bizden uzak olsunlar da nereye yakın olurlarsa olsunlar!

            ( Paylaşımı yapanların bu yazıdan alınmayacağını tahmin ediyorum. İroniyi anlayacak kadar vardırlar! ) 


BÜYÜK ŞEHİR OKU YAZILARI!

Geçtiğimiz günlerde aynen şöyle bir yazı yazmıştım:

Aslında dolmuşa zam demeyelim de Konserve kutularına zam diyelim.
Şoförler Odası, yeni hatlar devreye girdiğinden bu yana zam yapılmadığı giderleri gerekçe göstererek yeni zammın kaçınılmaz olduğunu açıklamış.

Uzun uzadıya yazmayacağım. Kurulduğunda ki fiyatlarla Türkiye’nin en pahallı dolmuş taşıma ücretini Ordululara reva gören Ordu Büyük Şehir Belediyesi ayrıca kartlardan da aldığı paralarla hayli bir yekun elde etmişti.

Bazılarının taksi duraklarından diyet borcu olacak ki Belediye’ye bir şey diyemiyorlar.

Şu anda da Türkiye’nin en pahallı dolmuş ücretlerinden biri Ordu’da.
Belediyeye siz söyleyemiyorsanız 4 taksi durağı hatırına biz söyleyelim!

Belediye dolmuşlardan aldığı aylık komisyonu indirsin.

Belediyecilik halkın üzerinden para kazanmak değildir.

Ahbap çavuş ilişkileri ile kimse yavuz hırsızlık yapmasın!!!
xxx

Ordu Büyük Şehir Belediyesinden yanıt geldi.
Uzatmayalım yazıyı okumayıp başlığa baktıkları kesin şöyle diyorlar.

“ Dolmuşa zam” başlığı ile yayınlanan köşe yazısı Toplu Taşıma Dairesi Başkanlığı tarafından incelenmiştir.

Bahse konu taşıma araçlarına 25.01.2018 tarih ve 2018/12 sayılı UKUME kurumlu kararı ile ilimiz genelinde üniversite raporuna istinaden zam yapılmış olup, bu tarihten sonra UKUME Kurulu tarafından zam yapılmamıştır.
xxx

Yazdığım yazıda zam yapıldı deniyor mu, zam yapılacaksa başka şeyler düşünün deniyor özetle.

Yani kısacası yazılanlar okunmuyor!

Bu arada geçtiğimiz gün Başkan Güler’in yaptığı basın toplantısında dolmuşa zammın söz konusu olmadığı belirtildi. 

Hayırlı ramazanlar mı, hayırlı hırsızlıklar mı ?

Her Ramazan öncesi zamlardan bahseden bu ayın Ulvi ay olmadığını (!) hırsızlık ve zam ayı olduğunu çeşitli maddelerle ortaya döken yazı yazarım.

Her Ramazan ayı beni yanıltmaz (!) 

Bu yıl daha bismillah demeden ilk gün hak yenilerek milyonlarca insanın oyu yok sayılarak 7 hakimin kararı ile İstanbul seçimlerinin yenilenmesine karar verildi.

Bismillah deyip yola çıkanlar, ülkenin içinde ki ekonomik sıkıntıları yaşanacak yeni yeni döviz artışları ve buna bağlı olarak gelecek zamları düşünmeden koltuk uğruna ülkeyi ateşe attılar. YSK’da benzin döküp katkıda bulundu.

Artık ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumun kötülüğünü düşünen kalmadı,

Varsa yoksa koltuk varsa yoksa rant.

Allah hepimizin belasını vermiş birileri de oh oh diye göbek atıyor!

Dedik ya hırsız ayı diye. 

Bismillah demeden tüm alışveriş yerlerinde 2-3 lira etiketlere eklem yapılmış.

Ramazandan bir gün önce 12 liraya satılan kızarmış tavuk 14 lira olurken, bir kilo ete 3-4 lira zam yapılırken zaten Türkiye’nin en kazık pidelerinden birinin de Ordu’da satıldığını da söylemeye gerek yok.

Marketler ise ayni fiyata 800 – 750 gram mal satıyorlar, baktığında 1 kiloluk ambalaj zannedersiniz. 

Hayırlı ramazanlar mı, hayırlı hırsızlıklar mı ?


DOLMUŞA ZAM !!!

Aslında dolmuşa zam demeyelim de Konserve kutularına zam diyelim.

Şoförler Odası, yeni hatlar devreye girdiğinden bu yana zam yapılmadığı giderleri gerekçe göstererek yeni zammın kaçınılmaz olduğunu açıklamış.

Uzun uzadıya yazmayacağım. Kurulduğunda ki fiyatlarla Türkiye’nin en pahallı dolmuş taşıma ücretini Ordululara reva gören Ordu Büyük Şehir Belediyesi ayrıca kartlardan da aldığı paralarla hayli bir yekun elde etmişti.

Bazılarının taksi duraklarından diyet borcu olacak ki Belediye’ye bir şey diyemiyorlar.

 Şu anda da Türkiye’nin en pahallı dolmuş ücretlerinden biri Ordu’da.

Belediyeye siz söyleyemiyorsanız 4 taksi durağı hatırına biz söyleyelim!

Belediye dolmuşlardan aldığı aylık komisyonu indirsin.

Belediyecilik halkın üzerinden para kazanmak değildir.

Ahbap çavuş ilişkileri ile kimse yavuz hırsızlık yapmasın!!!



TEKERLEKLİ SANDALYENİN PARASI?

 

Seçimden bir, bir buçuk ay önce filan Başkan Engin Tekintaş ile bir grup Almanya seyahati yapmıştı.

 Burada Ordulular derneğince Altınorduspor Tekerlekli Sandalye Basketbol takımına  hatırı sayılır miktarda bir yardım toplanmıştı.

 Duyumlarımıza göre bu paranın bir bölümü sporcu alacağı olarak ödenmiş ödenmesine karşın ama hala alacakların önemli bir bölümü duruyormuş.

Altınordu Belediyesinin yeni başkanı Aşkın Tören’den rica edelim bu paranın akıbeti ne oldu, geri kalan kısım nerede  veya ne zaman sporcuların alacakları ödenecek ?

Ayrıca gerek Büyük şehrin gerekse Altınordu’nun  Yeni Orduspor ile Altınorduspor’a maddi katkısı ne olmuş veya ne kadar maddi katkı sağlatmış bunu da millet bilmek istiyor!

 

ÇOCUĞU KUCAĞINDA  BULMAK !

 

Ordu Belediyesinin geçmişi ile ilgili olarak söyleyeceğimiz, yazıp şikayet edeceğimiz çok konu var.

Ama geçtiğimiz gün bir grup gazeteci arkadaşımızın Büyük şehir belediye Başkanı Mehmet Hilmi Güler’i ziyareti sırasında gündeme geldiğini öğrendiğim  Atatürk ve Rüsumat anıtını kapatacak  ve şehrin manzarasını bozacak şekilde diktirilen ucube çay bahçesi binası ile ilgili bir şeyler yazmak istiyorum.

Konu gündeme gelince Başkan Güler ‘ ne yapalım çocuğu kucağımız da bulduk. Sözleşme de yapılmış’ diyerek topu taca atmış.

Hayır başkan siz de çok iyi biliyorsunuz ki bu sözleşmeyi Kıyı Kenar Kanununa aykırılık şehir menfaatine uygunsuzluk nedeniyle iptal etme yetkiniz var.

Lütfen bu konuyu geçiştirmeyin. Sizin partiden birilerinin giderayak birilerine rant sağlama adına yaptığı bu çirkinliğe kanunsuzluğa dur deyin.

Bu konu ilk mecliste gündeme geldiğinde inanıyorum ki başta AKP’li meclis üyeleri ve diğer partili meclis üyeleri size bu ucubenin kaldırılması için destek verecektir.

Yeni bir dönem açıyoruz beraber yöneteceğiniz sözünüz lafta kalmasın, seçim olacağını bile bile, gideceklerini bile bile bu işlere imza atanların haksızlıklarına dur deme yetkiniz var.

Bunu sizi seçen Ordu halkından esirgeyemezsiniz…  


DESTANCILAR, AĞITCILAR

1970 yılların sonlarıyla  birlikte kaybolan bir meslekti aslında.

Çocukluğumuzda özellikle Sebze pazarı ve civarında boy gösteren ellerinde kimi zaman matbaada bastırılmış baskısı da iyi olmayan kağıtlarla  destan satan insanları görürdük. Bununla birlikte  boynuna taktığı eski püskü teyplerle birlikte ağıt yakan destan satanlar da vardı. O günlerde Halk Matbaasında ad yerel destan satıcıları ile ağıt okuyucuları ve satıcıların bu tür baskılarının yapıldığını iyi bilmekteyim. Nedense o yıllarda anlaşılması güç olan sözlere katılan nameler hoşumuza gider hüzünlendirirdi dinleyenleri 

Ordu ile ilgili bir şeyler bulabilir miyim diye kısa bir araştırma yaptım ama sadece Ünye’de Vurulan Hakimin destanı adlı bir baskıya ulaşabildim.

Yine özelikle Anadolu’nun içlerinde ki bu destancılar ve ağıtçılarla ilgili bilgilere rastlayabildim.

Bu konuyla ilgili topladığım bilgilerin bazılarını sizinle paylaşmak isterim :

Boynuna astığı, siyah bir kılıf içindeki iri bir teypten bozuk bir Türkçe ve bozuk bir cümle yapısı ile ağır ağır tekrarlanan  sözlerin ardından ağlamaklı bir sesle aşık destanı okumaya başlar. Kendine has bir musıkî ile okunan bu destanlarda herhangi bir saz kullanılmaz. 
Taze dalmış idim tatlı uykuma... 
Zalim kocam girdi anam kanıma... 
Kıydı göz önünde oğul ile kızıma... 
Döktü al kanların insaf etmedi... 
Aldı canlarını heder eyledi... 

Aşık da denen destancılar bu girişten sonra teyplerinin düğmelerine basar ve bir müddet sessizce durur... Bu sözler bütün bir mahallenin yüreğini yakmıştır ya, şimdi aşık sigarasını  tüttürerek  onların kapıya, pencereye,  çıkmasını bekler... Gerçekten de bu sözler yeni gelininden, ninesine, hatta aklı eren çocuğuna varıncaya hepsini sokağa döker... Herkesin yüreği bu sözlerle buz kesmiş, bütün yüzlere bir üzüntü çökmüştür... Aşık etrafı şöyle  bir süzer , sonra  destanın devamı için düğmeye dokunur. Daha sonraki kısım daha yürek paralayıcıdır. Teyp çalarken, aşık; çok adi bir saman kağıdına, berbat bir şekilde tabedilmiş, genellikle mavi veya kırmızı bir matbaa mürekkebiyle destanın sözleri, destana konu olan kişilerin belli belirsiz fotoğrafları ve sonuna da kendi fotoğrafı olan destan tomarını şöyle bir düzeltir ve destanın en acıklı bölümünde teybi kapatarak :"Evet hediyesi 25 kuruş!" der. Millet artık yeterince tahrik olmuştur ve evlerden, pencerelerden 25 kuruşluklar uzanmıştır. Sıra ile hiç acele etmeden 25'likler toplanır ve karşılığında bu adi saman kağıda çamur gibi basılı destanlar verilir. 

Kadınlar bu destan kağıtlarında yazılan şeyleri kahırlanarak okur veya okuturlardı. Destanda geçen sözlere göre hikâyeyi tamamlarlar ve ortalığı bir gözyaşı seli alırdı. Okuma yazma bilmeyenler, okutacak birilerini bulur ve ağır ağır okumasını söyler, üzüntüyle dinledikleri bu destanlarda kötülere beddualar eder, zavallı insanlara  ağlarlardı. Bir araya gelip destan okuyanlar  "Allah kimseye vermesin!" gibi dualarla kurdukları bu hikâyeleri birbirlerine aktarırlardı. Herkes bu hikâyenin bir tarafını tamamlardı. Söz gelişi bir kelimeden adamın kumar da oynadığı çıkarılır, diğer bir kelimeden öldürülen kadının hem yetim hem öksüz olduğu belirtilirdi.

  Destancılık” olarak adlandırılan geleneksel meslek, matbaanın yaygın bir biçimde kullanılmasıyla işlerlik kazanmıştır. Sözlü kültür ürünlerinin yazıya aktarılmasının süratle mümkün kılındığı bir aşamada gezginci destancılık, halktan büyük bir ilgi ve beğeni görmüştür. Âşıklar, çeşitli konularda yazdıkları manzum destanlarını bastırıp çoğaltarak, bunları şehir merkezlerinde ve köylerde özellikle pazar yerlerinde ağıt ezgisiyle söyleyerek ücret karşılığında dağıtmışlardır. 
      Gezginci destancılık, Tanzimat döneminde taş baskısı tekniğinin kullanımı ile başlamış ve 1980’li yıllara kadar varlığını sürdürmüştür. 

TARİH YAZIYOR DEMİŞTİK

Evet tarih yazmaya devam ediyor.

Bu iktidarı da, bu YSK’yı da bu Cumhurbaşkanlığını da …

Büyükçekmece’de milletin kapısına polis yollayan zihniyet, oyları istediği gibi saydıran kararlar bura da ki artışı göremiyor. Büyükçekmece’de 2 bin küsurluk artışı büyük yolsuzluk ve çeteye sokan bu kişiler aşağıda ki verileri görmüyorlar değil mi ?

 

Çamlıdere: Oransal olarak seçmen sayısının en çok arttığı ilçe burası. 2018 yılında bu ilçenin seçmen sayısı 6 bin 561 iken, 31 Mart’taki seçmen sayısı 5 bin 960 artışla 12 bin 521 oldu. Seçimlerin sonucunda Çamlıdere’de AKP adayı yüzde 73 düzeyinde oy aldı ve en yakın rakibine 5 bin 747 fark attı. Bu rakam sayının 2018’deki seçimden bu yana neredeyse iki katına çıktığını gösteriyor.

Haymana: Geçen yıl bu ilçedeki seçmen sayısı 21 bin 199 idi. Bu yıl seçmen sayısı 11 bin 322 artarak 32 bin 521’e yükseldi. AKP adayı en yakın rakibinden 5 bin 937 oy fazla alarak seçimi kazandı.

Balâ: Geçen yıl bu ilçenin seçmen sayısı 15 bin 512 idi. Ancak seçmen sayısı neredeyse yüzde yüz oranında 13 bin 706 kişi artarak 29 bin 218’e yükseldi. AKP adayının en yakın rakibine attığı fark ise 6 bin 359 oldu.

 


Gülmeyin, tarih yazıyor!

 

Her şey senin elinde…

Her şeyi atayan ve yapan sensin.

Sandık başlarında bir başkan ve yardımcısı senin atadığın, sandıkta iki tane partilin var. Cumhur ittifakının AKP ve MHP’li üyesi.

Dün bu sistem dünyanın en iyi seçim sistemi de.

Bu  gün Cumhuriyet tarihinin en şaibeli seçimi.

Dün bir oy yeter, yüzde 51 bizim için kıstastır de. bu gün ne öyle 13-14 bin oyla adam mı seçilir, veya süreç devam ediyor deyip 1 oy yeter sözünü yut.

İşin ilginç yanı Fetö organizasyonlarından çıkmayan bir adam çıkıp Fetö parmağından bahsetsin.

Seçim öncesi hayalet seçmenlerden bir dairede 30-40 seçmenden şikayetçi olan muhalefetin sesini dinleme, bir tek hayali seçmen yok, bir tek sıkıntı yok de sonrada Ocak ayından beri soruşturuyoruz  diye palavralarını at.

 İçişleri Bakanı sensin, Adalet bakanı sensin.  Tek kişi sensin…

Gülmeyin, vallahi tarih yazıyor bunları…

GİDER AYAK !!!

İnsanlıklarını tartışmam.

Ama bu şehre ihanet eden, gider ayak rant sağlayanlarla, geçmişte görevde iken ayni şekilde davrananlara hakkımı helal etmiyorum.

İlk Adım Atatürk anıtını  kapattıracak şekilde, şehrin manzarasını da bozdurarak bu yapıya izin verenleri, Düz Mahallede ki küçücük yeşil alanı çay bahçesi için ranta dönüştürenleri, Şahincili mahallesine hançer gibi bina yaptıranları ve daha nicelerini ranta boğanları af etmem mümkün müdür ?

Elbette yeni Başkan Mehmet Hilmi Güler bir gün basın ile bir araya gelir.

Bizim de söyleyeceklerimiz, dileklerimiz olacaktır.

Ben yaptım oldu tavrı birilerinin siyasetini bitirdi.

Temennim bu şehre layık olunmasıdır…

 Şehri betona boğmak değil.

Ben yaptım oldu diyenlerin sonunu çok uzak olmadan gördük.


FAZLA UZATMAYACAĞIM! 

 

Elektrik ve doğal gaz soygunları (!) konusunda hükümetten umudumuzu kestik.

Yerel seçim diyoruz hiç olmazsa aday olanların  belediyenin haraca varan su, dolmuş ücretleri, kaldırım, yol ve dış cephe kapmaları konusunda net bir şeylerini duyamıyoruz.

Belediyeler de hükümetin yolundan ilerlemeye devam ediyor ve halkı inim inim inletiyor.

Halkı inim inim inletenlere, bu konularda gerekli düzenlemeleri yapmayacağını söyleyenlere oy moy yok herkes bilsin… 


ŞAİRLER VE ŞİİRLERİ 

Siyasetin kirli ağzından bıkıp usandığımız şu günlerde, yoksulluğun, yolsuzluğun, adaletsizliğin had seviyede olduğu ortamda biraz da başka konular değinelim istedim...
Ünle şairlerin ünlü şiirleri vardır.
Kimi aklımıza kazınmış kimi şarkılara konu olmuş.
Nasıl yazılmış, kime yazılmış hangi ortamda yazılmış bunları bilmek de güzelleştiriyor her şeyi.
O yüzden birkaç gün bu köşemden bunların hikayelerini paylaşacağım.
Keyifli okumalar. 
SESSİZ GEMİ..
Bu şiir hep ölüm üzerine yazılmış gibi dursa da aslında gerçek farklıdır. Yahya Kemal Büyük aşkı, Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım için yazmış. İşte hikayesi; 
Yahya Kemal Nazım Hikmet’in hocasıdır. Celile Hanım’la Hikmet Bey (Nazım’ın babası) arasında büyük bir geçimsizlik başlamış ve birbirinden uzaklaşmışlar. Celile hanım böyle bir zamanda tanışır oğlunun hocasıyla. Zaten dillerdedir Celile hanımın güzelliği. Bir aşk başlamış ki aralarında, sonrasında Celile, bu aşkı evliliğe taşımak için ilk adımı atmış ve kocasından boşanmış. Hocası ve annesi arasındaki ilişkiyi duyan Nazım Hikmet bir kâğıda şunları yazarak Yahya Kemal’in cebine koymuş:
“Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz”Nazım’ın bu tepkisi Yahya Kemal ile Celile’nin aşkını engelleyememiştir. Ama Yahya Kemal hep evlilikten kaçmış, hem Celile’yi deliler gibi kıskanıyor ve hem de evliliğe yanaşmıyordu. Celile yazları Ada’ya gider, Yahya Kemal de sürekli onun yakınlarında otururmuş…Celile’ye olan duygularını bir yazısında şöyle özetlemişti:“1916 Sonbahar’ında Nişantaşı’ndaki evini düzenlemek için İstanbul’a iniyordu. Ben müthiş muzdariptim. Artık vapur giderken iskeleden mendil sallamalar, ağlamalar… O gidinceye kadar Ada dopdolu idi, gider gitmez boşalıverdi‘Sessiz Gemi’, Yahya Kemal’in aşkı, Celile hanımın adadan gemiyle uzaklaşırken yaşadığı çaresizliği anlatır.
Sessiz Gemi
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilinmez ki giden sevgililer dönmeyecekler
Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

 ( Yarın başka bir hikaye ) 

KARADUT…
Siyasetin kirli ağzından bıkıp usandığımız şu günlerde, yoksulluğun, yolsuzluğun, adaletsizliğin had seviyede olduğu ortamda biraz da başka konular değinelim istedim...
Ünle şairlerin ünlü şiirleri vardır.
Kimi aklımıza kazınmış kimi şarkılara konu olmuş.
Nasıl yazılmış, kime yazılmış hangi ortamda yazılmış bunları bilmek de güzelleştiriyor her şeyi.
O yüzden birkaç gün bu köşemden bunların hikayelerini paylaşacağım.
Keyifli okumalar. 
1949’da bir gün İstanbul Büyük Kulüpteki bir toplantıda, davetliler Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan bir şiir okumasını istediler. Eyüboğlu ayağa kalktı ve Karadut’u okumaya başladı.
Bedri Rahmi, şiiri okurken aniden gözlerinden yaşlar süzüldü. Salondaki herkes niye ağladığını anlamıştı, tabii herkesten çok, hemen yanı başındaki karısı Eren Eyüboğlu. Çünkü şiirde “kadınım – kısrağım – karımsın” dediği kadın, karısı değildi. Bu şiir’i 3 yıl önce, bir başka kadın için yazmıştı. Mari Gerekmezyan için.
“Kara saplı bıçak gibi” Mari, Bedri Rahmi’nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi’nin heykel bölümüne misafir öğrenci olarak gelmişti. O dönem askerliğini yapmakta olan şair – ressamın sinesine “kara saplı bir bıçak ” gibi saplanmıştı.
Mari, Bedri Rahmi’nin bir büstünü yapmıştı. Bedri Rahmi bu büstü, Mari’nin çeşit çeşit portresiyle ve ona yazılmış şiirlerle yanıtlamıştı. Artık aşklarından bütün İstanbul haberdardı. Bedri Rahmi sanatında tam bir patlama yaşıyor, Eren Eyüboğlu ise sabırla eşinin kendisine dönmesini bekliyordu.
Yorgun yürek “Karadut” 1946´da menenjit tüberküloz kaptı. İyileşebilmesi için antibiyotik lazımdı. Savaş yeni bitmişti ve ilaç ateş pahasıydı. Bedri Rahmi, genç sevgilisine ilaç alabilmek için tablolarını elden çıkarmaya başladı. Ancak bu çabalar da sonuç vermedi ve o yıl İstanbul Alman Hastanesi’nden Mari Gerekmezyan´in ölüm haberi geldi.
Bedri Rahmi yıkılmıştı. Sevgilisini sonsuzluğa uğurladı…
Karadut
Karadutum, çatal karam, çingenem 
Nar tanem, nur tanem, bir tanem 
Agaç isem dalımsın salkım saçak 
Petek isem balımsın a gülüm 
Günahımsın, vebalimsin. 
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan 
Yoluna bir can koyduğum 
Gökte ararken yerde bulduğum 
Karadutum, çatal karam, çingenem 
Daha nem olacaktın bir tanem 
Gülen ayvam, ağlayan narımsın 
Kadınım, kısrağım, karımsın.

Haydi Abbas Vakit Tamam
Siyasetin kirli ağzından bıkıp usandığımız şu günlerde, yoksulluğun, yolsuzluğun, adaletsizliğin had seviyede olduğu ortamda biraz da başka konular değinelim istedim...
Ünle şairlerin ünlü şiirleri vardır.
Kimi aklımıza kazınmış kimi şarkılara konu olmuş.
Nasıl yazılmış, kime yazılmış hangi ortamda yazılmış bunları bilmek de güzelleştiriyor her şeyi.
O yüzden birkaç gün bu köşemden bunların hikayelerini paylaşacağım.
Keyifli okumalar.

Haydi Abbas Vakit Tamam
Cahit Sıtkı askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider.O yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir.
Birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. Sırayla isimlere bakmaktadır bir isim dikkatini çeker. Abbas oğlu Abbas. Sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir Abbas. Talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister.
Öğle saatlerinde kapı çalınır. Karşısında civan mert yiğit biri selam çakıp;
-Abbas oğlu Abbas Emret komutan! der.
Aralarında söyle bir konuşma geçer.
-Nerelisin?
-Memleket Mardin, kaza Midyat komutan.
-Sen benim emir erim olur musun?
-Sen bilir komutan!
Askere eşyalarını toplamasını ister ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister. Zamanla askerin zekiliği sıcakkanlılığından etkilenir.
Abbas her sabah erkenden kalkar Cahit Sıtkı ‘ ya kahvaltı hazırlar. Öğle yemeğini sormadan hazırlar. Tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. Erkenden kalkıp Cahit Sıtkı ‘ nın kıyafetlerini ütüler hazırlar ve evin temizliğini yapar. Akşamları olunca Cahit Sıtkı ‘ nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar.
Zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. Bu saf ve temiz Anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir Cahit Sıtkı…
Zaman zaman karşısına alıp dertleşir ve bu Anadolu çocuğunun ruhunda gizli şeyleri keşfeder…
Akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar Abbas… Aralarındaki duygu bağları güçlenir. Böyle bir keyif geçesi akşamında alkollü Cahit Sıtkı sorar;
-Sen İstanbul ‘ u bilir misin Abbas?
-Bilir komutan.
-Orda bir Beşiktaş var bilir misin?
-Bilir komutan! Ben orda acemi birlikteydim.
-Orda benim bir sevgilim var. Sen bana kaçırıp onu getirir misin?
-Elbet komutan!
Sabah olur Cahit Sıtkı bakar ki. Abbas yeni asker kıyafetleri giymiş, tıraş olmuş hazırlanmış.
Cahit Sıtkı sorar;
-Hayırdır Abbas neden böyle hazırlık yaptın?
-Ben İstanbul ‘a gidecek komutan!
-Ne yapacaksın sen İstanbul ‘da?
-Sen söyledi bana. Ben gidecek sana Sevgiliyi getirecek!
Gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider Cahit Sıtkı…
Fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu Anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır.
Akşam olur. Ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve Abbas ‘ı karşısına oturtur. Birlikte yer içerler ve Cahit Sıtkı o meşhur şiirini kaleme döker!

ABBAS

Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
Lavinia
Siyasetin kirli ağzından bıkıp usandığımız şu günlerde, yoksulluğun, yolsuzluğun, adaletsizliğin had seviyede olduğu ortamda biraz da başka konular değinelim istedim...
Ünle şairlerin ünlü şiirleri vardır.
Kimi aklımıza kazınmış kimi şarkılara konu olmuş.
Nasıl yazılmış, kime yazılmış hangi ortamda yazılmış bunları bilmek de güzelleştiriyor her şeyi.
O yüzden birkaç gün bu köşemden bunların hikayelerini paylaşacağım.
Keyifli okumalar.

Özdemir Asaf – Lavinia
Özdemir Asaf, Lavinia’yı henüz üniversite yıllarında platonik olarak aşık olduğu kıza yazmıştır. Özdemir bu değerli dizeleri bir şiir yarışmasına göndermeye karar verir. Katıldığı yarışmada Özdemir şiiri büyük beğeni toplar ve yarışmayı kazanır. 
Bir söylentiye göre Özdemir Asaf şiiri okurken aşık olduğu kız da salondadır ve şiirin okunma esnasında salondan ayrılır. Özdemir bu duruma hayli içlenir ve asla duygularını aşikar etmez. Peki ya kimdir Lavinia? Elbette aşık olduğu kızın adı Lavinia değildir dizelerden de anlaşılacağı üzere.
Uğruna şiir yazılan bu kadın Mevhibe Beyat’tan başkası değildir. Mevhibe hanım ise İlhan Selçuk’a aşıktır. Yalnız İlhan Selçuk ’’gönülden gönüle” dolaştığı için belki de doğru bir aday olmayacaktır Mevhibe Hanım için. Bunun üzerine bu kez Öztürk Serengil ile evlenir. Bu evlilik de kısa sürer. Daha sonra fotoğrafçı Muhlis Hasa ile evlenen Mevhibe Beyat 11 Eylül 2007’de vefat eder. Sonuç olarak belki de hiçbir zaman kendisine yazıldığını öğrenemedi Mevhibe Beyat. Belki de Özdemir Asaf böyle istemişti. Kim bilir ismi açıkça belirtilse bu kadar etkileyici ve gizemli olur muydu Lavinia
LAVİNİA
Sana gitme demeyeceğim
Üşüyorsun ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Yanımda kal

Sana gitme demeyeceğim
Gene de sen bilirsin
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim
İncinirsin

Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme Lavinia

 

Ceviz Ağacı
Siyasetin kirli ağzından bıkıp usandığımız şu günlerde, yoksulluğun, yolsuzluğun, adaletsizliğin had seviyede olduğu ortamda biraz da başka konular değinelim istedim...
Ünle şairlerin ünlü şiirleri vardır.
Kimi aklımıza kazınmış kimi şarkılara konu olmuş.
Nasıl yazılmış, kime yazılmış hangi ortamda yazılmış bunları bilmek de güzelleştiriyor her şeyi.
O yüzden birkaç gün bu köşemden bunların hikayelerini paylaşacağım.
Keyifli okumalar. 
Ceviz ağacı 
Çoğumuzun Cem Karaca’nın bir şarkısı olarak bildiği ‘Ceviz Ağacı’ aslında Nazım Hikmet’in bir şiiridir. Buyurun hikayesi;
Nazım Hikmet, Gülhane parkındaki bir ceviz ağacının altında sevgilisi ile buluşmak üzere randevulaşır. Buluşacakları gün Gülhane parkına gider ve ceviz ağacının altında beklemeye başlar, tam bu sırada polisler orada devriyeye çıkmıştır. O dönemlerde Nazım Hikmet arananlar listesinde olduğu için polislerden gizlenmek durumunda kalır ve bu ceviz ağacına çıkar. Nazım Hikmet ağacın tepesindeyken biricik sevgilisi Piraye gelip her şeyden habersiz ceviz ağacının altında beklemeye başlar. Polislerden dolayı aşağıya seslenemez ve çaresiz çıkarır kalemi, kağıdı ceviz ağacının tepesinde bu şiiri yazar.
CEVİZ AĞACI
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, 
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, 
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. 
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. 
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. 
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, 
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. 
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. 
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. 
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. 
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u. 
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. 
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

KİME OY VERİRİM?

Bu yazacaklarım hakkında bir aday çıkıp da garanti söz veriyorum demedi.
- Sözde cadde yol ve benzeri düzenleme adı altında hiçbir yeri gereksiz betona boğmayacağım, yeşilin bol olduğu yere ne betondan ne ağaçtan saksıda hiçbir şey koymayacağım,
- Vatandaşa sormadan hiç bir girişim de bulunmayacağım, gerekirse belediye sitesinde anket düzenleyerek onların istediği doğrultuda çalışma yapacağım.
- Belediye olarak suyu en önemli gelir kaynağı görmeyeceğim, kes
inlikle su fiyatlarında indirime gideceğim, Katı atık bertaraf bedeli ve benzeri haraçları almaktan vaz geçeceğim. 
- Daha önce yılda bir su dan alınan bakım bedeli parası olan 3.88 tl'yi her ay almayacağım.
- Belediyelerin anayasal olarak yapması zorunlu olan ( yol, su , kanalizasyon) gibi hizmetlerden dolayı vatandaştan haraç almayacağım. Cephe düzenlemesi adı altında vatandaşı yandaşlarıma soydurmayacağım.
- Özellikle şehrin her köşesini belediye şirketime kiralayarak park sorununu halletmediğim gibi yeni sorunlar yaratmayacağım. Ordu’nun en güzel sahil bölgesini sadece otopark olmaktan kurtaracağım.
- Kordon boyuna layık mekanların içkili veya içkisiz çalışmalarına karışmayacağım, kimsenin yaşamak hakkını gasp etmeyeceğim.
- Sahil boyunda ve kordon da kimseye görüntüyü bozacak ne bir bina ve benzeri bir şey yaptırmayacağım.
- İnsana layık olmayan dolmuş taşımacılığında ki konserve gibi yolculuk edilmesini önleyeceğim, Türkiye’nin en pahalı toplu taşıma ücretini asgari düzeye indireceğim.
- Ekmek ve diğer gıda da tanzim satış mağazaları gibi yerler açarak halkın bunlara ucuz ulaşımını sağlayacağım.
- Halka açık ücretsiz salonlar spor alanları ve eğlence yerleri açacağım.
- Yeterli oy çıkmadı diye o bölge halkını yol, su ve benzeri gibi yatırımlardan mahrum etmeyeceğim.

Diyerek kim söz verirse oyumu ona vereceğim.

Sevgili okuyucularımız unuttuklarımız , atladıklarımız olabilir, siz de bunlara ekleme yapabilirsiniz.

Siz de bu sözü verenlere oy verin, geçmiş uygulamaları, keyfiliği, biatcılığı unutmadan, ben yaptım oldu diyenlerden korunmak, sporda ve toplumsal yaşamda halkı bölenlerden kurtulmak için kim söz veriyorsa oyunuzu ona veriniz.


Taallukat!

Rüsumat’ın yanına yapılan bina ile ilgili ne  Büyük Şehir Belediyesinden ne siyasi parti adaylarından, ne de  medyanın büyük bir bölümünden ses soluk yok.

Bir yerlerin peşkeş çekilmesine kendi menfaatleri doğrultusunda sesini çıkarmayanların, başka şeylerle uğraşmasını pek samimi bulamıyorum.

O yüzden sizin görmediğinizi biz niye görelim mi diyelim ?

Yazık Ordu Büyük şehir’in şehrin en güzel yerine Atatürk anıtını kapatacak şekilde bina yapmasına ses çıkarmayan  ne kadar dönek, liboş, entel, dantel,  sözde solcu varmış Ordu’da …

Ayrıca İskele meydanına Atatürk’ün ışıklı rölyefini koymamak için direnen Ordu Büyük Şehir Belediyesinde ki Atatürk düşmanlığı devam ediyor ki, böyle bir rezilliğe ses çıkarmıyorlar.

Eee muhalefet olmak da kolay değil.

İş  taallukat ( hısımlar, yakınlar ) ve menfaatleşme  işi olunca Ordu’dan da bir şey olmuyor.

Böyle başa böyle tarak... Az bile yapıyor bu anlayış…

                 Not : Dünkü yazımda  Vekilin adını Bahattin olarak yazmışım. Yazıda anlatılmak istenilen unutma vakası  aynen gerçekleşmiş Şenel Yediyıldız olacağına  ağbisinin ismi yazılmıştır. Okuyucularımızdan özür dilerim !

YEDİYILDIZ!

Vallahi de unutmuştum billahi de ..

Benim kabahatim mi evet benim kabahatim. Sen bir gazeteci olarak böyle bir milletvekilinin olduğunu nasıl unutabilirsin!

Hazret Ordu’da bir cenazeye katılmış haberi yapılmış o zaman aklıma geldi.

AKP Ordu birinci sıra milletvekili Bahattin Yediyıldız’dann bahsediyorum.

 Yine yeminle bir çoğunuz bu yazıyı okurken evet yaa dediğini duyar gibi oluyorum!

Ne iş yapar, ne iş yaptı bilen yok.

Listeye Erdoğan’ın doktoru olarak girmişti öyle söylüyorlardı kendisi için partililer.

Demek ki  doktorluk yapmaya devam ediyor.

            Ordu’da gelmek için tanıdığının cenazelerinin olmasını dilemiyoruz artık başka bahaneler bulup Ordu’ya gelmesi Ordu ile ilgili bir şeyler söylemesi de dileğimiz.


İNSANLIĞINI KAYBETMİŞSEN,

VEYA KORKU İÇİNDEYSEN!!!

Muhabire ağzına geleni söyleyip, hayat pahalılığından işsizlikten şikayet edip suçu CHP’ye yükleyip oyumu Tayip’e vereceğim diyorsan…

Çöp’te bir şeyler karıştırırken resmin yayınlanınca ‘ ben aslında varlıklıyım sokak hayvanları için bir şey arıyordum ‘ demeye getiriliyorsan, çöpün içine kadar niye girdin varlıklıysan, çöp içinde sokak hayvanlarına bir şey arayacağına git kasaptan kemik al, tavuk parçası al diye sorulunca kem küm edersen..

Domates, biber, patlıcan kuyruğunu Varlık kuyruğu diye alkışlayıp arkanı döndüğünde az da beklemedik yine de 2 kilodan fazla vermediler diye hayıflanıyor sonrada memlekette güzel işler yapılıyor oyum AKP’ye diyorsan,

TV muhabirine 17 yıldır işsizim iş arıyorum, iş bulma kurum kapılarında sürünüyorum deyip sonrada  yine de oyumu AKP’ye atacağım diyorsan ;

Sana bir şey demeye bile hakkımız olmaz.

Kendini yaktığın gibi bütün bir memleketi de yakıyorsun 

Dalga geçmeyin

Ordu Büyük Şehir Belediyesi internet sitesinde bir haber var kısaca şöyle: 
Ordu’nun her bir köşesine hizmet götürebilmek için öncelikle yol sorununa çözüm bulan ve geride bırakılan süreçte 1797 km yolu asfaltla buluşturan Büyükşehir Belediyesi, bir taraftan yeni yollar açarken diğer taraftan da yollarda iyileştirme ve asfaltlama çalışmaları gerçekleştiriyor.
REKORA İMZA ATILDI

Sürdürülen hummalı çalışma temposuyla Ordu, modern yolları ve sorunsuz alt yapısıyla örnek illerden biri olurken Büyükşehir Belediyesi 858 km asfalt, 939 km sathi asfalt kaplama olmak üzere 1797 km asfalt çalışması ile rekora imza attı. Hava koşullarının elverişli olmasıyla birlikte ekiplerini seferber eden Büyükşehir, kentteki değişim ve dönüşüme devam ediyor. 

xxx

Hummalı çalışmalar sonrasında rekora imza atılmış.

Nerenin rekoruna Ordu’nun en merkezi mahallerinde bile yol yok, kaldırım yok.,. Birileri buralardan oy çıkmadığı için böyle oluyor diyorlardı.

Şu ana kadar yol rekoru kıranların buralara girmemesine bakıldığında doğru.

Buraların halkı size yine oy verir mi vermez mi bilemeyiz ama, rekor kırdık diyerek birilerin kandırabilirsiniz fakat, bizim gibilerin aklı ile alay etmenize de müsaade etmeyiz!

GÜLDÜRMEYİN ADAMI !!!

 

Defalarca yazdım yanıt alamadım.

 Önce mevzua geleyim sonra neye yanıt alamadığımı anlatırım.

AKP Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu Şubat ayı veya Mart ayı başında Ordu Çevre Yolunun bir bölümünün hizmete açılacağını açıkladı.

Bu açıklama gerek milletvekilleri gerekse  mülki amirlerce 24 Haziran seçimi öncesi de Haziran’a kadar açılacağı yolunda yapılmıştı.

Yolun gecikmesini heyelanlara yol bozuklarına ve zemine bağlayan milletvekillerine bir çağrı yapmıştım. Bu tür projelerin önceden zemin etüdü, sondaj ve benzeri çalışmalar yapılarak yolun güzergahı belirlenir. Demek ki doğru dürüst yapılmamış veya bir şekilde savsaklanış.  Bu gecikmeler nedeniyle yüklenici firmaya bir yaptırım, bir ceza uygulandı mı, niye hesap sormuyorsunuz diye sormuştum.

Yanıt alamadım, hesabı şirket “yandaş” diye mi soramıyorsunuz veya sordunuz da bizim mi haberim yok?

Sormaya devam ediyoruz.

Bu yolun en geç iki yıl önce hizmete sokulması gerekiyordu. Ülkenin vatandaşın kaybettiği paranın hesabı yapılamaz bile 

 Siz de seçim ile yalan bitmez…

Biz de de size oy vermeye derman!!!


Yazamadım 

Elim varmadı 
Elim kırılsaydı.
Yazamadım.
Ta ki Tuncer’in sayfasını kapatın diye akıl verenler olmasaydı…
Efsane kadro vardı Uğur Gürsoy, Erol Ataşan, Necdet Uzun, Cemil Çiğerim, Ahmet Gürpınar, Rüştü Baş ,Yılmaz Engin, Ziver Engin,emekçileri unuttum dersem yalan olur sayamam..
Yeni Mahallede ki kadroya katıldım Necdet ağbimin sayesinde 
O zaman Orhan Gülen’in Bizim Ordu Gazetesinde çalışıyorum. Transfer oldum oraya geçtim sonra bu günkü öğretmen evinin olduğu yerin karşısına taşıdık matbaayı. Taşırken de kaçamak yaptığım için Necdet ağbimden yediğim fırçayı unutmam. Kimseye işini söylemez kimseye de işini karıştırmazdı. Hayati Altunbaş , Kemal Çeküç ve bizim güzel bacımız Leyla Beyazıt vardı.
Kim vardı derseniz Salih Tekkaya, Erdoğan ustamızdı. Çok vardı da unuttuklarım af etsin.
Bizim esas ustamız Adem Demirbaş’tı… Esas Osmanpaşa caddesindeydi matbaa …Neyse dostlar biz Tuncer ağbimizle iyi bir arkadaş dost ağbi kardeş olarak yaşadık. 
Dedim ya yazmak zor,
Bu saydığım isimlerin hepsi ekmeğini yemiştir. 
Ne güzel adamdın ne güzel 
Bak şimdi seni nasıl özler bu insanlar…
Sadece şarkın değil ‘Amor’ bütün gitarın da, sesinde kulaklarımızda. 
Sen ne güzel ağbi idin be… 



BİR ALINTI

Son günlerin en önemli konularından biri. Sağlık konusun da da arada sırada okuyucularımızı bilgilendirelim istedik !

 

HUBRİS-KİBİR SENDROMU VE MİTOMANİ HASTALIĞI – Prof.Dr. Nurullah AYDIN

İnsanlık toplum yaşamına geçtikten sonra yöneten-yönetilen, egemen-güdülen, zengin-fakir ikilemesi içinde yaşamışlardır. Aydınlar, bilim adamları, sanatçılar ve sonraki dönemde medya mensupları, dengenin kurulması için insan hak ve özgürlüklerinin laik ve hukuk devleti düzeninde sürmesi mücadelesi vermişlerdir. Ancak mutlak egemen olmak, iktidar gücünü otoriter yönetimle sürdürmek isteyenler, farklı hastalıklı kişiler de olmuştur. Tıp dilinde bunların başında gelen hastalıklar, mitomani ve hubris ile açıklanmaktadır.


Mitomani Hastalığı;

Mitomani yalan söyleme ve en önemlisi de söylediği yalana gerçekten inanma hastalığıdır.

Mitomanikler, suçluluk psikolojisinden kurtulamazlar. Her şeye bahane uydurma durumu, zaman içerisinde büyük yalanlara yol açar.

Bazı kişilerin iddia ettikleri olayın gerçekleşmediğini bilerek kalabalıklar önünde yalanın rahatlıkla haykırılması Mitomani hastalığındandır.

Mitoniklerin yalanı ortaya çıkınca doğruluğuna herkesi inandırmak için daha büyük yalana başvurur ve kontrollerini kaybederler.

Mitoniklerin yalanı ortaya çıkınca kontrolü kaybeder, yeni bir iddia da bulunur. Ancak o iddia da onun dediği gibi değildir.

Mitomanik biri söyleyeceği yalanı olduğuna inanarak söyler.

Mitonikler; iddialarının yanlış olduğunu bilmesi onda suçluluk psikolojisi oluşturduğundan bu yalanla işin içinden çıkacağını düşünür.

Mitomanikler; suçluluk psikolojisiyle hareket etseler de asla vicdan azabı çekmezler. Vicdan azabı çekenler Mitomanik değil demektir.

Mitomanikler; konuşmadan duramazlar. Her gün mutlaka bir yerlerde kendilerini yalanlarla anlatma fırsatı oluştururlar.


Hubris Sendromu-Kibir Sendromu

Bazı insanlar; kazandıkları paralar, zaferler, unvanlar, makamlar, seçimler ve şöhret olmakla aldıkları övgülerle farkında bile olmadan Hubris Sendromu’na kapılırlar.

Hubris Sendromu; genelde kibir sendromudur. Sendroma kapılanlar kendilerine kutsiyet atfeder, yanındakilerde buna inanır ve başkalarını da inandırmaya çalışır.

Sadece diktatöryel sistemlerde değil aynı zamanda demokratik ülkelerde sürekli kazanılan seçimlerle liderler Hubris olurlar. Bunlar krizler, savaşlar, ekonomik ve siyasi felaketlerle beslenirler.

Hubrisler; para ve makamı kendi menfaatleri için kullanıp itibarlarını arttırmak ve kendilerini yüceltmek için her yolu mübah görürler.

Hubrisler; kendilerini millet yerine koyarlar. Şahsına yapılan eleştirileri mesleğine, unvanına makamına, şöhret olmasına, topluma yapılıyor diye lanse ederler.

Hubrisler; normal faaliyetleri kutsayarak anlatırlar. Yaptıklarını anlatırken cennete giden yöntemlerden bahsediyor zannedersiniz

Hubrisler; realiteden uzak bir öz güvene sahiptirler ve muhaliflerini daima hor görürler. Her hubris kendini dünya yıldızı zanneder.

Hubrisler; yanlış uygulamalarını herkese kabul ettirmek için bu uygulamaları maliyeti ne olursa olsun ahlak ve dürüstlük temeline dayandırırlar.

Hubrisler; diğer insanlar ve sıradan mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını ancak tarihin kendilerini yargılayabileceğini savunur.

Hubrisler; kimi kendine düşman görürse onun etrafındaki hubrisler’i tespit edip kullanmayı başarır. Yeni gözdeleri bu hastalıklı tiplerdir.

Hubrisler; kendilerini kutsal görüp yücelten herkese sahip çıkarlar. Bu beklentilerine karşılık bulamazsa yoketme yolunu seçerler.

Hubrisler’in en önemli özelliği beklentilerini karşılamayan dostlarını bir çırpıda harcayıp onlara en ağır iftirayı atmaktır.

Hubrisler’in mücadeledeki yol arkadaşları da hubrislerdir.

Toplumlar hubris ve mitomani hastalığına tutulmuş maceraperestler eliyle sarsılır, huzursuz olur. Dikkat etmek gerekir.

Günün Sözü: Hırs insanın kişiliğini bozar.

 

Hamsi Balık Değildir

Osmanlı Tarihi ve Arşivleri uzmanı hemşerimiz Adnan Yıldız’ın bu günlerde revaçta olan Hamsi ile ilgili bir yazısını sizinle paylaşmak istiyorum.

Hamsi Balık Değildir

 

Şehir akşamlarında, adaletsizliklerin üzerine karanlığın çöktüğü zamanlarda bir sokaktan geçerken, hamsi kokusu duysam içim ferahlar. Bilirim ki, bir fakirin sofrası şenlenmiş.

Ve aklıma Karadeniz gelir.

Hep hırçın olmasına rağmen bereketini dağıtırken o kadar uysallaşan Karadeniz.

Hamsiyi yine bol sunuyormuş bu yıl da.

Binlerce yıldır olduğu gibi.

Karadeniz’in diğer adı olmuştur.

Hamsi…

Adının nereden kaynaklandığına dair görüşler ise muhteliftir.

Birinci görüş, eski takvimde 31 Ocaktan sonraki 50 günlük dönemi ifade eden ve ‘‘Hamsin’’olarak adlandırılan dönemde avlanılmasından dolayı olduğu yönündedir.

Diğer bir görüş ise hamsinin kılçığının otuz kıvrımlı olmasından dolayı Farsça ‘‘ham’’ (kıvrım) ve yine Farsça‘‘si’’(otuz) kelimelerinin birleşiminden ‘‘otuz kıvrım’’ anlamında hamsi olarak adlandırıldığıdır.

Ama birinci görüş ikinciye oranla daha çok kabul görmektedir.

Adı konusunda bu şekilde görüşler ileri sürülen Hamsi, birçok seyahatname ve eser de kendisine yer bulmuştur.

Mesela;

1575-1597 yılları arasında Karadeniz kıyılarını gezerek 1598 yılında yazdığı “Menaziru'lavalim” adlı eserinde Aşık Mehmet, Hamsi ile ilgili bilgileri şu şekilde vermektedir.

“Trabzon denizinde, hamsin günlerinde (kışın 50 günlük bölümü), Trabzon halkının hamsini kelimesini değiştirerek habsi balığı dedikleri küçük bir balık avlanır. Trabzon'un halkının zarifleri (sosyetesi), avamını (sıradan halkı) “habsi balığı” diyerek alaya alırlar. Zira hamsin günlerinde bu küçük balığı avlayanlar, bunu küçük gemilerle avlayınca halka duyurmak için sesi 2-3 fersahlık yere ulaştıran bir boru öttürürler. Bu sesi duyanların “ölüsi dirisine binup habsi balığı çıkmış” diyerek başı açık yalınayak giderler. Ama ne var ki bu küçük balık hazmı zor, ağır bir yiyecektir. Ancak “mahi-kuş” (veya mâh-ı keş, üzüm şırası veya eski deyimle nardenk) denilen bir içecek ile hazm edilebilir. Tuhaflık buradadır ki, “mahi-kuş” kelimesinin adını bile duymayanlar da bu balık üzerine kırılmış gibi düşerler. Kış günlerinde bu küçük balığın kötü kokusundan evlere ve konaklara girilmez. Ayrıca bunun artıklarını yiyen tavuğun da eti kokar ve yenilmez hale gelir, kış günlerindeki yumurtasında bile o kötü koku hissedilir.”

Yine Trabzon’a 1670’lı yıllarda seyahat eden Evliya Çelebi, bölge balıklarıyla ve özellikle de hamsiyle ilgili görüşlerini şöyle dile getirmiştir: "Beğenilen balıkları: Levrek balığı, kefal balığı gayet lezzetlidir. Bir karıştan uzun kırmızı başlı tekir balığı, uskumru balığı ve daha bin çeşit balıkları vardır. Amma bunların hepsinden fazla Lazların üzerine düştükleri, alışverişi hakkında kavga ettikleri hamsi balığı… Bu balık, (kış mevsiminin 50 günlük bir bölümü) çıktığı için, hamsi balığı derler. Balığın çıkışını dellâllar halka haber verirler. Dellâlların birçeşit mürves ağacından boruları vardır. Bir kere sur urunca, ‘Ahça çomakla bir mendil hamsi ver’ diye ince sırmalı mendillere balığı koyup giderler. Balığın suyu akarak giderken, bazıları suyun aktığına acıyarak, ‘Bre balığın suyunu akıtıyorsun… Suyuna bir pilavcık sallasana’ diye şaka ederler.

Evliya Çelebi, hamsinin diğer özelliklerini de şu şekilde belirtmektedir: "Bu balık bir karış, ince ve morca cilalı, gümüş gibidir. Faydası o derecedir ki, yedi gün devamlı yiyen kimsenin şehveti son derece artar. Çok kuvvet verici ve hazmı kolaydır. Yemeğinde balık kokusu olmadığından, yiyene hararet vermez. Ağrı hastalığına tutulan adam yese şifa bulur. Bir evde yılan ve çıyan olduğu zaman, hamsi balığının başı tütsü edilirse kaçar”

Seyahatnamelerden başka Hamsi, Osmanlı devlet yazışmalarında da yer almıştır.

Bu yazışmalardan 13/Z /1318 (3 Nisan 1901) tarihli bir belgede, Akçaabat halkının hamsiyi tütün tarlalarında gübre olarak kullandığı ve bu durumun hamsi neslinin azalmasına neden olmasının yanında tütün verimini de düşürdüğünden, hamsinin gübre olarak kullanılmasının yasaklandığını görmekteyiz.

Yine 06/Z /1321(23 Şubat 1904) tarihli belgede ise balıkçılarımızın Rusya sularında hamsi avlarken tutuklandığı ve bundan sonra balıkçıların Rusya sularına girmemesi yönünde uyarıldığını görmekteyiz.

Bunlardan başka Hamsi hakkında kitaplar da yazılmıştır.

Divan Edebiyatı’nın divan sahibi son şairi olan Hammamizade İhsan Bey’in 1928 yılında yayınladığı ‘‘Hamsiname'’ adlı eseri gibi.

İhsan Bey, 1928'de yayınladığı Hamsiname'sinde hamsi ile ilgili her şeyi kaleme almıştır. Hamsi hakkındaki şiirlere kadar. Bu kitapta yer alan ve Salim adlı bir halk ozanına ait şiir şu şekildedir.

'Bir yıl görünmezsen artar kederim / Yetiş imdadıma imanım hamsi / Yüzünü görünce bayram ederim / Sen olursun benim kurbanım hamsi / Maraza uğrarım hamsi demezsem / İçerim tutuşur hamsi yemezsem / Üstünü bir varil pekmezlemezsem / Çıkar asumane (göklere) dumanım hamsi / Kuyruğun tutarım merd oğlu merdim / Olsa da bir batman pişirip yerdim / Çok yiyip içince artarsa derdim / Olursun derdime dermánım hamsi /Salim, hamsi yerim ben seve seve / Kamyonet yüklerim, yetmezse deve / Düşürdüm mü seni bir gece eve / O gece keyfimden şadanım hamsi.

İşte Hamsi böyle bir şey. Hiç bir balık onun gibi kendi adına kitaplar yazdıramamış, belgelerde seyahatnamelerde yer alamamıştır.

O yüzden Hamsi balık değil. Sadece Hamsidir.

Karadeniz’in, kışın yokluğunda fakir sofralarına sunduğu en değerli varlıktır.

Kıymetini bilelim…

Çünkü Karadeniz, kıymet bilmeyenlere hırçındır.

Adnan YILDIZ


 İNDİRİM YAPTIK DİYE HALKI KANDIRMAYIN!

Elektrik, doğal gaz birilerinin rant kapısı oldu.

Ne söyleseniz ne deseniz duyan yok.

Herkes ortak gibi.

Dolar 7 lira iken yapılan zamlar geri çekilmediği gibi bakanın biri çıkıp geçmişe nazaran öyle artış yok şehir efsanesi diyebiliyor.

Yandaş medya bile son günlerde bu faturaların yüksek olduğuna dair haber yapmaya başladı.

Yapmak zorunda kaldılar. Kime mikrofon uzatsalar şikayetçi.

Daha durun diyoruz ve ekliyoruz ‘ nasıl beter olunacak göreceğiz’

Neyse biz biraz Ordu ile ilgili olandan da bahsedelim.

Büyük şehir olduktan sonra daha önce yılda yanılmıyorsam iki veya bir kez alınan bakım ücreti su faturalarına artık her ay yansıtılmaya devam ediyor.

Ayrıca bir yıldan bu yana da katı atık bertaraf ücreti yansıtılıyor.

Suyu adam gibi içemiyor, kullanamıyoruz.

Öyle faturalar geliyor ki insan zorunlu olarak kirli mi gezeceğiz diye soruyor.

Ey Büyük şehre aday olan insanlar.

Bu soyguna dur deyip demeyeceğinizi önceden açıklayın.

Hükümet elektrik ve doğalgaz konusunda bir şey yapmıyor siz bari yerelde bir şeyler yapacağınızın sözünü verin.

Tüm bunlar için büyük şikayetler edip sesini çıkarmayanlar gidip yine kazığa oturmak için oy kullanacaklar.

Daha beter olun demekten başka bir söz çıkmıyor ağzımdan..

 

BİZ DESEK KIYAMET KOPAR 

Biz zamanında diyorduk kıyamet kopuyordu.

Şimdi desek bir kulp bulur bizi sürüm sürüm süründürürler!!!

Okumayanlar için şu haberi paylaşayım. Cahil cühela kalmasın!!!

Ünlü İslamcı yazar Atasoy Müftüoğlu’nun Said-i Nursi hakkındaki tartışma yaratacak sözleri ortaya çıktı. İslamcı Dergiler Projesi’nin sözlü tarih çalışması kapsamında konuşan Müftüoğlu, Said-i Nursi’nin en az Fethullah Gülen kadar tehlikeli olduğunu söyledi.

Müftüoğlu’nun ilgili açıklamaları şöyle:

“Türkiye 15 Temmuz’u konuşuyor ama, hiçbir şey konuşmamıştır. Çünkü bu bir projeydi. Nurculuk, önce Said-i Nursi, sonra Fethullah Gülen'in araçsallaştırılması yoluyla… Fethullah Gülen'i konuşmak için, önce Said-i Nursi'yi konuşmayı cesaret etmek gerekir. Çünkü Said-i Nursi de en az onun kadar vahim birisidir, tehlikeli birisidir. Papa’yla ilk temas kuran kendisidir. Kendisine o “Zülfikar” kitabını gönderip, “bunu Hz. Ali yazdı, ben yazmadım” diyen adamdır. Said-i Nursi Avrupa Birliği’ni "mesihiyet" olarak gören adamdır, o kadar hayrandır.”

Faşizminin 14 özelliği

Siyaset bilimci Dr. Lawrence Britt yememiş içmemiş, 20. yüzyılın gördüğü en tipik faşist rejimleri (Hitler'in Almanya'sı, Mussolini'nin İtalya'sı, Franco'nun İspanya'sı, Suharto'nun Endonezya'sı, Pinochet'nin Şili'si) inceleyerek faşizmin 14 karakteristik özelliğini tespit etmiş.

Britt'in çok tartışılan, hatta Umberto Eco'nun bir yazısından fazlaca esinlendiği söylenen ünlü makalesi, 'yeni başlayanlar için 14 derste faşizm'i anlatıyor:

1. Güçlü ve sürekli milliyetçilik: Faşist rejimler, sürekli olarak vatansever şiarlar, sloganlar, semboller, marşlar ve diğer ıvır zıvırı kullanma eğilimindedir.

2. İnsan haklarının aşağılanması ve hor görülmesi: Düşmandan korku ve güvenlik ihtiyacı nedeniyle, faşist rejim altındaki insanlar, 'ihtiyaç' gereği belirli durumlarda insan haklarının göz ardı edilebileceğine ikna edilirler. İnsanlar işkence, yargısız infaz, siyasal suikast, uzun süreli gözaltı gibi uygulamalara karşı başını başka tarafa çevirme, hatta bunları onaylama eğilimindedir.

3. Düşmanların/günah keçilerinin birleştirici bir neden olarak tanımlanması: Ülkenin güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden düşmanın ortadan kaldırılması için insanlar histerik kalabalıklara katılıp sokaklara dökülür; Bu düşman tanımının içinde ırksal, etnik ya da dinsel azınlıklar, liberaller, komünistler, sosyalistler, teroristler, vs. vardır.

4. Ordunun ve militarizmin yüceltilmesi: Yaygın yerel sorunlar olduğunda bile, orduya hükümet bütçesinden aşırı miktarda pay verilir ve yerel gündemler göz ardı edilir. Askerler ve ordu hizmetleri alabildiğini yüceltilir.

5. Cinsel ayrımcılığın şahlanışı:Faşist ulusların hükümetleri, neredeyse tamamen erkek-egemen olma eğilimindedir. Faşist rejimlerde, geleneksel cinsiyet rolleri daha katı hale getirilmiştir. Kürtaj karşıtlığı ve homofobi had safhadadır.

6. Kitle iletişim araçlarının kontrol altına alınması: Kimi zaman medya hükümet tarafından doğrudan kontrol edilirken, diğer durumlarda dolaylı olarak diğer genelgeler, mevzuatlar, sempatik medya temsilcileri ya da yöneticileri tarafından kontrol edilir. Sansür, özellikle savaş dönemlerinde oldukça yaygındır.

7. Ulusal güvenlik takıntısı: "Korku" hükümet tarafından, kitleler üzerinde harekete geçirici bir araç olarak kullanılır.

8. Din ve yönetimin içiçe geçmesi: Faşist ulus hükümetleri, ulus içindeki en yaygın dini, kamuoyunu manipüle etmek için bir araç olarak kullanır. Dini retorik ve terminoloji, dinin ana doktrinlerinin hükümet politikalarına veya eylemlerine tamamen karşıt olduğu durumlarda dahi, hükümet liderleri tarafından yaygın olarak kullanılır.

9. Özel sermayenin gücünün korunması: Faşist uluslardaki sanayi ve iş aristokrasisi, sıklıkla hükümet liderlerini iktidara getirenlerdir. Bunu hükümetle iş dünyası arasında karşılıklı çıkara dayalı bir ilişki tesis ederek ve belli bir iktidar eliti yaratarak yapar.

10. Emek gücünün baskı altına alınması: Faşist hükümete karşı tek gerçek tehdit emeğin örgütlü gücü olduğundan, işçi sendikaları ya tamamen saf dışı edilir ya da şiddetle baskı altına alınır.

11. Aydınların ve sanatın küçümsenmesi: Faşist uluslar, yüksek öğrenim ve akademiye karşı açık bir düşmanlığı körükler ve teşvik eder. Profesörlerin ve diğer akademisyenlerin sansüre uğraması, hatta tutuklanması yaygındır. Sanatta ifade özgürlüğü açıkça saldırı altındadır ve hükümetler genellikle sanata bütçe ayırmayı reddeder.

12. Suç ve cezalandırma ile baskı altına alma: Faşist rejimlerde, polislere kanunları zorla uygulamaları için neredeyse sınırsız bir yetki verilir. İnsanlar genellikle, polisin suistimallerine göz yummaya ve hatta vatanseverlik adına sivil özgürlüklerden feragat etmeye razı olur. Faşist uluslarda, sınırsız güce sahip ulusal bir polis kuvveti vardır.

13. İnsan kayırma ve yozlaşmada sınır tanımama: Faşist rejimler neredeyse her zaman, yönetim kadrolarına birbirini atayarak hükümetin güç ve otoritesini onları hesap vermekten korumak için kullanan bir grup ahbap ile müttefikleri tarafından yönetilir. Ulusal kaynakların ve hatta hazinenin tahsisi ya da bunların hükümet liderleri tarafından açık bir şekilde gaspı, faşist rejimlerde rastlanmayan bir olgu değildir.

14. Hileli seçimler: Faşist uluslardaki seçimler bazen tamamen göz boyama amaçlı yapılır. Diğer zamanlarda ise seçimler, çamur atma kampanyaları, hatta muhalefet adaylarının öldürülmesi, seçmen oylarının ve seçim bölgelerinin kontrolü için yasama kurumlarının alet edilmesi ve medya manipülasyonu gölgesinde yapılır. Faşist uluslar, tipik olarak kendi yargı sistemini seçimleri manipüle ya da kontrol etmek için kullanır.

xxx

Bildikleriniz varsa biraz daha dikkatli okuyun ve özümseyin. İnternetten derlenen bölümler size yabancı gelmiyorsa sizin sorununuz!!! ( Erol Karaer ) 

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN



Acılar şairi olarak bilinen Ümit Yaşar Oğuzcan şiirleri ve yaşam hikayesi ile etkilemiştir bir çok insanı.

Zaman zaman pek bilinmeyen ortalıkta olmayan şiirleri ile tanışıyoruz.

İşte onlardan biri

Bir gün Seni Sevdiğimi Anlarsın

Uykuların kaçar geceleri

Bir türlü sabah olmayı bilmez

Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya

Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında

Ne çarşaf halden anlar, ne yastık

Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık

Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın

Onun unutamadığın hayali

Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine

Sevmek neymiş bir gün anlarsın



Bir gün anlarsın aslında he rşeyin boş olduğunu

Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin

Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için

Vurursun başını soğuk taş duvarlara

Büyür gitgide incinmişliğin, kırılmışlığın

Duyarsın ta derinden acısını çaresiz kalmışlığın

Sevmek neymiş bir gün anlarsın



Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin

Niçin yaratıldığını

Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini

Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini

Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın

Dolar gözlerin için burkulur

Sevmek neymiş bir gün anlarsın



Bir gün anlarsın sevilen dudakların

Sevilen gözlerin erişilmezliğini

O hiç beklenmeyen saat geldi mi

Düşer saçların önüne ama bembeyaz

Uzanır gökyüzüne ellerin

Ama çaresiz, ama yorgun, ama bitkin

Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın

Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı

Sevmek neymiş bir gün anlarsın



Bir gün anlarsın hayal kurmayı

Beklemeyi

Ümit etmeyi

Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir

Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi

Lanet edersin yaşadığına

Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın

O zaman bir çiçek büyür kabrimde kendiliğinden

Bir gün seni sevdiğimi anlarsın

 


ÇOK BEKLERİZ DAHA!

İhlas Haber Ajansının geçtiği ve Ordu Çevre Yolu Mart’a kaldı haberini okuyunca acı acı gülümsedim.

Yıllardan bu yana yazıp çizdik niye geç kalıyor niye sıkıntılar var diye.

Yok efendim yolda heyelan var yok efendim çalışmalarda sıkıntı çıktı.

Bizde Milletvekilleri dahil valililere sormuştuk.

Bu yolun zemin etüdü diğer plan projeleri yapılmadı da şimdi yok efendim heyelan var yok zemin uygun değil deniliyor. Bu işleri yapanlara hesap sorulmayacak mı deyip durduk.

Ama dinletemedik sözümü.

İşi yapanların gücü daha fazla bastı ki halkın zararı ziyanı devletin onca kaybı göz ardı edildi demek ki ?

Haberin bir bölümünde Vali Yavuz’un açıklamaları var o da şöyle :

“Ordu Valisi Seddar Yavuz, 500 metre mesafede oluşan heyelan nedeniyle fore kazık çalışmalarının devam ettiğini kaydetti. Daha önce yapılan ve 65 km'yi bulan fore kazık çalışmalarına, heyelan nedeniyle ek olarak 11 km'lik fore kazık çalışmalarının devam ettiğini belirten Vali Yavuz, Çevre Yolu'nun 2019'un ilk çeyreğinde açılabileceğini söyledi. Vali Yavuz, “Yoğun bir şekilde çalışmalar devam ediyor. Temenni ederim ki, büyük bir aksama olmadan 2019'un ilk çeyreğinde Ordu Çevre Yolu'nun ilk etabı hizmete açılabilecek. Ordu'da yapılan yatırımların toplam bedeli 7 milyar TL'dir. Bunun büyük çoğunluğu ulaşım yatırımlarıdır. Bu yüzden bölgede en fazla ulaşım yardımı alan illerden bir tanesi Ordu'dur. Vatandaşlarımızın sabrı için teşekkür ediyorum ama şunu samimiyetle belirtmek isterim ki, Cumhurbaşkanımız olmak üzere Ulaştırma Bakanlığımız bu konuya fevkalade önem veriyor. Ama elde olmayan sebeplerle özellikle Ordu Çevre Yolu'nun uzaması hepimizi üzüyor” şeklinde konuştu.”

xxx

Bu yol iki yıldan bu yana hizmete açılıyor.

Devletin milyonlarca lira kaybı var , millettin kaybı var.

Kimse hesap soramadı , soramıyor dileriz Mart ayına açılır?

Ne seçim mi var diyorsunuz Mart ayına!!!

Haa, ben unutmuştum, kör topal açılır o zaman.

Seçim sonrası ne olur onu bilemeyiz…


ŞAŞIRDIM

Ordu Büyük Şehir belediyesi ile ilgili olarak bir çok eleştiri yazısı yazdık yol gösterici önerilerde bulunduk.

Kimse tık deyip ne oluyor ne yapalım veya bu konuda bize yardımcı olun veya da doğru tespit gerekeni yapalım demedi.

Geçtiğimiz günlerde Boztepe’de ki sundurma kirliliğinden bahsederek böyle giderse Ordu’yu kuş bakışı seyredemeyeceğiz diye bir yazı yazmıştım.

Yine Sırı Paşa caddesi trafiğe açıldı diye ironi yapmış çalışmayan babalar ve yolu kullanan sürücülerden şikayetçi olmuştuk.

Her iki konuda da belediyeden arkadaşlar aradı bilgi verdi.

Sundurmalar ve seyir terasları ile ilgili olarak haberin incelenmeye alındığını belirtti bir arkadaş.

Sırrıpaşa ile ilgili olarak da Büyük şehrin o bölgede yeni bir düzenleme çalışması yapacağını bu arada babaların bozuk olduğunu bir daha masraf yapmamak adına şimdilik buraya müdahale edilmediğini belirten bir başka belediye görevlisi de yolun kullanımı konusunda da zabıtanın uyarılacağını söyledi.

Ne yalan söyleyeyim şaşırdım.

Neyse Seçimlerden sonra bu konuda konuşacaklarımız yazacaklarımız çok dilerim birileri dinlemeyi bilir…

BİR BAVULLA GİDİP, GELEN; GÜLER!

Dün Enver Yılmaz’ı methiye düzenlerin el pençe duranların, gidişi sırasında nasıl davul çalıp, sözler söylediğini iyi bilen insanlardanız.

Büyük şehir belediye başkan adayı Mehmet Hilmi Güler’in karşılama haberlerini izlerken ayni grupları ve kişileri görünce şaşırmadık.

Aldığımız son bilgi Güler’in Altınordu dahil olmak üzere diğer ilçelerde ki belediye başkan adaylarını belirleme de etkili olmak istediği ve bunun da gerekli yerlerden onaylandığı…

Yani birileri hiç ummadıkları bir şekilde devre dışı kalırsa şaşırmamak gerek.

Elbette karşı karşıya gelince bizim de söyleyeceklerimiz var Güler’e.

Ama girişte ki anlatımlardan sonra kendi söyledikleri ile sizleri baş başa bırakıyorum.

Dilerim saf temiz duygulardan bahsettiği yaşam tarzını, kendi partisinden olmayanları da dinleyerek ve onları da değerlendirerek yaşam biçimi haline getirir..

xxx

… Ben 17 yaşında bir bavulla Ordu'dan ayrıldım, şimdi tekrar bir bavulla tertemiz olarak aranıza geldim. Tecrübemizle, bilgimizle, aşkımızla, sevdamızla geldik Ordu'ya. Dedelerimiz Ordu'nun kurucu belediyesini oluşturmuş. Enerjisiyle, suyuyla, barajlarıyla çok güzel çalışmalar yaptık, bunu bilen biliyor. Proje konusunda hiçbir sorunumuz yok. Bunları uyguladığımız için bu eserleri nereye baksanız görüyorsunuz. Buradaki en zor iş sizin gibi başarılı kişiler arasında 19-20 kişiyi seçmek. Bunu hiçbir zaman böyle düşünmeyelim. Çünkü bizim bu kadro Ordu'da diğer projelerle beraber çok geniş bir insan kaynağıdır…


YOK ASLINDA FARKIMIZ

Geçenlerde bir kitap okurken Kızılderili’lerin 20 ilkesi diye bir şeye rast geldim.

Herkesin her topluluğun hayat felsefesi olabilecek konular.

Ama belki bize uzak gelebilecek başlıkları da görebiliyorsunuz. Nasıl uzaksa benciliğimizden tabi ki . buyurun okuyun 20 ilke..

1. Erken uyan
Dua etmek için güneşle beraber uyan. Tek başına dua et. Sen konuşursan büyük ruh seni dinleyecektir.
2. Hoşgörülü ol
Yollarını kaybedenlere karşı hoşgörülü ve toleranslı ol. Cehalet, kibir, öfke, kıskançlık ve hırs kaybolmuş bir ruhun işaretleridir. Bir gün yollarını bulabilmeleri için dua et.
3. Kendi yolunu çiz
Kendini, kendin için ara. Başkalarının senin için yol çizmelerine izin verme. Bu senin ve yalnız senin yolun. Başkaları seninle beraber yürüyebilir ama senin için yürüyemez.
4. Düşünceli ve kibar ol
Misafirlerine düşünceli davran. En iyi yemeğini, en iyi yatağını sun. Onlara saygı göster ve onurlandır.

5. Senin olmayanı sahiplenme!
Senin olmayan bir şeyi alma. Başka bir insana, bir topluluğa, doğaya veya bir kültüre ait olabilir. On
lar kazanılmış veya sana verilmiş değildir.
6. Yeryüzüne saygı duy
Bu yeryüzünde var olan her şeye saygı duy. Bu bir insan veya bitki olabilir.
7. İfade Özgürlüğü tanı
Başka insanların düşüncelerine, dileklerine ve sözlerine değer ver. Sözünü kesme, dalga geçme veya taklit etme. Her kesin kendini istediği gibi ifade etmesine izin ver.

8. Dedikodu yapma
Başkaları hakkında kötü konuşma. Evrene bıraktığın olumsuz enerjiler, bir kaç kat artarak seni yine bulur.
9. Affet
Herkes hata yapar ve her hata affedilebilir.
10. Olumlu Düşün
Kötü düşünceler aklın, bedenin ve ruhun hastalanmasına yol açar. Olumlu düşünce egzersizleri yap.

11. Doğanın parçası ol
Doğa bizim için var olmaz, bizim bir parçamızdır ve biz de onun bir parçasıyız.
12. Çocuklara sevgi ver
Çocuklar geleceğimizin tohumlarıdır. Kalplerinde sevgiyi yeşert, onları erdemle ve hayat dersleriyle sula. Büyüdüklerinde, yeterince gelişebilmeleri için onlara alan tanı.
13. Kalp kırma
Başkalarının kalbini kırmaktan kaçın. Yarattığın acının zehri bir gün sana geri döner.
14. Dürüst ol
Her zaman gerçekten yana ol. Dürüstlük evrenimizde insan iradesinin bir sınavıdır.
15. Sağlığına Özen göster.
Rasyonel Sen’i, Ruhsal Sen’i, Duygusal Sen’i ve Fiziksel Sen’i. Hepsi güçlü, saf ve sağlıklı olmalı. Zihnini güçlendirmek için vücudunu da güçlendir. Duygusal yaralarını sarmak için ruhunu büyüt.Kendini dengede tut.

16. Sorumluluk al
Kim olacağın ve ne yapacağınla ilgili bilinçli kararlar ver. Aldığın kararların sorumluluğunu al.
17. Kişisel alanlara saygı duy
İnsanların kişisel alanlarına ve gizlilik taleplerine saygı duy. Kimsenin kişisel eşyasına dokunma, özellikle de kutsal ve dini eşyalara.
18. Kendine adil davran
Kendine adil davran. Kendini besleyemezsen, başkalarını da besleyemezsin. Önce kendine yardım et.
19. Başka inançlara saygı duy
Herkesin inancına ve inanışına saygı duy. Başkalarını senin inandığın dine inanmaya zorlama.
20. İyiliği paylaş
Kaderinin güzelliklerini başkalarıyla da paylaş. Gönüllü olarak iyilik yap.

BEYİN MESELESİ
Aydınlanma çağının akıl hocası, iktidarların meleği, dini bütün akil adamlardan biridir (!) Abdudrahman Dilpak. Akit yazarıdır.
Son yazdığı yazınhın bir bölümü ise şöyledir : ( Yazıyı okuduktan sonra bir şey anlamadım demeyin. Ulemaya sorun!!) 
Ben “Eğitim”e, “Spor”a, “Kültür”e, “Aydınlanma”ya karşı biriyim.
Birileri beni, çocuklarımı “eğmesin”ler, “eğitmesin”ler. Biz “Raina” diyenlerden değiliz, dostlarımıza bile “Unzurna” diyenlerdeniz. Mesela ben Hanefiyim. Benim “imam”ım, annesi ile daha sonra evlendirdiği üvey babasının öğretilerinin dışında, imameti değil, Hilafeti seçti. İşin ilginç yanı o Hilafet yanlısı idi, ama Halife tarafından öldürtüldü. O iki talebesi tarafından eleştirilince, “Ben size böyle mi öğrettim” demedi. Onları notunu kırmakla, “size icazetinizi vermem” demedi, “Eğer iki talebem birlikte (İmam-ı Muhammed ve İmam-ı Yusuf) bana itiraz ederse, siz onlara uyun” dedi. Yani hiçbir beşeri kuralı “Muhkem Nas” haline getirmedi. O bunun “İlahlık ve Rablik” anlamına geldiğini bilir. İlah “Hüküm koymak ya da Norm koyan”, Rab “Terbiye eden” anlamına gelebilir. Bir hayvanı ehlileştirmek adına, ihtiyacına uygun hale getirmek için ehlileştirebilir/evcilleştirebilir/ eğitebilirsiniz, ama bir insanı değil. Beyaz adam, Kızılderililere, karaderililere, sarı ırka, kendinden olmayan, hatta kendinden olup da, kendi planlarına uymayan kişileri, kendi inanç, ihtiyaç ve güvenlik endişelerine göre “norm” olarak belirlenen kurallara uygun davranmayı öğretmek ve alıştırmak için L’ecole’ler oluşturdular ve eğittiler.1500’lerde başlayan “Beyaz Adam”ın “dünyayın keşfi”, tarihin en büyük katliamlarının ardından 1700’lerde yeni bir bilim, sanat, felsefe, mimari, siyaset, ekonomi, düzen ve “yaşam tarzı” üretmeye başladılar. Yeni “Model”ler, “Stat”, “Statü”ler, “Statüko”lar oluşturmaya, 1789 sonrası ise dünyaya nizam vermeye başladılar.
Spor yapacaktık, onlara göre sağlıklı yaşamak için. Spor aslında Biyolojide “Bitkilerin ya da bir hücreli hayvanların çok özelleşmiş olan ve yaşamın sürekliliğini sağlayan üreme yeteneğindeki hücrelere verilen ad” idi.. Aslında “Sporla üreyen bitkiler”, bitkilerin en ilkel bölümünü oluşturuyorlardı. Batı “Cultur”una göre, “İnsanın doğal yaşam biçimini/forumu”nu korumak için spor yapması gerekiyordu. 
Eğitim de aslında okul üzerinden “Kültürel bir norm” oluşturmak için gerekli idi. Bu anlamda norm, toplumsallaşma sürecindeki grup üyelerinin sosyal ilişkilerinde ortaya çıkan ve “birey”lerin grup içinde nasıl davranacaklarını belirleyen kural ve beklentilere verilen ad idi. Yine beyaz efendilerimiz bizi normalleştirmek için bize “İlahlık” ve “Rablik” taslıyorlardı. Yoksa “anormal” olmuş olacaktık ve dışlanacaktık. Ya da “insanlaşma aşamasını tamamlamamış maymunlar” olarak damgalanacaktık, tıpkı Darvin’in yaptığı gibi. “Norm” batılı efendilerimizin (!) bizim için, birey, toplum ve devletler ölçeğinde koyduğu “uyulması gerekli kural”lara verilen ad’dır.
Mesela, kültür de, aslında, aynı zamanda hayvanlar için, tarımsal ürünler içinde kullanılır. “kültür ırkı” (İng. culture race) dediğinizde “Ekonomik açıdan önemli bazı hayvan ve endemik bitkilerin özel koşullar alanda yetiştirilmesiyle oluşturulan ırklar”a verilen ad’dır. Bizdeki kültür, benzer bir amaç ve yöntemle insanlara karşı uygulanır. Yani tarım ve hayvancılıkta aranan mükemmeliyetçiliğin insana uygulanmasıdır ki, burada amaç, ekonomik, siyasi, sosyal ve seküler bir amaçtır.
Umarım, niye “Okul”a, “Eğitim”e, “Spor”a ve “Kültür”e karşı olduğumu anlatabildim.

ŞEREFSİZ MEDYA’YA BAKINCA
Yıllar önceydi Biz Fetullah Gülen şarlatanı için yazıp çizerken, başımıza bela olacak devlet içinde yapılanıyor derken siyasilerle birlikte bu sümüklüye övgü düzenler, bizi tehdit edenler, bizim cenazemizi yıkamamakla korkutmaya çalışanlar varken mevcut şerefsiz ama bu kadar şerefsizlik (!) yapamayan medya aynen güzelleme yapmaya devam ediyordu.
Harun Yahya takma isimli kitaplarını kütüphanelere yerleştirenlere karşı yapmayın etmeyin bir sapığın peşinden gitmeyin, ona el pençe divan durmayın diye yine yazıp çizerken Adnan Oktar şarlatanı için o bizim için bir efsane, o dünya ya açılan gönül gözümüz, o bizim en iyi hocamız diyen siyasilerden tutan da sıradan vatandaşa kadar yine tehditler alıyorduk. Yine o zaman bu kadar şerefsiz olmayan medya yine güzellemelerini sürdürüyordu bu sahtekarlar için.
Bu gün sanki bunları onlar yapmamış gibi tam tersi bir şekilde bizim o gün yazmaya utandıklarımızı yazmaya devam ediyorlar.
Fetö işinden biraz sıkılanlar bu gün Adnan’ın sapıklıklarını yazmaya devam ediyor.
Dediğim gibi bizim o gün bile yazmaya utandıklarımızı şimdi öyle bir yazıyorlar ki sanki o gün onlarla güzelleme yapan onlarla kol kola gezen ayni yataktan çıkan bunlar değil.
Ne diyeyim dünü göremeyenler bu günü kurtarma peşinde.
Siz de, sizin ağa babalarınızda şunu unutmasın ki dün görmediklerinizi bu gün görür gibi yapıp üstünüzde ki pislikleri başkalarına sıçratmaya çalışıyorsunuz.
Öyle .yağma yok bu gün değilse yarın yine bunlar gibi hesap vereceksiniz


BOZTEPE’DE KATLİAM

Pek çıkamıyoruz Boztepe’ye…

 Çıktığımızda da bize gözükmeyenleri Ordu dışından gelenler görebiliyor.

 Seyit Torun ile başlayan Enver Yılmaz ile devam eden talan, yanlış yerleşim, isteyenin istediğini yapması sonrasında; iş yerlerinin Ordu şehrine bakış açısını engelleyen  çıkmalarını, sundurmalarını  mantar gibi büyüyerek görüntüyü yok ettiğini gösterdiler bize.

Yani Ordu’yu kuş bakışı değişik acılardan görmek isterseniz  bu iş yerlerine girip bir şekilde para ödemek zorundasınız.

 Ey Ordu valisi, Ey Ordu Büyük şehir belediye başkanı ..

 Böyle hitap tarzımıza kızmayın. Bizi alıştırdılar.
Bu çirkinliğe bu talana bu yok oluşa ne zaman dur demeyi düşünüyorsunuz.

Ey Ordu Turizm Müdürlüğü bu konuda  ses çıkarmayı düşünüyor musunuz ?

Benim yaptırım gücüm yok diyerek kimse kimseye topu atmasın.

Tribün gazetesinde yer alan bu haber ile ilgili fotoğrafı görünce Ordu medyasının Ordu basının neden bu kadar kör kalabildiğini anlayamadım. Dedim ya kanıksadık mı acaba ?

Neyse konu gündeme geldiğine göre diğer medya organlarının da bu konuya el atacağını düşünüyorum.

Ha Boztepe’de gökyüzü evleri diye yükselen o kütleleri de unutmuş değiliz.

Birilerinin kibrinden, birilerinin ben yaptım oldu anlayışından şikayetçi olarak ben niye  olmuyorum diyenlerin, bunlara ses çıkarmaması neden olmadıklarını gösteriyor mu acaba ? 

AH, SIRRIPAŞA!

Trafiğe kapalı olan Sırrıpaşa caddesi son aylarda trafiğe açık hale eldi.

Dikilen özel babalar  esnafın mal indirip bindirmesi için saat 10’a kadar açık tutuluyor sonrada kapatılıyordu.

Dikilen binlerce lira verilen babalar bir süre sonra tahrip edildi bir çoğu kırıldı.

Akan eden olmayınca Sırrıpaşa caddesi 24 saat trafiğe açık hale geldi.

Park edenleri mi kestirmeden diğer yollara girenleri mi ararsınız.

Arada sırada arkanızdan korna çalanlar ise çabası.

Yetkililere sesleniyoruz. İlgilenmiyorsunuz.

Kimileri diyor ki  seçim var ilgilenmezler.

 İyi de  seçimden çok çok önce de durum böyle idi.

Dileriz Sırrıpaşa’da bir vatandaşın canı yanmaz.

Sürekli yazıyoruz çiziyoruz. Duyan yok.
Olsun bizim görevimiz fikri takip.


SURİYELİLERE DAHA FAZLA YARDIM EDİN!!!

Türkiye  genelinde  Dilencilik yasak, hatta çocuk dilendirmek  mendil ve benzeri sattırmak hem suç hem de bunların ailelerine para cezası uygulanıyor.

 Bu konuda Ordu Valililiğinin de bir genelgesi var.

Ama ne hikmetse  özellikle cumartesi ve Pazar günleri Ordu’nun işlek caddelerinde özellikle bayanların önü kesilerek dilencilik yapılıyor.

Yetmiyor her caminin önünde  çocuklar büyükler dileniyor.

Bunların yüzde 99’u Suriyeli dersek abartmış olmayız.

 Yetkililere sesleniyoruz. Yasaları uygulamıyorsunuz, göz yumuyorsunuz veya uygulamak istemiyorsunuz.

O zaman Suriyelilere yapılan yardımları artırın!

Ayrıca bizim dilencilere de biraz kıyak koşun.

Bin 600 lira asgari ücret alan vatandaşlar bunların haline çok üzülüyor!!!

ÜNYE - FATSA KAYMAKAMI ŞAİR EŞREF(3)
( dünden devam ) 
Büyük Hiciv ustası 1878 -79 yılarında Fatsa’da ardından da 1886 Ünye’de bir yıl kaymakamlık yapan Şair Eşref’in internetten derlediğimiz anılarını ve hicivlerini paylaşalım istedik bu gün..

Mezar taşı dörtlüğü bile hazırdı

İçki düşkünlüğü yüzünden 22 Mayıs 1912’de (kimi kaynaklara göre 1910’da) Kırkağaç’ta, Bahçivanpazarı’ndaki evinde hayata gözlerini yumdu. Tek isteği vardır, o da mezar taşını çalmamaları (Ek bilgi: mezar taşı çalındı). Vasiyeti gereği mezar taşına şu sözleri yazıldı:
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,
Gelmesin reddeylerim billah öz kardeşimi,
Gözlerim ebna-yı ademden o rutbe yıldı kim,
İstemem ben fatiha, tek çalmasınlar taşımı.

Neyzen Tevfik’in küfürlerindeki başarının mimarı

Şair Eşref Abdülhamit döneminin şairidir, dolayısıyla eserleri toplumsal konuları da fazlasıyla içerir. Hem Abdülhamit hem de İttihat ve Terakki, Şair Eşref’ten nasibini alır o dönemde. Neyzen Tevfik’in de hocasıdır ve küfürleri bazen, Neyzen Tevfik’e rahmet okutur.
Vakt-i istibdatta söz söylemek memnu idi
Ağlatırdı ağzını açsan hükümet ananı
Devr-i hürriyetteyiz şimdi değişti kaide
Söyletirler evvela, sonra s…..ler ananı
Zekâsı gibi cimriliği de genlerine işlemiş

Dededen, babadan gelen bir cimriliği olduğu söylenir. Hatta babasının 15 mecidiye ile hacca gidip, birkaç mecidiye artırarak yurda döndüğü rivayet edilir. Bu durumla ilgili de bir dostu Şair Eşref’e “Eşref, eğer baban senin 1 mecidiye ile bir seneden fazla yaşadığını görseydi, ‘Ben sana nispetle çok israfta bulunmuşum oğlum’ deyip elinden öperdi” der.
Eşref, İzmir’in ilçelerinden birinde kaymakamlık yaparken, İzmir valisi Kâmil Paşa, ilçeye denetime gelir. İlçede Eşref’i bir eşeğin sırtında tur atarken gören vali Eşref’in düşeceği korkusuyla şu tepkiyi verir:
– Aman dikkat et Eşref, eşek seni düşürmesin!
Eşref’in cevabı evlere şenliktir:
– Meraklanmayın paşam, eşek kâmildir.”
Barındırmadılar, ama o hep vatanseverdi

Fransa’da yaşarken, Fransız yetkililerin ülkesini satması tekliflerini geri çevirir, vatanına ihanet etmez. Ülkesine dönünce fakir bir ilçede kaymakamlık yapar ve ilçenin fakirliğini göstermek için güç bela da olsa bir subayı ilçeye getirir.
Abdülhamid’in tahta çıkışının yıldönümü kutlamaları sırasında halk tören alanına biraz fazla yaklaşınca, pencereden bunu gören vali “Durdurun şu eşek milleti” şeklinde tepki gösterir. Bunu duyan Eşref de orada şu dörtlüğü söyleyiverir:
Erbab-ı mansıptan biri millete eşek demiş,
Reddedilmez böyle bir söz amma pek can sıkar,
Millet eşek olsa da eşek diyen bilmez mi ki,
Sadrazamlarla valiler de milletten çıkar.
Karşısındakinin statüsünün çok da önemi yok

Bu subayla arasında şöyle bir olay yaşandığı rivayet edilir. Subay ilçede bulunan bir tuvalete girer. Girmesiyle çıkması bir olur. Çok öfkelidir ve Eşref’e bağırır: “Sen kim oluyorsun da benim resmimi tuvalete koyuyorsun!” Eşref sakince cevaplar: “Efendim ben kabızım, sizin resminizi görüp korkudan yapabiliyorum büyük abdestimi.”
Bir bakıma kendi öğrencisi olan Neyzen Tevfik için de şunları yazar:
Kimseler Hafız’a (yani Neyzen Tevfik’e) alnı yere gelmiş diyemez,
Doğduğundan beri kıç dönmedi şeytana bile!
Çok cevâmide, mescidde dolaştı amma,
Koymadi alnını hiç secde-î rahmâna bile!
Haciyatmaz gibidir sanki köpek oğlu köpek
Ayaküstünde kalir düşse de mîzâna bile!
Yağlasın kız neyini hazret-î pir
Barekâllah koca Hâfız alıyor,
kamışı şimdi g.tünden çalıyor.

Tarihe geçen söz: “İdare gitti, maslahat elde kaldı”

Kırkağaç kaymakamıyken ilçe eşkıya çetelerinden mustariptir. Eşref bu durumu İstanbul’a bildirir ama gelen cevap “Bizim yapabileceğimiz bir şey yok, jandarmadan yardım isteyin” babındadır. Eşkıyalar cozutup ilçeyi basmak bir yana kaymakamlık binasına da girince Eşref durumu yine İstanbul’a bildirir. Cevap “idare-i maslahat edilmesi” şeklinde olunca Eşref delirip İstanbul’a şu telgrafı çeker: “İdare gitti, maslahat elde kaldı.”
Sakın kalkma ey s.kim, sonra seni sustururum,
Mürtecidir diye jandarmalara tuttururum,
Takarım bir polisin arkasına sonra seni,
Yediğin herzelerin cümlesini kustururum. (Son ) 
(İnternetten derleme )


ÜNYE - FATSA KAYMAKAMI ŞAİR EŞREF (2)

( dünden devam ) 
Büyük Hiciv ustası 1878 -79 yılarında Fatsa’da ardından da 1886 Ünye’de bir yıl kaymakamlık yapan Şair Eşref’in internetten derlediğimiz anılarını ve hicivlerini paylaşalım istedik bu gün..

Söz konusu devletse, yolsuzluk teferruattır

Doğuda çalışırken Ermenice ve Fransızca öğrendi. Gördes kaymakamlığı sırasında birçok yolsuzluğa şahit oldu ve bunları şiirleriyle hicvetti. Tabii bunlar pek çok kişinin hoşuna gitmedi ve iki arkadaşıyla birlikte tutuklanarak 1902’de İstanbul’a götürüldü.
Girmeyiz kerhaneye babında nevbet bekleriz,
.m pazarında t..aktan farkımız yoktur bizim
Devlet aklına göre “zararlı kâğıt”: Hiciv

Yargılama sonucunda “evrak-ı muzirre” (zararlı kâğıtlar) bulundurmak suçundan bir hapsine karar verildi. “Evrak-ı muzirre” denilen kâğıtlar, devrin önde gelen şahsiyetleri hakkında yazılmış yergilerdi.
Nazır paşam halk derler bir uyuz merkebe binmiş,
Yemiş yemiş doymamış külli sülalesine ikram etmiş,
Ye sen de bu ahir viranenin izzet-i ikramını arsızca,
Çal çırp .ik, üstüne tüttür tütünü pervasızca.
Vatandan ayrı geçen yıllar

Cezaevinden çıktıktan sonra gözetim altındayken, tekrar hapse düşme kaygısı yüzünden 1903’te Mısır’a kaçtı. Hayatının belli bir kısmını Fransa, İsviçre ve Kıbrıs’ta geçirdi. Sonra tekrar Mısır’a döndü. Curcuna adlı mizah dergisinde yazıları yayımlandı.
Eşref Mısır’dayken Abdülhamid’in ağır hasta olduğu söylentisi yayılır. Dostları da Eşref’e “Şeytan bile Abdülhamid’den elini çekiyor. Gel sen de bu adamla uğraşmaktan vazgeç” derler. Eşref de buna karşılık şu dörtlüğü yuvarlayıverir:
Toprak altında da olsan bulurum,
Erişir burnuna birkaç tekmem,
Can verip kurtulurum zannetme,
Şeytan elini çekse de ben elimi çekmem.

Kısacık sürede bir yığın eser

Mısır’da yaşadığı sürede, Deccal, İstimdad, Hasbihal Yahur Eşref ve Kemal, Şah ve Padişah ve İran’da Yangın Var adlı eserlerini yazdı.
Alaşehir’den İzmir’e giderken bir zat-ı muhterem “Hz. Adem’in çamurunda saman var mıdır?” diye sorar. Cevap, adamı, soruyu sorduğuna soracağına pişman eder cinsten olur:
Ey bana tıynet-i Adem’in çamurunda saman var mı diyen,
Bir daha etme bana gel bu sual-i hamı,
Balçığında saman olsaydı eğer ebülbeşerin,
Çatlayıp da yarık olmazdı ananın .mı.
Özgürlüğün büyüsüne kapıldı

II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte İstanbul’a döndü. Edeb Yahu ve Eşref adlı dergilerde başyazarlık görevlerinde bulundu.
Bir soğan soyulurken yaşarıyor da gözler,
Vatandaş soyulurken aldırmıyor öküzler!
Hayadan eser yoktur nafile bütün sözler,
Beyhude inat etme hemen salla başını,
Dilini tut, uslu dur, zıkkımlan maaşını.

Devletlü ne yapıp edip Eşref’ten kurtuldu

Turgutlu’da kayamakamlık, Adana’da ise vali yardımcılığı yaptı. 1909’da memurluğu lağvedildi ve kendisine “mazuliyet” aylığı bağlandı. Sonrasında Kırkağaç’a yerleşti.
Yeri geldiğinde kendisini bile hicvedeceğini, kendisiyle bile kafa bulacağını garanti eder:
Eylemem ölsem de kızbi ihtiyar,
Doğruyu söyler gezer bir şairim,
Bir güzel mazmun bulunca eşrefa,
Kendimi hicveylemezsem kafirim. ( Devamı yarın )

ÜNYE - FATSA KAYMAKAMI ŞAİR EŞREF
Büyük Hiciv ustası 1878 -79 yıllarında Fatsa’da ardından da 1886 Ünye’de bir yıl kaymakamlık yapan Şair Eşref’in internetten derlediğimiz anılarını ve hicivlerini paylaşalım istedik bu gün.. 
3 günlük derleme...
Hangi yıl olduğu tam olarak bilinmemekle birlikte, 1800’lerin ortasında bir yerlerde, Kırkağaç’ta, nüktedan ve din adamı Usulizade Hafız Mustafa Efendi ile şair ve hafız Arife Hanım’ın bir oğulları oldu. Anne baba, ileride şair olarak anılacak bu çocuğun adını Mehmet Eşref koydu.
Tarihlerdeki uyuşmazlık da Türk geleneği

Bazı kaynaklarda doğum yılı 1847, 1853 gibi farklı olsa da, 1846’da doğduğunu Şair Eşref’in kendisi söyler. Kaynaklardaki bu uyuşmazlık, eskiden askere geç göndermek isteme vb. sebeplerle doğum tarihlerinin küçük yazdırılmasıyla açıklanır genellikle. (İlginçtir, Şair Eşref’in doğum yılından tam olarak emin olunmasa da 13 Temmuz’da doğduğu bilinmektedir.)
Kırkağaçlı Ahmet Efendi evinin bahçesine bir kenef (tuvalet çukuru) yaptırmak ister. Kadı efendi ise Ahmet Efendi’yi oyalar, bir türlü izin vermez. Ahmet Efendi de elinde dilekçesiyle, en büyük mülki amir olan Şair Eşref’e gider. Kadıyı ona şikâyet eder ve yardım ister. Eşref de, Ahmet Efendi’ye “Dön arkanı” der. Dilekçeyi onun sırtına yapıştırır, bir de dörtlük iliştirir dilekçeye:
Herkesin bu kârhane-i alemde bir davası var,
Kırkağaçlı Ahmet Efendi’nin de bir kenef davası var,
Kadı Efendi lütfeyle imza et ilamını,
Çünkü böyle b.ktan işlerin inhası var, minhası var.
Dededen torpilli

Şair Eşref aynı zamanda büyük matematikçilerden Gelenbevi İsmail Efendi’nin de torunudur.
Zamanının belediye başkanına şöyle bir dörtlük yazar:
Hükmüne bizler daha hayran olduk demekten,
Bu ne hata, ne ayıp, ne de en küçük günah,
Ölmüş eşek, at, katır etleri yemekten,
Anırır, çifte atar, kişner olduk maşallah.
Sanmayın ki tek bildiği şey hiciv

Hatuniye Medresesi’nde Arapça ve Farsça dersleri, özel öğretmenlerden de matematik ve tarih dersleri aldı. 1870’te Manisa Vilayeti Tahrirat Kalemi’nde göreve başladı.
Ey padişah-ı âlem, düşman mısın zekâya?
Erbâb-ı iktidarı gördün mü saldırırsın,
Asrında kaldı millet üstadsız, kitabsız,
Havf eylerim yakında Kur’an‘ı kaldırırsın.
Besmele gûş eyleyen şeytan gibi,
Korkuyorsun ”höt” dese bir ecnebî
Padişahım öyle alçaksın ki sen,
İzzet-i nefsin Arap İzzet gibi!

12 yılda 12 ilçede kaymakamlık yaptı

Çeşitli ilçelerde mal müdürlüğü de yaptı. Fatsa’ya atanmasıyla birlikte kaymakamlık yılları başladı. 1878-1900 yılları arasında Çaparçuk, Hizan, Ünye, Tirebolu, Akçadağ, Garzan, Garbi Karaağaç, Buldan, Kula, Kırkağaç, Daday ve Gördes’te kaymakamlık yaptı.
Mahalle komiserlerinden biri, Şair Eşref’e takar. O dönemlerde geceleyin sokağa çıkan kişinin yanında mutlaka fener olması da gerekir. Fener almadan sokağa çıkmak yasaktır. Bir gece mahalle komiseri, Eşref’i fenersiz yakalar:
– Yürü ulan karakola, der.
Eşref direnir, komiser de yakasına yapışıp bir tokat patlatır. Eşref de aynı biçimde karşılık verir komisere. Durumu gören iki polis daha yardıma gelir komisere. Üçü Eşref’i, ite kaka karakola götürürler. Ertesi gün de, “vazife başındaki zaptiye memuruna tokat atma” suçundan, müstantikliğe -sorgu hâkimliğine- sevk ederler.
Müstantik Ohannes Efendi adında bir Osmanlı Ermenisi’dir. Sorularını bir kâğıda yazar ve Eşref’e uzatır:
– Bunları cevaplayın, der.
Eşref de, “Suallerinizin hepsine cevaptır” notuyla, şu dörtlüğü yazıp uzatır Ohannes’e:
Elinde yok adalet, olsa da sen kim, adalet kim
Kimi maznun [sanık] görürsen, hep “kabahat sendedir” dersin
Polisler üstüme saldırdı, ben de sille aksettim,
Be müstantik efendi, söyle, sen olsan ne bok yersin?

(DEVAMI YARIN )



DİNLEMEZSEN BÖYLE OLUR !

EROL KARAER 
Ordu Büyük şehir Belediyesinden eski başkan zamanından sinyale yatıp Şöyle Yeni Ordu böyle yeni Ordu diyenleri dinleyenlerin hali ortada.
Geçen yıl da sormuştuk bu transferleri kim yapıyor. Gol kralı diye bir yıl oynamamış oyuncuyu alıyorsun, ayni hatayı bu yılda yapıyorsun. Aracılar kim, komisyoncu menajer kim, kim, kim, kim
Geçen yıl yaşanan rezilliklerin bu yıl yaşanmasının nedeni ne ?
Kimse Enver başkan gitti destek kesildi filan demesin. Ama diyorlar herhalde Başkan Engin Tekintaş’ın bu konuda bir söylemi olacaktır. Bu iddialar doğru mudur, değil midir öğrenmemiz gerek ?
Orduspor’u çiftlik sanan bazı futbolculara da şöyle seslenmek istiyorum.
Pazar günkü maçı banttan tekrar izleyin niye 3. Ligde top koşturduğunuzu anlarsınız…
Ayrıca yönetim geçen yıldan bu yana yapması gereken yenilenmeyi niye yapmamak da ısrar ediyor anlamak da güç.
Birilerinin demesine göre elleri ceplerine gitmiyor ki niye bıraksınlar, bedavadan hava atılıyor..
Bu sözlere de yönetimin söyleyeceği bir şeyler vardır herhalde.
Son not; sinyalci belediye menfaatçileri yerine biraz da sizden olmayana kulak verin. Hala AKP ceketini çıkaramadan kulüp yönetiyorsunuz..

TAM SAĞ YAP CHP, BÖYLE OLMUYOR !?


Tribünlere oynama sevdası CHP’de ki kıt akılıların partiye zarar vermesi ile devam ediyor.
Parti içinde çok rahat konuşulabilecek bir konuyu milletin ağzına sakız yaparak kendi ayaklarına değil, beynine sıkan CHP bu karar itibarıyla solculuğu tümden ret etmiş ve sağ kulvara geçmiştir.
Türkçe ezan isteyen bir milletvekili kesin ihraç kararı ile disiplin kuruluna sevk eden yarım akıl yerel seçimlerde başarılı olacağına inanıyor.
Parti içinde ki sol kesimi tamamıyla atarak sağa yaslanma peşinde olanların yüzünü 30 Mart sabahı çok merak ediyoruz. Bu konuyu daha öncede yazdık.
Allah CHP’li olan gerçek sosyal demokratlara sabır versin! 
( Birileri bunu izinsiz TV’ye çıkma olarak savunabilir. Ama Gürsel Erol’a geçtiğimiz günlerde istenilen ceza verilemeyince her ikisini de bir, tv’yi bahane ederek disipline yoluyorlar. Ya Allah'ınızı severseniz nerede kaldı sizin sosyal demokratlığınız. Her görüşe saygı duymak bu mu ? Eleştirdiğiniz bütün faşist değerleri bütün berbat sağ argümanlarını kullanarak mı seçim kazanacak veya birilerine şirin gözüceksiniz ? Şimdiye kadar tv'ye çıkanlar hep izinli miydi ? Bu iş parti içinde sözlü uyarı ile çözülemez miydi ? İzinsiz televizyona çıktı diye kesin ihraç istenir mi ? )

( Ben bu yazıyı bitirdim Cuma gün, ayni gün Öztürk Yılmaz atıp tutup gürlemiş sıkıysa partiden beni at demiş. Biz ortalık yatışsın  malzeme vermeyin birilerine derken millet tam gaz devam ediyor. Allah CHP’dekilere akıl  fikir versin! )

 


İSTİKLALİN DE, İSTİKBALİN DE GİDİYOR

Bu gün 10 Kasım … 
Bir ulusun yeniden ayağa kalkmasını, bağımsızlığını ve özgürlüğünü kazanmasını sağlayan ona öncü olan lider Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm günü…
Hani senin pervasızca, ahlaksızca, namussuzca iftira attığın, küfür ettiğin insanın ölüm yıl dönümü.
Bütün dini değerleri ayaklar altına alıp, Kuran’da ne geçerse tersini yapıp Müslüman geçinerek gezen biat ederek, hem aile namusundan, hem şahıs namusundan bir gram utanmayanlar…
Yüzyıla yakın bağımsız ve istediğin gibi yaşıyorsan bu başta Atatürk olmaz üzere bu vatan için şimdiye kadar şehit ve gazi olmuş insanlarımızın sayesindedir.
Hala ayağa kalkamıyorsun.
Hala nasıl bir rezilliğin, sefaleti, aymazlığın içinde olduğunun farkında değilsin.
Adamlar malı götürüyor, dolar istif ediyor, yandaşlara kiriz uğramıyor, sen aç sefil gezerken, onlar dünyanın en pahalı arabaları, uçakları ile gezip tozup istedikleri gibi kaynakları harcadığı halde sen hala cıbban yapıp Atatürk'e küfür ediyorsan;
Ben sana milisini iade ediyorum.
Bu gün akıllan, silkelen uyan. Siren sesi ile ayağa kalk ellerini semaya aç ve ‘Allah'ım gördüm ki senin güç ve kuvvetinle 7 düvele arkadaşları kahraman Türk milletli ile karşı koyan Atatürk ve bu vatanı bize bırakanlara şükürler olsun, gani gani rahmet eylesin. Bizi kendi vatanımızda parya edeceklere fırsat verme Türk’ten çok Arap sevenlerini yola getir, bizi Firavunun zulmünden koru, kendi menfaatleri uğruna halkı soyanları kahrı perişan eyle, bize akıl fikir ver, bizi biatcılıktan arap ümmeti seviciliğinden kurtar.’ diye yalvar.
Hala Atatürk’e Cumhuriyet’e saldırmaya devam etmeyi düşünüyorsan şöyle bir Anıtkabir’e bak. 
Orası sana da senin Firavunlarına, senin haramilerine yeter de artar bile..

 OY PATLAMASI OLACAK MI ?

 

 CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, 2019 yerel seçimleri öncesi aday patlaması yaşadıklarını belirterek, "Geçmişte aday bulmakta zorlandığımız seçim bölgelerinde bugün en az 2-3 adayla onların arasından seçimi kazanabilecek, başarılı olabilecek adayları tercih etme noktasına geldi. CHP, bin 398 belediyede her yerde adayını gösterecek ve eminim en iddialı ve başarılı olacak adaylar ile 31 Mart 2019 Yerel Seçimlerine katılacaktır. Geçmişte Doğu ve Güneydoğu'da, aday bulmakta zorlandığımız seçim bölgelerinde bugün en az 2-3 adayla onların arasından seçimi kazanabilecek, başarılı olabilecek adayları tercih etme noktasına geldik" Demiş..

Benim merak ettiğim CHP’nin bu kadar aday bolluğu olduğuna göre oy patlaması yapıp yapamayacağıdır.

            Israrla, büyük şehirler hariç zamanı daraltma yoluna gidin ve  kayıtlı üyeyi bırakın delegeleri yok saymaya devam eden zihniyet aynisini bu seçim öncesinde de yapma peşindi.

            Sayın Torun’un bazı konuşmalarına şahit oluyoruz ki  meali, genel başkan beni çok seviyor kime tavsiye edersek o aday olur manasına geliyor.

            Partiyi sağ söyleme çekme, sağa yakın isimlerle çalışıp ittifak kozunu oynama peşinde olan CHP’nin bunu bırakma gibi bir niyeti olduğu gözükmüyor.

 

Yazılarımı takip edenler bilir. Bu kafa şimdiden kendini şarj etmezse; 30 Mart sabahı görüşürüz.. 

10  Kasım yaklaşıyor!!!

Geçen yıl 10 Kasım’da skandallar yaşandı ama  öylesine unutturuldu gitti.

Bu işin sorumlusu kimse kim bu işleri denetleyip kontrol edecekse şimdiden uyarıyorum.(Sen kimsin, kimi uyarıyorsun diyebileceklere; ben halkım, sorumluları uyarmak onları denetlemek benim de görevimdir )

Geçen yıl siren 9’da çalındı, kollarında milyon liralık saatleri olanlar her türlü elektronik ortamda saati hiçe sayarak anma törenine erken başlayarak 9’u 4 geçe bitirdiler.

Yani bu özensizliği Ata’ya karşı yapılmış bir saygısızlık saymayacağız da ne sayacağız? Bundan kimi sorumlu tutacağız, bu ayıpların hesabını biz mi ödeyeceğiz.

            O yüzden bu günden uyarıyorum; hata oldu, yanlışlık oldu diye kimse savunmaya kalkmasın.

Suç duyurusu hazır !!!


BİZ KÜÇÜKEN 

Nazım Usta’nın bir şiirini geçtiğimiz günlerde yaşamını yitiren başka bir Usta Ara Güler’in fotoğrafı ile bu gün yayınlayalım dedik. Her ikisinin de ruhu şad olsun… 
Biz küçükken çok büyüktük. 
Mesela kollarımızı bir açardık, dünyayı kucaklardık. 
Güzeldik biz küçükken.

Kaşlarımızı almayı bilmezdik, makyaj çok büyüklerin işiydi sevmezdik. 
Arkadaşlarımızla beraber bir gece uyuyabilirsek eğer velinimetti bizim için, lükstü, zenginlikti. 
Ailelerimiz en az beş kez arardı eve beş dakika geç kaldığımızda. 
Otobüsteyim bile diyemezdik, otobüsle bir yere gidemezdik. 
Otobüs lükstü, zenginlikti. 
Koşa koşa eve varana dek nefes almazdık ve nerdesin sen sorusunu duymadan cevabı verirdik.

Biz bir gülerdik küçükken, kalbimiz kahkahalar atardı. 
Biz küçükken öğretmenimiz en yakın arkadaşımızla sıralarımızı ayırmasın diye, teneffüse kadar konuşmazdık. 
Not yazardık birbirlerimize. 
Biz diyorum küçükken bizdik böyle bayağı bir kalabalıktık. 
Yani biz diyebileceğim kadar çok. 
Biz küçükken bir büyüktük ki böyle kollarımızı açsak sığmazdı eni boyu.

Sonra mı? 
Büyüdük.

Kollarımızı açtığımızda bir kişiyi bile sığdıramayacak hale geldik. 
Küçülene kadar büyüdük, çok büyüdük yani.

Biz olamadık bir daha. 
Sen, ben olduk.

Büyüklük lüks değildi, zenginlik değildi. 
Koşa koşa büyüdük. 
Büyürken ne de çok küçüldük. 
Nâzım Hikmet RAN 

 TİCARET ODASI VEYA ZİRAAT ODASI AÇIKLASIN

Cumhurbaşkanı fındığa 1 Kasım’dan itibaren iki lira destekleme yapılacağını açıkladı.
Toprak Mahsulleri Ofisi Levant kalite fındığı 14 liradan, Giresun kalite fındığı 14.5 liradan alacakmış.
Cumhurbaşkanın söylediklerini meclisin bile sorgulayamadığı yerde bizde sorularımız Ticaret ve Sanayi Odası ile Ziraat odasına soralım?

Bu saatten sonra kimin işine yarayacak bu fiyatlar?
Üreticinin elinde ne kadar fındık var? Üretici ne kadar faydalanabilir? 
Çıkın delikanlı gibi bu fiyat kime yarayacak, fındık üreticisi bundan ne kadar faydalanabilecek bir açıklayın!!!
Bekliyoruz. Ne kadar delikanlısınız göreceğiz?!!

BOŞ BOŞ YAZIYORUZ!!!
Örneğin Bank Asya’nın kapısından geçene soruşturma açtınız ama 15 Temmuz sonrası feto parası sergileyenle ilgili açıklama bile yapmadınız?
Karayolları ile şehir içinde ki cepler otopark oldu üstüne üstlük trafik polisleri bakmıyor bile buralara deyip Emniyet müdürüne seslendik ‘ Dayak yemeye az kaldı diye ‘ tık çıkmadı.
Ordu Büyük şehir Belediyesi su faturalarında sözde indirim yaptı katı atık bertaraf parası ile alacağını alıyor, kaldırımlar işgal altında yayalaştırılan caddeler esnafların masaları istediği gibi atma .yerleri oldu yayalar neredeyse yürümek için dans ediyor dedik yine dinlemediler.
Fındık için kendini yapma gerekeni yap Fiskobirlik ile TMO’ni siz devreden çıkardınız bari birini tekrar devreye sokun dedik, Mecliste fındık araştırma komisyonu önerisine ret oyu verdi.
Velhasıl Ordu’da ki yetkiler keyfi davranmaya devam ediyor.
Bende olsam öyle davranırdım!
Ses çıkmayın bir Milet çok rahat demek ki ?!

Ne yazık ki anlamıyorlar!!! 
"Unutmayın kardeşlerim. Bu seçim 40 yıllık esnaf dükkanını kapatmak zorunda kalan Ali amca ile paradan para kazanan rantiyeciler arasındadır. Bu seçim şeker fabrikalarını satanla, nolur satmayın diye mücadele edenler arasındadır. Bu seçim çocuğu üşümesin diye saç kurutma makinesini açıp çocuğuna veren sonra da yan odada intihar eden Emine Akçay kardeşim ile yandaşlara kömür dağıtanlar arasında olacaktır. Bu seçim bir türlü atanamadığı için intihar eden Merve Çavdar kardeşim ile devletin imkanlarını sömürenler arasında olacaktır. Bu seçim köy yolu kapalı olduğundan oğlunu hastaneye yetiştiremeyen ve cansız bedenini 16 kilometre taşıyan Muharrem Taş kardeşim ile aya dört geliş dört gidiş yol yapma soytarılığını dile getiren taş yürekliler arasında olacaktır. Bu seçim üç yüzü aşkın emekçi maden işçisi arkadaşına mezar olan, Soma Madeni'nden çıkarıldığında sedyeye binerken "çizmelerimi çıkarayım mı?" diye söyleyen Murat Yalçın kardeşim ile "böyle ölümler bu işin tabiatında var" diyen kibir kulelerinde oturan beyefendiler arasındadır. Bu seçim mazlumla zalimin, bu seçim ahı olanlarla ah alanların, bu seçim suskun ile sesi çok çıkanların, bu seçim Allah'a kul gayrında hür olanlarla; güce, makama, şöhrete tapanların seçimi olacaktır."
xxx
Ne seçimi, nereden çıktı bu diye bilirsiniz.
Haziran ayında yayınlanan bir yazımdan alıntı.
Fazla zaman geçmedi 2018 seçimlerinin üzerinden, şimdi de yerel seçimler geliyor.
Onca yolsuzluğa, onca açlığı, onca haksızlığa, onca sefalete karşı hala ayni kafadan gidecekseniz Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı ve 1. Bölge Milletvekili Adayı Dr. Abdullah Sevim’in o günlerde paylaştığı videoda ki sözlerini tekrar edeyim dedim.
Siz bilirsiniz?

 

 

CHP VE YEREL SEÇİMLER!

CHP’li Yalova belediyesi Başkanın sevinç gösterileri ile yüz yıl öncesinin Türkiye’sinde kalmış ve Arap dünyasına has Sıbyan mektebini açtı.

Ne CHP genel başkanından ne yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Seyit Torun’dan ve bir başka CHP yöneticisinden tık çıkmadı.

Meğerse o ara genel başkanları sağ söylemlere önem verin dermiş.

Yazıldı çizildi tepkiler büyüdü ama takan olmadı gerçek CHP’liyi..

Geçtiğimiz günlerde Sosyal Medyada kaldırım taşı üstüne asfalt döken bir Belediye haberi geldi.

İstanbul Kartal belediyesi..

Utanmadan sıkılmadan gelen tepkiler şu mazereti üretmişler..
"Zamanla yıpranmış, tamiri mümkün olmayan zaman zaman sağlık açısından yaralanmalara, hendek ve çukurların oluşmasına ve kazalara sebep olan Atalar Caddesi, vatandaşların ve esnafın daha fazla mağduriyet yaşamaması adına, kış şartları ağırlaşmadan talebe çok hızlı bir şekilde cevap vermek için asfaltlanması gerçekleştirilmiştir"

Tüm bunlara karşın CHP genel seçimler hızla hazırlanıyor. Genel başkanları ile Yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcıları ile…

Mart ayında görüşmek dileği ile…

KİMDEN ÖĞRENDİN!!!

Sadece kimden öğrendin, diye soracağım …

Fazla uzatmayacağım. Senin bahsettiğin toplumsal birlik, TC’nin kaldırılması mıdır ? Senin Adalet dediğin işine gelen kararları alkışlamak mıdır ? Senin İdeolojik karar siyasi karar dediğin Rahip hikayesi midir ? Veya birilerinin Fetö’dan içeri atılması birilerinin ise Reisinizin demesi gibi Kayseri’de gücün kullanılarak para ile dışarı çıkılması mıdır ? Andımızın tekrar hortlatılması deyimini kullanarak içinde bulunan Türk, Çalış, Övün, Güven veya Atatürk sözlerini mi kast etmektesin yoksa başka şeyleri mi ?

Kısacası İlber Ortaylı’yı okuyun.. Kısacası dün söylediklerinizle, kol kola gezdiklerinizle yaptıklarınızı unutarak dönmeyi bırakın…

Yurtta yanan çocuklar için, maden altında kalan 301 madenci için, vakıflarda ırzlarına geçilen çocuklar için verilen mahkeme kararları hakkında tek bir kelime etmemiş olanlar andımıza gelince mi Toplumsal birliği hatırlıyorlar.

Eğitim Bir Sen başkanı olmak önemli şeydir!!! Daha da önemli olan vicdanlı olmak, Allah’tan korkmaktır. Bunları öğrenememiş ve gerçekleştirmemiş olmak söylediklerinizi havada bırakır ve ‘ kimden öğrendiniz ’ sorusunu sordurur.

 


İyi ve Kötü`nün yüzü aynıdır...

LEONARDO ve SON AKŞAM YEMEĞİ
‘Simyacı’nın meşhur yazarı Paulo Coelho`dan bir hikaye …

Leonardo da Vinci `Son Akşam Yemeği` isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı. İyi`yi İsa`nın bedeninde, Kötü`yü de İsa`nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda`nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı.

Resmi yarım bırakarak bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı. Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti. Onu poz vermesi için atölyesine davet etti, sayısız taslak ve eskiz çizdi. Aradan üç yıl geçti. `Son Akşam Yemeği` neredeyse tamamlanmıştı, ancak Leonardo da Vinci henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı.

Leonardo`nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı. Günlerce aradıktan sonra Leonardo vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına yığılmıştı.

Leonardo, yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi. Çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı. Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler. Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu..
 
Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü. Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:  `Ben bu resmi daha önce gördüm...`
`Ne zaman?` diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı..
`Üç yıl önce` dedi adam. `Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce... O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum. Pek çok hayalim vardı. Bir ressam beni İsa`nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti...`

İyi ve Kötü`nün yüzü aynıdır...
Her şey, insanın yoluna ne zaman çıktıklarına bağlıdır...

Paolo Coelho

( Alıntı )

 

NOT : ORDU YENİ HABER GAZETEMİZİN 13. YAŞ GÜNÜNÜ KUTLARIM… EMEĞİ OLAN HERKESE SAYGILAR 

Kaçamıyoruz ki ?

 2016 yılının Haziran ayının 1 günün de yine bu gazetede bir yazı paylaşmışım.

Bazen kaçmak iyidir bağışlığı ile …

Kaçıp kaçamadığımıza karar verin.

Şimdi ise zamlar, aldatmacalar, yalanlar, dolanlar, yolsuzluklar gırla…

İşte o  günkü yazı

Bazen kaçmak iyidir!!!

İçimiz dışımız kirli bir siyaset halini aldı.

Siyasetten kaçmak bazen iyi geliyor insan.

Toplum öyle bir hale geldi ki susmak moda, konuşanlar ise birbirlerin silah sıkacak hale geldi.

Peki şöyle bir geçmişe bakalım toplum bu kadar gergin miydi, peki bu gerginliği kim yarattı.

İnsanların en ağır şekilde itelendiği ortamda birileri susmaya devam ediyorsa, bizim de fazla Donkişotluk yapmamıza  gerek yok.

Bu yüzden arada sırada pek okunmamış paylaşımlarda bulunuyorum.

Bu gün yine Ümit Yaşar Oğuzcan’dan alıntı yapalım dedik!

….

 Sadrazam efendimizin kavuğu

Halkın derdini dinler her sabah mâbeyinde
El pençe divân durup ağlaşırlar
Fukara Aliler
Dert küpü olmuş Veliler
Hasanlar, Hüseyinler…
On binler
Yirmi binler
Yüz binler…
Velhasıl mâbeyinde her sabah
Halk inler
Kavuk dinler.
……

Mâbeyin (Osmanlı döneminde padişah sarayı e.k.)

Millet dertli

Büyük Şehir Belediye Başkanı Engin Tekintaş bir ziyaretinde

“Allah ülkemize ve milletimize güç kuvvet versin. Bize inanan güvenen milletimize saygılar sunuyorum, millet varsa biz varız.” Demiş.

Sözü fazla uzatmadan  Başkana sesleniyoruz.

Zamlardan inim inim inleyen millete birde katı atık bertaraf parasını  fatura başına 5 lira ekleyerek alıyorsunuz.

Yüzde 10’luk indiriminiz ne işe yarıyor ?

Belediye olarak iyileştirme düşünüyor musunuz ?

Bu soruyu sorduktan sonra acizane bir görüşümü paylaşmak istiyorum.

 Sayın Başkan Oski, Zabıta, Yapı, inşaat, imar dairelerine bir çeki düzen veriniz. Orbel’i bir ele alınız.

Ayni sistem ile gittiğiniz taktirde eskiden ne yaşandıysa sizde ayni şeyi yaşarsınız. Benden söylemesi…

 

ORDU ÇEVRE YOLU PARALARI NE ZAMAN ÖDENECEK ?

 

 Dedik ki  proje de hatalar arsa, zemin etüdü iyi yapılmamışsa bunu yapanlara ne gibi bir yaptırım uygulandı.

Sözde 2016 yılında açılacak yol hala açılmadı.

 Devletin milyarlarca lira zararı var halkın ararı var b nasıl iş bunun hesabı niye sorulmaz dedik.

Devletlü yetkililer, milletvekilleri hiç duymadılar.

Sonuçta hala açılacak diye bekliyoruz.

Son bir ümit Vali Yavuz’un açıklamaları oldu :

Ordu Valisi Seddar Yavuz, "Ulaşıma en kısa sürede açmayı biz ve Karayolları Genel Müdürlüğümüz de arzu ediyor. Çünkü bu yol sadece Ordu'yu değil, tüm Karadeniz'i rahatlatacak bir yol. Şuana kadar 65 kilometre tamamlandı, 11 kilometre fore kazık çalışması hızla devam ediyor. Karayolları Genel Müdürlüğü ve Bölge Müdürlüğü teknik ekiplerinin bana verdiği bilgiye göre de yılbaşına kadar buranın bitirilmesi hedefleniyor" diye konuştu.
Bu projenin maliyetinin 2 milyar lira olduğuna dikkat çeken Vali Yavuz, "Ordu Çevre Yolu projesi yaklaşık 2 milyar civarında bir bedeli olan mega bir proje. Bu gecikmeler elbette elde olmayan, teknik sebeplerden kaynaklanan gecikmeler. Vatandaşlarımızın bunu anlayışla karşılayacağını umut ediyorum. Ancak yol yıl sonuna kadar tamamlanarak hizmete açılacak" ifadelerini kullandı.

xxx

Peki yine devletlü yetkililerine , milletvekillerine soruyoruz yıllardır arazileri arsaları yola katılan ve hala paraları ödenmeyen  mağdur edilen vatandaşların istimlak paraları ne zaman ödenecek ?

Senin ki sorumu bu krizde dersen halt edersiniz ! Başkan kriz yok diyor öyle ise şu vatandaşın istimlak paraları ne zaman ödenecek bir açıklayın bakalım ! 

CHP’NİN ZAVALLI HALLERİ !!! 

Yıllardır yazıyoruz, çiziyoruz.  CHP Genel başkanı ve genel başkan yardımcıları danışmanları görmemekte ısrar ediyor.

 Bekaroğlu, Kesici, Tanrıkulu gibileri partide tutmakta ısrar edenlerin gözünde ki çöpü  görmemeye devam etmesi yerel seçimde yaşanacak yeni bir hezimetin kapısını açıyor.

Yerel yönetimlerde başarılı olamayanları baş tacı edenler Yalova gibi belediye başkanlarını da hala tutmaya devam ediyor.

Solculuktan hızla uzaklaşan ve halka inememeyi başarı kabul edenlere Yalova  belediye başkanı gibi bir başkan yakışır.

Okumayanlar, bilmeyenler için bir haber paylaşıyorum:

            xxx

Yalova'nın CHP'li Belediye Başkanı Vefa Salman'ın yaptığı bir açılış tartışma yarattı. 

Salman, Yalova'da "4-6 yaş Kur'an Kursu" açılışı gerçekleştirdi. Açılışa ait fotoğrafları sosyal medya hesabından paylaşan Salman şunları kaydetti:

"Yalova Valisi Sayın Tuğba Yılmaz, İl Müftüsü Turgut Açari’nin de katıldığı tören ile İsmetpaşa Mahallesi Abdülhamithan Camii arkasında yer alan Davut Taşpınar ve Bilal Karahan 4-6 yaş Kur’an Kursu’nun açılışını gerçekleştirdik. Hayırlı olsun."

Salman açılışla ilgili paylaşımına çok sayıda tepki geldi. Tepki gösterenler, 4-6 yaş çocuğun çok küçük olduğunu, okuma yazma dahi bilmeyen çocukların Kur'an Kursu'na gönderilmesinin doğru olmayacağını söylediler. Bazı kullanıcılar ise, 4-6 yaş arası çocuklar için başka eğitim merkezi açılması gerektiğini söylediler.

 

VAY ŞEREFSİZLER VAY !..

Yeni Akit Gazetesi CHP’li Gürsel Tekin’in İstanbul’da Çarşı Pazar yaptığı gezi sırasında kriz çığırtkanlığı yaptığını ancak esnafın ona gerekli tepkiyi verdiğini belirterek şok olduğunu ileri sürdüğü bir haber yaptı.

( Bu bölümler yazara aittir!) Geçinemiyoruz, zam zam diye bağıran şerefsizlere ekonomik kriz diye bağıranlara inat Balıkçı  İbrahim Gökberk ve diğer esnaf gerekli yanıtı vermiş.

 İyi okuyun  emekli, dul, yetim, işçi, işsiz AKP’ye oy vermeyen vatan hainleri bak balıkçı ne diyor :

İbrahim Gökberk, "Rant peşinde. Ne feryadı, ne kötüsü. Abartıyorlar. Piyasa o kadar kötü değil, hareketli, canlı. İllaki yaşam içinde zorluklar olabilir ama inişli çıkışlı. Dış güçlerin de baskısı var bunda, herkes biliyor. 7 düvele karşı savaşmaktayız. Şu an balığın bereketiyle beraber iş hareketli. Genel piyasaya baktığınız zaman da hareketli. Allah cumhurbaşkanımızı başımızdan eksik etmesin. Uzun ömürler versin. AK Parti geldikten sonra Türkiye'nin ne kadar değiştiğini gördük. Yol nasılsa yapılacak deniyor. Bundan öncekiler neden yapmamış. AK Parti'den sonra olan Türkiye tamamen çok farklıdır. Bunu ispatlamaya gerek yok. Arşive dönüp bakıldığında her şey vardır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dan sonra Türkiye'nin ufku ve milli duruşumuz çok açıldı" diye konuştu.

TAHTEREVALLİ İLE GİTMEK !   

 

 Bilen bilir bilmeyen bilmez; Tahterevalli ile nereye gidildiğini. Bilen bilmeyene anlatsın.

Aşağıda bir haber var,  onu okumadan önce iki üç satır yazalım istedik.

Bir ülke de tüm ekonomik krizlere rağmen bu konuda hala başı çekiyorsak benim tek bir söyleyeceğim bir ata sözü vardır.

 Uzatmaya gerek yok. Ne dediğimi aklı başında herkes anlar.

‘Sefalet kapıdan girince, namus pencereden çıkar’

Buyurun okuyun aşağıda ki haberi!

 

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turhan, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından yılın ikinci çeyreğine ilişkin hazırlanan "Türkiye Elektronik Haberleşme Sektörü 3 Aylık Pazar Verileri Raporu" ve sektöre yönelik değerlendirmede bulundu.

İstikrarlı bir şekilde büyümeyi sürdüren elektronik haberleşme sektörünün 2018'e de iyi başladığını ifade eden Turhan, yılın ikinci çeyreğinde bu performansın sürdüğünü söyledi.

Mobil abone sayısındaki artışın sürdüğüne dikkati çeken Turhan, geçen yılın sonunda 77,8 milyon olan mobil abone sayısının, bu yılın ilk yarısı sonunda 79,5 milyon, sabit telefon abone sayısının da 11,5 milyon olduğunu vurguladı.

Turhan, 1 Nisan 2016'da hizmete sunulan 4,5G abone sayısının artışını sürdürerek 68,1 milyona yükseldiğini belirterek, "4,5G hizmetini cihazı ve SIM kartının uygun olması sayesinde aktif kullanan abone sayısındaki gelişim devam etti. Aktif olarak 4,5G hizmetinden faydalanan vatandaşlarımızın sayısı 37 milyona ulaştı" diye konuştu.

Türkiye'nin yılın ikinci çeyreğinde aylık ortalama 453 dakikalık mobil görüşmeyle Avrupa ülkeleri arasındaki birinciliğinin devam ettiğini aktaran Turhan, Türkiye'yi 313 dakikalık mobil görüşmeyle Bulgaristan'ın izlediğini söyledi. Turhan, hem mobil hem de sabit geniş bant abone sayısının istikrarlı artışını sürdürdüğüne işaret ederek, 4,5G abone sayısındaki artışın fiberdeki yükselişin etkisiyle abone sayısını hızla arttığını belirtti.

BABALAR KISKANDI

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada yapılan bir paylaşım dikkati çekti.

 Güzel kaleme alınmış ve gayette duygusaldı.

 Bir baba olarak kıskanmadım dersem ayıp olur

Buyurun sizlerle de paylaşıyorum. Özellikle oğlu olan analar okusun!

Her kadının bir oğlu olmalı. Önce koynunda göğsünde büyütmeli sonra boyunu aşmalı. Mutfakta bir şeyler hazırlarken gelip kafasından, tam tepesinden öpmeli annesini. Daha dün altını sen temizlemiyormuşsun gibi “çok fıstıksınız bugün hanımefendi” demeli.

Her kadının bir oğlu olmalı. Bulaşık makinesini açıp yarı dolu, sıyrılmamış tabağı bardak bölmesinde bulmalı her kadın. Terlikleri mutfakta yere yapışmalı, “oğlum şu reçelle kavga mı ediyosun napıyosun?” diye seslenmeli içeri, kocaman bir adam gelmeli karşısına, ağzı burnu reçel içinde kadına bakıp “ne reçeli?” demeli.

Her kadının bir oğlu olmalı, kirlisini, terlisini temizlerden ayırmayı bir türlü öğrenememeli, söylenmeye başlayınca da kucağına aldığı gibi havaya kaldırıp “dünyanın en huysuz ama en güzel annesi” diye annesini sevmeli.

Her kadının bir oğlu olmalı. Yolda yürürken kolunu omzuna atmalı, ilerde yolda kalabalık bir grup gördüğünde annesini diğer tarafına korumaya almalı, sanki düne kadar annesinin kucağında gezen o değilmiş gibi.

Her kadının bir oğlu olmalı. 45 numara ayakkabıları evin ortasında çıkarıp gelip yanına, sanki daha 4 yaşında gibi başını göğsüne koymalı, “yoruldum annem, açım” demeli. O koca herif bir kalemde 4 yaşına dönmeli.

Her kadının bir oğlu olmalı. Düne kadar donunu sen giydirirken bugün “yakamız açık mı biraz hanımefendi?” diye trip atmalı.

Her kadının bir oğlu olmalı. “Ya ilerde karın beni sevmezse” falan diye yol yapmalı kadın. Oğlu da “seni sevmeyen kadını ben ne yapayım” demeli. O işlerin öyle olmadığını bilsen de ses etmemeli. Acı bir tebessüm oturmalı yüze. Canım oğlum, SEN beni sev yeter demeli.

Her kadının bir oğlu olmalı. Arkadaşlarıyla çıkacakken “oğlum paran var mı?” demelisin o cebine bakmadan “var” demeli. Gidip cüzdanına para koyup sonra koymamış gibi babaya “çocuğa harçlık versene” demeli.

Her kadının bir oğlu olmalı. Tam kızmışken, bağırırken gelip bir makas almalı yanağından “kızma annelerin en güzeli” demeli, neye kızdığını unutturmalı.

Her kadının bir oğlu olmalı. Yaşlılığında ziyaretine gelmeli. 

Her kadının bir oğlu olmalı. Her kadın hayatının bir döneminde erkek berberinde beklemeli, çok enteresan tecrübe gerçekten.

Her kadının bir oğlu olmalı. Özel gecelerde, yemeklerde, düğünlerde falan zorla dansa kaldırmalı oğlunu. Kazık gibi eğilip bükülmeden durmalı oğlu, kadın dans etmeyi göstermeli.

Her kadının bir oğlu olmalı. Dün ağzının kenarından meyve püresi silerken bugün hesap istemesini, bahşiş bırakmasını izlemeli.

Her kadının bir oğlu olmalı. Evladı “ilerde bana bakacak” ya da “altımdan alacak” diye düşünmeden de sevebileceğini öğrenmesinin tek yolu bu sanırım. Evlat karşılıksız sevilen tek canlı.

Erkek anneleri oğullarını bir şey bekleyerek değil, gideceğini bilerek severler. Hem de öyle güzel öyle çok severler ki…

 

Anlayabilmeniz için bir oğlunuz olmalı…

HER ŞEY DEJENERE!
Toplumda her şeyi dejenere eden yapı dediğim dedik, çaldığım düdük demeye devam ediyor.
Son iki ayda milyarder sayısı Türkiye’de yüzde 12 artmış.
Dış güçler denilen pezevenkler ülkemizin içine ettiler!!!
Uyuyan iç güçler ise bu süreci tetikliyor.
İsyanımız çok ama Karunlarla, Harunlar!!! savaş etmeye devam ediyor.
Bari Fuzuli ne diyor, isyanımızı onunla dillendirelim.

Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır
Yaptığın hatayı görmüyor sanma
Kalpte gizli en derin sırları bilen vardır

Mal-ı emlakım var deyu güvenme
Arkam var deyu dayanma
Sırt üstü insanı yere vuran vardır

Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır

Derdime vakıf değil canan
Beni handan bilir
Hakkı vardır şad olanlar
Herkesi şadan bilir

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil
Çektiğim alamı bir ben birde Allah’ım bilir

NE ALEMDESİNİZ?

 İnsanlar gazeteciye bölgesi , yerleşim yeri ile ilgili yaşananları anlatıp dert yanıyor.
Yazmasını çizmesini sesini duyurmasını istiyor.
Bazı istisna gazeteciler aptal aptal dayanamayıp yapıyor bu haberleri.
Bazen sosyal medyada paylaşıyorlar.
Ama ne gariptir ki bölgesinde ki dertlerin dile getirilmesine karşın bırakın yorum yazılmayı haber paylaşılmıyor bile.
Hatta öyle ki haberi veren en fazla dert yananlar bile ne beğeni atıyorlar ne yorum yapıyorlar ne de haberi paylaşıyorlar.
Ne desek bilemiyoruz.
Öyle rezil bir durumdayız ki, ne utanmamız ne sıkılmamız ne de insanlığımız var.
Yurdum insanı istisnalar hariç öyle bir rezil durumdasın ki seni hiçbir şey eski haline getiremez.
Yerlerde sürünüp yalandan ağlamayın.
Pisliğiniz için tepinip durun!!!

FINDIK KOMEDYASI
Herkes fındığın bir ucundan tutmuş oynamaya devam ediyor.
Atı alan yolu bitirmiş hala fiyattan bahseden kurnazlar var.
Ülkenin en önemli döviz kaynağı olan ve karşılığında hiçbir şey ithal edilmeyen bu ürün karşısında 16 yıldır ne oldu da şimdi ne bekliyorsunuz.
16 yıldan beri 3 kuruşluk dönüm parasına mazot parasına tav olanların ve bu tava ortak olan oda ve mesleki kuruluşların yalandan bağırtısına egemen güçlerin dikkate alacağını mı sanan var hala?
Utanmaları sıkılmaları olmayanların cılız seslerini dikkate almayanların yerden
göğe kadar haklı olduğunu herkes anlamıştır artık!!
Ömrü boyunca 3-5 kuruşa tav olup ürünü yok pahasına elinden çıkartıp dert yananların yavşaklaşma sürecinin devam etmesine niye şaşarız bilemem?
Beter olun diyeceğim de bundan daha beteri var mı onu bilemiyorum !!


TOPLU TAŞIMA (MA)

Ordu Büyükşehir Belediyesi tarafından Altınordu ilçesinde hayata geçirilen Toplu Ulaşımda Dönüşüm Projesi’nde akıllı durak uygulaması başladı.

Yoğunluğun en fazla olduğu duraklara, Özel Halk Otobüsü tahmini geliş süresini gösteren LCD-LED ekranlar ile “Ordumkart” dolum otomatları yerleştirildi.

Haber böyle;

Diyor ki Ordu Büyük Şehir Belediyesi bekleyeceğiniz uzun zamanı göreceksiniz.

Ne oldu hatlar yeni takviyeler yapılacaktı?

Ne oldu sağlıklı olarak ulaşım sağlanacaktı.

Ne  oldu konserve kutusu gibi araçlar doldurulmayacaktı?

Yani birileri nasıl olsaı bazıları konuşuyor onları da dinlemiyoruz, çoğunluk sesini çıkarmıyor böylece durumu kurtarırız diye düşünüyorsa doğru düşünüyor!!!

Biz görevimizi yapmaya devam edelim. ( Geçtiğimiz günlerde Ordu Devlet Hastanesi önünde ki dolmuş kuyruğunda ki yaşlı , hasta yığınla insanın yarattığı kuyruğu çekip sosyal medyada paylaşmıştım. Kimsenin sesini çıkarmadığını da belirtmiştim!!!)

Ordu’nun cezalı mahallelerine hizmet gitmemeye devam ediyor.

 Saray, Aziziye, Zaferi Mili, Düz, Taşbaşı bunların başında .

 Belki seçimi  Büyük Şehrin avantajları  kimi koysanız kazanabilirsiniz ama asla ve asla bu eziyeti ve bu ayrımcılığı unutmayacak insanları kazanmazsınız…

 

Şeytanın adımlarını izlemek   

Konu çok siyaset bulanık ve yandaşlık mide bulandırıcı olunca bizde kendimizi internetin derin sularına atıp bazı makaleler bazı yazılar okumaya veriyoruz.

Bir çoğunun anlamamakta ısrar ettiği konuları yeniden gündeme getirerek kendimizi yıpratsak da ! vaz geçmeye niyetimiz yok.

Buyurun size 40 maddelik bir Manifesto daha!!!

1- Allah’a içtenlikle inanalım ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım.

2- Aklımızı kullanalım. Aklımızı başkalarına teslim etmeyelim.

3- Kuran’ı anlamak ve hayatımıza yansıtmak üzere okuyalım. Peygamberlerin ve inananların güzel özelliklerini örnek alalım.

4- İhlaslı ve samimi olalım.

5- Öldürmeyelim. Allah’ın aziz kıldığı cana kıymayalım.

6- Haksızlık, adaletsizlik etmeyelim.

7- Haram ve günahlardan uzak duralım.

8- Nefsimize yenik düşmeyelim. Kendi kendimizi kınamayı bilelim.

9- Ahlaklı ve erdemli olalım.

10- Daima şükredelim, nankörlük etmeyelim.

11- Sözümüze sadık olalım. Yakınlarımız aleyhine dahi olsa şahitlikten kaçınmayalım.

12- Yalandan uzak duralım. Yalan yere yemin edip şahitlik yapmayalım.

13- Kibirlenmeyelim. Yürüyüşümüzde, davranışlarımızda ve ses tonumuzda ölçülü ve doğal olalım.

14- İnsanlardan yüz çevirmeyelim. İhtiyaç sahiplerini gözetelim.

15- Yaptığımız iyilikleri çok görerek başa kakmayalım.

16- Okuyalım, düşünelim, araştıralım.

17- İçtenlikle dua ve ibadet edelim.

18- Allah’tan af dileyelim. Onun rahmetinden ümit kesmeyelim.

19- Allah’ın rızasına uygun yaşayalım. Allah’tan razı olalım.

20- İçtenlikle tövbe edelim. Hatalarımızda ısrar etmeyelim.

21- Sabır ve güven içinde Allah’tan yardım dileyelim.

22- Affedelim, merhamet edelim. Affedilmeyi hak edelim.

23- Öfkelenmeyelim. Kabalık etmeyelim. Özür dilemeyi bilelim.

24- Güzel söz konuşalım. Güzel söz ve öğüde kulak verelim.

25- Lüzumsuz söz ve davranışlardan uzak duralım. Vaktimizi boşa harcamayalım.

26- Öğüt verip hatırlatalım. Hatırlatırken kendimizi de unutmayalım.

27- Dinde baskı ve zorlama yapmayalım. İnsanları Allah’tan ve dinden uzaklaştırmayalım.

28- Barışı esas alalım. Savaş ve kargaşaya engel olalım.

29- Fedakâr olalım. Malımızla ve canımızla Allah yolunda seferber olalım.

30- Çalışkan olalım. Bir iş bitince hemen yeni bir işe koyulalım.

31- İşlerimizi birbirimize danışalım. Yardımlaşalım.

32- Emaneti ehil olanlara verelim. Yakınlarımızı kayırmayalım.

33- Dedikodu yapmayalım. İnsanlara kötü lakaplar takmayalım.

34- Çirkin iş ve edepsizliği yaymayalım. Zanna uymayalım. Açık delil üzere olalım.

35- Mezheplere ayrılmayalım. Ötekileştirmeyelim. Birlik olalım.

36- Hayırlarda yarışalım. Birbirimize destek olalım.

37- Zalimlere eğilim göstermeyelim. Haksızlık karşısında dik ve kararlı duralım.

38- Allah yolunda mücadele edelim. Maddi menfaat gözetmeyelim. Karşılığı yalnız Allah’tan bekleyelim.

39- Allah’a dayanıp güvenelim. Allah’ın da güveneceği biri olalım.

40- Allah’ın sınırlarını aşmayalım. Şeytanın adımlarını izlemeyelim.

OYUNU SEN BOZACAKSIN!!! 

 

Siz  bakmayın bazılarının vatan millet Sakarya dediğine…

Ne kadar şerefsiz ne kadar vurguncu varsa anında bir araya geliyor.

Bu milletin içtiği sudan değil de sonradan karışmasından kaynaklanan bir şerefsizlik var ortada.

 Dolarla alakalı olsun olmasın herkes elinde ki malına zam yaptı.

 Çoğu stoklayarak Eylül ayının geçmesini biraz daha sam yapmayı planlıyor.

Hükümet hükümetliğini bilmediği için ne yapacağını da kestiremiyor.

 Oysa her şey açık.

 Ticaret bakanlığının bir yığın elemanı var.

Gerekli incelemeleri rahatlıkla bilgisayarlar üzerinden yapabilir.

Tüm bunlar yetmiyor gibi ürünlerin gramajlarını indirerek fiyatı sabit tutacakları yerde yine zam yaparak vurgun peşindeler.

Örneğin bir şişe suya bir lira bir damacana suya 6 lira zam yapılıyor.

 Ulan bu hep dolar olsa hep ABD’den gelse bu kadar  fark yemez.

 Dediğim gibi hükümet seyrediyor.

Görev yine bize düşüyor.

Stoklanan malı, gramajı düşürülen her hangi bir ürünü ve  aşırı zam yapıldığına inandığınız hiçbir şeyi satın almayın.

Ancak kendinizi kendiniz koruyabilirsiniz bu şerefsiz ahlaksız, hırsız, soygun ve vurguncu düzenden ve bu düzenin kan emicilerinden.


Ordu’ya yakışıyor!

Düz Mahallede Mehmetçik Çocuk parkı ile yan tarafta kalan otoparkın ortasında ki yolu  Taksi durağına veren Belediye ile ilgili  gelen tepkiler  yetkilileri hiç ırgalamamış.

Ordu’nun en güzel yerini otopark yapan  zihniyetin  utanacağı sıkılacağı yok ama belki yanlıştan döner dedik olmadı.

Çok çok zorunlu ise koyacaksın  otoparkın içine taksi durağını . Dünyanın neresinde  çocuk parkı ile  taksi durağı yan yana olur.  Bir metre vatandaşa yol bırakılır.

Her yeri rant olarak gören zihniyete gerekli tepkiyi göstermeyen Ordu bunu hak ediyor mu , ediyor.

Peki böyle bir alanı taksi durağına veren zihniyet Ordu’ya yönetmeyi hak ediyor mu?

 Veya utanmaları gerekiyor mu ?  

Lafı fazla uzatmaya gerek yok. Biz ne dersek tersi oluyor.

Eski yelken kulübün oraya yaptırılan otelin yanından geçen yaya yolunu kapattırıp cafeye tahsis edenler Ordu’ya yakışıyor mu ? Yakışıyor.

Durmak yok Ordu’lu susmaya seyretmeye devam…

MUTLU HAYAT İÇİN 40 ALTIN KURAL

 SİZ HANGİSİNİ BECEREBİLDİNİZ?  

 

1- Ucuz araba kullan ama alabileceğin en güzel evi al.
2- Adam gibi üç fıkra öğren.
3- Sevinçlerini sakın erteleme.
4- Eşini çok iyi seç. Çünkü bu seçim mutluluğunun veya bedbahtlığının %90'ini oluşturur.
5- Her gün 30 Dakika yürüyüş yap.
6- Her yemekten önce ve sonra şükret.
7- Bir arkadaşına sırrını açıklamadan önce iki kere düşün.
8- Maaş çekini imzalayan kişileri asla eleştirme.

9- Kaybedecek şeyleri olmayan insanlardan kork.
10- Gözünün önünde hep güzel şeyler bulundur.
11- Çocukların, adet kelimesini duyduklarında seni hatırlayacak şekilde yaşa.
12- Dinine ait kitabi tam anlamıyla okumak için kendine bir yıl sure tanı.
13- Kendini ve başkalarını affetmesini bil.
14- İlkyardımı öğren.
15- Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.
16- Her gün 6 bardak suyunu içmeyi unutma.
17- Seni seven insanları koru.
18- Zor da olsa ailenle tatil yapmak için her şeyi dene. Bu tatildeki anlar, hayatinin en değerli anlarından biri olacak.
19- Kendine yapılmasını istemediğin hiçbir şeyi başkalarına yapma.
20- Başarıya, iç huzura kavuştuğun, sağlıklı olduğun ve sevildiğin zamanı değerlendir.
21- İyi ve başarılı bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu unutma :
a) Doğru insanı bulmak
b) Doğru insan olmak.
22- Ebeveynlerini, eşini ve çocuklarını eleştirmek istediğin zaman dilini ısır.
23- Sevimsiz olmayacak şekilde ayrı fikirde olmayı öğren.
24- Cesaretli ol, hayatına geri baktığında yaptıkların için değil yapmadıkların için üzüleceksin.
25- Çok mükemmel bulduğun bir fikri başkasının engellemesine izin verme.
26- Keyifsizliklerini açığa vurma.
27- Nasıl bir duygu olduğunu öğrenmek için 24 saat kimseyi ve bir şeyi eleştirme.
28- Evliliğini güzelleştirmek için her gün bir şeyler yap.
29- İyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini asla küçümseme.
30- Çocukların hakkında başkalarına iyi bir şeyler söylerken, bırak onlar da duysun.
31- Güç, sahip olduğun mallarla ilgili değildir. Unutma !!!
32- Çocuklarını anlamaya çalış, yargılamaya değil.
33- Kalem ve not defterini daima yanında taşı.
34- Zaman ve kelimeleri boş yere harcama, ikisi de çok değerli.
35- İnsanların yaptıkları olumsuz şeyleri değil, ileride yapacaklarını düşün.
36- Senden az ya da çok parası olanlarla, paran hakkında konuşma.  
37- Bir şeyi elde etmek çok caba sarf ettiysen, tadını çıkarmak için zaman ayır.
38- Birisinin kahramanı ol.
39- Neyi ve kimi desteklediğini insanlara söyle.
40- Sadece aşk için, mutluluk için, huzur için evlen.

 

( Anonim ) 

Haram lokma ve siyasetin çöküşü 

Rahmetle andığımız ve anacağımız Yaşar  Nuri Öztürk’ün bir yazısını dünkü yazının üzerine iyi gideceğini düşündüm!

Haram lokma ve siyasetin çöküşü

Benim fikir ve siyaset sözlüğümde haram lokma, öncelikle, kamu kaynaklarının talanından elde edilen servet ve nimet anlamındadır.

Türkiye'nin en büyük sıkıntısı, haram lokmadan kaynaklanan sıkıntıdır.

 

Basın dünyamız, güncel tablolara kendi tarzı içinde bakıp bu haram lokma olumsuzluğunu vurgun, soygun, çeteleşerek Türkiye'yi soymak, kamu haklarını ihlal etmek, emeğe ve alın terine ihanet... şeklinde değişik ifadelerle vermektedir. Adı anılmayan daha onlarca haram lokma sektörü var bu ülkede...

 

Bazı örnekleri, ATO'nun kamuya mal olmuş raporlarından izleyelim:

 

1971-99 yılları arasında hükûmetlerin bütçe dışı harcadıkları paranın toplam rakamı 116 milyar dolar. Aynı rapora göre, kaçak kullanım, vatandaşlar kadar kamu kuruluşlarında da olmaktadır.

 

Türkiye genelinde kaçak elektrik kullanımı % 23.5'tir.

 

Yatırıma ayrılan her 3 liranın 1 lirası, rüşvete gitmektedir. Kamu İhalesi Kanunu, bir yandaş kollama ve haramı teşvik kanunu gibi çalışmaktadır.

 

Yarım kalmış yatırımlara harcanan paranın 2004 itibariyle yekûnu 130 milyar dolar.

 

Her 3 CD'den birinin, her yüz kitaptan 40'ının, her yüz bilgisayar yazılımının 58'inin korsan, yani haram kazanç olduğu tespit edilmiştir.

 

Türkiye, dünyada eşi görülmemiş bir korsan kazanç cennetidir. Bu demektir ki Türkiye, helal lokma yemek isteyenler için bir cehenneme dönüşmüştür. ATO'nun araştırmalarını kamuoyuna açıklayan raporların önümüze koyduğu tablolardan biri de şudur:

 

Özetleyelim:

 

%99'u 'Müslüman', yüz bin camili Türkiye, tam bir haram lokma cenneti veya cehennemi görünümü arz ediyor. Türkiye, bir 'emeğe ihanet ülkesi'...

 

Bu tablo dikkate alınarak Türkiye'nin durumu yeniden değerlendirilmelidir.

 

Haram kazanç, emeğiyle geçinmeye çalışan kitleleri değil, kayıt dışı ekonomiyi beslemektedir. Kayıt dışı ekonominin oranı ABD, İsviçre ve Avusturya'da %8, İngiltere, Hollanda, Fransa, Almanya, Kanada ve İrlanda'da %13 ila 15, Danimarka, Belçika, İtalya ve Yunanistan'da %18 ila 28, Türkiye'de ise % 66'dır. Bunun anlamı, Türkiye'de, emeğe ihanetin, erdemli insanı cezalandırma kurumuna dönüştüğüdür.

 

Kamu malını çalıp çırpanlar, insanlık suçlarının en ağırını işlemektedirler. Türkiye'ye hıyanetin öncüleri de bunlardır.

 

Haram lokma zulmünün açtığı yara, insanımızın seçkinliklerinden biri olan 'hak duygusu ve hakka saygı'ruhunu öldürmüştür.

 

Türkiye'de en tehlikeli tehditlerden biri de insanımızdaki hak duygusunun zayıflaması ve neredeyse yok olma noktasına gelmesidir.

 

İnsanımızın hak duygusunu süratle hayata döndürerek tatlı yalanla uyuşmayı beceri sanan kitleleri, acı gerçeği yeğleyecek ruh yapısına kavuşturmak borcundayız.

 

Devletin malı deniz, yemeyen domuz? şeklindeki zehirli sloganı şu şekle getirmek borcundayız:

 

'Devletin malı deniz, bir lokmasını yiyen domuz!' 

 

1980 sonrasının siyasal iktidarları haram lokmayı meşrulaştıran politikalarla bu ülkenin ahlak ve vicdan yapısını büyük bir yıkıma uğratmışlardır. Bu yıkım durdurulmadıkça bu ülkenin iflahı ve bu kitlenin refahı mümkün değildir. İstisnalar, her alanda olduğu gibi burada da kuralı bozmuyor, bozamıyor.

ALLAH İLE ALDATMA TİCARETİ  

İlahiyatçı Yazar Cemil Kılıç yazıları ile  belli kesimin pek hoşuna gitmez.

Yaşadığımız dönemi çok iyi anlatan bir 3-4 yıl öce kaleme almıştı.

Arşivimde denk gelince bu günler de neler yaşandığını ve sürecin nasıl bu hale geldiğini bazıları belki okur da anlar diye yayınlıyorum :

ALLAH İLE ALDATMA TİCARETİ  

 

Günümüzde din tam anlamıyla bir ticari faaliyet haline dönüşmüş durumda. Aslında bu, İslam tarihinin hemen her aşamasında vardı. Fakat son yıllarda Türkiye’de bu konuda inanılmaz düzeyde bir artış söz konusu. Bunun en büyük sebebi de dinin siyasi alana taşınmasıdır. Siyaset kurumu başat anlamda, dinsel söylemlerin baskın olduğu bir mecraya doğru sürüklendi.

A         KP iktidarıyla birlikte dinle ilintili ticari ürünler ve din üzerinden yapılan ticari faaliyetler, çok çeşitlendi. Dinsel sömürü için yazılan içi boş kitaplar, sanatsal değeri olmayan sözde dinsel musiki ürünleri, peygamberi rüyada gösteren terlik satışları, uyduruk dinsel filmler, helal gıda sertifikaları, geceliği bin dolara umreler, cami yaptırma derneği adı altında toplanan inanılmaz miktarda paralar, sizin hayrınıza bedava Kur’an-ı Kerim dağıtacağız diye insanlardan alınan bağışlar, bir kısım ilahiyatçıların yahut hocaların sunduğu ve karşılığında yüksek miktarda paraların alındığı televizyon ve radyo programları, sözde İslamî evlilik siteleri, sözde faizsiz bankacılık, sözde İslamî tatil otelleri, sözde İslamî rezidanslar  vb.  

Din üzerinden siyasi ve ticari kazanç elde etme işinin İslam’ın kadim dönemlerine değin uzandığını biliyoruz. Bu cümleden olarak belirtelim ki, dinin siyasete ve ticarete alet edilmesi özellikle Halife Osman dönemiyle yükselip Muaviye ile birlikte zirve noktaya taşındı. Sonraki dönemde de bu, tüm hızıyla devam etti.

Elbette ki bu gidişata karşı kaçınılmaz bir tepki de doğdu.

Nitekim din üzerinden zenginleşme ve lüks bir yaşam sürme temayülüne tepki olarak İslam tarihinde tasavvuf kurumunun doğduğunu görüyoruz.

Tasavvuf, dünya malına tamah etmeme, zühd içerisinde yaşama ve deyim yerindeyse; “ bir lokma, bir hırka” anlayışını yansıtıyordu. Tasavvuf bu fonksiyonunu yüzyıllarca sürdürdü. Muhalif dinsel hareketler büyük ölçüde tasavvufi / mistik bir anlayış etrafında örgütlendi. Bunu Karmatîlikte, Hasan Sabbah Hareketinde, Şeyh Bedrettin’de vb. çok net bir biçimde görüyoruz.

Açıklıkla ifade edelim ki dinin ticarileşmesi öncelikle siyasileşmesinin bir sonucudur. Hz. Muhammed sonrası ilk dönemde Hz. Ali’nin elinden Fedek Hurmalığının müsadere edilmesi olayı ile birlikte dinin siyasi ve ticari bir faaliyet olarak at başı bir şekilde gittiğini görüyoruz. Bu süreçte Ebu Zer gibi samimi mümin ve yoksul kimseler gidişattan duydukları rahatsızlığı dile getirdiler ve bunun bedelini de çok ağır bir biçimde ödediler.

Günümüzde dini, ticari bir faaliyet alanı olarak gören ve bu yolda servetler kazanan grupların tarihsel olarak kendilerini bir kısım sufî / mistik hareketlerin devamı gibi takdim etmeleri ise tam anlamıyla bir tenakuzdur. Görülen o ki tasavvuf kurumu da çoktan yozlaşmış durumdadır.

Aslında dinsel yaşam bütünüyle tam bir yozlaşma yaşıyor. Din, en sefil bir sömürü mekanizmasına dönüşmüş halde sınıfsal ayrımları keskinleştiren ve tahkim eden bir fonksiyon icra ediyor. Bu durum paradoksal bir biçimde gerçekte dinin temel referanslarına da aykırılık teşkil ediyor. İslam’ın kutsal kitabı Kur’an’da, dinî duyguların ticaret ve siyasete alet edilmesi suretiyle sömürülmesi konusunda dikkat çekici uyarılar mevcut. Dişi Sığır Bölümü 174. Sözde / Bakara Suresi 174. Ayette din sömürüsü üzerinden ticari kazanç elde etmeye çalışanlara şöyle deniliyor: “ Allah’ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyip onu birkaç paraya satanlar karınlarına ateş dolduruyorlar.”

Ama bu konuda en çarpıcı ifade, Yaratan Bölümü 5. Sözde /  Fatır Suresi 5. Ayette ve Lokman Bölümü 33. Sözde / Lokman Suresi 33. Ayette geçen şu sözlerdir:

 

“… Dikkat edin aldatıcılar sizi Allah ile aldatmasın!”

MANDOLİN  (Ç)ALMAK  KOLAY MIDIR ?

 30 Temmuz günü 7. Ölüm yıldönümünde Rüştü Demirel’i andık. Mali Müşavir Demirel’in anısına Ordu Mali Müşavirler  ve Muhasebeciler odası bir   güzel anma programı yapmış ve Ordu Değişim ve Karadeniz 52 gazetelerinde yer alan 52 yazısını da bir kitap haline getirmişti.

Daha önce de bu köşede zaman zaman yazılarına yer erdiğim Rahmetli Demirel’in çocukluk anıları ile ilgili bir yazıyı tekrar yayınlamak istiyorum. Allah rahmet eylesin.

xxx

            MANDOLİN  (Ç)ALMAK  KOLAY MIDIR ?

 

  “ Baba, ben mandolin istiyorum .....”

              Babam, tebessüm ederek,

              “ Tabi oğlum, akşam eve gelirken getiririm…”

              Ben sevinçle babamın tekel bayii dükkanından dışarı fırladım. Rüyalarım gerçek oluyordu. Mandolinim olacaktı. Çifte Fırına kadar koşarak gittim. Fırına gelince durdum. Babam beni anlamamış olabilirdi. Ben mandolin istemiştim ondan, acaba o mandalın mi anlamıştı ?

              Hızla, Sırrı Paşa Caddesinde Kasaplar Sokağı köşesindeki dükkana geri döndüm. İçeri girdim ve şaşkın bakışlarla bakan babama çekinerek, 

              “Baba, ben mandalın istemiyorum, mandolin istiyorum “

              Der demez dükkanda bir küfür patladı.  

              “Başlarım senin mandolinine. Babanda mı mandolin çalmıştı ? “

              Ne mandalın kalmıştı, nede mandolin … Kızgınlık ve korku içinde, ağlamaklı olarak dükkanı terk ettim, hızla eve gittim.

                                                     *                   *                  * 

              1957 yılı idi. 10 yaşımdaydım. Zaferi Milli Mahallesindeki Cumhuriyet İlkokulunda dördüncü sınıfında okuyordum. Rahmetli Mahmut Ataoğlu okulumuzun başöğretmeni idi       ( şimdilerde okul müdürü deniyor) Mahmut hocamız sanatçı ve saygın bir ailenin mensubuydu. Ağabey Ziya Ataoğlu resim öretmeni, diğer kardeşi şehrimizin o dönemler tanınmış bir terzisi idi. Yeğenleri Hamdi Ataoğlu sınıf arkadaşımızdı. 9 veya 10 yaşındaki Hamdi, bize sınıfta ve okulda keman konserleri verebilecek kadar yetenekli ve becerikli bir sanatçı idi.  

              Mahmut Ataoğlu başöğretmenimiz ayni zamanda müzik öğretmeni idi. Okulumuzun öğrencilerine mandolin kursu verirdi. Biz o yıllarda sabahtan akşama kadar tam gün eğitim görürdük. Akşam okul bitiminde mandolini olan öğrenciler bir derslikte toplanır, mandolin akortlarını yapmaya başlar ve Mahmut Hoca beklenirdi. 

              Mahmut Hoca kursa başladığında ben kapı aralığından arkadaşlarımın ahenkli, keyifli, müzik şölenlerini dinler ve imrenirdim. İzlediğim kaçamak kurslar beni çok etkiliyordu ve yüreğim mandolin çalma coşkusu ile doluyordu.

              Kararımı vermiştim. Her şeye rağmen benimde bir mandolinim olmalıydı. Tek çekincem rahmetli babamın tutumuydu. Babam, duygusallığını çatık kaşlarının arkasına gizleyebilen, yerine göre güler yüzlü sevecen, yerine göre sert bir insandı. Müzikle, yada benzeri başka bir uğraş ile ilgilenen bir çocuğun okumayacağı endişesini taşırdı hep.( Ben, o günün ilgi çeken resimli romanlarından Teksas, Tom Miks’i bile babamdan gizli, yorgan altında yada ders kitapların arasında okurdum.)

              Kararımı vermiştim. Tüm cesaretimi toplayarak babamdan mandolin istemeye karar vermiştim. Okul çıkışı siyah okul önlüğümü, beyaz yakalığımı çıkarmadan, Sırrı Paşa Caddesindeki, Çifte Fırın’ın yanındaki, Kasaplar Sokağı köşesindeki dükkanımıza gittim.       ( Bugün o caddede ne Çifte Fırın kaldı, ne kasaplar, nede kasaplar sokağı )

              Rahmetli babam bir elinde köylü sigarası, diğer elinde orta şekerli kahvesi ile tezgahın başında oturmuş arkadaşı ile sohbet ediyordu. Bana gülen bir yüzle bakıp ,

              “Hayrola Rüştü bir şey mi istiyorsun?

              Babam mandolin isteyeceğimi tahmin mi etmişti acaba? Hiç kimse ile bu düşüncemi paylaşmamıştım ki !…

              Cesaretim daha da artmıştı….         

              Yavaşça babama yaklaştım.

               Baba, ben mandolin istiyorum… Alır mısın ?....  

                                              *               *                  *

               Sonraları öğrendim ki bu ilginin adına, bu merakın adına “hobi” diyorlarmış. Her zamanki uğraşlarımızın dışında yer alan dinlendirici bir merak. Severek yapılan bir iş imiş.

               1957 yılı çok gerilerde kaldı. Dünya değişti, Türkiye de değişti. Eğitim, bilim, teknoloji her şey değişti. Beklentiler, istekler değişti. Hobi insanlar arasında yaygınlaştı. Seçimlik hale geldi. Hobi seçiminde verilecek doğru bir karar, özellikle çocuklarımızın gelecekteki hayatlarını, kariyerlerini etkiler hale geldi. Meslek seçiminde, yaşam tarzı oluşumunda, arkadaş ve eş seçiminde hobilerin tartışmasız önemli bir yerinin olduğu öğrenildi.   

               Ya büyükler ? Çocukluğundan buyana geliştirdiği, ya da sonradan keşfettiği hobileri sayesinde stresli, tempolu yoğun çalışma şartlarında nefes alma imkanı buldular. Huzuru yakaladılar.

              Benim hiç mandolinim olmadı…..

              Olsun. İnsan isterse başka hobilerinin varlığını keşfedilebiliyormuş.

              Yeter ki siz keşfetmek isteyin.

ATİLLA İLHAN

Geçtiğimiz günlerde bir sitede haber okurken Atilla İlhan’ın bir şiirine denk geldim.

Nasıl, niçin bilinmez ama denk gelip okumamışım.

 Aslında pek bilinen bir şiiri de değil gibi geldi bana.

 Tarzı değişik ama şahane anlamlarla yüklü idi.

 O yüzden  paylaşmak istedim : Buyurun okuyun!

 

İlk Defa Seviyorum

Ben seni bir okyanusun derinliğinde buldum da sevdim
Parlak bir inciydin benim için
Paha biçilmez bir inci
Ben seni soğuk ve yağmurlu bir günde
Seni düşünürken gülüşündeki sıcaklığın içime dolup da
Beni sardığı bir anda sevdim
Seni sadece selvi boyun,siyah saçların yada kara gözlerin
Güzel bir yüzün var diye değil
Fikirlerinle,konuşmandaki güzelliğin ve benim o kor halde yanan yüreğimle sevdim
Ben seni derinden ve hissederek sevdim
Her kalp atışımda vücudumun dört bir kösesine yayıldığını
Beni sardığını her nefes alışımda ciğerlerime işlediğini bilerek sevdim
Seni kış gecelerinin o soğuk yatağında birlikte uyuyup beni ısıttığın
Yaz sıcağında uyuyamayıp sıkıntılarım olduğun
Ve rüyalarımda buluştuğumuz gecelerde sevdim 
Seni ellerinden tutup kanımın kaynadığı
Kalbimin yerinden fırlayacağını hissettiğim anlarda
O ıslak dudaklarınla beni sevdiğini söyleyeceğin anları düşünerek sevdim

Ben seni o sensiz anlardaki bos ve değersiz geçen dakikalarda
Kayıp zamanlarımızda,seni arayıp bulamadığım
Çaresizlik içinde olduğum,içki sofralarını dost bildiğim anlarda sevdim
Sen ne kadar uzak olsan da,
Aramızdaki kilometreler nasıl çoksa
Bende seni o kadar yoğun ve o denli çok sevdim
Seni kalbimde yanan ateşin ile
Zihnimde oluşan hayallerin o ay parçası çehrenle
Bana derinden bakan o gözlerindeki ışıltıyı göreceğim anları beklerken
Kalbimin yanıp tutuştuğu anlarda
Gelip o bu ateşi alevlendirerek
Bana sarılarak beni sevdiğini söyleyeceğin anları düşünerek sevdim

Korkuyorum!
Hakkettiğin mutluluğu sana verememekten korkuyorum.
Seni beni sevdiğinden fazla sevememekten korkuyorum.
Senin sevgine layık olduktan sonra başkaları tarafından o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum.
Seni kazandım derken kaybetmekten korkuyorum.
Aramızdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.
Senin kalbini daha fazla kırmaktan korkuyorum.
O temiz ve masum göz yaslarını daha fazla akıtmaktan korkuyorum.

Evet korkuyorum;
seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten
Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.
Yada yanlış anlaşılmaktan korkuyorum.
Uçurumun kenarında yalnız kalmaktan korkuyorum.
Dostluğuna doyamadan uluorta yalnız kalmaktan korkuyorum.
Yüreğimdeki o ince sizinin bir gün çoğalmasından ve beni sarmasından korkuyorum.
Sevgi denen güzelliğinin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.
Dostluğun ölüp yerine nefretin yeşermesinden korkuyorum.

Korkuyorum evet;
seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten
Bir çiçek misali ne ellemeye nede koparmaya kıyamıyorum uzaktan seyrediyorum çünkü;
Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.
Ömründe yasadığın mutluluğu huzuru sana yaşatamamaktan korkuyorum.
Sana kalbimden fazlasını verememekten korkuyorum.
Sonunda sana gözyaşından başka bir şey bırakamamaktan korkuyorum.
Seni sevmekten değil;
dostluğunu suiistimal etmekten,
Seni kaybetmekten ve değerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap verememekten korkuyorum.
Belki de çok fazla korkuyorum

ÇÜNKÜ; BEN ILK DEFA SEVIYORUM


Hiç utanma yok bunlarda 

Dilipak diye bir yazar var. Dilipak mı kara mı çamur mu belli değil, bir çok yazısında Ata’ya Cumhuriyete hakaretler gırla gidiyor.

 Adnan Hoca denilen sahtekarla ilgili bizler uyarırken bunların tümü yağ çekiyordu.

Şimdi çıkmış Adnan hocanın arşivi bizi vurur süreci iyi yönetmezseniz sizi vurur diyor.

Korku dağları sarmış Merak etmeyin diğer kasetler gibi bunları da yalanlarsınız olur biter.

 Ama yazıyı dikkatli okuyunca aman ha ne yapıp edip  bunların arşivini ele geçirin veya servis ettirmeyin diye sızlanıyor.

 Buyurun Dilipak olmayan yazarın yazısının o bölümü : 

xxx

Adnan Oktar yakalandı ya, benzerlerini ve bunların tuzağına düşen fuhuş bataklığında debelenen siyaset, bürokrasi, sermaye ve STK içindeki gaflet sahiplerinden de söz edeceğim, bu “Cemaat” denilen yapıların nasıl kontrol altına alınması gerektiğinden de. Bunları kendi haline bırakırsanız hepsi birer FETÖ’ye de dönüşebilir.

Siyaset, bürokrasi “nefs muhasebesi”, yani “otokontrol” yapmıyor da, bunlar yapıyor mu sanıyorsunuz. Bunların bazıları masumiyet iddiasında ve kendilerini nebilerden üstün gören zavallılar. İnsanlar da bunların peşine takılmış gidiyor.

"Kaş yaparken göz çıkarmamamız gerekiyor"

Sanırım daha çok yazmak için daha çok okumam, çalışmam ve daha az gezmem gerekiyor. Şu konferanslara en azından bir süre ara vermem gerekiyor. Kitlelere hitap etmek değil, küçük gruplarla istişare etmem gerekiyor. Birbirimizi anlamamız, dinlememiz gerekiyor. Kaş yaparken göz çıkarmamamız gerekiyor. Unutmamak gerekir ki, bir yandan “ameller niyetlere göredir”, ama aynı zamanda “cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir.”

Bakın uyarıyorum: Türkiye, siyasi, iktisadi, dini, sosyal, fikri anlamda çalkantılı bir döneme giriyor. Sabırlı olacağız. Artık övünmeyi, dövünmeyi bir kenara bırakalım da, aklımızı başımıza toplayalım.

"Bu iş döner sizi vurur"

 

Adnan Oktar’ın arşivi patlarsa, her kesimden birçok kişinin canı yanar onu söyleyeyim. Henüz arşiv ele geçirilmedi deniyor. Arşiv yurtdışında host edilmiş, ama yabancı istihbarat örgütleri bunları servis edebilir ya da bunları şantaj için kullanabilir. Yani bu arşiv her halûkârda birilerinin ipini çekmek, ya da birilerini kullanmak için kullanılacak. Hayırlı bir iş yaptınız, süreci yönetemezseniz, bu iş döner sizi vurur.

 ADNAN SAHTEKARI!

Ömrümüz bu sahtekarları yazmakla geçti, devlet seyretti

 

Medyanın yavşaklığı her konuda sürüp gidiyor.

Ulan sanki sahtekar  ne olduğu belli olan Adnan Hoca’yı yeni tanımış anlamış gibi yazılar yazıyor ünlü yazarlar !!!

 Magazin yazarlarının bir çoğu tam bir satılık köpek şerefsiz.

 Adnan hocadan yallandıklarını unuttular, Adnan hocanın da müritleriyiz demeye getirdikleri yazıların unutulacağını zannediyorlar.

Öyle pespaye şerefsizlik var ki ortam da ulun bu kadar nasıl olur bile denemiyor?

Yıllardır sahtekar bunlar düzen adamı  para seks, uyuşturucu ve her türlü ahlaksızlık bunlarda mevcut kim lan bu iki kitap yazmış ( kitapların hepsi sağdan soldan araklama ile  doldurulmuş) derken taşra da bizi dikkate almayan İstihbarat, polis!!! Medya ha bire ara gazı verip pompalıyorlardı bu ne olduğu belli olmayan adamları.

xxx

Yıllar önce Medyum Memiş  Ulubey cezaevinde yatarken Hürriyet’ten bir telefon geldi. O zaman hürriyet’in Ordu muhabiriyim. İsmini vermeyeyim o zamanın yazı işleri müdürü geleceğini yardımcı olmamızı ve Memiş’i ziyaret edeceğini söylemişlerdi.

Yazıişleri müdürü gelmişti  Cezaevi savcısı , müdürü hazır olda bekliyorlardı.

 Memiş ise isteratgahında her türlü konfor ile sözde hapis yatıyordu.

 Çalgılı çengili, içkili eğlenceleri bırakın istediği zaman cezaevinden çıkıp  istediği yere bile gittiği söyleniyordu.

Hala akıllanmayan devlet Fetö metö Furkan, Adnan derken bir taraftan da Menzilcilere, Süleymancılara ve diğerlerine imtiyaz tanıyor.

Yıllar önce Fetö’yü yazarken bize küfür edenler, efendi hazretlerini !!! savunanlar şimdi yanıldık , yanıltılmışız diyorlar.

Yanılmakta ve yanıltılmakta üstünüze yok.

 Hatta bazıları hala onlarla kol kola.

 Biz yine yazalım.

 Ömrümüz yeter yetmez ama bir gün birisi bu yazıyı okuyup, ulan adamların hayatı uyarmakla geçmiş Devlet seyretmiş diye tarihe not düşer…

VALİLERE YETKİ !

OHAL sonrasına ilişkin önemli düzenlemeler içeren kanun teklifi, bugün Adalet Komisyonu'nda görüşülmeye başladı. İlk kanun teklifi komisyonda kabul edildi. Teklifte, valilere geniş yetkiler içeriyor. 

Geçici maddeler hariç 18 maddeden oluşan teklifte, valilere, “kamu düzeni veya güvenliğin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hallerde, 15 günü geçmemek üzere, ildeki belirli yerlere giriş ve çıkışı sınırlama yetkisi” dikkat çekiyor. ‘Askeri mahallere’ girişte ve çıkışta detektörden geçme şartı getiriliyor. Eğer detektör sinyal verirse üst arama koşulu da bulunuyor.

xxx

Bu haberi okunca uzun yıllar önceye gittim.  12 Eylül darbesinin sonra sözde normalleşme adımları atılıyor Ordu’ya Vali Necati Çetinkaya atanıyor o arada olağanüstü hal yasası devreye sokuluyor.

 Gazeteci olarak az buçuk neler olabileceğini biliyoruz.

             Çamsan ilköğretim okulu yapılması için çalışmalar yapılıyor.

 Çamsan’dan bir iki kamyon sunta inşaat alanına getirilerek depolanmış.

 Ancak üstü kapatılmadığı için yağmurda zarar görüyor.

 Bizde bunu haber yaptık Karadeniz 52 gazetesinde.

 Gazeteye bir telefon  Ben Vali Çetinkaya, hani hazırlıklı olmasak ne diyon len diyeceğiz. Buyurun sayın Valimiz dedik. Siz dedi nasıl böyle bir haber yaparsınız. Ben oraya o suntaları denetmek için koydurdum ne demek çürümeye terk edildi  filan falan. Tabi kem küm derken, Siz dedi benim yetkimi biliyor musunuz. Sizi Giresun’a sürerim zorunlu ikametgaha tabi tutarım dedi.

Çetinkaya ile ilgili yazılacak çizilecek çok şey var ama ben tek bir şey söylüyorum Hakkımı hiçbir zamsan helal etmeyeceğim.

 Neyse konuyu uzatmayalım.

Mevcut gazetecilerin yüzde 99 ‘u canını sıkmasın.

Ama bilin istedim.

Valilerin yetkisi çok!!! 


SAĞCIDAN SOLCU OLMAZ!!!

 Solcudan sağcı olur da sağcıdan solcu olmaz!

CHP’nin yıllardan bu yana Baykal ile başlayan ve Kılıçdaroğlu ile sürüp giden sağsa yakınlaştırma projeleri sonunda meyvelerini iyice vermeye başladı.

Yıllardır İlhan Kecisi, Mehmet Bekaroğlu , Sezgin Tanrıkulu gibi isimlerin bu parti de ne aradığını sorup zarar verdiklerini dillendirmemize karşın ısrarla CHP’yi  bir açmaz içine sokanlar sonunda muratlarına ermiş bulunuyorlar.

            Daha önce de ayni tür yalakalıkları  yapan sağ soylu Kesici  uyarıyı bırakın tekrar tekrar aday gösterilerek ödüllendirildi. Kılıçdaroğlu tarafından son olarak Cumhurbaşkanlığı adaylığı düşünülen, İnce’nin çıkması ile yolda kalıp yine bildik numaraları yapıp demeçler veren Kesic,i son olarak şöyle haber oldu :

xxx

CHP'nin olası cumhurbaşkanı adayları arasında adı geçen CHP İstanbul Milletvekili İlhan Kesici, kişisel sosyal medya hesabından paylaştığı bir mesajla Erdoğan’a destek verdi.

Paylaşımında “kutlama” mesajının yanı sıra Erdoğan’ın Meclis’teki yemin töreninden karelere yer veren Kesici, "Cumhuriyetimizin 3. Dönemi 09.07.2018 tarihi itibariyle Sayın Devlet Başkanı-Cumhurbaşkanımızın TBMM’de yemin etmesiyle başlamış bulunmaktadır. Allah vatanımız, devletimiz, milletimiz ve halkımız için hayırlı uğurlu etsin. Devletimiz ve Cumhuriyetimiz ilelebed payidar olsun" ifadelerini kullandı.

Kesici’nin, mesajında Erdoğan için “başkan” unvanını tercih etmesi dikkat çekti ve sosyal medyada tepkiler aldı.   

xxx

İşin Türkçesi şu her seçimde biraz daha oyları düşen CHP  lideri,  danışmaları ve genel başkan yardımcılarına seslenen bir grup var.

Duyuyorlar mı bilemem.

Dedikleri şu “yerel seçimlerde görüşürüz!!!”

SORUN YOK!

 

Ordu'nun Kumru ilçesinde yaşayan 88 yaşındaki Vesile Avuçga'nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın seçimi kazandığını öğrenince 3 gün şükür orucu tuttuğu öğrenildi.

İlçenin Yenidivan Mahallesi'nde yaşayan Vesile Avuçga, 24 Haziran seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın seçimi kazandığını öğrenince 3 gün şükür orucu tuttu. Bunu öğrenen mahalle halkı kendisini tebrik ederken konuyu öğrenen AK Parti Kumru İlçe Başkanı Aydın Çavuş, Vesile nineyi ziyaret etti. Vesile nine, "Ben gençliğimde ekmek bulamadığım, çaputtan elbise dikip giydiğimiz günler oldu. Allah Cumhurbaşkanımızdan razı olsun. Onun kazandığını duyunca 3 gün şükür orucu tuttum. Allah devlete zeval vermesin" diye dua etti.

AK Parti Kumru İlçe Başkanı Aydın Çavuş ise, "Vesile ninenin 3 gün şükür orucu tutması bizi derinden duygulandırdı. Bizlere, Nene Hatun, Halide Onbaşı, Nezahat Onbaşı, Şerife Bacılarımızı hatırlattı" dedi.

xxx

Haber böyle…

 Ne diyelim Allah kabul etsin.

 88 yaşında ve sağlıklı olduğuna göre Allah nice oruçlar nasip etsin.

AKP ilçe başkanın söyledikleri de çok önemli ve çok duygulu!!!

Yaşlı ninenin   çocukları , torunları var mı bilemiyoruz.

3 gün şükür orucu tuttuğuna göre her hangi bir sıkıntıları yoktur demek ki ?

Ah keşke benim de çeliğimin çocuğumun, torunlarımın . akrabalarımın sıkıntısı olmasa da 16 yıldır başımızda olan Erdoğan için bende 30 gün şükür orucu tutsam…

BOYAMA!!!

            Balıkçıdan, kahveciden kamera koymasını istersin.

Tarihi binaya ne bekçi koyarsın ne de kamera…

Kendini bilmez sözde insanlar gelir istedikleri gibi boyarlar , kirletirler.

 Sonrada temizletmek ve restorasyon için çalışma başlattık kamera koyacağız diye beyanat verirsin.

Yeni değil mi önce dış cephe duvarlarını bölgede bulunan evlerin duvarları sürekli boyanıp çeşit çeşit yazı yazılırken,  Kilisenin dış cephe ana duvarı aylardır boyalı ve yazılı kalmışken birilerinin ne oluyor demesi ile harekete geçen zihniyetten bir şey bekleyemezsiniz.

Geç de olsa yapılacak çalışmaları bekliyoruz.

Ha aklıma gelmişken martı apartmanın yanında bulunan tarihi çeşmeler 4 yıldan bu yana açıklama yapmanıza rağmen el değdirilmedi.

Harap bir  şekilde gün geçtikçe yok olmaya devam ediyor.

Bu yazı sonrası da oraya bir el atarsanız biz görevimizi yapmış oluruz!!!

( DİP NOT : SİZ HAKİKATTEN ÇOK SAFSINIZ YA, FITRAT’TA OLANLAR İÇİN YAS TUTULMAZ. MUHTEŞEM TÖRENİMİZ VAR BUGÜN!!!)

 

Sen iyi ol, ben öleyim 

Anlamadın, anlamazsın

Yüreğimden kopanları ne sen anlayabilirsin ne bir başkası.

Hep suçlandım hep sorumlu tutuldum.

Sen ve senin gibiler önce yargısız infaza tuttular beni.

Sen ve senin gibiler sonra ipe çekmeye çalıştılar,

İpini iyi yağla korkarsam namerdim.

Ayağımın altında duran kütleye cesaretin varsa sen vur.

Gam yerse yürek lanet olsun.

Ben ne yaptım sana söyle  de gideyim.

Hiç mi vicdanın sızlamadı ben bir yerlerde Allah’a yalvarırken,ağlarken sen bana ilenirken,

Hiç mi vicdanın sızlamadı benim bu kadar acıları çekerken yüreğimi darmadağın edecek sözler söylemene .

Olsun be gülüm olsun derdim ben de içime atardım.

İçime attığım yaktı beni kül etti.

Yeniden doğacağım elbette  anka  kuşunun küllerinden yeniden doğarak, seni benden nefret et sen benden iğren.

Yeter ki sevdiğimi unutma.

Yeter ki bu adamın yüreğinin kanadığını,. İçine irin irin acılar aktığını.

Sen böyle ol, ben kötü olayım.

Sen iyi ol, ben öleyim.

(  Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımın yayınlamayan bölümlerinden ) 

 BEBEK    

 Anne idi...

            Yedinci çocuğunu  doğururken, yaşamını yitirdi... Doktorlar  ölen annenin karnındaki bebeği kurtararak dünyamıza getirdi...

            Hemşireler,  ölen annenin geride kalanlarının çocuğa sahip çıkmayışına inat, sahiplenerek “bebek” adı verdiler bebeğe...

            Anne öldü, yerine anne adayı  olabilecek bir kız çocuğu dünyaya merhaba dedi...

            O büyüyecek, o isyan edecek, o gülecek... Eğer yaşarsa tabi...

            Yaşarsa tabi, bir mal gibi satılmamalı , 30’unda  yedi  çocuk annesi olmalı...

            Gözlerini yalancı dünyaya her şeyden bi haber açan “bebek” bebek...

            Sen Türkiye’nin gerçeği, sen Türkiye’nin geleceğisin.

            Bebek, sana sesleniyorum, duymasan da beni!

            Senin gibi bebeklerin ölümü kayıtlara bile geçmiyor...

            Bebek, bebek... Ölümü sana yakıştıramam...

            Yakıştıramam sana  gülümsememeyi...

            Bebek, bebek... Yanlış bir yerde dünyaya gelsen de, büyü bebek, büyü ki, ne anneler ölsün, ne de bebekler...

( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

ŞURAYA BAZI ŞEYLER KOYUYORUM

Şair Birhan Keskin’in güzel bir yazısını okudum tesadüf eseri.

Kendisini de bu yazı ile tanıma fırsatı buldum. Kısaca tanıtmak gerekirse ; 22 Aralık 1963 tarihinde Kırklareli'nde dünyaya gelen Birhan Keskin 1986 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nü bitirdi.

İlk şiiri 1984 yılında yayınlanan şair 1995-98 yılları arasında arkadaşlarıyla birlikte Göçebe dergisini çıkardı.

Çeşitli yayın kuruluşlarında editör olarak çalışan Keskin, Gülten Akın'ın ardından Altın Portakal Şiir Ödülü'nü kazanan ikinci kadın şairimiz oldu. Ayrıca Sema Kaygusuz'un Karaduygun adlı öykü kitabında yer alması nedeni ile, Türk edebiyatında ilk kez bir şair olarak, bir kitabın kahramanı oldu.

İşte sizinle paylaşmak istediğim yazısı :

 

Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. Lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun.

Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!

Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun.

Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.

Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.

Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse sen osun.

Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak, aklında bulunsun.
Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kim bilir, birazdan uzanıp dokunursun.

Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!

Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça, (bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun.

Burada güzel çaylar var. Bu aralar senin için çok önemli. Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat midene dostluk olsun.

Şuraya Youtube’dan müzikler, Bach dinle filan, koydum. Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun.

Buraya bir silkinti otu koydum. Kırk dert bir arada canına yandığım, kırkına birden deva olsun.

Birhan Keskin

 

 

BİR ŞİİR VE BİR ESER

       Bu şiiri neden Atatürk’ün ısrarla sahile konmayan ışıklı panosu ile birlikte yayınladığımı düşünen olabilir.

            Düşünmesinler fazla düşünmeye gerek yok.

Düşünenler için konulmuştur. Düşünmeyenler şiiri de okumasın. Hatta  fotoğrafı görmediğini var saysın!!

 

ANADOLU 

Beşikler vermişim Nuh'a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun ?

Utanırım,
Utanırım fıkaralıktan,
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim,
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın,
Beraberliğin,
Atom güllerinin katmer açtığı,
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında, 
Kalmışım bir başıma,
Bir başıma ve uzak.
Biliyor musun ?

Binlerce yıl sağılmışım,
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?

Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu,
Karayılanı,
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz,
Bir nice sevda...
Bir bilsen,
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan,
Selvi dalından,
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim,
Duyuyor musun ?

Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.

Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?

AHMET ARİF


Okur Yazar Yazdı: “ Ey Türk Gençliği”


Birinci vazifen, bol retweet yaparak Türkiye gündemini belirlemek, Türk twitter trend topic listesini, ilelebet dünya gündemine sokmaya çalışmak ile birlikte facebook üzerinde sahip olduğun sayfaların, kendi profilindeki takipçilerin sayısını müdafaa etmek ve arttırmaktır. 

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli sosyal medyadır. 

Tabletlerin, telefonların ve bilgisayarların senin, en kıymetli hazinendir. En keyifli anında bile seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek; insanlar, şarj, priz, batarya ya da elektrik sıkıntıları adında bedhahların olacaktır. Bir gün, twitter trend topic listesini ya da facebook sayfanı müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın yerin, ev mi, tuvalet mi, bar mekanı mı, arkadaş ortamı mı, seyahat mi olduğunun imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! 

Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. Şifreni ele geçirmeye çalışacak düşmanlar, sayfalarını hacklemeye takipçi listene göz dikmeye çalışabilirler. Bütün sosyal medya kullanıcıları arasında emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. 

Cebren ve hile ile tt listesi; directionerler, troller, hackerler tarafınca bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün hesaplarına girilmiş, bütün sayfa ve profillerin çalınmış ve memleketin sosyal ağlarının her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. 

Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, sosyal medyanın dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu sayfa sahipleri ve takipçi satan kişiler şahsî menfaatlerini, müstevlilerin kirli emelleriyle tevhid edebilirler. Twitter listesi; sayfan ve takipçilerin, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! 
İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; bol retweet yaparak Türkiye gündemini belirlemek, Türk twitter trend topic listesini, ilelebet dünya gündemine sokmaya çalışmak ve facebook üzerinde sahip olduğun sayfaların, kendi profilindeki takipçilerin sayısını müdafaa etmek ve arttırmaktır. 

Muhtaç olduğun kudret, tabletlerinde, telefonlarında, bilgisayarlarında ve damarlarındaki asil kanda mevcuttur !

(Yukarıda ki yazı Okuryazar adlı internet sitesinden alınmıştır)

OY VERMEDEN ÖNCE BU YAZIYI OKUYUN!!!

MHP eski milletvekili Özcan Yeniçeri geçtiğimiz gün Yeniçağ gazetesinde ‘ Utanmadan oy isteyecekler ‘ başlıklı bir yazı yazdı.

Sandığa giderken bile acabaları olanlar okusun diye  buradan paylaşıyorum.

xxx

 

On altı yıldır ülkeyi yöneten AKP zihniyeti her alanda toplumda onarılması imkânsız hasarlar bırakmıştır. AKP ile birlikte bütün kavramlar, değerler ve ilkeler altüst olmuştur. 

Toplumun bir kesimi ötekileştirilmiş diğer kesimi ise yandaşlaştırılmıştır. AKP'nin iktidar yılları insanların kutuplaştırıldığı, birbirlerine kin ve öfke ile bakar hale geldiği yıllar olmuştur. AKP iktidarı Türkiye'yi yandaşları için her türlü günahın serbestçe işlendiği bir galeriye dönüştürmüştür.

                Mezhep ve etnik bölücülük!

Bir patlama sonrası katledilen 52 yurttaşın arkasından "Reyhanlı'da 52 Sünni öldü" diyerek, Gezi olayları sırasında ölenlerin "Alevi" olduğuna vurgu yaparak, Yargıtay'daki hâkimin "Alevi" olduğuna dikkat çekerek her şeye mezhep temelli bakmak bu dönemin ürünüdür.

Dahası AKP iktidarı "evde tutmakta zorlandığımız yüzde elli ile dışarıda olan yüzde elli" olarak toplumu karpuz gibi ikiye ayıran bir kutuplaştırma anlayışı da bu dönemin belirleyici karakteristiğidir.

"Başı örtülü bacımız" dediler ama 'başı açık bacımız' diyemediler.

Toplumu tutkal gibi bir arada tutan ortak yanlarını değil birbirinden ayrı olan yanlarını adeta kutsadılar.

Camiyi, kışlayı, okulu, adliyeyi siyasetin odağı haline getirdiler.

Gerekli gereksiz, zamanlı zamansız her yerde "Türk, Kürt, Arap, Gürcü, Roman vb.." kavramlarını kullanarak toplumu etnisitelere göre atomize ettiler.

Ne istedilerse verdiler. Mezardakileri hep birlikte kaldırarak referandumda evet oyu kullandırdılar. Ergenekon davalarının savcısı oldular.

 FETÖ'yü devletin derinliklerine sızdırdılar.

Kozmik odaya birlikte girdiler.

Sonuçta FETÖ'yü devlet içinde devlet haline getirdiler.

FETÖ, zamanın MHP'sine ve Baykal'a kaset operasyonları yapınca "ne özeli bunlar geneldir genel" diyerek siyaseti siyaset dışı yollarla dizayn ettirdiler.

17-25 Aralık'ta bu büyüttükleri karga "ayakkabı kutularındaki dolarlarla evlerdeki para sayma makineleriyle" gözlerini oyunca "yandım Allah" diye bağırdılar.

15 Temmuz darbe girişimi iktidar tarafından beslenen bu tosuncukların CIA ile birlikte iç savaş çıkarmak amacıyla başvurdukları bir girişim olarak tarihin sayfaları arasındaki yerini aldı.

Sonra da güçlüyü değil güçsüzü, tepedeki FETÖ'cüleri değil tabandakileri, damatları değil garibanları içeri tıktılar.

PKK'yla çözüm süreci suçunu işlemek!

PKK'yı muhatap alarak terör örgütüne devlet muamelesi yaptılar, devleti ise terör örgütü seviyesine düşüren çözüm sürecini başlattılar.

Oslo'da devleti ayağa düşürdüler.

Habur'da yargıyı rezil ettiler.

Dolmabahçe'de eli kanlı terör elebaşısından akıl aldılar.

Askerin elini kolunu tutup PKK'nın kentlerde hendek eşmesine, haraç toplamasına, çadır mahkemeleri kurmasına sebep oldular.

Ne kadar aklı tartışılan adam varsa onları "Akil Adam" sanıp toplumun üstüne saldılar.

Barzani'yle Diyarbakır'da "Megri... Megri" şarkıları söylediler.

Sorun çözmek için yola çıktılar sorunun parçası haline geldiler.

Aynı şeyi uluslararası ilişkilerde de hem yaşadı hem de yaşattılar.

Kıbrıs'a kırk yıllık çözülmeyen sorun olarak baktılar. "Çözümsüzlük çözüm değildir" diyerek Annan Planı'nı kabul ettiler.

Ermenistan'la "yüz yıllık tarihi sorun tarih oldu" diyerek Zürih Protokollerini imzaladılar.

"Emevi Camii'nde namaz kılmak" iddiasıyla yola çıktılar, Süleyman Şah Türbesini sırtlanarak taşıdılar.

Suriye'den de üç buçuk milyon göçmen kabul ettiler.

BOP'a eş başkan, Zarrab'a yoldaş oldular.

Tepesinde tepelendikleri cumhuriyeti kuranları "iki ayyaş" olarak ilan ettiler.

AKP ile Türk olmaktan kurtulduklarını, Cumhuriyeti "90 yıllık reklam arası", Abdülhamit Han ile Tayyip Bey arasını ise "duraklama dönemi" olarak ilan ettiler. "Milliyetçiliği ayaklarımızın altına alıyoruz" dediler.

 

Aldılar, sattılar bu arada köprü ile yol da yaptılar. Şimdi de kıraathane ile millet bahçesi yapacaklar. Orada halk kek yiyip mutluluktan yuvarlanırken kendileri de milletin sarayında "Eyy Millet!" diyecekler. Utanmadan oy isteyecekler!

Nasihat!
Bu günlerde bazılarının (bunun içinde biz de dahil!) nasihatlere ihtiyaç duyuluyor.
Aklı, fikri, okuması olan herkesin bu konuda okuyacağı kitap, bulacağı kaynak çoktur.
Hazret-i Ali'nin zamanımıza kadar gelen en güzel öğüt ve nasihatleri oğlu Hazret-i Hasan'a verdiği öğütlerdir. Hazret-i Ali'nin hutbe, mektup, emirname ve özlü sözlerinin yer aldığı başta 450 Nehcü'l-Belağa olmak üzere bir çok kaynakta bulunabilir.
Her bir konu için oğula verilmiş nasihatleri buradan yazmak mümkün değil. Merak edenlerin internet yolu ile bulup okuması gerektiğine inandığım nasihatlerden bazılarını burada sizinle paylaşıyorum.
Herkesi kendin gibi bil
Ey oğul!
Kendini başkaları için ölçü kabul et. Diğer insanları tıpkı kendin gibi tut.
Kendi nefsin için istediğin şeyi başkaları için de iste.
Kendi nefsin için sevmediğin şeyi başkaları için de sevme.
Kendine iyilik yapılmasını istediğin gibi başkalarına da iyilik et.
Başkalarında kötü gördüğün şeyi kendin için de kötü gör.
Başkalarına yaptığın şey kadar sana da yapılırsa ona razı ol. Yaptığından fazlasını isteme.
Sana söylenmesini istemediğin şeyi sen de diğerlerine söyleme.
Başkalarının seni nasıl görmesini istiyorsan, sen de başkalarını öyle gör.
Haram ne kötü yemektir
Ey oğul!
Haram ne kötü yemektir. Güçsüzlere zulüm, zulmün en çirkinidir. Tecrübe ettiğin şeylerin hayırlısı sana ibret verendir. Alçak tabiatlı yardımcılarda, kötü zan sahibi dostlarda ihtiyar ve irade yoktur.
Sakın inat bineği sana üstün gelmesin.
Şu esaslara riayet et
Ey oğul!
Sana söyleyeceğim sekiz husus var ki, bunları aklından çıkarma:
1. En büyük zenginlik akıldır.
2. En büyük vahşet kibirdir.
3. En büyük fakirlik ahmaklıktır.
4. En büyük meziyet güzel ahlâktır.
5. Ahmaklarla asla dostluk kurma. Çünkü o sana faydalı olayım derken zarar verir.
6. Yalancılarla dostluk kurma. Çünkü onlar sana uzak olanı yakın, yakın olanı da uzak gösterirler.
7. Cimri insanlarla yakınlık kurma. Çünkü cimri adam ihtiyacın olan şeyi bile senden esirger, vermekten çekinir.

SARHOŞUM DİYE AYIPLAMA  

Sarhoşum diye ayıplama beni,
Bende bir insanım senin gibi,
Bir gün şair Ümit Yaşar’ın dediği gibi’ Yaralı ve yenik bir asker gibi toprağa düşersem unutma, insan sevebildiği kadar insandır, insan sevdiği kadar insandır’
Yüreğimin yangınını bilsen, çaresizliğimi, umutsuzluğu ve sevdiğime ulaşamamayı..
Anlarsın belki beni.
Anlarsında geç olur gülüm, belki de çok geç…
Ben bir uzak denizciyim yaşamın ortasında, sığınacak limanım sen oldun belki de farkında değilsin.
Sen o kadar büyüksün ki; senin limanına sığınacak o kadar gemi varken, uzak yollardan gelmiş yorgun, bezgin, aşkın son noktasını bulmuş bir gemiyi limanına alamazsın ki…
Haklısın gülüm bırak yorgun ve yılgın bir gemi ve onun kaptanı kendi acizlikleri içinde çürüyüp gitsin.
Sakın bana palamarını uzatma ben kendi kendime çöker giderim denizin derinliklerine,
Çeker giderim kimsenin haberi olmadan ardımdan gözyaşı dökecek tayfalarım olmadan…
Ama bilirim ki bir uzak limanda bir sevgili benim için ağlayacaktır.
Bilirim ki o garip denizci Denizkızının kollarında sonsuza kadar uyacaktır.
( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımın yayınlanmayan bölümlerinden )

Bu video, bu sözler unutulmaz!!! 

Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı ve 1. Bölge Milletvekili Adayı Dr. Abdullah Sevim sosyal medya hesabından yaptığı bir konuşmadan derlenen bir video yayınladı.
Belki birileri için pek bir şey ifade etmeyebilir. 
Ama inanın bu seçime damga vuracak sözler ve vurgulamalar var.
Seyretmek isteyenler için videonun linkini buraya bırakıyorum, sözlerini de aşağıda paylaşıyorum:
https://www.milligazete.com.tr/video/1559671/abdullah-sevimden-tuyleri-diken-diken-eden-unutmayin-kardesim-videosu

"Unutmayın kardeşlerim. Bu seçim 40 yıllık esnaf dükkanını kapatmak zorunda kalan Ali amca ile paradan para kazanan rantiyeciler arasındadır. Bu seçim şeker fabrikalarını satanla, nolur satmayın diye mücadele edenler arasındadır. Bu seçim çocuğu üşümesin diye saç kurutma makinesini açıp çocuğuna veren sonra da yan odada intihar eden Emine Akçay kardeşim ile yandaşlara kömür dağıtanlar arasında olacaktır. Bu seçim bir türlü atanamadığı için intihar eden Merve Çavdar kardeşim ile devletin imkanlarını sömürenler arasında olacaktır. Bu seçim köy yolu kapalı olduğundan oğlunu hastaneye yetiştiremeyen ve cansız bedenini 16 kilometre taşıyan Muharrem Taş kardeşim ile aya dört geliş dört gidiş yol yapma soytarılığını dile getiren taş yürekliler arasında olacaktır. Bu seçim üç yüzü aşkın emekçi maden işçisi arkadaşına mezar olan, Soma Madeni'nden çıkarıldığında sedyeye binerken "çizmelerimi çıkarayım mı?" diye söyleyen Murat Yalçın kardeşim ile "böyle ölümler bu işin tabiatında var" diyen kibir kulelerinde oturan beyefendiler arasındadır. Bu seçim mazlumla zalimin, bu seçim ahı olanlarla ah alanların, bu seçim suskun ile sesi çok çıkanların, bu seçim Allah'a kul gayrında hür olanlarla; güce, makama, şöhrete tapanların seçimi olacaktır."

 SIKINTI MI VAR ? 

Haber ajanslarının geçtiği haberlere bakıyorum  yüzde 90  AKP birinci sıra adayı Şenel Yediyıldız’ın seçim çalışmaları ile ilgili.

AKP’nin diğer adaylarının haberlerine ise tek tük rastlıyoruz.

Herhalde hiç hesapta yokken Cumhurbaşkanı tarafından Ordu birinci sırasına konulan Yediyıldız’ın seçilmesi yolunda önemli bir ittifak var.

Haberlere bakınca gerisinin boş verildiğini görüyoruz.

 Geçenlerde  kulağıma fısıldayın AKP yöneticisi nasıl bu lise ile dördü alabilir miyiz dedi.

Yani diyor ki 3 garanti de 4 belki olur?

Söylediklerinden onu anladım.

Artık Yediyıldız kendi yerini garantilemek için Bir gece gelen ansızın emir ile birinci sıraya kondum şükür Cumhurbaşkanımıza demeye devam ettiği sürece kendi yeri garanti.

Gerisini diğer adaylar düşünsün!!!

GEÇMİŞ,GEÇMİŞ DEĞİL !!! 

AKP’lilerin  Cemaat geçmişi  biliniyor, nasıl arkadaş oldukları nasıl kol kola gezdikleri.

            Ama ne yazık ki siyasi ayak bir türlü ortaya çıkmıyor. Çıkartılmıyor.

Herkes biliyor herkes anlıyor ama ne yazık ki  CHP Fetöcu oluyor da diğerleri üstüne toz bile kondurmuyor.

Arşivler ortada.

Bunları tartışırken Ekim 2016 tarihli bir haberi önüme koydu.  İyi partili bir arkadaş.

Akşener’i  Fetöcü ilan edenlerin başında gelenlerden bir tanesi  MHP Ordu Milletvekili  Cemal Enginyurt dedi.

 Zaten MHP’lilerin çoğu bu damgayı vurmak istiyor ama geçmişleri kendilerini bırakmıyor diye ekledi.

Bana da  verdiği notu paylaşmak düşüyor :

 

Beyaz TV'de yayınlanan bir televizyon programına katılan Cemal Enginyurt, FETÖ için "Ben diyorum ki; Fethullah Hoca cemaati bu memlekette düzgün, ahlaklı bir şekilde hizmet etmek isteyen, bu memleketin dışında Türk Devletini, Türk Bayrağını, Türkiye Cumhuriyeti’ni yüceltmek isteyen insanların güzel hizmetler yaptığı, güzel bir yerdir” ifadelerini kullandı. 

“BİR GECE ANSIZIN GELEN EMİR”  

Lafı uzatmaya gerek yok . bir gece gelen ansızın emir ile Ordu AK Parti birinci sıra adayı olan Şenel Yediyıldız Ordululardan destek istiyor.

Ordululara hiçbir şey sormayanlar Ordu merkezden bir AKP’li aday koymayanlar ( BBP’liden bahsetmiyoruz)  gelen emir ile size emir veriyor ve destek istiyor.

Okuması yazması olan  aşağıda ki konuşmadan ne anlıyorsa bende onu anlıyorum.

Neyi hak ediyorsanız onu size sunuyorlar. Cıbbana devam!!!

"Bir gece ansızın gelen bir emirle Ordu'ya aday olduk. Aday olmadım bir sorumluluk yüklendim. Bu sorumluluğu kaldırabilmek için tüm dostlarımıza ihtiyacım var. Bütün dostlarımın bu sorumlulukta benimle birlikte olarak taşın altına elini koymasını istiyor ve arzu ediyorum. Türkiye zor bir dönemden geçiyor ve belki de Türkiye tarihinin en zor seçimini yapıyor. Hem içeride hem de dışarıda değişik odakların saldırısı ile karşı karşıyayız. Görüyorsunuz ki dolarla, teröristlere silah vererek ve bir kısım kendi içindeki insanları Türkiye'ye gönderip onlarla saldırıyorlar. Bu saldırılara karşı koymanın sorumluluğu için Ordu'ya gittim ve bu sorumluluğu sizlerle paylaşıyorum. Sizlerin desteğine ihtiyacım var, milletvekili olmak için değil, çok rey almak için değil ama memleketin selameti için desteğe ihtiyacımız var"

YALAN, YALAN... 

Bir tarih cami imamının biri Oruç tutmayan teravi namazına gelmesin, oruç tutmayan bayramlaşmasın deyip durmuştu.

Biz de Ramazan günü sürekli yalan konuşanlar ne yapacak diye sormuştuk.

Yanıt alamadık.

 Ama öğrenci yurdunda ki  yanlışları nedeniyle (!) işlem yapılmadan bir günde tarihinde emekliye sevk edilmişti.

Meydana çıkıp dinden imandan Kuran’dan Allah’tan sürekli bahsedenlerin  iftira ve yalan konusunda Ramazan ayı filan dinlemeden son sürat ilerlemesini görünce aklıma bu geldi.

Resmen yalan makinesi olmuşlar.

Allah, kuran diyerek sürekli yalan konuşanlar konusunda arada sırada camilerde vaaz veren  emekli din görevlisi acaba nasıl yorumlar ?

Merak edip duruyorum.

İlk gördüğüm yerde soracağım eğer yanıt verirse sizle paylaşacağım !!!

BÖYYÖK  MÜJDE! 

 

 AKP Genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan  Atatürk havalimanın yerine  Millet bahçesi yapacağını açıkladı ve  çok önemli müjde olarak duyurdu.

Bunu çeşitli açıklamalar takip etti.

 Ordu’da geri kalmadı nasıl yapacaksa bilinmez  Ordu 19 Eylül stadyumunun da millet bahçesine dönüştürüleceğini açıkladı yetkililer.

Cumhurbaşkanı açıkladıktan sonra bir şeyler karalamıştım.

 Ordu’da açıklayınca ayni şeyleri tekrar yazayım.

 Milletin yarısı aç yarısı tok. Gençlerin çoğu işsiz.

Siz o millet bahçesinin bir bölümünü ekip dikilecek biçilecek bir alan haline getirinde işsizi fakir fukarası bir şeyler ekip biçer evinde yemek yapar.

En büyük müjde diye sunuluyor millet bahçeleri.

Fabrika yok iş yok istihdam yok üretim yok. Satmadık fabrika bırakmadınız. Şimdi de ülkenin en önemli silah sanayisi olana Aselsan’ı satma peşindesiniz…

Hiç olmazsa dediğim gibi bir kenarını ekip biçmeye ayırın da millet pancar filan yer karnını doyurur.

Ah benim güzel ülkem ahhhh.

 Her yeri beton yaptılar

Bir fabrika bile açmadılar. Millet bahçesini en büyük müjde olarak bizlere yedirmeye çalışıyorlar.

 Ne diyelim afiyet olsun!!!


BEN YAPTIM OLDU !!!

Şimdi şehre kırmızı yeşili parlak ışıklı reklam panoları konulmaya başlayınca levha çirkinliğini yetkililere hatırlatmıştım. Ayrıca bu tür iş yeri levhalarının yola paralel değil cepheye yapışık asılmalı haksız rekabete yol açıyor ayrıca bu tür iş yeri levhası asmak belediyenin aldığı karar gereği yasak demiştim. Yetkililer bakacağız dediler o günden bu güne pavyon sokaklarını aratmayan caddeler ortaya çıktı.
Bir süre önce kavşaklara konulan alaca bulaca renkli ışıklandırmalardan da bahsederek nedir bunun amacı hiç yakışmıyor şehir girişlerinde bu tür ışıklandırmaların ne gereği var bir şeyde çağrıştırmıyor demiştik.
Şimdi Ordu Gözlem adlı internet sitesinde yer alan bir haberi önce okuyalım : 

Ordu Büyükşehir Belediye Meclisi Toplantısı’nda, CHP’li belediye meclis üyesi Hasan Karamustafa, Büyükşehir Belediyesi’nin bazı kavşaklara yerleştirdiği 3 boyutlu görselleri ve bazı yatırımları eleştirerek, “Şu anda gördüğümüz bir şey var. Bozukkale’nin orası ile Mersan sapağı diye tabir edilen yere iki tane cancanlı olan bir şey konuldu. Doğru olduğunu düşünüyor bazı arkadaşlarımız ama bu kadar cancanlı girişe ne olduğunu anlayamadığımız, sizin taahhütleriniz içerisindeki şehrin giriş kapıları mıdır bunlar. Onları da merak ediyoruz. Çünkü orada yanıp sönüyor. 3D ışıklı felan bir şeyler söyleniyor. Ne olduğunu biz anlayamadık. Bizi bilgilendirirseniz sevinirim” diye sordu. Bunun üzerine söz alan Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz, kavşaklara yerleştirilen 3 boyutlu ışıklı görselleri meclis üyelerine göstererek, “Arkadaşların beğenmediği görüntüler bunlar. Bizim beğendiğimiz arkadaşların beğenmedikleri bunlar. Tartışılır. Onlar çöplü ortamı beğeniyorlardı zaten. Biz çöpsüz ortamı beğeniyoruz. Durugöl’de çöp vardı ona bir itiraz etmediler. Çöple yaşamaya alışanlar bu güzel görüntüye elbette itiraz edebilir. Buna bir yorum yapacak halimiz yok.” dedi.
….

Başkan soruya yanıt vermiyor. Topu taca atarak başka şeyler söylüyor.

Hiç yakışıyor mu bu tarz ?

Nedir neyi temsil etmektedir.

Neden konulma ihtiyacı gösterilmiştir.

Kaç liraya mal olmuştur.

Ankara’nın eski Gökçek’ini mi taklit ediyorsunuz diye biz de soralım bari.
Tabi medyanın yüzde 90 teslim olmuş bir şehirde bu sorular sorumaz.

Başkanın ben beğendim, biz beğendik kardeşim size ne demesi normal.
Yeni Orduspor ismi konusunda ‘ başkanım nereden buldunuz bu yeni takısını” deyince “ben beğendim” diyerek çıkmıştı işin içinden.

Yani sorun şu; AKP’lierin de sık sık şikayet ettiği durum budur.

Ben yaptım oldu.

Kalmaz bu makamlar kalmaz.

Bak Ankara’nın dinazorlarını, fışkiyelerini yine ayni partinin adamı yıktı ?

 

Bıkmayacağım

 Bal’da şöyle balda böyle.

Bal konusunda Ordu’da en çok yazı yazan adamım. Fındık kadar değerli olan bir ürünü yıllardır etkili hale getiremeyenlere kızıyorum. Yıllardır Arıcılık Enstitüsü olan bir yerde Arıcılar Birliği olan bir yerde hala marka oluşturamamışız hala bir paketleme  tesisi kurup malımızı doğru dürüst pazarlayamamışız ama hala beyanat vermeye devam ediyorlar.

Bu beyanatı verenler Bal konusunda Ordu’da yıllardır bir şey yapmayanlar yapamayanlar konuşmaya devam edeceğe benziyor.

Bu girişten sonra aşağıda ki açıklamayı gönül rahatlığı ile okuyup övünebilirsiniz!!!

xxx

Dünya bal üretiminde Çin’in ardından ikinci sırada bulunan Türkiye’de en çok bal üretilen ili Ordu’da dünya balının yüzde 1’ini üretildiği açıklandı.

 

Açıklamaya göre Ordu’da dünyada 100 ülkeden fazla bal üretiliyor.

 

Arıcılık Araştırma Enstitüsü Müdürü Feyzullah Konak, FAO’nun 2014 yılı verilerine göre dünyada 143 ülkede 1 milyon 510 bin 568 ton bal üretimi gerçekleştirildiğini belirtti. Bal küresel pazarının 2022 yılına kadar 2.4 milyon tona ulaşacağının tahmin edildiğini kaydeden Konak, “2014 yılı itibarı ile Türkiye’nin üretimi 103 bin 525 tondur. 2016 yılında 16 bin 280 ton bal üretimi gerçekleştirilen Ordu’da 2017 yılı üretimi 16 bin 799 tondur. Bu durumda Türkiye’nin dünya üretimi içerisindeki payı yüzde 6.85 iken Ordu ilinin 2017 üretimi ile bu veriler karşılaştırıldığında dünya üretiminde bulunan 100 kg balın 1 kilogramı ilimizde üretilmektedir” dedi.


Ordu’da 100 ülkeden fazla bal üretiliyor

 

İstatistiklere göre Ordu’da dünyadaki 100 ülkeden fazla bal üretimi gerçekleştiriliyor. Yaklaşık 17 bin ton bal üretimi gerçekleştiren Ordu, dünya üretiminde 29’uncu sırada bulunan ve 11 bin 302 ton bal üreten Çek Cumhuriyeti’nden, 9 bin 592 ton bal üreten 30’uncu sıradaki Bulgaristan’dan, 9 bin 450 ton bal üreten 31’inci sıradaki Yeni Zelanda’dan, 9 bin 400 ton bal üreten 32’inci sıradaki İtalya’dan, 8 bin 700 ton bal üreten 33’üncü sıradaki Şili’den ve 8 bin ton bal üreten 34’üncü sıradaki Tayland’dan fazla bal üretiyor.

 

Ordu’nun bal üretiminde geride bıraktığı ülkeler arasında Portekiz, Küba, Mısır, İngiltere, Avusturya, Cezayir, İsviçre, Sırbistan, Pakistan, Tunus, İsveç, İsrail, Japonya gibi ülkeler de bulunuyor.

AKP BİRİNCİ SIRA ADAYI NE DİYOR ?  

AKP Ordu birinci sıra milletvekili adayı Şenel Yediyıldız’ı önce bir tanıyalım :
xxx

1953 yılında , Ordu Kabataş ilçesi Hoşkadem Köyünde dünya’ya geldi. İlkokulu köyünde bitirdikten sonra, Tokat İmam Hatip Lisesinde eğitimine devam etti. Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesinde Tıp Eğitimini tamamladı.
Zonguldak ili, Çaycuma ilçesi Karapınar Sağlık Ocağı ilk görev yeridir. Askerlik görevini Yedek Subay olarak Ağrı’da tamamladı…
Tıp eğitimini aldığı Atatürk Üniversitesinde Göğüs Cerrahisi ihtisasını tamamladı.
1990 yılında, İstanbul Vakıf Gureba Hastanesine Uzman Doktor olarak atandı, aynı hastanede 1996-2000 yıllarında Başhekim Yardımcılığı, 2006-2007 yıllarında ise Başhekimlik görevlerini üstlendi.
Ayrıca çeşitli Sivil Toplum Kuruluşlarında aktif görev alan Dr.Şenel Yediyıldız ÖNDER, MÜSİAD ve çeşitli hem şehri derneklerinde aktif görev aldı..
2009 yılında İstanbul da bulunan Ordu il ,ilçe, Belde,Köy ve Mahalle derneklerinin üst kuruluşu olarak kurulan ORDU DERNEKLER PLATFORM’unda Başkanlık görevinde bulundu,
İyi derecede İngilizce bilen Dr.Şenel YEDİYILDIZ evli ve iki çocuk babasıdır…
xxx

Evet tanıdıktan sonra Yediyıldız’ın sosyal paylaşım sitesinde paylaştığı bir şeyi aktaralım 

“Devletin geleceğini siyaset, milletin geleceğini bilgi sağlar. Bilgi siyaseti kuşatmalı münevver ve aydının yerini Türk bilgini almalıdır. Çünkü, osmanlının münevveri ile cumhuriyetin aydını batı kaynaklıdır, mili değildir.Cumanız mübarek olsun. “
xxx

Sayın Yediyıldız ağzınızdan düşürmediğiniz Osmanlı’nın ‘ Münevveri’ ile karşı olduğunuzu her ortamda belirttiğiniz Cumhuriyet aydını nasıl milli olamıyor.
Hadi Cumhuriyet aydınını anladıkta bu ağzınızdan düşürmediğiniz övüne övüne bir hal olduğunuz Osmanlıya neden taktınız ?

Cumhuriyet’i anladık da Osmanlıdan ne istiyorsunuz ?!!

İşin Türkçesi sizin paylaştığınız iletiden pek bir şey anlamadık. Anladığımız tek şey Cumhuriyet karşıtı olduğunuz! Osmanlı münevveri konusunda biraz bizi aydınlatsanız seviniriz!!

ALTIN DOKUNUŞ!!!

Ordu Altınordu Belediyesi Çavuşlar şelalesinin çevre düzenlemesini yapmaya devam ediyormuş.

 Daha önce yazmıştık.

Şelalenin dibine kadar beton döküp bir güzel doğal görüntüyü bozup iş yapanlar  çalışmalar devam edecek diyor.

 Bir gazete çalışmalar devam ederken burası için ‘ Altın dokunuş’ diye başlık atmıştı.

 Altınordu Belediye Başkanı Engin Tekintaş yaptıkları ile övünüyor.

Ama inanın bana bölgenin resmini gören gerçek doğacılar ağızları açık hayretler içinde bölgenin nasıl berbat edildiğine şahit oluyorlar.

Bırakın dokunmayın, doğal yapıyı bozmayın,  oraya ulaşmak isteyen biraz zahmet çeksin. Arabası ile  şelalenin ağzına kadar gelmesin,  O sıcakta dökülen betonun ısısı ile insanlar yanmasın. Doğal kayaları yürüyüş yollarını bozarak bir şey yaptıkların zannedenler ve buna ‘ Altın dokunuş’ diye başlık atanlar azıcık utanmalı.

Ben  bu örnekten başka sıfıra kadar beton dökülmüş bir şelale ortamı görmedim.

            Ne yazık ki bu çirkinlikle övünen yerel yönetimiz ve medyamız var ! 

GÖZLERİMİ BAK…

Ne bu hayret, hiç sevmeyecek miydin?

Hiç sevilmeyecek miydin?

Bir gün apansız yüreğinin ortasına düşen kor ateş büyür, taşar sende şaşarsın.

Bir elin sıcaklığı, bir göz göze gelmek yangını öyle körükler ki söndürmek ancak zamanın işidir.

 Kimseyi üzme ve önce kendini üzme…

Bir mektup yaz kendi kendine, içinde acı, aşk, hasret olsun.

Sakına sevgini koyma…

Ben yazıyorsam varım.

Yaşadıklarım, hayallerim ve sevdiklerim için…

Kadınım, ölsem de unutma…

Mektup yaz bana, gözlerimi hatırla.

Gözlerime bak, gözlerimde denizi görebilir misin?

Gözlerime bak, beni sevebilir misin?

 

( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan)

VALİ VE BELEDİYE BAŞKANI …

Daha önce yazdık vatandaş hele ramazan ayı ile birlikte artık resmen tacize uğruyor.

 Kendimden iki örnek : ( Süleyman Felek caddesinde işim ile birlikte yürürken  uzun boylu kolunun biri yalandan sarılı bir adam yolumuzu resmen  kesti ve para istedi.  Yolumuzu kesme dedim  ne dese beğenirsiniz her yer yol geç kenardan.  İkinci olay Yalı Cami karşısı giyimi düzgün bir bayan bu kez eşimin yolunu kesip (Hamileyim para ihtiyacım var  dedi. Sonra’da ben dilenci değilim diye çıkıştı. )

 

Dilencilik suçtur, bu suça göz yumanları şiddetle kınıyorum. Devlet yönetilmiyor. Yöneticiler acz içinde. Sokaklar eşkiyaya teslim olmuş, kadın,erkek,çelik çocuk resmen yol kesiyor. Çıkabilecek olaylardan Vali ve B.Şehir belediye başkanı sorumludur

Evet geçtiğimiz günlerde yazdığım bir yazıyı tekrar ilgililerin dikkatine sunmak istiyorum!!!

Bir şey 40 defa söylenince olurmuş!!!

?

 

DİLENCİLER 

 

Vallahi de bıktım billahi de bıktık.

Yerlisinden Suriyelisine milletin önünü kesip zorla dilencilik yapıyorlar.

 Valilik genelge yayınladı bunlar hakkında yasal işlem yapılacak diye.

Şimdi çocuklar da büyüklerde sözde mendil satarak dileniyor.

Bir çoğu yine ayni şekilde özellikle bayanları taciz ederek para istiyor.

Vatandaş olarak devlet yetkililerinden bu kanunsuzluğa dur demelerini bekliyoruz.

Yayınladıkları genelgeleri uygulamasını istiyoruz.

Çok şey mi istiyoruz ?

Özellikle Cumartesi Pazar dilenciler volta atıyor.

Zabıta karışmıyor polis karışmıyor.

Cumartesi Pazar her yer yol geçen hanı.

 Doğru dürüst zabıta yok, polis yok.

 

Olan da seyrediyor.

KİM MÜSLÜMAN ? 

Lafı fazla uzatmayacağım. Uzatmaya da gerek yok. Bu yazı Yeni Akit gazetesinden alınmıştır. 

Okuyun aklı olan kimin Müslüman olduğunu hemen anlayacaktır…
xxx
Küfür etmek günahtır. İslam dini muhataplarımızla hoş muamele ve diyaloglar içerisinde bulunmamızı emreder.

"Ey îmân edenler! Bir topluluk, (başka) bir toplulukla alay etmesin; olur ki (onlar), kendilerinden daha hayırlı olabilirler! Birtakım kadınlar da (başka) kadınlarla (alay etmesinler)! Belki (onlar da) kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendinizi (birbirinizi) de ayıplamayın ve birbirinizi (kötü) lâkablar ile çağırmayın! Îmandan sonra fâsıklık ismi (günahla anılmak), ne kötüdür! Artık kim (bu kötü amelinden vazgeçerek) tevbe etmezse, işte onlar zâlimlerin ta kendileridir!" (Hucurat, 11)
İbn Abbas, Hucurât suresinin 11. ayetini izah ederken "Bir kısmınız bir kısmınıza dil uzatmasın. Muhakkak Allah, çirkin söz kaçıranı, kasden çirkin söz söylemeye yelteneni sevmez" demiştir. (Edebü'l-Müfred, I, 344)

Kötü sözlü olmak müminlik sıfatıyla bağdaşmaz.

İbnu Mes'ud (ra) anlatıyor: "Resulullah (asm) buyurdular ki:
"Mü'min ne ta'n edici, ne lanet edici, ne kaba ve çirkin sözlü, ne de hayasızdır." (Tirmizî, Birr 48, (1978)
Şarihler, mü'mine yakıştırılamayan bu vasıflara yer veren insanın tekfir edilmeyeceğini belirtirler. Bu maksatla mü'min kelimesini "kâmil mü'min" diye kayıtlarlar. Şu halde kötü söz sarfetme alışkanlığı olan insan imanını kaybetmez ise de imandaki kemali kaybeder. Mü'min kişinin, şahsî planda hadisi mutlak ifadesiyle anlayıp "ağzımdan çıkan kötü söz imanımı tehlikeye atıyor" diyerek kötü söz sarf etmekten kaçınması gerekir. Kulluk ve Fahr-ı Kâinat'a ümmetlik edebi bunu gerektirir. Fakat kötü söz sarfeden kimseleri tekfire yeltenmemek gerektiği de bilinmelidir. (Kütüb-i Sitte)
"Her kim de bir mü'mine la'net ederse, bu da onu öldürmek gibi(günâh)dir. Her kim de bir mü'mine küfür isnâd ederse, bu da onu öldürmek gibi(günah)dır." (Buhari)

Dilinden laneti düşürmeyenler şefaat hakkını elde edemezler.

Ebu'd-Derda (ra) anlatıyor: "Resulullah (asm) buyurdular ki:
"Laneti çok yapanlar kıyamet günü şefaatçi olamazlar, şehid de olamazlar." [Müslim, Birr 85, (2598); Ebu Davud, Edeb 53, (4907).]
Bu hadiste, kıyamet günü mü'minler muhtaç olanlara şefaatte bulunurlarken, dilinden laneti düşürmeyen kimselerin bu şerefe eremeyecekleri, dolayısıyla yakınlarına şefaat edemeyecekleri belirtilmektedir.

……………
Müslüman, elinden ve dilinden zarar görülmeyen insandır; başkalarına dil uzatmak Müslümana yakışmaz.

İnsanlara karşı iyi muamele ve güzel söz söyleme İslâm'ın prensiplerindendir. Firavun'u hak din'e davet için giden Hz. Musa ve Harun'a (as) Allah; "O'na yumuşak şöyle, konuşun..." (Tâhâ, 20/44) emrini vererek kâfire yapılan tebliğin yumuşak ve güzel söz ile yapılması gereğini ifade etmiştir. 
Sözlerin en güzeli, insanları hakk'a, doğruya, olgunluğa, insanca yaşamaya sevk eden Allah'ın kelâmıdır: "Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer, ikişerli bir kitap halinde indirdi..." (ez-Zümrüt, 39/23). 
Sözlerin en güzeli olan Allah kelâmını ümmetine tebliğ eden Hz. Peygamber (asm) de birçok hadislerinde, insanlara karşı güzel söz söylemeyi emir ve tavsiye etmiş; bizzat kendisi de hayatı boyunca kaba sözden sakınmış; şahsına hakaret eden insanlara bile; "Allah'ım; onlara hidayet et, çünkü onlar gerçeği bilmiyorlar" diyerek duada bulunmuş ve rıfk ile muamele etmiştir. O'nun bu yüksek ahlâkı, gün gelmiş, düşmanlarının bile sevgi ile etrafında imanla toplanmalarına vesile olmuştu. Yahudilerden bir grup Hz. Peygamber'e (asm) gelip, güya selâm veriyormuş edasıyla "Essâmu Aleyküm=Ölüm üzerinize olsun" deyince, yanında bulunan Hz. Âişe dayanamayarak, "ölüm sizin üzerinize olsun, Allah size lânet etsin, Allah size gazap etsin" diye cevap verince Hz. Peygamber (asm), "Yavaş ol Âişe! Yumuşak hareket et; sert hareketten ve çirkin sözden sakın" buyurmuştur. Câbir İbn Abdullah, Hz. Peygamber'in (asm) "Kötü söz ve harekette bulunanla kendini kötü söz ve hareketlere zorlayanı ve çarşılarda bağırıp çağıranı Allah sevmez" buyurduğunu rivayet eder. Müslüman, elinden ve dilinden zarar görülmeyen insandır; başkalarına dil uzatmak, lânet etmek, kötü iş yapmak ve kötü söz söylemek, müslümana yakışmayan hallerdir. Müminin en düşük ahlâklısı, kötü sözlü olanıdır. (Şamil İslam Ansiklopedisi)

GENELDEN, YERELE  

Bakıyorum da siyasetin ağzı iyice bozulmaya başladı.

Tabi bu ilerleyen günlerde genelden yerel kadar iner.

Geçmişe bir baktığınız da buraya nasıl geldiğimiz açıklar.

Seviyeyi yerler altına düşürenler ülke insanını yine şöyle böyle diye kamplara bölmeye devam ediyorlar.

Bildiğim bir çok kişi bunlardan rahatsız.

Hatta kendi partisini bile özelde sert bir şekilde eleştirmekten kaçınmazken, arkadaş yarın ayni şeyi bizlere yaparlarsa diye endişe duyuyorlar.

Ne yazık ki birileri koca bir ülkeyi hem ekonomik hem de sosyal acıdan bir koltuk ve koltuklar uğruna uçuruma sürüklüyor.

Dilerim bu aymazlıktan bu seçim atmosferinde kurtuluruz.

 Ben kazanayım, memlekete ne olursa olsun mu ?! 

Önce Olay gazetesinde okuduğum  ve dikkatimi çeken bir haberin bir bölümün sözle paylaşayım.
..

İstanbul-Mesudiye arasında yolcu taşımacılığı yapan Özer Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Muammer Özer, her geçen gün insanların Mesudiye’ye olan ilgisini azıldığını belirterek durma noktasında gelen ekonomik hayatı canlandırmak için tarım arazilerinin Suriye yada Afganistanlılara açılabileceğini söyledi. 
“Ben bu konuda çok iddialıyım. 10 yıldır İstanbul’dan Mesudiye’ye Mesudiye’den İstanbul’a yolcu taşıyorum. İlk başladığım yıllar ile şuan arasında bir kıyaslama yaptığımda yolcu sayısının yüzde 50 azaldığını görüyorum. İnanıyorum ki bir 10 sene sonra yolcu sayısı en az bir 50 daha azalacak. Böylece Mesudiye çok şeyini kaybetmiş olacak. Çünkü Mesudiye’de ne tarım, ne sanayi, ne de hayvancılık var. İnsan olmadığı için çok az olan ekonomik faaliyet daha da azalacak.”
“Bu şartlarda altında bilemiyorum devletin bir tarım reformu olur da oraları Bir Afganlıya bir Suriyeliye kiralayarak boş kalmasını önler mi?” diye soran Özer Turizm Yönetim Kurulu Başkanı Muammer Özer, sözlerini şöyle bitirdi: “Böyle bir şey olursa ancak o zaman Mesudiye’de hayat devam eder. Yoksa gerçekten çok kötü durumdayız. Bence böyle bir şey de olmalı. Yani oralar bir Afganlıya bir Suriyeliye açılmalı. Bana göre tarım arazisi olup da 2 yıl üst üste ekilmeyen tarım arazisi direk olarak kim ekiyorsa verilmeli. Ben devlet görevlisi olsam böyle yaparım.” 
xxx

Sağdan soldan gösterip bir yere bağlıyor.

Yani diyor ki işten para kazanamıyorum Ordu’ya Suriyelileri Afganlıları dolduralım gitsin.

Yani bu zihniyet bu gün ülkenin geldiği ekonomik ve sosyal parçalanmanın bir devamıdır.

Yani AKP’nin beceremediği bir politikanın sonucunda yaşanan travmadır.
Şirket sahibi ben kazanayım paraları kim ile kazanırsam kazanayım. Benim yaşam bölgem beli siz ne yaparsanız yapın bunlarla nasıl uğraşırsanız uğraşın diyor.

TAMAM merak etme yıkacağız bu köhne, yandaş, ülkenin huzursuzluğuna dayalı rant düzenini..

Yeni şebeke ile kirlenen sular 

Ordu Büyük Şehir Belediyesi şehir içinde eski su şebekelerini yenilemekle övünüyor.

Yeni şebeke suyunun bağlanması ile birlikte daha kaliteli su içeceğini zanneden mesela Aziziye Mahallesinin büyük bir bölümü hayal kırıklığı içinde.

Suyun tadı bozuldu, rengi bozuldu.

Kaynatılan su tentürdiyot dökülmüş gibi açık bir renk alıyor.

Geçtiğimiz aylarda bir şikayet nedeniyle telefon açtığımız OSKİ 20 gün sonra dönünce artık telefon açıp sorun bildirmekte istemiyoruz!

Artık tüm bunları tarihe not düşmek amacıyla gazetelerimizde ve internet ortamında yayınlıyoruz.

Er veya geç birisi okur da ilgilenir diye !!!

( Dip not : OSKİ’nin laneti peşimi bırakmıyor. Daha önce yazdığım bir yazıda nereye gitsem sorun oluyor demiştim !!! Son olarak Dörtlereli sokakta bulunduğum bölgede vatandaşların ne biçim gazetecisin şu sorunu bile halledemedin lafları üzerine bu yazıyı yazmak zorunda kaldım. Mahalle halkı beni muhtar veya OSKİ genel müdürü sanıyor!!!)

YANILTMADI BENİ

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 100 imzayı toplayamamış durumda.

Bir yandan CHP adayı İnce çağrı yapıyor diğer yandan sosyal medya da bir grup  CHP’li Perinçek’e imza verilmesi için kampanya başlatıyordu.

Bu duruma bende katıldım destek verdim.

Ama şunu da paylaşmadan edemedim.

‘ Perinçek 100 bin imzayı geçsin ilk işi CHP çakmak olacaktır “ dedim. Yanıltmadı beni.

Başta sevdiğim saygı duyduğum Vatan Partisi il başkanı Temel Yılmaz gibi bir çok ağbim ve arkadaşım var.

Bazı şeyleri anlatmakta zorlanıyoruz.

Niye böyle.

Elbette eleştirisini yapacak elbette söylemlerini eksik etmeyecek ama birine bir derken diğerine 3 demenin altında yatan ne ? 

Perinçek’i çözemedim.

Perinçek ve arkadaşları önce şunu oturup bir düşünsün biz neden ve nasıl başkalarının yardımı olamadan 100 bin imzayı geçemedik.


Kurtulmuş , kurtuldu!

Ordu Milletvekili Kültür ve Turizm bakanı  Numan Kurtulmuş’un  İstanbul’dan aday gösterileceği belirlenince bazı çevreler tarafından uygulanan ambargo anında kalktı!!!

Biz görmüyor anlamıyor zannetmesinler biz her şeyin farkındayız.

Zaten Kurtulmuş’da Ordu’dan kurtulduğu için (!) memnun olacak ki onun çevresi de bazı ambargoları kaldırmaya başladı.

İyi olsunlar memleket kazansın.

Lafın tamamı deliye söylenir derim, bu yazıyı burada bitiririm!!!

Okumadınız, seyretmediniz değil mi ?

İmar affı ; vergi affı, emekliye avanta haberleri ile ilgilenirken bu haberi okumamışsınızdır. Muhtemelen bir iki gazete haricinde kimse yayınlamadığı için. Zaten seyretme şansınız yok bir iki tv hariç yayınlamadı

Buyurun okuyun. İbo’nun villası kadar haber olmadı. Adana’da çocuklarım aç diye intihar eden kadın kadar da…

Ülke gençliğinin yarısından fazlası işsiz. Çalışanların çoğu açlık sınırının altında para alıyor.

Diyeceğim o dur ki kanatınız yaralarınızı artık. Uyanın avantaya lavantaya kendinizi satmayın.

İŞTE HABER OKUYUN!

Adana'da simit satarak geçimini sağlamaya çalışan 39 yaşındaki Ş.Y., Seyhan'da köprü korkuluklarına çıkarak, "Bugün 13 yaşındaki kızımın doğum günü, bırakın ona hediye almayı cebimde ekmek alacak para yok. Ben hiçbir şey istemiyorum. Bir işim olsun, evime peynir, zeytin alayım yeter" diye haykırdı. Bu sırada cebindeki 50 kuruşu polise doğru atan Ş.Y. son anda kurtarıldı.

İşsizlik ve geçim sıkıntısı her geçen yıl daha da artarken, Adana’da 6 aydır iş bulamayan Ş.Y. sinir krizi geçirdi.

Olay, Dilberler Sekisi Otoyol Köprüsü’nde meydana geldi. İş bulamadığı için simit satarak geçimini sağlamaya çalışan Ş.Y., sabah çocuklarıyla vedalaşarak evden çıktı. Seyhan Nehri’nin üzerinden geçen köprüye gelen Ş.Y., korkuluklara çıktı. Kendisini nehre atacağını söyleyen Ş.Y.’yi, polis uzun süre inka etmeye çalıştı.

‘BUGÜN KIZIMIN DOĞUM GÜNÜ, CEBİMDE 50 KURUŞ VAR’

Ş.Y., 50 milyar borcu olduğunu iddia ederek, “Bugün 13 yaşındaki kızımın doğum günü, bırakın ona hediye almayı cebimde ekmek alacak para yok. Şu halime bakın, 45 kiloya düştüm. Böyle baba mı olur. Ben hiçbir şey istemiyorum. Bir işim olsun, evime peynir, zeytin alayım yeter” dedi.Bu sırada Ş.Y., cebindeki 50 kuruşu polisin üzerine attı. Ş.Y., kendisini korkuluklardan boşluğa bırakmak üzereyken, polisler hamle yaptı. Polisler, son anda yakaladıkları Ş.Y.’yi, korkuluklardan çekip aldı. Ş.Y., ifade için polis merkezine götürüldü.

 SESSİZLİK!!!  

 Günler geçti  Abdullah Gül ile  Cumhurbaşkanı sözcüsü Kalın ve Genel Kurmay Başkanı Akar’ın görüştüğü hatta helikopterle gittiği iddiaları var. Demokrasi denilen ortamda çok korkunç iddialar . Ama kimseden tık yok.

Buna karşılık şu haberi okuyun.

Ülkenin nasıl yönetildiğini nasıl çamura yatıldığını ve her konuda muhalefetin nasıl suçlanabileceğini öğrenin.

AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, TBMM'deki makamında gazetecilerle sohbet toplantısı gerçekleştirdi.

11'inci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün aday olmayacağını açıklamasıyla ilgili değerlendirmede bulunan AKP’li Bülent Turan, "Toplum vicdanında bu konu hak ettiği yeri buldu. Siyasi hayatlarımızın nasıl başladığı, yürüdüğünden öte, nasıl bittiği çok daha önemli. Allah hepimizin siyasi hayatı bittiği zaman, dönüp arkaya baktığımızda, mahcup etmeyeceğimiz bir hayat nasip etsin" dedi.

AKAR'IN GÜL'LE GÖRÜŞTÜĞÜ İDDİASI

Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı adayı olmaması için görüştüğü iddiasının sorulması üzerine Bülent Turan şunları kaydetti:

"Bu konunun tarafları muhtemelen bilgi verecektir. Böyle bir iddianın arkasına sığınan muhalefetin ne kadar sığ işlerle uğraştığının somut örneğini yaşıyoruz. Genelkurmay Başkanımız görüştü mü bilmiyorum ama bir lider genelkurmay başkanıyla görüştüğü için aday olmuyorsa hiç olmasın." 

 KÖTÜ ADAM ROLLERİ !  

Artık döndüm kentime

Gidemediğim kentime dönüp senin izlerini aradım sokaklarda.

Bıraktığım yerlerde çakalların, kurtların, tiklerin, sırtlanları izlerini buldum.

Aradım aradım ulaşamadım bir türlü.

Belki bir Kızılderili olsaydım izini sürerdim yıllarca.

Bilirsin ki en çok sevdiğim filmlerin hepsi kovboy filmleri idi.

Her Pazar sabahı TRT’nin başını kurulurdum.

Her Pazar sabahı çocukluğumda Ordu Sinemasının önünde bilet kuyruğuna girerek 10 matinesinde ki kovboy filmini izlemek için saatlerce bilet alabilmeyi beklerdim.

Şimdi ise defalarca seyrettiğim filmleri yeni izler gibi hissediyorum kendimi.

Belki bilirsin belki bilmezsin her filimde bir kadın olur ikincisi olmazdı.

Herkes ona aşık olur o ise filmin kahramanına…

Kötü adam rollerini yaşamda nedense hep ben paylaşıyorum.

( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımın yayınlamayan bölümlerinden ) 

“Yaşam için 13 ifade”

  1. Seni sen olduğun için değil, senin yanında olduğum zaman, ben olduğum için seviyorum
  2. 2. hiç kimse senin gözyaşlarını hak etmez ve onu hak eden seni asla ağlatmayacak olandır
  3. Birini seni, senin istediğin gibi sevmemesi onun seni tüm varlığıyla sevmediği anlamına gelmez
  4. Gerçek dost, elini tutuğunda kalbine de dokunandır
  5. Birini özlemenin en kötü yolu, yan yana oturduğun halde onu hiçbir zaman elde edemeyeceğini bilmendir
  6. Üzüntülü olduğun zamanlarda bile gülümsemeyi asla bırakma, biri gülümsemene aşık olabilir
  7. Bu dünyada bir insan olabilirsin ama birisi için bir dünya olabilirsin
  8. Zamanını seninle geçirmekle ilgilenmeyen biriyle zamanının harcama
  9. Beklide Allah doğru kişi ile karşılaşmadan önce yanlış insanlarla karşılaşmamızı istemiştir, böyle olunca minnettar olacağızdır
  10. Bir sona geldiğin için ağlama, onu yaşadığın için gülümse
  11. Seni kıracak insanlar her zaman olacaktır, öğleyse güvenmeye ihtiyacın var, sadece dikkatli ol
  12. Daha iyi bir insan ol ve yeni bir insanla karşılaşmadan o kişinin de senin kil olduğunu ümit etmeden önce kendinin kim olduğunu bildiğinden emin ol
  13. Çok fazla uğraşma, en iyi şeyler ummadığın zamanlarda olur

“Olan her şeyin arkasında bir sebep vardır.

 

             Yazan , GABRIEL  GARCİA MARQUEZ

DİLENCİLER 

 

Vallahi de bıktım billahi de bıktık.

Yerlisinden Suriyelisine milletin önünü kesip zorla dilencilik yapıyorlar.

 Valilik genelge yayınladı bunlar hakkında yasal işlem yapılacak diye.

Şimdi çocuklar da büyüklerde sözde mendil satarak dileniyor.

Bir çoğu yine ayni şekilde özellikle bayanları taciz ederek para istiyor.

Vatandaş olarak devlet yetkililerinden bu kanunsuzluğa dur demelerini bekliyoruz.

Yayınladıkları genelgeleri uygulamasını istiyoruz.

Çok şey mi istiyoruz ?

Özellikle Cumartesi Pazar dilenciler volta atıyor.

Zabıta karışmıyor polis karışmıyor.

Cumartesi Pazar her yer yol geçen hanı.

 Doğru dürüst zabıta yok, polis yok.

Olan da seyrediyor.

BU SİSLER BİTMEZ !!! 

 

Sis de şiddetli yağış da  uçaklar iptal.

Vatandaş perişan , vatandaş kızgın.

Cihazlar tammış tepeler yüzünden sıkıntı oluyormuş.

Falan filan.

 Bir iddia da 1,5 metre kot aşağı yapıldığı için bu tür havalarda her yer deniz gözüktüğünden pilotlar inemiyormuş.

Tüm bunlara rağmen yetkililerde net bir açıklama yok.

Beyler buranın sisi bitmez.

Mayıs ayı sonuna kadar topuktan filiz vermeden yaz gelmez.

 Sorunun nedenlerini vatandaşa açıklayın bilelim.

Yoksa Dünya bizimle Denize havaalanı yaptılar ama uçakları inemiyorlar  diye dalgasını geçer.

Seçimlerde de övündüğünüz havaalanı için vatandaşa hesap vermek zorunda kalırsınız.

GÜVENLİ VE HIZLI ŞEKİLDE

 

Ordu Süleyman Felek Caddesi'nde, Yayalaştırma Projesi sonrası yoğunluk yaşanıyor.

Şehir merkezinde araç sayısının artmasıyla birlikte yayaların yaşadığı sorunları ortadan kaldırmak için Süleyman Felek Caddesi'nde başlatılan 'Yayalaştırma Projesi'nde çalışmalar hız kesmeden devam ediyor. Önceden yoğun bir araç trafik akışının yaşandığı caddede, yayalaştırma projesi sonrası yoğun bir insan kalabalığı yaşanıyor. Trafiğe kapatılan caddeye adeta akın eden vatandaşlar, güvenli ve hızlı bir şekilde işlemlerini gerçekleştiriyor. İnsanların araç trafiği olmadan rahat hareket edebilmeleri için sürdürülen proje, yapımı tamamlanınca modern bir görünüme kavuşacak

xxx

Haber bu haberi yapılış şekli nedir ne değildir bilemem ama  şiddetli bir şekilde itiraz ettiğim bölüm var. “Trafiğe kapatılan caddeye adeta akın eden vatandaşlar, güvenli ve hızlı bir şekilde işlemlerini gerçekleştiriyor. “

İnsaf edin yaaa nasıl hızlı ve güvenli bir şekilde.. He taraf Bubi tuzağı en son ben düştüm.

            Haber, haber için yapılmaz. Katacaksanız bir şeyler, gerçekler olsun!!!



PİLLA BÖCÜK !

 Osmanlı tarihi uzmanı – Yazar hemşerimiz Adnan Yıldız gerek Ordu ile ilgili gerekse bölgemiz ile ilgili bir çok tarihi eseri gün ışığına çıkartarak bizlerin bilgisine sundu.

 Çeşitli bloglar da yazmaya devan eden Yıldız’ın çeşitli türde yazıları da bulunuyor.

Bu gün kendisinin  bir yazısını sizinle paylaşmak istedim :

 

Uğur böceğinin bizim oralardaki adı pilla böcüktür. Biz onu genellikle yağmur damlalarının ağırlığından boynu bükülen bir çiçeğin üzerinde görürdük. Özel misafir edasıyla, Karadeniz’in yeşil tuvalinde kırmızı üzerine siyah benekleriyle duruşu, farklılığını hissettirirdi.

Pilla böcüğü gördüğümüzde yüreklerimizde bir kıpırtı olurdu. Başımıza koyacak kadar severdik ama gözlerimiz kıskanmasın diye parmaklarımızın üzerine kondururduk onu. Çünkü hepimiz “Mehmet”tik ve hepimizin umutları diyarından geliyordu . Umutlarımızı dileğe döndürür ve onunla konuşurduk.

“Uç pilla böcük uç, annem sana yağlı ekmek verecek uç pilla böcük uç...” derdik ve umutlar diyarına uçurur ve beklerdik.

Yeni baharda dönerdi bize bir fındık dalının ucunda pürçek görünümünde. Biz Mehmetlere umut diyarından neler getirirdi bu haliyle. Hepsine doğumun sağlıklı olacağını düşündüğümüz Ağustos ayı sonrasında sahip olacaktık.

Boya kalemlerimiz olacaktı, pilla böcük renklerinde resimler yapacaktık, yeni resim defterlerimize. Kitaplarımız umut duyarından masallar anlatacaktı. Büyüyecektik, kitaplarımız kalınlaşacak, “Cin Ali” gerçek boyutuna dönüşecekti, sosyal bilgilerimizde. Analarımızı saraylarda yaşatacaktık. Sevgilimizle Eylülde evlenecek çocuklarımızın odalarında pilla böcük resimleri olacaktı.

Fakir Mehmet’in umutları, mevsimlerin şaşkınlığında bazen buz tutup bazen de Temmuz’da sıcaktan yansa da., babalarımız daima “Fiskobirlik” çikolatalarını getirirdi, bizlere. Tefecilere, “gelecek yıl görürsün” diyebilirdi. Velhasıl pilla böcüklere güvenirdik.

Yıllardan sonra bahar yine geldi. Yağmur damlaları gözyaşı oldu, çiçeklerin gözlerinde, pilla böcük gelmedi diye. Pilla böcük nedense dönmemişti, bu sefer. Ateş böcekleri dolaşmaktaydı her yanda mevsimsiz. Halbuki biz ona daha fazla yağlı ekmek verecektik.

Herkese sorduk “sen hiç pilla böcük gördün mü?”... Bazı kimseler görmüşlerdi, umutlar diyarından dönerken. “TMO” önünde geri yüklenen fındık çuvalları altında, kanatları kırılmış, uçamıyormuş. Selam söylemiş “Mehmet”lere.

-“En kısa zamanda umutlar diyarına döneceğim, ancak ateş böceklerini koymazsanız yerime.”

-“Uç pilla böcük uç annem yağlı ekmek verecek sana.”

DOSTUM, DOSTUM…

            Şairin dizeleriyle oynayayım dedim...

            “Bir yanımız yaprak döker,bir yanımız bahar bahçe”

            Ben de ölürsem  pisi pisine gülüm, ağlama...

            Ağlama gülüm, bu ülkede pisipisine ölen yüzlerce çocuk varken...

            Bir sürü pisipisine ölen insanlar...

            Hem gülüm, değiştirebilir misin bu yazgıyı...

            Değiştirebilir misin kader denen yutturmacıyı ?

            Hep gülüm, kalemini, dostluğa, insanlığa kullan...

            Senin haberin olmasa da , seni yazmak, seninle beraber olmak gibi inan...

            Kullan ki Anadolu’nun göbeğinde bir çınar kendiliğinden yükselsin...      

            Kullan ki pisipisine ölümler olmasın ülkemde...

            ”Dostum ,dostum güzel dostum,bir yanımız bahar bahçe  bir yanımız yaprak döker” demiyor mu şair?

( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımda. Erol Karaer )

 

“SABAHATTİN ALİ ÖLMEDİ”

Okur Yazar adlı bir internet sitesinde yazar Önder Deniz Çavuşlar’ın bir yazısı dikkatimi çekti.

Hepimizin çok yakından tanıdığı isimler ile ilgili yazdığı bu ilginç ve bir o kadar da anlamlı yazıyı paylaşmak istedim.

“SABAHATTİN ALİ ÖLMEDİ”

Düzelteyim en başta; Sabahattin Ali ölmedi, başına sopa vurarak öldürdüler.

Orhan Veli belediyenin kazdığı bir çukura düştü ve akabinde beyin kanaması geçirip öldü.
Nazım Hikmet şiirleri ve yazıları yüzünden birçok kere yargılandı sürgünde, vatan hasretiyle gözlerini yumdu.
Ahmet Hamdi Tanpınar ölmeden evvel yazdığı pusulada; “İçimde her şey alt üst. Bittabi hastalığımdan ziyade parasızlıkla meşgulüm. Cebimde yalnız bir lira var. Parasızlığım büyük hastalıklar gibi hemen hemen hiçten başladı, büyüdü, çoğaldı beni altına aldı. Etrafım alacaklı ile dolu. Cebimde borç senetleri var.” diye not düştü tarihe çaresizliği.
Mehmet Akif Ersoy durumuna üzülüp, yiyecek ve ev eşyası getirmesinler diye oturduğu adresini değiştirdi nihayetinde yoksulluk içinde yaşamını yitirdi.

Peyami Safa'nın akibeti de hazindi. Safa, ev kirasını ödeyebilmek için telefonunu satılığa çıkardı ve son günlerinde hayatının özetini; “Yarım asır süren uzun bir mahrumluk, hastalık ve işkenceden başka bir şey olmamıştır.” diye izah etmeye çalıştı.
Onat Kutlar bombalı saldırıda katledildi. Ümit Kaftancıoğlu “solcu olduğu için” silahla tarandı. Musa Anter hain bir pusuya kurban gitti. Metin Altıok ve Behçet Aysan'ı diri diri yaktılar. Uğur Mumcu arabasının altına konan bomba sonucu faili meşhur bir suikaste kurban gitti. 
Unutmadan; Can Yücel'in mezarını da balyozla parçaladılar. 
Söyleyeceklerim bu kadar…

 


Düz mahalle

Hani söz vermiştin gelecektin Düz Mahallelim?

            Bak, verdiğin o sözlerin üzerinden yıllar geçti, hala yoksun.

            “Ben söz verdim mi , bunu ancak ölüm engeller” diyordun...

            Sesin hala kulağımda çınlıyor bir bilsen...

            Sırrıpaşa da değişti ah bir gelip görsen...

            Ne o, öldün mü  Düz Mahallelim?

            Ben hala seni yolcu ettiğim duraktayım...

            Hafızama kazılmış anıları silip atamıyorum...

            Konuşmama , solup almama, bağırmama, ağlamama neden olan, neredesin?

            “Düz Mahalle içinde deli gezerim,deli” der bir türkümüz...

            Desene Düz Mahallelim,bu yıllar önce bana yazılmış bir türkü...

            Desene Düz Mahallelim, böyle bitecekti bu öykü....

( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

AĞLAMAK KOLAY!

Hani bir şiir veya bir şarkı dinlersinizde  gözleriniz dolar ağlamamak için çırpınsanız bile göz yaşlarına hakim olamazsınız ya.

Öyledir yaşamak. Bir bebeği beklemek bir baba, bir anne  bir dede veya tüm akrabalar gibi olmak nasıl heyecanlandırır ya sizi onunu gibi olurum bazen.

Bir annenin memesinden süt içen çocuğun saflığı yüzünüze vurup, karnı acıkınca ağlayan bir bebek gibi hissedersiniz kendinizi.

Ne zaman Atilla İlhan’ın aşağıda ki şiirini okusam gözlerim dolar, Allah’a ve Atatürk’e şükrederim.

Hani bir zamanlar, bir yazarın yazdığı kitapta Atatürk köşesine tükürme emrini verenlerin yaptıklarını hatırlarım.

Sonrada Cumhuriyet çok yaşa diye bağırasım gelir.

Sessiz ve derinden gelen irtica tehdidini görmezden gelen sözde aymaz aydınlara küfrün bin parasını söylerimde? Kar etmez.

Gelin size Atilla İlhan’ın şiirini tekrar okutayım!!!

 

Dağ başını efkar almış,
Gümüş dere durmaz ağlar.-
Gözyaşından kana kesilmiş gözlerim:
Ben ağlarım.Çayır ağlar, çimen ağlar.
Ağlar-ağlar:Cihan ağlar,
Mızıkalar iniler:Irlam-ırlam dövülür.
Altmış-üç ilimiz:Altmış-üç yetim.
Yıllar gelir-geçer:Kuşlar gelir-geçer.
Her geçen seni bizden parça parça götürür.
Mustafa'm! Mustafa Kemal'im!

Diz dövdüm:
Gözlerim şavkı gitti Sakarya'nın suyuna.
Sakarya'nın suları namın söyleşir.
Hemşerim Sakarya! Öksüz Sakarya!
Ankara'dan uçan kuşlar,-
"Kemal'im" der, günler-günü çağrışır.
Kahrolur. Bulutlara karışır.
Gök bulut, yaşmak bulut.
Uca dağlar, dev-boyunlu morca dağlar,
Divan durmuş, bekleşir,
Mustafa'm! Mustafa Kemal'im!

Nasıl böyle varıp geldin? Hoş geldin!
Çıngı kaymış, yalazlanmış gözlerin,
Şol yüzünde güneş - südü sıcaklık.
Ellerinden öperim Mustafa Kemal,
Senin dalın yaprağın, biz senin fidanların.
Biz, bunları yapmadık.
Sen elbette bilirsin, bilirsin Mustafa Kemal:
Elsiz - ayaksız bir yeşil yılan.
Yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal !
Hani bir vakitler, Kubilay'ı kestiler.
Çün buyurdun! Kesenleri astılar,
Sen uyudun, Asılanlar dirildi...
Mustafa'm! Mustafa Kemal'im!

...

Ankara'nın taşına bak !
Tut ki baktım: Uzar gider efkarım:
Çayır ağlar, çimen ağlar, ben ağlarım:
Gözlerimin yaşına bak!
Ankara Kalesi'nde, Rasat - Tepe' de
Bir akça - şahan, gezer, dolanır?
Yaşın - yaşın, mezarını aranır,
Şu dünyanın işine bak! -
Mustafa'm! Mustafa Kemal'im!

Atilla İLHAN

 

( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımın yayınlanmayan bölümlerinden ) 

NE SEVDA BEEE?

İstanbul Kızılay derneği başkanı Kerem Kınık bir gazeteye röportaj vermiş.

Yazını şöyle bir okuyunca  bu nasıl sevda diyorsunuz. Hele suç ile ilgili bölüm ar ki adamları melek yapmış.

 Bir ülke kendi insanından nefret eder mi ? Bunların sayesinde ediyor.

Ey Arap sevilire siz sevmeye devam edin.

Ey şakşakçılar aşağıda ki sözleri iyi okuyun da            şakşaklamaya devam edin :

xxx

Suriyeliler arasındaki suç oranlarına baktığı­mızda, Türkiye’de kendi toplumumuzdaki suç oranlarının aşağı yukarı yarısı olduğunu görü­yoruz; bizde yüzde 3, Suriyeliler’de ise yüzde 1.3’e yakın bir oran var. Bu da burada dikkatli olmaya çalıştıklarını, bir otokontrol mekanizma­sına sahip olduklarını gösteriyor. Sokaklarda, turizm alanlarında, insanları rahatsız edecek görüntüler oluşturmamaya gayret ediliyor. Türkiye’nin yüklendiği fedakârlığın farkındalar. Aslında önce, 'Türkiye’de kimler kalıyor' demek lazım. '3.5 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapıyoruz' ifadesi bazı gerçekleri örtüyor. Türkiye’de, yaklaşık yüzde 75’i kadın, çocuk ve 65 yaş üstü olan Suriyeliler yaşıyor. Yani bakıma muhtaç olan kesim. Bunların ailelerinin bir kısmı Suriye’de savaşıyor. 3 aile burada, başında ailesi reisi olarak bir erkek var. Diğer 2 ailenin erkeği Suriye’de savaşıyor. Bu erkek de kalanların geçimini sağlamak için burada duruyor. Bazen, 'Erkek Suriyeliler gitsin, ülke­lerinde savaşsın' deniliyor. Bu ifadeleri kullan­madan önce sosyal dokuyu iyi anlamak lazım. Türkiye’den Avrupa’ya giden Suriyeliler, seçile­rek götürüldü. Mesleği olanlar, belirli etnik grup­lar, belirli aileler ve belirli IQ seviyesindekiler gitti.

Gerçekçi olalım, iyi şartlar altında Suriyelilerin yarısı gitse de yarısı burada kalır. Zorla gönderilmemeliler. Buna başta biz karşı çıkarız" dedi.

BEYİN NEREDE?

İşleri güçleri bel altı.

Her boka maydanoz olanlar bunlara dur kardeşim iki de bir ne çıkıp çıkıp asılsız işler  yapıyorsun işin gücün belden aşağı demiyor, diyemiyor,.

 Çünkü ayni mantığı ayni kafayı kullanıyorlar.

Alın size yeni bir haber daha :

xxx

 

“Altı yaşındaki kızlar evlenebilir”, “Kız çocukları 7-8 yaşından itibaren tesettür şekli almalı”, “3 yaşında kız çocukları amcalarının yanına külotla çıkmamalı”, “Kız çocukları cehennem kadar risktir", “Çalışan kadın fuhuşa hazırlık yapan sürece destek oluyor" gibi fetvalarıyla tepki toplayan Nurettin Yıldız, asansörde yabancı bir erkek ile kadının bir arada olması halvet şartını oluşturduğu ve yatak, yorgan ve battaniyenin şehvet uyandırabileceği şeklindeki sözleriyle tekrar gündeme geldi.

Nurettin Yıldız bu kez de baharat, ketçap, kahve, çay ve etin şehveti arttırdığını ifade ederek, özellikle gençlerin bu gıdaları tüketmemesi gerektiğini ifade etti.Nurettin Yıldız yenmemesi gereken gıdalarla ilgili şöyle konuştu:

“Mesele gıdayı şehveti azdırmayacak tarzda kullanmak. Baharatlı yiyecekler, aşırı et tüketimi, cinsel şehvete uyaracak gazlı –kahve gibi, çay gibi, kakaolu içecekler- bunlar şehvet uyandırıcı şeylerdir. Bunlara dikkat edeceğiz. Yani genç biri baharatlı yemesin. Ketçaplı şeyler yemesin. Kahveye, gazlı içeceklere dikkat etmelidir. Et tüketimi tıpkı diyet hastalarının kullandığı gibi olmalıdır.”

BENİ OSKİ DELİRTECEK !!!

Nerede arıza varsa beni buluyor galiba..
OSKİ konusunda şansızım.
Nereye gitsem su kesintisi peşimi bırakmıyor!!!
Biraz hayali geniş bir adam olsam bunlar beni takip ediyor kasıtlı yapıyor diyeceğim…
Neyse konuya gireyim.
Geçtiğimiz cumartesi günü saat 14 gibi bir telefon. ‘ Erol bey ben OSKİ’den arıyorum bir arazı bildirmişsiniz durum nedir filan’ derken bende çok oldu bildireli kimse gelmeyince özele yaptırmak zorunda kaldık dedim, kapattım telefonu 
Durumu sosyal medyadan ‘ Enver başkan duy’ diye esprili bir şekilde paylaştım.
Akşam 8,5 sıralarında bir mesaj geldi.
Aynen şunlar yazıyordu.
Değerli abonemiz 09/ 02 /2018 tarihinde ALO 185 arıza ihbar hattına bildirdiğiniz arıza ekiplerimizce YAPILMIŞTIR Duyarlılığınız için teşekkür ederiz.
Kim yaptı,, kim yaptırdı?
400 lirayı verince özele rahatladım. Yaptırdım !!! 
Vallahi hakkımı helal etmiyorum.
Daha önce de su zammı konusunda eleştiri yapmış bu konuda da hakkımI helal etmediğimi belirtmiştim.
( Siz bakmayın bizim yazıp çizdiğimize Ordu Büyük Şehir belediyesi bu konularla hiç ilgilenmiyor. Adam yerine bile koymuyorlar. O halde niye yazıp çiziyorsunuz derseniz. Bizim ki sadece tarihe not düşmek. Bir şey olacak diye beklemek değil. )


YOK MU SORUMLUSU ?

 

  Geçtiğimiz aylarda ayni yolda bir beyanatı Ordu AKP milletvekili Metin Gündoğdu vermişti. Şimdi’de Ordu Valisi veriyor.

Önce bu beyanatı okuyalım sonrada bu kez sorularımı Vali Bey’e sorayım.

 

Ordu Valisi Seddar Yavuz, yapımı devam eden Ordu Çevre Yolu'nun tamamlanarak trafiğe açılması için çalışmaların devam ettiğini, bölgede meydana gelen heyelan nedeniyle yolun trafiğe açılmasının geciktiğini söyledi.

Ordu Valisi Seddar Yavuz, Ordu Çevre Yolu'nda incelemelerde bulunarak Karayolları 7'nci Bölge Müdürü KenanKeskin'den bilgi aldı. 21 kilometrelik yolun 500 metrelik bölümünde heyelan meydana geldiğini, 65 kilometrelik fore kazıkla bu bölgede çalışma yürütüldüğünü vurgulayan Vali Yavuz, çalışma yapılan yerin üst bölgelerinde de toprakta hareketlilik olduğu yönünde tespitlerin olduğunu söyledi. 1 milyar 600 milyon TL'ye mal olacak olan projenin, hükümetin bölgedeki en önemli yatırımlarından biri olduğuna dikkat çeken Vali Yavuz, "Maalesef çalışmanın üst kesimlerde bir hareketlilik olduğu yönünde arkadaşlarımızın tespitleri var. Bununla ilgili olarak da yine teknik ekiplerimiz bir değerlendirme çalışması gerçekleştirecek. Bu çalışma neticesinde ne yapılması gerektiğine dair bir karar verilmesi gerekiyor. Uzman ekipler hesaplamalarını yapacaklar. Heyelan nedeniyle bu hizmet ve yatırımların da gecikmesine sebep oluyor" dedi.

Vali Seddar Yavuz, Çevre Yolu'nun birinci etabının tamamlanarak trafiğe açılmasından sonra, Altınordu şehir içi geçiş trafiğinde de ciddi rahatlama meydana geleceğini sözlerine ekledi.

Xx

 Sayın Valim bu heyelanlar yüzünden  ülke ekonomisinin kaybettiğini hesaplayamayız bile.

Bu projeyi yapanlar bunun zemin etüdünü   hazırlayanlar ne iş yapmışlar ki ?

Nerede heyelan var nerede zemin iyi değil hesabını yapamamış incelemelerde görememişler mi ?

Bu nasıl bir iş anlamak mümkün değil.

Bu işlerin hiç mi sorumlusu yok.

 Kimseye hesap mı soramıyoruz.

Bu işlerin bir sorumlusu olmalı.

Veya konu başka nedenlerden kaynaklanıyorsa bu da açıklanmalıdır.

Ortada bir hesapsızlık ve ülke ekonomisinin kaybettiği milyonlar var.

Yazık.

 

 FETÖ İLE MÜCADELE İMİŞ ; HADİ CANIM ORADAN!

Hayatını Fetö mücadelesini vermiş bir çok kitabı ile bu pislik yapıyı deşifre etmiş Gazeteci Ahmet Şık  Fetö’dan içeride ama suçları tespit edilmişler tahliye ediliyor.

Ey okuması yazması olanlar, ey kendini  bir şey zannedenler. Ey Fetö ile mücadele ediyoruz diye  iktidara yandaşlık yapanlar.

 Aşağıda ki haberi okuyun. Neyle mücadele ediyoruz görürsünüz. Ahmet Şık içeride Fetöcular dışarıda…

xxx

 

15 Temmuz darbe girişiminden 2 gün sonra gözaltına alınan eski Ergenekon hakimi Ercan Fırat ve eşi Gülüzar Gürsoy Fırat, 8 Şubat’ta tahliye oldu. Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki ilk celsede tahliye olan Fırat çiftinin yaptıkları usulsüzlükler iddianamede ayrıntılı olarak anlatıldı.

Aydınlık'tan Sezim Özadalı'nın haberine göre, Fırat’ın evinde yapılan aramada, 1 adet Bank Asya’ya ait pos cihazı slibi, 1 adet Fatih Köse adına düzenlenmiş Bank Asya’ya ait hesap kapatma dekontu ile Asya Katılım Bankası hesap cüzdanı dökümü ele geçirildi. Gülüzar Fırat’ın 7 Eylül 2014 yılından itibaren ByLock kullanmaya başladığı belirlendi. İddianamede Gülizar Fırat’ın, “Hakkında FETÖ’ye üye olmak suçundan soruşturma yürütülen bir kısım şüpheli ve FETÖ ile iltisaklı kurum olduğu gerekçesiyle kanun hükmünde kararname ile kapatılan Turgut Özal Üniversitesi ile farklı zamanlarda 5 defa görüşme yaptığının tespit edildiği” belirtildi. Fırat’tan ayrıca F serisi 1 Amerikan Doları ele geçirildi.

"TÜRK MİLLETİ ADINA..."

Fırat’ın savcılıkta susma hakkını kullanarak herhangi bir beyanda bulunmadığı anlaşıldı. Fırat Zonguldak Sulh Ceza Hâkimliğindeki sorgusunda ise şunları söyledi:

“Uzun bir süre Yargıçlık yaptım. 1. Sınıf hakimim. Son olarak İstanbul CMK 250 ile yetkili 13. Ağır Ceza Mahkemesinde üye hakim olarak bulunuyor idim. Ergenekon davasındaki üye hakimlerden biriyim. Daha sonra TMK mahkemelerine dönüştü. Bu mahkemeler de kapatıldı. Türkiye’de terörün olmadığı düşünülerek. Bir talebim olmadığı halde Zonguldak hakimi olarak buraya tayin edildim. Bu darbe eylemine kalkışan gönül veren, doğrudan veya dolaylı destekleyen kim olursa olsun, grup zümre hiç fark etmez hepsini lanetliyorum. Bugüne kadar Türk milleti adına verdiğim kararlarda hep hakkaniyeti ve adalaeti gözettim. Hiçbir ayrımcılık yapmadım. Şimdi böyle bir suçlama ile karşı karşıya kalmak ölümden daha ağır bir cezadır.”

Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat Özcan’ın hazırladığı iddianamede“Şüphelilerin, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü’nün hiyerarşik yapılanması içerisinde bilerek ve isteyerek yer aldıkları, inkara yönelik savunmalarının dosya kapsamı ile uyarlı olmadığı, haklarında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 314/2. maddesi kapsamında Silahlı Terör Örgütü Üyeliği suçundan kamu davası açılmasını gerektirecek yeterli şüphenin oluştuğu” ifadelerine yer verdi.

 

FETÖ'CÜ HAKİMDEN MUHALEFET ŞERHİ

İddianamede, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1. Dairesinin 22 Mart 2014’te Ercan Fırat’ın İstanbul Hâkimliğinden Zonguldak Hâkimliğine atanması işlemine, hakkında FETÖ üyesi olmak suçundan soruşturma yürütülen Teoman Gökçe’nin muhalefet ettiği bilgisi yer aldı.

BOZMA KARARINA GEREKÇE OLDU

Ergenekon davasının, Yargıtay’daki bozma kararında yedek üye hakimlerin duruşmalara katılmaları da gerekçe olarak gösterildi. Kararda şu bilgiler vurgulandı:

“Somut olay incelendiğinde; mahkemenin 05 Ağustos 2013 günü hükmü tefhim etmek için mahkeme başkan ve üyeleri yanında ayrıca mahkemenin yedek üyeleri olan hakimler Fatih Mehmet Uslu ve Nihat Topal’ında katılımıyla toplandıkları ve bu hususu zabta geçirerek duruşmaya başladıkları anlaşılmaktadır. Keza bu durum hükmün açıklandığı 05 Ağustos 2013 tarihli duruşmanın kaydının bulunduğu ve mahkemesinden getirtilen görüntülerden de anlaşılmakta olup bunun dışında ayrıca duruşma tutanağının aksine mahkemenin üçüncü yedek üye hâkimi Ercan Fırat’ın da heyete dahil olduğu görülmüştür. Tüm bu açıklamaların ışığında; mahkeme yedek üye hâkimlerinin müzakere sürecinde hükmü açıklayacak mahkeme heyetinin yanında bulunup, müzakereye aktif olarak ta katılmaları suretiyle CMK’ya aykırı davranıldığı anlaşılmıştır.”


SURİYELİ KAYGISI

Dün Yeter artık başlıklı bir yazı yazarak Suriyeli konusunda ki yaşananları ve endişeleri dile getirmiştik.

Yeni Çağ gazetesinde yer alan ve Uluslar arası bir kuruluşun raporu ise bizim haklılığımızı bir kez daha ortaya koyuyor.

Hükümet daha ne bekliyor bilemiyoruz ama radikal tedbirler alması gerektiği ap açık ortada.

Buyurun raporda yer alan bilgilere : 

xxx

Suriye’de iç savaşın başlamasının ardından yaşanan göç dalgası sonrasında Türkiye’deki sığınmacı sayısı 3.5 milyonu aşarken, yaşanan toplumsal sıkıntılar da yapılan saha araştırmaları ve çalışmalara yansıdı. Uluslararası Kriz Grubu’nun raporuna göre geçen yıl Suriyeli mültecilerle çıkan gerginliklerde en az 35 kişi hayatını kaybetti. Türkiye’de mültecilere yönelik misafirperverliğin de kaygıya dönüştüğü belirtiliyor.

Deutsche Welle’nin haberine göre Uluslararası Kriz Grubu (ICG), “Türkiye’deki Suriyeli Mülteciler: Kentsel Gerilimleri Azaltmak” başlıklı raporunda, Suriyeli mültecilerle yaşanan toplumsal gerginliklere ve sonuçlarına yer verdi. Rapora göre, 2017’nin ikinci yarısında 2016’nın aynı dönemine kıyasla Suriyeli mülteciler ile bağlantılı toplumsal gerginlik ve adli olayların sayısı yaklaşık üç kat arttı. 30 Kasım itibarıyla meydana gelen, kayıtlara girmiş olay sayısı 181. Bu olaylarda 24’ü Suriyeli en az 35 kişi hayatını kaybetti. Olaylar çoğunlukla işyerlerinde yaşandı.

Türkiye’de Suriyelilere yönelik olumsuz algının en önemli kaynağıysa, devlet tarafından tanınan imkânlara ilişkin aslı olmayan iddialar. İstanbul, İzmir ve Ankara’da yapılan görüşmelerden çıkan sonuca göre, bazı vatandaşlar Suriyeli mültecilerin çalışmadan her ay düzenli olarak maaş aldıklarını ve üniversite sınavına girmeden eğitimlerine devam edebildiklerini düşünüyor.

Raporda, Türkiye toplumunun Suriyeli mültecilere gösterdiği merhamet ve misafirperverliğin yerini endişe ve kaygıya bıraktığı da belirtiliyor. Anketler de Suriyeli mültecilere yönelik yaklaşımın genelde olumsuz olduğunu gösteriyor. 2017 yılının ekim ayında Ekonomistler Platformu tarafından yapılan bir ankete göre, katılımcıların yüzde 78’i Suriyelilerin ülkeyi daha az güvenli bir yer haline getirdiğini düşünüyor. Özellikle işgücü alanında rekabet oluştuğu fikriyle gerginlikler yaşanıyor. İstanbul ve İzmir’de yaşayan Suriyeli genç erkeklerin birbirlerini kollamak için gruplar halinde gezmesinin ise yerel halkta tedirginlik yarattığı belirtiliyor.

YÜZDE 23’Ü 3 BÜYÜK ŞEHİRDE

Rapora göre Suriyelilerin yaklaşık yüzde 23’ü İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere üç büyük şehirde yaşıyor. Olaylar genellikle, düşük gelirli bölgelerde yaşanıyor. Raporda Suriyelilerin kayıtlı ekonomiye entegre edilmesinin çetrefilli konu olduğu ifade edilirken Ocak 2016’dan bu yana yaklaşık 15 bin Suriyeliye çalışma izni verildiği, 750 ila 950 bin arasındaki Suriyelinin kayıtdışı çalıştığı dile getirildi.

Kaynak Yeniçağ: Türk halkında Suriyeli kaygısı artıyor


Yeter artık

Yeter artık  her gün şehit verdiğimiz şu ortamda bu kadar  namussuzluğa bu kadar alçaklığa daha ne kadar sabır göstereceğiz.

Hiçbir yetkili düşünmüyor mu bunun sonunu.

Benim askerim Suriye’de şehit verirken Suriyelilerin toprakları için  bir şerefsiz Arap soyu Suriyeli  İstanbul’da genç kızımıza saldırıp tecavüz etmek istiyor.

20-25 yaşında ki bu pezevenkleri  Türkiye’de ekmek elden su gölden yaşatıp g..  büyüttürürsek böyle oluyor.

Hastaneler bedava üniversiteler bedava vergi yok hesap soran yok.

Yok oğlu yok

Alın bu şerefsizleri askere gönderin Suriye’ye yeter yaaa.

Yeter artık.

 Bu ortamda doğabilecek her türlü olaylardan sorumlu olacak olanlar yine bunlar olacak.

 Ama olan ülkemizin huzuruna olacak.

Hükümet bunları beslemeye devam edenler görmüyor mu bunları ?
 En ufak olaya karışanı kulağından  tutup ne zaman sınır dışı yapacak?

xxx

Ordu’nun sokaklarında  özellikle bayanların ve genç kızların önlerini kesip mendil su diye taciz edenlere ne kadar daha göz yumulacak.

2-3 yaşlarında ki torunları ile cami  kapılarında dilenenlere ne zaman dur denilecek ?
Öte git desen suçlusun, sakırtlak gibi yapışan çocukları itiklesen aman haa !!!

Yeter , yeter yeterrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr! 

 VATANDAŞ BÜYÜK ŞEHİRE SORUYOR

6 YAŞA ÜCRET, 65 YAŞA BEDAVA!!! 

Dolmuş işleri, Oski işleri falan filan sıkıntı büyüyor çözüm yollar üretenler yok.

Ordu Şehri bu zamana kadar yaşanmamış su kesintilerini yaşamaya devam ederken Dolmuş işi de Kervan yolda düzülür mantığı ile sürdürülüyor.

Araçları azatlık ama  kapasiteleri arttı diyenler kucak kucağa sınırsız bir şekilde ayakta yolcu alınmasına  seyirci kalmaya devam ediyor.

Büyük şehirlerde böyle deyip işi başka türlü savunmaya çalışan okumuş cahillere de söyleyeceğimiz çok şey var. Daha dönü kadar kapasitesi az ama sayısı fazla olan dolmuşlarda tek kişinin bile ayakta yolculuk yapması yasak iken bugün araç sayısı azaltılmasına karşın kapasiteleri artırılan dolmuşlarda milletin balık istifi taşınması nasıl oluyor? Kimse de çıkıp ya bunun da bir sınırı olmalı demiyor.

Neyse herkes hak ettiği gibi muameleye laiktir.

            Bir okuyucumuz Büyük şehir belediyesine soruyor .

Bizde bu soru karşılığında yetkililerden yanıt bekliyoruz :
6 yaşında ki çocuk için de Ordum Kart istiyorlar.

Otellerin çoğunda bile 12 yaşa kadar ücretsiz konaklattırılırken 6 yaşında ki çocuğun Ordu Kartı almasını istemek ve bunu zorlamak neyin nesi ? Ordu Kart alan aile o zaman 6 yaşında ki çocuğunun koltuğa oturmasını sağlayacaktır. O zaman yaşlıya saygı büyüğü saygı mı kalacak ? Ordu Büyük şehir belediyesi 6 yaşında ki çocuğa alınacak kartın parasının peşinde mi ?  65 yaş üstü bedava gidecek 3-5 yaşında ki çocuk için ücret istenecek ?

Ayrıca  araç güzergahlarını gösteren tabelalarının yanlarda  ve arkalarda da olması  vatandaşların daha rahat hareket etmesini sağlayacaktır.

 

HABERİ İYİ OKUYUN!!!

En az fındık kadar önemli olan Bal konusunda yıllarca yazdım yazmaya devam ettim.

            Bu çok önemli gelir kaynağının nasıl heba edildiğini nasıl bir marka yaratılamadığını ve nasıl keyfiyet içerisinde davranıldığı yaza yaza kalemimde mürekkep bitmesine karşın  bir iki yıla kadar kimseyi harekete geçiremedik.

Bu kadar önemli bir gelir kaynağını  çakallara kaptırırken Ordu Balının adını rezil rüsva ederken bir marka oluşturamaz bir paketleme tesisi kuramazken  aşağıda ki verilerin  bu ülke var olduğu sürece  geçerliydi dersek abartmış olmayız..

Dediğim gibi bu haberi iyi okuyun. Ve tüm bunlara rağmen Ordu balının nasıl heba edildiğini nasıl bu işle ilgili olanların hiçbir şey yapmadığını görürsünüz.

xxx

Dünya bal üretiminde Türkiye, Çin'in ardından dünya ikincisi olurken, Türkiye'de ise Ordu ili en fazla bal üretimiyle birinciliğini sürdürüyor. İstatistiklere göre, yılda 1,5 milyon tondan fazla gerçekleşen dünya bal üretiminin yüzde 30'unu Çin elinde bulundururken, Türkiye yüzde yaklaşık 7'lik pay ile ikinci sırada bulunuyor. Türkiye'yi yüzde 5,35 ile ABD, yüzde 5,03 ile İran, yüzde 4,96 ile de Rusya izliyor.

 

2017 yılı sonuçlarına göre, iller arasında bal üretiminde ilk sırayı geçen yılın birincisi Ordu ili aldı. 2016 yılında 16 bin 280 ton bal üretimi gerçekleştirilen Ordu'da 2017 yılında 16 bin 799 ton bal üretimi gerçekleştirildi. Ordu'nun ardından Muğla 15 bin 500 tonla ikinci, Adana 9 bin 500 tonla üçüncü oldu. Toplam bal üretiminin yüzde 40'ı Ordu, Muğla ve Adana'da üretildi.

YILLIK 220 MİLYON LİRA KATKI

 

Ordu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Kemal Yılmaz, Ordu ilinde 2017 yılında 16 bin 799 ton bal üretimi gerçekleştirildiğini söyledi. Türkiye bal üretiminin yüzde 15'inin Ordu'da üretildiğini belirten Yılmaz, “Ülkemiz dünya bal üretiminde Çin'den sonra ikinci sırada yer alıyor. Balın ülkemiz ekonomisine ciddi bir katkı sağladığını söyleyebiliriz. Ordu ilinde fındıktan sonra en fazla ekonomiye katkı yapan ürün bal oldu. Yıllık bal satışlarından Ordu ekonomisine yılda 200-220 milyon lira arasında bir ekonomik katkı sağlanıyor. Biz bu katkıyı daha da arttırmayı hedefliyoruz. Arıcılığın gelişmesi ve arı ürünlerinin geliştirilmesiyle beraber bu sektörün ilimiz ekonomisine katkısını arttırmaya çalışıyoruz” dedi.

SANA SIĞINDIM!!!

Diyarbakır'da camide, Kuran eğitimi verdiği 12 yaşındaki H.İ. isimli kız çocuğuna cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklanan imam Y.Ö.'nün (32) 'çocuğun cinsel istismarı' ve 'cinsel amaçla çocuğu hürriyetinden yoksun kılma' suçlamasıyla 33 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmasına başlandı. İddianamenin kabulünün ardından talimatla ifadesi alınan H.İ., imam Y.Ö.'nün cinsel istismarına uğradığını belirterek, şikayetçi oldu. Ancak baba T.İ. ise şikayetçi olmadığını söyledi.

xxx

Yani bu haberi okuyunca  ulan deyip binlerce galiz küfürleri edesim geldi.

 Olsun benim çocuğum , bir kereden bir şey olmaz, falan filan diyen zihniyeti yaratanlar ve yarattıkları bunlar. Allahtan korkmazlar kuldan utanmazlar, insanlıktan nasip almamış güruhların yaşadığı ve yaratıldığı bir Türkiye de bulunmaktan utanmıyor musunuz hala.

Şehit kanı üzerinden siyaset yapanların yarattığı Türkiye de babalar analar çocuklarının tecavüzüne bile ses çıkarmaz hale gelebiliyor.

Nasıl tüküreyim yüzünüze nasıl küfür edeyim bilemem bulsam bir kaşık suda boğmak isterim bu zihniyeti ama  bunların yeşermesi için ha bire tohum atan zihniyet var.

İnsanlar kara deliğin peşinde,  yeni yeni keşifleri yeni yeni icatları buluyor onları geliştiriyor da bizim diyanet Sol ele yemek yemek haramdır şeytanla iş birliğidir diye fetva  veriyor.

 AHLAKSIZLAR doğumda  çolak kalan çocukların iğne yüzünden kolunu kaybedip solak kalan bebeklerin suçu ne ?

 Allah şirk koşmaktan bile korkmuyorsunuz.

 Bu nasıl din anlayışıdır.

Allah’ım yarabbim sana sığındım sana güvendim, bunları başımızdan def et. 

OLMUYOR?   

Geçtiğimiz günlerde bir yazı yazmıştım. Yeni Orduspor’un Diyarbekirspor ile oynadığı maçta özelikle açık tribünün  doluluğunu görünce güzel bir maç olur seyirce coşturur takımı dedim. Heyhat maçın başında 3-5 bağırma sonrada tek tük yuhalamalar bağırmalar.

Ancak  golde coşku o kadar  Yeni takıma yeni transferleri kim yaptı bilemiyorum. Yeni diyecekler 3 hafta geçti. Bir çoğu oynayarak geldi hazır değil diyemezsiniz.

Neyse biz ne kadar yazarsak yazalım birileri yine bildiğini okuyacak.

Olmuyor bir yerde bir noksanlık var diyoruz o kadar.

Neyse geçtiğimiz gün yazdığım yazıyı tekrar paylaşayım bari J!!

xxx

Uzun uzadıya yazmayacağım.

Orduspor’un Bal liginde oynadığı Çarşambaspor maçında tribünlerde ki seyirci sayısı eksi puanlarda olan bir takım için mükemmel sayılabilecek düzeydeydi.

Taraftar grubu usturuplu slogan ve tezahüratlarıyla renk kattılar.

            Kendi ürettikleri sözlerle söyledikleri şarkılar türküler galibiyeti getirdi.

Ayni coşkuyu iki amigo ile tribünlere gelen Yeni Orduspor maçında ki seyircide göremiyoruz.

Bunun nedenini Yeni Orduspor kurulurken yaşanan ben yaptım oldu mantığında aramak gerekiyor bence.

Toplumun bir kısmını öteleyerek Nedim Türkmen mantığı ile yapılan işlerin nasıl duvara tosladığını Pazar günü 19 Eylül stadyumunda gördük.

Ligde kalması mucizelere bağlı bir takımın peşinde onlarca insan 90 dakika  tezahürat yapıyorsa yabana atmamak gerek.

            Bir ufak nata yönetime başkana.

            Marjinal havadan kurtulamadığınız sürece ( Veya öyle algı yaratıldığı sürece ) bu desteği uzun uzadıya bulamazsınız.

Kimse görmüyor kimse bir şey demiyor zannetmeyin.

En ufak örneği sinek küçük ama mide bulandırıyor.

            Tribüne asılan bir pankart hiç yakışmamıştı..

            Orduspor’un ne Milliyetçiliğe  ve de sosyalistliğe ihtiyacı yoktur !

Orduspor başlı başına bir sevdadır.

 TAŞIMACILIKTA DEVRİM !!!

Toplu taşımacılıkta devrim, Türkiye böyle bir şey görmedi.  Dünya da belki de ilk diye yazıp söyleyecekler de  o kadar uzatamıyorlar. O kadar yüzsüzleşemiyorlar..

Toplu taşıma töreni ile ilgili okuduğum ve seyrettiğim haberlerin çoğunluğunda  ne boş kart parasından ne güzergah taşıma parasından ne de kartsız binme parasından tek satır tek söz yok.

Bu nasıl haberciliktir bu nasıl  toplumsal bir görevdir.

Ulan sizden var olmayan bir şeyi yazın, söyleyin, gösterin diyen var mı ?

 Zaten mevcut ve uygulama yapacaklar.

Hani bunu yazın da iki satır da eleştiri yapın demiyoruz. O işleri geçtim. Nerenizden bağlısınız nasıl bir Ahlak içindesiniz bilemem.

Ama vatandaşın haber alma hakkına saygı gösterin . Gazeteciliğin  en önemli haber kuralı olan 5 N 1 K kuralını azda olsa yerine getirin.

S iz kendiniz yazıp çizip, gösterip söylediğinizi sanıyorsunuz değil mi ? 3 maymunları oynamaya deve kuşu gibi kafanızı kuma gömmeye devam edin.

İnternet çağındayız tarih sizi en kirli sayfalarına yazıyor.

Artık tek tuşla ne mal olduğunuzu torunlarınız, torbalarınız ve gelecek nesil öğrenecek.

Nerede yanlış yapıldı ?  

Uzun uzadıya yazmayacağım.

Orduspor’un Bal liginde oynadığı Çarşambaspor maçında tribünlerde ki seyirci sayısı eksi puanlarda olan bir takım için mükemmel sayılabilecek düzeydeydi.

Taraftar grubu usturuplu slogan ve tezahüratlarıyla renk kattılar.

            Kendi ürettikleri sözlerle söyledikleri şarkılar türküler galibiyeti getirdi.

Ayni coşkuyu iki amigo ile tribünlere gelen Yeni Orduspor maçında ki seyircide göremiyoruz.

Bunun nedenini Yeni Orduspor kurulurken yaşanan ben yaptım oldu mantığında aramak gerekiyor bence.

Toplumun bir kısmını öteleyerek Nedim Türkmen mantığı ile yapılan işlerin nasıl duvara tosladığını Pazar günü 19 Eylül stadyumunda gördük.

Ligde kalması mucizelere bağlı bir takımın peşinde onlarca insan 90 dakika  tezahürat yapıyorsa yabana atmamak gerek.

            Bir ufak notta yönetime başkana.

            Marjinal havadan kurtulamadığınız sürece ( Veya öyle algı yaratıldığı sürece ) bu desteği uzun uzadıya bulamazsınız.

Kimse görmüyor kimse bir şey demiyor zannetmeyin.

En ufak örneği sinek küçük ama mide bulandırıyor.

            Tribüne asılan bir pankart hiç yakışmamıştı..

            Orduspor’un ne Milliyetçiliğe  ve de sosyalistliğe ihtiyacı yoktur !

Orduspor başlı başına bir sevdadır.

 MARKETLERDE TUZAĞA DİKKAT

Artık büyük market ve AVM’lerde vatandaşı her türlü tuzağa düşüyor

Benim akıllı vatandaşım da bu tuzağa düşmekten kurtulamıyor

Özellikle gramaj üzerinden vatandaşı resmen soyuyorlar.

Bir kiloluk görüntüsü altında satılan gıdaların yarısından fazlası ya 900 gram ya da 800 gram olarak ambalajlanıyor.

Şirketlerin bu tür ambalaj uygulaması satışları belki artırıyor ama vatandaşın da resmen soyulmasına neden oluyor.

Göz yanılgısının hesabını yapan firmalar  gramajlarla oynayarak sözde fiyat indirimi yaptıkları iddiasıyla çalmaya devam ediyorlar.

Ey vatandaş soyulmak istemiyorsan aldığın ürünün gramajına dikkat et.

 Yok dikkat etmiyor ve bu yazılanları kulak ardı ediyorsan.

Soyul soyulabildiğin kadar sana dar gelen bize bol gelsin. 


Nasıl denetim ?

 

Ordu'da geçen yıl yapılan su ürünleri denetimlerinde boy yasağına uymayan 80 balıkçıya ceza kesildi.

Ordu Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü su ürünleri denetim ekipleri tarafından, 2017 yılında su ürünleri karaya çıkış noktalarında, denizde ve iç sularda, balıkçı barınak ve çekek yerlerinde, su ürünleri perakende satış yerlerinde, yol güzergahlarında ve balık halinde olmak üzere toplam bin 68 denetim gerçekleştirildi.

Bu denetimlerde; avlanma yasaklarına uymayan, yasak boydaki su ürünleri satan 80 kişiye idari para cezası uygulandı. Aynı zamanda, 5 adet pintere, 1 adet kalkan ağına, 1 adet manyat ağına, 17 adet tırıvırı ağına, 4.400 metre uzatma misiner ağına ve 1.5 ton palamut, barbun, kalkan, istavrit. mezgit, lüfer, hamsi ve deniz salyangozuna el konuldu.

xxx

Haber bu …

Yıllardır yazmaktan çizmekten bıktık.

Ama bir türlü gerekenin yapılmasına katkıda bulunamadık !!!

Yıl boyunca yapılan denetim ve kesilen para miktarları yukarıda.

Gerekli denetimin yapılıp yapılmadığına siz karar verin artık.

            Daha  Pazartesi Salı gün solucan gibi hamsiler satıldı  Ordu’nun her yerinde.

Ordu’nun en çok satış yapılan tezgahlarında yana bana rast gelmiyor ya da  gizli denetim yapıyorlar (!)  satılan küçük kalkanlar boy yasağının altında balıklar  çatır çatır satılırken görevliler ne yapıyor bilemiyorum.

Bu denetim işini bana  versinler.

Sadece oturduğum yerden Tarım’ın yaptığı denetimin 10 mislini yapmazsam namerttim

Ayıptır ayıp. Rakamları açıklamayın da hiç olmazsa kızmayalım… 

DAĞ ÇİÇEĞİ

            Bir kız... Sıkılgan, ürkek...

            Anlattığına göre yoksullukla büyümüş...

            Hayal kurmakla avutmuş hep kendini, ayrıca tahammülü  de  yokmuş haksızlığa, yalana...

            Yaşamının gerekliliğinin bilincinde, planlarının gerçekleşmesi ideali...

            Bir de tek emeli varmış, şiir kitabı yazacakmış...

            Mavi şehri de o kadar çok seviyormuş amma bu şehirde de ölmek istemiyormuş...

            Konuşurken yanakları al al olan dağ çiçeği...

            Hep mi böyle yaban kalmak istersin?

            Hep böyle dağ çiçeği gibi mi yaşamak arzun?

            Bilirsin ki dağ çiçekleri ne kadar narin ve zarif olsa da ömürleri hep kısadır...

            Bir gün seni dağlardan koparıp, ovaların yemyeşil topraklarına salacakları unutuyor musun?

            Dağ çiçeği, kardelen bakışlı, ürkek çocuk!..

            Hayatın gerçeklerinden neden kaçıyorsun...

            Yaşanacak çok şey var elbet, sen de başaracaksın biliyorsun...

(  Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 


 NE İSTEDİN?

Saçlarını dağıtmış salına, salına gelirdi bizim mahallenin kalığı...

Güzel mi güzeldi. Bizim ki çocukluk ya , herkes aşıktı ona... Çocukça yorumlarımızda ön plana hep “Neden evlenmiyor?” soruları çıkardı...

Büyüklerimize de sormaya korkardık hani...

O sokağa çıkınca top oynayışımız durur, nefeslerimizi korkakça ama heyecanla alıp verirdik.     

Oda bilirdi bizim kendisine olan hayranlığımızı... Hepimize tatlı bir gülüş atar , göz kırpıp balık eti vücuduyla salına, salına yoluna devam ederken, bizlerde hayranlıkla ve iç geçirmelerle arkasından bakakalırdık...

Günahı söyleyenlerin boynuna, Ankara’da dostu var diyorlardı.

Biz de, zaman zaman ve mahallede uzun süreli göremeyişimizi buna bağlardık.

Bir zaman sonra hiç görünmez oldu. Büyüdükçe merakımız da büyüdü içimizde.

Yine bir zaman sonra gerçeği öğrendik... Ant içmiş evlenmemeye... Dost most da hikaye imiş vallahi....

Ankara’ya gidişleri huzurevinde kalan annesi içinmiş... Erkekleri deli edeceğim dermiş komşu kadınlara...

Ne gerek  vardı ki Suna abla?

Hadi yetişkinleri deli ettin de, biz çocuklardan ne istedin?!

(  Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

R- KOMPLEKS!..

İnternette son günlerde sıkça konuşulan ve paylaşılan bir yazı var.

Oldukça ilginç tespitlere dayanıyor.

Yorum yapmadan sizlerle paylaşıyorum .

xxx

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyadaki birçok sosyal bilimcinin beynini bir soru kemiriyordu:
Kant, Hegel gibi büyük filozofları, Einstein gibi bilimcileri, Goethe gibi büyük yazarları, Wagner gibi büyük bestecileri çıkarmış bir Alman toplumu, nasıl olur da Hitler gibi bir delinin peşinden gitmişti?
Üstelik 20 milyondan fazla insanın ölmesine neden olduğu halde?
Hitler “mühendis kafalı” olmalarıyla ünlü Almanlara ne yapmıştı? Onların mantıklarını nasıl “servis dışı” hale getirmişti?
Sorunun özü şuydu: Mantıklı insanların/toplumların mantıksız davranmaya başlamasına sebep olan neydi? Uzun süren araştırmalarla cevabın bazı parçaları keşfedildi. En önemli kavram “R-Kompleks” denilen olguydu.
Almanların beyninde “R-Kompleks” denilen beyin bölgesi, baskın hale getirilmişti. R-Kompleks, “sürüngen beyin bölgesi” demektir. Her beyinde bulunur.
R-Kompleksle yönetmek, kitlelerin beynindeki “ilkel içgüdüleri aktive ederek, mantıklı düşünmeyi baskılamak” demektir.
Peki, bu tip liderlerin metodu neydi?
Sosyal psikoloji araştırmalarına göre, bir insanın beyinin R-Kompleks seviyesine indirgemenin en iyi yollarından biri onu bir gruba dâhil etmekti.
İç bağları sıkı bir grup içindeki kişi “akıl ihalesi” yoluyla mantığını kullanmaktan vazgeçebiliyordu.
Bu amaçla kullanılan ikinci yol, kitleleri “korku kültüründe” yaşatmaktı.
Aynı şekilde “dış düşmanlar” göstererek korkuya dayalı politik propaganda yapılarak da kitleler R-Kompleks seviyesine indirilebiliyor.
Bu siyasi stratejide 3-D çok önemlidir:
Düşman göster.
Dayanışma duygusunu kışkırt
Düşündürme! Sürekli çatışma çıkar ki, taraftarların düşünemesinler! İnsanların mantığına değil içgüdülerine hitap et!
Peki, kitleler bu tip “R-Kompleksli” liderlerde ne buluyorlar?
En önemli açıklamalardan biri özdeşlik kurma psikolojisiydi.
Kendi hayatında yenik, ezik, kompleksli kişiler, bu tür gücü ve otoriteyi temsil eden liderler üzerinden, kendilerini ezen kocalarından, patronlarından, üst sınıftan kendilerince intikam alıyorlardı.
R-Komplekse hitap eden liderlerin en büyük sırrı, kendisini bir “intikam aracı” olarak sunmalarıydı. Onlar hep; Kaybedenlere oynayarak kazanıyorlardı!
Kimliklerini bir düşmana göre konumlandırıyorlardı.
Mesajları şöyleydi: “Ben de senin gibiyim ama senin olmadığın bir yerdeyim, oyunla bana güç ver, nefret ettiğin herkesin canını okuyayım!”
Bu tip liderler kolaylıkla iktidara gelebilirken, gidişlerinde büyük bedel öder ve ödetirler. Bu tip liderler, toplumlar için bir zekâ testidir.

 

HAKKIMI HELAL ETMİYORUM !
Geçen Aralık ayında bir yazı yazarak OSKİ’nin  bu aydan yazmayarak Ocak ayına bıraktığı 18  günlük su bedelini bizden yeni yıl itibarı ile tahsil edeceğini yazmıştım.

2 Aylık gelen faturanın buna zemin hazırladığını söylediğimde  faturanın geç gelmesini köpeklere bağlayan zihniyet bizi yanıltmadı.

Şimdi iyi okuyun cıbbancılar. Nasıl öpüldüğümüzü size tek tek anlatacağım.

Aralık ayı faturası : 1. kademe su fiyatı : 3.36 Tl. 2. Kademe su fiyatı 5.04 tl.

Fatura ilk okuma 13.10 , son okuma 13.12.

Ocak ayı faturası : 1. Kademe 3.72 tl. 2. Kademe 5.59 Tl.

Yani ne olmuş Büyük Şehir suya bir güzel zammı basmış.

Peki benden haksız olarak alınan 18 günlük zamlı para ne olacak ?

Ben buradan açık açık yazıyorum.

 Haram olsun.

 Haram olsun sizin bu düzeniniz.

Haram olsun sizin bu anlayışınız.

 Haram olsun vatandaşı sağmal inek olarak görmeniz.

Başka belediyeler su fiyatlarında indirim yaparken bizim belediye Aralık ayını da haksız bir şekilde zamlı tarifeden yazıp vatandaşına gönderebiliyor.

Adalet yok, hukuk yok, insaf yok, Allah korkusu yok.

Elbette bu konunun taşınacağı platformlar bulunur?!

 

 ( Ayrıca  cep telefonuna borcunuz 22 lira aralık 31 son gün diye mesaj gönderip eve giden faturanın 112 lira olması nasıl oluyor acaba ? Birileri açıklama nezaketinde bulunabilir mi ? ) 

YAKMA , TAKİPÇİSİ OL YETER!

AK Parti Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu, fındık üreticisini mağdur etmeyeceklerini belirterek, "En son Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba ile birkaç görüşme yaptım. Kendisine dediğim şu; 'Serbest piyasaya fındık sürerseniz Ordu meydanında kendimi yakarım', bu kadar net" dedi.

Milletvekili Gündoğdu, fındık üreticisinin mağdur olmaması için bu yıl da Toprak Mahsulleri Ofisinin (TMO) devreye girdiğini hatırlattı. TMO'nun 150 bin tona yakın fındık aldığını belirten Gündoğdu, alınan fındığın serbest piyasaya sürülmesine izin vermeyeceklerini söyledi. En son Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba ile birkaç görüşme yaptığını ifade eden Gündoğdu, "Kendisine dediğim şu; 'Serbest piyasaya fındık sürerseniz Ordu meydanında kendimi yakarım', bu kadar net. Çünkü fındık serbest piyasaya satıldığı zaman elini ovuşturanlar, bu sefer üreticiyi tekrar mağdur edecekler. 10 liralık fındık düşecek 5 liraya. TMO devreye girmeseydi fındık 5-6 liraydı. AK Parti iktidarı asla üreticiyi mağdur etmeyecek. Üreticinin yanında olacağız. Bundan sonra da rekolte yüksek olursa devreye Toprak Mahsulleri Ofisi girecek ve fındık alacak. Elindeki fındığı da satmayacak. Kimse elindeki fındığı satacak diye beklemesin, elini ovuşturmasın. Bu fındığı sattırmayacağız" diye konuştu.

XXX

Sayın Milletvekilimiz yakmayın ama takipçisi olun.

TMO ne yapacak bu fındığı üstüne oturacak ve öylece bekleyecek hali yok.

            Bir şekilde değerlendirecek.

Serbest piyasaya sürdürmeyeceğiz demek çok iddialı bir laf. Hele kendimi Ordu Meydanında yakarım çok çok iddialı bir laf.

            Satsın ne yaparsa yapsın.

            Ama öyle çürüktü bezikti diyerek peş keş çektirmesin.

Piyasa 10 lira ise 11 lira desin

            Piyasanın üstünde bir rakama satarsa satsın.

Ama el altından işler çevirmesin.

 Bizim de sizden isteğimiz kendinizi yakmanız değil bunları takip etmenizdir…

 

19 Eylül Atatürk Rıhtımı

Yaptığımız çalışmalar ile tamamen farklı bir görünüme kavuşan rıhtımın ise milli değerimiz olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ismini en iyi şekilde yaşatmak amacıyla 19 Eylül Atatürk Rıhtımı olarak adlandırmayı uygun gördük.

Yukarıda ki açıklama Büyük Şehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz’ın açıklamasıdır.

Bazı yatırımların bittiğinden verilen isimlerden bahsederek meclisi ve dolayısı ile kamuoyunu bilgilendirmiştir.

Ben lafı uzatmayacağım.

Yıllardır ne oldu burada ki Atatürk’ün ışıklı rölyefi niye koymuyorsunuz bir sıkınınız mı var diye sorup duruyorduk.

Hal böyle olunca Atatürk Rıhtımına onun en güzel ışıklı rölyefi yakışır.

Koymazsanız verdiğimiz isim askıda kalır ve hiç de samimi olmaz!!!

Bekliyoruz…


ÖKÜZ KORNASINA DUR DİYECEK YOK MU ?

Karayolları Trafik Kanunu’nun 72. maddesinde ”Araçlardaki ses, müzik, görüntü ve haberleşme cihazları yönetmelikte gösterilen şartlara uygun olarak ve kamunun rahat ve huzurunu bozmayacak şekilde kullanılabilir. Buna uymayan sürücüler, para cezası ile cezalandırılırlar” deniliyor.

Ancak Ordu’da da bir çok bölgede de özellikle meskun mahalle ‘ Öküz kornası’ diye adlandırılan havalı korna basandan geçilmiyor.

İşin ilginç yanı adam şehrin içinde Trafik polisinin yanında kornaya basıyor ama kimse ne oluyor diyemiyor.

Son günlerde bu konuda hayli şikayetler geliyor.

 Türkiye genelinde de bir çok bölgede yetkililer Öküz kornası ile mücadeleye başladıklarını  belirtiyorlar.

Yeni yılda bu tür korna çalanlara verilecek cezanın miktarı ise 2 bin 910 lira.

Birkaç uygulama yapılsın gör bakalım öyle hayvan hayvan ( hayvanlardan özür dileriz) kornaya basabiliyorlar mı ? 


EEY AKP ORDU MİLLETVEKİLLERİ!

Bir süredir gazetelerde ve sosyal medyada, "Ağaoğlu Yason Burnu'nu gezdi ve burada konut yapmayı düşünüyor" söylentisinin yayıldığına dikkat çeken Ağaoğlu, "Çeşitli yayın organlarında yer alan bu tip haberler tamamen gerçekdışıdır. Arsa spekülasyonu yapanların yaydıkları söylentilere inanıp haber yapılıyor, imza toplanıyor. Karadenizli hemşehrilerimi uyarmak için ben de kampanyaya imza verdim" dedi.

HEM DESTEK VERDİ HEM YORUM YAPTI

Kampanyaya imza veren Ali Ağaoğlu bununla da yetinmeyip yorum sayfasına şunları yazdı "Ben de imza verdim. Söylentiler, Türkiye'nin her yerinde arsa spekülasyonu yapanların marifetidir, bunu herkes bilir. Belli ki, yanından bile geçmediğim o bölgede Ağaoğlu ismini kullanarak, suni bir değer artışı yaratılmak isteniyor. Karadenizli hemşerilerimin zarar görmesini istemediğim için bu zorunlu açıklamayı yapıyorum".

"10 BİN KİŞİ BİR YALANIN ALTINA İMZA ATIYOR"

Yıldırım Holding sahiplerinden Mehmet Yıldırım'ın cenazesi için 16 Ekim'de Samsun'a gittiğini, dönüşte Ordu'da bir bardak çay içtiğini, bunun dışında Ordu'da bulunmadığını açıklayan Ağaoğlu şunları söyledi: "Sosyal medyada da kime hizmet ettiğini düşünmeden 10 bin kişi bir yalanın altına imza atıyor. Geçenlerde de bir köşe yazarı, Erzurum'a helikopterle gidip tarihi eserlere zarar verdiğimi yazmış. Erzurum'a hayatımda bir kez ve özel uçakla gittim. Hiçbir akıl süzgecinden geçirmeden yazılan yazılara köşe yazısı diyorlar".

XXX

 Ağaoğlu bu haberle Yason burnu ile ilgili adının geçmesini yalanladı.

 Soru sormuştuk AKP milletvekillerine yanıt alamadık. Ağa ile ilgili bölümü  adı geçen açıkladı.

 Sorularımızın yarım kalan bölümleri ise şöyle idi .

 Turizm bakanlığı burada plan tadilatı yaparak bir çok bölgeyi imara açtı. Turizm alanından çıkartılan bölgelere inşaatlar yapılacağı bölgenin tamamıyla ranta dönüştürüleceği söyleniyor , çıkın bu bölgede neler yapılacak neler yapılmayacak açıklayın.

 Ama nerede sessizlik devam ediyor.

Ordu Büyük şehir belediyesi konu benimle ilgili deyip sıyrılıyor işin içinde.

Bakanlıkla ilgili ise Ey AKP Ordu milletvekilleri seçmeninize olan görevinizi niye yerine getirmiyorsunuz.

Hiç olmazsa Yason’un nasıl talan edileceğini öğreniriz..

KARAYOLLARI REZALETİ  

            Aşağıda ki yazıyı ben daha önce okumuştum deme.

Bu sana bir hatırlatma.

Bu yazının sonunda rezaletin hangi boyutta olacağını yazacağım.

Önce eski yazıyı bir okuyun sonra da aşağıda ki yeni bölümü !

 

xxx

Karayollarına soruyoruz…  

Karayolları ne iş yapar artık bilemez durumdayım.

Karayolları Trafik Kanunu yönetmelikler ve mevzuatın Ordu’da öyle işlediği görmedim.

Adam apartman yapmış arkadan yolu var ama  karayollarına  giriş çıkış verebiliyor.

            Karayollarında bir çok esnafın  kaldırımları kırıp alçaltarak iş yerlerine giriş çıkış yerleri yaptığı gözleniyor.

Hem yaya hem da araç trafiği açısından tehlike doğuracak bu gelişi güzel keyfi uygulamalara dur demesi gereken yasaları uygulaması gereken Karayolları seyrediyor.

Hal böyle olunca  bu kanunsuz işler devam ediyor. Son olarak yine  yeni açılan iş yeri gece yarısı kaldırımı kırıp bordürleri aşağı indirerek kendi iş yerine karayolu güzergahından giriş çıkış yaptı.

Buralar da gerek maddi gerek yaralamalı  ve ölümlü olarak meydana gelebilecek kazadan kim sorumu olacak?

            Buraları kendine giriş çıkış yapan iş yerleri sahipleri veya konut sahipleri mi yoksa buna göz yuman karayolları yetkilileri mi ?

            Daha dün bu tür iş yerinde yemek yeme keyfini yaşayan yetkililerin uyanması için bir kazanın mı olması gerekiyor.

Karayolları, Devlet karayolu üzerinde  olmaması gereken  keyfi yol giriş ve çıkışlarına göz yumarak suç işliyor.

            Ben buradan şimdiden yazıyorum.

            Meydana gelebilecek kazalardan sorumlu sadece bu işi yapanlar değil  bin katı buna göz yuman Karayollarıdır.

Savcılıkların bilgisine sunarım … 

xxx

Ben bu yazıyı yazdım  bir şey olur, bir yanıt gelir diye.

Hiç kimse bizi takmadığı gibi ne oldu biliyor musunuz?!

 5 Ocak saat 9.30 sıralarında dökme asfalt taşıyan karayollarına ait kamyonet Migros yakınlarında açılan yeni köftecinin önüne yanaşarak araçların daha rahat girmesi için karayollarına açılan girişin iş yeri ile birleşen toprak bölümlerine asfalt serdi gitti.

Demek ki bu memlekette ne oluyor diyecek bir Devlet adamı yok.

 Ha bu arada asfalt döktünüz döktünüz bunu bedava mı döktünüz, para ile döktünüzse kaç liraya döktünüz. Karayollarının böyle bir görevi  var mı ? Yönetmelik ,kanun karayolları özel iş yeri ve evlere asfalt hizmeti yapar diyor mu ?

Bunu soracak Devletin adamlarını arıyoruz...

 

ŞAKA MAKA DEĞİL

Dünya yeni yılı selamlarken, Türkiye ise sosyal medyaya yansıyan ilginç bir görüntüyü konuşuyor.

Sosyal medyada dolaşan bir videoda, elinde sopa sallayan sarıklı bir adamın,"Tebliğ yapacağız, Noel Baba'larını bekliyoruz" dediği görüldü.

Dama çıkan adam, "Noel Baba'ya görürsem, iman et diyeceğim artık. Çatılarda, bacalarda gezmeyi bırak, hasta olursun, üşütürsün, zatürreden geberirsin, gel iman et, Allah'a iman et diyeceğim" dediği görüldü.

xxx

Şaka maka değil ha gerçek haber inanmayan için videonun haberleştirildiği linki de  vereyim.

https://odatv.com/musluman-ol-noel-baba-0101181200.html

xxx

Allahım al canımı dersiniz ya bazen veya  söylenecek laf bulamadım diye.

 Bende kelime hazinemde ki bütün küfürleri bitirdiğim için Can Yücel’i öbür dünyadan kalkıp gelmeye ve iki laf etmeye çağırıyorum !!! 

Havaalanı için ilçelerden istek

Havaalanı açıldığından  bu yana özellikle Mesudiye, Akkuş, Aybastı gibi ilçe halkından istekler geliyordu.

            Havaş ve benzerlerinin uçaklar için servis koyması yolunda.

Zaman içinde belki gerçekleştirilir diyerek bekledik ama  hala hazırda bir şey olmayınca özellikle il dışında bulunan hemşerilerimiz konuyu tekrar gündeme getirmemizi istiyor. Özellikle Ordu ve Orduspor hastası Mesudiyeli hemşerimiz Ankara’da oturmakta olan Can Hayat Özyurt havaalanı açıldıktan beri gerek sosyal medyada gerekse bana hatırlatmalarında hep bu konu var. Söylediği gibi İstanbul’a uçakla gidene kadar ilçeden havaalanına gelmek için dolmuş saati veya otobüs saati beklemek zorunda kalınıyor.

Havaş ve benzeri özel sektörün bu konuya sıcak bakacağını zannetmiyorum ama bu konu ile ilgili olarak Ordu Büyük Şehir Belediyesinin bir ring sistemi kurarak bunu çözebileceğine inanıyorum.

Sosyal devlet yol yaptım, su getirdim, kanalizasyon döşedim, sağlık sorunları ile ilgili şunları yaptım diye övünmez.

Zaten bunlar Anayasa ile teminat altına alınmıştır.

            Devlet şu kadar fabrika kurdum  şu sistemi yaptım şu düzenlemeyi gerçekleştirdim diye övünür.

O yüzden biz de Ordu Büyük Şehir Belediyesinin sosyal devletin bir kurumu olduğu için yeni yılda vatandaşlarımızın haklı isteği konusunda bir çalışma yapmasını bekliyoruz.

            Olumlu veya olabilecek haberleri bekliyoruz.

 

Olumsuzsa (ekonomik masraf gibi nedenleri koymadan ) neden olumsuzdur onu da açıklasın.

 Yason’dan ne haber ?

Ordu’nun en önemli Turizm merkezlerinden biri olan Yason Burnunda Turizm Bakanlığı onaylı plan tadilatı yapılarak  imara açılan bölge büyütüldü.

Planlar hazırlandı  ve bu bir şekilde ortaya çıktı.

            Alanlar büyütüldü  kimilerine   göre Yason büyük büyük konutlar yapılmak için peşkeş çakılacak.

 Ordu Büyük Şehir belediye Başkanı konu bizimle ilgili değil diyor ama sonuçta yapılacaklardan haberi var.

Yine de orada bir sıkıntı var ki tartışmadan uzak kalmaya çalışıyor.

Ben ise buradan AKP Ordu Milletvekillerine sesleniyorum.

Ey AKP milletvekilleri Ali Ağaoğlu ismi geçiyor büyük rant iddiaları var niye sessiz kalıyorsunuz.

Bu sessizliğin altında başka şeyler mi var ?

Buraya neler yapılacak veya iddia edilenlerin haricinde bir şeyler olacak mı niye kamuoyuna açıklamıyorsunuz.

 

            Veya bazı medya mensupları konuyu gündeme getirmemek için birilerinden talimat mı aldı yoksa  toplumdan bu kadar mı uzaktalar ?!!

GÖRMEK İSTİYORUZ

Sayın Başkan Enver Yılmaz,  Yason ‘a yapılacakları yapılması düşünülenleri,

Çok şey mi istiyoruz?

Yazıyı fazla uzatmayacağım.

Eğer ortalıkta söylenenler gibi ise yarın biz Ordu’yu mahfettik demeyin.

 Veya eskiden de yapılmıştı diye kötüyü kötü ile örnek göstermeyin…

Ve bilmeyenler okumayanlar için Ordu Hayat Gazetesinde yer alan haberi sizlerle paylaşıyorum :

xxx

İşadamı Ali Ağaoğlu’nun Perşembe Yason Burnu’nda incelemelerde bulunduğunun öne sürülmesi, o bölgede tapusu olan mülk sahiplerini zor durumda bırakırken, henüz hiç kimsenin yer satmadığı öğrenildi.

“Tebligat yapılmamış”

Vatandaşların kendi mülklerinin projeye ortak edilmeye çalışıldığını söyleyen Karamustafaoğlu; “Bolaman’dan Perşembe’ye kadar geçmiş dönemde Turizm bölgesi ilan edilmişti. Çok da güzel oldu. Oralarda sahilde gelişi güzel binalar yapılması tabiri caizse gecekonduların yapılması kısmen önlendi. Ancak son zamanlarda aynı yeşil özel proje alanları gibi Yason’da bugün yeni bir proje yapıldı. Yapılmış daha doğrusu. Çünkü oradaki Yason Burnu’nun üst kısmındaki o cami ile o arada Yason’un üstlerine doğru olan bölgede mülk sahiplerine tebligat da yapılmamış. Tabi belediyede askıya çıktıktan sonra 1 aylık süreç içerisinde tebligat sayıyor. Buradaki arazi sahiplerinin Ordu’daki konutu olanlar, yeri olanlar, yazlıkları olanlar yeni bir proje yapılarak oteller bölgesi ilan edilmiş ve bir proje yapılmış. Benim öğrendiğime göre, oradaki mevcut arsa ve arazi sahipleri o projeyi görmemişler. Onlara söylenen, sizler 3-5 arsa sahibi birleşeceksiniz, birleştikten sonra da yapılacak projeye ortak olacaksınız. Bu hiç akla mantığa sığar mı? Oradaki vatandaşın zaten babadan kalma, dededen kalma veya kendi imkanlarıyla yaptığı birer üçer katlı villaları veya yaşadıkları konutlar var.” dedi.

“Yandaşa teslim edilecek!”

Karamustafaoğlu, mahkemeden olumlu bir karar çıkmaması durumunda Yason Burnu’nun oteller bölgesi olarak Türk Turizmine katkı sağlayacağını aktararak; “Oradaki mülk ve hane sahiplerinin 2 aylık süresi var. Mülk sahiplerinin itirazlarını yaptıktan sonra mahkemeye de gitmeleri lazım. Mahkemeye gittikleri zaman da bir sonuç alamayacaklarını kendileri de biliyor. Sebebi şu, burası Bakanlar Kurulu kararıyla öz turizm alanı ilan edilmiş ve Bakanlar Kurulu tarafından onaylanan bir projeyi buradaki vatandaşların oralara gücü yetmeyeceği için. Maalesef oradaki güzelim arazide bir sermayeye bir yandaşa teslim edilecek. Oteller bölgesi olarak Türk turizmine hizmet edecektir. Hayırlı olsun demek düşüyor. Burada büyükşehir bugün buna müdahil değil ama burada yapılacak proje uygulaması büyükşehir uhdesinde olacaktır. Takdir kamuoyunun.” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Yason Burnu’nun yeni imar planında otel gibi turizm alanlarının yanı sıra günü birlik tesislerinde tespit edildiği öğrenildi.

 

HAZIRIZ ELEKTRİK KESMEYE!

Samsun, Ordu, Çorum, Amasya, Sinop il, ilçe ve kırsalında, dağıtım hatlarının ve şebeke yapısının ulusal ve uluslararası standartlara kavuşturulması için çalışmalar yapan YEDAŞ, kış şartlarında da sürekli ve kaliteli elektrik dağıtım hizmeti sunmak için bakım onarım çalışmalarını, yatırım planlamalarının büyük bir kısmını tamamladı. Ulaşım ve operasyon açısından zorlukları olan geniş bir bölgede hizmet veren YEDAŞ, en uzaktaki abonelerini de kapsayacak şekilde aynı kalitede ve süreklilikte elektrik ulaştırmak için 66 arıza merkezi ile 7 gün 24 saat çalışıyor. Güçlü saha ekibi, araçları ve ekipmanları ile iyileştirme ve geliştirme faaliyetlerini tam anlamıyla yerine getiriyor. Özellikle kışın olumsuz hava koşullarının, elektrik dağıtım şebekesini etkilememesi amacıyla arıza onarım bakım ve yatırım planlarının büyük bir kısmını tamamladı. Çoğunlukla kırsal bölgelerde yaşanan yoğun kar yağışı, aşırı rüzgar, şiddetli yağışın elektrik iletim hatlarını olumsuz etkilememesi amacıyla gerekli hazırlıkları yaptı. Müşterilerden gelen geri bildirimler, otomasyon sistemlerinden alınan veriler ve bakım çalışmaları sırasında yapılan tespitler doğrultusunda ihtiyaç duyulan noktalarda onarım çalışmalarının büyük bir kısmını tamamladı. Kar yağışından olumsuz etkilenen ve yolların kapanması sebebiyle müdahale edilmesi zor olan kırsal kesimde, yapılan yatırımlar ile şebeke yapısını güçlendirdi. Muhtemel arızaların önüne geçmek amacıyla enerji nakil hattı direklerine izolasyon malzemeleri montajı gerçekleştirdi. Özellikle kırsalda dağıtım hatları ve şebekenin güçlendirilmesi amacıyla dağıtım binaları, trafolar, elektrik nakil hatlarına yönelik yenileme ve güçlendirme çalışmalarını tamamladı. Kar ve buz yükünün iletim hatlarını etkileyerek iletkenlerin kopmasına neden olduğu bazı bölgelerde dağıtım hatlarını, yer altına aldı.

 XXXX

Yukarıda ki haber Samsun kaynaklı. Herhalde şirket basın bülteni yapmış haber ajansıda olduğu gibi yayınlamış.

Tabi bu haber çıktığı gün Yokuşdibi’nin bazı bölgelerinde yaklaşık 1 günden bu yana elektrik yoktu. Başka bölgelerde durum nasıldır bilemiyorum. Şakır şakır paraları alanlar, yok elektrik dağıtım yok enerji kullanım diyerek vatandaşı canından bezdiren şirketler nasıl yatırım yapıyor anlamış değilim.

Ama devlet devletliğini yapmaz bunlara gerekli yaptırımları uygulamazsa olacağı budur.

 Rüzgar eser, yağmur yağar elektrik kesilir., Kar yağınca gelmesi için çok beklersiniz.

 ( Bülent Akçay sen çok daha beklersin!!!)

 

 

BEN YAZSAM, H…. DERLER!
                     Mahallenin eski adamı ne tarafa yanar döner belli olmaz. Hürriyet Yazarı Ahmet Hakan son çıkan Kanun Hükmünde ki  Kararnamede yer alan bizce de çok vahim bir hususa dikkat çekiyor.

Vallahi benden demesi bu işini AKP’lisi şusu busu olmaz. Yarın ne olur kimin başına ne gelir bilinmez.

Okumayanlar, hala uyanamayanlar için Hakan’ın yazısını paylaşıyorum  

 

xxx

SON çıkan Kanun Hükmünde Kararname’de çok ama çok tehlikeli bir husus var.
*
Şöyle deniliyor özetle:
*
“BİR VATANDAŞ, TERÖR EYLEMLERİNİ VE DEVAMI NİTELİĞİNDEKİ EYLEMLERİ BASTIRMAK İÇİN HAREKETE GEÇERSE... YARGILANMAZ.”
*
İktidardaki arkadaşlar!
Etmeyin, eylemeyin!
Bu getirdiğiniz hüküm, çok tehlikeli bir hüküm.
*
Her şeyden önce kötüye kullanmaya sonsuz açık!
Bu ülkede adamı vururlar, öldürürler...
Sonra da “Evet, vurdum... Evet, öldürdüm... Çünkü teröristin tekiydi...” derler ve yargı muafiyeti beklerler.
*
Arkadaşlar!
Devlet dersinin başlangıç ilkesi şudur:
“Güvenliği ve asayişi sağlama görevi, devletin tekelindedir.”
Oysa siz bu yeni KHK ile bu tekeli yıkıyorsunuz ve devleti, devlet olmaktan çıkarıyorsunuz.
*
“Terör” kavramının bu kadar muğlak, bu kadar belirsiz, bu kadar amorf bir kavram haline geldiği ve getirildiği bir ülkede...
“Terör olaylarını önleyen sivillere yargı muafiyeti” getirmek, Allah muhafaza, önü alınamayacak iç karışıklıklara, kaoslara, toplu kıyımlara, kalkışmalara yol açabilir.
Kendilerini polis, jandarma, güvenlik kuvveti yerine koyanlar, ülkeyi felakete sürükleyebilirler.
*
İktidardaki arkadaşlar!
Özellikle aranızda aklıselimini kaybetmeyenlere dostça sesleniyorum:
Lütfen şu işe bir el atın ve “Bu olmaz” deyin.

GEÇ, GEÇ!!! 

Bu bal konusunda en çok yazı yazan kişilerden biriyim.

 Dünyanın sayılı bal üreticisi olmamıza ve Ordu’da Türkiye’de bir numara olmasına karşın malımızın değerini bilemedik bir marka yaratamadık.

Yıllardır dolandırıldılar, paralarını alamadılar ama  Arıcılar Birliği ne birli sağlayabildi ne de bal da marka üretebildi.

Bakın aşağıda ki haber insanı mutlu ediyor ama inanın bunun yıllar önce yapılması gerekmez miydi diye de soruyoruz , kızıyoruz.

Haberi sizinle paylaşayım 

xxx

Orman Genel Müdürlüğünün uygulamaya koyduğu eylem planı ile Ordu'da sayısı 9'a çıkarılan bal ormanları, bölge arıcısının yüzünü güldürdü.

Ordu Arıcılar Birliği Başkanı Akın Çiftçi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Ordu'nun Türkiye'nin bal üretiminde ilk sırada yer aldığını, kovan sayısı bakımından da ikinci sırada bulunduğunu söyledi.
Çiftçi, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ülkenin bal üretiminin yüzde 30'unun Ordulu arıcılar tarafından gerçekleştirildiğini belirtti.
2008 yılında kurulmaya başlanılan bal ormanlarıyla ilgili çalışmaların son dönemde hızlandığını bildiren Çiftçi, "İlimizde daha önce 3 bal ormanı kurulmuştu ancak son yapılan çalışmayla ilimizdeki bal ormanı sayısı 9'a çıktı. Bakanlığımız tarafından Kuzköy, Dibektaşı, Ulubey-Gölköy, GürgentepeGürpınar ve Sarıçiçek mevkilerinde 3 bin 477 dekar sahada 6 bal ormanı daha kuruldu." dedi.
Çiftçi, arıların, bal ormanlarında yoğun şekilde bulunan mor çalı çileği, orman gülü taflan, ıhlamur, böğürtlen, kestane, alıç, ahlat, kuşburnu, yalancı akasya, kekik, dağ çileği, barut ağacı, dağ armudu, yabani erik, yabani elma, kızılcık gibi yüzlerce çeşit bitkiden bal yaptığını belirtti.
Bal ormanlarının sayısının daha da artmasını istediklerini dile getiren Çiftçi, şunları kaydetti: 
"Özellikle 50 kovanın altında arıcılık yapan vatandaşlarımız başka illerin yaylalarına gitmek yerine bu ormanlardan yararlanabilecek. Arıcılarımız bu ormanlar sayesinde hem ailelerinden ayrı kalmayacak hem de kendi illerinde daha iyi şartlarda daha kaliteli bal üretecekler. En önemlisi bu ormanlar arıcılarımıza ekonomik anlamda katkı sağlayacak."
Bu ormanlar sayesinde bal üretiminin gelecek yıllarda daha da artacağını söyleyen Çiftçi, devletin imkanlarıyla kurulan bal ormanlarına tüm vatandaşların sahip çıkması gerektiğini ifade etti.

YALI CAMİ HİKAYESİ   

 İki  ahşap el sanatları ustası Yalı Cami içinde  eksik olan bir iki çalışmayı yaparlar.

Arada bir aracı vardır.

            Ama bana bu ismi vermediler.

Bir işin rengini beğenmezler falan filan ama işi de geri vermezler.

İki ustanın parasının bir bölümü verilmez.

Geçenlerde yine gördüm aylar geçmesine rağmen bu paralarını alamamışlar.

 Buradan Ordu Müftülüğüne çağrı yapıyorum.

İki ustanın el emeğinin kesilmesi hak yenmesine özellikle Cami sorumluları nasıl seyirci kalabilir.

Hak hukuk ,  kuran, kul hakkı  diyenler merak ediyorsa benden daha detaylı bilgi alabilirler.

Olmazsa Müftülük yetkililerine soracağımız çok soru olacaktır.


Karayollarına soruyoruz…  

Karayolları ne iş yapar artık bilemez durumdayım.

Karayolları Trafik Kanunu yönetmelikler ve mevzuatın Ordu’da öyle işlediği görmedim.

Adam apartman yapmış arkadan yolu var ama  karayollarına  giriş çıkış verebiliyor.

 Karayollarında bir çok esnafın  kaldırımları kırıp alçaltarak iş yerlerine giriş çıkış yerleri yaptığı gözleniyor.

Hem yaya hem da araç trafiği açısından tehlike doğuracak bu gelişi güzel keyfi uygulamalara dur demesi gereken yasaları uygulaması gereken Karayolları seyrediyor.

Hal böyle olunca  bu kanunsuz işler devam ediyor. Son olarak yine  yeni açılan iş yeri gece yarısı kaldırımı kırıp bordürleri aşağı indirerek kendi iş yerine karayolu güzergahından giriş çıkış yaptı.

Buralar da gerek maddi gerek yaralamalı  ve ölümlü olarak meydana gelebilecek kazadan kim sorumu olacak?

            Buraları kendine giriş çıkış yapan iş yerleri sahipleri veya konut sahipleri mi yoksa buna göz yuman karayolları yetkilileri mi ?

            Daha dün bu tür iş yerinde yemek yeme keyfini yaşayan yetkililerin uyanması için bir kazanın mı olması gerekiyor.

Karayolları, Devlet karayolu üzerinde  olmaması gereken  keyfi yol giriş ve çıkışlarına göz yumarak suç işliyor.

            Ben buradan şimdiden yazıyorum.

            Meydana gelebilecek kazalardan sorumlu sadece bu işi yapanlar değil  bin katı buna göz yuman Karayollarıdır.

Savcılıkların bilgisine sunarım … 

KÖPEKTİR, KÖPEK !!!

             İş bilmezlik, basiretsizlik, organize olamamak, bir arızayı açıklanan saatte bitirememek , her gün yeni yeni arızalar…

Vatandaşa su faturasıyla kazık atanlar bahaneyi bulmuşlar.

Ordulu ile alay ederken  Köpek benzetmesi yapanlara tık demeyen yöneticilerimiz de var.

Ellerinde onlarca eleman varken su faturalarının yazılmamasını  Köpek olayına bağlayanlara sayın Büyük Şehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz’ın da iki kelime etmemesini üzüntü ile karşıladığımı belirtiyorum.

Kapılarında köpek vardı onun için su faturaları geç yazıldı diyen OSKİ genel müdürüne yuh diyorum bu ayıp size yeter diyorum.

Yüzlerce hanenin önde köpek vardı da ondan mı  su faturaları geç yazılmış?!!

Evinde köpek olmayıp  su faturası geç gelen insanlarımızı köpek yerine mecazi de olsa  konulmasına ses çıkarmayanlar  iş bilmezleri korumaya devam edenleri de bir kez daha ayıplıyoruz…

OSKİ KABUSU

Bu yazıyı yazıp paylaşmadan önce başıma yine Oski kabusu çöktü J

Hafta sonu Şirinevler Mahallesinde kalıyordum. Pazar sabahı saat 9 gibi kalktım su yok.

OSKİ’nin internet sitesine gireyim bakayım programlı kesinti var mı  diye ? Girdim baktım  programlı kesinti yok arıza duyurusu yok. Dedim herhalde aniden bir şey oldu.

Öğlenden sonra tekrar girdim siteye Şirinevler mahallesinde 400’lük Asbest ana boru arızası duyurusu vardı.

Başlangıç tarihi 13.40 bitiş tarihi ise 18.40 yazıyordu.

Heyhat su benim çeşmeden 21.22’de akmaya başladı.

Şimdi yine soruyorum. Bu başlangıç saati ekiplerin su arızasına müdahale etme saati mi  yoksa sabahtan kesilen su ile ilgili yine siteden yapılan bir yanıltma mı ?

Öngörülen saatten çok sonra yapılan bir arıza.

Acaba diyorum sabahtan kesilen su ile ilgili olarak Oski başlangıç saati olarak 13.40 verdi. Eğer arızaya müdahale etme saati ise sabahtan kesilen suya müdahale edememelerini nedeni köpek mi ?  Veya su arızasını gidermenin 12 saati aşması  köpeklerin ekiplere rahat vermeyip geciktirmesinden mi kaynaklanıyor J

Büyük Şehir’den harbi harbi açıklama bekliyoruz.

(Hiçbir şeyi takıp açıklama yapmıyorlar ama biz yine de bekleyelim J


Arıyoruz o günleri  

Küçük bir çocukken  geceleri açık havada yıldızların kaymasını beklerdik.

            Mandalina, portakal ağaçları ve pancarlarla süslü kiralık evimizin bahçesinin duvarlarına oturup, saatlerce gökyüzüne bakardık arkadaşlarımızla...

            Kimimiz bisiklet için, kimimiz güzel bir ev için, kimimiz de derslerimizin iyi olması için dilek tutmak amacıyla yıldızların kaymasını beklerdik.

            Öyle derlerdi, yıldız kayınca dilek tut, o dileğin yerine gelir ...

            Çok yıldız kaydı biz beklerken, hep dilek tuttuk.

            Ama hep dileklerimizi birbirimize söylerdik.

            Hiç biri de yerine gelmezdi nedense...

            İşin sihirli tarafı tutulan dilek söylenmezmiş...

            Eh, bu saatten sonra yıldızlara saatler ayıracak zamanımız yok...

            Dilek de tutsak nafile...

            Bir de gökkuşağının altından geçmek için uğraşırdık. Hiçbir zaman bunu da başaramazdık.

            Küçükken başlayan dileksizliğimiz, büyüyünce peşimizi bırakmadı.

            Artık bunların bir oyun olduğunu kabullendiğimiz zamanlar ama, arıyoruz o günleri yine de özlemle...

( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

Ne planlıyorsunuz?

Su da Ali Cengiz oyunu mu ?

OSKİ kurulduğundan bu yana soruyorum yılda suya ne kadar zam yaptınız .

Su siz göreve geldiğiniz de kaç lira idi şimdi kaç lira.

Yanıt veren yok, bunu soran partilerde yok.

 Neyse, biz gerçek konumuza dönelim.

Bu ay su fatura tanzimi neredeyse yapılmadı. Daha önce 32 gün 35 gün üzerinden kesilen faturalar neredeyse 45 gün oldu kesilmedi.

             Süre uzayınca ikinci tarifeyi girmeyen kalmıyor ve  zamlı fiyatlarla vatandaşa fatura yerine öpücük gönderiliyor

Yeni yıl itibarı ile OSKİ suya kaç lira zam yaptı dedik onun da yanıtı alamadık. Kimse çıkıp da yapmadık da demedi !

OSKİ ve Büyük Şehir şimdi şu sorularıma yanıt versin.

Herhalde su faturalarını bu hafta vatandaşa takdim edersiniz. Süre geçtiği için eline gelen su faturalarının ton tüketimi artığı için ikinci tarifeye girenlerin bağırtısını şimdiden duyar gibiyim bende dahil !!!

Peki geride kalan 15-20 günlük su tüketimini  yıl sonu itibarıyla tekrar vatandaşa fatura edecek misiniz?

Yoksa 15-20 günlük kalan tüketimi yeni yıl itibarıyla yeni tarifenden mi vatandaşa göndereceksiniz.

Yok böyle bir şey ise çıkıp aydınlatın.

Böyle bir şey yoksa ve fatura kesimi başka nedenlerle uzadıysa  yeni yıl

girmeden kalanı da fatura etmek zorundasınız

Yoksa vatandaşa kazık üstüne kazık mı atacaksınız ?

 

AYNİ GEMİDE DEĞİLİZ…

Başları sıkışınca, ne yalan uyduracaklarını bilmeyenler en son  ‘ Ayni gemideyiz’ ‘ Hep birlikte batarız’ diyorlar.

Öncelikle şunu söyleyelim ayni gemide değiliz.

            Biz Fetö’nun kayığına binmedik, biz Adalet derken, yeşil derken Terörist bunlar, Vandal bunlar devlet düşmanı diyenleri unutmadık.

 Rüşvetleri aklarken, terör , rüşvet dahil araştırma önergelerini mecliste gülerek ret ederken de ayni gemide değildik ve bunları unutmadık.

Unutmayacağımız çok şey var. 

Siz unutturduklarınızla, kullandıklarınızla, rüşvete  fetva verenlerle çocuk evliliğinden bir şey olmaz diyenlerle ayni gemidesiniz.

 Bizim o gemide olma şansımız yok.

SU FİYATLARI NE OLDU ? 

Kaç aylardır soruyoruz. Ordu Büyük Şehir olduktan sonra su fiyatları ne kadar yükseldi diye . Ama yanıt alamıyoruz.

Kartlı su alanların bu yıl ki hesabına göre en az yüzde 30 suya zam gelmiş.

Ordu Büyük Şehir Belediyesinin en önemli gelir kaynağı olan Su konusunda ki sessizliğini koruması yatarım yapıyoruz bahanesine sığınması hiç de doğru değil.

Zaten yatırım parasını kat ve kat vatandaştan alıyorlar.

Hal böyle iken su fiyatlarının nereden nereye geldiğini Oski neden açıklamamakta direniyor.

 Açıklarlarsa yapılan zamların  ülke şartlarının çok çok üstünde çıkacağını bildikleri için mi ?!

Görevden azledilen belediye başkanlarının yerlerine oturan yeni başkanların ilk işi su fiyatlarında indirim yapmak oldu. Demek ki bunlar daha öncede yapılabiliyormuş.

Biz de Ordu Büyük Şehir Belediyesinden önce su fiyatlarında ki rakamları açıklamasını sonrada su da indirime gitmesini bekliyoruz.

Yeteri kadar kötüsünüz

Birkaç kere daha yazdım bu şehre bu çocuklara çay çorba ikram edecek kadar insan yok mu diye ?

Bu çocuklar kendi ceplerinde ki para ile yemek yiyip ( tabi çoğu yarı aç yarı tok ) maça çıkabiliyorsa yinede söylüyorum binlerce kez milyonlarca kez yazıklar olsun. Rakibi Atakum Belediyesi maç sonrası Orduspor’a yemek veriyor durumu bildikleri için. Tamam  birileri elini ayağın çekti onlar var diye yanaşmayanlar hiç olmaza  ikinci devreye kadar bu çocuklara sahip çıkamaz mı ? Geçenlerde Divan heyetinden Hasan Vayni ve arkadaşlarını takıma yemek götürmüş geri dönerken gördüm. Samsun’da Dursun Karamustafaoğlu’nun yaptıklarını maç günü öğrendim…

Zaten devre arasında yine puan silme işi olabilir ama bu kez puan ile birlikte direk amatör kümeye yollanabilir bu takım…

İyice rezil olmasını bekleyen üst akıl mı  var bu şehirde ?

Bırakın gelmiş geçmiş eşi benzeri bulunmaz kurnaz yöneticileri Orduspor’un ismi var.

Hiç olmazsa onun hatırına bu rezilliğe seyirci kalıp tarihe onlarla birlikte kötü olarak geçmeyin.

Yeteri kadar kötü olduğunuzu da gösterdiniz bu arada.

Hiç olmazsa tarih sizi karanlık sayfaların diplerine atmasın!!!

 BİTMEZ AĞBİ !

Belediye merkez de ki çalışmaların Kasım ayı itibarıyla bitirileceğini açıklamıştı.

Ne Süleyman Felek caddesinde ne de mahallelerde ki çalışmaların biteceği yok. Neden aksamalar yaşanıyor neden çalışmalar bu kadar yavaş vatandaş anlamış değil. Öyle aciz durumda ki insanlar çamurdan sudan bozuk yollardan yürüyemeyince acı acı mizah yapmaya başladılar. Kimisi su çukurundan Köpek Balığı çıkartırken kimisi de eline oltasını alıp sözde balık tutuyor.

Tüm bu tepkilere karşın Büyük Şehirden tık çıkmıyor. Hiç olmazsa vatandaşın bu tepkisine bir kulak verin muhatap alın niye bitmedi niye aksilikler yaşanıyor neden bunları yaşıyoruz birisinin çıkıp bunları anlatması zor mu?

Veya anlatacak halleri mi yok. Görüntü o ki bu çalışmaların seçime kadar bitme şansı yok !!!

Türkiye’nin Petrolü  Fındık 

Oda TV adlı internet sitesi yazarı Nevval Sevindik bir yazı kaleme almış.

Her ne kadar bir zamanların Fındık tezgahçısı Lokman Kondakçı’nın da görüşlerine yer verse de tespitler çok doğru.

Okumayanlar hala Türk fındığına alternatif var diyenler, ve elimizde ki malı haraç mezat satılmasına göz yuman Devlet yetkililerine kapak olsun.

 İşte yazı :

Türkiye’nin Petrolü  Fındık

Fındık zamanı sadece “para”nın tartışıldığı bir mesele gibi… Medya medya olmadığı için derinlik, bağlantı kurmadan yazılan manşetler… Yüzeysel dedikodu tadında köşeler…Yasaklanan tütün, pancar, ürünlerimize uygulanan kotalar… Taaa haşhaş yasaklamaya giden eski hikaye!

Kendi kendine yeten beş ülkeden biri iken nasıl bu hale getirildi Türkiye?

Dünyanın en bereketli Anadolu topraklarına neden dünya gıda devleri çiftlikler kuruyor, GAP’tan toprak alıyor? Toprağımız ve suyumuz kurutuluyor?

HES inadıyla binlerce dere, akarsu kurudu. Eskiden Antakya’da 10 metreden çıkan yer altı suyu bugün 400 metreden çıkıyor!

Yer altı suları, şelaleler her yerden fışkırırken kurudular bugün… Amik gölü kuruduğunda neden siyaset ses etmedi?

Pamuğunu ABD’nin 1850’lerde aldığı Çukurova neden yok edildi?

 

Her şey bir bütündür. Kainat bütün içinde anlamlıdır. Neden yeşile, ağaca düşman iktidarlar, diye düşünüp şaşıp kalıyor millet. Çünkü anlatan yok. Anlatana medya yok. İç içe… Odatv’de yayınlanan yazıda bu net yazılmış:

“...fındıktan pamuğa, zeytinden tütüne, üzümden pancara, ülkemizin geleneksel olarak güçlü olduğu her türlü tarımsal üretime uygulanan sinsi ve hain baskılar ile hayvancılığın başına 40 yıldır örülmekte olan çorap, hep bu yukarıda işaret etmiş olduğum plan çerçevesinde görülürse anlaşılabilir. Bütün bu sorunlar ve bu sorunların sonucunda yaşanmakta olan tarımsal ve sosyal erozyon, birbirinden bağımsız olaylar olmayıp, sadece şu, ya da bu politikacının beceriksizlikleri sonucu da değildir. Bu gidişat planlıdır, sistemlidir ve en az 75 yıllık bir geçmişi vardır.” [1]

ÜRETİCİ KÖYLÜ YOK EDİLİYOR

Tarımı yapan köylüdür, köylü ve ailesi birlikte bir kültürü sürdürür. Aile olmadan olmaz. Köyler boşaltıldı, köylü kalmadı. Gençler kentlere akın etti ve “köle işçi”oldular. Bağımsız üretici yok edildi, ediliyor.

Eski siyasetçi Lokman Kondakçı Türkiye’de ilk fındık mitingini düzenleyen kişi. Onunla konuştuğumda; ‘’Batılı emperyalistler 3. Dünya ülkesi dedikleri ülkelerin ürünlerini bedava alarak refah sağlamıştır’’ diye altını çizdi dünya politikasının. Fındık bunun tipik örneği….

100 yıldır hep ayni tezgah var. 1908‘de Türkiye meşe palamutu ihraç ediyor. Bir ara fiyatlar düşüyor. İttihat ve Terakki katibi Celal Bayar bunun nedenini araştırıyor. Kimya sanayinde kullanılan meşe palamutu yerine yeni bir şey kullanılıyor yalanını yayıyorlar. Propaganda yani… yalan…

Celal Bayar "Eğer bulmuş olsa bu kadar da para vermezdi diye" yalanı açığa çıkarıyor…

Fındık da aynı. Fındık fiyatı yüksek olursa başka ürün kullanırlar. Yalannn… Kullanamazlar…

Şimdi yaydıkları propaganda, “ay fındığımızı alan tekel kaçacakmış aman ortada kalacağız”...

"Türk fındığı yerine hiçbir şey koyamazlar" diyor Kondakçı. "Hiçbir kabuklu onun içeriğinde değil" diye ekliyor…

AVRUPA PROPAGANDA YAPAR, YALAN SÖYLER...

Kavurduğumuzda kullanmak için standarta ihtiyaç var. Fındık dışında standarta sahip kabuklu yok! Fındıkta Türkiye’nin rakibi yok! Bu kesin diyor Lokman Kondakçı. Psikolojik direnci kırmak için Avrupa propaganda yapar, yalan söyler… Bugün Türkiye’de tekel İtalyan Ferrero. Derdi fiyat kırmak, yerli malı fabrikamızı ele geçirip adını da değiştirdi.

Fındık toplama makinası var deseler de fındık sadece elle toplanır.

İtalya, İspanya için fındık tarımı rantabl değil zaten.Günde 35 dolara kimse çalışmaz. 40 milyon kilo bizde yevmiye ile toplanıyor.

Gürcistan, Azerbaycan deniyor ama afloxini engelleyemiyor. Çürük çıkıyor.

Fındık hassas, narin ve çok özel bir ürün.

Gürcistan’da 40.000 dönüm arazi alan İtalyan tekeli Ferrero memnun değil, masrafı çıkaramıyorlar bilgisini veren Kondakçı, tek amaçlarının Türkiye’nin direncini kırmak, moralini bozmak olduğunu, parayla haber yaptırdıklarını iddia ediyor.

Özellikle Türk fındığında afloxin çıktı haberleri…

Amerika’da ünlü bir Türk kökenli doktor “Yunan yoğurdu” dediği halde önerdiği fındığa “Türk fındığı” diyememişti…

"FINDIK BİZİM PETROLÜMÜZ"

Lokman Kondakçı 150 yıldır fındık işleyen, babasının fabrikaları olan bir üretici olarak yıllarını geçirmiş. 1935’te 1. Fındık Şurası toplanıyor. "Fındık bizim petrolümüz" deniyor. Cumhurbaşkanı Atatürk ve Celal Bayar bu şurayı toplayan liderler. "Fiyatı kumar haline getiren tüccarla mücadele etmeliyiz" diyor Celal Bayar o gün. Çıkan kararlarda:

1- Fındık rakibi yok

2- Türk fındığının rakibi yok

1955 2. Fındık Şurası toplanıyor. Giresun delegesi “Biz zarara uğruyoruz, 100 bin ton satıyoruz” diyor. Bugün aynı laflar var. 600 bin ton üretiyoruz.

TÜRKİYE, DÜNYA TEKELLERİNİN AĞZINA YEM OLMAKTA...

Üretimimiz fazla kocaman bir yalandır.

Fındık son 10 yılda 20 liralık fiyat gördü. Alıcısı ne devlet,ne Fiskobirlik! Avrupa… Psikolojik üstünlük üreticinin eline geçsin diye devlet destek vermelidir. Fazlası stoklanıp 3 yıl içinde satılabilir. Yağlığa verse yine kazanır. Tedbirler alınsa ve bir politika izlense ülke döviz girdisi artar.

2006’da ilk fındık mitingini yapan Kondakçı o yıl 4 yıl bekleyen fındıkların bile satıldığını anlattı. Şekerli ürünlere talep çok yüksek ve şeker fındıkla birlikte büyüyor. Katma değeri yüksek ürün yapmalı Türkiye bugüne kadar bunu yapmamış olması ayıp!

15-20 milyar kazanırdı Türkiye…

Türkiye Saralle yaratmış bir ülke, başaramadı. Neden? Bunu dünya pazarına çıkan bir marka neden yapamadık? Engel ne?

Bunları konuşmak ve bunu desteklemek gerekiyor. Devlet bu gücünü kullansın ve destek versin. Türkiye dünya tekellerinin ağzına yem olmakta, kim dur diyecek?

Nevval Sevindi

Odatv.com

 

[1] Odatv’de yayınlanan “Ucuz et oyununun arkasındaki korkunç plan” yazan: Yusuf Yavuz

Yıllardır ayni şeyi söylüyorum 

Yıllardır Gazetecilik konusunda ayni şeyi söylüyorum. Yılmaz Özdil Sözcü gazetesinde bir Yazı yazdı. Buna benzerini yıllardır yazıyorum çiziyorum.

Bazıları için yazıyı yeniden yayınlamakta fayda var :

 

Her gazeteci gazeteci midir?

 “Parlamentoda bir dakika oturun, bir saat gibi gelir, güzel bir kadınla bir saat siyaset konuşun, bir dakika gibi gelir, izafiyet teorisi işte budur” demiş Albert Einstein.

*

Şahane laf değil mi?

*

Maalesef size kötü bir haberim var.
Einstein'ın böyle bir lafı yok!
Ben uydurdum.

*

Eminim, uydurduğumu söylemeseydim inananlar olurdu. Hatta bu lafı anında twitter'dan filan postalayıp, başkalarına satmaya kalkanlar bile çıkardı. Hep böyleyiz çünkü… Adamın biri imzasıyla fotoğrafıyla gazetede köşe yazıyorsa, televizyonda ahkam kesiyorsa, üstelik, ettiği lafları ünlü kişilerin isimlerini ilave ederek süslüyorsa, gazeteci sanıyoruz, söylediklerini doğru kabul ediyoruz.

*

Halbuki…
Türkiye'de üç işi canı çeken herkes yapabilir.
Müteahhitlik.
Siyasetçilik.
Gazetecilik.

*

Eğitim istemez.
Nitelik istemez.

*

Türkiye'de 141 bin hekim var mesela…
315 bin müteahhit var!
Doktor başına 500 hasta düşüyor.
Müteahhit başına 2 doktor düşüyor.

*

İşe hademe alırken bile savcılıktan temiz kağıdı isteniyor ama, silahlı terör örgütü mensubunu TBMM'ye milletvekili almışlar, kimdir diye soran olmamış.

*

Yoldan geçen tekstilciyi çevirip, gel şu böbrek naklini yapıver diye ameliyathane sokamazsın. Kuyumcuyu kolundan tutup, gel sevabına şu kararı veriver diye, en yakın adliyedeki hakim koltuğuna oturtamazsın. Turizmci, jeofizik bilmez. Tavernacı, statik hesabından anlamaz. Mankeni bilirkişi yapıp, anayasa hukuku üzerine görüş isteyemezsin. Ama… Bunların hepsi gazeteci olabiliyor bu ülkede.

*

“Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur” palavrası da burdan çıkmıştır zaten… Hiçbir bilimsel kritere dayanmadığı için, ana rahmine dayandırılır.

*

Rasim Ozan Kütahyalı kepazeliği, sonuçtur.
Sebebi başka yerde aramak gerekir.
Akp'den itibaren size gazeteci diye sunulanların, köşe yazarı diye sunulanların yüzde 99'unun gazetecilikle alakası yoktur.

*

Peki nasıl ayırt edeceğiz derseniz?
Evrensel tek kural vardır.
Gazeteci…
Sıradan insanların bekçi köpeğidir.

*

Bakacaksınız kardeşim…
Sıradan insanların bekçi köpeği midir?
Sahibinin emriyle sıradan insanlara saldıran kudurmuş köpek midir?

ELALEMİN MALI! 

 

 Geçtiğimiz Günlerde bizim Savaş Çelebi  Almanya’dan bir haber attı bana.

 Haber şöyle idi :

Almanya’nın bir bölgesinde yetiştirilen ve kalite bakımından Türk fındığının yanına bile yaklaşamayan fındık yaklaşık 30 liradan satılıyor

            Gazeteci Savaş Çelebi’nin bildirdiğine göre Karadeniz iklimine yakınlığıyla dikkat çeken Almanya'nın Bayern eyaletinde yetişen ancak tadı çok iyi olmadığı için Ordu-Giresun fındığının yerini tutmayan Alman fındığının kg fiyatı 6 Euro 22 cent'e mağazalarda satılıyor Çikolata üretimiyle Avrupa'da ilk sırada yer alan ve 450 civarında ki fabrikalarda bizim fındığımız kullanılıyor olmasına rağmen aradaki fiyat farkı dikkat çekiyor.

            Çelebi konuyla ilgili olarak “Alman fındığı bu fiyattan satılıyorsa Türk fındığının kg fiyatı en az 7.50 ila 8 Euro dan başlıyor olması gayet normal” diyerek  Tük fındığının nasıl ucuza kapatıldığını belgeledi.

xxx

Bu da gösteriyor ki biz malımızı yıllardır iktidarlar aracılığı ve birilerinin katkılarıyla bedavaya veriyoruz.

Yok Gürcü, Yok Azerbaycan, Yok İtalya , İspanya fındığı diye kimse kimseyi kandırmasın.

Çikolata sanayinde  özellikle bölgemizin fındığının üzerine yetişecek fındık yok. Aroması kullanım kolaylığı ve ürünle birleşimi açısından tek . Yıllarca badem falan  filan denediler ama olmadı olmuyor.

Hal böyle iken bu malda tekel iken nasıl haraç mezat malımızı satıyoruz anlamak mümkün değil.

 Fındıkta tekeli yaratan iktidar şöyle yapacağız böyle önlem alacağız dedi ama fındık 8,5 liradan yukarı ırgalanmadı bile.

Yine yazıyoruz yine kızsınlar.

Dönüm parasına tav olup sesini çıkarmayan  gerekli yanıtı vermeyenler daha beter olsun..

YAPMAYIN ETMEYİN !!!  

Yıllardır yazıp çizeriz.

Deniz ile oynamayın. Doğa ile oynamayın diye .

 Ama dinletemedik.

Kafalarına göre deniz dolduruyorlar.

Yine yazıp yine çiziyorum.  Birileri Karadeniz’i bilmiyor veya doğanın nasıl geri aldığını görmüyor.

 Veya deniz görmemiş hiç.

Yaşanacak ufak çaplı bir Yıldız fırtınası sonrasında kafalarına göre deniz dolduranların doldurdukları yerleri gireceğiz.

Orayı vurmazsa yan tarafı vuracak tahrip edecek.

Aşağıda ki haberlere ve açıklamalara kulak verin burun kıvırmayın.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı diye bir yer ve buna bağlı kuruluşlar yok mu da bunlar seyrediyor.

Bu haberler bu açıklamalar yayınlandığı halde tık yok. Hayır öyle değil diyemediler.

Hepiniz suç işliyorsunuz.

Tarihe not düşmek adına bu haber ve açıklamaları bende paylaşıyorum :

 xx

 

Civil Irmağı ağzında yapılan deniz dolgusuna Ordu Çevre Derneği (ORÇEV) tepki gösterdi.

Ordu Çevre Derneği üyeleri Civil Irmağı ağzında yapılan dolgu çalışmasını inceledikten sonra şu açıklamayı yaptılar: “Birkaç gündür süren dolgu çalışmasının projesi var mı diye araştırdık, ancak bulamadık. Bu tür projelerin Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün sitesinden duyurulması gerekir ama böyle bir duyuruya rastlamadık.”

Bir tabela bile yok

ORÇEV Yönetim Kurulu Üyesi Ertuğrul Gazi Gönül, “Projenin DSİ ve Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, 9. Bölge Müdürlüğü’ne ait, projenin adının da “Ordu Civil Irmak Ağzı Kum Tutucu Mendirek” olduğunu dolgu yapılan yere gidince öğrendik. Projeye göre Civil Irmağı’nın ağzında sağa ve sola olmak üzere, 75 metre uzunluğunda iki adet mendirek yapılacakmış. Yapılmasının nedeni de ırmağın ağzına dolan kuma engel olmakmış. Proje halka duyurulmadı, onaylanıp onaylanmadığını da bilmiyoruz. Çalışmanın yapıldığı yerde projeye ait bilgileri içeren hiçbir levha yok.” dedi.

Çalışmayı değerlendiren Gönül, “Projeye göre sadece mendirekler yapılacakmış, kıyı tamamen doldurulmayacağı için Altınordu Belediye Başkanının açıkladığı gibi ‘yeşil alan’ yapılacak bir alan oluşmayacakmış. Büyükşehir Belediyesi’nin ise dolgu ile kıyı arasını dolduracağı ve ‘yeşil alan’ yapacağı söyleniyor. Ordu’nun kıyıları plansız projesiz, halka duyurulmadan; ormanları, fındık bahçelerini yok ederek açılan taşocaklarından gelen taşlarla bölüm bölüm dolduruluyor. Her türlü zarar veriliyor güzelim ilimize.” dedi.

Civil Irmağı’nın denizle birleştiği alanda yapılan dalgakıranınla ilgili meydana gelen tepkileri TBMM gündemine taşıyan CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun yanıtlaması istemiyle soru önergesi verdi. DSİ Torun, dalgakıranların, özellikle işlek limanlarda, yük ya da yol gemilerinin, kayıkların, iskeleye rahatça yanaşmasını, dalgaların etkisi altına düşmeden yolcularını ve yüklerini boşaltmalarını sağlamak önceliğiyle yapıldığının bilindiğini, dalgakıranın konumu göz önüne alındığında yapının yüksekliğinin bu öncelikle bağdaşmadığını ifade etti. Denizin içerisinde köprüyü ve çevreyi koruma amaçlı yapılan taş duvarların yüksekliğinin görüntüyü bozacak düzeye ulaştığının altını çizen Torun, yayaların görsel ve fiziksel denize erişim olanağının da ortadan kaldırıldığını belirtti. Ordu sahiline yapılan kıyı dolgusuna zemin mi hazırlanıyor sorusuna cevap isteyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Ordu Milletvekili Seyit Torun, Bakan Eroğlu’na şu soruları yöneltti:

Civil Irmağı’nın denizle buluştuğu alanda dalgakıran yapılmadan önce Bakanlığınızca dalga iklim istatistikleri ve buna bağlı dalganın şiddeti, yüksekliği ve yönü ile ilgili araştırmalar yapılmış mıdır?

Yapılan dalgakıranın türü, kesit boyutları ve diğer fiziksel özellikleri Bakanlığınız tarafından mı belirlenmiştir?

Yapının kıyı rejimine etkisi araştırılmış mıdır?

Dalgakıranın yüksekliği bölgede kamuoyunun tepkisine neden olmuştur. Bu konuyla ilgili tespit yapmak ve yerinde incelemede bulunmak üzere bölgeye bir teknik heyet göndermeyi düşünüyor musunuz?

Dalgakıranla şehrin sahilinde yapılan kıyı dolgusuna zemin mi hazırlanmaktadır?

 


ÖĞRETMEN… O, BAŞ ÖĞRETMEN… UTANIN!!!

Ulu önder Atatürk 25 Ağustos 1924’de Muallimler Birliği Kongresinde yaptığı konuşmada söylemiştir “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” Sözlerini.

Bir çoğumuz bu konuşmanın tam metnini bilemeyiz. Ama metinin tamamını okuyunca bu gün gelinen noktanın nasıl vahim bir durum olduğunu görebiliriz.

Ulu önderin o gün söylediklerini bu gün bile hayal edemeyenler ellerine yüzlerine bulaştıranlar ve onların yalakaları şu satırları okusun da bir şeyler öğrensin.

 Hele Memur Sen ve benzeri yandaşlar iyi okusun da yüzleri kızarsın.

Bu arada Atatürkçü , Cumhuriyetçi, tüm öğretmenlerimizin gününü kutluyoruz.

xxx

Saygıdeğer Efendiler!

Öncelikle bu toplantıyı düzenleyen Vasıf Beyefendi’ye huzurunuzda birkaç söz söylemek fırsatını verdiklerinden dolayı özellikle teşekkür ederim.

Hanımlar, Beyler!

Seçkin meclisinizin içinde bulunmaktan dolayı sevinçliyim. Türkiye Mualimler Birliği’nin Ankara’da kararlaştırıldığı ilk kongresini çok büyük mutlulukla karşıladım. Memleketimiz ve cumhuriyetimiz için, sizler gibi kıymetli öğretmen hanım ve beylerinin burada toplanması çok verimli sonuçların ortaya çıkmasına yardımcı olacaktır.

Hanımlar, Beyler!

Türkiye Muallimler Birliği’nin bütün memlekette şekillenmesini, Konya’yı olduğu gibi Van’ı ve Hakkari’yi de teşkîlâtı içine almasını ve her köyde üyeye sahip olmasını derin bir ilgi ile bekleyeceğim.

Öğretmenler!

Yeni nesli, Cumhuriyet’in özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin yeteneğiniz ve özveriniz derecesiyle uygun olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli, bu kalite ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir. Sizlerin, seçkin görevinizin yerine getirilmesine büyük özveriyle varlığınızı vereceğinize hiç şüphe etmem.

Ben millî öğretim ve millî eğitimimiz hakkındaki görüşlerimi çeşitli zamanlarda ve çeşitli nedenlerle söyledim. Fakat bu görüşlerimi birkaç kelimede toplayarak tekrar etmeyi faydasız görmüyorum.

Öğretmenler!

Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı şekilde bütün ilim derecelerindeki öğrenim ve eğitimlerinin uygulamalı olması önemlidir. Memleket çocuğu, her öğrenim derecesinde ekonomik hayatta istekli, eser sahibi ve başarılı olacak şekilde donanımlı olmalıdır. Millî ahlâkımız, uygar ilkelerle ve hür düşüncelerle arttırılmalıdır. Bu çok önemlidir, özellikle dikkatinizi çekerim. Göz korkutma ilkesine dayanan ahlâk, bir erdem olmadığı gibi güvene de uygun değildir.

Efendiler! Bu görüşümde sizin tamamen benimle beraber olduğunuza şüphe etmiyorum. Genel öğrenim ve eğitim programımız da bu temelleri içine alır. Fakat biliyorsunuz ki, görüşlerin, programların kesin ve açık olması çok önemli olmakla birlikte verim ve eser verebilmesi, onların becerikli, anlayışlı ve özverili öğretmenlerimiz tarafından okullarımızda çok büyük dikkat ve gayretle uygulamasına bağlıdır. İşte özellikle sizden rica edeceğim konu budur. Sizin başarınız, cumhuriyetin başarısı olacaktır.

Arkadaşlar, yeni Türkiye’nin birkaç yıla sığdırdığı askerî, siyasî, idariî inkılâplar sizin, saygıdeğer öğretmenler, sosyal ve fikrî inkılâptaki başarılarınızla desteklenecektir. Hiçbir zaman hatırlarınızdan çıkmasın ki, “Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.”

 

OLACAĞI BUYDU ?

Şu haberi önce bir okuyun :

Eski Karayolları Şube Şefliğine ait yaklaşık 40 dönümlük bir arazide inşa edilen ve 5 bloktan oluşan Hükümet Konağı inşaatı hakkında bilgi veren Ordu Valisi Seddar Yavuz, yeni Hükümet Konağının tüm kurumları bünyesinde toplayacağını söyledi. Vali Yavuz, "Valiliğin bir kompleks içinde toplanması, vatandaşlarımızın hizmete erişmesi bakımından büyük bir fayda olacağını düşünüyorum. Bu nedenle, Altınordu Kaymakamlığımızın da içinde olacağı birçok kurumumuzu yapılmakta olan Hükümet Konağı bünyesine taşıyacağız. Böylelikle vatandaşlarımız daha iyi bir kamu hizmeti alma imkanına sahip olacaklar" dedi.Projenin tadil edilmesi gereken bazı yönleri olduğunu kaydeden Vali Yavuz, "Bununla ilgili bir ekip kurduk ve şu anda çalışıyorlar. Daha efektif olması bakımından bir düzeltmeye ihtiyacımız var. Bu çalışma şu anda devam ediyor. Bu çalışmamız kısa zamanda sonuçlanacaktır. Böylelikle vatandaşlarımızın daha konforlu bir hizmet almaları sağlanacak" diye konuştu.
Yeni Hükümet Konağında yer alacak valilik ve diğer kurumların yerleşim planlarının iyi yapılması gerektiğini belirten Vali Yavuz, hizmet binalarında yöneticilerin vatandaşların her an ulaşabileceği, erişebileceği konumda olmasının önemli olduğunu söyledi.

xxx

Zamanın da dedik ki bu bölge Ordu’nun  ortasında çok önemli bir yeşil alan buraya hiçbir şey yapmayın. Burası nefes alsın yeşilliği yok etmeyin diye diye bağırdık çağırdık ama  yok dediler ağaçlara fazla dokunmadan sadece valilik yapılacak deyip dediklerine başladılar.

Biz o arada şu anda AVM inşaatı yapılan Eski Özel İdare binasının arazisinin çok uygun olduğunu mevcut binanın Kayabaşına taşınabileceğini belirterek alternatif sunmuştuk.

Yukarıda ki haberi okuyun.

 

Koca alan adda gitti.
Bizi dinlemeyenler utansın …

GEÇ KALINDI , OLSUN!!!

            Bu kurum 1994 yılında hizmete girdi. O günkü adı başka filan diye bilirler.

Bal’da geç kalınmışlığın acısını yıllardır hissedemeyenlerin başında bu kurum ve birlikler gelir. Belki de birliklerin keyfi yerinde olduğu için yan gelip yatmışlardır şimdiye kadar.

Aşağıda özetini vereceğim konu o kadar basit ki  AB’den teşvik almaya bile gerek yoktu tabi zamanında istenilseydi Bal’a sahip çıkılsaydı

Mevzuu şu :

Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü bünyesinde kurulan ve test üretimi devam eden bal paketleme tesisi ve analiz laboratuarı, balda tağşiş ve taklidi ortadan kaldıracak.

Enstitü tarafından yürütülen yaklaşık 10 milyon avro bütçeli "Arım Balım Peteğim Projesi" kapsamında yapımına başlanan bal paketleme tesisi ve analiz laboratuarının inşaatı tamamlandı.

Enstitü kampusunda 4 bin 700 metrekarelik alan üzerine kurulan tesis, gelişmiş cihazlarla donatılırken, tesisin arıcılık sektörüne de ivme kazandırması bekleniyor.

Ordu Arıcılar Birliği Başkanı Akın Çiftçi, Türkiye'de en çok bal üretilen illerinin başında gelen Ordu'da, Avrupa Birliği (AB) desteğiyle bal analizi ve paketleme tesisinin kurulduğunu söyledi.

xxx
Ülkemiz balda dünya dördüncüsü  Ordu Türkiye’de  birinci.

Ha bu yapılanlar için sizleri alkışlayamam.

Ha, neden yapıyorsunuz da diyemem.

 

 Sadece çok geç kaldınız derim! 

Uygulayın!!!

 Bir genelge yayınladınız.

Bu genelgenin üstünden  bir kere yazdım.

 Değişen bir şey yok dilenci çocuklar şehirde cirit atıyor hata terör estiriyor diye.

            Geçen hafta sonu yine bir fotoğraf paylaştım.

 Kendisi çocuk, kucağında çocuk önüne katmışlar bir çocuk dileniyor ( sözde mendil satıyor )

 Sırrıpaşa caddesinin göbeğinde bir aşağı bir yukarı.

Ne polis ne zabıta gördüm.

            Benim olmadığım zaman görünüyorlarsa  o zaman bunlara müdahale etmiyorlar.

Yetkililer yasadan kaynaklanan haklı genelgelerini yayınlayarak bunun yasak olduğunu çocukların ailelerine ceza kesileceğini açıkladı.

            Ama ne yasayı uyguluyorlar ne de kendi genelgelerinin gereğini yapıyorlar.

Yazık. 

FINDIK KAÇ YÜZ YILLIK  

Ordu'da fındıkta verim ve kaliteyi artırmak amacıyla başlatılan proje kapsamında oluşturulan örnek bahçelerle verim artışının sağlanması hedefleniyor.

İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü tarafından, 2015 yılında başlatılan "Fındık Yetiştiriciliğinde Örnek Fındık Bahçeleri Projesi" kapsamında örnek bahçeler oluşturuldu.

Tüm ilçelerde oluşturulan örnek bahçelerde üreticiler uzman ekipler tarafından eğitilirken, bahçelerin budama, gübreleme ve diğer bakımları ise tekniğine uygun yapılıyor.

İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürü Kemal Yılmaz, proje kapsamında Altınordu ilçesindeki bir örnek bahçede üreticilerle bir araya geldi.

Yılmaz, burada yaptığı konuşmada, fındıkta verim ve kaliteyi artırmak amacıyla uyguladıkları proje faaliyetlerine aralıksız devam ettiklerini söyledi.

Proje kapsamında oluşturdukları 100'ü aşkın örnek bahçelerde üreticilerle bir araya geldikleri dile getiren Yılmaz, "Bu birlikteliğimizde bölge halkı fındık üretimi ve bahçe bakımları konusunda bilgilendiriliyor. Doğru bildikleri yanlışlar kendilerine gösteriliyor. Bu zamana kadar yaptıkları yanlışlardan vazgeçirilmeleri için tüm üreticilerimiz aydınlatılıyor." dedi.

Yılmaz, örnek bahçelerdeki verim ve kalitenin arttığını vurgulayarak, "Örnek bahçelerdeki fındıklarda kalite oranı yüksek. Çotanaklarda boş fındıklar az, tanelerin irilikleri birbirine yakın. Karadeniz Bölgesinde dekarda fındık üretimi 80-90 kilogramlara kadar düşmüştü. Oluşturduğumuz örnek bahçelerde ortalama 80-90 kilogram olan verim 300 kilograma kadar çıktı." diye konuştu.

Örnek bahçelerin sayısını her geçen gün artırdıklarını da işaret eden Yılmaz, "Üreticilerimize örnek teşkil eden bu çalışmayla bahçe sayısını artırarak fındıkta verim ve kalitede lider ülkeye yakışır seviyelere ulaşacağız. Projelerde görev alan tüm personelime ve üreticilerimize teşekkür ediyorum." ifadelerini kullandı.

xxx

Yukarıda ki haber ajanslardan düştü. Benim aşağıya yazacaklarımdan  bu günkü görev yapanlar değil hepimiz gelmiş geçmiş görev yapanlar sorumludur.

Yıllardır bu tür çalışmalar yapılır ama isteyen üreticinin bahçesinde

 Uzun yıllardır dönüm parasına tav olan ve bahçesi ile ilgilenmeyen üreticiler ne çıkarsa bahtıma derken yöneticilerde ne yapalım  biz elimizden geleni yapıyoruz diyerek kestirip atıyorlar.

Tekrar yazıp söylüyorum fındığı haraç mezat satıyoruz Bal’da da fındık gibi üretimde birinci olmamıza rağmen dünya bal üretiminde 4. Sırada bulunmamıza karşın bir marka oluşturamadık Ordu bal deyince tiksinti yarattırmışız. Kivi ise hala marka oluşturma çabasında.

Ordu’da bir şey olur mu diye soruyorlar bana…

Artık bunun yanıtını  sorumlu sorumsuz herkes versin.

  YAZIKLAR OLSUN AMA KİME ?   

 

Başkan adayı çıkmadığı için kayyuma kalan Orduspor’da işler yolunda gitmiyor. Orduspor Erkek Voleybol Takımı,  Sorgun Belediyespor deplasmanına büyük zorluklarla gitti. Önce dolmuşta, ardından da bir otelin lobisinde uyuyarak dinlenen Filenin Şimşekleri, bu şekilde çıktığı müsabakayı 3-1 kaybetti.

Yukarıda ki satırlar Ordu Hayat Gazetesinde haber oldu. Ne yazık ki arka sayfadan manşetten verilmesi  gereken haberi iç sayfadan vererek haberi tabiri caizse piç etmelerine anlam veremedim !!!

Basketbol takımının yok olmasına seyirci kaldık şimdi de Voleybol takımının yok olmasına seyirci kalınıyor.

Yok mu bu takımları sırtlayacak kurumlar veya bunlara destek olacak Vali, Kaymakam Belediye başkanları.

Çocuklar otel lobisinde yatıyorlar kendi ceplerinden yemeklerini yiyorlar.

Yazıklar olsun ama kime ??

MARKA PALAVRASI

Yıllardır yazıyorum çiziyorum.

Ordu Balını bir türlü markalaştıramayanlar, bu balın adına kötüye çıkaranlar bir paketleme tesisi bile kuramayanlar Arım Balım Peteğim projesini de batırmak üzereler.

Bir şirket kurma işi vardı  10 milyon avroluk bir para dönüyordu.

Ne oldu kurulamadı mı yoksa para geri mi gitti ?

Bundan yaklaşık 25-26 yıl önce Kivi ürünün ilk deneme üretimi için dikim yapılmak üzere merkez bir köye gitmiştik. Kısa sürede başarılı  sonuçlar alındı ve bir çok üretici bu üründen fındıktan fazla gelir elde etme şansına sahip oldu.

Yine bir çok üretici fındık bahçelerini kesip kivi bahçesi haline döndürdü.

Geçen gün kivi hasatı nedeniyle düzenlenen bir tören içinde Ordu Kivisi marka olacak denilmiş.

Ya Allahınızı severseniz çeyrek asır geçmiş bal gibi kivinin de kıymetini bilememiş berbat etmişiz.

 Bu birlikler bu odalar bu Tarımsal kuruluşlar ne yapar bilen var mı ?

Yazık bu kadar çok beceriksiz  koltuk sevdalıları var Ordu’da 

DİLEK! 

ODÜ Rektörü Prof. Dr. Tarık Yarılgaç, “Fiziki mekân olarak sıkışmış olan hastane binamızın talepleri karşılamada zorluklarla karşılaşıyor. Bu anlamda yeni eğitim araştırma hastanemiz inşaatının kısa sürede başlatılarak hizmete girmesi en büyük dileğimizdir” demiş.

Demiş demesine ama  Araştırma Hastanesinin içler acısı durumu yeni ortaya çıkmadı ki . Yıllardır var.

Hani köy hanı gibi her taraf dökülüyor her taraf dağılmış. Fiziki mekan yetersiz 3 kişi yan yana yürüyemiyor…

Neyse konu bu değil.

Bilindiği gibi Tıp Fakültesi işi vardı ne oldu ?

 Üniversite içinde yerle yersiz işlere imza atanlar Tıp Fakültesi konusunda bir adam öne geçemediler.

Sayın rektör diyor ki;  En büyük dileğimizdir.

Sayın rektör o dileği bizim gibi sade vatandaşlar diler.

Siz dilek dileme makamında değilsiniz siz icra makamındasınız.

Bırakın dileği biz dileyelim.

Mesela ; ne oldu Bizim  Tıp Fakültemiz. Dileriz icra başındakiler hayata geçirmeyi başarır. Bizim en büyük dileğimiz koltukları değil de hizmetleri düşünen yetkilerdir…

AYIŞIĞI 

Ayışığı Meydan Düzenleme Projesi’nde son günlerde ortaya atılan ağaçların kesileceği iddialarına Büyükşehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz cevap verdi. Proje alanı içerisinde bulunan ağaçların yapılacak olan çalışmalardan zarar görmemesi için ağaç sökme makinesi getirildiğini belirten Başkan Yılmaz, ağaçların sökülerek proje alanı içerisindeki yerlere yeniden dikileceğini kaydetti. Belediye olarak yapılan çalışmalarda birinci hassasiyetlerinin yeşil alanları korumak olduğunu belirten Enver Yılmaz, yeşil alanları koruyarak halkın yeni yaşam alanlarına kavuşturulmasını hedeflediklerini söyledi.

Proje kapsamında anıt alanı, kafeterya, kıyı yürüyüş yolları, peyzaj ve otopark düzenlemesi yapılacağını ifade eden Başkan Enver Yılmaz, “Bu alan Ordu’nun en büyük miting alanı olacak. Mevcut 110 araçlık otopark, yapılan düzenleme ile 500 araçlık olarak düzenlenecek. Aynı zamanda alan miting ve konser gibi etkinliklerin düzenlenebileceği bir meydan alanı olarak da kullanılacak. Burada ağaçların kesileceğine yönelik iddialar tamamen gerçek dışıdır. Biz çalışmalarımızda öncelikli olarak yeşil alanları korumaya ve çoğaltmaya çalışıyoruz. Biz tam aksine bu alandaki ağaçları kesmek yerine zarar vermeden sökerek, yine proje alanı içerindeki uygun yerlere dikimini gerçekleştireceğiz. Bunun için il dışından özel olarak ağaç sökme makinesi getirdik. Bu ağaçları zarar vermeden taşıyacağız. Çünkü proje alanı içerisindeki kalırsa zarar görecek. Biz ağaçların zarar görmesini istemiyoruz. Yeşil alanları koruyarak vatandaşlarımıza yeni yaşam alanları kazandırmayı istiyoruz. Bu projemizin içerisinde yeşil alan, yürüyüş yoları, kıyı yürüyüş ve bisiklet yolu, büfe ve anıt alanı yer alacak. Proje çalışmalarımız devam etmektedir” diye konuştu.        

xxx

Yukarıda ki haber Olay gazetesinden alınmıştır.

 Burada basına bilgi verilirken Başkan Yılmaz bölgeni eski halinde ki gibi doldurulduğunu ekstra bir şey yapmadıklarını açıkladı.

 Açıkladı ama haberde yer alan kendi sitelerinde de bulunan fotoğraf her şeyi iyice ortaya koyuyor.

Olduğundan fazla  Mıdı tarafına doğru çıkan burun ne olacak bilinmiyor ?

Dileriz  yandaş mandaş ileri olmaz!!!

İKİ AYYAŞ’DAN!!! 

Fazla yoruma gerek yok. İki Ayyaş’tan nereye geliyoruz. Gazeteler, TV kanalları siyasiler Atatürk’e bu yıl övgü yağdırmaktan bıkmadılar. Vallahi eski ve halen Atatürkçü olan ben bıktım!

Neyse sizi yandaş gazetenin yazarının tespitleri ile baş başa bırakıyorum.

xxx

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın 94. Yıl dönümü kutlamalarının ilk adresi Anıtkabir’di. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anıtkabir Özel Defterine yazdığı mesaja, “Aziz Atatürk” diye başladı ve devamında şöyle yazdı:

“İstiklal harbimizi zaferle taçlandıran Cumhuriyetimize hayat veren ruh hamdolsun tıpkı 94 yıl önce olduğu gibi bugün de dimdik ayaktadır. Tarihe 15 Temmuz demokrasi destanı olarak geçen şanlı direniş bu ruh ve iradenin tüm ülke sathında tecessüm etmiş halidir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AKP’nin kurmay kadrosunun bir süredir “Atatürk” adını vurgulaması dikkat çekti. Bu değişikliğin sırrı ise bugünkü Sabah gazetesinde irdelendi.

AKP’nin medyadaki seslerinden Sabah yazarı Mahmut Övür, “Atatürk ve toplumsal uzlaşma” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Sözkonusu yazıda; Erdoğan’ın "Yüzde 50 artı 1'i almak için artık toplumun yüzde yüzünü kucaklamalıyız" mesajını hatırlatan Sabah yazarı, “Atatürk” vurgusunun bunun yansıması olduğunu dile getirdi. 

 

AYNEN DEVAM !!! 

Başbakan Binali Yıldırım, AK Parti İl Başkanlığı Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısında yaptığı konuşmada, "İçiniz rahat olsun, bütün şehitlerimizin hesabını FETÖ denen alçak hainlerden soruyoruz, sormaya devam edeceğiz. Diğer terör örgütleriyle de amansız mücadelemizi sürdürüyoruz. Türkiye'nin önünü terör örgütleriyle, faiz lobileriyle, toplum mühendisleriyle, ekonomik kriz vesayet örgütlerinin baskılarıyla kesmeye çalışıyorlar. Asla başaramazlar" dedi.

'VARSIN KISKANSINLAR'

Türkiye'nin büyüdüğünü söyleyen Yıldırım "Türkiye büyüdükçe hedeflerimiz de büyüyor. Hedeflerimiz büyüdükçe kıskananlar da artıyor. Varsın artsınlar, biz kararlılıkla muasır medeniyetler seviyesine ülkemizi taşımak için daha çok çalışacağız, daha çok.

XXX

Başbakan ile ayni görüşü taşıyoruz.

Aynen devam … ( Erol Karaer) 

DURUN SİZ BAŞINIZA GELECEKLERİ DÜŞÜNÜN  

Sputnik'in ABD merkezli haber ajansı Associated Press (AP)'den aktardığı habere göre, AP, zamlarla baş edemeyen Türklerin özellikle rakıyı evde üretmeye başladıklarını yazdı. Rakıdan "Türklerin resmi olmayan milli içkisi" olarak bahseden ajans, "vergi artışının favori içkiyi yudumlamayı zor bir hale getirdiğini" belirtti.

"Birçok kişi ev yapımı içkiye dönerek ülkenin en ikonik içkisine olan aşklarını yeniden alevlendirdi. 2002 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelindikten sonra, hükümetinin uyguladığı vergiler ve alkol tüketimine ilişkin düzenleme ile alkol fiyatlarını tüm zamanların en yüksek seviyesine çıkardı" diyen AP, rakının fiyatının 2004 yılından bu yana yüzde 500'e yakın oranda arttığını belirtti.

"İÇKİ TÜKETİMİ DÜŞMEDİ AKSİNE ARTTI"

AP, tüketicilerin dışarından alkollü içecek almaktan vazgeçtiklerini ancak satışı düşse de içki tüketiminin arttığını vurguladığı haberde Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verilerine yer verdi:

"Alkol satışı düşse de, gerçek tüketim düşmedi gibi görünüyor. OECD istatistiklerine göre, Türkiye'de kişi başına düşen alkol tüketimi, ülke nüfusunda yüzde 17'lik bir artışa rağmen 2002'den bu yana benzer seviyede kaldı. Bu durum, Türklerin tükettiği toplam alkol miktarının aynı dönemde arttığını gösteriyor."

Haberde, rakıyı evinde üreten ve "30 yıldır insanlara öğreten" kimyager Cengiz Dev'e de yer verildi. AP, evde alkollü içecek yapımına ilişkin sosyal medya hesaplarına yönelik yoğun ilgiye dikkat çekti:

XXX

Bu Tür haberler yoğunlaşmaya başladı. Tabi doğru ve gerçek.

 Ama bu tür haberlerden AKP genel başkanın rahatsız olmayacağını kim garanti edebilir.

Alınan fahiş vergiler nedeniyle bir zamanlar vatandaş ucuz diye mavi ispirto içiyordu (!) onu bile yüksek oranlarda zamlamışlardı.

Yarın bu gün  bunun yasaklanması an meselesi olabilir.

O yüzden rakı yapanlara tavsiyem bir an önce stoklarını doldurmaları… J


KENDİN ÇAL, KENDİN OYNA ! 

 

 Valilik yollarda, kavşaklarda veya sokak aralarında mendil satan, dilenenlerin ailelerine para cezası uygulayacağını açıkladı,.

Bilindiği üzere Suriyeli ailelerin çocuklarını dilendirdiği ve bu konuda yoğun şikayet olduğu aşikar.

Ama geçen Cumartesi Pazar sokaklar  Suriyeli çocuklardan geçilmiyordu.

 Alınmış bir karar var ama kağıt üzerinde.

Kimse yok sokaklarda.

Polis varsa da karışmıyor, Zabıta ortada hiç yok.

Velhasıl kendiniz çalıyor  kendiniz oynuyorsunuz.

Ama o sokakta ki insanların sizler için söylediklerini bir duysanız herhalde ayıp ediyoruz dersiniz.

TOTEMLER İYİ GÜZEL DE ? 

 

Ordu Büyük Şehir Belediyesi dış cephe kaplaması yapılan bölgelerde ana yola bakan totemlerin kaldırılmasını sağladı.

İş yeri tanıtım bombaları sökülüp atıldı.

Ne kadar güzel bir iş oldu bilemezsiniz.

Yıllardan beri yazıp duruyoruz. Karayolları kanununa da aykırı diyorduk ama Karayolları  hiç ilgilenmiyordu.

Bir temizlik bir görüntü açıklığı oldu , teşekkür ediyoruz.

Ama   Başkanlar Enver Yılmaz ile Engin Tekintaş’ın bulunduğu bir toplantı ortamında şehirde mantar  gibi biten ve yönetmeliklere aykırı olarak  yola paralel olarak da asılan ve oldukça çirkin görüntüler yaratan led ışıklı iş yeri levhaları şikayet etmiş başkanlar evet haklısınız kaldıralım veya  duvara yapıştırtalım demişlerdi.

Totemleri çirkinlik yarattığı için kaldıran zihniyetin bu levhalara çeki düzen verememesine anlam veremiyorum.

Özellikle Yeni mahalle bölgesi  eski Beyoğlu gibi çirkinliklere doldu taştı.

 

Çok mu zor, koca koca totemleri kaldıranlar şu iki üç metrelik çirkinlikleri düzene sokamaz mı ? 

DENETİM 

 

Ordu ‘da  Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Ordu il müdürlüğü Su ürünleri tarafından  balık av sezonun başladığı 1  Eylül’den bu yana 22 balıkçıya yasaklara uymadıkları gerekçesiyle 28 bin lira para cezası kesilmiş.

Okuyunca daha önceleri de yaptığımız gibi keşke paylaşmayın. Ayıp oluyor diye geçirdim içimden.

Vallahi de billahi de adam gibi denetim yapsalar bu rakam ve sayılar çok çok artar.

Bırakın bu artmayı hiç olmazsa minicik minicik balıkları satmaya veya birileri avlanmaya korkar.

 Balık tezgahlarını denetlesinler her gün yüzlerce kilo boy yasağına uymamış balık bulmam mümkün.

Ama sadece balık tezgahları ile bitmiyor iş.

Komisyoncusu da  balığı avlayanla bu işten sorumlu olmalı.

 Bir tezgah da küçük balık varsa balıkçıya işlem yapmakla kalmayacaksınız , komisyoncuya sonrada avlayana ulaşacaksınız.
Yönetmelikle böyle bir yol yok diyorsanız niye bu yolu bulmuyorsunuz.
Bakanlık niye silsile yolunu uygulamıyor,

Bizim deniz de denetim araçlarımız ve elamanımız yetersiz diyorsanız.

 Sahil Güvenliğin verilerini de paylaşın.

Bakalım onlar gerçekten denetimlerde bulunuyor mu ne yapmışlar.

El birliği ile ülkenin bütün kaynaklarını kuruttuk.

Yazık nerede sizin vatan sevginiz ? 

Okuyun ölmezsiniz?

Sözcü gazetesinin bu işlerin uzmanı yazar Saygı Öztürk geçenlerde bir yazı yazdı. Çok önemli bir yazı olmasına karşın iktidar kanadından  Fetöcü mücadele cephesinden tık çıkmadı.

Okuyan varsa okusun, korkmayın okumaktan ölmezsini :

İşte o yazı ;

Ülkemizde “Ergenekon”, “Balyoz” kumpasları yaşandı. Bu kumpasların içinde olanlar bu suçlarından dolayı cezalandırılmadı. Zekeriya Öz gibi giden gitti. Çok şey bilen, çok şey yaşayan bir dönemin kudretli savcısının hangi ülkede olduğu da bugün bilinmiyor. Açıkçası kimsenin de üstüne düştüğü yok.
İlhan Cihaner, Erzincan Başsavcılığı döneminde bir cemaate dönük soruşturmayı yürütürken makamından alınıp yaka-paça götürüldü, cezaevine konuldu. Bu kumpasın içinde savcılar, emniyet, MİT mensupları, gizli tanıklar yer aldı. 17-25 Aralık 2013 soruşturmalarından sonra yapılan şikayetler üzerine Cihaner dosyasında yer alan isimlerle ilgili soruşturma başlatıldı.

KUMPASIN ESKİ SAVCISI DA SERBEST

Şüpheliler hakkında davalar parça parça açıldı. Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi darbe girişiminden bir gün önce yani 14 Temmuz 2016'da gizli tanıklarla ilgili kararında ilk kez“Fetullahçı Terör Örgütü” dedi. Davanın sanıkları cezalandırıldı. Örneğin “Munzur” kod adlı S.Z., evrakta sahtecilik, yalan beyanda bulunmak, kişiyi hürriyetten alıkoymak gibi suçlardan 22.5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Cihaner döneminde “gizli tanık” olan dönemin SavcısıBayram Bozkurt hakkında Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi“yakalama” kararı çıkartıyor. Bozkurt, 2016 yılının Mayıs ayında gözaltına alınıyor, tutuklama istemiyle mahkemeye sevk ediliyor ama mahkeme serbest bırakıyor. Bozkurt'u serbest bırakan hakim daha sonra ihraç edildi.
Bayram Bozkurt hakkında yeniden yakalama kararı çıkarıldı. Bu kez İzmir'de yakalandı. Orada tutukluyken, Erzincan'da devam eden dava nedeniyle ifadesi alındı. İlhan Cihaner'in avukatı Turgut Kazan ve Erzincan'daki avukatına duruşma günü bile bildirilmeden Bozkurt, etkin pişmanlıktan yararlandı ve hakkında tahliye kararı verildi. Neyse ki, Bozkurt'un İzmir'de de örgüt üyeliğinden dosyası bulunduğu için tutukluluğu orada devam ediyor. Bozkurt'u tahliye eden mahkeme heyetinde bulunanların terfi ettirilmesi de ilginç bir durum oldu.

KUMPASIN MAHREM İMAMI DA SERBEST

Bitmiyor. Polisleri yönlendiren cemaat imamı Ahmet Demir,Ankara'da “mahrem imam” olarak soruşturma geçirirken, FETÖ'nün ByLock haberleşme programını kullandığı belirlenmesine rağmen üçüncü celsede tahliye edildi.
Terör suçlarında ceza verilirken “vahamet arzeden”eylemler vardır. Cihaner soruşturmasında kamu görevlileri ekarte edilmesine karşın sanıklara örgüt üyeliğinden ceza veriliyor. Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ihraç kararlarında İlhan Cihaner olayını da dikkate getirip örgütün önemli eylemleri arasında göstermişti.
Cihaner kumpasçıları için tek dava dosyasında yargılama yapılması gerekirken, parça parça yapılıyor. Sanıklar, örgüt üyeliğinden hüküm giyiyor ya da serbest kalıyor. Vahamet arzeden eylem gibi görülmüyor. Konuştuğum emniyet mensubu, kumpasta çok sayıda kişinin görev aldığını, hatta bazılarının görevde olduğunu belirtiyor, organizasyonun tam anlamıyla ortaya çıkarılamadığını anlatıyor.

KUMPASIN SAVCISI DA SERBEST

İlhan Cihaner'in evinde arama yapan dönemin Erzurum Özel Yetkili Savcısı Rasim Karakullukçu da serbest bırakıldı. Bir ilginç durum daha var: Rasim Karakullukçu'nun duruşmasından da Cihaner ve avukatları haberdar edilmedi. Yani duruşma gününü onlar bilmiyorlardı. Karakullukçuhakkında mahkeme beraat kararı verdi. Cihaner, avukatıTurgut Kazan, Karakullukçu hakkında tahliye kararı verildiğini günler sonra öğrendi.

KUMPASIN MÜFETTİŞİ DE SERBEST

CHP Milletvekili İlhan Cihaner'le ilgili soruşturma yapan dönemin Adalet Müfettişi Dursun Ali Gündoğdu da “etkin pişmanlıktan” yararlanıp itirafçı olunca serbest bırakıldı.Gündoğdu, geçen yıl Başakşehir'de MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı ifadeye çağıran Özel Yetkili Savcı Sadrettin Sarıkaya'yla birlikte aynı evde yakalanmıştı.
İlhan Cihaner, avukatı Turgut Kazan'la birlikte Samsun'a gitti ve İstinaf Mahkemesi'ne itiraz dilekçesi sundu. Ayrıca kararı veren mahkeme heyeti hakkında da suç duyurusunda bulundu. İlhan Cihaner, sohbetimizde “Karakullukçu hakkında itirazen bozma” başvurusunda bulunduklarını belirtiyor ve şöyle diyor:
“Davalar örgüt üyeliğinden açılıyor. Sahtecilik, görevi kötüye kullanma, kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakma gibi. Oysa kumpasın içinde yer alanlarla ilgili tek dava olmalı, deliller birlikte değerlendirilmeli. Biz, tanık ifadelerini bile bilmiyoruz. Açıkçası dün de mağdurduk, bugün de yine biz mağduruz.”
Yaşananlar hakkında HSK Başkanlığı'na da kapsamlı bir şikayet dilekçesi verildi. Ergenekon kumpasçılarına bir şey olmadı, bakalım Cihaner kumpasçılarının tamamı da yürütülen soruşturma ve davalardan yırtacak mı? Bekleyelim, görelim…

Geç kalınmadı mı ?

Fındık ile ilgili iktidar da muhalefette bir şeyler konuşuyor.

Ne kadar konuşurlarsa konuşsunlar ne derlerse desinler fındık bağlandı 8-8.5 liraya.

Ne yapsanız ne etseniz fazla gitmiyor.

CHP Ordu Milletvekili Seyit Torun açıklamalarda bulunmuş:

, "Ortak aklı ortaya koyalım. Bizim tek beklentimiz bu yönde. Fındık kanununu çıkaralım ve fındığı stratejik ürün ilan edelim. En önemlisi bundan sonraki yıllarda alıcı da satıcı da neyi alacağını ve neyi satacağını bilsin. Hiç değilse benim üreticim mağdur olmasın." ifadesini kullandı.
"FİSKOBİRLİK mutlaka yeniden hayata geçirilmeli. Aynı zamanda lisanslı depoculuğu tekrardan geliştirmek zorundayız. Bunların yanında fındık ihtisas borsasını kurmak durumundayız. En önemlisi dönüm başına verimi artırmak zorundayız. Bunlara paralel olarak da ihracatımızı artırmalıyız. Fındığın geleceği ancak bunlarla kurtulmuş olur."

xxx

İktidarında muhalefetinde gücü yetmiyor. Hep geç kalınmış işler bunlar.

Kısacası kendine sahip çıkmayan fındık üretici hala kandırılabiliyorsa gitsin yine bildiğine oy vermeye devam etsin.

Piyasayı başı boş bırakanlara dur demedikçe çilesi çok olur.

Allah beterinden saklasın!

 

BİSTURİ  NEREDE OLUR ? 

Bisturi  nerede olur, Ameliyat hanelerde değil mi ?

Yok öyle değil.

Nerelerde bulunur ayrıca.

 Cips paketlerinde olur mu ?

Olmaz mı ?

Olur olur ?

 Aytaç Engin öğretmen oğluna aldığı  cips paketinden bisturi çıkıyor ayrıca çocuğun elide kesiliyor.

Öğretmenimiz gerekli şikayetleri yapacağını belirtiyor.

Bakalım sonuç ne olacak ?

Şaşırdınız mı , inanmadınız mı ?

İnanın inanın , hani ‘ Burası Türkiye’ diyorlar ya…

O cinsten yani !!!

Çayı, çorbacı niye içeride? 

Önce şu haberi bir okuyalım :

HaberTürk gazetesi yazarı Fatih Altaylı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Polonya dönüşü uçakta yaptığı istifalar gelmezse "bedeli ağır olur" sözlerini, "İstifa falan etmiyorum" diyemezler sözleriyle değerlendirdi.

Altaylı sözlerine şöyle devam etti: "Çünkü yönetimin elinde çok iyi bir ‘koz’ var. Kozun adı FETÖ. Direnen olursa, hemen FETÖ bağlantısı ortaya dökülür."

Fatih Altaylı'nın "FETÖ, NY Savcılığı ile mi çalışıyor?" başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:

"Cumhurbaşkanı Erdoğan daha ne kadar net konuşabilir bilmiyorum.

İstifası istenen belediye başkanlarıyla ilgili kendisine bir soru sorulduğu zaman her seferinde çok net yanıtlar verdi.

“Yok öyle şey” falan demedi.

Bu konuyla ilgili son cümlesi ise şu: “Eğer istifa etmezlerse bedeli çok ağır olur.”

Cumhurbaşkanı’nın bu yanıtının akla getirdiği ise benim 5 Ekim tarihli yazım oluyor.

İki hafta önce, bu istifa talepleri ilk gündeme geldiği ve bazı yorumcuların, “Direnecekler, istifa etmeyecekler” dediği günlerde şöyle yazdım:

“Dİ RE NE MEZ LER. Pazarlık edebilirler, zamanlama konusunda bir kolaylık isteyebilirler, istifanın onur kırıcı bir şekilde olmaması için ricacı olabilirler, ‘Hastane raporu alıp sağlık sorunlarımı gerekçe göstererek bırakayım’ falan diyebilirler.

Bunların hepsi mümkün.

Ama ‘İstifa falan etmiyorum’ diyemezler.

Direnen, ‘İstifa etmiyorum’ diyen olursa, parti yönetimi bundan dolayı üzülmez, geri adım falan da atmaz.

Çünkü yönetimin elinde çok iyi bir ‘koz’ var.

Kozun adı FETÖ.

Direnen olursa, hemen FETÖ bağlantısı ortaya dökülür.

Verilen bir arsa, yapılan bir yardım, sağlanan bir kolaylık, FETÖ liderine zikredilmiş bir övgü, bir Pennsylvania gezisi, ziyaret edilmiş bir FETÖ okulu, FETÖ okuluna gönderilmiş bir çocuk veya torun, FETÖ’cülerle yapılmış bir telefon konuşması ve tabii telefonda bulunacak veya çoktan bulunmuş bir ByLock."

ŞİMDİ SORALIM

Peki  çaycı, çorbacı niye içeride ? Bunlar için böyle bir durum varsa veya yolsuzluk falan filan niye adalet önüne çıkarılmaz?

Bu devran böyle sürüp gidecek gibi zannediyorlar ama yanılıyorlar

GELİŞİ GÜZEL ÇALIŞMAYA  DEVAM 

Şehir içinde ki ve karayolları kenarında ki mantolama çalışmaları ile yayalaştırma çalışmaları sürüyor.

Yarı aksak yari noksan ve gelişi güzel giden bu çalışmalar konusunda yetkililerden sorumlulardan tık ses çıkmıyor.

Vatandaş şikayetçi.

Daha ne kadar süreceği daha ne kadar kafalarına göre düzensiz çalışıp keyfi işler yapacakları belli değil.

Daha önce de vurguladığımız gibi büyük şehrin daire başkanları, başkan yardımcıları genel sekreterleri pek ilgilenmiyor bu işlerle galiba.

İlla Enver Yılmaz başkanın araziye inmesi mi bekleniyor bilemiyorum,

Veya Yılmaz bu aralar başka işlerle uğraştığı için mi bu işlere bakamıyor veya  yanında ki arkadaşları gerekli bilgileri tam mı aktarmıyorlar bilemiyorum.

Ama bin Enver başkanın yerinde olsam sokağa  iki üç sıradan vatandaş gönderir diğer vatandaşların söylediklerini not edip kendisine getirmesini isterdim.

Benden söylemesi ! 

Peki istifa eden belediye başkanlarının dosyaları ne olacak

Oda TV yazarı Ahmet Müfit unutturulmak istenilen , dillendirilmeyen konuyu dile getiriyor.

Okuması yazması olanların Allah afetsin bizi deyip işin içinden sıyrılmayı bilenleri alkışladığı bir dönemde bu yazıyı paylaşmazsam görevimi yapmamış sayardım kendime.

Azıcık okuyup yazması olan Türkiye’de adaletin ve bu kavramların nasıl ortalıktan yok edildiğini anlayacaktır.

Buyurun okuyun :

 

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP), Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan hakkında “Kanuni sorumluluğunu yerine getirmediği ve kamunun zarara uğratılmasına göz yumduğu” iddiasıyla verdiği gensoru önergesinin gündeme alınması, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda yapılan oylama sonucunda, AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedildi. Son yıllarda defalarca gördüğümüz üzere, meclisin denetim faaliyetini gerçekleştirmesi bir kez daha engellenmiş, meclisin denetim işlevi fiilen işlevsiz hale getirilmiş oldu.

Belediye başkanlarının görevden ayrılması talebi çerçevesinde, iktidara yakın kesimlerden kamuoyuna yansıtılan bir kısım haberden anlaşıldığı kadarıyla, işlevsiz hale getirilen yalnızca TBMM tarafından yapılan denetim değil.

15 Ekim tarihli Sabah gazetesinde yer alan, Zübeyde Yalçın imzalı, “Ak Partide Teşkilatlar ve Belediyeler Masaya Yatırıldı” başlıklı habere göre, ”istifa etmeyenler görevden alınacak”. Yazıda bu işlemin nasıl gerçekleştirileceğine ilişkin de bilgi verilmiş. Söz konusu habere göre, kendiliklerinden görevden ayrılmayan belediye başkanları, İçişleri Bakanlığınca açılan soruşturmalar yoluyla görevlerinden alınacaklarmış.

"İSTİFA YOKSA İHRAÇ DA YOK"

Benzer bir haber, Sabah gazetesi haberinden iki gün sonra, yine iktidara yakın Yeni Şafak gazetesinde yer aldı. Hasan Öztürk imzalı, “Küçük İktidar İhtirası, Büyük Hırslar Ve Yaklaşan Son” başlıklı yazıda,“…şimdi soğanın cücüğüne talip olanlarla insana ne kadar toprak yeteceğini unutanlar için İçişleri Bakanlığı’nın neler yapacağını takip edeceğiz. İstifa yoksa ihraç da yok. Ancak İçişleri Bakanlığı’nın elinde dosyalar çok!” deniliyor.

Alıntı yaptığımız her iki haberin ortak yanı, görevlerini bırakması istenilmesine karşın, kendiliğinden görevlerinden ayrılmayan belediye başkanlarının, hukuken kesin bir tarafsızlık içerisinde görev yapması beklenen İçişleri Bakanlığı teftiş birimleri eliyle gerçekleştirilecek soruşturmalar yoluyla görevden alınacaklarının belirtiliyor/ima ediliyor olması.

Kamusal denetimin siyasi amaçlı olarak kullanılacağını ima eden her iki yazıyla ilgili olarak da, bu yazıyı kaleme aldığım an itibarıyla, gerek Hükümet yetkilileri gerekse ilgili bakanlıktan, söz konusu haberlerle ilgili olarak yapılmış herhangi bir açıklama söz konusu olmadı. Kamu idaresinin tarafsızlığı ve güvenilirliğinin ciddi bir biçimde sorgulanmasına neden olacak böylesi önemli bir konuda, ilgili bakanlık yetkililerince halen herhangi bir açıklamanın/yalanlamanın yapılmamış olması kafaları daha da karıştırıyor, ister istemez bazı soruları akla getiriyor.

AKLA GELEN SORULAR

Akla gelen ilk sorular; İçişleri Bakanlığının elinde bulunduğu söylenen dosyaların gerçekte de var olup olmadığı, eğer varsa, bu güne kadar niçin bir işlem yapılmadığı, istifası istenilen belediye başkanları, İstanbul Büyükşehir ve Düzce Belediyesi örneklerinde olduğu gibi kendiliklerinden istifa ederlerse bu dosyaların akıbetinin ne olacağı.

Bu soruya alınacak yanıta göre yeni soruların ortaya çıkması/gündeme gelmesi de mümkün. Ancak, bu soruların yanıtlarının şu ya da bu olmasından daha da önemli olan bu durumun, toplumun geneli tarafından normal karşılanıyor olması.

Ahmet Müfit

Odatv.com

 

ÇÖK ŞÜKÜR 

Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, "Daha birkaç hafta öncesine kadar şehitlerimizin cenazelerinde kimsenin anlamadığı ve bilmediği, on yıllardır çalınmasına rağmen kimsenin de anlam veremediği Chopin'in 'Cenaze Marşı' ile şehitlerimizi defnediyorduk. Çok şükür, artık Itri'nin marşıyla herkesin 'Allahu Ekber' diyerek katılabileceği marşlarla şehitlerimizi defnedebiliyoruz" dedi. 

Yukarda ki sözler belli .

 Fazla sözü  uzatmayacağım.

Çok şükür işsizlik azaldı, çok şükür devlet 9 milyon kişiyi fakir olduğu için bakmıyor, ülkenin yüzde 25’inden fazlası ve yüzde 80 genç işsiz, çok şükür fındık iyi para ediyor. Çok şükür terör bitti.

 Çok şükür İtri’nin marşı ile şehitlerimizi gömüyoruz

Cıbbana devam. Hem de kuvvetlice…


Ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek!

Hürriyet Gazetesi yazarı Emre Özpeynirci MTV ile ilgili  bir yazı yazdı.

Kıyısında köşesinden birilerinin değinmeye çalıştığı konuyu net bir şekilde ortaya koyan yazarın yazısını okumayanlar, bilmeyenler, inanmayanlar için paylaşıyorum.

Cıbbana devam!

xxx

Evet gelen tepkiler üzerine MTV’ye yapılan fahiş zam oranlarında geri adım atıldı.

İlk gelen haberlerde yüzde 40’lık zammın yüzde 25’e, 1.3 litre ve altında motora sahip otomobillerdeki artışın ise 15’e çekildiği bilgisi verildi.  Bu önce olumlu gibi yansırken, MTV’de yeni vergi sistemi unutuldu. Bildiğiniz gibi torba yasa tasarısında artık otomobillerin değerine göre vergilendirme modeline geçilmiş ve bu doğrultuda MTV’deki artış aracın değerine göre yüzde 40’tan başlayıp yüzde 68’e kadar yükselmişti. Yani asıl tepkiler bundan doğmuştu. Çünkü aslında pazarda satılan araçların yüzde 70-80’i yüzde 68’lik zam dilimine sokulmuştu.

Fahiş zamma yönelik tepkiler üzerine önce Cumhurbaşkanı Erdoğan devreye girmiş ve ardından makul bir seviyeye düşürüleceği açıklanmıştı.  Evet beklenen oldu ve dün Meclis’te yapılan görüşmelerde bu oranlar yüzde 25 ile 50 arasına çekildi. Sadece 1.3 litre ve altı motor hacmine sahip araçlarda MTV’deki artış yüzde 15 ile 38 arasında kaldı. Yani yüzde 68’lik zam 50’ye geriledi. Ama hâlâ çok yüksek olduğu herhalde dikkatlerden kaçmıyordur. Bir başka ilginç nokta ise 1.6 litre motor hacminin üstündeki otomobillerde iki kademe yer alıyor. Bu da yüzde 25’lik zammın bu araçları kapsamadığını ortaya koyuyor. Yani 1.6 litrenin üstündeki tüm otomobillerin zam oranları en az 37.5, en fazla yüzde 50 oldu. 

BU OKUYUCUYA YETKİLİLER KULAK VERSİN!
Bir okuyucumuzun bana gönderdiği mesaj daha doğrusu haklı paylaşımını sizlere sunmak  istiyorum.

Bundan yetkililer ne kadar ders çıkarır ne kadar uygulamaya sokar bilemem ama tarihe not düşmek adına ismini vermeden alıntılar yapmak istiyorum.

 

 

Yine senin bu sahil düzenlemesi başladığında Rahmetli Kamil ÇAKIR hoca ve öğrencilerinin emeği ile
EML de yapılan IŞIKLI ATATÜRK PORTRESİNİN YERİNE KONMASINA DEĞİNMEN de güzel ama duyan olur mu bilemiyorum...
Sahili şimdi de Ayışı tarafından doldurup diğer tarafla arada kalan MİNİ KUMSALI da yok edecekler bu gidişle...
Diğer yandan İLK ADIM İSKELESİ ve RUSUMATHEYKELİDE YOK EDİLME RİSKİ İLE KARŞI KARŞIYA..
İskele korunsa bile sanki RUSUMAT YOK EDİLCEK...
1-Bu TRAFİK Çilesine ne kadar merhem olur bilmem ancak,DÖRTYOLDAN CUMHURİYET MAHALLESİNE GİRİP TURNASUYU DOĞA KOLEJININ ORADAN
ANA YOLA BİRLEŞEN ESKİ YOL VAR..Neden Bu yol Rehabilite edilip; MELET ÜZERİNE YAPILACAK BİR KÖPRÜ İLE BOKLU DEREYE BAĞLANMAZ...
Böyle bir yol en azından ODÜ,CUMHURİYET MAH.DURUGÖL VS TRAFİĞİNİ ANA YOLDAN ALIP ŞEHİR İÇİ TRAFİĞİN KISMENDE OLSA RAHATLAMASINI SAĞLAYACAKTIR..
2-Şehir içi trafikte getirilmek istenen MİDİBAS'LI ÇÖZÜM!!! ON YILLARDIR ANKARA HALKININ YAKA SİLKELEDİĞİ BIKTIĞI
TARFİKTE KURAL TANIMAZLIĞIN TAVAN YAPTIĞI BİR ŞEYİ ORDUYA UYGULAMAKTIR Kİ, ORDUNUN CADDE VE SOKAKLARININ DARLIĞI
DİKKATE ALINDIĞINDA BUNUN NE KAADAR KÖTÜ BİR YÖNTEM OLDUGU HEMEN ORTAYA ÇIKACAKTIR..
3-Benim gezip gördüklerimden Ordu trafiğine çözüm önerim uzun yıllardır dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştığım
HAFİF RAYLI (KONYA/ESKİŞEHİR/BURSA VS) SİSTEMDİR...
Bunun projesi de ilk önce şehir içini (ODU-İSKELE)kapsar ve zaman içerisinde Perşembe-OGU GÜLYALI HAVALİMANINA kadar uzar..
4-OGU GÜLYALI HAVALİMANI demişken şunu özellikle belirtip dile getirmeni rica ediyorum gündeme dair konuşmanın birinde..
Biliyorsunuz, Enerji Bak. ülke genelinde İLLERE DOĞAL GAZ görülmesi işini tamamladı...Şimdi sıra ilçelerde ve Cumhurbaşkanı dahi İlçeler konusunu takip etmekte...Ordu sahil ilçelerinden GÜLYALI VE PERŞEMBE bu konuda çok geride
kaldılar...Gülyalı HAVALİMANI olması hasebiyle ön plana çıkmakta ancak; ne bel. bşk. nede diğer kurum kuruluş ve de halktan bir talep yok...Halbuki bu konuda Enerji Bak. ve Devlet Hava Mey. İşl. nezdinde girişimde bulunsalar çok kısa sürede
hem HAVALİMANININ TEMİZ ENERJI İLE ISINMASINI (ULUSLARARASI OLMASI NEDENIYLE ÖNEMSENMELİ) hem de Yerel halkın bu temiz
enerjiden istifade etmesini sağlayarak Ordu'nun Oksijen diyarı sözünün lafta kalmadığında böylece gösterirler.. Bu benim ilçem adına bir çığlığım olsun gökkubede ve sizde GÜLYALI HALKI adına sesim olun...
Bu söylediklerim diğer ilçeler ve ordu merkez içinde geçerlidir tabi ki..
Şimdilik bu kadar usta, üzerinde konuşmak istediklerin olursa yaz açalım dilimizin döndüğünce...
Bir sucunun (!)  dediği gibi memleketten uzak olmamız orayı unuttuğumuz sevmediğimiz, oranın sorunlarından da uzak kaldığımız anlamına gelmez...
Sağlıcakla kal usta.

Bazen 

Bazen canım sıkılırsa tetikçi Akit ne yazmış diye bakarım.

 Günün Ayet ve Hadislerini ise mutlaka okurum.

Geçenlerde rast geldim alıntı yaptım.

Bir ağbimiz işine geleni alıntı yaptığımı belirterek inceden inceye eleştiri koymuş.

Mevzu buradan geldi ya  bir not düşelim.

Geçen aylarda bir esnafımızın yanında otururken Çanakkale de ki Adalet yürüyüşün sonrasında şehitlikte içki içilmesi iddialarına lafı getirerek ‘ bunların katli vaciptir ‘ dedi.

Bende dedim ki doğru katli vacip de senin ağzından şimdiye kadar Kuran kurslarında yurtlarda tecavüze uğrayan , yanan çocuklar ile ilgili hiçbir yorum duymadım dedim.

O yine başka tellerden çalmaya devam etti.

Neyse biz alıntıyı yaparken işimize geleni değil onlarında doğruyu söylemek zorunda kaldığını bilerek yapıyoruz.

Neyi mi alıntı yapmıştık ; İşte aşağıda, nesi zorlarına gidiyor anlamıyorum !!!

 

"Ahir zamanda bir kavim ortaya çıkar. Cahiller başa geçerek insanlara fetvâ verirler. Böylece hem kendileri sapar hem de başkalarını saptırırlar." (Buhari, İlim, 34)

YORUM SİZİN !

            Aşağıda bir köşe yazısından alıntı bulacaksınız. Sözcü gazetesinde Saygı Öztürk CHP Yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Ordu Milletvekili Seyit torun’un bazı görüşlerini paylaşmış. Yorum sizin.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir yandan bazı başkanları istifa ettirirken bir yandan da Belediyeler Yasası'nda değişiklik çalışması yaptırıyor. “Daha iyi hizmet”ten çok seçimin nasıl kazanılacağı öne çıkıyor. CHP'nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, başkanların istifasını ve istifaya zorlanmasını şöyle yorumluyor:
“Erdoğan, milli iradenin üzerine kendi iradesini koyuyor. Belediye başkanlarını istifaya zorlayacak hukuki bir durum varsa hukuki süreç başlatsın. FETÖ'yle, yolsuzluklarla ilgili durumları varsa yargıya intikal ettirsin. ‘Metal yorgunluğu' sözcükleri çıkış yolu olarak gösterilip, diğer konular göz ardı ediliyor.”

“BÜTÜNŞEHİR” VE BELEDİYE ŞUBESİ

Seçim hazırlıklarının bir parçası da Belediye Kanunu'nda değişiklik yapılması… Bunun için 300-400-500 bin nüfus kriterlerine göre ilçeleri “bütün ilçe” yapma çalışması var. Hazırlık dosyası Erdoğan'a gitti. Ancak bundan vazgeçildi, 81 ilin tamamının “bütünşehir” yapılması da seçenekler arasına girdi. Bu hazırlığın altında ne yattığını, CHP'li Seyit Torun'dan dinliyoruz: “Milletvekili genel seçiminde olduğu gibi, kırsal kesimden de büyükşehire oy kullanılıyor, yetkilendirme, büyükşehire geçiyor. Bütün il sınırı büyükşehir hizmet alanı haline geliyor. AKP'nin yapmak istediği daha iyi hizmet gitmesi, vatandaşın hızlı hizmet alması değil ‘seçimi nasıl alırım' hesabıdır. Kırsal kesimdeki vatandaşlarımızın tercihini kentlerin içine koyup seçim kazanmak istiyorlar. Bugün büyükşehirlerin içinde bulunduğu durum belli. Aynı elbise bütün illere giydirilmek isteniyor. Kocaeli de, Ordu da büyükşehir ama altyapısı, geliri aynı değil. Önce yasayı değiştirsinler, bu yasayla ilgili dört yıldır yaşanan ciddi olumsuzluklar var. Bunların giderilmesinin üzerinde durmadıkları gibi daha karmaşık hale getirmek istiyorlar.” 

 İNANALIM MI? 

FETÖ davalarında yargılanan şüpheliler için en önemli suç unsurlarından birisi ByLock. 

Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) Litvanya'daki bir servis sağlayıcı üzerinde yaptığı "dijital operasyon"sonrasında ortaya çıkarılan ByLock, pek çok FETÖ'cünün yakayı ele vermesinde etkili oldu. 

Siber suçlarla mücadele eden uzmanların çalışmalarıyla ByLock'un sadece FETÖ'nün akıllı cep telefonlarında kullandığı iletişim sistemi olduğu anlaşıldı. 

FETÖ'nün organize ettiği başarısız darbe girişimiyle birlikte ByLock üzerindeki çalışmalar daha da yoğunlaştı. MİT ve emniyet ile savcılıkların çalışmalarıyla, ByLock kullanan binlerce FETÖ mensubu hakkında yargılama süreci başladı. 

ByLock'u akıllı telefonlara indirmek ve kullanmanın FETÖ'yle bağlantılı suç olduğu yönündeki Yargıtay kararı sonrasında, ByLock'la ilgili FETÖ merkezli farklı tartışmalar yaratılarak soruşturmalar "sulandırılmaya" çalışıldı. 

Tartışmalar özellikle MİT'in yaptığı operasyonda elde edilen verilerin "adli delil"olarak kullanılamayacağı yönünde yoğunlaştı. Bunun üzerine, MİT elindeki tüm verileri Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına iletti. 

xxx

Oda Tv  internet sitesinde haber böyle.

Ama daha önce bir çok milletvekilinin de isimleri bulunduğu iddia edilen listenin Mit tarafından saklandığı hatta bir nüshasının Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verildiği ileri sürülmüş ancak bu konuda yalanlama gelmesine karşın binlerce kişide çıkan bu programın siyasi ayağının nasıl olmadığını hala açıklamıyorlar.

Ama günün birin de bu listelerin tamamı da ortaya çıkarsa şaşırmayız!!!

 

Bekliyoruz…

Hastanelerde elini kolunu sallaya sallaya gezen şahsın dolandırıcılıkları  şikayetler üzerine adli makamlarca işleme konuldu.

Ancak hastanelerde ki bu Kalp ve Damar Cerrahı Koordinatörü ile ilgili yazdığım  yazılara yanıt alamayınca Başbakanlık Bimer merkezine de şikayetlerimizi yaptık.

Başkanlıktan E Devlet aracılığı ile şu bilgilendirmeler geldi.

25/09/2017 14:56:53

Sevk Edildi

25/09/2017 14:56:53 tarihinde BİMER tarafından SAĞLIK BAKANLIĞI tarafına sevk edildi.

25/09/2017 14:56:53

Sevk Edildi

25/09/2017 14:56:53 tarihinde BİMER tarafından ORDU VALİLİĞİ tarafına sevk edildi.

25/09/2017 15:51:54

Sevk Edildi

25/09/2017 15:51:54 tarihinde ORDU VALİLİĞİ tarafından SAĞLIK BAKANLIĞI tarafına sevk edildi.

26/09/2017 11:34:47

Sevk Edildi

26/09/2017 11:34:47 tarihinde SAĞLIK BAKANLIĞI tarafından İÇİŞLERİ BAKANLIĞI tarafına sevk edildi.

 

Bu sevklerin sonucunu bekliyoruz. Birileri bir açıklama yapacaktır eninde sonunda ! 


ENGİN BAŞKAN  

Altınordu Belediye Başkanı Engin Tekintaş kabuğuna mı çekildi arkadaş!

Uzun süreden beri şöyle basın ile bir araya gelmedi.

Kapısı açık biliyoruz da şöyle bir basın toplantısı yapsa da bizlerde halkın bizlere anlattığı dertleri anlatsak.

Büyük Şehir Başkanı Enver Yılmaz’a arada sırada da olsa anlatma imkanını buluyoruz da niye bu kopukluk Altınordu’da yaşanıyor anlamıyoruz !!!

Bizim  ki sitem değil gönül koyma !!!

Başkan bize neler yapıyor nelerde sıkıntı çekiyor bir anlatsa da bizde kamuoyu ile paylaşsak..

Ayıp olmuyor mu ?! 

Halamın vefatı nedeniyle konuyu biraz geç ele alıyorum.

Geçtiğimiz Cumartesi günü Orduspor’un Bal ligi maçı vardı.

19 Eylül stadyumunda oynanıyordu.

Basın tribünün kapası kapalı idi yan taraftan girdik.

Basın bölümüne gittik.  Takım listeleri yok.

Yeni Orduspor’un maçında ise takım listeleri yapılıyor bansa dağıtılıyor.

Başka noksan şeylerde var da oraları es geçelim.

Kim sorumludur bilemem , Ama biri Profesyonel  biri Bal olunca ayrım mı oluyor veya bu işler Bal liginde yapılmıyor mu ?

Anons yapanın elinde bulunan listeden fotokopi çektirmek zor mu ?

Gençlik Spor Müdürlüğü mü bu işi yapacak yoksa Orduspor kulübü mü ?

Bal ligi maçında soracak hiç kimseyi bile bulamayınca buradan soralım dedik !!

İNAT ETMEYİN

 

Bilindiği üzere Rıhtım’a girişte  bulunan Küçük iskelenin üstünde ışıklı Atatürk rölyefi kaldırıldı.

Büyük şehir kaldırdık depoya koyduk diyor ama  yerine tekrar konulup konulmayacağını açıklamıyor.

Sahil düzenlemesi devam ediyor.

Belki ayni rölyefin led ışıklı daha moderni yaptırılabilir.

 Sahil açılışı ile birlikte orada yerini alabilir…

Diye düşünüyoruz umut ediyoruz.

Benden küçük bir tavsiye…

İnat etmeyin. Hele Atatürk konusunda hiç inat etmeyin.

Tarihin kara sayfalarına anında gireriniz.

Hele ki bu çağda tek tıkla ne  halt yediklerimiz hemen ortaya çıkıyor J

Geri de kalacaklara kötü miras bırakmayın !!!

Ders alın!

Bilal Erdoğan geçenlerde Ordu’da idi.

Açılışlara katıldı,.

Ajanslara düşen açıklamalarından bir bölüm oldukça dikkat çekici idi.

Okuyun da ders alın biraz…

Bilal Erdoğan, 'gerici' diyenlerin, ülkeyi bir manda ülkesi haline getirmek istediklerine dikkati çekerek, sözlerini şöyle tamamladı: 
"Kimin mandası? İşte bir zaman İngiliz'in mandası olsun, bir zaman Amerika'nın mandası olsun, bir zaman Avrupa'nın mandası olsun. Biz bunu kabul ettik mi? Etmedik. 15 Temmuz'da da bunu ispat ettik. Biz bağımsızlığına aşık bir milletiz. İşte bu bağımsızlığımızı inşallah kimliğimizle kültür sahasında da yaşatacağız, canlandıracağız. Bunun için geçmişimizi, ecdadımızı çok iyi bileceğiz. Bir milletin hafızasını silmek isteyenler ne yaparlar? Geçmişi ile arasındaki ilişkleri koparırlar. Biz bu ilişkileri inşa edeceğiz bir kere. Niye? Ecdadın dünyaya adalet götürdüğü, zulümlere karşı mücadele ettiği o ruhu 21'inci yüzyıla, 22'nci yüzyıla taşıyacağız da onun için. 2053, 2071 Türkiyesi göreceksiniz 21'inci yüzyıla damgasını vuracak. Bütün bunlar bu gençlerin elleri, omuzları üzerinde yükselecek."

 

 

 UÇUN LA UÇUN, ŞAM’A KADAR… 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başdanışmanlarından Yiğit Bulut, AKP'nin İstanbul Kadıköy'de düzenlediği toplantıda konuşuyor. Yıl 2013… Kehanetlerde bulunuyor !..

Ve Başkanlık sistemini övüyor.

Bunun Türkiye'yi böleceği uyarıları yapanları eleştiren Bulut aynen şu ifadeleri kullanıyor:

"Allah ömür verir mi vermez mi bilmem. Ama yazın bu geceyi. 3 sene içinde hatta 2 sene içinde Kuzey Irak referandum yapıp Türkiye'ye katılma kararı alacak."

Türkiye'nin genleşeceğini iddia eden Bulut, Azerbaycan'ın da Türkiye'ye katılacağını ve Türkiye'nin sınırının Hazar'a dayanacağını iddia ediyor.

Ve salonda alkış tufanı kopuyor.

Ve o Yiğit Bulut, Kuzey Irak'ın bağımsızlık için sandık başına gittiği, Türk tanklarının sınırda beklediği bugün ülkenin ekonomik varlığı olan Varlık Fonu'nu yönetiyor.

XXX

Şam’da namazı kıldık, türbemizi yerine götürdük sınırlarımızı aştık.

Cumhurbaşkanı danışmanı olmak fazla maaş almak  fazla jöle sürmek bunlara neden oluyor demek ki ?

Uçun la uçun, sizi tutan mı var.
 Ama bu memleketin bu insanların yakasından düşün.

Gideceğiniz yere kefeninizi giyerek gidin..

AZDILAR, KESECEKLER!!!

Başlık abartılı  değil mi ? Hep öyle oluyor zaten … Böyle bir başlık atmamızın nedeni son günlerde , din iman adına vatandaş arasında ayrım yaparak kin ve öfkeyi yaygınlaştıran sözde din adamlarının sözlerinin sözde fetvalarının çoğalması üzerine bir vatandaş abartılı olarak başlıkta ki gibi endişelerini dile getirmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nda çalışan İlahiyatçı İhsan Şenocak, şöyle buyuruyor :

"Yani kızın şu sokaktan geçip de okula pantolonla giderken yüreğin parçalanıyor mu senin? 18 yaşında kaşını aldıran kızın üniversiteye giderken o halde, yüreğin parçalanmıyorsa vallahi kıyamet günü cehennem seni parçalayacak. Allah'ın emanetini ne hale getirdin? Sevindin üniversiteyi kazanınca; ODTÜ'ye, Boğaziçi'ye gidince sevindin. Doktor olacak, mühendis olacak, 5 milyar aylık alacak, arabaya binecek, eşine mecbur olmayacak, mahkum olmayacak... Peki onlara sevindin; kot pantolonuyla erkeklerin bakışı arasında kızın yürüyor, delikanlılar arkasına takılmışlar, arkasından gidiyorlar. Yavrunu cehenneme attın cehenneme!”

xxx

Sonra’da ayni adam Akit gazetesine beyanat vererek sözlerinin çarpıtıldığını söyleyip tehditlerine devam diyor.

Yeni Diyanet İşleri Başkanı da ayni görüşte olacak ki ne kendisini ne de yayındakiler ‘ Hop ileri gidiyorsun ‘ diyemiyor.

xxx

Biz bu başlık abartılı diye kendi kendimize avunuyoruz! 

Ünye stadı!

EROL KARAER

Dünkü Orduspor’lar yazısını uzatmama adına es geçmiştim.

 Tv52’de ki Mustafa Özdoğru’nun yönettiği  tarafsız Saha adlı proframa Orduspor’un eski futbolcusu teknik adam Atilla Yücel ile birlikte katıldım.

Ünye’de oynanan Ünyespor 1957 , Orduspor BAL ligi maçının özet

görüntülerini izlerken hemen sahanın durumu dikkatimi çekti.

Sezonun başı o sahanın berbat hali gerçekten hayrete düşürüp üzdü beni.

Tepkimi dile getirdim  birileri gerekçe olarak saha sulama sisteminin arızalanmasını göstermiş ama  bu sistem arızalansa da su taşısan saha bu hale gelmez dedim.

Anlaşılan o ki Ünye’de bir sorun  var.

 Bu zamanda bu şartlar altında bu sahanın hali berbat.
Hiçbir bakım yapılmamış hiçbir onarımda bulunulmamış gibi…

Canlı yayında da söyledim gibi bu sahadan birilerinin utanması gerek.

3 maç sonra  programa mesaj atanların söylediği gibi patates ek, üret ve sat!!!

Bu sahanın bu durumu ile ilgili kamuoyu ile paylaşılacak bilgiler vardır herhalde !? 



 

NERDEN BİLECEKSİNİZ ? 

Siz benim nasıl yandığımı

Nerden bileceksiniz

Siz benim neler çektiğimi

Nerden bileceksiniz

Siz benim neden kaçtığımı

Nerden bileceksiniz

Siz benim niye içtiğimi

Nerden bileceksiniz

Siz benim neden sustuğumu

Nerden bileceksiniz

Siz benim kime küstüğümü

Nerden bileceksiniz.

xxx

Yusuf Hayaloğlu’nu rahmetle anıyorum, bir şiirinin son bölümlerinden yapılan alıntı ile başladım yazıya..

Ortalık duruma bakınca, siyasetin nasıl ayrıştırma aracına döndürüldüğünü ve sayın ! büyüklerin sayesinde her geçen gün toplumsal ayrıştırma üzerinden  kötüye gittiğimizi görünce, bunları paylaşasım geldi içimden.

Hangisini kendinize yakıştırırsanız yakıştırın, ama asla uyuyan, sorumsuz, sorgusuz, yalaka, avantacı,korkak, liboş, entel dantel, ve satılmışlara  hiç birini yakıştıramazsınız..

xxx

Neyse sözü Şair Nef’i efendi ile bitirelim :

“Müftü efendi bize kâfir demiş/Tutalım ben O’na diyem Müslüman/Lâkin varıldıkta ruz-ı mahşere/İkimiz de çıkarız orada yalan

ORDUSPOR’LAR!!! 

Eskisi var yenisi var.

Şimdilik başarı yok gelir mi orası malum değil.

 Bal ligi yeni başladı.

Malum güçler tarafından tarihe gömülmesi için yıllardır yapılan çalışmaların sonuna geldik neredeyse.

Eksi 12 puan ile lige başlayan Orduspor’un Ünyespor karşısında aldığı 4-1’lik mağlubiyet oynanan oyun takım içinde ki uyum ve yenilen goller gösteriyor ki işimiz zordan da öte.

Amatör küme açmış kollarını bizi bekliyor.

Sebep olanlara buna göz yumanlara, medyanın büyük bir bölümüne ( Nedim Türkmen sürecinden bu sürece kadar ) hakkımı helal etmiyorum.

 Yeni Orduspor’u Turgutluspor karşısında ilk kez seyretme şansını buldum.

İl yarıda biraz derli toplu olan ayağa pas yapıp oynamaya çalışan Orduspor  bu yarıyı 1-0 önde kapatıp  içeri girdi.

İkinci yarıya Turan Yılmaz’ın yerine Asım ile başlayan Yeni Orduspor adeta freni çekilmiş ağır vasıta gibi sahada dolaşıyordu. Arkadaşlarımız yapılan değişikliğin zorunlu da olsa yerine tercihin yanlış olduğunu belirtiler. Bende bir kişinin çıkması ile bir takım böyle oyunda ağırlaşır mı diyerek kafa yoruyordum.

Sonrasında Turgutluspor iki defans hatası ile 2-1 öne geçti. Bu oyunla defansın hata yapması normaldi çünkü maçın başından beri yapıyordu.

Rakibin son dakikalarda 9 kişi kalması  uzatmanın 6 dakika olması Yeni Oduspor’un yoğun ataklarına neden oldu ve maçın bitmesine yakın bir zamanda 2-2 ‘lik beraberlik sağlandı. Sonrasında 3. golde gelebilirdi Bu arada Turgutluspor ikinci yarı 3. golü bulsa halimizin harap olduğunu da belirteyim.

Neyse ilk maç ilk izlenim.

Yeni Ordupor  bu futbol ile çok daha saç baş yoldurur.

Ve gol yemeden maç bitirmesi başarı olur ..

 

 

Kime hesap soracağız? Veya bir de hesap sorun!

AK Parti Ordu Milletvekili Oktay Çanak ile Metin Gündoğdu, çevre yolunun heyelanlı bölgesinde incelemede bulundu. Burada gazetecilere bir açıklama yapan AK Parti Ordu Milletvekili Oktay Çanak, çevre yolunda yoğun bir çalışma olduğunu ancak Ağustos ayında Öceli Tüneli çıkışında bir heyelan yaşandığını ve yolun bu kısmının kullanılmaz hale geldiğini söyledi. Milletvekili Çanak, “Geçen yıl Ağustos ayında bir heyelan afeti oldu. Şu anda Karayolları kontrolünde fore kazık çakılmak suretiyle zemin sağlamlaştırılmasına çalışılıyor. Bu durum hizmetin uzamasına sebep oldu. Şehir içi trafiği gerçekten çok ciddi bir sıkıntı oluşturuyor. Bunun için heyelan afetine karşı önlem alarak yolu erken açmaya çalışacağız. Bizim hedefimiz yıl sonuna kadar birinci etabı açarak en azından şehir içi trafiği rahatlatmaktı. Ancak afet nedeniyle bu süreç uzayacak. Önceliğimiz bu birinci etabı sağ salim sağlam bir şekilde tamamlayarak açılmasını sağlamak olacak” dedi.

Xxx

Haber böyle yıllardır bizi perişan ettiler.

Perişanlığımız sürüp gidiyor.

Peki bu yol ile ilgili daha başlangıçta etüt çalışması, zemin incelenmesi vs’ler yapılmadı mı ?

Bu afet durup dururken mi geldi de peş peşe zemin kayıp duyuyor, heyelan oluyor.

Sayın milletvekilleri bölgede inceleme yapmakta biraz geç kaldılar bu iş yıllardır sorun halinde.

İşi uzatıp durdular olmayacak bir şey yok sadece proje maliyeti artacak.

Artacak da bunun hesabını sormayacak mısınız?

NİYE BU SUSKUNLUK ?  

 Ortada dolandırıcılık olayının haricinde Sağlık Kuruluşlarında elini kolunu sallaya sallaya gezme kendine unvan verme suçu var.

Ama Sağlık müdürlüğü bu konuda hiçbir açıklama yapmıyor. Adı geçen hastaneler sessiz.

Dediğimiz gibi bu konuda adı geçen hastaneleri doktorları savcılığın soruşturmasını mahkemeye taşıması halinde  açıklarız.

Açıklarız da;   Hastanelere hasta taşıdığı için mi göz yumulan kişinin  doktorculuk oynamasına ve bunu oynatanlara Sağlık müdürlüğü ses çıkarmıyor.

Durum böyle olunca Ordu Sağlık müdürlüğü başta olmak üzere konu ile taraf olan Tabipler Odası , Sağlık kuruluşları Başbakanlık Bimer merkezine şikayet edildi.

 Kendisini  Kalp Damar Cerrahı Koordinatörü olarak tanıtıp hastanelerde doktor önlüğü ile gezip , anjiyoya   giren ile ilgili , bunu sokanlarla ve gezdirenlerle ilgili kimin işlem yapacağını yakında öğreneceğiz.

Ordu Sağlık müdürlüğü niye susmaya devam ediyor ?

13 Şubat 2016 tarihinde yapılan anjiyo kayıtları silinmemiştir herhalde !!! 

EROL KARAER DİYORKİ ?!

 "İnsanların çoğu sevmekten korkuyor,

      kaybetmekten korktuğu için.

 Düşünmekten korkuyor,

    sorumluluk getireceği için.

 Konuşmaktan korkuyor,

    eleştirilmekten korktuğu için.

Yaşlanmaktan korkuyor,

    gençliğin kıymetini bilmediği için.

Unutulmaktan korkuyor,

     dünyaya iyi bir şey vermediği için

Ve ölmekten korkuyor,

    aslında yaşamayı bilmediği için."

XXX

 Bu satırları Erol diyor ki diye yazsam altına da bir yığın palavra sıksam tam Türk işi derdiniz değil mi ?

            Bir çoğu bire bir bize has , bize uygun.  Ama bunları SHAKSPEARE  diyor..

xxx

 Ne kadar değerimiz varsa 3-5 kuruş bedel biçerek satmışız.

 

 Ve ölmekten korkuyor, ya öbür taraf varsa benim halim ne olur diye ?!!

GÖNÜL RAZI MI ? 

Bazen yazıp çizdikten sonra, tepkisizliği görünce kendi kendime kızıp, Donkişotluğu bırak ne hali varsa görsün Milet, şehir, memleket diyorum…

Ya bir saat, ya bir gün sonra söylediklerini unutuyor…

Ne olacak bu memleketin hali diyerek, bu memleketin halini  tartışıp, ortaya bir şeyler koyacakların sus pusluğunu görünce,  Fuzuli’nin şu dizeleri aklıma gelir :

…………

Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır
Yaptığın hatayı görmüyor sanma
Kalpte gizli en derin sırları bilen vardır

Mal-ı emlakım var deyu güvenme
Arkam var deyu dayanma
Sırt üstü insanı yere vuran vardır

Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır

Derdime vakıf değil canan
Beni handan bilir
Hakkı vardır şad olanlar
Herkesi şadan bilir

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil
Çektiğim alamı bir ben birde Allah’ım bilir

( Eski arşiv yazısı . Erol Karaer )


Yanıt bekliyoruz ? 

Sağlık Müdürlüğü  hastanelerde elini kolunu salaya sallaya gezen kendini Kalp Damar Cerrahi Koordinatörü olarak tanıtan yine mağdurların iddiasına göre doktorun yanında anjiyoya bile giren bu şahıs hakkında adı geçen özel hastanelere soru soracaktır herhalde ?

Elimizde hasta yakını yanında bir hastanede yoğun bakım servisinde  çekilmiş şahsın üstünde beyaz önlük ağzında maske olan fotoğrafları da var.

Zaten Sağlık müdürlüğü veya bakanlık müfettişleri inceleme yaparlar mı bilemeyiz.

Veya  Sağlık müdürlüğü konuyu soruşturma aşamasına getirdi mi onu da bilemiyoruz.

Sadece haber sonrası basın bürosundan aranarak ilgililer hakkında bilgi istendi.

Neyse konuyu uzatmayalım.

Baktım olmadı mağdur ailenin savcılığa verdiği şikayet dilekçesinde adı geçen hastanelerin doktorların adını vererek iddialarını kamuoyu önünde paylaşırız.

O zaman birileri yanıt verir.

Yok öyle bir şey denilirse de kamera kayıtlarını silecek halleri de yoktur; silseler de ne oldu diye birileri sorar artık ?! 

HAYATA BİR YIL MOLA VEREBİLİYOR MUSUNUZ

         Genç yaşında kaybettiğimiz  S.M.MALİ MÜŞAVİR RÜŞTÜ DEMİREL  ağbimizin zaman zaman daha önce yazdığı yazıları sizlerle paylaşıyorum.

            Aslında  5-10 sene önce yazmış olsa da bu günümüzü ne güzel anlatmış sevgili merhum ağbimiz  ‘ Hayata bir yıl mola verebiliyor musunuz?’ yazısında..

 HAYATA BİR YIL MOLA VEREBİLİYOR MUSUNUZ ?

          Ülkemizde gençler bir an evvel okullarını bitirmek, bir an evvel de hayata atılmak için çaba sarf ediyor. Bir işe girmeyi başarabilmek, orada sıkı sıkıya tutunmak gerekiyor. İşimizi kaybetmek en  büyük  korkularımızdan biri. Yeni bir iş bulma şansına her zaman sahip olmak mümkün olmayabiliyor.     

            Gençler bir baltaya sap olmak istiyor. Şartları biraz daha iyi olanlar yaz tatillerini bazen daha farklı değerlendirip, yurt dışında hem tatil yapıp, hem de yabancı dil öğrenme fırsatı bulabiliyor. Ancak, hayata ortalama bir yıl mola verip, iş hayatına atılmadan, evlenmeden, kariyer değiştirmeden önce ortadan kaybolup, yurt dışına çıkıp, yeni dünyalar keşfetmek isteyen, farklı medeniyetleri, farklı kültürleri izleyip, bilgi birikimini arttırmak isteyen ve bu fırsatı yakalayabilen kaç kişi var? Bakın yakınlarınıza ve çevrenize…        

            Oysaki ABD de, Avrupa ülkelerinde durum oldukça farklı. Bu ülkelerde insanların hak olarak kullandığı bir uygulama var. Liseyi bitirip üniversiteye başlarken, üniversiteyi bitirip iş hayatına atılmadan önce, evlenmeden, ya da yeni bir iş kurmadan önce, başka bilgiler birikimler kazanıp, bilmediği dünyadaki insanları, onların yaşam şekillerini, kültürlerini, mümkünse konuştukları dilleri öğrenip, gönüllü olarak çalışarak, misafir oldukları ülkelere katkıda bulunmak için çaba sarf ediyorlar.   

            Yazımın başlığını, bir gazetenin “tatil”  ile ilgili sayfasından alıntı yaparak aktardım. 1975 yılında benimde düşleyip gerçekleştiremediğim İngiltere’ ye gidebilme hayallerim aklıma geldi Ülkemizde bu tür gelişmeleri hayal edenlerin sayısı çok az olduğu için dikkatimi çekti. Girişte belirttiğim gibi tüm gençlerin tek isteği okullarını bitirince işe girip çalışabilmek, hayata olabildiğince güvenle bakabilmek. Çocuklarımızın  bu eğilimine biz ebeveynlerin katkıları çok fazla. Bilerek ya da bilmeyerek onları okul dönemlerinde şartlandırıyoruz. Yetmezmiş gibi okul bittiğinde ya yeni sınavlara ( KPSS gibi, Yüksek Lisans sınavları gibi ) hazırlanmaları için yönlendiriyor, ya da kocaman çocukların elinden tutup nazımızın geçtiği, etkili olabileceğimizi düşündüğümüz kişi, ve kuruluşlara giderek iş için yardımcı olmalarını bekliyoruz. Onların ne düşündüğünü, hayallerini sormuyoruz bile…                

            Örneğin İngiltere. Özellikle yaşadığımız ekonomik kriz döneminde “Hayata Yeni Bir Mola Verme “ programı oluşturarak yeni mezun olmuş gençleri bir yıllığına da olsa başka ülkelere göndermeyi destekliyor ve bunun için gençlere maddi yardım yapıyor. Gap Year (Boş Yıl ) dedikleri bu uygulamaya pek çok şirket, seyahat acentesi yardımcı oluyor. Seyahat dergileri bu konuya sayfalar ayırıyor, popüler rotaları duyuruyorlar. Bu işi moda haline getirmişler. Örneğin; Hindistan, Güney Afrika, Kanada, Kenya, Tayland her zaman listede olan ülkeler.  “ Hayat Molası”nın muhakkak bir yıl olması gerekmiyor. Ancak uygulama bir ay izin alıp geri dönmek gibi kısa dönemlide değil. Gençler gittikleri ülkelerde yetimhanelerde, nesli tükenmekte olan hayvanların ve bitkilerin kurtarılması çalışmalarında tarım arazilerinde, ücra köylerde öğretmenlik yaparak gönüllülük esasıyla çalışıyorlar. Devlet  bu proje ile gençlerine iş bulma zorunluluğunu bir yıl ertelemiş oluyor.  

              Hayat Molası sadece gençler için mi geçerli? Belirli yaşa gelmiş, yıllarını çalışmakla    geçirmiş olan bizlerin Hayat Molasına ihtiyacı yok mu? Her insanın belirli zamanlarda çekip gitmeye hakkı olmalı.

 

             Hayatımızın gerçek sahibi acele davranarak sonsuza kadar mola vermeden, bizlerinde hayatımıza bir yıl mola vermenin yollarını aramamız gerekmez mi ?

BÜTÜN YETKİLİLER SUÇ İŞLİYOR ! 

Uluslararası antlaşmalar imza atmışız Anayasamızda yer alıyor.

Tüm bunlara karşın görevini yapmayan tüm yetkililer suç işliyor.

Bunu göz yuman bunlarla ilgili her hangi bir soruşturma açmayanlarda bu suça ortak.

Bakın  ne diyor yasa :

Çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağı
MADDE 71. - Onbeş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır. Ancak, ondört yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocuklar, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilirler.
Çocuk ve genç işçilerin işe yerleştirilmelerinde ve çalıştırılabilecekleri işlerde güvenlik, sağlık, bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişmeleri, kişisel yatkınlık ve yetenekleri dikkate alınır. Çocuğun gördüğü iş onun okula gitmesine, mesleki eğitiminin devamına engel olamaz, onun derslerini düzenli bir şekilde izlemesine zarar veremez.

Onsekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçiler bakımından yasak olan işler ile onbeş yaşını tamamlamış, ancak onsekiz yaşını tamamlamamış genç işçilerin çalışmasına izin verilecek işler, ondört yaşını bitirmiş ve ilk öğretimini tamamlamış çocukların çalıştırılabilecekleri hafif işler ve çalışma koşulları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından altı ay içinde çıkarılacak bir yönetmelikle belirlenir.

Temel eğitimi tamamlamış ve okula gitmeyen çocukların çalışma saatleri günde yedi ve haftada otuzbeş saatten fazla olamaz. Ancak, onbeş yaşını tamamlamış çocuklar için bu süre günde sekiz ve haftada kırk saate kadar artırılabilir. 

Okula devam eden çocukların eğitim dönemindeki çalışma süreleri, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde iki saat ve haftada on saat olabilir. Okulun kapalı olduğu dönemlerde çalışma süreleri yukarıda birinci fıkrada öngörülen süreleri aşamaz.

xxx

Türkiye’nin her yerinde de Ordu’da da  son yılarda Suriyeli çocukların başı çektiği bir sistem kuruldu.

 ( Daha geçtiğimiz gün İstanbul’da  Suriyeli çocukların ailelerinden bin lira karşılığı kiralanarak dilendiricilik yaptırılmak üzere İstanbul’da bulundukları tespit edildi )

İster  mendil satsın ister para istesin ister başka bir şey satsın.

Anayasa ve  ilgili koruyucu maddeler açık.

Çalıştıramazsın dilencilik de mendil satma da çalışmaya  girer.

T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı seyrediyor,  illerde ki sorumlular seyrediyor, rezillik vurdum duymazlık sürüp gidiyor. Geçenlerde bir broşür geçti elime  bakanlık tarafından bastırılmış dilenciye para verilmemesi isteniyor ve sömürünün böylelikle devam edeceği belirtiliyor.

Acıdın ., ne yapayım çok yalvardı diyerek dilenciye para verme, sömürü düzenine ortak olma, bedavadan yaşama alıştırma.

Ayrıca bu dilenciye para vermenin Kabahatler  kanuna göre 208 tl para cezası var kim uygulayacak hey , kim uygulayacak !



Dörtlüklerle devam …

EROL KARAER

Her devrin adamı, her iktidarın dalkavuğu, yağdanlık, yaptığı iş yalakalık.
Söylenecek laf çok ancak  küfür etmeyelim de Mehmet Akif’den bir dörtlükle devam edelim :

"Ey hayâ namında bir hissin vücudundan bile,

Pek haberdar olmayan yüzsüz, hayâsız, bak hele;

Arkasından takla attın en denî bir şöhretin

Düştü takken, çıktı cascavlak o kel mahiyetin"
xxx

Sindirilmenin,  korkaklığın adını "tarafsızlık" koymuşlar.
Tarafsızlık ot gibi yaşamak değildir; eğer cumhuriyetçiyseniz, laikseniz, taraflısınızdır, "bî-taraf" değilsinizdir, bî-taraf olanı "bertaraf" ederler. Celal Vardar, "Marifet" diyerek tarafsızlara şöyle seslenir:

"Suya dokunmazmış,

Sabuna dokunmazmış,

Pise bak!"

xxx

Aşk şiirlerinin ustası Ümit yaşar Oğuzcan’ın pek bilinmeyen dizeleri ile yazıma son noktayı koyayım:

 “Öyle bir açmaza düştü ki  Vatan

Uyku belli değil düş belli değil

Çöktü üstümüze bir kara duman

Işık belli değil, loş belli değil.

 

 

 LAFIN TAMAMI!!!

 

Ünye ilçesinde  Çamlık’ta yapılması düşünülen çalışmalar halkın tepkisi üzerine ‘ halk istemiyorsa yapmayız’ denilerek Büyük şehir tarafından iptal edildi.

Gayet güzel gayet hoş.

 Biz ise senelerden bu yana şöyle olmalı böyle olmalı bu yanlış bu doğru diyoruz.

Uyarılarımız konusunda yazdıklarımız ortada .

Büyük Şehir’e akıl vermek haddimize mi düşer!

Bazın Ordu merkez içinde halk istemiyor veya halk tepkili şunu yapmayalım bunu düzeltim lafını duyamadık.

O yüzden lafı uzatmanın bir anlamı yok.

Yazdıklarımız ortada demiştim.

Yarın bir gün bir şey olursa biz yazıp uyarmıştık deriz artık!!!

Eee, bu kadar yorulmaya yazılara biraz ara vermek iyi.

Havalar çok sıcak, kafayı fazla sulandırmadan herkesi kendi başına bırakmak en iyisi… 

HAMASET NUTUKLARI  

Türk Dul Kurumu  Hamaset ile ilgili olarak aşağıda ki açıklamaları yapıyor. hamaset 
isim (hama:set) eskimiş Arapça amāset

1. isim Yiğitlik, kahramanlık, cesaret
"Bir hamaset destanı."

2. Dinleyenleri etkilemek veya heyecanlandırmak amacıyla yapılan abartılı anlatım

 

 

15 Yaşında ki Eren’in şehit edilmesinden kendine pay çıkartan utanmaz siyaset ara gazı ile  olayın gerçek boyutlarını unutturmaya sorumluluklarını başkalarına yüklemeye çalışıyor.

            Yeni Çağ gazetesinde Arslan Bulut bu konu ile ilgili yazdığı yazıda  belirli bir şeylere değinmiş.

            Paylaşayım istedim

xxx

            “Siyasetin hepsi şehitler üzerinden siyaset yapmaya devam ederken okuyacak olan bazılarının kafalarına soru işaretleri düşürebilirsek görevimizi yapmış sayılırız.

Maçka'daki erzak hırsızlığını ihbar eden 15 yaşındaki Eren Bülbül'ün daha önce terör saldırıları yaşanmış bölgede, basit bir hırsızlık olayı soruşturmasında olduğu gibi yer göstericilik yaptığı sırada açılan ateş sırasında astsubay kıdemli başçavuş Ferhat Gedik ile birlikte şehit olması, üzerinde durulması gereken bir tedbirsizliğin sonucudur.

Olay yerine Ferhat Gedik ile birlikte polis Namık Özten'in de gönderilmesi, konunun ciddiye alındığını gösteriyor ama ihbarın tam olarak hangi gün yapıldığı da açıklanmalı. Jandarmanın Perşembe günü olayı soruşturmaya geleceklerine dair cevaben Eren'i aradığı, Eren'in de "fındık topluyorum, Cuma günü gelin" dediği, gelen polis ve astsubay ile birlikte Cuma namazını kıldıktan sonra hep birlikte olay yerine geçtikleri anlaşılıyor!

Böyle terör takibi olmaz! Olayın bir hırsızlık olarak algılandığı anlaşılıyor.

 

Trabzon Valiliği'nin önce "bölgede bir gün öncesinden başlayan terör operasyonu devam ederken", sonra da "hırsızlık soruşturması sırasında" diye iki farklı ve birbiriyle çelişkili açıklama yapması da yakışmamıştır! Bir koordinasyon eksikliği olduğu anlaşılıyor.

TRAFİK ZABITA 

            Ordu’da yol ve alt yapı çalışmaları nedeniyle kimin nereden geçeceği kimin nereye gideceği belli değil.

Alt yapı yapan şirket bir ana yolu bitirmeden yan tarafında ki ana yolu da kapatıp istediği yöne trafiği verebiliyor.
Sonuç nedir bu trafik nasıl işleyecek belli değil.

 Dolmuşçu kendi güzergahını kendi yaratıyor.

Ancak o yollarda ki park yapan araçların denetimleri yok.

Ordu Belediyesinin alt yapı yapar şirket tarafından yapılan yol kapatmaları ne kadar takip ettiğini bilemiyorum.

Ama şu bir gerçek ki bu bölgelerde   yollara park eden ve trafiği alt üst eden kişiler için hiç bir uyarıda veya eylemde bulunduğunu görmedim.

Bunun yanı sıra şehir içinde kaldırıma park eden araçları da görüyoruz.

Trafik zabıta aracı geçiyor bunu gördüğü halde sesini çıkarmıyor.

Kimi diyor ki burası bizim değil ( Altınordu veya Büyükşehire ait)

Birader tamam kendine göre haklısın da bir anons yapmaktan da mı acizsin.

Ne olur anons yapsan ağzına mı yapışır.

Ordu’da hala yanlış şeyler oluyor.

Büyükşehir olduk sorumluluk artacağına sorumsuzluk aldı başını gidiyor.

Büyükşehir mi büyük köy mü birisi el atsın da çözsün bu sorunları !

BUNLAR TERÖRİST! 

 

Ordu’nun Fatsa İlçe Emniyet Müdürü İbrahim Etem Öztürk, trafiği tehlikeye düşüren modifiyeli ve abartı egzozu bulunan araçlara gerekli cezai işlemleri yapacaklarını söyledi.

            Birkaç yıldır  Şirinevler’de Migros karşısında yol kenarında hasta bakma nedeniyle kalmaktayım.

            Yukarıda ki Fatsa haberini görünce  gece gündüz terör estiren bu sürücüler geldi aklıma.  Bunun yanı sıra motosikletler.

Eğer trafikte seyir halinde bunları şikayet ederseniz 155 size en yakın karakola gitmeyi salık veriyor. Adamın güzergahını verip  bu şahısları yakalayıp  işlem yapacaklarına karakola gidin diyor. Şikayetçi ya Ordu’dan başka bir yere gidiyorsa ya Ordu’yu bilmiyorsa karakolu bulana kadar ne olacak ?

Veya 155 hangi olayları ihbar kabul edecek bilemiyoruz.

Ordu Emniyeti bu konuda ne zaman işlem yapacak veya böyle bir saçma uygulamanın nedenini açıklayacak bilemiyoruz.

Ordu’da egzoz terörü esmektedir.

Bu araçlar neden kontrol altına alınmaz.

Her yerde Mobese var bu kameralar aracılığı ile şikayetler niye değerlendirilmez.

 

            Ordu Emniyeti bu işlerle ne zaman ilgilenecek bilemiyoruz?

KÖSTEBEK   

18 Aralık 2002 katledildi. O gün her şeyi açık açık yazmıştı. O günün iktidarları sonrası gelenler hiç oralı bile olmadı. Üstüne üstlük ne istedilerse verdiler.

Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu’ndan bahsediyorum.

Daha önce ki yazılarımda da belirtmiştim., O’nun katledilmesinden sonra bu cinayeti cemaat işlemiştir diye yazdığımız da  genç gazeteci olarak veya yerel bir gazeteci olarak bizi pek dikkate almamışlardı belki  ama bu gün Reis , reis diye gezip Fetö’ya en galiz küfürleri edenler o günlerde de bize ‘ Hoca efendimizin cemaatini suçlayamazsın böyle yazı yazamazsın diyerek küfür edip tehdit ediyorlardı.

Kitap baskıya verilmeden katledilen Hablemitoğlu kitabın ön sözünde özetle şunları yazıyordu :
Bazı arkadaşlar tekrar tekrar okusun … İnsan olanda azıcık utanma Allah korkusu olur !!

 

“İşte “Köstebek” adlı bu çalışma, içinde bulunduğumuz kapkara dönemde, devletimizin altının nasıl oyulduğunun, nasıl zaafa düşürüldüğünün binlerce örneğinden sadece birine ışık tutuyor: Türk Devleti'nin istihbarat birimlerine sızmış, kadrolaşmış fethullahçıları!.. Şeyhleri A.B.D.'de yaşayan, ancak kendi ülkesinde Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanan; C.I.A., MI6 ve BND gibi yabancı ülke istihbarat örgütlerine taşeronluk yapan bir cemaate mensup müritlerin, asli görevi kendileri ile mücadele etmek olan istihbarat birimlerinde kadrolaşabileceğini, devletin gücünü, devleti savunanlara karşı kullanabilecek düzeye gelebileceklerini kim tahmin edebilir ki? “Köstebek”, bu ihanet öyküsünün adıdır…

Siz, hiç fethullahçıları devlete karşı bir tehdit olarak algılayan, şikâyet eden ya da onlarla uğraşan bir PKK'lı, Brüksel ya da Köln merkezli bir terörist ya da bir TÜSİAD üyesi ya da bir siyasal parti lideri ya da bir ikinci cumhuriyetçi ya da bir azınlık mensubu ya da misyoner ya da Hükûmet üyesi ya da bir Başbakan gördünüz mü? Nitekim, fethullahçıları kontrespiyonaj kapsamında iç ve dış tehdit odağı olarak tanımlayan ve mücadele konsepti geliştiren gelmiş-geçmiş bir İçişleri Bakanı, bir Emniyet Genel Müdürü ve bir M.İ.T. Müsteşarı da göremezsiniz, gösteremezsiniz!.. Haklı olarak sorarsınız, kendi iç güvenliğini sağlayamayan, sızıntılara engel olamayan bir ulusal istihbarat birimi, nasıl olur da ülkenin güvenliğini sağlar?!. Bu sorunun yanıtı, doğal olarak olumsuzdur. Önünüzde iki tercih vardır; ya çoğunluğun yaptığı gibi bu çelişkiye karşı başınızı çevirir, farketmemiş gibi yaparsınız veya risk üstlenerek araştırmaya ve mücadeleye başlarsınız!..

 

Fethullahçılar, Türkiye'de Mevleviler, Bektaşiler, Cerrahiler gibi salt dinsel inancını yaşamaya çalışan bir cemaat değildir. Uluslararası alanda at koşturan, son derecede tehlikeli bağlantılarıyla, ekonomik kaynakları ve eğitim kurumlarıyla, Türkiye'nin yüzyüze olduğu en tehlikeli tehdit odağıdır. Örgütlenme modeli itibariyle Türkiye'de bir eşi yoktur; örgütlenme modeli olarak, tamamı C.I.A. denetimindeki Moon, Falun-Gong, Scientology gibi tarikatlarla benzeşmektedir. Fethullahçılar, mevcut ekonomik kaynaklarını, yapılabilecek en akılcı ve en değerli alana, eğitim yatırımına tahsis ettiklerinden, diğer şeriatçı yapılanmalara kıyasla, ülkemizin sadece bugününü değil, daha çok geleceğini tehdit etmektedirler.

 

 

BIKTIM ARKADAŞ  

          Övünüyoruz

            Fındığı en çok üreten il biziz…

            Bal üretiminde de kovan sayısında da arıcı olarak ta Türkiye’nin birincisiyiz diye böbürlenip duruyoruz.

            Sezonun kesat zamanlarında artması gereken fındığı nasıl olup da 7.5 liradan 6 liralara kadar düşürebiliyoruz. Düşürülmesini nasıl sağlıyorlar?

            Bal’da marka olamadık diye kendi kendimize yırtınıp duruyoruz. Ama hiçbir şey yapmadan nasıl olsa malımız satılıyor diye seyredenler piyasayı dolduran  sahtekarların karşısında ne yapacaklarını şaşırıp kaldılar.

            Merdiven altı balın artmasına neden olan yan gelip yatanlar Ordu ismi ile gerçekleştiremedikleri markayı da seyredip duruyorlar.

            Birliklere paralar veriliyor veya aidatlar ödeniyor birlikler arıcılara çeşitli kredi ve desteklerin sağlanmasını gerçekleştiriyor yani al takke ver külah herkesin keyfi yerinde.

            Zaman zaman duyduğumuz acı haberlerde(!) bizi üzüyor. Tonlarca malını kaptıranlar parasını geri alamayanlar falan filan.

            Yani Fındıkta da Bal’da da birinci olmamıza rağmen hiçbir şey yapamıyoruz.

            Ne biçim memleket burası, ne biçim insanlar, ne biçim ilgililer, yetkililer ve ne biçim sorumluluk duyanlar var?

            ( Evet bu yazıda geçmiş tarihli 2012. Bu tarihlerden çok öncede özelikle Bal konusunda hiçbir şey yapılmamasını yan gelip yatılmasını  eleştirmiştim. Ülkenin bir numaralı üreticisi olsan ne yazar malını pazarlayamadıktan sonra. Ordu Balı diye yaka silkindirdikten sonra.  Yazık fındıkta dönüm parasına tav olup hakkını aramayan fındık üreticisi,  nasıl olsu ucuz pahalı satıyoruz, arada dolandırılsak da önemli değil diyen Arıcılarımız. Her şeye müstahaksınız ) 

Kıyamete kadar!!!  

            Nazlı Ilıcak deyince gerisini nasıl doldurursanız doldurun. Cemaati övmek sözde kara propaganda yapanları eleştirmek için kitap yazan Ilıcak biliyorsunuz Sabah gazetesinde yazıyor.

         Yandaş medyanın en yandaş kalemlerinden biri olan Ilıcak’ın yazdığı kitabı  Doğan yayıncılık basıyor. Yani Aydın Doğan grubu.

         Bu girişten sonra internette yer alan bir yazıyı  paylaşıp bu nasıl ilişki demeden yorumu size bırakıyoruz.

         Nasıl başarıyor bilmiyoruz ama Nazlı Ilıcak duruyor, duruyor turnayı gözünden vuruyor. Her devirde bir şekilde "kanaat" önderi, bir şekilde "popüler" isim olmayı başarıyor... Nice iktidarlar geçip giderken, onun "iktidarı" her daim sürüyor. 

         Buyurun işte...
         Bir kitap yazdı hem medyada büyük ilgi gördü hem cemaatin gözdesi oldu. "Her taşın altında The Cemaat mi var?" kitabıyla cemaatin üzerindeki kara propaganda rüzgarını dağıtan Nazlı Ilıcak, Gülen medyasının ilgi odağı oldu.
         Samanyolu TV kapılarını ona açtı ve  "Sadece Gerçekler" programında kitabını uzun uzun tanıtmasına fırsat verdi. Radikal'e verdiği söyleşi Fethullah Gülen'in (fgulen.com) sitesinde manşet oldu.

         ……….

         Şimdi birilerini 28 Şubat’ın celladı olarak görünce aklımıza eski günler geliyor.

         Gülen’in övgü dolu sözlerini her gazete manşet yapmış hatta  gazetesi Zaman günlerce bunlardan söz etmiş, Erbakan’ın istifasının doğru olduğuna vurgu yapmıştı.

         Yeni Akit ile Zaman’ın bu günkü tavırlarını görünce 29 Şubat cellatlığının yanı sıra kelle avcılığı da yapıyorlar gibi geliyor bana.

         Sonuçta bunlar sütten çıkmış ak kaşık!

         Fırsat bulurlarsa ne yapacaklarını gösterdiler.

          Nasıl ki kinini unutma diyenler, kinlerini unutmadıklarını gösterdiler ki. Bunların kini herhalde 28 Şubat için söylenen bin yıl sürecek söyleminden de daha ağır olacak.

         Çünkü bunların ki  Kıyamete kadar sürer!!!

( Yazının yayın tarihi 2012 Şubat ayı. Yazı da adı geçen gazetelere ve konulara dikkat. 17-25 Aralık’la uyandık diyenlere kapak olsun. Biz asla kandırılmadık.) 

Bunu açıklayacak biri arıyorum ! 

Aşağıda bir haber var. Bu konuda yorum yapacak bu konunun nedenlerini açıklayacak bir yetkili uzman arıyorum.

Durum vahim. Özellikle uyuşturucuya bağlı olarak oluşan  suç oranlarında ki artış sizi endişelendirmiyor mu ? Hem uyuşturucu hem suç.

Dediğim gibi birisi çıksa da Karadeniz’de ilk sırayı alan Ordu ile ilgili bir tespit ve değerlendirme yapsa. Kim nerede hata yapıyor bir bilsek.

Adresleri belli de konuşurlar mı bilemiyorum.,

Duyarsızlar için TÜİK verileriyle ilgili haberi paylaşayım !

TUİK verilerinden elde edilen bilgeye göre, bu çocuklardan yüzde 64,5'ini erkek, yüzde 35,5'ini ise kız çocukları oluşturdu. Güvenlik birimine gelen/getirilen çocukların geliş nedenleri arasında mağduriyet yüzde 51,0 ile ilk sırayı alırken, bunu yüzde 25,5 ile suça sürüklenme ve yüzde 18,1 ile bilgisine başvurulma izledi.

Doğu 
Karadeniz bölgesi iller düzeyinde incelendiğinde, güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk sayısı 4 bin 16 ile en fazla Ordu'da iken, bunu 2 bin 588 ile Trabzon, bin 936 ile Giresun, bin 200 ile Rize, 682 ile Artvin ve 637 ile Gümüşhane izledi. Bu çocukların geliş/getiriliş sebeplerinde, bölge genelindeki tüm illerde, mağduriyet, suça sürüklenme ve bilgisine başvurulma ilk üç sırayı aldı.

Suç isnat edilen çocuk sayısı yüzde 9,3 arttı

2016 yılında 
Doğu Karadeniz'de suç isnat edilen çocuk sayısı bir önceki yıla göre yüzde 9,3 artış göstererek 2 bin 820 oldu. Bu çocukların yüzde 86,8'i erkek, yüzde 13,2'si kız çocuklarından oluşurken, suç isnat edilen çocukların dağılımında, yüzde 50,3 ile yaralama, yüzde 17,7 ile hırsızlık ve yüzde 5,3 ile cinsel suçlar ilk üç sırayı paylaştı. Doğu Karadeniz'de suç isnat edilen çocukların 909'u Ordu'da, 745'i Trabzon'da, 506'sı Giresun'da, 301'i Rize'de, 182'si ise Artvin'de ve 177'si Gümüşhane'de yer aldı.

Yaralama suçu isnat edilen çocuk sayısı bir önceki yıla göre yüzde 10 artarak bin 418'e yükseldi. Bunu sırasıyla yüzde 1,4 azalarak 500'e gerileyen hırsızlık, yüzde 38,9 oranında artarak 150'ye yükselen cinsel suçlar ve yüzde 230 artarak 132'ye yükselen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma izledi.

Uyuşturucu kullanan çocuk sayısında artış

Aynı dönemde uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak, satın almak suçu isnat edilen çocuk sayısı yüzde 27,6 oranında artarak 111'e yükselirken, tehdit suçu isnat edilen çocuk sayısı ise aynı dönemde yüzde 13,3 azalarak 104'e geriledi.

İŞSİZLİK PARASI

         İster ağlayın , ister sızlayın.

Sosyal medyada AKP’li trollerin Fatih Terim için , Tüpçü için bir şey yazdığını görmüyoruz.

AKP’li siyasetçilerde topa girmiyorlar.

14 Milyon lira tazminat verilmesi gündemini korurken  şimdi de aylık 1 milyon 200 bin liraya yakın işsizlik parası alacakmış.

15 ay içinde bir iş bulamazsa Terim bu para ödenecek.

Ödeyene mi , alana mı , bunu yazana mı kızayım söyleyeyim bilemiyorum.

Tek söyleyeceğim şu;  ilaç paraları ödenmediği için 4 ayda 20 SMA hastası Çocuk hayatını kaybetti.

Sorun Fatih Terim değil,  7 milyon liralık mersedese binen  Meclis başkanı ar duymuyorsa,   bir bakan 7 sülalesini işe sokuyorsa,  israf  savurganlık ,kıyak koşmalar had safhadaysa  ve bu Milet dilini yutmuşsa, din iman diyenlerin gözünü paradan başka bir şey açmıyorsa ve Ak’ız Pakız diye bağıranlar sus pus ise  bırakın ölsün çocuklar!!!

Fatih Terim parasını alsın, Meclis başkanı 7 milyon liralık arabaya binsin. Kızmana gerek yok hak ediyorsun hemşerim…


EYLÜL’DE GEL

 

Tatil geldiği zaman

Ağlarım ben inan

Gidiyorsun işte

Arkana bakmadan

Nasıl geçer bu yaz

Ne olur bana yaz

Sen sen sen

Sen bir ömre bedel

Yok yok yok

Gitme gitme gel

Eylülde gel

 

Okul yolu sensiz

Ölüm kadar sessiz

Geçtim o yoldan dün

İçim doldu hüzün

Yapraklar solarken

Adını anarken

Bekletme ne olur

Gelmek zamanı gel

Yok yok yok

Gitme gitme gel

Eylülde gel

 

Eylülde gel Eylülde okul yoluna

Konuşmadan yürüyelim gireyim koluna

Görenler dönmüş hem de mutlu diyecekler

Ağaçlar sevinçten başımıza konfeti gibi

Yaprak dökecekler

 

++++++++++++

Şarkılar neler söylüyor görüyorsunuz değil mi?

İçinden bir şey alabilip yaşayabiliyorsanız ne mutlu!

( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan )

 

Kazak Abdal

Kazak Abdal Romanya Türklerindendir. On yedinci yüzyılda yaşadığı sanılan bir ozandır. Şiirlerinin bir kısmı hiciv örnekleriyle doludur. Dili yalın ve sadedir. Rahat okunur. Şiirleri güncelliğini halen korumaktadır.

İşte size belki de bildiğiniz ama hatırlamaktan da hoşlanacağız hiciv şiir türünden bir örnek:

“Eşeği saldım çayıra / Otlaya karnın doyura / Gördüğü düşü hayıra / Yoranın da avradını

Münkir münafıkın soyu / Yıktı harap etti köyü / Mezarına bir tas suyu / Dökenin de avradını

Derince kazın kuyusun / İnim inim inilesin / Kefen dikmeye iğnesin / Verenin de avradını

Dağdan tahta indirenin / Iskatına oturanın / Hizmetini bitirenin / İmamın da avradını
Müfşidin bir de gammazın / Malı vardır da yemezin / İkisin meyyid namazın / Kılanın da avradını

Kazak Abdal söz söyledi / Cümle halkı dahleyledi / Sorarlarsa kim söyledi / Soranın da avradını”

 BİZ BİLİYORUZ

O nerede hazırlanmış, nasıl sızmış, nasıl sahte, nasıl organize hepsini biliyoruz.

Katledilen Yazar Necip Hablemitoğlu’un nasıl ve niçin öldürüldüğünü bilmeyen yoktur. O ve onun gibiler ‘F’ tipi yapılanmalara, saldırılara karşı geldikleri için bir şekilde ortadan kaldırıldılar.

Onlar içinde bir yığın gerçeğinden ayırt edilmesi zor sahte belgeler hazırladılar.
Bir deli kuyuya taş atmıyor. Belgeler hazırlanıyor. Beyanatlar veriliyor.

Birileri bize böyle bir şeyler yapabilirler diyor ardından bu tür belgeler ortaya çıkıyor.
Bu tür çalkantılardan birileri bir güzel nemalanıyor ve ortalığa çıkıp bakın bize neler yapmak istiyorlarmış bizim için ne kumpas kuruyorlarmış diyerek halkın acınma duygusundan yararlanıyorlar.

Ne yazık ki Türk Silahlı Kuvvetleri tarihinde yaşamadığı kadar bir saldırı ile karşı karşıya kalıyor. Ve yine ne yazık ki bazı eski komutanların bun da vebali günahı çok.
Mektupların adresi hep nedense ABD.

ABD ülke olarak değil içinde yaşayanları ile de düşmanımız olmaya devam ediyor!
Türkçesi esas mağdur olan Genelkurmay, TSK oldu kimse bunu ( Birkaç kişi hariç dile getirmiyor) konuşmuyor niye onlar demokrasi havarisi de ondan mı acaba?

( Balyoz ve Ergenekon gibi davalarının sürdüğü süreçte kaleme aldığım bir yazı. O gün bize küfür edip ayni yataktan çıkmayanlar bu gün sütten çıkmış ak kaşık gibi yine Fetö kumpasını işletiyorlar. Fetö ile mücadele edilmiyor Fetö ile mücadele adına bir şeylerin yıkımı için uğraşılıyor.

KARADENİZ’İN GİZLİ KATİLİ !!!

Denizin dalgalı havanın rüzgarlı olması denize girmeyi daha da fazla tehlikeli hale getiriyor.

Son 3 günde bu tür hava nedeniyle 3 kişi hayatını kaybetti bir o kadarda kişi son anda kurtuldu.

Karadeniz’in bilinmeyen katili Rip akıntısı konusunda yetkililerin daha etkin önlemler alıp vatandaşları bilinçlendirmesi gerekmiyor mu ?

Ota püsüre paraları akıtan belediyeler Karadeniz’de  bu tür bölgelere levhalar yerleştirip veya broşürler dağıtıp vatandaşı uyaramaz mı ?

Onların yapmadığını biz yapalım ve Rip akıntısı konusunda uzmanların görüşlerine kısaca yer verelim.

Tabi bu yazı ne kadar okunur onu bilemeyiz !!!

 

“Rip akıntısına kapılan kişi panik yapmadan açığa doğru yüzmeli ve su üstünde kalmaya çalışmalı” dedi. Türkiye’nin özellikle Karadeniz kıyısında görülebilen rip akıntısı, yaz mevsiminin gelmesiyle birlikte denize girenler için büyük tehlike oluşturuyor. Çok iyi yüzme bilenlerin bile ölümüne neden olan rip akıntısı, aniden ortaya çıkmasıyla biliniyor. Denizde yüzen bir insanın kulaç atarak karşı koyamayacağı kadar güçlü oluşan rip akıntısı, özellikle akıntıyı tanımadan plaja gelen günlük ziyaretçilerin ölümüne neden oluyor.Özellikle hafta sonu Şile ve Kilyos gibi Karadeniz kıyısındaki plajlara akın edenleri uyaran Ertek, “Ripleri, diğer akıntılardan özel şekilleri ayırır. Rip akıntılarının sahaları dardır, sahası açığa doğru önce darlaşır ve bir kanal oluşturarak açığa doğru genişler. Sığ suda oluşan bu akıntıyı bilmeden denize girenler için büyük tehlike oluşur. Saniye de bir metre hızla yüzenleri açığa sürükleyebilir. Özellikle Şile, Ağva, Kilyos, Kısırkaya İstanbul’un rip noktaları. Karasu ve Kefken, İğneada, Ordu, Rize gibi Karadeniz sahillerindeki uzun plajların önlerinde sığ kıyılarda rip akıntısı etkili olabilir. Her yıl bu akıntının özelliğini tanımayan onlarca insan boğuluyor. Şile Limanı, Ağva Balıkçı Barınağı, Kefken-Cebeci Plajı, Kumcağız Burnu, Karasu Limanı, Kilyos Burnu, İğneada Limanı yakınında insan eliyle yapılmış yapılar kıyı akıntısının dinamiğini bozabilir ve rip oluşabilir. Özellikle kıyı çizgisinin karaya oyuntu yaptığı plajların ortasından denize girilmemeli. Sığ kıyılarda dalga yüksekliği fazla olduğu zamanlarda da. Boğulma tehlikesi anında paniklemeden, kıyıya doğru değil, hızlı bir şekilde açığa doğru yüzülmeli. Zaten yüzen kişi kendini bu kanaldaki üst akıntıya bıraktığında açığa sürüklenecek. Bu sırada önemli olan su üzerinde kalabilmek. Doğal plajların yanlarında, insan eliyle yapılmış yapıların kıyılarında açığa doğru devam eden koyu renkli kanal varsa yüzülmemeli.

BİLİNÇLİ VE SİSTEMLİDİR! 

Şanlıurfa'nın Siverek İlçesi'nde “Dinimizde putperestliğe yoktur” diye bağırarak Cumhuriyet Meydanı'nda bulunan Atatürk heykeline elindeki tahra ile zarar vermeye kalkışan sarıklı seyyar satıcı Mehmet Malbora'ye tepkiler büyüyor...

XXX

İstanbul, Beşiktaş’taki Maçka Parkı’nda özel güvenlik görevlisinin bir kadına "Bu kıyafetle parkta dolaşmana izin vermiyorum, memelerini açamazsın" diyerek saldırdığı görüntüler sosyal medyada tepki gördü.

XXX

Son günlerde yaşadığımız iki olay.

Ey benim başörtülü bacıma saldıranlar diye  seslerini yükseltenlerden tık yok.

 Bilinçli ve sistemli bir hareket bu.

Hero tişörtü giyenleri patır patır gözlem altına alanlar, deprem sonrası milletin anasına küfür edip nefret suçu işleyenlere tık demeyenler elbette bunlara da tık demeyecekler.

Memlekette her şey güllük gülistanlık.

Yakında ellerinde Tahra ile bizi kesmeye kalkarlarsa bunlar şaşırmayacağız!!!

DEJERENE  ETMEYİN ! 

Bıktım usandım.

Uyarmaktan, yazmaktan , söylemekten…

Çare yine direk Enver Yılmaz başkana seslenmek.

Sosyal medya da geçtiğimiz günlerde paylaştım .

Aziziye Mahallesi Dörtlereli Sokağa asılan sokak levhasında  Dörtlereli sokağın  altına Saray Mahallesi olarak yazıldığını bu tür yanlıların bir çok bölgede olduğuna dair şikayetler geldiğini belirtmiştik.

Herkese açık sayfamda bir belediyenin görebileceğini umarak yeter artık bir şişi de doğru dürüst yapın bu işi yapanlar demiştim.

Yetmedi geçtiğimiz gün yine bir sokak levhasında ki yanlışlarla ilgili bir bilgi geldi.

Yine bu tür bir sokak levhalarında özellikle Düz Mahallede  Düz Mahalle yerine Düz Mahallesi yazıldığı görülüyor.

Böyle bir yazım Türkçede yok. Zaten Düz Mahalle ismini Düz Mahallesi yapmak bilgisizliktir ,cahilliktir , şehrin karakteri ile oynamaktır. Dejenere etmektir. Paylaştığım fotoda görüldüğü üzere Ordu’nun en eski mahallesinden biri olan bölgede hale numaralı bir sokak ismi varsa bu gelmiş geçmiş belediyelerin ayıbıdır.

Sayın başkan bu levhaları asanları uyarın bu yanlışları düzeltirin.Bir ikincisi bu tür yanlışları muhtarlarımız görmüyor mu , görüyor da yaptıkları şikayetler değerlendirilmiyorsa bana bildirsinler ben de direk Büyük Şehir Belediye Başkanımıza yazarım olur biter !!!

 

Ama bu ayıpları gidermek için   gerekeni yapalım lütfen 

ANAVATAN ORDU 

 

Ne demiş yüce Önder Atatürk ‘ Benim tek umudum gençliktir’

Nereden geldi bu laf diyeceksiniz şimdi.

Bir süreden bu yana heyecanlı bir genç arkadaşımız Anavatan partisi Ordu il ve ilçe teşkilatlarını canlandırmak için var gücü ile çalışıyor çabalıyor.

Son olarak Partinin genel başkanı İbrahim Çelebi’nin katılımı ile  Ordu il ve Altınordu ilçe başkanlıklarını açılışı yapıldı.

Genç kardeşimiz Bora Levent Özer Kalpaklıoğlu başkanlığında gerçekleştirilen kuruluş sonrası  çalışmalar hızlı bir şekilde devam ediyor.

MHP ve Devlet Bahçeli’nin içinde bulundukları durum ve Bahçeli’nin   AKP’ye sorunsuz desteği nedeniyle  merkez sağda oluşan bir boşluğu Anavatan partisi doldurmak istiyor ve geçmiş döneminde ki olduğu gibi yine iktidara yürümek düşüncesini taşıyor.

Genel Başkan Çelebi açılışta Anavatan partisine büyük özlem duyulduğunu belirterek  şunları vurguluyordu :

“Anavatan patisinin o kucaklayıcı, herkesi kapsayıcı kimseyi ötekileştirmeyi siyaset felsefesine tekrar Türkiye’nin aynı 1983de rahmetli Turgut Özal ile Anavatan Partisi’nin kurulduğu dönemden daha çok ihtiyacı var. Dikkat edin akşama kadar oruç tutuyoruz iftar yemekleri veriyoruz, iftar yemeklerinin sonunda siyasetçilerimiz kürsüye çıktıklarında hakaret dili bağırma, çağırma, birilerine ayar çekme milletimiz bunlardan bıktı. Milletimiz zaten ekonomik anlamda çok sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Toplum olarak o kadar zor bir süreçten geçiyoruz ki, biz milli değerlerimizle, Türklük kültürümüzle de, İslamiyet kültürümüzle de kadına el kalkmadığı bir dönemde kadın tacizleri, cinayetleri had safhada. Bir hamile hanımefendinin park probleminden dolayı darp edildiği günü yaşıyoruz. Bir minibüste kucağındaki çocuğa saldırılacak derecede toplum psikolojini kaybetmiş biz nerelere gidiyoruz. Toplumun geldiği bu noktada biz siyasetçilerinde hataları var. Biz kullandığımız dil ayrıştırıcı, ötekileştirici dil sokağa yansıdığı zaman önünü alamadığımız tehlikeler addediyor. Onun içindir ki özellikle siyasetçiler ve toplumu yöneten kesimin özellikle diline dikkat etmesi gerekiyor. Siyasetçi dilinden ziyade devlet adamı dilinde konuşulması lazım. Onun içindir ki Anavatan Partisi’nin bu devlet adamı aklına Türkiye’nin ihtiyacı olduğunu görüyoruz”

Katılmamak elde değil.

Bu nedenle bir gazeteci olarak genç kardeşimiz Bora Levent Özer Kalpaklıoğlu’nun başarılı olmasını diliyorum , istiyorum.

Siyasetin bu tür gençlere ayrıştırmadan yol almak isteyenlere ihtiyacı var.

Bu nedenle  merkez sağda adam gibi bir partiye Türkiye’nin ihtiyacı var.

Bunu tekrar Anavatan başarabilir mi ?

Başarması dileği ile…

 

İHSAN ŞENER’İ UNUTTUNUZ MU ?

 

Ordu’da yaşanan kavganın bu gününü gören ama dünü unutanlara bir hatırlatma yapmak isterim.

Kimine göre Enver Yılmaz baştan aşağı suçlu kimine göre Emniyet müdürü.

 Aslında olay Emniyet müdürü , Yılmaz meselesi değildi.

Ordu şehrinin içine bomba atılmıştır bu bombayı atanlar bu olayları seyretmektedir.

            Ne yazık ki o günlerde de yazdığım ama sadece yazdığımla kaldığım gibi Cumhurbaşkanı tüm bu mesnetsiz suçlamalara karşın ortada kalmayı tercih etse de  başbakan ile birlikte Ordu’nun içine atılan bombayı görememiş ve yangına müdahale edemeyince de olaylar bu hale gelmiştir.

“Bu bilgileri bu makamlara veren şahıs bizim eski milletvekilimiz İhsan Şener. Bunun üzerine Genel Başkan Yardımcımıza dedim ki, 'bu iftirayı atan şahısla bizi yüzleştireceksin.' Ancak kendisi yüzleşmeye gelmedi. Ben o zaman hukuki haklarımı sonuna kadar takip ederim. Hukuki hak dışında üzerime düşeni de ben erkek gibi yaparım."

Bu sözler Zekeriya Öz’ün Ordu üzerinden yurt dışına kaçırılma olayı ile ilgili Yılmaz tarafından söylenmiş sözlerdir.

İddialar arasında   Enver Yılmaz’da yardımcı gösterilmiştir. Ayni parti içinde İstanbul milletvekili Metin Külünk’de TRT’de haberde  Ordu’da Feto soruşturmalarını müdahale edildiğini Öz’ün kaçırılmasına ait Tedes görüntülerinin silindiğini iddia etmişti.

Tüm bu iddiaların yalan olduğu ortaya çıktı.

Külünk sadece bir düzeltme yapar gibi yaptı. O gün Başbakan Yardımcısı olan ve TRT’den sorumlu Numan Kurtulmuş olaylarla ilgili Enver Yılmaz’ın açıklamalarına sahip çıkmayıp, TRT yaptığı ile kalmıştı.

Yani demem o ki Emniyet müdürü sadece bir detay.

AKP  kendi partisinin belediye başkanının üzerine oynanan oyunları tezgahlayanlarla dolu olduğu iddia  edilse de, bu böyle olsa da olmasa da bu şehrin huzurunun kaçmasına,  olayların büyümesine seyirci kalanlar yine koltuğu Ankara’da olanlar…

Ey millet Enver’i sevin sevmeyin, yaptığını doğru bulun bulmayın.

 Ama geri planda ki bu bombacıları da unutmayın.

 

SEN CIBBANA DEVAM ET !!! 

 

Merkez yandaş, yalaka  medyasında ünlü bir sanatçının (!) matemi diye koca başlıklarla haberler vardı.

Acaba nesi ölmüş diye merak ettim. Habere baktım. Ünlü sanatçı köpeğini çekim yapılan sete getirmiş orada köpek yola çıkmış ve Tır ezerek ölümüne neden olmuş.

Köpekte olsa bir candır üzülürüz elbet. Ama ünlü sanatçının matemi diye başlık atan şerefsizlerin şehit haberlerini sayfalarında .yer vermekten kaçınırken veya minnacık bir şekilde sunarken haberi bu şekilde sunması (benim için normal) öfkelendirdi beni.

Ne yazık ki terörden en çok darbeyi almış ailelerinin bir çoğunun hala bunları cıbbanlaması aslında beni daha da derinden üzüyor.

Bunlar bu işi resmen ele almışlar yüzsüzlük ve şerefsizlik yapıyor bu medyada, yaa arkadaş siz hiç mi  şehidinizden gazinizden utanmıyorsunuz vicdanınız hiç mi sızlamıyor.

Çıktığınız saraylarda, konutlarda hiç olmazsa bu rezilliği dile getirin bu pespayeliği şikayet edin  neden korkuyorsunuz veya susuyorsunuz.

Hadi korkuyorsunuz, susuyorsunuz bari cıbbanlamayın be ruhlarını teslim etmiş varlıklar !!

 

 

FETÖ İLE MÜCADELE! 

Yorum filan yapmayacağım. Sadece başlık bana ait. Buyurun okuyunuz bu haberi. Mümkünse bir yerlerde saklayınız..

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) yargı yapılanmasına ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında, dönemin HSYK Başkanının çağrıları üzerine etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan tutuklu şüpheli eski savcı Turhan Turunç'un yargılanmasına başlandı.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya tutuklu sanık Turunç ve avukatı katıldı.

Duruşmada savunma yapan sanık Turunç, örgütle 1994 yılında staj döneminde tanıştığını, ancak kurgu soruşturmalar açmadığını, örgüt okullarında okumadığını, çocuklarına isim koyulmasına izin vermediğini, ışık evlerinde yetişmediğini belirtti.

Hiçbir mahrem toplantıya katılmadığını ifade eden Turunç, 1991 yılında yapılan hakimlik sınavlarına kendisinin çalıştığını, FETÖ soruşturmalarında görev almadığını, hiçbir yargı derneğine üye olmadığını, örgütün yaz kampı toplantılarına bir kez katıldığını söyledi.

"GİZLİ HABERLEŞME AĞI OLDUĞUNU BİLMİYORDUM"

HSYK 2014 seçimlerinden önce örgütün şifreli haberleşme programı ByLock'u kullanmaya başladığını belirten Turunç, "Dua mahiyetinde yazılar geliyordu. Gizli haberleşme ağı olduğunu bilmiyordum. Yapıyla tanıştığımda Kuran okumayı bilmezdim. Son dönemde öğrendim. Örgütün istişare toplantılarına katıldım. Bu toplantılarda dini konular, gündeme ilişkin konular konuşulur. Fetullah Gülen'in CD'leri izletilirdi" dedi.

Turunç, seçimler için aynı adliyede görev yapan 5-6 meslektaş için oy istediğini ve hakim, savcıların kimlere oy vereceğini bilgisini örgüte verdiğini anlattı. 

15 Temmuz darbe girişimin ardından örgütün gerçek yüzünü gördüğünü ifade eden Turunç, şöyle devam etti:

"Sosyal medya hesaplarımdan 15 Temmuz'u kınayan mesajlar attım. Eşim ve kızımı üzmemek için meydanlara inmedim. Sırf dini duygularla bağlı olduğum bir yapıydı, PKK gibi açık hedefleri yoktu. Suç işleme amaçları, devleti ele geçirme amacı olduğunu bilmiyordum. Suç işlemek amacıyla bu yapıyla yan yana gelmedim. Bu yapının silahlı terör örgütü olduğunu bilerek içerisinde bulunmadım. 17-25 Aralık'ın yolsuzluk dosyası olduğunu sanmıştım. 15 Temmuz'da bunun bir darbeye giden adımlardan olduğunu anladım. Yapının darbeye karıştığını öğrenince hayal kırıklığına uğradım. Mahkeme salonunda şüpheli olarak bulunmaktan acı ve üzüntü duymaktayım. Dini duygularım istismar edilerek aldatıldığımı düşünüyorum. Keşke bu yapıya hiç yaklaşmasaydım."

Darbe girişimi esnasında oğlunun Yalova'da Hava Harp Okulu'nun yaz kampında olduğunu kaydeden Turunç, "O gece kamptan çıkarılmamış. 100-150 kişiyle beraber orada kalmış. Böylece hiçbir şekilde darbeye karışmamış. Sorgusunun ardından serbest kaldı" ifadelerini kullandı.

BYLOCK İLE BİN 315 KEZ BAĞLANMIŞ

Mahkeme Başkanı Cem Karaca'nın "ByLock ile bin 315 kez bağlantı sağladığına dair tespit var. Ancak bu bağlantılar 13 Kasım 2014'te gerçekleşiyor. Sen savunmanda 2014 Ekim'de gerçekleşen HSYK seçimleri için ByLock'u kullandığını söylüyorsun. Bu çelişkiyi nasıl açıklayacaksın?" şeklindeki sorusu üzerine sanık Turunç , bu çelişkiyi kendisinin de düşündüğünü söyledi.

ByLock programının HSYK seçimleri öncesinde savcı Esat Faruk Benli tarafından telefonuna yüklendiğini söyleyen Turunç, kendisine 1-2 kez buluşmak için bu program üzerinden mesaj attığını kaydetti. 

Tutuklu sanık Turunç ve avukatı tahliyeye ilişkin talepte bulundu. Talepleri değerlendiren mahkeme heyeti, Turunç'un tahliye edilmesine karar vererek duruşmayı erteledi.

  BELEDİYE’YE ÖNEMLİ UYARILAR !!!

 

Bu yazı kaleme alınırken hala hazırda yağmur yağmıyordu.

Bilindiği gibi bölgemiz de genelde Ağustos veya Temmuz aylarında sel olayları yaşanır. Kimi çok sert olur kimi ufaktan vurur geçer.

Aziziye mahallesi ile Saray mahallesini birbirinden ayıran dereye lağım akıtılmakta., Bazı evlerin pis suları buraya akıtılıyor. Bu nedenle de  haşere olayı çok oluyor yolunda haber yaparken  Derenin için temizlenmediğine dikkatimizi çekti.

            Olabilecek  bir sel olayı karşısında derenin temizliği önemli. Ayrıca çevre sağlığı acısından da dereye akıtılan lağımların tespit edilerek gerekenin yapılması şart.

Mahalleli haklı olarak bu konuyla ilgili yapılan şikayetlerin değerlendirilmesini istiyor.

BÜYÜK TEHLİKE

Olay buradan girdikten sonra Belediyelerimizi uyarmak istiyorum.

Dediğimiz gibi bu aylar Ordu’da sel yaşanabilecek aylar.

Yapılan yol çalışmaları nedeniyle malzemeler mıcır, çakıl, kum gibi  yolarda yoğun olarak bulunuyor.

Özelikle  Aziziye , Saray, Zaferi Milli , Taşbaşı gibi yerlerde yapılan çalışmalar sonrasında  yol kenarlarında da ya atık yol malzemesi ya da benzeri çalışma malzemesi bulunuyor.

Herhangi bir yağışta bu malzemeler yukarıdan aşağı akacak menfezleri tıkayacak ve meydana gelebilecek selin artmasına neden olacak.

Yetkililerin  bu tür fazlalık malzemeleri kaldırması konusunda uyarmak bizim görevimiz.

Yoksa Düz mahalleyi , Fidangör’ü  Sırrpaşa’yı , Süleyman Felek’i kimse kurtaramaz..

 

FINDIK İŞİNİ SERBEST  BIRAKIN!  

Fındık Komisyona Fındıkta günlük yevmiye ücretine 60 tl olarak belirledi.

Buna uyulmasını istedi. Ayrıca 16 yaşından küçük çocuk çalıştırılmasını yasakladı 300 liraya yakın para cezası verileceğini açıkladı.

Patoza fındık vermenin 130 lira olduğunu da belirtti.

Bu rakamlar geçen yıl uygulanan ramakların altında.

Yani sözde alınan kararlar devam ediyor.

 Üretici amele bulabilirse yine 80-90 liradan aşağı yevmiye veremeyecek.

Bırakın 16 yaşında ki çocuklar 12-13 yaşında ki çocuklar bahçelere girip fındık toplayacak.

Yani demem o ki uygulamayacağınız takip etmeyeceğiniz, hesap soramayacağınız şeyleri açıklamayın bari.

Fındık alım ve satımında nasıl ilgili hükümetler olayı serbest piyasanın eline bıraktıysa bırakın gitsin bu işleri de .

Herkes hak ettiği şekilde yöneltilmeye ve hak ettiği şekilde emeğinin karşılığını almaya mahkumdur.

Dilenciler için ne düşünüyorsunuz? 

Önce haberi okuyalım.

Büyükşehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz, kentte seyyar satıcılar ile zabıta ekipleri arasında meydana gelen son olaylara değindi. Ordu genelinde 200'e yakın seyyar satıcı olduğunu belirten Başkan Yılmaz, "İlimizde bulunan 200 civarında seyyar satıcı, vatandaşlarımızın duygularını sömürüp zabıtayla ilgili önyargılardan faydalanarak devletimizi zarara uğratıyor ve elde ettikleri kazançtan hiçbir şekilde vergi vermiyor. Halbuki aynı cadde üzerinde kira ödeyen ve vergi veren esnaflarımız, tüm yasal gereklilikleri yerine getirerek ticari faaliyette bulunuyor ve vergilerini ödüyor. Vergi ödediklerini ancak seyyar satıcıların işlerini olumsuz yönde etkilediğini belirten esnaflarımız, haklı olarak şikayette bulunuyor” dedi.
Seyyar satıcılara yönelik denetimlerin devam edeceğini ve bu denetimlerin kameralar ile kayıt altına alınacağını da vurgulayan Başkan Enver Yılmaz, “Seyyar satıcılık konusu, kanunun verdiği yetkilerin kullanılması ve düzenin muhafaza edilmesiyle ilgili bir sistem meselesidir. Bu sistemin sağlıklı bir şekilde oturması, işlemesi ve bize verilen yetkilerin sonuna kadar kullanılması konusunda talimat verdim. Bunu yaparken de herhangi bir haksızlığa ve yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için teknolojinin imkânlarını kullanacağız. Zabıta personelimize dağıttığımız kameralar vasıtasıyla bütün diyalogları sesli ve görüntülü bir şekilde kayıt altına alacağız” şeklinde konuştu.

xxx

Başkanın bu  konuşmasına cevap verecek var mı bilemiyorum. Zaten pek de ilgilenmiyorum.

Uygulamanın sadece seyyarlar için yapılmaması gerektiğini de belirtiyorum.

Zabıta arkadaşların yolda gördüğü dilencileri görmezden gelip geçmesine çok tanık olduğum için Başkan Yılmaz’ın ayrıca bu kayıtları dilenciler içinde kullandırmasını istiyor ve talep ediyorum.

Tabi bu dilenciler işi sadece Zabıtanın işi değil. Emniyette bu işe bakmalı.

Artık kameralı zabıtalarımız olduğuna göre kurulacak Zabıta ve Emniyet ortaklığında ki ekiplerin çalışmalarını görme şansımız olur.

Birileri çıkıp ondan sonra bu dilencilere niye göz yumuluyor, Suriyelilerden yolda yürüyemiyoruz çelik çocuk özelikle bayanların önünü kesiyor yalanlarını uydurmaz!!!

 

SES YOK , NASIL OLSUN!!! 

15 Temmuz için hazırlanan ve Cumhurbaşkanlığı forslarının yer aldığı afişler için  merkez medyanın iki kaleminin yazdıklarını paylaşacağım önce sonrada iki soru soracağım :

Önce Hürriyet’ten Ahmet Hakan :

MEHMETÇİK’in zillet içine düştüğünün afişini yapacağına...

Tek kurşunla FETÖ’cü generali deviren kahraman askerimiz Ömer Halisdemir’in afişini yap...

*

Türk askerinin teslim oluşunun afişini yapacağına...

 

FETÖ tarafından nasıl aldatıldığının ve kandırıldığının afişini yap...

*

Ağlayan ve teslim olmuş Mehmetçik’in afişini yapacağına...

FETÖ çetesinin Ergenekon’la, Balyoz’la hayatlarını kararttığı askerlerin afişini yap...

*

PKK’ya karşı amansız bir mücadele veren askerimizi zelil durumda sembolize eden afişler yapacağına...

Kutsal topraklara gider gibi Pensilvanya’ya giden milletvekillerinin afişini yap...

*

FETÖ çetesinin üniformalı elemanlarından yola çıkarak askerlerimizin perişanlığının afişini yapacağına...

Bunca FETÖ’cünün Türk Silahlı Kuvvetleri’ne nasıl sızdırıldığının afişini yap...

*

Hiçbir şeyden haberi olmayan gariban askerlerimizin afişini yapacağına...

Her şeyden haberdar olduğu halde kılını kıpırdatmayanların afişini yap...

ERTUĞRUL ÖZKÖK :

YARINDAN itibaren iki gün boyunca, bu sayfada yazılarımın başına Cumhurbaşkanlığınca hazırlanan bir logo koyacağım. Ama bu yandaki afiş olmayacak.

15 Temmuz 2017 gecesi darbenin birinci yılında, elbette ülkesini seven her Türk vatandaşı gibi ben de o gün hayatını kaybeden insanları rahmetle anacağım.

*

Ama şunu da yapacağım.

PKK’ya karşı savaşırken hayatını kaybeden, El Bab’da hayatını kaybeden şehitlerimizi de aynı duygu ile rahmetle anacağım.

*

Bunu yaparken 15 Temmuz’la ilgili bir itirazımı da dile getireceğim. Cumhurbaşkanlığı, yanda fotoğrafını gördüğünüz bir afişi de hazırlatmış.

Lafı hiç dolaştırmadan hissiyatımı söyleyeyim.

Bu afişi hiç sevmedim.

*

Neden biliyor musunuz?

 

Darbeye katılan aşağılık subaylar ordunun yüzde 10’unu bile geçmiyor.

Bu kahraman ordunun kahraman subayları, siz bu yazıyı okurken ülkenin sınırları içinde PKK’ya, sınırları dışında IŞİD ve YPG’ye karşı hâlâ savaşıyor.

Her gün şehit veriyor, şehit arkadaş cenazesi kaldırıyor.

*

Bir düşünün...

Türk subayını böyle pespaye bir halde gösteren şu afiş karşısında o insan ne hisseder?

*

Ben kendimi iyi hissetmedim.

15 Temmuz’da oluşan muazzam birlik ruhunun böyle iptidai bir afişe ihtiyacı yok...

*

“Canım ne var, orada kastedilen darbeci subay” deyip geçiştirmeyin...

Neticede o afişin üzerinde Türk ordusunun üniformasını taşıyan bir subay görüyoruz.

*

Unutmayın ki aynı üniformayı taşıyan kahraman subaylarımız dağlarda teröristle savaşıyor. Katar’daki üste o üniformayı taşıyor.

*

Derim ki...

O afişi bir kere daha düşünün...

XXX

Yandaşından yalakasından , Reisçisinden bile bu afişlere tepki  gelirken öncelikle Genel Kurmaydan bir kişinin bile sesini çıkardığın gördünüz mü ?

Hele ki Milliyetçiliği ayaklar altına aldım beraberinde hayvanlarla yürüyorsun şeklinde sözlere muhatap olan ve  her koşulda AKP’ye omuz vermekle şöhretli sözde  Milliyetçi Devlet B:ahçeli’den tek bir kelime dahi duydunuz mu ?

Bunun yanı sıra Devlet efendi 15 Temmuz gün linç edilen henüz yemin bile etmemiş erler için ne olduğunu bile bilmeyen askeri öğrenciler için tek kelime bile etti mi ?

Tarih sizleri hak ettiği sayfalar yazdı.
Temizleme şansınız yok  

BERABER YÜRÜDÜK BİZ BU YOLLARDA !

Biz daha gençlik yıllarımızda Cemaat için bunlar iyi ayak değil, bunlar ülkeyi yıkma peşinde derken bu gün anlı şanlı Cemaat karşıtı Reis hastaları bize küfür ediyordu.

Bu memlekette bile tehdit aldıklarımızın bir çoğu içeride azılıları ise pişman olmuş ayaklarında 17-25 Aralıkta gördük bunları diyerek ellerini kollarını sallayarak ayni yataktan çıktıklarını unutuyor.

Şimdi geriye baktığımda biz taşra gazetecisi olduğumuz için bizimle pek uğraşmamış bu cemaat diyorum kendi kendime !!!

Ama ayni yataktan çıkanlar şimdi en büyük Reisci oldular. Ama Yılanın başı tehditlerini sürdürüyor.

Niye mi  niye biliyor musunuz bu gün Fetoya  katmerli küfür edenlerin yarın ya bizi yanıltmışlar hoca iyimiş diyeceklerini bildikleri için.

Bazı şerefsizler okumuşlardır veya okumamışlardır.

Ama adamın son haberini okumayan  şerefsizler için paylaşıyorum:

15 Temmuz'un yıldönümüne sayılı günler kala Almanya radyosu teröristbaşı Gülen ile röportaj yaparak adeta örgüte kıyak yaptı. Teröristbaşı Gülen röportajda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ve Türkiye'yi doğrudan hedef aldı. Teröristbaşı Gülen, “Erdoğan beni bitirebilirse hareketteki herkesin çözülebileceğini düşünüyor ama bu hareket Tanrı’ya bağlı bir sevgi ve özveri hareketidir. Bizden sonra da insanlar harika işlerini yapmaya devam edecektir” diye konuştu.

GÜL VE DAVUTOĞLU ZİYARETİ
Gülen, röportajında 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ismini kendisini ziyaret edenler arasında ilk kez verdi.

“Binlerce insan burayı ziyaret etmek için geldi” diyen Gülen, “Ziyaret edenler arasında 50 milletvekili yanı sıra Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu bulunuyordu” diye konuştu. Gülen bu cümlesinin ardından ise “Bu nedenle, birçok insan beni tanıyor olabilir, ancak ben onları tanımıyorum” ifadelerini kullandı.

YİNE MESAJ VERDİ
Türkiye’nin geleceğiyle ilgili “umutsuz” olduğunu söyleyen teröristbaşı Gülen, buna karşın “kendisini umutlandıran şeylerin” de olduğunu vurguladı.

İDAM SORULUNCA...
Röportajda terörsitbaşı Gülen’e Türkiye’de idamın geri getirilmesi talepleri de soruldu. Teröristbaşı Gülen bu soru karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik çirkin itham ve hakaretlerde bulundu.

Yüzlerce insanın katili olan Teröristbaşı, “Son yıllarımı yaşıyorum. Beni asmak için ölüm cezasını geri getirmeye karar vermiş olsalar bile son arzun nedir diye sorduklarında, bu acıya sebep olan ve binlerce masum insana baskı yapan kişiyi söyleyebilirim, yüzüne tükürmek istiyorum.” dedi.

Bu sözler üzerine röportajı yapan Robert Siegel, teröristbaşı Gülen’e “Erdoğan mı” diye sordu. Gülen ise “Başkası değil, baskıyı yapan o” yanıtını verdi.

Çekirdek çitleyen polis amca!

Bir çok arkadaşımız büyüklerimiz geçtiğimiz günlerde tamamlanan Adalet yürüyüşü sırasında yaşadıklarını anlatırken bir yerleri abartıyorlar diye içimden geçirmiştim.

Ama geçtiğimiz gün Yeni Çağ gazetesinde Ahmet Takan’ın bir yazısını okuyunca bana anlatılanlar eksikmiş bile dedim.

Buyurun yazının bir bölümünü okuyun.

Ankara'dan İstanbul'a giderken de aynıydı sözde otoban. Bayramdan bayrama, kazaların önüne geçmek için medyada artistlik, şov yapan Karayolları, trafik polisi ekiplerinin yerinde yeller esiyordu. Sadece yol boyunca yeniden uygulamaya sokulan ortalama hız limitine ilişkin bol uyarılar!.. Kamyon, TIR cenneti Türkiye... Otoban bu güya!.. TIR'lara ve kamyonlara hız sınırlamasının yanı sıra -normal trafik kurallarının geçerli olduğu her ülkede olduğu gibi- şerit sınırlaması var ama... Sollama yaptıktan sonra, ikinci şeritten tekrar kendi şeridine geçmesini bırakın bir tarafa, adam dalıyor üçüncü şeride... Selektör yapıyorsunuz, korna ile uyarıyorsunuz, tınmıyor bile. Devam ediyor tam gaz önünüzde yola.. Sollama yaparken sinyalsiz aniden önünüze kırmalar, yolların rutin gerçeği olmuş. Tam bir kamyon ve TIR terörü esiyor Ankara-İstanbul otobanının hem geliş hem gidiş yönünde. Koca koca TIR'ların altında kalıp can vermemek için Demir Bükey kabiliyeti ve tecrübesinde olmanız gerekiyor!.. Kuralsızlık kural haline gelmiş. Ne yapmak lazım?.. Trafik kurallarına uymayanları, yollarda canınıza bilerek kast eden trafik cellatlarını ilk gördüğünüz trafik ekibine bildirmek lazım. Ama ne gezer!.. İşleri havale etmişler otomatik geçişe. Belki bir yerlerde çorba içiyorlardır(!) veya sigaralarını tüttürüp dinleniyorlardır diye mola yerlerinde yavaşlıyorum. Aldığım bazı plakaları bildireceğim. Yok oğlu yoklar. Buhar olmuşlar adeta. "adalet" yürüyüşüne duyulan siyasi irade nefretinden dolayı durumdan vazife mi çıkarmışlar, tüm yolları ve yollarda gidenleri protesto mı ediyorlar, ne haliniz varsa görün mü diyorlar acaba diye kendi kendime düşündüm durdum. İmam cemaat hikayesi!.. Vatandaşlık görevimi yapacağım, bildirimde bulunabileceğim tek bir ekibe rastlayamadım. Öylece vardım İstanbul'a. Öylece dönerken de akşam saatinde Kaynaşlı'ya yakın Bolu tünelinin Ankara'ya dönüş tarafının (daha önce duyurulan) kapalı olduğuna dair uyarı levha ve yol işaretleriyle karşılaştık. Kaynaşlı gişelerinden çıkamadan sıkışıklık başladı. Soygunmatik OGS, HGS gişelerini geçmeden trafik felç olmuştu. TIR'lardan, kamyonlardan ve otobüslerden, otomobiller neredeyse görünmez haldeydi. Abartmıyorum!.. Santim santim ilerliyorduk yazın kavurucu sıcaklığında. 2 şeritli Bolu Dağı çıkışı (eski yol) tıkanmıştı. Ucunu göremediğim yolu ağır vasıtalar yürünmez hale getirmişti. Bu kare belki size bir fikir verebilir. Yol boyu yanımda hatim indiren hatun çekti.

Böyle olamaz herhalde bir yerde Karayolları ekipleri bomboş olan geliş istikametinden bir şeridi gidişe tahsis etmiştir, trafiği rahatlatırlar diye kendi kendime umut ediyordum. Birinci ve nadiren ikinci viteste gittiğim Bolu Dağı çıkışında müteahhitleri pek de seven (!) Karayolları ekiplerimizden kimseye rastlayamadık. Sessiz direnişteydiler herhalde!..

Dur kalk, dur kalk, Kaynaşlı girişten Abant gişelerine şanlı (!) tırmanışımız yaklaşık 2 buçuk saat sürdü. Yolun kenarı, su kaynatan, kaputlarını açıp motorlarını serinletmek için bekleşen araçlarla doluydu. Kaderimse çekerim modundaki yurdum insanları yolun kenarında her zamanki gibi seyrediyordu!.. Abant gişelerinden tekrar otoyla giriş yapacağımız meşhur OGS-HGS gişelerinin önünde bir trafik polisi aracı bir de önünde bekleyen polis amcayı görünce Amerika'yı yeniden keşfetmiş gibi sevindim. Yavaşça yanına yaklaştım, eşimin oturduğu kapının camını açtım. İyi akşamlar diledikten sonra, nazikçe, "memur bey, Bolu Dağı'ndaki trafik rezaleti ve sıkışıklıktan haberiniz var mı?" diye sorma gafletinde bulundum!.. Polis amca, şapkasını kafasından geriye doğru kaydırmış, elinde bir paket kabak çekirdeği, hem çitliyor hem de  kabuklarını yere tükürüyordu. Hiç istifini bozmadı, gayet ukala bir şekilde "hee, haberim var var, hee" diye cevap verdi. Bu arada çekirdek çitlemeye devam ediyor ve önümüze doğru kabuklarını tükürüyordu. Bizimle alay eden mimikler sergiliyordu. Tam elimi el frenine atmaya hazırlandığımda bu gibi durumlarda tepkilerimin ne olduğunu gayet iyi bilen eşim devreye girdi. "Yolumuza devam edelim ne olur" dedi. Polis amca, "işinize gelirse böyle" modunda hâlâ aynı tavırda sırıtıyordu. Bir yanda eşim, bir yanda devletin çok saygı duyduğum üniforması... Abant gişelerinden tekrar sözde otobana, o yollara girip, TIR terörünün arasında şükürler olsun Ankara'ya vardım.

Her zaman derim; "Bir ülkeye gittiğinizde medeniyet seviyesine ilk bakışı atmak mı istiyorsunuz. Hemen trafiğine bakın."

Yollarla övünen yöneticilerin hüküm sürdüğü ülkemizde pespayelik, arabesklik, kepazelik o yollara  indi. Anayasada bahsedilen seyahat özgürlüğünü, sadece, herhangi bir tahdit olmadan bir yerden bir yere turistik gezi yapabilme olarak mı algılıyorsunuz. O yollardaki can ve mal güvenliğinizi kim sağlayacak? Kabak çekirdeğini çitleyip yüzünüze doğru tüküren polis mi?.. Veya bu tipleri idare eden, görevlendiren anlayış mı?..

Bu sadece bir örnek... Baas Arap rejimlerindeki, pespayelik, medeniyetsizlik, her türlü çürümüşlük ve ahlaksızlık artık yollardan akıyor. Yaşamımızın her yanını kokuşmuşluk sardı. Bırakın bu merkezi, sağıydı, soluydu tartışmalarını da... Medeniyet içinde yaşayacağımız, her sokakta medeniyet soluyacağımız, ahlak, devlet ciddiyeti ve uygulamalarını göreceğimiz, kuralların tıkır tıkır işlediği, herkesin birbirine asgari saygıyı göstereceği bir düzenin vizyonunu bizlere gösterin. Biz de sizin peşinizden gelelim. Arap gibi değil, Türk gibi yollarda yürümek ve arabamı kullanmak istiyorum!.. Başım sıkıştığında da karşımda tarafsız, ahlaklı Türk devlet görevlilerini görmek istiyorum!..


BİLGİLENDİRMELER 

Dış Cephe kapaması konusunda şikayetleri ilettiğimiz Büyük şehir belediye Başkanı Enver Yılmaz gerekenlerin uyarılacağını ve baret ve kemer konusunda hassasiyet gösterilmesini isteyeceklerini belirtti.
Güzelorduspor isminin Yeni Orduspor olarak değiştirilmesi konusunda ki beğenmedim eleştirileri konusunda ise Türkiye Futbol Federasyonun alternatifleri arasında fazla seçenek olmadığını gruplarda çok fazla belediyespor olduğunu böyle bir ismi bütün Ordu’ya mal edemeyecekleri içinde yeni Orduspor ismini seçtiklerini belirterek ‘ ben bu isimden memnunum’ dedi.
Ben de bu konuda okuyucularımızı bilgilendiriyorum.

Niye Kızıyoruz ki ?!

Katar'dan Ordu'ya gelen bir grup iş adamı, 2 bin rakımlı Çambaşı Yaylası'na 20 milyon dolarlık otel yatırımı için incelemelerde bulundu.

Valiliğin yürüttüğü turizm faaliyetlerinin ardından bir grup Katarlı iş adamı Ordu'ya gelerek Kabadüz ilçesine bağlı Çambaşı Yaylası'nda yatırım yapmayı talep ettikleri arazileri gezerek, ilgililerden bilgi aldı.

Kabadüz Belediye Başkanı Yener Kaya tarafından yaylada gezdirilen iş adamları 650 dönüm arazi üzerinde mutabık kaldı.

xxx

Haberin bir bölümü böyle.  Genelde sosyal medyada yayla  Arap’lara peşkeş çekiliyor diye haber yapıldı. Sanki milletin a.k’lara peşkeş çekilmiyor da sorun yatırımı yapan Arap olunca mı ortaya çıkıyor!

Bence mahsuru yok.

Ülkeyi soyan Türk olunca da sorun olsun tepkinizi gösterin. ( Gösterenlere sözümüz yok)

Kapımıza, başımıza, yolumuza, hukukumuza, namusumuza ortak olan (!) Suriyelilerden  iyidir yatırımcı Arap !?

    Perinçek bu ?

Türkiye Katar’a asker göndererek,

-Araplar arasında çatışmaya taraf olmuyor, emperyalizme karşı taraf oluyor.

-ABD-İsrail saldırganlığına karşı Doğu Akdeniz’den Umman Denizi’ne uzanan cephenin bütününde konumlanıyor.

-ABD’nin ve İsrail’in “Kürdistan” planına karşı ileri hatlardan savunma mevzisi kuruyor.

-Müttefiklerinin güvenini kazanıyor.

-Kendisinin ABD’ye boyun eğme yollarını kapatıyor.

-Katar’ın direncini güçlendiriyor, bu ülkenin ABD’ye yem olmasını önlüyor.

-Mehmetçiğin kanını satmıyor, Mehmetçiğe vatan savunmasında stratejik önemde görev veriyor.

Katar’a asker gönderilmesine karşı çıkanlar, niyetleri ne olursa olsun, ABD’ye karşı vatan savaşının güçlenmesine karşı çıkıyorlar."

xxx

Böyle diyor Doğu Perinçek Katar ile ilgili.  Hükümet’e ve C. Başkanına bu yolda tam destek veriyor.

Daha önce iki yazarı da  Mehmetçik’in hesabını dolar üzerinden yaparak nede Katar’a olma gereğini yazmışlardı.

Birisinin yazısı aşırı tepki  üzerine Aydınlık gazetesinin internet sitesinden kaldırıldı.

Kurnaz, Doğu’da olayı Dolara endekslemeyin diyor. Gerekçeleri böyle sıralıyor.

Doğu Perinçek’in öz geçmişi düzenlenip söyledikleri ve yaptıkları alt alt konsa şaşırmaya devam eder dururuz.

Ne diyeyim Allah akıl fikir versin! 

ADALETİN, MUHALEFETİN , STK’LARIN OLMADIĞININ EN GÜZEL KANITI !!! 

 

Diyeceksiniz ki böyle ortamda daha ne yapılabilir.

Her şeyi onların elinde  ses çıkartan normal vatandaşın başına ne gelecek belli değil., diğerlerinin sesini satılmış yalaka medya zaten vermiyor.

Şimdi ben önce Dini bütün Müslümanlara soracağım.  Adalet deyine akan suları durduran AKP’lilere, AKP’li yöneticilere , siyasetçilere soracağım.

15 Temmuz günü özellikle Boğaz köprüsünde linç edilen öldürülen katledilen daha yemin etmemiş3 ünlük askerlerin, askeri öğrencilerin katillerine , işkence yapanlara hiç hesap soruldu mu ?

Bir tanesi içeri alındı mı , bir tanesi hakkında dava açıldı mı ?

Muhalefet zaten bir şey yapamıyor ama Dini imanı dilinden düşürmeyen ancak bu konuda tek kelime bile etmeyenler Cehennemde çayır çayır yanacaksınız.

Kaçarı yok,  Zebaniler size bekliyor!

ANILAR KALIR    

 

Ben gazeteciliğe başladığımda Uğur ağbi Hürriyet’ten dönmüş  Karadeniz 52 gazetesinde idi.

Karadeniz 52 gazetesi o günlerde yayınlanan yazı dizileri,  röportajlar  özel haberlerle inanın bu gün Ordu’da 10 aşkın gazeteden daha fazla satıyor ve dağıtılıyordu.

Gazete sahibi Tuncer Engin, Uğur Gürsoy, Erol Ataşan, Necdet uzun, Cemil Çiğerim ve Ahmet Gürpınar gibi usta  kalemlerle kurduğu gazete ile ne kadar övünse azdı.

Sonra şartlar falan filan Uğur ağbinin geri dönüş macerası, başka alanlarda  çalışması son olarak Tribün gazetesinde ki baş yazarlığı.

Evet sohbetlerinden çok feyiz aldık , kaleminin güçlülüğü yazıya verdiği şekil hem imrendirmişti beni.

Kendine has bir adamdı.

Anlatılacak çok anı ve olay var ki.

Onları bizden büyüklerimize bırakalım.

Mevla rahmet eylesin…

HOŞ GELDİNİZ VALİ BEY !

 

            Ordu Valisi İrfan Balkanlıoğlu bayram arifesinde bir açıklama yapmıştı.

Bayram araya girdiği için yazamadık.

          Kendisi Sakarya’ya tayin olduğu için  bizde bu yazıyı gelecek yeni valimiz için yazalım dedik.

           Okur mu okumaz mı bilemiyoruz ama bu rezillik devam ederse kendisine koltuğu oturduktan sonrada hatırlatırız!!!

xxx

:“Başından beri hep söyledik. Ey ahali. Dilenenlerin eğer mağduriyetten dolayı dilenme durumu varsa her türlü ihtiyacını karşılama sözü veriyorum. Dilencilerin her türlü ihtiyacını gidereceğiz, söz. Yeter ki muhtaç olsunlar. Polise, zabıtaya, jandarmaya iletsinler, bak burada dilenci var desinler. Bu kişi ister yerli olsun ister Suriyeli de olsa hakikaten dilenecek kadar ihtiyacı varsa her türlü ihtiyacını giderme sözü veriyoruz. Devletimiz sosyal devlet, kesenin ağzını açmış. Her ay bize 500 bin lira para geliyor fakir fukaraya dağıtın diye. Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı ayrı para gönderiyor. Evde bakım yardımı yapılıyor. Birçok yardım türleri var. Her türlü ihtiyacını karşılama sözü veriyoruz. Mağdurlara, yaşlılara, toplumun dezavantajlı kesimlerine ev bile yapıyoruz.”


“Eğer bir adam ihtiyacı olmadığı halde dileniyorsa ona mani olacağız. Ama bunların birçoğu dışarıdan gelme. Bu işi meslek edinmişler. Başka şehirlerden geliyorlar. Dilenenleri yevmiye ile çalıştırıyorlar. Veya değişik suç şebekeleri gibi zorla dilendirilen çocuklar var. Ailelerine para verilip çocukları kiralanıyor. Minibüsle geliyorlar. Beyefendiler minibüste uzanıyor, yatıyor veya kahvelerde oturuyor. O zavallıları salıyorlar ve sokak sokak dilendiriyorlar. Akşam ise dilendirdikleri insanların hasılatını alıyorlar. Dilencilerin banka hesabında bir sürü paralar çıkıyor. Bazen dilenciye yardım yapan, dilenenden daha fakir.”

xxx

Yukarıda ki sözlerin tamamı eski Vali Balkanlıoğlu’na ait.

Sayın Vali suç şebekesinden bahsediyor.

Vatandaştan yardım istiyor.

Suç şebekesi ile uğraşmak devletin kolluk kuvvetlerinin işidir

Onları yönlendirecek olanda ilgili amir ve yetkilerdir.

Bu nedenle diyoruz ki ortada ciddi bir sorun var.

Yarın bu gün bir yaşanacak olaydan bu konuda tedbir almayanlar suçlu olur mu ?

 Olmaz nasıl olsa burası Türkiye.

 O yüzden yeni Valimize çağrıda bulunuyoruz eski valimizin tespit ettiği suç şebekeleri ile ilgili  koltuğa oturduktan bir müddet sonrada olsa  gereğini yapınız !!!

 

 

SİZİN YÖNETİCİLİĞİNİZE, SİZİN YALAKLIĞINIZA  

Toplumu ikiye böldüler . Türkiye tarihinde hiçbir zaman bu kadar ayrıştırılmadı derken bize kızanlar.

Alın size bir ayrım daha. Hem de şehitler arasında.Yorum bile yapmayacağım. Cıbbanlamaya devam ulan cıbbanlamaya devam !!!

xxx

İstanbul Ticaret Üniversitesi'nin burs uygulamalarında yer alan bir madde, görenlerin tepkisini çekti. Üniversitenin sitesinde yer alan "Burslar ve İndirimler" başlıklı bölümde üniversitenin öğrencilere önerdiği burs türleri yer alıyor.

“ŞEHİT ÇOCUKLARI ARASINDA AYRIM”

Burslar arasında "Şehit Çocuğu İndirimi" ve "Vefa Bursu" adlı iki burs tipi bulunuyor. Şehit Çocuğu İndirimi, şehitlerin çocuklarına yüzde 50 oranında indirim sağlıyor. Vefa Bursu adı verilen burs türü ise 15 Temmuz darbe girişimi sırasında şehit olanların çocuklarını kapsıyor. Üniversite, 15 Temmuz şehitlerinin çocuklarından öğrenim süresi boyunca hiçbir ücret alınmayacağını şu ifadeler ile açıklıyor:

"İstanbul Ticaret Üniversitesi, 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı gösterilen destansı direniş sırasında şehit düşenlerin çocuklarına kapılarını sonuna kadar açtı. Şehit çocukları, tercih ettikleri ve yerleştikleri takdirde İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde hiçbir bedel ödemeden öğrenim görebilecekler."

Kim utanacak ?   

Arıcı mı. Arıcılar Birliği mi, Arıcılık Enstitüsü mü ? Tarım İl Müdürlüğü mü ? Ziraat Odası mı ? Valilik mi ? Belediyeler mi ? Milletvekilleri mi , Bakanlar mı kim?

Kim utanacak. Dünya bal pazarında Türkiye'nin yeri yüzde 1.1 seviyelerinde kaldı. Türkiye yıllık 107 bin tonluk üretimle dünya bal liginde Çin’den sonra ikinci sırada yer alıyor ama boş hep boş…

Dünya’da Fındıkta birinciyiz, Bal üretiminde ikinciyiz. Bu her iki üründe de Türkiye’de  birinciyiz ama nedense Bal’da bir marka oluşturamadık kendi malımızı kendimiz kötüleyerek piyasada Ordu balı deyince burun kıvrılmasına neden oldu.

Yukarıda saydıklarımdan hiç biri Fındık kadar para döndüren Bal konusunda neden hiçbir şey yapmadı, neden bir marka oluşturamadı neden bir Bal paketleme tesisi kuramadı  , bal pazarlama şekillerini geliştiremedi.

Ben bildim bileli bu Bal konusunda her mekanda her tartışma ve bilgi ortamında  eleştirimi koymuşturum.

            Utanmadan sıkılmadan Ordu’nun fındık ile at başı giden bu ürününü bir yerlere koyamayanlar ne diyeceklerde utanacaklar bilemiyorum.

Ben bu olumsuz şartlarda katkısı bulunan gelmiş geçmiş, yukarıda saydığım kurum kuruluş ve kişileri kınıyorum kınamaya da devam edeceğim. 

 ÇOCUĞUNUZA SAHİP ÇIKIN

 

Zinayı suç olmaktan çıkartanlar, Uyuşturucu konusunda meclise verilen tüm önergeleri ret ederken sanki böyle bir gençlik istiyormuş gibi davranıyorlar.

Aşağıda ki haberi okuyun okuduktan sonra çeliğinize çocuğunuza bin kere daha fazla sahip çıkın.

İşsiz güçsüz gençlik bunalımları yenemiyor…

 

İstanbul, İzmir, Yalova, Edirne, Zonguldak, Samsun, Tekirdağ, Sinop, Kocaeli, Karabük, Erzincan, Burdur, Çorlu... Yoruldunuz değil mi? Biz de yorulduk. Üstelik bonzainin sebep olduğu bu kareler, sadece son üç ay içinde medyaya yansıyanlar... Tablo çok vahim. Türkiye, gençlerini uyuşturucunun pençesinden bir an önce kurtarmalı.

Türkiye’nin neredeyse her ilinde, sokaklarda bonzaiden sızan, uyuşan gençlere rastlanıyor. Başlama yaşı düşen, kullanma oranı gittikçe artan uyuşturucu, gençlerimizin beyinlerini gittikçe daha çok kemiriyor. Hükümetin bir an önce uyuşturucu ve madde bağımlılığı konusunda bir mücadele planı yapması bekleniyor.

Resmi rakamlara göre Türkiye’de bağımlılık oranı son 3 yılda yüzde 20, son 10 yılda ise yüzde 40’lık bir artış gösterdi. Özellikle bonzai denen sentetik uyuşturucunun yarattığı tablo vahim. Sokaklarda, caddelerde hatta yol üzerinde bayılan, düşen ve sızan bonzai bağımlılarının sayısı gittikçe artıyor.

Peki Türkiye’deki bonzai yaygınlığı ne? İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğü ekiplerinin verilerine göre, 2014 yılından bugüne kadar 654 kilo 357 gram sentetik kannabinoid ve 366 kilo 118 gram hammadde ele geçirildi. Bu malzemelerden ise tonlarca sentetik uyuşturucu yapılabiliyor.

Üstelik uyuşturucu sadece kullanıcıyı zehirlemiyor, birçok şiddet suçunu da beraberinde getiriyor. Örneğin TUİK’in 2015 raporuna göre; güvenlik birimlerine suça sürüklenme nedeni ile getirilen 118 bin 245 çocuğun 42 bin 557'sinin bağımlılık yapan madde kullandığı görüldü.

Yazıklar olsun

             Bunlar sosyal faşist deyince bize kızıyorlar.

             Adam çıkmış Mehmetçik’in canını dolara endeksleyebiliyor ve ulusalcı diye kendilerini adlandıran sol bir gazete yazı yazmaya devam edebiliyor.

            Duruşu bir türlü belli olmayan Doğu Perinçek efendi ise bu görüşlere katılabiliyor ki sesini çıkarmıyor böyle sosyal faşistlere sesini çıkarmıyor

            Zaten kendisinin de ne olduğu hala tartışılıyor.

             Bunlar utanmadan sıkılmadan şu yazıyı yazabiliyor.

           Okuyun da aydınlıkçıların nasıl karardığına bakın !!!

            xxx

            Aydınlık Ekonomisti Evren Devrim Zelyut’un “Ordunun Katar’a gitmesini istemeyenler, ya milyar dolarlardan habersiz ya da Türk düşmanlarıdır” sözleri dikkat çekti.

            Aydinlik.com.tr Ekonomisti Evren Devrim Zelyut, “Ya ekonomi küçülecek ya da asker Katar'a gidecek!” başlıklı yazısında tartışma yaratacak ifadeler kullandı.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK), bir heyetin Katar'a gönderilmesini hatırlatan Evren Devrim Zelyut, “Atatürk’ün ‘Yurtta barış, dünyada barış’ sözünü bilerek ya da bilmeyerek yanlış anlayan siyasetçilerden çok çekti. Pısırıklıkla kendi kabuğunda oturmayı maharet sayanlar, batılı devletlerin nüfuzunda siyaset yapanlar, güçlü ekonomi için güçlü ordunun ne zaman kullanılacağını bilemezler, ya da bilseler de tersini söylerler… Bugün Amerika’yı Amerika yapan küresel firmalarıdır. O firmaların güvenliğini sağlayan, serbestçe çalışması için ön açan, gerektiğinde rakiplerini yok eden ise Amerikan ordusudur. Ordunun gücü ile ekonominin gücü arasında doğru orantı bulunduğunu birilerinin anlama zamanı artık gelmiştir. Hem ekonomi büyüsün hem suya sabuna karışmayayım, batıda Edirne’den, güneyde Antep’ten dışarıya çıkmayayım olmaz. Ekonominiz dünyaya açılıyorsa, ordunuz da açılmak zorundadır…” diye yazdı.

Yeni mi uyandınız

Köstebek kitabı yayına hazırlandığı sırada 18 Aralık 2002 günü katledildi Necip Hablemitoğlu .

 O günlerde genç bir gazeteci olarak bu cinayetin tek sorumlusu var o da Gülen cemaatidir diye yazarken yeni iktidara gelmiş AKP’nin yöneticileri  bazı yalaka ve yandaş takımı bize küfür edip ‘ Sayın hocamızı ve cemaatini böyle bir şeyle nasıl ilişkilendirebilirsiniz’ diyorlardı.

O günlerde ne savcı ne hakim ne de Adalet  vardı ?  ( bu günde tartışmalı ya )

Biraz uzun olacak ama yine paylaşmakta fayda var. Yanıldık, aldatıldık diyenlerin o gün okuma yazmaları mı yoktu veya gözleri mi kördü.

Bu ülkenin bu halde olmasından bu gün ağlayan sızlayanlarda sorumludur.
Bu gün belirli tarihleri verip işin içinden sıyrılanlara tek bir hatırlatma yapalım.

12 Eylül ile birlikte kendilerine yargılanmama zırhı çıkaran cunta üyeleri eninde sonunda yargılanmıştı.

İşte Köstebek kit ile ilgili birkaç not ve kitaptan alıntılar.

xxx

Emniyet içindeki FETÖ’yü ilk deşifre eden gazetecilerden Hablemitoğlu, FETÖ hakkında yazdığı kitabı yayınlanmadan kısa süre önce, 18 Aralık 2002 günü silahlı saldırı ile öldürüldü. Bu cinayet ile FETÖ hem emniyet teşkilatındaki ağları üzerine çalışan bir yazarı öldürdü hem de bu konuda yazacak diğer yazarlara gözdağı vermiş oldu.
 Bugün gerçek olmayan hiç bir şey yoktur Köstebek kitabında... (Bkz: Köstebek “Adliyede Yürütülen Operasyonlar” sayfa: 183–197, Pozitif Yayınları 2008, İstanbul). Hablemitoğlu diyor ki;

“...şantajı yapanlar değil de özel yaşamının gizli şantajla, montajla ortaya dökülmek istenen savcı, siyasetçi, bürokrat vs. Herhangi biri mi suçlu ilan edilecektir? Yazıktır... Bu anlayış Türkiye’yi bitirir. Buna adalet mekanizması, hukukçular prim verirse, hepimizin evlerine gizli kamera koyar bu şantaj çeteleri, yatak odalarımızı teşhire başlar. Bu alçaklığı, pespayeliği, belden aşağı vurmayı haklı çıkartacak tek bir söz hiç bir hukukçuya ya da siyasetçiye yakışmaz...”

“...gerçekten de kimi siyasiler ve bürokratlar emir kulu gibi gördükleri Cumhuriyet Savcılarına karşı, işlerine gelmediğinde yaptırım uygulamayı, cezalandırmayı bir güç gösterisi olarak değerlendirmektedirler...” 

 

“İşte “Köstebek” adlı bu çalışma, içinde bulunduğumuz kapkara dönemde, devletimizin altının nasıl oyulduğunun, nasıl zaafa düşürüldüğünün binlerce örneğinden sadece birine ışık tutuyor: Türk Devleti'nin istihbarat birimlerine sızmış, kadrolaşmış fethullahçıları!.. Şeyhleri A.B.D.'de yaşayan, ancak kendi ülkesinde Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanan; C.I.A., MI6 ve BND gibi yabancı ülke istihbarat örgütlerine taşeronluk yapan bir cemaate mensup müritlerin, asli görevi kendileri ile mücadele etmek olan istihbarat birimlerinde kadrolaşabileceğini, devletin gücünü, devleti savunanlara karşı kullanabilecek düzeye gelebileceklerini kim tahmin edebilir ki? “Köstebek”, bu ihanet öyküsünün adıdır…

                                                                                                 

Siz, hiç fethullahçıları devlete karşı bir tehdit olarak algılayan, şikâyet eden ya da onlarla uğraşan bir PKK'lı, Brüksel ya da Köln merkezli bir terörist ya da bir TÜSİAD üyesi ya da bir siyasal parti lideri ya da bir ikinci cumhuriyetçi ya da bir azınlık mensubu ya da misyoner ya da Hükûmet üyesi ya da bir Başbakan gördünüz mü? Nitekim, fethullahçıları kontrespiyonaj kapsamında iç ve dış tehdit odağı olarak tanımlayan ve mücadele konsepti geliştiren gelmiş-geçmiş bir İçişleri Bakanı, bir Emniyet Genel Müdürü ve bir M.İ.T. Müsteşarı da göremezsiniz, gösteremezsiniz!.. Haklı olarak sorarsınız, kendi iç güvenliğini sağlayamayan, sızıntılara engel olamayan bir ulusal istihbarat birimi, nasıl olur da ülkenin güvenliğini sağlar?!. Bu sorunun yanıtı, doğal olarak olumsuzdur. Önünüzde iki tercih vardır; ya çoğunluğun yaptığı gibi bu çelişkiye karşı başınızı çevirir, farketmemiş gibi yaparsınız veya risk üstlenerek araştırmaya ve mücadeleye başlarsınız!..

Fethullahçılar, Türkiye'de Mevleviler, Bektaşiler, Cerrahiler gibi salt dinsel inancını yaşamaya çalışan bir cemaat değildir. Uluslararası alanda at koşturan, son derecede tehlikeli bağlantılarıyla, ekonomik kaynakları ve eğitim kurumlarıyla, Türkiye'nin yüzyüze olduğu en tehlikeli tehdit odağıdır. Örgütlenme modeli itibariyle Türkiye'de bir eşi yoktur; örgütlenme modeli olarak, tamamı C.I.A. denetimindeki Moon, Falun-Gong, Scientology gibi tarikatlarla benzeşmektedir. Fethullahçılar, mevcut ekonomik kaynaklarını, yapılabilecek en akılcı ve en değerli alana, eğitim yatırımına tahsis ettiklerinden, diğer şeriatçı yapılanmalara kıyasla, ülkemizin sadece bugününü değil, daha çok geleceğini tehdit etmektedirler.”


Arpalık !!! 

70 yaşındaki eski Başombudsman Nihat Ömeroğlu'nun Halkbank Yönetim Kurulu Üyesi yapılmasının yankıları sürerken, değişen Vakıfbank yönetiminde de sürpriz yaşandı. Fazilet Partisi'nin “emanetçi” kurucu Genel Başkanı İsmail Alptekin, Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkanı yapıldı. 74 yaşında olan Alptekin, daha önce de aynı bankada düz yönetim kurulu üyesi olarak görev yapıyordu.

xxx

Yukarıda ki haberleri okumayan vardır diye bir ke z daha paylaştım.

Neyin liyakatinden, neyin adaletinden, neyin hakkaniyetinden bahsediyorsunuz.

Siz her önünde Adalet yazıyor diye Adaletli davranacağını mı sanıyorsunuz hala.

Yediğiniz kazıkların haddi hesabı yok ve hala  iyimserseniz  evinizde sizden harçlık bekleyen  işsiz çocuğunuzun suratına bakmayın.

Utanın sıkılın, kahredin, rezil rüsva olun.

Ve tüm bunlara rağmen bu arpalıkları işgal eden yandaşları mezarlıklara yakın yerlerde durdukları halde buralara getirenlere biat edin.

Kim mi, niye mi ?

 Acıyanın!!!

DÜRÜST OLALIM !  

Uzun yazmayacağım.

Sokağa çıksaydık Dokunulmazlıklar kaldırılsın deseydik, herhalde en az yüzde 90 evet derdi.

Hal böyle iken CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasını ‘ CHP dokunulmazlıkların kaldırılmasına evet demeseydi böyle olmazdı ‘  mantığı ile yaklaşanlara bir soru? Arkadaş adamlar ellerinde ki çoğunlukla hırsızı, yolsuzu, haksızlığı, tecavüzleri, yangınları sorgulamaktan kaçıyorsa ve de hal böyle iken ya destek vermeseydi mantığı ile  bunların çanağına su dökmek neyin nesi ?

Dürüst olalım dürüst..

 

Dokunulmazlıkların kalkması sonrasında uygulama sadece muhalefete yapılıyorsa seslerini yükseltmesi gerekenlerin suçu başkalarına yüklemesi ülkede ki aymazlığın en hafif örneğidir.

Yüzsüzlük

Bu kadar mı olur , bu kadar mı yalana dolana sarılınır anlamak mümkün değil. Hep böyle gidecek zannediyorlar ve ha bire yalan üstüne yalan dolan üstüne dolan ile yatıp kalkıyorlar.

Bütün değerleri yok etmişler Allah’ı bile bir kenara koyup kendi yarattıklarına tapıp şahane hayatın keyfini sürüyorlar.

Size Nizamettin Biber isimli Miliyet Gazetesi Blog yazarı bir kişinin yazısından alıntı yapayım :

İmamı Gazali Felakete götüren 10 kötü kişilik özelliğini şöyle sıralıyor;

1-Kibir (Kendini başkalarından üstün tutma büyüklük taslama) 2-Cimrilik, 3-Ucub (Kendini beğenme, gururlanma)= Narsizm, 4-Riya (Gösteriş, iki yüzlülük), 5-Haset (Kıskançlık, çekememezlik), 6-Gazap (Kızgınlık, öfke), 7-Çok yemek yeme hırsı, 8-Çok söz söyleme hırsı, 9-Mal sevgisi, 10-Makam sevgisi. Narsist kişilik bozukluğu; kendini dev aynasında görmek, başkalarını düşünmemek, en ufak bir eleştiriyi onur konusu yapmakla ilgilidirler. Düşünceye asla önem vermezler, duyduklarına önem verirler, bilgiyi okuyarak değil naklen alırlar. Bu kişilikteki insanların inanç sistemleri de karma karışıktır. Bunlar için ibadet özden çok şekilden ibarettir. Giyim-kuşam, kılık kıyafet her türlü derin inanç ve düşünce sistemlerinin önüne geçmiştir. Başka insanların onaylaması ile kendilerini mükemmel hissederler, gururlu, kibirli ve mağrur olurlar, kendi kendilerine yetebilirler. Başkalarının onayı olmaz ise yada kesilirse birden kendilerini aşağı hissederler, çirkin olduklarını düşünürler, kıskançlık ve haset duyarlar ve kendilerine olan tüm güvenlerini yitirirler. Narsistik kişiler başkaları ile işbirliği yapmakta zorlanırlar çünkü dikkatleri hep kendi üzerlerinde olur. Yaptıkları her işte insanların hayranlığını kazanmaya ve mükemmelliklerini ve üstünlüklerini ispatlamaya çalışırlar. Başka insanların duygularını yada ne yaşadığını algılayamazlar. Anadolu’yu temsil eden, Mevlana ve Yunus Emre’nin tasavvuf ve sevgiye dayalı, insanın özüne yönelik anlayışının teğetinden bile geçmezler. Peki, Başka hangi kişilik özellikleri vardır? Kibirli olurlar, Egoisttirler, Özgüvenleri yoktur, Kıskançtırlar, Sabırsızdırlar, dikkatsizdirler. Ne yazık ki bu kişilerin liderlik yapma istekleri çoktur.

ADALET VE DİNSİZLER!!!

 

 Din, iman Adalet, fakir fukara hakkı,yetim hakkı, Rabia diyerek ortaya çıkanların neler yaptığını neylerinin ortaya döküldüğünü bilen biliyor.

Özellikle bilmesi gereken ve  gözü kapalı bunu ret edip ha bire din iman diyen ve elinden Kuran’ı düşürmeyen  bir zümre ise Allah’tan korkmamaya devam ediyor.

Biz korktuğumuz için bu gün Adalet dağıtmayanlara ve bunların maşası olanlara Kuran’dan biri kaç örneği hatırlatmak istedik.

Kim ki bu emirler uymuyorsa ya dinsizdir ya da Allahsız…

            XXX

Adaletli olmak

Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir. (NİSA/58)

 

Yakınların aleyhinde bile olsa adaleti gözetmek

Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (NİSA/135)

 

Şahsi kin dolayısıyla adaletten sapmamak

Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (MAİDE/8)

Yıllar sonra öğrendim ki;   

Kimseyi sizi sevmeye zorlayamazsınız.
Kendinizi sevilecek insan yapabilirsiniz,
gerisini karşı tarafa bırakırsınız...

Öğrendim ki...

Güveni geliştirmek yıllar alıyor,
yıkmak bir dakika.

Öğrendim ki...
Hayatında nelere sahip olduğun değil,
kiminle olduğun önemli.

Öğrendim ki...
Sevimlilik yaparak on beş dakika kazanmak mümkün,
ama sonrası için bir şeyler bilmek gerek.

Öğrendim ki...
Kendini en iyilerle kıyaslamak değil,
kendi en iyinle kıyaslamak sonuç getirir.

Öğrendim ki...
İnsanların başına ne geldiği değil,
o durumda ne yaptıkları önemli.

Öğrendim ki...
Ne kadar küçük dilimlersen dilimle,
her işin iki yüzü var.

Öğrendim ki...
Olmak istediğim insan olabilmem çok vakit alıyor.

Öğrendim ki...
Karşılık vermek,
düşünmekten çok daha basit.

Öğrendim ki...
Bütün sevdiklerinle iyi ayrılman gerek,
hangisi son görüşme olacak bilemiyorsun.

Öğrendim ki...
'Bittim' dediğin andan itibaren,
pilinin bitmesine daha çok var.

Öğrendim ki...
Sen tepkilerini kontrol edemezsen,
tepkilerin hayatını kontrol eder.

Öğrendim ki...
Kahraman dediğimiz insanlar,
bir şey yapılması gerektiğinde,
yapılması gerekeni şartlar ne olursa olsun yapanlar.

Öğrendim ki...
Affetmeyi öğrenmek deneyerek oluyor.

Öğrendim ki...
Bazı insanlar sizi çok seviyor ama,
bunu nasıl göstereceğini bilemiyor.

Öğrendim ki...
Ne kadar ilgi ve ihtimam gösterseniz de,
bazıları hiç karşılık vermiyor.

Öğrendim ki...
Para ucuz bir başarı.

Öğrendim ki...
Düştüğün anda seni tekmeleyeceğini düşündüklerinden bazıları,
seni kaldırmak için elini uzatır.

Öğrendim ki...
İki insan aynı şeye bakıp,
tamamen farklı şeyler görebilir.

Öğrendim ki...
Aşık olmanın ve aşkı yaşamanın çok çeşidi var.

Öğrendim ki...
Her şartta kendisiyle dürüst kalanlar,
daha uzun yol yürüyor.

Öğrendim ki...
Hiç tanımadığın insanlar,
iki saat içinde, senin hayatını değiştirebilir.

Öğrendim ki...
Duvarda asılı diplomalar,
insanı insan yapmaya yetmez.

Öğrendim ki...
Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında
çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.

Öğrendim ki...
Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez.
Gerçek aşkların da!

Öğrendim ki...
Tecrübenin kaç yaş günü partisi yaşadığınızla ilgisi yok,
ne tür deneyimler yaşadığınızla var.

Öğrendim ki...
Aile hep insanın yanında olmuyor.
Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven
öğrenebiliyorsunuz.
Aile her zaman biyolojik değil.

Öğrendim ki...
Ne kadar yakın olursa olsunlar,
en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir.
Onları affetmek gerekir.

Öğrendim ki...
Bazen başkalarını affetmek yetmiyor.
Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.

Öğrendim ki...
Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın,
dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.

Öğrendim ki...
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Öğrendim ki...
İki kişi münakaşa ediyorsa,
bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Öğrendim ki...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Öğrendim ki...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun,
pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.......

( Kaynağı belirsiz alıntı !)

 

 

VİCDANINIZ MI VAR ?  

Allahsızlar  köprüde hiçbir şeyden haberi olmayan gariban askerleri linç edip öldürdüler.

Bir tanesi bile mahkeme önüne çıkartılmadı.

Bir tanesine bile hesap sorulmadı.

Ama  birileri önüne geleni Fetocü ilan edip  içeri aldı, işkence yaptı sürüm sürüm süründürüyor.

Adalet Saray’ın kapısında bekliyor.

Nerede  o gariban 3-5 günlük askeri,  askeri lise öğrencisini öldürenler. Rahat mısınız, hiç mi vicdanınız sızlamıyor , bu ülkede hiç mi bir savcı bunlar için işlem yapmayacak.

Bakın Kemal Kılıçdaroğlu  bir askerin mektubunu okudu ( Bu arada linç edilen askerlerin durumunu takip edeceğini söyleyen CHP’den tık yok o başka )

Mektup şöyle :

…..

15 Temmuz 2016 günü yaşanan hain darbe girişimi günü birliğimde 3 günlük bir erdim. Bu 3 gün içinde yürüyüş eğitimden başka bir eğitim almamış bir askerlik yaptım. Tatbikat var diyerek hepimizi topladılar. Üzerinde hücum yeleği bile yoktu. Ben daha önce Ankara'ya ayak basmış biri değilim. Bizi araçlarla Ankara İl Emniyeti'nin önüne götürmüşler. Ömrüm boyunca eline silah değmemiş biriyim. O anda şok geçirdim donup kaldım. Polislerin araca gelmesiyle onlara sığındım. Ne olur sesim olur. Yetkilier sorun benim suçum fakir olup bedelli askerlik yapmamak seve seve asker ocağına gelmek mi yoksa devletimiz tarafından göreve getirilen komutanların emirlerine uymak mı yoksa polislere sığınmak mı? Beni 11 aydır cezaevinde süründen suçum nedir benim? 3 günlük askerim dedim aylardır bekliyorum her gün gözlerim kapıda ne gelen var ne giden. Kemal Bey zar zor geçinen bir aileyiz. Beni görebilmek için bile eşten dosttan borç alıp geliyorlar. 20 yaşımda psikolojim alt üst oldu. Tek çarem sizsiniz İsmail Sade bir er.'

 

YA GÜLÜN YA AĞLAYIN !!!

Aşağıda bir haber var haberin devamında ise  olmayan Adalet’in (!) bakanının cevaplanması istemi ile sorulan sorular.

Gülerek mi okursunuz ağlayarak mı bilemem ama.

Bu sorulara şimdi yanıt verilemez biliyorum.

Ama soruların içinde yanıtları var zaten.

Tarih  karanlık sayfalarına çok süratle bu dönemleri yazmaya devam ediyor…

xxx

CHP İstanbul Millekvekili Eren Erdem Bülent Arınç'ın damadının tahliye edilmesiyle ilgili önemli bir iddiayı Meclis gündemine taşıdı. Erdem, ‘Damat, Gökçek’in FETÖ’ye dağıttığı arsaları açıklayacağı için mi serbest bırakıldı?’ diye sordu.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a verdiği soru önergesinde, 200’ü aşkın gündür tutuklu bulunan Cumhuriyet Gazetesi yazarlarına ve Sözcü çalışanlarına değinen Erdem, sabit ikametgah gerekçesini hatırlatarak ‘Bu kişiler göçebe olarak çadırda yaşadıkları için mi serbest bırakılmıyor’ dedi.

CHP’li Erdem’in önergesinde şu ironik sorular yer aldı:

1. 221 gündür tutuklu bulunan Akın Atalay, Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Güray Öz, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör; 160 gündür tutuklu bulunan Ahmet Şık ve haftalardır tutuklu olan Yunus Emre İper ve Oğuz Güven, sabit ikametgahı olmadığı için mi serbest bırakılmamaktadır? Bu kişiler göçebe olarak çadırda mı yaşamaktadır?

2. Sözcü Gazetesi muhabiri Gökmen Ulu ve internet sitesinin sorumlu müdürü Mediha Olgun, attığı tivitler ve köşe yazısı için 2’şer kez ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan Atilla Taş ve gazeteci Murat Aksoy 150’den fazla gazeteci göçebe hayat sürdükleri için mi serbest bırakılmamaktadır?

3. 93 gündür açlık grevinde olan akademisyen Nuriye Gülmen, öğretmen Semih Özakçayla birlikte tutuklu bulunan akademisyenlerin serbest bırakılmamasının gerekçesi sabit ikametgahlarının olmayışı ve ‘parklarda yaşıyor olmalarından’ mıdır?

4. Aynı serbest bırakma gerekçesi neden öğretmenler, 3 günlük erler veya sadece bankaya para yatırdığı için bebeğiyle hapse atılan anneler için geçerli olmamaktadır?

5. Arınç’ın damadının serbest bırakılmasının nedenlerinden biri, yine Arınç’ın Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek’in FETÖ’ye ‘parsel parsel’ dağıttığı arsaları açıklayacağı iddiası mıdır?

6. Damadın serbest bırakılmasının bir diğer nedeni, Arınç’ın ‘cübbesini giymesinden’ duyulan çekinceden mi kaynaklanmıştır?

7. Partiniz içerisinde siyaset yapan şahısların damatları için ‘cezai ehliyeti ortadan kaldıran’ özel bir KHK çıkarmayı düşünüyor musunuz?

 

‘MİŞ’ GİBİ MÜCADELE 

Türkiye çok garip bir ülke oldu.

Vurdumduymaz bir ülke.

Ne olursa olsun normal, ne olursa olsun sıradan.

Balatayı sıyırmışız gibi bir hal var.

Dün şöyle bir yazı yazıyorum.

“Halen görevde olan 12 vali, ByLock kullanıyor” diyorum.

İçişleri Bakanlığı’ndan “çıt” yok.

“Bir büyükşehrin valisi, ByLock’tan tam tamına 1800 kere mesajlaşmış” diye yazıyorum. Aktif değil, çok aktif kullanıcı.

Yine çıt yok.

“Bunların belgesi, bilgisi savcılarda ve savcılar bunu saklamıyor, üzerini örtmüyor” diyorum.

Adalet Bakanlığı’ndan da “çıt” yok.

Sonra Cumhurbaşkanı’na, “FETÖ ile süper mücadele ediyoruz efendim” diyor herkes.

Yemezler arkadaşlar yemezler.

FETÖ ile mücadele eden falan yok.

“Miş gibi” yapan ise çok.

xxx

Yazının sahibi ben değilim.

8 Haziran günü yayınlanan bir yazı.

Biraz bekledim nasıl yanıt gelecek diye.

İktidar kanadından tık yok.
Yazıyı kaleme alan, birilerinin dediği gibi  Gezici, terörist, falan filan değil.

Habertürk’den yani bizi deyimimizle yandaş gazeteden Fatih Altaylı.

Şaşırdınız mı ?

Yo aslında şaşırmamanız gereken yazılan ve iddia edilen konularda tık demeyen CHP yönetimi olmalı !

Yoksa AKP’nin tık demesine gerek yok. Onlar Mış’la Muş’la nenni söylemeye devam ediyorlar!

 

 

BİR ÖLMEDİNİZ !!! 

            Din adına, Müslümanlık adına her türlü herzeyi yiyip her türlü ahlaksızlıkla meşgul olan ve  dini saptıranların saltanatı sürüp gidiyor.

Atatürk’e küfür eden bir şerefsiz ne hikmetse bir aya yakın zamandır yakalanamıyor.

Apuk sapuk adamlar din adına  fetva vermeye devam ediyor.

Dinin başındakiler ise haram para ile hacca gidilebileceği yolunda fetva verebiliyor.

Ondan sonrada bazı şerefsizler çıkıp oruç tutmayanlar dövülür diye biliyor.

Diyanet’in böyle açıklamalar yaptığı yerde böyle sapkınların çıkması doğru değil mi ?

TV 8’de “Sahur Vakti” programına Prof. Dr. Cevat Akşit isimli ilahiyatçı konuk oldu. Cevat Akşit, kadınların regl döneminde oruç tutma durumlarıyla ilgili bir soruya skandal bir yanıt verdi

Akşit oruç tutmayanların dışarıda yemek yememesi gerektiğini söyledikten sonra, “O hayızlı kadınlar da biz tutmuyoruz diye sokakta bir şey yiyemezler. Dayak yerler ha bak. Dinen dayak yerler. Gizli yesinler” ifadelerini kullandı.

Ulan bir ölüp başımızdan defolup gitmediniz.

Ateşlerde yanasınız inşallah!!!

15 yıldır aynı tantana  

Demek ki akıllısı da akılsızı da cahili de okumuşu da yiyor bu anlatılanları.

15 yıldır işsizlik , taşeron, emekli maaşları, pahalılık falan filanı her seçim öncesi düzelten ve yine her seçim ve halk oylaması öncesi terörü bitiren bu iktidar hala ayni palavraları sıkmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz gün grup toplantında konuşan Başbakan Yıldırım "Hedefimiz işsizliği tek haneli rakamlara indirmek. İstihdam seferberliği gibi, genç işsizliği için de bir eylem planı hazırlıyoruz. Ay sonu tamamlanacak" dedi.

Kaç bininci değişi bilemiyoruz.

Seçim ve halk oylaması sonuçlarına bakınca değişen fazla bir şey olmayınca bu konuşmalara itibar edildiği ve her dönem yenildiği ortada.

O halde cıbbana devam

SORULAR. APTAL MISINIZ ?  

Aşağıda Başbakan tarafından yanıtlanması istemiyle CHP milletvekili Eren Erdem tarafından sorulan sorular var ?

Sorulara yanıt gelir mi bilinmez ama sorular içinde yanıtı da barındırıyor.

Ne  tezgaha gelmişiz haberimiz yok.

Ver mehter ver gitsin. Cıbbana devam…

Ne şehit ne gazi derler sonrada çıkarlar aradan.

Ey okuması yazması olanlar… Kendinizi hala akıllı mı zannediyorsunuz. ? Bu zamana kadar öyle zannettiniz  ama bir kere daha düşünün.

Tarih hiçbir şeyi salkıyamıyor.

Buyurun okuyun soruları :

….

Uluslararası hukuk dikkate alındığında, vatansız kişilerin bir ülkeye iadesi süreci nasıl işlemektedir? Vatandaşlıktan çıkarmak iadeyi kolaylaştıracak mıdır?

Seçim sürecinde meydanlarda firari FETÖ teröristleri için ‘yargılama ve idam’ gibi sözler hangi amaçla verilmiştir?

Vatansız kişilerin bulundukları ülkeye ‘sığınma’ talebinde bulunması, iade ve yargılama sürecini nasıl etkileyecektir?

Resmî Gazete’de yayınlanan 130 kişilik liste hangi kriterlere göre ve kimler tarafından hazırlanmıştır?

Emniyet’te yayınlanan listelerdeki teröristlerin tümü neden listede yer almamaktadır? Listede TSK imamı olduğu söylenen Adil Öksüz ve Yunanistan’a kaçan askerler neden bulunmamaktadır?

Listenin dördüncü sırasında yer alan Haydar Kırkan'ın 2016 yılında öldürüldüğü iddiası doğru mudur?

 

Vatandaşlıktan çıkarma tedbirine yönelik ‘yurda dönme’ çağrılı yeni listeler yayınlanacak mıdır?

RAMAZANIN YÜZÜ SUYU HÜRMETİNE !!!

Unutanlar için bu kutsal ayda hatırlatalım dedik :

….

Cumhurbaşkanımız Erdoğan çevresinde kendisinden hiçbir menfaat beklemeden şahsına yönelik coşkun bir sevda taşıyan bir çok insana yer vermesiyle de biliniyor. Bu şahsiyetlerin en halis duygularla Erdoğan'a gösterdiği bağlılık o kadar yoğun ki, tercüme edip Merkel'e göndersek gözyaşları içerisinde kalır, Obama'ya iletsek sedatif ilaç almak zorunda kalır. Elbette volkanlar gibi patlayan bu sevda da kültürel hafızamızda önemli izler bırakıyor. Erdoğan aşığı diyebileceğimiz zatların vermiş olduğu beyanatlar ile Sayın Cumhurbaşkanı'nın "nasıl bir insan" olduğunu çok daha iyi görme, anlama fırsatı buluyor, biz naçiz kullar da ona göre konumumuzu alıyoruz. İşte sevdanın yanardağlar gibi taşarak patladığı en fantastik 9 an.

9. AKP İstanbul Milletvekili Oktay Saral: "Erdoğan için her gün 2 rekat şükür namazı kılınmalı"

8. Egemen Bağış: "Erdoğan İkinci Atatürk olacak"

7. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yiğit Bulut: "Erdoğan benim Atam"

6. AKP Çorum Milletvekili Murat Yıldırım: "Erdoğan ümmetin lideri"

5. AKP Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar: "Dünya Lideri"

4. Atılgan Bayar: "Halife-i ruyi zemin"

3. AKP Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin: "Erdoğan'a dokunmak bile ibadettir"

2. AKP Aydın İl Başkanı İsmail Hakkı Eser: "Erdoğan ikinci peygamberdir"

1. AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan: "Erdoğan Allah'ın tüm vasıflarını üstünde toplayan bir lider"

Feto’nun Türkiye’ye iade edilmemesi için ellerinden geleni yapıyorlar

 

Kim ne derse desin Feto Türkiye’ye getirilmesinde nasıl olursa olsun mantığı sürüp gidiyor.

İlk önce idamı getirelim, idam diye bağırdılar.

İdamın gelmesi demek Feto’nun sittin sene Türkiye’ye verilmeyeceği manasına geliyordu. Bundan vaz geçmiş gibi görünüyorlar.

O arada ne oldu bir

            OHAL kapsamında 3 yeni KHK yayımlandı. Buna göre 'yurda dön' çağrısına uymayan kişi vatandaşlıktan çıkarılmış olacak. Bu kararname ile (yurda dönmeyeceği tahmin edilen) Fetullah Gülen'in de vatandaşlıktan çıkarılacak kişiler kapsamına gireceği düşünülürse; FETÖ örgütünün elebaşının 'Hangi diplomatik yollarla iadesi istenecek?' sorusu gündeme geliyor. Kim hangi akla hizmet ediyor anlamak mümkün değil.

Hani  Feto ile mücadele kavramı boşta havada istenmiyor siyasi ayağın ortaya çıkarılmadığı yerde Feto ülkeye gelip belgeleriyle konuşursa ne olur diye mi düşünüyorlar.Vatandaşlıktan çıkartılan adamı nasıl hangi hakla isteyeceksin.

ABD’nin eline yeni bir koz vererek adamları güçlendiren mantığın arkasında ne yatıyor.

Her şey komediye döndü. Mahkemelerde tiyatrolar oynanıyor, Fetocu olmayanlar içeride adamı olanların şahitliği ile kiriptocular, ortaya çıkan fetocular dışarıda.

Bazılar bu memleketin insanın tümünü aptal yerine koyuyor ama bilin ki öyle değil.

Siz her türlü sulandırmayı her türlü adamlarınızı kayırmayı sürdürün.

Eninde sonunda tiyatroyu kim oynuyor, filmi kim çeviriyor, kim  Feto’nun iadesini istemiyor, kim siyasi ayağın ortaya çıkmaması için diretiyor  eninde sonunda ortaya çıkacak.

 

“Yaşam için 13 ifade”  

Seni sen olduğun için değil, senin yanında olduğum zaman, ben olduğum için seviyorum

Hiç kimse senin gözyaşlarını hak etmez ve onu hak eden seni asla ağlatmayacak olandır

Birini seni, senin istediğin gibi sevmemesi onun seni tüm varlığıyla sevmediği anlamına gelmez

Gerçek dost, elini tutuğunda kalbine de dokunandır

Birini özlemenin en kötü yolu, yan yana oturduğun halde onu hiçbir zaman elde edemeyeceğini bilmendir

Üzüntülü olduğun zamanlarda bile gülümsemeyi asla bırakma, biri gülümsemene aşık olabilir

Bu dünyada bir insan olabilirsin ama birisi için bir dünya olabilirsin

Zamanını seninle geçirmekle ilgilenmeyen biriyle zamanının harcama

Beklide Allah doğru kişi ile karşılaşmadan önce yanlış insanlarla karşılaşmamızı istemiştir, böyle olunca minnettar olacağızdır

Bir sona geldiğin için ağlama, onu yaşadığın için gülümse

Seni kıracak insanlar her zaman olacaktır, öğleyse güvenmeye ihtiyacın var, sadece dikkatli ol

Daha iyi bir insan ol ve yeni bir insanla karşılaşmadan o kişinin de senin kim olduğunu ümit etmeden önce kendinin kim olduğunu bildiğinden emin ol

Çok fazla uğraşma, en iyi şeyler ummadığın zamanlarda olur

 

“Olan her şeyin arkasında bir sebep vardır. (Alıntı ) 

 EVLİLİK NEDİR?

Melih Cevdet'e sormuşlar 'evlilik nedir' diye.Eskiden demiş, kız tarafının ve oğlan tarafının ailesi bir araya gelir, yeni çiftin kuracağı yuva için beraber hazırlık yapılır, beraberce yeni ev düzülürdü. Tabi o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna 'evlenmek' denirdi. Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde yani katlarda oturuyorlar, bu yüzden artık evlilik 'katlanmaktır' demiş.' 
 


                 EVLİLİK
 
 
1- Bir adam gazeteye ilan vermiş: ''Eş arıyorum''.
    Ertesi gün yüzlerce mektup almış. Hepsi aynı şeyi söylüyormuş.
    ''Benimkini alabilirsin.''
 
 
2- Bir adam karısına arabasının kapısını tutuyorsa emin olabilirsiniz.
   ''Ya  arabası yenidir ya da karısı!..''
 
 
3- Bir genç babasına sorar; ''Baba evlenmek kaça mal olur?''
    Baba cevap verir: ''Bilmiyorum oğlum, ben hala ödüyorum.''
 
 
4- Evli erkeklerin psikolojisi arkadaşlarla lokantaya gitmeye benzer.
    İstediğin yemeği sipariş edersin, sonra yanındakinin istediği  yemeği görüp
    ''Keşke onu isteseydim'' dersin.
 
 
5- Evliliğin ilk yılında adam konuşur kadın dinler,
    ikinci yılında kadın konuşur adam dinler,
    üçüncü yılında her ikisi de konuşur, komşular dinler.
 
 
6- Bir kavgadan sonra kadın kocasına bağırır:
    ''Seninle evlendiğimde tam  bir aptalmışım.''
    Adam cevap verir: ''Evet aşıktım, fark edemedim.''
 
 
7- Bir davette bir kadın arkadaşına sorar; ''Alyansını yanlış parmağına takmıyor musun?'' Diğer hanım cevap verir; 
    ''Evet yanlış adamla evliyim  de ondan.'' ( Alıntı ) 

Ordu havaalanı 

Ordu Havaalanı 2. Yılına girmiş.

Yetkililer beyanat veriyor Ordulu ve Giresunlu hemşerilerimizin bundan çok memnun olduğunu, 2 yılda yaklaşık 1,5 milyon kişinin yolculuk yaptığını övünerek söylüyorlar.

Buraya kadar her şey iyi güzelde.

2 yıldan bu yana bu havaalanında yaşanan sorunlar da var ama bunu gideremedik veya şu tarih de gidereceğiz diyen yok.

Arkadaş 2 yıl geçmiş hala öz kötü havada siste dumanda yağmurda karda uçuklar ne inebiliyor ne kalkabiliyor.

Demem odur ki denize havaalanı yapmakla övünüyoruz ama 2 yıldır bu alanın eksikliklerini gideremiyoruz.

Türk işi denilen bu mu olsa gerek ? !

 KEZBAN ANNE

            Hayata Dönüş Operasyonu sırasında kolu kopan Veli Saçılık'ın annesi Kezban Saçılık da KHK ile işlerinden olan ve 75 gündür açlık grevi yapan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’nın gözaltına alınmasına tepki gösteren insanların toplandığı İnsan Hakları Anıtı’nın önünde yerlerde sürüklenmiş bir polis ayrıca botları ile ezmişti.

           Nefret ettim insanlığınızdan, nefret ettim kusmalarınızdan, nefret ettim kininizden. Nefret ettim adaletinizden.

           Yazıyı uzatmaya gerek yok. Bunu yapanlar aferin almıştır kesin.

             Ama bakın o Kezban anne ne diyor:

              “17 yıl önce Burdur'da Veli'nin kolunu kopardıklarında beni gene böyle yerlerde sürüklemişlerdi, elbiselerim çıkmıştı, ondan sonra bir daha hiç etek giymedim” 

ARENA !

 

AK Parti genel başkanı ve C,Başkanı Erdoğan Arena ne ya  deyince birilerinin aklı başına geldi.

Ordu’da da yeni stat biri iki yıl önce  gündeme gelince yerde kalem bulup   gazetecilik yapan , tv’de mikrofona  3 kelime ile konuşanlar Ordu Arena ismini koymuşlardı o  günlerde.

Bende Arena ne demek kardeşim ne alaka diyerek Türk Dil Kurumunun sözlüğünden arenanın  ne demek olduğunu belirterek tepki göstermiştim.

O günlerde Arena’ların kurdelelerini kesen kelli felli adamlar ya Türkçenin ırzına geçiyorsunuz dediğimizde bizi tıklamıyorlardı bile.

 Şimdi ne oldu Reis söyledi  Tüpçü ikilemeden hemen stat isimlerinde  ki arenaları kaldırdı.

Yahu sizin hiç mi aklınız fikriniz yok.

Birileri derken burun kıvırırken çıkıp ortaya bu ne kardeşim Türkçe kullanalım demediler.

Ha stadyum  Türkçe kökenli mi dersen.

Hiç olmazsa Arena’dan daha namuslu  ve içinde futbol var !!!

(Dip not : Gazeteciler cemiyeti başkanı ve  bu gazetenin sahibi Recep Aydın’ın annesinin ölüm haberini bana verme zahmetinde bulunan bu gazetede ki arkadaşlara itina ile teşekkür ederim !!!  Aydın ve ailesine sabırlar , merhumeye Allah’tan rahmet diliyorum )

ABORJİNLERİN DUASI 

Sana;

Seni ayakta tutmaya yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni dilerim.
Aydınlık bir bakış açısına sahip olmana yetecek kadar güneş diliyorum.
Güneşi daha çok sevmene yetecek kadar yağmur diliyorum.
Ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar mutluluk diliyorum.
Yaşamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum.
İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar kazanç diliyorum.
Sahip olduğun her şeyi takdir etmene yetecek kadar kayıp diliyorum.
Son "Elveda"yı atlatmana yetecek kadar " Merhaba" diliyorum.

 

ABORJİNLER KİMDİR

Aborjinler ifadesi genel olarak tüm bir Avustralya, Tazmanya ve çevre adalarda yaşayan yerlileri tanımlamakta kullanılmakla birlikte bu isimlendirmenin dil ve yaşayış biçimi olarak ortak noktalarıyla birlikte farklılıklar da taşıyan geleneksel toplulukları işaret ettiği de unutulmamalıdır.

Yerli kabilelerden bazıları; New South Wales ve Viktorya'da Koori, Queensland'da Murri, Güney Avustralya'da Noongar, Merkezi Batı Avustralya'da Yamatji; Güneybatı Avustralya'da Nunga, Kuzey Avusturya'da ve Kuzey bölgelerine komşu bölgelerde Anangu; orta Kuzey bölgede Yapa, Doğu Arnhem topraklarında Yolngu ve Tazmanya'da Palawah kabileleri gibi.

En büyük gruplardan Anangu (Çölden gelen kişi anlamına gelmektedir) kabilesinin Yankunytjatjara, Pitjantjatjara, Ngaanyatjara, Luritja ve Antikirinya şeklinde alt toplulukları bulunmaktadır.

Aborjinler'in yaşadığı Kuzey Aranda bölgesinin dilinde Tjilpa sözcüğünün diğer sözcüklerden çok daha özel bir anlamı vardır. Tjilpa, "kedi" demektir. "Tjilpa Adamlar" ise Tjilpa Mitolojisi'nde Tjilpa Totem'ine ait efsanevi ataları anlatır.

 

   İŞTE TÜRKİYE ! 

Türkiye Gazetesi yazarının  yazısından

2014 yılından günümüze kadar yaptığı hesaplamaya göre, Cumhurbaşkanı'nın uçağına 21 ayrı gazeteci toplamda 180 defa binmiş.

Ali Adakoğlu (Milat): 16

Selçuk Tepeli (Habertürk): 14

Serdar Karagöz (Daily Sabah): 14

Turgay Güler (Güneş): 13

Murat Kelkitlioğlu (Akşam): 13

İbrahim Karagül (Yeni Şafak): 10

Ekrem Kızıltaş (Takvim): 9

Erdal Şafak (Sabah): 9

İsmail Kapan (Türkiye): 9

Hakan Çelik (Posta): 8

Ergün Diler (Takvim): 8

Vahap Munyar (Hürriyet): 7

Nihal Bengisu Karaca (Habertürk): 7

Halime Gökçe (Star): 7

Fikret Bila (Hürriyet): 6

Nuri Elibol (Türkiye): 6

Akif Beki (Hürriyet): 6

Mustafa Kartoğlu (Star): 5

Verda Özer (Hürriyet): 5

Nuh Albayrak (Star): 4

Nagehan Alçı (Milliyet): 4

xxx

Şimdi bu rakamlar ve gazete isimleri size neyi anlatıyor ?

Aslında anlatmıyor ?

Hiç bir önemi yok.

Ülkeyi bu halde  dediğim de AKP’li MHP’li arkadaşlar bana kızıyor.
İşte size demokrasi, işte size hoş görü, işte size istediğiniz  düzen.

Alın nereye dayarsanız dayayın

 

ADALET!!! 

Rusya ile Türkiye arasındaki ‘uçak krizi’nde pilotlardan birini öldürmekle suçlandığı davadan takipsizlik kararı çıkan Alparslan Çelik’e ‘harp silahı bulundurma’ suçundan beş yıl hapis cezası verildi.

 

Önceki yıl 24 Kasım’da SU-24 tipi Rus savaş uçağı Türkiye-Suriye sınırında bir Türk F16’sı tarafından ‘hava sahasını ihlal ettiği’gerekçesiyle düşürülmüş, uçaktan paraşütle atlayan pilotlardan biri esir alınmak yerine Alparslan Çelik’in birliği tarafından havada vurularak öldürülmüştü.

Son olarak Çelik, vurulmaması yönünde emir vermesine rağmen pilotun komutası altındaki kişilerce öldürüldüğünü öne sürmüştü.

Rus pilotun öldürülmesi olayına ilişkin hakkında takipsizlik kararı verilen ancak daha sonra yeniden soruşturma başlatılan ve ‘harp silahı bulundurma’ suçundan sekiz yıla kadar hapis istemiyle yargılanan Çelikin de arasında bulunduğu 18 sanığın İzmir 27’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada karar çıktı.

Çelik de dahil yedi kişiye beşer yıl hapis cezası verilirken, bir kişiye 1.5 yıl, iki kişiye de 10’ar ay hapis cezası verildi.

Çelik, başka suçtan hükümlü olduğu için cezaevinde bulunuyor.

XXX

Bir haberi paylaştım sizlerle.

Okumamış olabilirsiniz diye!

Türkiye’de adalet bu .

Var mı itirazı olan ? 

Ordu'ya şehir hastanesi müjdesi  

Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Enver YılmazSağlık Bakanlığı tarafından Ordu'ya yapılacak 800 yataklı şehir hastanesinin Eskipazar mevkisinde bulunan Botanik Park alanına inşa edileceğini açıkladı.

Sağlık Bakanlığı tarafından Ordu Üniversitesi (ODÜ) kampüs alanında 76 dönümlük alanda yapılması planlanan 400 yataklı Ordu Devlet Hastanesi yeni inşaatı projesinin iptal edilerek, yerine 800 yataklı şehir hastanesi yapılması için karar alındığını belirten Ordu Büyükşehir Belediye Başkanı Enver YılmazAltınordu İlçesi'ne bağlı Eskipazar'daki 116 dönüm arazi üzerine şehir hastanesi inşa edileceğini belirtti.

"Botanik Park toprağı yanlış döşenmiş"

Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın son Ordu ili gezisinde ODÜ kampüs alanındaki araziyi incelediğini ancak yetersiz bulduğunu belirten Yılmaz, daha sonra Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile Orman ve Su İşleri BakanıVeysel Eroğlu'nun ortak yaptığı görüşmelerde hastanenin Eskipazar mevkisinde yapılmasının kararlaştırıldığını söyledi. Botanik Park'ta bugüne kadar 15 milyon değil, 12 milyon lira harcama yapıldığını, buna rağmen kullanışsız olduğunu belirten Yılmaz, "Orman ve Su İşleri Bakanlığı Botanik Park için bugüne kadar 12 milyon lira harcamış. Daha sonra bize devredildi. Baktık ki, aylık işletme gideri 200 bin lira. Belediye olarak biz bitki ve ağaç dikecek peyzaj düzenlemesini gerçekleştirecektik. Ancak Botanik Park'taki topraktan artık verim alınmıyor. Çünkü işi alan firma toprağı devridaim sırasında verim üretemez duruma getirmiş. Ayrıca Botanik Park'a sadece 4 milyon lira elektrik tesisatı döşemişler. Yani Botanik park değil sanki elektrik park. Bu nedenle Bakanlık ile firma arasında mahkeme sürüyor" dedi.

xxx

Yukarıda ki haber İHA tarafından yapılmış ve servis edilmiş. Haber İHA tarafından yapılınca elbette Müjde olarak sunulacak!!

Evet gerçekten de müjde. İyi ki o alana yapılıyor.  Başkanın dediği gibi soygun armış toprak verimi yokmuş.

Kim yapmış nasıl yapmış araştırılsın hesap sorulsun.

Bedava yerimiz varken  başka yere mi yapılacak hastane.

Hastane müjdemize çok sevindim çok….

 

 Sıra geldi bakanlıklara ! 

Okumayan duymayan vardır önce şu haberi bir okuyun :

. TBMM Genel Kurulu'nda yapılan 2'nci tur oylama sonucu Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyeleri belirlendi.

Yargıtay Üye Kontenjanından; Yaşar Şimşek, Mehmet Ademoğlu, Alp Arslan, Danıştay Üye Kontenjanından; Cafer Ergen, 
Öğretim Üyesi Kontenjanından; Ali Cengiz Köseoğlu, 
Avukat Kontenjanından; Songül Yazar, 
Öğretim Üyesi/Avukat Kontenjanından; Hamit Kocabey, 
Genel Kurul'da yapılan oylamanın ardından HSK üyeliğine seçildi. 

HSK’nın yeni üyelerinden Songül Yazar AKP Beyoğlu Meclis Üyesi iken, Hamit Kocabey ise Devlet Bahçeli’nin avukatı ve MHP MYK üyesi.

xxx

Memleketi  ne uğruna sattığı ve nasıl iş birliği yaptığı belli olan Bahçeli muradına eremedi daha !!!

 Sırada bakanlıklar ve arpalıklar var.

Bahçesinde yetişen aykırı otların ortaya saçılmaması için bir anda her şeyini feda  ederek (!) tüm konuşmalarını yani tükürdüğünü yalayarak biat eden Bahçeli, tarih seni en kötü sayfasına yazdı.

Sen hala ölümsüzlüğü mü bekliyorsun ? 

Zaman sizin !!!

            Siz  hükümetin valisi, belediye başkanı..  bürokratı vs. olabilirsiniz.

            Şimdi ki zaman sizden yana.

           Mahkeme kararı tanımazsınız, yürütmeyi durdurma diye bir şey sizi durduramaz.

          Gönderirsiniz kolluk kuvvetlerinizi  iktidarın copu yaparsınız dağıtırsınız ortalığı.

             Kamyonlarınızla yüklersiniz istediklerinizi…

          Sanmayın asıl kabahatli  sizsiniz.

          Asıl kabahatli Orduspor’u satan sözde yöneticilerdir. Hesaptan kitaptan anlayan başkanlardır.

           Sizde bu  fırsatı bulmuşken ne güzel de yapıyorsunuz.

            Ama unutmayın ki internet dünyasındayız.

          Bu nereye kadar sürecek bilinmez ama bir tuşa basılınca  tarih anında kötüleri ekrana düşürecek.

          Silemeyeceksiniz…

          Bir gün, bu gün yarı fani hale gelmiş Orduspor dirilir.

           Dirilirde siz nerede olur nasıl anılırsınız bilemem !

 

BİRİ ANLATSIN

 

Ordu Amatör Spor Kulüpleri Federasyonu başkanı Zafer Öztürk Orduspor konusunda yaptığı paylaşımlar ve açıklamalar üzerine çalıştığı kurum olan Tarım İl müdürlüğü bünyesinden Akkuş’a sürgün gönderilmiş.

Öztürk diyor ki paylaşımlarımdan söylediklerimden rahatsız olanlar beni Akkuş’a sürü ama Orduspor konusunda mücadeleme devam edeceğim.

Öztürk sosyal paylaşım sitesinde şunları söylüyor :

EVET ORDUSPOR DA 1.SEZON HİZMET VERDİM HEM ANTRENÖR OLARAK HEM SPORTİF DİREKTÖR OLARAK. FAKAT KULÜP TE ÖYLE SIKINTILAR VARDIKİ BİZ BİRAZ OKSİJEN TÜPÜ OLMAYA ÇALIŞTIK. AMA ACIDIR TAKIM KÜME DÜŞÜRDÜK. ..BAŞTA BU KULÜBÜ YÖNETİMLER HARİCİNDE ŞEHRİN VALİSİ VE BELEDİYE BASKANININ DESTEK VERMEMESİYLE BU HALE GELMİŞTİR. BAŞ SORUMLU ENVER YILMAZ DIR. SONRA VALİDIR. ŞEHRİN TEK TAKIMI ORDUSPOR MAÇINDA BİR KERE GÖRME ŞANSIMIZ OLMADI. TAKIMIN PIMİNI ÇEKEN BAŞKANLAR VE ENVER YILMAZ DIR. ONUN EGO VE KAPRISLERI SONUCU BU 50.YILLIK TAKIM BİLE BİLE DÜŞÜRÜLMÜŞTÜR. ÖNCE AMATÖR SAHALARI YIKMAK İSTEDİLER ORAYA STAD YAPMAK SONRA ÖR BEL ŞİRKET OLARAK TERCANLAR A AİT YERLERİ İSTİMLAK EDEREK ORAYI ALDILAR. ORTADA KALAN ORDUSPOR TESİSLERİ KÜME DÜŞMESİ VE SAHİP SİZ KALMASINI FIRSAT BİLEREK ORDUSPOR TESİSLERİNİN PEŞİNE DÜŞTÜLER. ORAYIDA YIKIP GÖRECEKSİNİZ STAD BAHANESİ İLE SHERATON OTEL VE KONUT YAPIP RANT SAGLAYACAKLAR. ..BENİ ENGEL GÖRÜP BAŞKANLIĞIM VE ORDUSPOR DAKİ GOREVİMDEN DOLAYI UZAKLAŞTIRMA YAPIP YILDIRMA YAPMAYA CALISIYOLAR. HER ZAMAN KARŞI ÇIKTIM YİNE ÇIKIYORUM ORAYA STAD YERİ OLMAZ ZEMİN STAD OLMASINA MÜSADE ETMIYO AMA YAPİCAKLAR. SESİ ÇIKANLARI DOĞRULARI KONUŞANLARI SUSTURMAYA ÇALIŞIYORLAR. BEN SUSMADİM SUSMICAMDA .BENİ VALİ BEY SÜREREK CEZALANDIRIYO.TABİKİ ENVER BEY TALİMATIYLA. AMA CANI YANANIN CANIDA YANAR. SPOR ADINA NE DOĞRU BILIYORSAM NEYE INANIYORSAM ONU DEVAM EDİCEM. .VALİ BU ŞEHİRDE MİSAFİR ORDUDA YÜZ YÜZE BAKİCAMİZ İNSANLAR SİZ BİZİM YÜZÜMÜZE NASI BAKACAKSİNİZ. ..

xxx

Orduspor’u savunduğu için sürgün gönderildiğini ileri süren Öztürk’ün bu açıklamalarına  sorumlu tuttuğu kişilerden ses çıkmayacağını biliyoruz da bu nasıl iştir diye kendi kendime sormaktan duramıyorum.

 

Güç bende , güç biz de mantığı ile yapılan tüm eziyetler elbet bir gün biter ama ne acılar , ne de bu acıları yaşatanlar unutulur.

Su arızaları konusunda şüpheliyim

 

Ordu tarihinde meydana gelen bir su arızası 3 günü aşkın bir süre sonra ancak giderilebilmişti  geçtiğimiz günlerde

Büyük şehir olduktan sora çok sık su arızaları  gündeme gelmeye başladı.

Pek anlamasam da anlayanlar tamir ve onarımın çok uzun sürdüğünü ileri sürüyor.

Geçtiğimiz gün biri büyük olmak üzere 3 su arızası yaşandı Soya sapağında gece patlayan suya Oski’nin internet sitesine göre sabah 10’da müdahale edilmiş ve suyun 17’de verileceği yazıyordu. Teknolojinin bu kadar gelişmiş olduğu bir ortamda acaba niye hızlı ve seri bir şekilde müdahale edilemiyor.?

Dediğim gibi bu konularda iyiden iyiye şüphe duymaya başladım!!!

Bence Enver başkan bu konuyu detaylı bir şekilde soruşturmalıdır.

Yoksa birilerinin şaka ile karışık konuştuğu gibi bu işlere de mi Feto parmak atıyor? ! 

HESAP  SORAMAYAN CHP !

Çeşme'nin Ardıç Koyu'ndaki yapılaşma faaliyeti ile ilgili Belediye Başkanı CHP'li Muhittin Dalgıç'ın yaptığı açıklama, ‘eksik' olarak değerlendirildi. İşte Çeşme Belediyesi'nin açıklamada eksik bıraktığı konular ve kafalardaki cevap bekleyen sorular:

PROJE NEDEN 7 KAT?

– Çeşme Belediyesi'nin açıklamasında belirtildiği gibi, söz konusu bölge Turistik Tesis Alanı. Yapılabilecek otel de en fazla 5 katlı olabilir. Konut ya da rezidans ise yapılamaz. Fakat söz konusu şirketin buraya otel değil, 7 katlı konut yaptığı ileri sürülüyor. Çeşme Belediyesi kamuoyu açıklamasında bu önemli ayrıntıya niçin açıklık getirmedi?

xxx

Büyükçekmece sahilde yer alan Albatros Parkı 160 milyon TL'ye satıldı. CHP'li belediyeye ait alanın satılması tartışmalara neden oldu. Alanı satın alan grupta Arapların varlığı yine dikkat çekiyor.

XXX

Yukarıda geçtiğimiz günlerde yaşanan iki CHP’li belediye olayının özet haberlerini sunduk.

Tüm bu haberlere karşın CHP’nin hesap soracak Yerel yönetimlerden sorumlu  genel başkan yardımcısı Ordu Milletvekili Seyit Torun’dan bir ses duymadık.

Ayrıca genel Başkan Kılıçdaroğlu’da  daha önceleri söylediklerine karşılık susmayı tercih ediyor.

CHP genel merkezi bu haberler yanlış ise çıkıp Belediye başkanlarını savunsun.

Doğru ise gerekeni yapsın.

Hem susup hem de gerekeni yapmayan CHP  sürünmeye mahkumdur.

Hala anlamayanlar varsa bir daha ki seçimi beklesin !

 

NE YAZSAK TERSİ YAPILIYOR!

 

           Ordu Büyük Şehir belediyesi ile Yalı Cami arasında ki ana yol kenarında bulunan cep’e araç parkı yapılması nedeniyle bölgede trafik sıkışıklığı yaşandığını yazmış ‘Birilerinin keyfi için millete eziyet etmeyin’ demiştik.

Bu yazı üzerine Ordu Emniyet Müdürlüğünden bir açıklama yapıldı ve aynen şöyle idi :

          “Ordu Yeni Haber Gazetesinin 24.03.2017 tarihli baskısının 3. Sayfasında yer alan “Buranın özelliği ne” başlıklı haberi ile ilgili olarak; İlimiz Selimiye Mahallesi Yalı Cami ile Ordu Büyükşehir Belediyesi arasındaki Fatih Caddesinin Sağ tarafında park yasağı levhası konulmuş olup, levhaya uymayan araçlara cezai işlem uygulanmaktadır. Ayrıca bölgede bulunan yaya devriye görevini ifa eden trafik polisleri belirtilen yerin park yeri olarak kullanılmaması için uyarılmıştır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”

            Biz bu haberi yapıp beklerken ne oldu biliyor musunuz ?

            Bölgede ki  cepe parklar devam etti. Üstüne üstlük Park yasağı levhası da söküldü.

           Kim söktü bilemiyorum ama , demek ki birilerinin keyfi, trafik sıkışıklığından daha önemli. Büyük Şehir bu görüntülerden rahatsız değil, Trafik değil!

 

        Ne diyelim kader abla utansın ! 

CHP’NİN DURUMU !

 

CHP'de son günlerde yaşanan gerilimi CNN Türk'teki Tarafsız Bölge programında değerlendiren Grup Başkanvekili Engin Altay, partiyi üst aklın karıştırmaya çalıştığını öne sürdü.

"ÜST AKIL BİZİ KARIŞTIRIYOR"

Ahmet Hakan'ın "sizin söylediklerinizden, sanki bir üst akıl var, bir operasyon merkezi var, bizim CHP'yi o karıştırıyor gibi bir argüman işitmiş gibi oluyorum" şeklindeki sorusu karşısında Altay, "tam olarak öyle söylüyorum, tam olarak öyle söylüyorum" diye yanıt verdi.

XXX

CHP’nin durumu budur!

 Üst akıl denildiğinde AKP ile dalga geçenlerin düştüğü durum. Üst akıl ise bu üst akıl Taht oyunları mı dır bunu da o açıklayın!!!

Bir şey oluyor Kılıçdaroğlu versinler mahkemeye açıklayacağım  diyor veya  gerekirse açıklayacağım diyor. Ne zaman neyi açıklayacak hala bekliyoruz.

CHP’yi üst akıl değil kendi akılları karıştırıyor.

 O yüzden de yerinde saymaya devam ediyor .

xxx

Yerel bazda da dargınlıklar sürüp  gidiyor.
Son gelişmeler üzerine Topçam eski belediye Başkanı Erhan Köleoğlu partiden istifa eti.

Gerekçesi ise  genel merkez ve yerel  bazda yönetimin tavırları.

Bakalım bu işin sonucu nerelere varacak?

 

NE OLACAK BU MEMLEKETİN HALİ ?

Bazı illerde Arapça levhalar sökülüyor Türkçeyi korumak amacıyla.

Geçtiğimiz gün bir ilde yapılan operasyonda  300’ü aşkın dilenci yakalanarak işlem yapıldı.

Ordu’da çocuklara mendil sattırılarak yapılan dilencilik yöntemi Suriyeli sığınmacıların gelişi ile yeni bir şekil aldı.

O kadar yoğunlar ki Ordulu çocuk dilenciler korkudan piyasadan çekildi !

Şimdi de büyükleri küçücük çocukları kucaklarına alarak mendil satma ayağına milleti taciz ederek dilenme yolundalar.

Özellikle Cumartesi ve Pazar günleri meydanı iyice boş bulanlar terör estirmeye de devam ediyor.

Ama elinde  3-5 balonla gezen Türkler hemen enseleniyor!!!

Kötüyü kötü ile örnek göstermiyorum.

Ne olacak bu memleketin hali diyorum?

Sokakta rahat yürümemizi sağlayacak olan devlet görevlileri utansın yeter mi diyelim ?

 

ÇAART DİYE AYRILDIK!!

 

Kim ne derse desin son 10 yıldır yaşananlar ve son gelinen nokta ile bu ülke insanı çaart diye ikiye bölünmüştür.

İkbal ve kendi istiklalleri uğruna buna neden olanların keyfi iyidir.

Ama şunu iyi bilmek lazım.

Partili Cumhurbaşkanı sonrası ülkede ki ayrışma giderek büyüyecektir.

Yeni bir oluşum yeni bir ortam bekleyecekler her balkon konuşması sonrası yaşananları iyi hatırlasın.

Dilerim ben yanılırım.

Bu yanılma birleştirme yönünde olur.

 

Feto ile kucak kucağa olanlar KHK ile her istediğini yapacağını umanlar tarih okusun.

İŞÇİ BAYRAMI 

 

Bir grup işçi 1 Mayıs’ta otobüse binerek Akbil basmayı ret etti.

Şoför ise Akbil basmadan hareket etmeyeceğini belirterek  İBB yetkilileri ile polise haber verdi.

O arada  Akbil basmayan işçiler “kardeşim sende işçisin niye anlamıyorsun bu gün 1 Mayıs bayramsa otobüsler işçilere bedava olmalı.  Mitinglere günlerce bedava adam taşıyanlar bu gün  bayram bizi niye taşımıyorlar ‘ diyerek tepki gösteriyordu.

 Şoför ne olacak olay büyümesin diğer yolcular mağdur olmasın diyeceğine  kafasında ki şekle göre bunlar s olcu bunlar komünist diyerek ayar vermeye çalışıyordu.

Tıpkı  maaşlara zam isteyen memura işçiye acımasızca cop vuran yerde yatarken tekmeleyen polis anlayışı gibi.

Haa bu arada unutmadan  belirtelim Partili Cumhurbaşkanınız hayırlı olsun.

Nasıl olacaksa.


Magazin haberi! 

Aşağıda ki haber yandaş olan gazetelerin bir çoğunda yer almadı, Sözcü ve benzeri gibi gazetelerin ise magazin haberleri içinde yer aldı.

İnternet sitelerinde magazin haberleri içinde yer alan bu haberi bir okuyun ondan sonrada Türkiye’de ki basının içinde bulunduğu durumu ve neden  ülkenin bu halde olduğunu iyi anlayın .

xxx

CNN Türk kanalında gazeteci Ahmet Hakan’ın sorularını yanıtlayan Baykal, 2019’da gerçekleşleşmesi planlanan başkanlık seçimi için adaylık konusunda 16 Nisan referandumunda HAYIR oyu verenleri kast ederek, “Yüzde 49’un adayı Abdullah Gül olabilir” dedi. Baykal’ın bu sözlerine ise oyuncu Berna Laçin, sosyal paylaşım sitesi Twitter’dan tepki gösterdi. Dört madde halinde Baykal’a yanıt veren Laçin, YSK’nin referandum sonucuna ilişkin “Siz kabul etseniz de biz mühürsüz pusulaları da 49’u da kabul etmiyoruz” diyerek şu paylaşımları yaptı.

Baykal’ın “yüzde 49’un adayı Abdullah Gül olabilir” cümlesindeki, “yüzdeki 49” diye tarif edilenler kimler acaba? Gece gece … Hey Allahım!

Sn. Baykal
1. Siz kabul etseniz de biz mühürsüz pusulaları da 49’u da kabul etmiyoruz

2. “49” un kim olduğu, ysk kararına göre değişir

3.Halk yüzdelerle ayrıştırılarak tarif edilemez.

4.Ülkenin yarısı başı boş koyun sürüsü değildir,kime oy vereceğine herkes kendi karar verir

 

Bu bir sağ-sol derbisi değil! Bu ‘bir milletin’ egemenlik meselesi. Anlayamadınız gitti!

HAZRET BUYURDU ! 

Yeni Şafak gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak şöyle buyuruyor:

Geçmiş olsun. Atı alan Üsküdar’ı geçti. Artık koalisyon yok. CHP’nin iktidar hayalleri bitti artık. Sıkıyönetim, sıkıyönetim mahkemesi, örfi idare de yok. Dahası, MHP de, HDP de barajı geçemez. MHP’den ayrılanlar ayrı bir parti kursalar da, onlar için de durum aynı. Bu hali ile de CHP’nin bir varlık göstermesi mümkün değil. Değişirse bölünür. İki partiden ancak biri barajı geçebilir.. AK Parti ise ilk seçimde yeniden anayasal çoğunluğa ulaşabilir..

Durum bu. Hayırlı olsun.. Şimdi gündemde adaletten, barıştan, hürriyetten yana, katılımcı, çoğulcu, şeffaf, insan haklarına saygılı bir hukuk devleti olacak olan “Yeni bir Türkiye için Yeni bir AK Parti“ var. Selâm ve dua ile.

xxx

           Ayrıştırma dilini her zaman kullanan bu şahısın son satırlarda durum bu diyerek başlayıp devam ettiği cümleleri okuyunca gülmekten  kendimi alamadım.

Nerede yaşıyorlar ne içip yiyorlar bir türlü çözemedim.

 

Benim çözemediğini çoğu çözememiş olacak ki, ver mehteri der gibi ver afyonu ver afyonu diye bağırıp duruyorlar.

BIKTIM!!! 

AKP’lisi , CHP’lisi, MHP’lisi partili partisizi Ordu Büyük Şehir Belediyesi ile ilgili her gün yeni yeni bir şeyler soruyorlar.

Bıktım vallahi.

Benim için esas olan aksi ispatlanmadıkça geçerlidir.

Domates olmuş 10 lira, fındık 8 liradan zor satılıyor, çeliği çocuğu işsiz ama varsa yoksa Ordu Büyük şehir Belediyesi Başkanı Enver Yılmaz.

Başkanın dediği gibi bunların en büyük kaynağı yine beraber yürüdükleri yol arkadaşlarından çoğu.

Teşkilatında arkasında durmadığını görüyoruz.

Sorunun kaynağını Ordu bazında Enver başkana yıkarsanız hiçbir netice alamazsınız.

Her gün yeni yeni dedikodularla karşılaşmaktan bıktım .

Gazeteci olarak bunlarla uğraşmak beni yoruyor.

Evine ekmek götürmekten aciz olanlar ayrıca  belediyeden nemalananların bu işin içinde olması de tiksindiriyor beni.

Herkes kendi işine baksın.

Ne olacak , ne olmayacak görülür.

Yormayın kendinizi, bizi de yormayın!!!

( Bu yazı nedeniyle bana kızabilecek okuyucularımıza şunu belirtmek istiyorum. Memleketin sorunu Büyük Şehir değil . Sorun iktidarın memleketin acil sorunlarını bir kenara bırakıp gücü tek elde toplama çabasıdır ) 

DÖRT BİR YAN 

Dört bir yanını düşman eylemişsin.

Dört bir yanında bulunan adaların işgal edilmiş, Yunanlılar kuzu çeviriyorlar seyrediyorsun.

Ekonomi  bir iğne ucunu bekliyor patladı , patlayacak.

İşsizlik oranı almış başını gidiyor her 4 gençten biri işsiz.

Domates tarihinde görmediği fiyatı örüp 10 lira oldu.

Yemeğe fazla koysan tadını bozacak yeşil biber 16 liraya çıkmış.

 

Sen atı alıp Üsküdarı geçtim, eşeği Niğde’ye sürdüm zannedersin.

Aşık  Mahzuni’den…

Kahramanmaraş'ın Tarlacık (eski ismi Berçenek) Köyü'nde dünyaya geldi. 1955 yılında daha sonra Ankara'ya nakledilen Mersin Astsubay Okulu'na kaydoldu. 1960'ta eşi Suna'yı kaçırdı ve 6 ay köyünde kaldı. Bu sırada okulu Balıkesir'e nakledildi. Okul komutanının çabası ile yeniden okula dönen Aşık Mahzuni, 6 ay devamsızlık yaptığına ilişkin bir ihbar üzerine okuldan atılınca yeniden köyüne döndü. 1964 yılında ilk plağı ile müzik piyasasına girdi.

Bir süre Gaziantep'te ikamet ettikten sonra Ankara'ya taşındı. 1989-1991 yılları arasında Halk Ozanları Derneği Genel Başkanlığı'ni yürüten Aşık Mahzuni Şerif, Pir Sultan Abdal Dernekleri Genel Merkez Disiplin Kurulu Başkanlığı, Hacı Bektaşi Veli Anadolu Kültür Vakfı Yönetim Kurulu Üyeliği ve Ozan-Der Onur Kurulu Başkanlığı'nı da yaptı.

2001'in başlarında rahatsızlanarak, kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle, JFK Hospital'da yoğun bakım altına alındı. Mayıs ayında, günümüzün Pir Sultan'ı Aşık Mahzuni Şerif, bir kez daha ölümü yenmeyi başardı. Ve aynı yılın Kasım ayında kendisine, "Elhamdülüllah Kızılbaş'ım ve Laikim. Ben değil yedi sülalem kızılbaştır. Bir suç varsa o da dedemdedir!" dediği için, DGM tarafından dava açıldı. Duruşma 27 Aralık 2001 tarihinde DGM'de yapıldı. 2002 Mayıs ayının 17'sinde evli, sekiz çocuk, dört torun sahibi olan Mahsuni Şerif 62 yaşında Almanya'nın Köln şehrinde hayata gözlerini yumdu. Bu ana kadar O, devletin düzenini yıkmak suçundan, hala yargılanıyordu.Mezarı şu an son ikametgahı olan Hacı Bektaş Veli Külliyesi'nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgededir.

Yıkılası bozuk düzen

 

Yıkılası Bozuk Düzen
Bıçak Kemiğe Dayandı
Gayrı Bize Yazık Düzen
Gönlümüz Kana Bulandı

Al Birini Vur Birine
Koydu Bizi Heç Yerine
Vay Boyunuz Devrileydi
İnandık Körü Körüne

Ağar Kara Saçım Ağar
Hıçkırık Sinemi Boğar
Bu Yılda Böyle Giderse
Başımıza Taşlar Yağar

Al Birini Vur Birine
Koydu Bizi Hiç Yerine
Deli Miydik Serseri Mi
İnandık Körü Körüne

Gel Mahzuni Söyle Sözü
Harap Ettik Yazı Güzü
Daha Karanlık Basmadan
Üsküdarı Geçti Dürzü

Al Birini Vur Birine
Koydu Bizi Hiç Yerine
Gönlümün Gözü Çıkaydı
İnandım Körü Körüne...

RÜYALARDA GÖRMEK !!!

Referandum sonrası ‘mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılmasına ilişkin Yüksek Seçim Kurulu’na ( YSK) AKP adına başvuruda bulunan YSK temsilcisi Recep Özel, sandık kurulu görevlilerinin hatasının (oy pusulalarının mühürlenmemesi) "seçmen iradesini gasp etmemesi" için YSK’ya gittiklerini belirterek, “Oyları geçersiz saymak seçmen iradesine saygısızlık olacak. Bu nedenle YSK oyların geçerli sayılmasına karar verdi” görüşünü  savundu. "Vatandaşlar sabah saatlerinde kalkıp iradelerini yansıtmak için oylarını kullanmış" diyen Özel, "Seçim kurulları ve Yüksek Seçim Kurulu’nun bu oylara sahip çıkması lazımdı. Arada 1 milyon 300 bin oy farkı var. Bunun kapanması ya da seçimin iptal noktasına gitmesi mümkün değildir. Bunu ancak rüyalarında görürler" ifadesini kullandı.

xxx

Böyle diyor neye güvenerek , hangi kanunu baz alarak belli değil.

Sayın Cumhurbaşkanımız Atı alan Üsküdar’ı geçti dedi.

Atı alıp Üsküdar’ı geçmek hikayesi diye merak ettim araştırdım.

Bakalım karşımıza ne çıkmış :

 

“Mumsema Bolu Beyi'ne baş kaldıran ünlü eşkıya Köroğlu (şair Köroğlu ile karıştırılmasın) bir gün atını çaldırmış. Asil bir hayvan olan atını aramak için tebdil-i kıyafet ile diyar diyar dolaşmış ve sonunda yolu İstanbul'a düşmüş. Atını, satılmak üzere pazara getirilen hayvanlar arasında görünce hemen alıcı rolüne bürünüp,
-Efendi, demiş, bu at güzele benziyor. Ancak binip bir denemek istiyorum. Satıcı onu tanımadığı için binmesine izin vermiş. At, üzerine binen eski sahibini tanıyıp dört nala koşmaya başlamış. Köroğlu, Sirkeci sahiline gelip bol para vererek bir sal kiralamış ve ver elini Üsküdar. Bu arada at cambazı aldatıldığından dolayı kıvranır dururmuş. Köroğlu'yu atıyla birlikte bir sal üzerinde gören cambazın dostlarından bîri onu teselli için seslenmiş:
-Üzülmeyi bırak! Atı alan Üsküdar'ı geçti.O adam Köroğlu'nun kendisi idi.
Bugün bu sözü, "İş işten geçti" manâsında kullanırız.”

Selamünaleyküm  2

 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan "Hiç şüphesiz birileri hüsrana uğradı. Baktım ki tencere tavacılar çıkmış ortaya. Neymiş, onlar da ‘hayır’ı kutluyorlarmış. Ya, galibiyetin mutluluğunu biliyoruz da galibiyetin hakikaten şöyle eğlenmesini biliyoruz da ama mağlubiyetin nasıl kutlandığını şimdi öğreniyoruz. Nedir o? İşte bunlar Gezici. Bunlar tencere tavacı. Tencere tava hep aynı hava. Kardeşlerim, bir siyasi parti çatısı altında bütün bu değişiklikleri yaparken buna karşı çıkanlara her şeye rağmen saygı duyduk. Seçim meydanlarında onların yanlışlarını, yalanlarını milletimize ifade etmek elbette görevimizdi. Tüm sıkıntılara rağmen bu mücadeleyi verdik. Gidilmedik yer bırakmadık. Ama onlar gidemedi. Buna rağmen biz herhangi olumsuz bir şey söylemedik. Her siyasi parti kendi değerlendirmesini yapar, kendi yolunu çizer biz ona karışmayız. 7 kere mağlup oldular. Şimdi 8’inci kez yine mağlup oldular. Ama bakıyorsun, yine tencere tava.”

 

Dakka iki , gol iki…

Lafı uzatmaya gerek yok.

Size dar gelen bana bol gelir sayın ahali.

Bizim için değişen bir şey yok !!!

 

Selamünaleyküm

 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, anayasa değişikliği teklifinin referandumda kabul edilmesiyle ilgili olarak "Şimdi bazı televizyonlarda filan aç tavuk kendini buğday ambarında sanarmış ya, bu neticeyi küçümsemeye gayret edenler var. Boşuna uğraşmayın. Atı alan Üsküdar’ı geçti, haberiniz yok" diye konuştu.

xxx

 

Dakka bir, gol bir…

Lafı uzatmaya gerek yok.

Size dar gelen bana bol gelir sayın ahali.

Bizim için değişen bir şey yok !!!

 

 

 

 

SEÇMELER

“Eba Müslim Horasani diyor ki; ‘Onlar, zarar vermeyeceklerinden emin oldukları için dostlarını kendilerinden uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşmanları asla dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dostlar zamanla düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.’”

Tevfik Kolaylı !

Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir pâye, kavuk sallamayınca,
Kürsî-i liyâkat, pezevenk puşt olanındır!

Tevfik Kolaylı (1879 – 1953 İstanbul) ya da yaygın bilinen adıyla Neyzen Tevfik, taşlamalarıyla tanınan Türk neyzen ve şairidir. Taşlama kitaplarının yanı sıra, çeşitli taksimler ve saz semâilerinin bestecisi olarak da bilinir.

Osmanlı döneminde istibdat yönetimine, Cumhuriyet yıllarında ise devrimlere karşı çıkanlara hicivleriyle cevap vermiş; haksızlığa, yolsuzluğa ve yozlaşmışlığa karşı şiirler yazmıştır.

 

Birçok defa tutuklanmış, ama kısa süre sonra serbest bırakılmıştır. Yaşamı boyunca sara hastalığı ve yoksullukla mücadele etmiş, 28 Ocak 1953’te İstanbul’da ölmüştür…

Ne garip dünya  ?  

 

            Gözleri maviydi , çocuğun!

            Ağlamak ise hiç yakışmıyordu...

            Daha görecek o kadar günleri varken, neydi onu bu kadar üzecek, ağlatacak dertler...

            Hiç mi saçını okşayan, sarılıp teselli eden olmamıştı?

            Ne garip dünya idi bu dünya...

            İnsanlar çile çeksin diye mi gelirlerdi bu yalan dünyaya, yüzü gülen hiç kimse olmayacak mıydı?

            Yüzü gülenlerin de sahtekar, yalancı olmadığı bir dünya yok muydu?

Göz pınarlarından akıp süzülen yaşların, bilmezdi ki  ne yürekleri dağladığını.

Neden , neden ağlarlardı bu çocuklar, gülmesi gereken zamanlarda?

            Acaba yanlış bir yerde, yanlış bir zamanda doğduklarını onlarda mı hissederlerdi kalplerinde?

( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan )

 

BAŞARACAKSIN  

Anlattığına göre yoksullukla büyümüş...

            Hayal kurmakla avutmuş hep kendini, ayrıca taahamülü de  yokmuş haksızlığa, yalana...

            Yaşamının gerekliliğinin bilincinde, planlarının gerçekleşmesi ideali...

            Bir de tek emeli varmış, şiir kitabı yazacakmış...

            Mavi şehri de o kadar çok seviyormuş amma bu şehirde de ölmek istemiyormuş...

            Konuşurken yanakları al al olan dağ çiçeği...

            Hep mi böyle yaban kalmak istersin?

            Hep böyle dağ çiçeği gibi mi yaşamak arzun?

            Bilirsin ki dağ çiçekleri ne kadar narin ve zarif olsa da ömürleri hep kısadır...

            Bir gün seni dağlardan koparıp, ovaların yemyeşil topraklarına salacakları unutuyor musun?

            Dağ çiçeği, kardelen bakışlı, ürkek çocuk!..

            Hayatın gerçeklerinden neden kaçıyorsun...

            Yaşanacak çok şey var elbet, sen de başaracaksın biliyorsun...

 

( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

AVUNUYORUZ … 

 Sonsuz ışıltı bir rüya idi gördüklerim.

            Korkunç tipler peşime düşer, kaçmak ister kaçamaz, bağırmak ister bağıramaz, ağlamak ister ağlayamazdım...

            Çok kereler ter içinde uyandığımda yanımda “ korkma “ diyecek bir ses aradım...

            Sapsarı saçlarımın kumrala dönüşmemesi için kolonya ile yıkar, papatya suları sürerdim...

            Sokakta mahallenin en efendisi , evde ise her şeye kızan...

            Şimdilerde özlemle andığımız o günleri geri getirme şansı olmadan düşünüp, avunuyoruz...

 ( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

Özür dilerim

Tüm vatandaşlarımızdan özür dilerim.

Günlerce süren su kesintisini haber yapmadığım için.

Görevi toplumsal olayları kamu oyuna yansıtmak olan bir gazeteci olarak kulağım üstüne yattığım için!

 Yandaşlığı daha da ileri götürerek yalakalığa vardırdığım için !

Bir yetkiliye ‘ vatandaşlarımızdan özür dileriz ‘ dedirtemediğim için.

O yüzden kendimi cezalandırıyorum !

 

Bir müddet yazı yazmamı kendi kendime yasaklıyorum ! 

ARAMA !!!

Milliyetçi Hareket Partisi (MHPAltınordu İlçe Başkanı Osman Sıldır, 4 Mart'ta Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın Ordu programı kapsamında partilerine yaptığı ziyaret öncesi polis ekiplerinin parti binasında arama yapması ve partililerin üstünü aramasına tepki gösterdi.

Osman Sıldır, parti binasında düzenlediği basın toplantısında 4 Mart 2017 günü Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın anayasa referandum unda ortak hareket etmeleri sebebiyle partilerine bir nezaket ziyareti yaptığını hatırlattı. Sıldır, ancak ziyaret öncesinde Ordu Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin partililerin üstünü aramasının akılla izah edilecek bir durum olmadığını söyledi.

XXX

Arkadaş açıklama yapmasa haberimiz olmayacaktı.

Lafı fazla uzatmayacağım.

Birilerine göre bu hareket nezaketsizlik sayılabilir.

Ama bana göre korkunun indiği noktadır.

Ortağından korkanın muhalifine neler yapabileceğini bir düşünün ?

 


EVET! OKUMAMIŞ OLABİLİRSİNİZ ?

Korkusuz Gazetesi Yazarı Can Ataklı  Tv programında konuk ettiği Prof’un sözlerini kaleme aldı.

Nasıl bir şeyi onaylayacağımızı anlamayanlar ve hala okumadan sorgulamadan birileri evet de dediği için evet diyecekler bir oksun

xxx

“Halk TV'deki Yazıişleri programında konuk ettiğim Prof. Dr. Sibel Özel tek kişilik rejim anayasasının ayrıntılarını anlatırken benim de dikkatimden kaçan çok ince bir ayrıntıyı dile getirdi.

Türkiye'yi tek kişiye teslim edecek yeni anayasanın 12'nci maddesi Olağanüstü Hal yönetimini tanımlıyor.

Bu maddenin sonunda şöyle bir ifade var; “Savaş ve mücbir sebeplerle Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin toplanamaması hariç olmak üzere, olağanüstü hal sırasında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri üç ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülür ve karara bağlanır. Aksi halde olağanüstü hallerde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kendiliğinden yürürlükten kalkar.”

Prof. Özel dedi ki “Yasayı yazanın aklına neden Meclis'in kapalı olma ihtimali gelmiş. Bu cumhuriyet kurulurken verdiğimiz Kurtuluş Savaşı'nda bile Meclis asla kapanmadı.”

Meclis'in şartlar ne olursa olsun kapalı kalmaması gerektiğini söyleyen Özel“Buradaki garip şey, Cumhurbaşkanı'na Meclis kapalı iken kararname çıkarma yetkisi verilmesi ve bu kararnamelerin Meclis'te görüşülmemesi. Yani diyelim ki ülke işgale uğramış Meclis de kapatılmış ama cumhurbaşkanı göreve devam edecek. Peki meclisin bile olmadığı ülkede cumhurbaşkanı kim adına hâlâ görev de kalmış olacak ki?” diye sordu.

Öyle ya Meclis bile açılamazken cumhurbaşkanı ülkeyi nasıl yönetiyor olacak.

Kasıt yok belki ama Meclis'in çalışamayacak duruma gelmesini düşünmek bile çok “eksantrik” bir varsayım.”

 

 

 

NE DESEK BOŞ

 

 Yeşil alanlara kıymayın dedik dinletemedik.  Nerede bir yer varsa bir şeyler yaptırıldı.

Son olarak Karayolları arazisine girdiler ağaç kesmeyeceğiz dediler, neredeyse tüm ağaçları Valilik konağı adına kesiyorlardı.

Şimdi Şehir Hastanesinin Botanik Parkına yapılacağı haberleri var.

Ancak kimseden ne yalanlama var ne de ne oluyor diye sorgulayan.

Bir dostumuz bizimle şu notu paylaştı :

İlgilisi ilgisizi okusun. Hem tarihi hem çevreyi katletmekten ne zaman vaz geçeceksiniz ?

 “Ordu'da şehir hastanesi yapılmak istenen Botanik Park alanı, Hacıemiroğulları'nın beylik merkezidir ve çevrede halen kalıntılar vardır. 
Bu bölge gelecekte yöredeki Türk tarihinin köklerinin ortaya çıkarılması bakımından önemlidir.
Eskipazar'da hastane yapmak yörenin Türk tarihine karşı işlenmiş büyük bir suç ve ihanet olacaktır.
Bunu, yörenin tarihiyle hasbelkader ilgilenmiş biri olarak not ediyorum; iki elimiz yakanızdan düşmez !”

SONRASINI DÜŞÜNÜN !!!

               Ha bire tehdit, ha bire şantaj, ha bire hakaret, ha bire sövgü…

Böyle bir ortam yaşanmadı.

14 yılı aşkın yaratılan kavga ve ayrıştırma ortamı birilerine öyle cesaret veriyor ki anlatılamaz.

Erdoğan’ı Peygamberle eş tutanlar, Allahın bütün sıfatlarını üstünde taşıyan diyenler, Böyle yetki peygamberlere verilse bile bozar ‘ diyen Baykal’a küfür edip saygısızlıkla suçluyorlar.

Mart ayındayız ya adamların Mart kediliği damarları kabarmış !!!

Ülkü ocakları genel başkan  Evet konulu toplantıda ‘ Gerekirse elimize silahı alır ineriz’ diye biliyor.

Hala ayıkamayan su solcuları ile stepne milliyetçilerine sesleniyorum.

16 Nisan’da sonrasını siz düşünün !!!

Siz kimsiniz?

 

Benim kardeşim PKK’lılar tarafından şehit edilmiş.

Bir başka akrabam gazi olmuş.

Bunlarla her türlü pazarlığı yapanlar, hendeklere göz yumanlar, biz bunlara karşı olduğumuz için, yeniden kandırılmamaları için hayır diyeceğiz diye bize Terörist yaftası vuruyorlar.

Söylenecek çok söz vardır.

Bütün şehitlerin kanları üzerinden siyaset yapanlara tek bir soru soruyorum?

Hayır diyecek şehit aileleri, gazi aileleri de terörist öyle mi?

Öyle ise bize bunu diyenler soruyoruz. Siz kimsiniz?

 

(Bana bunları söyleyen şehit ağabeyine  tek bir söz bile söyleyemedim. Nasıl söyleyebilirdim ki ? Kasıla kasıla evet diyeceğini söyleyenlerin bir şeyler söylemesini beklerim . E.K.)

ÖLMEM Mİ BENİ TAŞLARA VURUN !!!

Haber belki abartıdır, yanlış anlaşılma olmuştur, tekzip edilir diye 3-4 gün bekledim.

Yok değilmiş.  Buyurun okuyun !

xxx

“Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Merkez Birliği üyeleri Hollanda’ya tepki için, ‘Holstein’ cinsi büyükbaş hayvanları kamyonete yükleyip bu ülkeye gönderdi.

Çanakkale’nin Biga ilçesindeki bir mezbahada üreticilerle bir araya gelen Birlik Başkanı Bülent Tunç Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamada, Hollanda ile yaşanan gerilime üreticilerin büyük tepki gösterdiklerini söyledi.

İneklerin bugün toplu olarak gönderildiğini söyleyen Tunç, geri gönderdikleri hayvan sayısının 40 civarında olduğunu belirterek “Sembolik sayıda hayvan gönderdik. Eğer bu hayvanları almazlarsa gerekirse keser dağıtırız” dedi.”

xxx

La; portakalı bıçaklayan cahil, işsiz güçsüz tipleri bir kenara bırakalım.

Hollanda bayrağı yerine Rus bayrağını yakanları, Hollandalı gazeteci diye Belçikalı gazeteciyi dövenleri de bir kenara koyalım.

Bu kişi, bunlar, bir birlik yöneten kişiler ve başkanları.

Bunların oyları ile benim oyum bir mi birader ?

Ölmem mi beni taşlara  vurun.

İşte durum budur.

Niye belalar ülkemizin başından gitmiyor diye ağlıyorsunuz bir de ? 

ÖLMEYE, ÖLMEYE GELDİK…

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya "Eğer ki bana Ankara’dan Sayın Cumhurbaşkanımızdan ‘Artık dönebilirsin’ denilmeseydi ben orada ölecektim”

Devletimizin bakanı hem de Aile ve Sosyal politikalardan sorumlu.

         Ölmek güzel bir şey ama öldüğünü bilen var mı acaba?

         Fatma Betül Sayan Kaya sen ve senin gibilere de Allah huzurlu ölüm versin.

         Niye orada gâvur toprağında kendini öldürtecektin?

Sen ve senin gibilerin biat etmelerine ihtiyacımız var.

         Bakanlık sitenizde Vizyonunuzu şöyle açıklamışsınız:

         Türkiye'nin 2023'e doğru tarihsel yürüyüşünde, mutlu birey ve güçlü ailelerden oluşan müreffeh bir toplum için, zamanın ruhunu yakalayan, değişimi yönetebilen ve buna yönelik dönüşümü gerçekleştiren, sosyal riskleri önleyici sosyal politikalar geliştiren ve uygulayan bir bakanlık olmak.

         Bu vizyonu olan kişiye öyle ölmek yakışır mı?

 Ayrıca daha çok gençsiniz.

Ayrıca iki çocuk annesiniz.

Yazıktır günahtır onları öyle bırakıp gitmek, bizleri öksüz, bakansız bırakmak olur mu?

         Zaten Cumhurbaşkanımız da sizin orada ölmenize müsaade etmezdi.

Her ikinize de sağlıklı huzurlu ömürler dilerim.

 

 

FETOCULAR ?

Birileri hala Ordu’da ki en üst düzey Fetocu dedikodularını sürdürmeye devam ediyor.

Siyasi ayak net bir şekilde açıklanmadığı sürece AKP içinde bu tür şüpheler kalacak ve birileri tarafından kullanılacaktır.

Neyse ben bir hatırlatma yapayım.

Pek uzun bir tarih öncesi olmasa da Türkçe Olimpiyatları Ordu 19 Eylül stadyumunda da yapılmıştı.

O günlerde bastırılan davetiyeler de sponsor olarak Başta Ordu Valiliği , Ordu Belediyesi  Ordu Ticaret Odası gibi kurumların logoları yer alıyordu.

Sosyal Demokrat bir Belediyenin böyle bir olayda sponsor olmasını ve davetiyede isminin yer almasını yadırgamış ve bir yazı ile eleştirmiştim.

Seyit Torun başkan olarak bir şeyler söylememiş ama  diğerleri ( Sosyal demokrat olmayanlar ! ) ‘ ne yani  bu kadar güzel organizasyonda adının geçmesi seni niye rahatsız ediyor, bırakın bu işleri ‘ diyerek bizi eleştirmişti.

Kimdi bu yoğun eleştiriye yapanlar biliyor musunuz ?

Hani o demokrasi mitinglerinde en önde bulunup, şu anda Fetoculara ayarsız çakıp sövenlerdi.

Allahtan biz ayni yerimiz de duruyoruz. Ama o kurnazlar kendilerinin bilinmediğini sanıyor.

Feto’ya himmet ve kurban bağışığı topladığı bilinen adamlar yine ayni adamlar tarafından korunuyorsa ve Feto’nun önünde poz veren milletvekili Feto soruşturmasından el konulan şirketlerin yönetim kuruluna atanıyorsa, biz boş, boş yazmaya devam edelim!!!

Bizim gibileri salak yerine koymaya devam edenlere, dün dediğimiz gibi bu gün de diyoruz ; yanlış yoldasınız yine duvara toslayacaksınız …

 Son dakika : 2012 yılında başını örterek FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'i Pensilvanya'da ziyaret eden AKP eski Milletvekili Fatoş Gürkan'ın Adana'da FETÖ kapsamında el konulan 34 şirketin yönetimine getirilmesinden sonra ikinci bir ödüllendirme yapıldı. Aynı geziye katılan ve hatıra fotoğrafında yer alan AKP Genel Başkan Yardımcısı Vedat Demiröz'ün kardeşi Nevzat Demiröz, Koza İpek'in yönetimine ikinci kez atandı.

BÜYÜK ŞEHİRE SORULAR ?

 

OSKİ sorularımıza yanıt vermeme ısrarını sürdürüyor.

O zaman bende Büyük Şehir Belediye Başkanımıza yönelteyim bu soruları.

Büyük Şehir olduktan sonra su kaç liradan kaç liraya çıktı.

En son zam ne zaman  yapıldı, miktarı neydi ?

Su sayaç yazma parası olarak vatandaştan kaç lira alınıyor ?

Özellikle şehir merkezinde ne zaman çeşmelerden sarı su akmayacak ve su içebileceğiz ? 

TARİH AF ETMEZ ! 

Ahmet’ten Ahmet’e

Ahmet Altan ne demişti;

"Ya Erdoğan ve taraftarları ya da Cemaat

ve onun üyeleri devletin içinden sürülecek."

Bu cümle ile Ahmet Altan, kulislerde

konuşulan ama dillendirilmeyen hükümet-cemaat

kavgasını tanımlamıştı.

"Ölümüne bir savaş" yaşandığını söyleyen

Ahmet Altan'a Star'ın yazarından zehir zemberek

bir karşılık geldi.

"Delikanlı olun" diyen Kekeç, Ahmet Altan'ı

manipülatif yazılar yazmakla itham etti. "Koca koca

adamlar fikir diye bunları yazıyorlar" diyen Kekeç,

"hiç utanmıyorlar" diyerek enteresan çıkışlar yaptı.

İşte Kekeç'in "kavga yok" kavgası;

KOCA KOCA ADAMLAR...

Demiş ki;

"Efendim neymiş? Terör konusunda görüş

ayrılıkları varmış... Cemaatin perspektifiyle, siyasi

iktidarın perspektifi çatışıyormuş... Cemaat

“Emniyet perspektifini”, siyasi iktidar da “MİT perspektifini”

savunuyormuş.

KCK operasyonu, işte bu çatışmayı açığa

çıkarmış...

Bu çatışma bu şekilde devam ederse imiş,

“ya cemaat AK Parti’yi devletten sürermiş, ya da AK

Parti cemaati devletten sürermiş...”

Cemaat zaten Fenerbahçe kulübünü de ele

geçirmeye çalışıyormuş. Bereket, parlamento şike

cezalarında indirime gitmiş de, bu güzide köklü

kurumumuz “böylece” kötü kişilerin eline düşmekten

kurtulmuş.

Bunları “fikir” diye yazıyorlar, sağda solda

konuşuyorlar. Koca koca adamlar. Ve hiç utanmıyorlar...

Bir cemaat, bir futbol kulübünü niçin ele

geçirmeye çalışır?

TOPLU AYİN Mİ YAPTIRACAK?

Ne olacak, ele geçirecek de? Tribünlerde

toplu ayin mi yaptıracak? Takım formasına cemaat

reklamı mı alacak?

Bu nasıl bir cemaat ki, ele geçirmeye doymuyor?

Ele geçirdikçe, ele geçiresi geliyor... Bu

cemaat, Tuncay Özkan aleyhinde karar veren

AİHM’i de ele geçirmiş olabilir mi?

DELİKANLI OLUN!

Bunları iddia sahiplerine soracaksınız...

Peşinden ekleyeceksiniz: “Hangi argümanlarla

ve neye istinat ederek cemaatin devlet içinde

yapılandığını ve AK Parti’yi oralardan sürmeye

hazırlandığını öne sürüyorsunuz?”

Bu iddialarını kanıtlayacaklar...

Dedikoduyla, tevatürle, kulaktan dolma bilgilerle ve

kim bilir hangi karanlık dehlizlerden uçurulmuş

manipülatif haberlerle yazıya kalkışmayacaklar...

Delikanlı olacaklar.

Evet kardeşim, bildiğiniz bir şey varsa

anlatın... Lafı ağzınızda gevelemeyin...

Kim kimi devletten sürmek istiyor? Niçin?

Bilmek istiyoruz. Gazeteciler :com

 

 

(10  Ocak 2012de yayınladığım yazı. Kekeç şimdi nerede duruyor. Altan nere de ? Bu gün Kekeç ve benzeri cemaat yandaşları çıkmışlar her gün bizim gibi Cemaat yapılanmasına başından beri dikkat çekmeye çalışanlara küfür edip duruyorlar. Ve ne yazık ki bunlar hala piyasalarda . Yine yazıp yine tarihe not düşelim. Bunlar yine kol kola girerler . E.K. ) 

  FINDIK ÇALIŞTAYI 

Fındık çalıştayı geçtiğimiz günlerde toplandı.

Çeşitli kararlar aldı.

Ama bu kararlar arasında fındık fiyatları üzerinde oynanan

oyunlara değinilmedi. Ayrıca Ziraat Odalarının daha aktif rol

alması yolunda da her hangi bir çağrı veya temenni gerçekleşmedi.

Çalıştay’da alınan kararlar aşağıda ancak bunların bile

takibinin olacağına inanmıyoruz.

Daha şimdiden fındık fiyatlarının belirlendiği ve oyunun

yine ayni şekilde oynanacağı, Ziraat Odaları ve diğer kuruluşların

üreticiden çeşitli yollarla alacaklarını tahsil ederek bakmaya

devam edeceği söyleniyor. Ne yazık ki durum böyle. Alınan kararlarda

şöyle !!!

1- Devlet tarafından uygulanan alan bazlı destek uygulamasında,

arazının değil üretimin desteklenmesi,

2- Fındıkta devlet tarafından mutlaka müdahale kurumunun

yeniden oluşturulması,

3- Bölgede verimi düşük olan fındık dikim alanlarının

ıslah edilmesinin teşvik edilmesi ve devlet tarafından desteklenmesi,

4- Rekolte kaybının önlenmesi için devletçe belirlenen

toplama tarihlerine mutlaka uyulması,

5- Birim alandan elde edilen fındık miktarının artırılması

için modern tarım tekniklerinin uygulanması,

6- 2009 yılında belirlenen fındık stratejisinde yer verilen

lisanslı depoculuğunun bir an önce hayata geçirilmesi,

7- Fındığın fiyatındaki istikrarı yakalamak için belli

miktarda emniyet stoku oluşturulması,

8- Türk fındığının kalitesinin korunması için aflatoksinin

önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması,(naylon çuval

kullanımının yasaklanması,beton harman yapımının özendirilmesi,

uygun depolama yapılması vb.)

9- Gıda sanayinde kullanılan fındığın damak tadının

kaybolmaması için kaliteli fındık seçimine özen gösterilmesi,

10- Fındığın geçim ürünü olabilmesi için arazi toplulaştırılması

yapılması ve kırsal alan yatırımlarının desteklenmesi,

11- Üretici ile çiftçi tanımının iyi yapılması,

12- Fındığın atik maddesinin sanayi hammaddesi olarak

değerlendirilmesi,

 

(17 mayıs 2012 yılında kaleme alınmış bir yazı. Ne  yaptılar şimdiye kadar. Her kesimden bahsediyorum.  Yalandan ağlamayın, yalandan şöyle böyle demeyin. Nasıl hak ediyorsanız öyle muameleye tabi tutuluyorsunuz. Dönüm parasına tav olup bir kenarda oflamayın puflamayın daha beter olun !!!)

 

BÜYÜK GÖÇ

 

Selanik Limanı civarında, sıra sıra kurulmuş çadırlarda binlerce insan kaderlerini, yeni yaşamlarını bekliyorlardı…

            Rumeli Mübadilleri endişe içinde idiler… Korkuyorlardı… 500 yıl yaşadıkları vatan topraklarını, evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlardı. Bundan sonraki yaşamlarını nasıl sürdüreceklerdi? Kader onlara gelecekleri için nasıl bir yol çizmişti. Bilmiyorlardı…

            Çadır kentin etrafı tellerle çevrilmişti. Esir kampı gibi bir yerdi.  Kampın dışına çıkmak yasaktı, tecrit edilmişlerdi. Tellerin dışındaki ve içindeki silahlı Yunan askerleri mübadilleri baskı ve kontrol altında tutuyorlardı. Selanik şehrini merak edip, şehri dolaşmak için çadır kamptan kaçan bazı gençler yakalanıp tekrar geri getirilmiş ve cezalandırılmışlardı.

                Yaşanan esir hayatına, yaşadıkları yerin pisliği de katılınca bulundukları yer yaşanmaz bir hale gelmişti. Çamur ve çöpler, yetersiz tuvaletler, banyo ve diğer temizlik imkanlarının sınırlı olması yaşamı daha da zorlaştırıyordu. Su ve yemek yeterli değildi. Yunan askerlerinin günde iki kez dağıttığı çorba insanların karnını doyurmuyordu. Çocuklara süt bulunamıyordu. Hasta ve yaşlı insanlar için yeterli doktor ve ilaç yoktu.

                Kuruoğulları sülalesinden Abdurrahman oğlu Nazif Efendi, karısı Ümmügül, 12 yaşındaki kızı Firdevs ve 7 yaşındaki oğlu Yusuf’ da yaklaşık bir aydır onları Samsun’a götürecek vapurun gelmesini bekliyorlardı. Yanlarındaki çadırlarda yakın akrabaları ve komşuları vardı. Yunanistan’ın kuzey batısındaki ( şimdiki adı Ptolemiya ) Kayalar İlçesinin Uçana köyünden kısmen trenle, çoğu zaman kafile halinde Yunan Askerlerinin kontrolünde yürüyerek bir haftada Selanik şehrine, bu çadır kampına gelmişlerdi. Bir süre önce Yunanlı yetkililer,  tüm köy halkını köy meydanında toplamışlar, kısa bir süre içinde Yunanistan’ı terk etmelerinin gerektiğini söylemişlerdi.  30.Ocak 1923 tarihinde Türk Hükümeti ile Yunan Hükümeti arasında yapılan Mübadele Antlaşması gereği Rumeli topraklarında yaşayan Müslüman Türkler Anadolu’ya gidecekler, Anadolu’da yaşayan Ortodoks Rumlar ise Anadolu’dan ayrılıp, Türklerin bıraktıkları bu topraklara geleceklerdi. Yunan yetkilileri böyle anlatmışlardı. O nedenle Selanik limanındaki kampta Türk Vapurlarının gelip kendilerini almalarını bekliyorlardı.

                Yaklaşık bir ay bu çadırlarda yoksulluk içinde, yarı aç yarı tok, yetersiz sağlık koşullarında yaşamak zorunda kaldılar. Hayatlarının nasıl değiştiğini, güzel günlerinin ve varlıklı yaşamlarının ellerinden nasıl alındığını, çalındığını, sebep olanlara beddua ederek anlatıyorlardı birbirlerine. Gidecekleri topraklarda kendilerini nelerin beklediğini tartışıyorlardı. Çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu. Bu topraklarda yüzlerce yıl yaptıkları, bildikleri işleri, rençberliği gidecekleri yeni topraklarda da nasıl uygulayacaklardı? Çoluk çocuklarının karınlarını nasıl doyuracaklardı? Üzüm bağları, buğday, arpa, meyve ile uğraştıkları bu topraklardan ayrıldıktan sonra gidecekleri Anadolu topraklarında aynı imkânları bulabilecekler mi? Tüm bu sorular cevapsızdı, bir muamma idi. Endişeli ve umutsuz idiler.

                Son yıllarda bu topraklarda yüreklerin kaldıramayacağı kadar acılar yaşamışlardı. Evleri yıkılmış, ana babaları, çocukları, kardeşleri öldürülmüş, işkenceye maruz kalmışlardı. Ancak sevindikleri bir husus vardı. Gidecekleri topraklarda aynı dili konuşup, aynı bayramları birlikte kutlayacakları, pek çok ortak duyguyu paylaşacakları insanlarla birlikte olacaklardı. Başlarına neler gelecekse gelsin, gidecekleri yerlerde nelerle karşılaşırsa karşılaşsınlar her sıkıntıyı beraber göğüslenecekler, paylaşacaklar ve çözeceklerdi. Artık soydaşları ile beraber olacaklardı

                Bu umut yinede doğup büyüdükleri toprakları, analarının babalarının mezarlarını unutturamıyordu. Bunca yıl yaşamlarını sürdürdükleri evlerini, bağlarını bahçelerini, su içtikleri çeşme başını unutturamıyordu.

                Ve Gülcemal Vapuru Kayalar’ lı  Mübadilleri alıp Samsun’a oradan da Ordu’ya götürmek için Selanik limanına yanaştı. Yatak, yorgan, kap kacak tüm ev eşyaları yavaş yavaş vapura yüklenmeye başlandı. Bazı çiftçiler ve zanaatkarlar büyük, küçük baş hayvanlarını, aletlerini, kazma ve küreklerine kadar her şeylerini götürmeye çalışıyorlardı. Geldikleri köylere göre sıra ile bindiler vapura. Gülcemal Vapuru insanla, eşyalarla doldu.  Bazıları sonraki vapur ile gelmek üzere limanda bırakıldı. Bazı aileler parçalanmıştı. Yavrusunda ayrılan analar, babasından ayrılan çocuklar ağlaşıyorlardı…

                Gülcemal vapuru demir aldı. Süzüle süzüle Selanik limanından ayrılmaya başladı. Güvertede toplanan Mübadiller Selanik’e son defa bakıyorlardı. Abdurrahman oğlu Nazif Efendi kızı Firdevs ile oğlu Yusuf’u kucağına alarak son bir defa Selanik’e baktılar. Atalarının ve dedelerinin ve kendilerinin yaşadığı bu toprakları bir daha görmeleri mümkün olur mu diye düşündüler. Sessizce dökülen gözyaşlarına bazen hıçkırıklar karışıyordu. Kuruoğulları Sülalesinden Abdurrahman oğlu Nazif Efendi ve yakınları için yeni bir dünyada yeni bir yaşam başlıyordu artık.

                Nazif Efendi gözyaşlarını silerken dudaklarından bir Selanik Türküsünün sözleri dökülüyordu.

                 Bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı

            O bizim kavuşmalarımız a yarim, mahşere kaldı

            O bizim kavuşmalarımız a yarim, ahrete kaldı. 

 

                        *                              *                          *

         Türk toplumu Osmanlının son yüzyılında Balkanlarda, Rumeli’n de unutulmaz acılar yaşadı. Dostluk ve kardeşlik duygusunu yaşamak yerine, düşmanlık ve nefreti egemen kılmaya çalışanların istedikleri oldu hep. 30 Ocak 1923 de Lozan’da Yunanistan ile yapılan “Türk – Yunan Nüfus Mübadelesi” antlaşması, Rumeli’ndeki Türklerin 500 yıllık yaşamı için bir son nokta oldu. Yunanistan’ın çeşitli bölgelerinden 465 bin Müslüman Türk Anadolu’ya göç etti 

                Bu günü anlamak için ara sıra tarihimize bakmak gerekiyor.

( Bu yazı rahmetli Mali Müşavir Rüştü Demirel tarafından kaleme alınıp Ordu Değişim Gazetesinde yayınlanmıştır. Bazı şeyleri anlamak için tarihe bakmak gerekir diyen merhumu tekrar rahmetle anıyoruz. Erol Karaer ) 

50. YIL ACILARI

 

 

Öyle veya güzel günlerimiz oldu.

 Kimleri görmedik ki Orduspor başkanlığında.

3. liglere de düştük ama hiç bu kadar Amatör kümeye yakın olmamıştık.

Sonuçta Orduspor’un tam çöküşü Nedim Türkmen’in kendi uygulamaları ve yönetim anlayışı ile olmuştur. Hatta iki kardeşi bu uygulamalardan rahatsız oldukları için kendilerini kenara çekmişlerdir.

Olaya baktığınızda Türkmen’in suç ortağı  bu günkü Medyadır aslında.

Biz ısrarla yanlış yapıyorsunuz, Orduspor taraftarını ve sevenlerini bölüyorsunuz derken avantacı ve lavantacılar alkışlıyor tek bir kelime bile yazıp burada yanlışsın demiyor  ceplerine girenlere bakıyordu.

İşin ilginç yanı bu gün ise kavgalı olan taraftarlar Orduspor’un cenazesi bile kalkmadan birlikte  resim verebiliyorlar.

Yıllarca Orduspor taraftar başkanlığı yaptım böyle kirli ilişkilere şahit olmadım.

Dediğim gibi daha Orduspor’un cenazesi kalkmadan adamlar mevlidini okutuyorlar.

50. yılda ne yazık ki Orduspor büyük bir ihtimalle Amatör kümeye düşecek.

Sebep olanlar, katkıda bulunanlar, avanta uğruna kalemini,  mikrofonunu satanlar rahat edebilirler.

Ama işin en  iyi tarafı ne biliyor musunuz ?

Tarih artık elektronik ortam da yazılıyor.

İnternete girdin mi kimin ne olduğunu neler yaptığını, neler yapmadığını, neleri yazıp, neleri sakladığını görebiliyorsunuz.

Diyeceğim o ki Tarihin en resim sayfalarına yazıldınız.

Rahat edemeyeceksiniz ?

 ( Bu yazı Orduspor’un 50. Yılı nedeniyle özel sayı çıkartan Kuzey’in Yıldızı dergisinde yayınlanmıştır ) 

 DOKTORUN YILMAZ

Merhum Dr. İsmail Engin oğlu Yılmaz Engin…

O yüzden Doktorun  Yılmaz derlerdi.

Fazla yazmaya bile gerek yok tanıyan tanır.

Doğa aşığı can ağbim, uzun bir süre önce geçirdiği hastalıkları nedeniyle  Cumhuriyet mahallesinde ki harman evinin altında oyalanıp çiçekleri biberleri ile zaman geçirirdi.

Oğlu Burçak yan tarafta sigorta bürosunda bende amcası Tuncer Engin’in bürosundayım.

Bir sabah telefon çalıp Burçak’ın ismini görünce hayırdır dedim. ‘Babamı kaybettik ağbi ‘ dedi.

Ani oldu ‘vay be’  diyebildim sadece…

Doktorun Yılmaz, ah benim güzel ağbim.

Neydi acelen neydi diye gönderdik seni sonsuzluğa.

Gülüşlerimiz şakalarımız kaldı sonsuzlukta.

Vurduğum bütün kuşlardan özür dilerim deşiştin bir gün…

Ayşe yengem cennetlik,  hastalığında çocuk gibi ilgilendi onla.

O kadar çok anılarımız oldu ki ? Yazsam kitap olur.

En son  Perşembe’de Burçak ile birlikte oturduk sohbet ettik.

Çok resimlerimiz oldu ama o son resmimiz oldu.

En güzel halinle, en güzel anılarınla gittin be Doktorun Yılmaz…

23 Aralık 2015 günü noktayı koyduk.

Ve  gün geçtikçe daha da ağır basıyor yokluğun…

( Ateş önünde ki fotoğrafı yaklaşık 20 yıl önce ben çekmiştim )

 

Kömür oldular!!

            Bu sözü kim söylese, kim yazsa ( Tabi yandaş olmayacak ) ikinci güne varmaz tutuklatırlardı. Ortalığı ayağa kaldırıp Mart kedileri gibi bağırıp bir yandan da şehit üzerinden mağdur edebiyatı yaparlardı.

Ne de olsa yandaş olunca Şehit denince mangalda kül bırakmayan yandaş, yalaka, soysuz, şerefsiz medya ile kahpe trollerden ses soluk yok,.

 Ne olacak ki, Şehitler için kelle, 3-5 asker öldü diye meclis mi toplanır, elbette ölecekler seçmeseydiler o mesleği, asker olurken bana mı sordun diyenlerin, Çanakkale için lafının nereye  varacağını bilmeden konuşanların olduğu ülkemizde bunlar doğal değil mi ?

            xx

 

“Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Beyaz TV’de Latif Şimşek’in ‘Dinamit’ programına konuk oldu. Gökçek, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında şehit olan özel harekatçılar için, ‘Atılan bir bomba ile orada 52 kardeşimiz kömür oldu’ dedi.

Gökçek’in ‘kömür oldu’ ifadesi haberin görüntüleri yayınlanırken de ’52 Özel Harekatçı Kömür Oldular’ KJ’si (alt yazı) ile verildi.”

xxx

 

Neyse birine de tarih hatırlatalım. Abudig gubudik işler oluyor ama  atamayla da  başbakan olunuyor değil mi?

xxx

Gemi seyir defterine Jurnal denir.Jurnal,gemi seyirde yada limandayken gemi ile ilgili bilgilerin yazıldığı defterdir.Geminin rotası,hızı,geldiği/gideceği liman,vardiye değişimleri hava durumu v.b bilgiler not edilir.Kanal,boğaz ve sığ sularda sürekli güncellenir.

Örneğin Kilirbahir bölgesi geçildiğinde;''saat 15.30 itibariyle Kilitbahir geçildi''veya 05.00 İstanbul boğazı geçildi yazılır.

Bu tüm Dünyada ki boğazlar için aynıdır.ÇANAKKALE hariç.!!!

Çanakkale boğazı seyri tamamladıktan sonra jurnal a '' saat 21.30 Çanakkale ÇIKILDI'' yada'' saat 21.30 şehitlik abidesi 2 milden selamlandı '' yazılır.Çünkü bilirler ki:'' ÇANAKKALE GEÇİLMEZ.!!!

Ordu Savaş’çısı !!!

Bakmayın böyle başlık attığıma.

Takip ettiyseniz bazen nostalji yapıp ölenleri anıyor bazen de yaşayan büyüklerimizi yazarak sağlıklı ömürler diyoruz.

Böyle olunca da bazen ara da kaynayıp gidenler oluyor, özellikle genç nesil.

 Yılda bir kez de olsa mutlaka uğramadan geçmez!!!

2003 yılında Almanya’da gönderdiğimiz kardeşimiz  gazeteci Savaş Çelebi’yi ele alayım dedim !!!

Almanya’da olsa da takipteyiz.

Yoğun iş mesaisinin yanı sıra fırsat buldukça Ordulularla buluşmaya, Ordulu olmayanlara Ordu’yu anlatmaya tanıtmaya çalışıp duruyor.

Ordulunun olduğu bütün organizasyonlarda yer alan, yardımcı ve destek olan Savaş, Ordulu olup Ordu’ya uzun süre gitmeyenleri de ikna etmek için uğraşıp dururken Ordulu olmayanlara da Ordu’nun nasıl güzel bir yer olduğunu anlatıp duruyor yorulmadan. Bence Ordu Valiliği Savaş Çelebi kardeşimize üstün hizmet madalyası takmalıdır !!!

Mevzu nereden nereye geldi.
Bazı büyüklerimizin değerini yaşarken de verelim diyoruz ya genç olunca verilmiyor mu dedim, bu yazı ortaya çıktı.

Sağlıkla,  güzellikle, ailen ve sevdiklerinle  ayni heyecanla devam Savaş

 

HERKES SUÇLU BİR ONLAR DEĞİL ?

Cumhurbaşkanına anlatıldı, Bakan Kurtulmuş konuştu, Milletvekilleri konuştu. Gereken yapılacak dediler.

Gerekeni piyasalar yaptı, fındık fiyatı düştükçe düştü.

Fındıkta tekel oluştu diyenleri alkışlayan ah benim unutkan köylüm ah…

Fiskobirlik’i TMO’yu devre dışı ben mi bıraktım?

Bu iktidar devre dışı bırakmadı mı ? Piyasayı başı boş bırakan siyasetçi şimdi çıkmış dert yanıyor.

Herkes suçlu bir tek onlar ak kaşıtan çıkmış gibi.

Sen “ne oluyor yaaa, piyasayı başı boş bıraktınız fındığı piç haline getirdiniz hala nasıl kendinizi savunuyorsunuz” diye sormazsan, daha da beter günleriniz olacaktır.

Dönüm parasına tav olup 15 liralık fındığını 9 liraya satmaya razı olanlar, beter olun emi ? !!

 

BEN ORHAN ŞENSOY…

Rivayet odur ki bir filmde  samanlıkta tecavüz sahnesi vardır. Filmin baş rol oyuncusu Orhan Şensoy kapıyı kırarak içeri girecek ve kötü adamın elinden sevgilisini kurtaracaktır.

Ama yönetmenin ona söylediği repliği unutup sahneyi 3-4 kez çekmek zorunda kalmışlardır. En son yine Orhan Şensoy söyleyeceklerini unutur ama  içeri dalarken ‘ Heyyetttt bırak lan karıyı ben Orhan Şensoy ‘ diye bağırır.

Altın Mezar adlı filmde yaşandığı ileri sürülen bu replik yıllardır Orhan Şensoy denince yanında bu olay anlatılırdı.

            Orhan Şensoy ile ilgili Başbakanlık Osmanlı Tarihi Arşivleri Uzmanı , yazar hemşerimiz Adnan Yıldız’ın  tarihi bir çalışmasını sizlerle paylaşmak istiyorum. Orhan Şensoy’a Allah’tan rahmet yakınlarına sabırlar diliyorum.

 Boztepe’ye Çıkan İlk Artist

Filmlerin, çekildikleri yerlerin tanıtımında önemli bir yeri vardır. Bu yüzden herhangi bir yerde bir film çekiliyorsa önce yetkililer devreye girer, sonra halk, film ekibine her türlü kolaylık sağlanır. Hatta tanıtım uğruna, James Bond serisinin "Skyfall" filminin çekimlerinde olduğu gibi Kapalı Çarşı’nın damlarında dahi motorlarla her türlü fanteziye izin verilir. Önemli olan tanınmaktır. Hele bu filmler küçük şehirlerde çekiliyorsa varın gerisini hesaplayın. Yetkililer devreye girer, bütün mekanlar filmcilere görücüye çıkarılır. Ama bunca emeğin karşılığı ise bazen bir iki saniyelik görüntüler de olabilir. O zamanda, “yahu adamlar kaç gün çektiler, hepsi bu mu diye?” dövünülür. Olsun yine de öyle ya da böyle tanınmak iyidir!

1968 yılı Temmuz ayında, Ordu’da da bu uğurda çok çaba harcanmıştı. “Dost Film”in 20 kişilik ekibi, “Çıldırtan LSD” ve “Altın Mezar” adlı filmlerin çekimleri için Ordu’ya gelmişlerdi. Filmlerin yönetmeni Mümtaz Alpaslan, prodüksiyon amiri Kenan Şensoy, oyuncuları ise Sibel Göksel, Aynur Akarsu, Abdullah Ferah ve hemşerimiz Orhan Şensoy’du.

Film ekibi, Ordu’da başta Vali Orhan Mirkelam ve basın olmak üzere yoğun ilgiyle karşılanmışlardı. Senaryoda fındık konusu da yer almaktaydı. (Biz bu filmleri izleyemediğimizden bilemiyoruz ama acaba fındık konusu nasıl yer almıştı? Merak etmiyor değiliz.) Çekimler genellikle Boztepe’de su deposunun üzerindeki tepede ve Kayabaşı’nda yapılacaktı. Nihayet Ağustos başlarında filmlerin çekimleri başlamıştı. Önce “Çıldırtan LSD” filminin çekimleri yapılmaktaydı. Bilmeyenler için söyleyelim. LSD, halüsinasyon etkisi yapan bir tür ilaçmış.

Çıldırtan LSD’nin çekimleri için ekip önce iki jeeple Boztepe’ye çıkmışlardı. Başrollerde Aynur Akarsu ve hemşerimiz Orhan Şensoy iki sevgiliyi oynamaktaydı. Çekimler başlamıştı. Senaryoya göre, önce iki sevgili Boztepe’den Ordu’yu ve ufku seyretmişler, sonra tepeye doğru mutlu bir çift olarak tırmanmışlardır. Çekimler bittikten sonra da sanatçılar su deposunun üstünden bir süre daha Ordu’yu seyretmişler ve yürüyerek şehre inmeye karar vermişlerdi. Şimdiki gibi teleferik olsa büyük bir ihtimalle teleferiğe binerlerdi. Ama ne gezer Boztepe’ye çıkacak doğru -dürüst bir yol bile yoktu o zamanlarda.

Dönüş yolunda Aynur Akarsu ayakkabılarını çıkarmış, afacan bir kız edasıyla patika, taşlı, dikenli, kekik kokan yamaçlardan bir ceylan çevikliğiyle seke seke, atlaya zıplaya şehre kadar inmişti. Ve sonrasında “ Gördüğüm manzarayı ifade edecek kelime bulamıyorum” demişti. Bu arada Sibel Göksel de kendi oynadığı “Külhanbeyler” ve “Yahudi” adlı filmlerin Ordu İnci Bahçe sinemasındaki galasına katılmış, burada tezahüratlarla karşılanmıştı. Kısaca film ekibi, Ordu’daki hayatlarından memnundular. Nasıl olmasınlar ki, başta Vali, Vali Muavini, Belediye Başkanı, Radar komutanı Yarbay Latif Özlü, Tüccar İbrahim Köksal, Salih Erdoğan ve basın onlarla devamlı ilgilenmekteydi. Ordu’da 15-20 gün daha kalacaklar ve “Altın Mezar”ı da çekeceklerdi.

Temel Uzlu ise Ordu Sesi Gazetesindeki köşesinde, Ordu’da film çekimleri hakkında şunları yazmaktaydı.

“FİLMCİLİK

Film şirketlerinden birinin şehrimize geldiğini, burada bir film çevireceğini öğrendik.

Ancak film çevirmek için bizim şehri seçtiklerine pek iyi etmediler gibi geliyor. Çünkü bütün Türkiye’de olduğu gibi bizim şehirlilerinde hemen hepsi filmcidirler. Hem de öyle konuları bulup çevirirler ki insanın aklı durur.

Her ay değil her gün 36 kısımlık çeşit çeşit filmler bizim şehirde de çevrilir. Seçimlerde çevrilen yerli filmler dillere destandır. Ve hele her yıl bu aylarda çevrilmesine devam edilen bir fındık filmi vardır ki, dünya filmciliğinin en uzun kurdelası sayılmaktadır ve bu film hep birlikte yazılıp hep birlikte oynanmaktadır. 40 yıldan beri çevrildiği halde, hala bitirilemeyen bu filmin kaç yılında biteceği de bilinmemektedir.

O; banka kredileri filmleri, o adam kayırma filmleri, o vatandaşı uyutma filmleri, o aşırımento, kandırımento, yürütmento filmleri, o ham hum şorolop filmleri, her yıl çevrilmesine devam eden fındık filminin yanında hiç kalır….”

 

SIRADAN BİR HABER

Mesud Barzani'nin Türkiye'ye ayak bastığı İstanbul Atatürk Havalimanı’nda ilk kez Kürdistan Bayrağı göndere çekildi. Barzani'nin ikinci adresi Ankara Esenboğa Havalimanı'nda da Kürdistan Bayrağı'nın olduğu görüldü.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, bugün İstanbul’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüştü. 

xxx

Hafta sonu gerçekleşen görüşmeden basına yansıyan haber.

Sıradan olağan geliyor değil mi ?

Kimse ile işim olmaz.

Hayırcıları terörist ilan edenler, PKK’nın da istediği bayrağı göndere çekmekten çekinmiyorlar.

Ne  diyeyim AKP mitinglerinde sahte de olsa Bozkurt işareti yapanlara, Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alanların koltuk altlarına girenlere ve eskiden aslan gibi bu olaylar karşısında kükreyerek yeri göğü bir araya getiren Bahçeli ve avenelerine kapak olsun.

 

 

 

OSKİ SORULARIMIZI YANITLAMADI

Yaklaşık 10 gün önce Oski Genel Müdürlüğü bir basın toplantısı düzenleyerek çalışmaları hakkında aracılığımızla kamuoyunu biraz eaydınlatmıştı.

 Toplantı sonunda  Genel Müdür Fatih Yörük sorularımızı yanıtladı.

Ben, Oski  olarak göreve geldiğinizde suyun tonu kaç lira idi , şimdi kaç lira, ayrıca sayaç yazma parası olarak kaç lira alıyorsunuz diye sordum, orada Oski’nin yönetim kurulu üyeleri ve çalışanları olduğu halde Genel Müdür şimdi bu konularla ilgili rakamların olmadığını bana en kısa zamanda iletileceğini söylemişti.

Beklerken  su faturası gelince ve de  25 günlük yazmayı görünce işin içinde bir iş olduğundan şüphelenmedim değil!!!

Daha önce daha uzun sürede fatulandırma  yapan Oski, yeni zam yaptığı için mi  kısa dönem tutup sonradan uzun dönemde zamlı tarifeyi mi uygulayacak ?

 

            Sorularımıza bir soru daha ekleyelim. Belediyeler halkın su ,yol, kanalizasyon gibi ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür. Yani Anayasa’da yer alan hükmü ile bunu yapmak zorundadır. Su faturası yazma parası olarak 4 liraya yakın bir para hak mıdır, Adalet midir ? 

KAHYO HAMİ…

            Yanık bir Karadeniz türküsünü teybe koymuş çalıyor bizim kasetçi...

            İstesen de istemesen de dinliyorsun ...

            Acıyı bal eyleyen, sevdayı nam eyleyen türkülerden biri...

            Aklıma köydeki dut ağacına çıkarak söylediğim türküler geliyor. Yarım yamalak, avazımın çıktığı kadar söylediğim türküler...

            Ağacın tepesinde köyün en güzel kızı, aşağı mahallenin tüm oğlanlarının  aşık olduğu  kız için söylenen türküler...

            En büyük zevkimiz, sabah inek yaymaya gidecek sevgilinin  hangi bahçeye gireceğine dair iddialar olur, kaybedenin çektiği cezalara dakikalarca gülerdik...

            Bir de, Soğukpınar’ın başında asker sigarası tüttürmek...

            Şimdi ne asker sigarası , ne de onun türküleri var...

            Dut ağacını da kesmişler, Soğukpınar da kurumuş...

            Anılar ah anılar , bir zaman sonra gözyaşları ile buluşurmuş...

                        ( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan)

 

( Bu yazının esin kaynağı Süleyman Felek Caddesinde bulunan ve Aynalı Çarşı dediğimiz yerde uzun süre plak ve kaset satan Hami Kahya amcamızdır. Ayrıca uzun yıllar radyo tamirciliği de yapan Hami Kahya 8 Aralık 2015 tarihinde sonsuzluğa göçtü. Ruhu şad, mekanı cennet olsun ) 

SOSYAL MEDYA YAZITLARI !!!

Bu günde paylaşılan bazı sosyal medya yazılarını sizlerle bende paylaşayım istedim.

Seçtiklerim bunlar :

 

Arkamdan konuşan yok sanıyordum, ismim ve soyismime özel watsapp dedikodu grubu açmışlar. 

 

Yaşın 17 ama 7 yaşında ki bir çocuk gibi hissediyorsun, yaşın 17 ama hala öpünce geçeceğine inanıyorsun

 

Eve gelen misafirin önüne düzgün bir şekilde sehpayı koymak için yaptığım hesaplamaları hiçbir matematik profesörü yapmamıştır

 

 

Merhaba, tanıştığımıza çok memnun oldum. Sinir sistemimde kalıcı hasarlar bırakacak gibi duruyorsun

. bazı insanların karşısına geçip “ya sen gerçekten çok harika bi insansın” demek istiyorum ya

 

Hayat istediğiniz gibi değilse siz hayatın istediği gibi değilsinizdir.Eğer hayat istediğiniz gibi olsaydı hayat istediğiniz gibi olur ve sizde hayatın istediği gibi olurdunuz.Demek istediğim şu ki siz siz olun hayatın istediğiniz gibi olması için hayatın amk hayat bu değil arkadaşlar yaşayın boşverin aman

 

aklımdan geçen şeyler yüzünden günlerdir uyuyamıyorum. söyleyecek çok şey var ama söyleyeceğim kimse yok

 

Bir şey aldırmak için kantine gönderdiğim insanlar ‘sen neden gitmiyorsun?’ dediğinde verilecek bir cevap bulunsun artık …

 

Bizi bizden, nefsimizin şerrinden koru Allah'ım! Kalbimizi nifaktan, amelimizi riyadan, dilimizi yalandan, gözümüzü, malımızı mülkümüzü haramdan muhafaza eyle Allah'ım!

 

Ulan gidip birine değer veriyorsun, o sana vermiyor. Üzülüyorsun. Böyle bir iki gidiyor. Sonra kimseyi sevmiyorsun sırf üzülmemek için. Ve gelip sana diyorlar ki; neden bu kadar nefret dolusun? Neden acaba.

 

Her söylediğim kelimeye laf sokmaya çalışıyo oo diyolar, susuyorum trip atıyo diyolar,uyuyorum morali bozuk diyolar lan BENDE İNSANIM AQ İLLA BİŞEYMİ YAPMAM GEREKİYO

 

 

eskiden harry potter'ın yılanlarla konuşabilmesini çok kıskanırdım sonra fark ettim ki meğer yıllardır ben de konuşuyormuşum

Dışarıdan gülüyor ve acccayip mutlu gözüküyor olabilirim ama içim çok uvuvwevwevwe onyetenyevwe ugwemubwem osas

 

Eskiden haklı olduğumu karşımdaki anlayana kadar anlatırdım, şimdi kendim anladığım an susuyorum.

 

keşke karşındaki kişi unutunca otomatik olarak o hatıra senin hafızandan da silinse, bir hatırayı tek başına taşımak çok ağır çünkü 

Ama çok zor dayanmak,sabah saat beşse

 

Bu yaptığına söylenecek söz bulamıyorum küfür haznem şokta şu an

 

Uyumak için yatağa girip hayatı sorgulamak.

 

 

 

NATO EKREM

Bazen yaşarken de hatırlamak ve hatırlattırmak lazımdır.

Bunlardan biri de Ekrem Akdeniz’dir.

1927 yılında doğan  Tahnit , maket, avcılık gibi işlerle yıllarca haşır neşir olan Ekrem Usta’ya Nato Ekrem denmesinin hikayesi ise şöyle .

NATO F dairesi eleman alımı için sınav açınca  Ankara’da sınavdan 100 üzerinden 99 not alan Ekrem Akdeniz eki şefi olarak 1950’li yıllarda Perşembe Radar komutalığında görevlendirilince arkadaşları Nato sınavını kazanmasından dolayı Nato Ekrem lakabını  takmışlar.

Şimdiye kadar 20’ye yakın sergi açan Akdeniz tahnit işine nasıl başladığını ise kendi ağzından anlatıyor : Perşembe Hava Radar Komutanlığı’nda görevli olduğum dönemde bir İtalyan Albay ile avcılığı konuşurken konu tahnite geldi. Bende gerekli ilaçların olması durumunda tahnit yapabileceğimi söyledim ve o gün bu gündür tahnit yapıyorum.”

Tahnit ve maket yapımının yanı sıra avcılıkla da uğraşan Ekrem Akdeniz eskisi kadar olmasa da bu kez evinde sadece maket yapmakla uğraşıyor.

 

Kendisine sağlıklı uzun ömürler diliyoruz. 

PAZAR YAZISI

 

Pazar günü ne yazısı yazılır.

Ne kadar okunur bilmemem.

Okumuyoruz, Okumuyor…

O kadar …

Oranları filan yazmaya gerek yok.

Ver küsküyü ver afyonu baksınlar dursunlar camlara…

Bundan üç bin yıl önce yaşamış ve  ''Krallara Öğütler'' adlı kitap yazmış olan bir Çin kralı, kendisi gibi kral olanlara öğütler vererek şöyle yazar:

 “Ey yüce krallar, eğer rahat etmek, halkınızı iyi yönetmek istiyorsanız, halkınızı bilgisiz, cahil tutun. Bilgisizlik erdemdir. Bilgili insan çabuk bozulur, üstelik onu yönetmek de zordur. Örneklemek gerekirse, cahil insan boş, bilgili insan dolu bir küpe benzer. Boş küp işinize yarar. İçine turşu, pekmez, su koyarsınız. Oysa dolu küp zaten doludur, hiçbir işinize yaramaz. İnsanlar da tıpkı böyledir...”         

Bu yazıyı az daha uzatsam bu da kesin okunmayacak!!!

Göreceğiz!!!

 Dün Köşe yazımı yazarken Manisa’da iç savaş çağrısı ile ilgili adliyelik şu ana kadar işlem yapılmadığını yazmıştım. Yazı baskıya girdikten sonra açıklama geldi .

Önce açıklamayı yayınlayayım :

Akhisar Cumhuriyet Başsavcılığı, AKP Manisa İl Başkan Yardımcısı Ozan Erdem hakkında Soma'da yaptığı konuşma sonrası soruşturma başlatıldığını açıkladı. Akhisar Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Nadir Yağcı'nın konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"15 Şubat 2017 tarihinde bazı basın yayın organlarında, Adalet ve Kalkınma Partisi Soma İlçe Gençlik Kolları tarafından Soma Belediye Düğün Salonunda 13 Şubat 2017 tarihinde düzenlenen konferansta konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi Manisa İl Başkan Yardımcısı Ozan Erdem'in 'Bu referandum oylamasında yüzde 50'yi geçemezsek iç savaşa hazır olun' şeklinde sözler sarf ettiği yönünde haberler yapılması üzerine, olayın mahiyetini araştırmak ve ilgilinin konuşma içeriğinde suç teşkil eden ifadeler bulunup bulunmadığını tespit etmek için Soma Cumhuriyet Başsavcılığımızca söz konusu olay ile ilgili soruşturma başlatılmıştır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur."

            Saygı ile duyduk.

Göreceğiz.

 

Osuruktan şeyler için insanların tutuklandığı ve iddianamelerinin hazırlanmadığı bu ülkede iç savaş çağrısı yapan kişi için nasıl bir karar alınacak?

GENÇ İŞSİZLİK VE…

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Kasım ayı dönemine ilişkin işsizlik verilerini açıkladı. Kasım döneminde işsizlik oranı yüzde 12.1 oldu. Ekim ayı işsizlik oranı mart 2010'dan beri en yüksek seviyesi olan yüzde 11,8'e yükselmişti.

Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2016 yılı Kasım döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 590 bin kişi artarak 3 milyon 715 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 1,6 puanlık artış ile yüzde 12,1 seviyesinde gerçekleşti. Aynı dönemde; tarım dışı işsizlik oranı 1,9 puanlık artış ile yüzde 14,3 olarak tahmin edildi. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 3,5 puanlık artış ile yüzde 22,6 olurken,15-64 yaş grubunda bu oran 1,6 puanlık artış ile yüzde 12,3 olarak gerçekleşti.

xxx

Haber böyle gerçi Tüik rakamlarla çok oynadığı için bu verilerin gerçek verilerin çok altında olduğunu herkes biliyor.

xxx

Emekli bir büyüğüme nasılsın dedim. ‘ iyi ne olsun evet ‘ yanıtını verdi.

Tabi ben mesajı aldım.

Kaç çocuğun var , kaç torunun vara ağbi dedim.

3 çocuk 7 torun diye yanıt verdi.

Torunlarının hepsi yetişkin mi diye sordum.

Evet dedi.

Kaçının işi var dedim.

Hiç birinin dedi.

 Başkanlık bu işsizliği önleyecek mi  dedim.

Yanıt vermedi…..

            Bende dedim ki Evet’e devam ağbi devam!!

NE VARSA

 

Terörist.

PKK’lı.

Vatan hanini.

Virüs.

Cahil takımı.

Gezici Vandal.

İşıd’ci..

15 Temmuz savunucusu.

Millet düşmanı.

Bunlar siyasilerin ağzından çıkanlar…

Bir de Ak troller ile göz dönmüşlerin ağzından çıkanlar var ki, buraya noktalı da yazsam ayıp olur…

Milleti tehdit eden kızıl ağızlı piçler mi ararsın silahlarıyla, yoksa 16 Nisan sonra kapınızdayım diyenleri mi …

Tüm bunlar Hayır diyenler içi söylenenler.

Daha durun diyordum birkaç yıl önce daha durun neler yapar bunlar neler…

Vatanın bekası,  bütünlüğü, kardeşliği böyle sağlanıyor işte.

Bizim inandığımız yüce yaradan, bizi bunlardan muhafaza eylesin…

 

 

 

DÜZ MAHALLE

Çocukluğum ve gençliğim , Fidangör’de  Turgut Reis, Hamdi  Baba,  Sayacı  Ali Dayı, Şaduman, Döndü, Çöpçünün karısı  ve bir yığın deliliklerin , güzelliklerin arasında geçti.

            Bizim Deli Fatma’larımız, Turgut’larımız, Ali  Beylerimiz , Hasan babalarımız vardı...

            Benim çocukça  aşık olduğum mahallenin en güzel kadını da vardı hani...

            Benim aşklarım, ıstıraplarım, açlıklarım ve en önemlisi bu şehre sevdam vardı....

            En büyük militanlığım, boş yere vurularak yaşamını yitiren liseli arkadaşımın peşinden duvarlara yazdığım “Katiller bulunsun”  yazıları oldu.

            En büyük  cesaretim ise sokaktan geçen ilk kıza arkadaşlık teklif etmem...

            O günden bu güne tek şeye yanarım;

            “ Düz Mahalle içinde çıramı yakamadım!”

 

          (Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

CESARETİ VERENE BAK …

Düzce'de iki kişi tabancalı fotoğraflarını sosyal medyadan paylaşarak, "Başkanlık sistemine 'hayır' diyenleri tıpkı 15 Temmuz gibi sokaklarda bekliyor olacağız" diye yazdı. Mesajın yazıldığı hesaptan Sedat Peker'e ilişkin yapılan paylaşımlar da dikkat çekti.

xxx

Haber böyle. İki tane kızıl ağızlı piç ! Milleti tehdit ediyor.

Kızıl ağızlı piç derken bizim yörede haddini hududunu bilmeyen genç çocuklar için söylenir.

Mesele bunların bu cesareti nereden alması değil mi ?

 Lafı azla uzatmayacağım.

Atatürk’e küfür edenleri ülkenin  komutanı  ziyaret ediyorsa, hayırcılar terörist olarak ilan ediliyorsa, Parlamenter sistem bir ne mal olduğu bilinen bir kişinin  ağzına sakız  olabiliyorsa ve buna benzer bir çok değerlere Cumhuriyet’e hayasızca saldırılabiliniyorsa uzatmayacağız.

Daha önce ki bazı yazılarımda ‘ daha duru bunlar başlangıç, neler göreceğiz neler. Fırsat bulsunlar bunlar Cumhuriyetçiyim, laikim diyenleri keser derken dalga geçtiğimi mi sanıyorsunuz!? 

BETER OL EMEKLİ! 

           

            SGK, Ziraat Bankası ile promosyon konusunda anlaştı.

Fakire versen almaz diye bir tabir vardır.

 3 Yıllık ortalama 300 TL promosyonu zorla verecek olan bankalar bunu vermemek için bir yığın müşkülat çıkartıyor.

Mesela Ziraat Bankası ayrı bir hesap açılmasını istiyor, bireysel emeklilik sigortası yapılmasını istiyor ( Emekliye emeklilik )  falan  filan.

Devletin bankası 3-5 kalem ile verdiğinin yüz mislisini alma peşinde ise özel bankalar neler yapmaz ki ?

Ne yazık ki devlet bunlara ne yapıyorsun diyemiyor.

Hükümet sözde bir parça bal çaldım diyerek hava  basma adına yine emeklisini faizcilere teslim ediyor.

Geçen seçimde emekliye iki maaş ikramiye diyen partinin oy oranı yükseleceğine azaldı.

Bir defalık 100 liraya tav olanların 300 lira için takla atmayacağını kim garanti edebilir.

Bende dahil beter ol emekli.

Ananın ak sütü gibi sürüm sürüm sürünmeyi hak ediyorsun.

Anlamıyorum

 

Eğer bir sosyal medya ağına giriyorsa bir kişi, her türlü internet bağlantısı vardır.

Kendini akıllı gören ve bunları kullanan insanların daha dikkatli ve özenli olması gerekmez mi ?

Gerekir elbette …

Ne yazık ki bir yalan haberi, bir trolü  anında alıp paylaşanları görünce üzülüyor insan.

En kötü ihtimal arama motoruna girerek durumu sorgulayabilmek varken hiçbir araştırma yapmadan yalana ve yanlışa ortak olup yayılmasını sağlamak okuması yazması olan bir insan için doğru mudur ?

İnsanları öldürüyorsunuz, sayılar üzerinde oynuyorsunuz, yanlış haberleri doğru diye sunuyorsunuz,  yok sayfaları kapattırıp tıklattırıyorsunuz, falan filan.

Arkadaş sorumlu ol , sorumlu davran. Paylaşımlarında mangalda  kül bırakmıyorsun ama alan yanlış haberlerin uydurma bilgilerin yayılmasına katkı da bulunuyorsun.

Sorumlu davranmak sadece 30 saniyeni alır.  Bırak araştırmayı, paylaşacağın şeyin üzerinde 30 saniye düşün yeter.

Belki bir yerlerinde ışıklar çakar !!!

xxx

 

            Bu arada iki lafım da  başkalarının özel paylaşımlarını kaynak göstermeden kendine mal edenlere.

            Yazık öyle küçülüyorsunuz ki ? Kendiniz farkına bile varamıyorsunuz?

 

            Emekten, haktan, eşitlikten, etikten bahsedenlerin bunu sürekli ihlal etmesi ne  garip ve acı değil mi ? 

SANAL ALEMİN EVET’İ VEYA HAYIR’I

Meclisten Anayasa paketi geçip referanduma kalınca sanal alemde Hayır’lı  Evet’li kampanyalar çoğaldı.

         Sokak röportajları ve anketlerine bakınca çoğu milletin bir şeyden haberi olmadığı ortaya çıkıyor.

Evetçiler Cumhurbaşkanlığı üzerinden çalışırken Hayırcılar ise ‘Hayır’ üzerinden çalışmaya devam ediyor!!!

Olayın eninde sonunda tek adamlık ve başkanlık olduğunu belli bir kesime anlatamazsa bir diğer grup  için OHAL içerisinde yapılacak referandumdan Evet’in çıkması sürpriz olmayacak.

Yani her zaman ki yetmez ama evetçiler ortaya çıkacak nemalanma peşinde koşacaklar.

 

Sonrası mı; birilerine don olan bize gömlek olur !!!

BİR YARIŞMANIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

 

         Ordu  Büyük şehir belediyesi tarafından düzenlenen ‘ 4. Mevsim Ordu Fotoğraf yarışmasının’ 2. sinin sonuçları açıklandı.

Öncelikle yarışmaya katılmadığımı belirteyim  sonrada yarışmaya katılanların itirazlarını sıralayalım. ( Birinci seçilen fotoğrafa diyecek bir şeyimiz yok ama !!!)

Bu tür yarışmalarda öncellikle  yarışacak fotoğrafın daha önce başka yerlerde yayınlanmamış veya yarışmalara katılamamış olması gerekir.

Başta Başkan Enver Yılmaz olmak üzere bu fotoğraf Sosyal medya üzerinden paylaşılmış ayrıca Altınordu Belediyesi tarafından yayınlanan bir kitap ta yer almıştı. Yine bir yaygın basında da haber niteliğinde yayınlanmıştı.

         Ayrıca ayni fotoğraf  ile Ekim ayında girilen bir yarışmadan da ödül alınmıştı.

Durum böyle olunca katılımcılardan rumuzlu fotoğraf göndermelerini istemek yanlıştır! Ne gerek var ki o zaman rumuz istemeye …

Belediye’den 3 jüri üyesinin olması bu durumda yanlışa yanlış katmıştır.

Eğer bu fotoğraf  onurlandırılacaksa özel ödül verilir ve diğer yarışmacılarında hakkı korunurdu .

Bu görüşler yarışmaya katılanların görüşüdür bence de haklıdırlar.

Sonuçta bu yazı bu tür yarışmalarda katılımcıların kafasında soru işaretleri yarattığı için kaleme alınmış ve de uyarı niteliğindedir.

Bilmem anlatabiliyor muyuz? 

BUNLARDAN MI BEKLİYORSUNUZ ?

 

Eğer bu konuda gram aklı olsa böyle yorum yapmazdı.

Kime niçin yaranmak istiyorlar veya bu kadar mı çarpıtılır veya kadın olarak kendisini nasıl inkar eder anlamak mümkün değil.

Siz hala bu zihniyetten mi hoş görü, kardeşlik, tek devlet, tek millet,  tek vatan,  tek bayrak bekliyorsunuz.
Bekliyorsanız buyurun okuyun.

Sonrada ne haliniz varsa görün !

xxx

AKP Erzurum Milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu, anayasa referandumunu "100 yıllık prangalardan kurtulma" olarak yorumladı.

TBMM Genel Kurulunda kabul edilen ve "başkanlık sistemi"nin kapısını açan anayasa değişikliği teklifi ile ilgili yorum yapan AKP'li Zehra Taşkesenlioğlu, "100 yıldan fazladır bu topraklarda vurulan prangaları kurtarmaya Rabbil Alemin bizi nasiplendirdi" dedi.

Taşkesenlioğlu'nun açıklamaları şöyle:

"100 yıldan fazladır bu topraklarda vurulan prangaları kurtarmaya Rabbil Alemin bizi nasiplendirdi. Bu anlamda biz şanslıyız ve eminim ki referandum günü sandık başlarına gidecek olanlar bu heyecanı, bu sevinci ve bu özgürlükle ilgili gelecek olan mutluluğu her an ve her adımlarında yaşamış olacaklardır."



VEDAT GÜLER

 



“Ceylan Bakışlım” derdi  rahmetli öğretmen Vedat Güler yazılarında ...

En çok da tashihlere  kızardı bizim Vedat Öğretmen.

Gazetede yazıları yayınlanınca  okuyup da üzüldüğü tek şey vardı, çıkan harf yanlışları...

Öğretmenim, sen gittiğinden bu yana değişen bir şey yok. Bu illet  hatalar peşimizi bırakmıyor.

Bırakmıyor, bırakmayan bir şey daha var,  senin “Ceylan Gözlün”

“Ceylan Gözlüme”  yazdığın mektuplar, kitaplıklarımızın bir köşesinde sıkışsa da , “Ceylan Gözlüler” biliyorum ki  hep senin yanında, hep bizim yanımızda...     

            ( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 




YEŞİL ALAN

 

Bas bas bağırdık Karayolları arazisine bina filan yapmayın, burası Ordu’nun  en büyük yeşil alanı belki de Ankara’da ki Kuğulu Park gibi  yer olacak  bölge dedik.

Dinletemedik.

Tek bir ağaç dahi kesmeyeceğiz diyenler utanmasalar bölgeyi tümden tıraş edeceklerdi.

Valilik topu Belediyeye, Belediye topu  Valiliğe atıp durdular.

Lafı fazla uzatmaya gerek yok bu kez umut ediyorum , diliyorum , istiyorum.

Yine yalanlarla dolanlarla karşılaşmak istemiyorum.

Büyük Şehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret etmiş.

Söylediği açıklamayı aynen yayınlıyorum ve noktayı koyuyorum. Bekleyip göreceğiz. Yeşil alan nasıl olacak ?

“ 19 Eylül Stadı'nın bulunduğu 60 dönümlük arazinin yeşil alan olarak Ordulu hemşerilerimizin hizmetine sunacağımızı ilettik. Çok memnun kaldı.” 


BİR YANIMIZ…

Şairin dizeleriyle oynayayım dedim...

            “Bir yanımız yaprak döker, bir yanımız bahar bahçe”

            Ben de ölürsem  pisi pisine gülüm, ağlama...

            Ağlama gülüm, bu ülkede pisipisine ölen yüzlerce çocuk varken...

            Bir sürü pisipisine ölen insanlar...

            Hem gülüm, değiştirebilir misin bu yazgıyı...

            Değiştirebilir misin kader denen yutturmacıyı ?

            Hep gülüm, kalemini, dostluğa, insanlığa kullan...

            Senin haberin olmasa da , seni yazmak, seninle beraber olmak gibi inan...

            Kullan ki Anadolu’nun göbeğinde bir çınar kendiliğinden yükselsin...      

            Kullan ki pisipisine ölümler olmasın ülkemde...

            ”Dostum ,dostum güzel dostum,bir yanımız bahar bahçe  bir yanımız yaprak döker” demiyor mu şair?

            ( Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

BE EY GAFİLLER

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB), milyonlarca çocuğun eğitimini, okuyacakları kitapları ve derslerin işlenişini belirleyecek müfredat taslaklarını açıklaması yeni tartışmaları da beraberinde getirdi. Atatürk’ün anlatıldığı derslerin kapsamını daraltan MEB, tarih kitaplarına sene içerisinde hükümet tarafından 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na alternatif etkinlik olarak gerçekleştirilen Kut-ül Amare’ye de yer verdi. Demokrasi anlatımında 15 Temmuz vurgusu ile dikkat çeken MEB, 7. sınıftan itibaren de çocuklara cihat kavramını anlatacak. Ayrıca yeni müfredatta cihat kavramı birçok dersin ‘değerler’ başlığı altında sayıldı.

xxx

Olayın kısaca özeti bu…

            Her şeyi öğrendiler !!! Hala bir şeyi öğrenemediler.

Be ey gafiller; gönlümüzden nasıl sileceksiniz ? 




BIRAKIN BU İNADI
Yıl 1985 Vali Necati Çetinkaya, “İskele lokantasını yıkacağım” dedi.

Yıllardır Mıdı olarak Ordu’nun ismini duyuran bir çok turist kafilesini ağırlayıp Ordu’nun tanıtımını yapan bir yer. O yıllarda özellikle Yunanistan’dan gelen guruplar mutlaka burada yemek yer Kemençeleri ile birlikte horon teperek eğlenirlerdi.

Hürriyet’in muhabiriyim. Olağanüstü Hal var. Vali’nin astığı astık kestiği kestik. Bir ara beni sürgüne göndermekle de tehdit etmişti.

Ne yapacaktık. Böyle güzel bir yer yıkılır mıydı. Hürriyet Haber Ajansı genel müdürü rahmetli Hasan Yılmaer’ idi  telefon açıp konudan bahsettim. Yolla haberi dedi. Gidip kumsal’dan lokantanın resmini çektim. Gönderdim. Ertesi gün Hürriyet bölgede yarım sayfadan büyük bir tepki haberi çıktı. Tepkiler büyüyüp genişleyince Vali yıkımdan vaz geçti ve bu günlere eldi.

Şimdi ise yıkımdan farkı olmayan bir uygulama peşinde Ordu Büyük Şehir Belediyesi.

İnadım inat deniliyor.

Bizim kimsenin yaşam tarzı ile işimiz yok diyenlere sesleniyorum.

Rahat bırakın Mıdı’yı yıllardır gelmiş güzelliği ve bulunduğu konum itibarıyla alkolünü de versin ayranını da .

            Turizmden bahsedenler, turizmin ana unsurlarını unutuyorlar mı yoksa dertleri mi başka.

Ordu merkezde insanların misafirlerini ağırlayacak bir kadeh içki ısmarlayacak  mekan bırakmamak için gayret ediyorsunuz.

Yaşam tarzına karışmıyoruz diyorsunuz, Boztepe’de durum belli.

Rahat bırakın insanları rahat bırakın Mıdı gibi yerleri.

Bırakmıyorsanız yaşam tarzımıza aleni müdahale ediyorsunuz.

Yaşam tarzı konusunda konuşması gerekenler hala niye susuyorsunuz ?

 

        HAKKI MI HELAL ETMİYORUM

 

 Kim ne derse desin benim çocuğum, benim gencim işsiz gezerken, Suriyelileri vatandaşlığa alıp iş verecek kimse kim bunu diyorsa, kim bunu uygulayacaksa hakkım haram olsun.

Vatanından kaçan Suriyeli gençler buralarda göt oynatırken benim gencim Ortadoğu bataklığında şehit oluyor.

Nasıl hakkımı helal ederim.

Hiçbir şey yapmadan gel sırf doktor, sırf öğretmen sırf mühendis diye hop işe koy.

Benim üniversite mezunum yıllardan bu yana atama bekliyor, iş bekliyor, bir doktor ömrünü çürütüyor, mühendisler işsiz geziyor.

Vallahi de billahi de bıktım sizin Arap sevdanızdan.

Arap tarihi  Türkleri her türlü satmışlıkla arkadan vurmuşlukla doludur.

Her şeyi af eden Yüce yaradan kul hakkını af etmem diyor.

Bende diyorum ki eğer böyle yaparsanız hakkımı helal etmiyorum.

Çokta tın diyen olabilir biz Allah’tan korkuyoruz bazıları gibi din iman Allah diyerek  her türlü numarayı yapmıyoruz.

ÖYLE BİR HALE GELDİK Kİ ? 
        Öyle bir hale geldik ki her şeyden korkuyoruz, KHK,  OHAL ile kimse başına ne  gelebileceğini bilmiyor.

15 Temmuz’da darbecilerle vuruşan emniyet müdürü ile gazi olan polis KHK ile mesleklerinden açığa alındılar.

Siyasetçinin hangi yalanını yazsak.

Dün  şehitlerin fazlalığı bizi üzmeli derken bu sözleri alkışlayanlar bu gün şehitlerimizin çokluğu vatan sevdasını gösterir diyorlar yine alkışlıyorlar.

Muhalefetin biri teslim olmuş diğeri halka ineceğine Ankara’dan siyaset yapmaya çalışıyor sonrada millet bizi anlamıyor diye ağlıyor.

Meydan senin paran mı yok, Türkiye’yi bir uçtan bir uça dolaşmaya.

Seçim zamanı gelince milletin ayağına geleni yemiyor.

Çünkü daha öce yediği için doymuş, kulağı sağır, gözü görmez.

Yakınına gideceksin ki seni görecek seni duyacak.

Ama nerede ?

Halka kızıyoruz her şeye teslim olmuş korkaklar diye.

Teslim olmuş bir muhalefet varken ah ülkem vah !!!

ORDUSPOR
       Ne yazsam ne etsem boş.

Nedim Türkmen  zamanından beri yapılan yanlışları dile getirmemize rağmen bir kesim ve bir bölüm medya nemalandığı için seslerini bile çıkarmadılar.

Süreç öyle bir hal aldı ki Orduspor’u tam ve kesin olarak nasıl öldürürüz  planları yapılmaya başlandı.

Stat konusu ortaya atıldığında Ordu Arena diye isim bile bulunlar ( Arenanın ne olduğunu da bilmiyorlar ne  yazık ki Atatürk’ün İsmet İnönü’nün 19 Eylüllerin adı yok olsunda nasıl olursa olsun) şimdi bile hala seslerini çıkaramıyorlar.

Orduspor’dan mal mülk para ev araba sahibi olanlar bana ne yaaa  Enver ile Yaşar’ın arasına mı gireceğiz diyorlar utanmadan. Söz konusu Enver ve Yaşar’mış gibi.

Ana mevcudiyetin Orduspor olduğunu inkar edenler., Orduspor adından boğazına giren her lokma zehir olsun, irin olsun kan olsun.

AKP’Yİ ALKIŞLAMAK ZORUNDASINIZ !

Aşağıda ki yazı bir siyaset adamı tarafından kaleme alınmıştır  ve konuşmuştur.

Yazı ilk kaleme alındığında toplum ile paylaşıldığın da beğeni de toplamıştır.

Çok uzun bir söylem değil Türk milleti olarak az uzun yazı olunca okumuyoruz.

Eğer bu gün  CHP’ye MHP’ye kızacaksanız bu yazıyı okumalısınız. Sonra da AKP’ye alkış tutmak zorunda kalacaksınız…

         XXX

Birinci kısım partiler, siyaseti sadece belli bir ideoloji temelinde yaparak siyasi parti olmaktan çok “siyasi cemaat” gibi davranıyorlardı.

Bu partiler, kamu siyaseti temelinde bir yapılanma yerine, katı ideoloji temelinde yapılanarak siyaseti radikalleştirmekteydiler.

Diğer tür partiler ise her türlü “siyasi fikir”den yoksun, sadece rant dağıtmaya ayarlanmış “siyasi şirket” görümündeydiler.

 “siyasi cemaat” anlayışına da, siyaseti fikirsizleştiren “siyasi şirket” anlayışına da karşıdır.

Ancak unutmayalım ki, çatışmalar ve savaşlar istisnadır; asıl olan barış ve uzlaşı, diyalog ve işbirliğidir. Bugün için çağdaş dünyanın ortak hedefi “barış, istikrar ve refahı güvenceye alacak bir diyalog ve işbirliğini geliştirmek” şeklinde özetlenebilir. Bu ortak hedefe ulaşabilmek için,

• demokrasi ve insan haklarına saygının güçlendirilmesi,

• sürdürülebilir ve dengeli bir ekonomik

• ve sosyal gelişmenin sağlanması,

• yoksullukla mücadele önlemlerinin arttırılması ve kültürler arasındaki karşılıklı anlayışın geliştirilmesi zorunluluğu vardır.

Barış ve uzlaşının yolu iletişim ve diyalogdan geçmektedir. Diyalog ve işbirliğine kapalı olan toplumların geleceğin dünyasında etkin bir yer bulabilmesi mümkün değildir. Diyaloga sırtımızı dönersek yerine ne koyabiliriz?

Diyalogu reddetmek bir arada yaşamayı reddetmek anlamına gelir.

         Halkımız Türkiye’yi kutuplaşmalara götüren, halkın genelini kucaklamayan, söylem ve üsluplarıyla marjinalleşen partilere tam anlamıyla güvenememektedir.

Mesele, herhangi birine saygısızlık yapmadan çok sayıda kimliğe yer bulacak bir siyasal üsluba ve yapılanmaya sahip olabilmektir. Toplumun küçümsenmeyecek bir kesimi

• geleneği dışlamayan bir modernlik,

• yerelliği kabul eden bir evrensellik,

• manayı reddetmeyen bir rasyonellik,

• köktenci olmayan bir değişim istemektedir.

Gettolaşan, içe kapanan ve işbirliğine kapalı olan toplumlar dünya üzerinde her an sorun üretebilecek sağlıksız alanların oluşmasına sebep olmaktadır. Dünyanın geleceği medeniyetler çatışmasından değil, medeniyetlerin işbirliğinden geçmektedir. Yerel özelliklerin, farklılıkların, milli ve dini değerlerin yani her türlü çeşitliliğin sahiplenilebildiği bir ortam çatışma değil uzlaşma; kavga değil barış getirecektir.

Her türlü dayatmacı, buyurgan, tektipçi, toplum mühendisliğine dayanan yaklaşımlar sağlıklı bir demokratik sistem için engeldir. Hiç kimse masa başından toplumları yönlendirmeye, onlara biçim vermeye kalkmamalıdır.

Demokrasi bir diyalog, tahammül ve uzlaşı rejimidir. Diyalogun gelişmediği kapalı toplumlar demokratik bir kültür üretemezler.

Türkiye’de kendine özgü bir demokrasi yerine; çoğulculuk, çokseslilik ve tahammül duygusunu sindirebilmiş bir demokrasi tesis edilmelidir. İdeal olan seçimlere ve belli kurumlara indirgenmiş mekanik bir demokrasi değil; idari, toplumsal ve siyasal tüm alanlara yayılmış organik bir demokrasidir.

Biz buna “derin demokrasi” diyoruz.

Din üzerinden siyaset yapmak, dini araç haline getirmek, din adına dışlayıcı bir siyaset yürütmek hem toplumsal barışa, hem siyasi çoğulculuğa, hem de dine zarar vermektedir.

Laiklik, toplumsal çeşitliliği, çatışma veya gerginlik ortamından uzaklaştırıp barış içinde ve özgür olarak bir arada tutabilmenin bir yolu olarak görülmelidir.

xxxx

Bu söylem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 Ocak 2004 tarihinde “Uluslar arası Muhafazakarlık ve Demokrasi Sempozyumu”nda yaptığı konuşma metninin bir bölümünden alınmıştır…

 

BİR KİŞİ DE  TUTUKLAYIN!!

Fazla uzun yazmayacağım. Uzatırsam anında beni içeri alırlar diye korkuyorum!

Bütün laikler pezevenktir, İzmir’de niye patlama olmuyor, İzmir’de patlama oldu diye bütün Atatürkçüler ayağa kalktı…..

Bunun gibi binlerce nefret ayrıştırma söylemi.

            Ortaköy katliamında yazılanları bile saymıyorum.

Pezevenk diyen okul müdürü hakkında hala bir işlem yok…  İzmir’de niye patlama olmuyor diyen Bayyan!!! ifade verdi serbest bırakıldı.  Atatürkçüler patlama  oldu diye ayağa kalkarlar diyen  ise yazmaya devam ediyor.

Laikliğe sahip çıkmalıyız ışit ve benzeri yapılarla mücadele etmeliyiz diyen iki genç tutuklandı.

Sonrada birlik ve beraberlikten sağ duyudan bahsediyorlar.  Bu ülkede iç savaş çıksın diye uğraşanları tanıyoruz, onları biliyoruz. Bir kenara not alıyoruz.

Çıkmıyorsa vatanı milletini çok seven Atatürk’ün izinden gidenlerin ve onu sevenlerin sayesinde çıkmıyor.

 

            Elbette gün gelecek devran dönecek, hesap sormayanlar, göz yumanlar, yangına körükle gidenler eninde sonunda hesap verecek…

NE EKLEYEBİLİRİZ ?

“Bir başka nokta daha: öyle bir yarım yamalaklığımız var ki, bizim dramımız, bizim trajedimiz, akıl almaz bir biçimde gelişiyor. Ayrıca, bir trajedinin içinde olduğumuzun farkında bile değiliz. Çok güzel yaşayıp gittiğimizi sanıyoruz. İktidardaki adamlar da, bu sanıyı bütün millet adına dile getiriyorlar. Birkaç aydın dışında bunu anlayan yok gibi. O aydınlar da, sosyal bir takım sözler ediyorlar. Psikolojik yönü boşlukta kalıyor bu meselenin. İnsanlarımız, bu kötü yaşantıyı dile getirmenin 'muhalefet yapmak' olduğunu sanıyorlar. Yapanlar bile muhalefet yaptıklarını sanıyor bir bakıma. Aslında bir yanlış anlama olduğu halde, anlaşıp gidiyorlar. Bir 'mış gibi yapmak' tutturmuşlar; arabalar yürüyor ya, ekmek yapılıyor ya, iyi kötü suyumuz geliyor ya... mesele yok. Bir taklid yapıyoruz ve Batıya bile kendimizi kabul ettirdiğimiz anlar oluyor (Bir futbol maçında yeniveriyoruz onları.) Ya çocuksu gururumuz! Beğenilmezsek hemen alınıyoruz, Batılılara iftiralar ederek kendimizi temize çıkarmak için didiniyoruz.”

Oğuz Atay, Günlük… 1970

 

 xx

 

Ne ekleyelim ki  yazılan bu yıllar önce ki yazıya …

Acılarımızdan, nefretlerimizden başka (E.K.)

Bir motora girin!!!

 

Terör örgütlerinin hepsi bir… Hedefleri insanlık.

Bu satırları okuyanların yüzde 70’nin elinin  altında ya bilgisayar ya da akıllı telefon vardır.

La, bir ara girin arama motoruna vaktinizi pek almaz. Okumazsanız da başlıklara bakın yeter. Sizden fazla bir şey isteyen yok zaten!!!

Hiç olmazsa bir şeyleri savunurken veya karalarken kuş kadar beyniniz olsun ona bile yeter bu bilgilerin sığması.

Işıd’e övgüler. Birkaç öfkeli genç, El Nusra terörist örgüt mü

            Sadece bunları aratıp çıkan  başlıklara bakın size yeter…

Hiç olmazsa şerefsizlik yapmayı bırakıp, Müslüman’ım ama katliamlara sahip çıkarım demezsin..

 

İNSANLIĞINIZI…….

 

         Yılbaşı gecesi öncesi İnsanlığımızdan utanmadığımız bir yıl olsun dileklerinde bulunmuştum.

Sonrası malum katliam.

Sonrası nefret söylemleri…

Sonrası gay guy çek çak…

Sonrası edepsizlik, sonrası pespayelik, sonrası pişkinlik , sonrası utanmazlık, sonrası ………………………….

Yazı yazmak gelmiyor içimden.

Bir dağ başında bir kulübede her şeyden habersiz yaşamak isterim de olmuyor.

Ne demiş Fuzuli “ Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil “

Ben mi yarattım  bu kini öfkeyi, düşmanlığı, ayrıştırmayı…

Bu memleket bize cehennem olacaksa, bu cehennemden sizin de kurtuluşunuz olmaz… 

 Uyandınız mı, ayıldınız mı ?

Yeni yıla gireli bir gün oldu..

İyi dilekler dilendi falan filan…

İyi değdim gibi uyandıysanız, ayıldıysanız  bir okuyun şu yazıyı :!!!

xxx

Yeni yıldan itibaren vatandaşlar birçok kalemde fiyat artışıyla karşı karşıya

gelecek. Yeniden değerleme oranı doğrultusunda, çevre temizlik vergisi dışında kalan taşıt vergileri, harçlar, damga vergisi, cezalar ve değerli kağıtlar ile defter tutma hadleri yüzde 7.8 artırılacak.

En düşük taşıt vergisi 500 TL'yi aşıyor

Araçlar için uygulanan motorlu taşıtlar vergisinden, emlak vergisine tabi değerlere ve pasaportlara kadar birçok mal ve hizmette, belirlenen oranda vergi artışı olacak. Çevre temizlik vergisi ise yeniden değerleme oranının yarısı kadar ve yüzde 3.9 artırılacak.
Yüzde 7.8'lik artış sonrası yeni yıldan itibaren 1-3 yaş grubunda yer alan ve motor silindir hacmi 1300 cm3'e kadar olan otomobillerin halen 480,70 lira olan motorlu taşıtlar vergisi, 518,2 liraya çıkacak. Motor silindir hacmi 1301 cm3 ile 1600 cm3 arasındaki otomobillerin vergisi de 768,5 liradan 828,4 liraya yükselecek.

Kırmızı ışıkta geçmenin cezası 166 lira

2013'te kırmızı ışıkta geçenler 166 lira, alkollü araç kullananlar ilk yakalamada 701 lira, ikinci yakalamada 877 lira ödeceyecek.

Hız sınırını aşmanın cezası en az 166 lira

Hız sınırlarını yüzde 30'a kadar aşan sürücüler 166 lira, yüzde 30'dan fazla aşan sürücüler ise 344 lira vergi ödeyecek.

Pasaport harcı 121.5 liraya çıkacak

Harçların da aynı oranda zam görmesiyle birlikte 1 yıllık pasaport harcı yeni yılda 112,79 liradan 121,5 liraya çıkacak.

B sınıfı ehliyet için 300 lira

Ehliyet alanlar da artık zamlı tutar ödeyecek. B sınıfı sürücü belgesi harcı yeni yılda 300 lira olacak.

Damga vergisi 37 lira olacak

Damga vergisindeki maktu tutarların yeniden değerleme oranı kadar arttırılmasıyla yıllık gelir vergisi beyannamelerindeki damga vergisi 37,19 lira olacak. Bu miktar, makbuz senetlerinde 13,09 lira olarak uygulanacak.

Bir paket sigara 10 lirayı aşacak

Yeni yıldan itibaren tiryakiler de üzülecek. Sigara ve tütün ürünlerinden alınan özel tüketim vergisi de dört puan artacak. Halen yüzde 63 olan özel tüketim vergisi oranı 31 Aralık itibariyle yüzde 69'a çıkacak. Halen 8 liraya satılan bir paket sigaranın 6 lira 64 kuruş'u vergi. Firmalar, vergi tutarı düşüldüğünde fiyattan kalan 1 lira 36 kuruşluk geliri aynı düzeyde tutmak istese bile 8 liralık sigaranın 10,5 liraya çıkması gerekiyor.

Benzin de zamlandı

Bir hafta içinde indirim olmazsa vatandaşlar depolarını da zamlı dolduracak. 15 Ekim'de 5 lirayı aşan ancak daha sonra gelen üç indirimle düşen benzin fiyatlarına da en son Cumartesi zam yapıldı. Son zamla benzinin litresi yeniden 4,65 liranın üzerine çıktı.

Elektrik-Doğalgaz zamsız

Vatandaşın sıklıkla kullandığı elektrik ve doğalgaza ise yeni yılın ilk ayında zam yapılmayacak. Elektrik ve doğalgaza en son 1 Ekim'de yüzde 10'a yakın zam yapılmıştı.

Daha dün…

10 Mayıs 2012 Bahçeli: ERDOĞAN DİKTATÖR OLMAK İSTİYOR, başkanlık sistemi açıklaması
Bahçeli'den başkanlık sistemi açıklaması Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başkanlık Sistemi hakkında Başbakan Erdoğan'ın Alparslan Türkeş'in '9 Işık' eserinden atıfta bulunarak yaptığı konuşmaya karşı yazılı açıklama yayınladı.

ERDOĞAN TEK ADAM OLMAK İSTİYOR

Bahçeli, Erdoğan'ın Dokuz Işık'ın bir sayfasına değil asıl ruhuna odaklanması gerektiğini savunan Bahçeli: "Başkanlık sistemi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi'nin yaklaşımları net olup, Türkiye'nin bugünkü siyasi ve sosyal ortamı içinde hayata geçirilmesi asla uygun değildir" dedi. Başbakan Erdoğan söz konusu eserde geçen bölümü tam olarak anlayamadığını savunan MHP Lideri, "'Tek Başkan-Tek Meclis Sistemi' nin izah edildiği bölüme dar, kısır, sabit ve çapsız bir zihniyetle yaklaşması Dokuz Işığı layıkıyla anlamadığına delil teşkil etmiştir" ifadesini kullandı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın dün akşam İtalya dönüşü Başkanlık Sistemi hakkında MHP'nin merhum eski Genel Başkanı Alparslan Türkeş'e dayanarak yaptığı açıklamalara karşılık, yazılı bir açıklama yayınlayarak yanıt verdi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 9 Işık'ın bir sayfasına değil ruhuna odaklanması gerektiğini kaydeden Bahçeli, bahsi geçen bölümü Erdoğan'ın tam olarak anlayamadığını savundu. Bahçeli açıklamasında Başkanlık Sistemi'nin bugünkü siyasi ve sosyal ortamda hayata geçirilmesinin uygun olmadığını savunarak şu ifadelere yer verdi:

"Başkanlık sistemiyle ilgili iktidar partisinden gelen görüş ve öneriler ülkemiz gündemini bir kez daha tartışmalara boğmuş ve kilitletmiştir.

Bu kapsamda Başbakan Erdoğan'ın gizli gündem ve hedefinin liste başında bulunan 'tek adam' olma isteği adım adım ilerletilmektedir.

Şahlık, sultanlık, tiranlık, krallık ve emirlik hayalleri Başbakan Erdoğan'ın aklını başından almış ve bu unvanlara ulaşma çabası şuurunu kaybettirmiştir.

Başbakan'ın her yurt dışı ziyareti öncesinde ülke gündemini meşgul edecek çıkışlar ve teklifler getirmesi, iyice klasikleşmiş ve bayatlamış bir siyaset taktiğinden öte bir anlam taşımamıştır.

Başkanlık sistemiyle ilgili gündeme düşen; beyanlar ve temelsiz düşünceler de buna işaret etmektedir.
9 IŞIK İŞİNE GELİNCE REFERANS ALIYOR

Başbakan Erdoğan'ın merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş'in Dokuz Işık isimli eserinden başkanlık sistemine yönelik dayanaklar ve gerekçeler bulmaya çalışması meselenin nerelere kadar vardığını açıklıkla kanıtlamaktadır.

xxx

Evet daha dün 2014 ‘de başlayıp 2015’in son aylarına kadar bunlar söyleyen Bahçeli  ne oldu da şimdi  CHP’ye küfür etme nezaketsizliğini gösteriyor.

Muhalifleri nasıl bertaraf ettiği ortada olan ve tüm gerçekler  partilisi partisizi herkes tarafından görülürken Bahçeli’nin ısrarı ve ağız bozmaları neyin işareti.

 Tüm bunları çocuğa sorsan koltuk ihtirası der çıkar işin içinden.

Bahçeli bilmiyor ki kendisi ile birlikte MHP belki tarihe gömülebilir ama Milliyetçiler ve Ülkücüler asla partisiz kalmaz. 


BİZ YAZSAK !!!

"Bu grubun, velev ki ‘tekbîr’ getirerek de veya diğer ­İslamî söylemlerle de olsa sergiledikleri bu barbarlık, müslümanlar olarak hepimizi düşündürmeli ve utandırmalıdır" dedi. Çakırgil, ­"Bu gibi korkunç vahşiliklerden dolayı, (Â’raf S. 155’deki yakarışla), ‘İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk eder misin?’ diye Allah’u Tealâ’ya sığınıyor ve her türlü barbarlık, gaddarlık ve câniliklerden berî olduğumuzu haykırıyoruz .Yüzümüzü karartanlar; düşmandan ziyade, içimizdeki beyinsizlerdir!"

 

Star yazarı Selahattin Çakırgil, terör örgütü IŞİD'in rehin aldığı iki askeri yakarak öldürmesine ait olduğu iddia edilen video görüntülerine ilişkin olarak kaleme aldı.

 Yandaş gazetenin yazarının yazdığı bu yazıyı sıradan hak ve adalet terazisini taratarak AKP’nin  yanlışlarını eleştiren birileri yazsa inanın  sözle yazı ile linç ederlerdi.

Yandaşın yazısı uzun  o uzunluğun arasına sadece şunu koyamamış. ‘ Eski başbakan Davutoğlu bunlar için bir kaç öfkeli çocuk diyordu. O zaman bazıları bunu alkışlıyordu. Ağabeylerinin sesi de çıkmıyordu “

 

NE UMUDU ?!

 

Biraz da gırgır yapalım…

Beyime söyledim hatta yakasından tuttum gitme , çıkma dolandırıcı bunlar diye…

Hanım dedi ama ben yinede çıktım.  O arada daha önceden birkaç parça altınımız vardı balkondan attım , birisi geldi aldı.

Sonra tekrar aradılar banka da ne kadar paranız var  söyledim. 32 bin lira civarında idi git bankaya çek sorarlarla oğlumu evlendireceğim de dediler. Çektim onu da verdim.

Dedim beye etme eyleme ama bir hafta sonra dolandırıldığımızı anladık. Oğlanı evlendirecektim vay  anam vay…

            Ulan hiç mi tv seyretmiyorsunuz, mutlaka cep telefonu vardır birinize de hiç mi mesaj gelmedi bu tür işler dolandırıcılık inanmayın diye.

Kaç yıldan bu yana  yetkililer uyarıyor, her yere ilan asmışlar   kanmayın diye…

3 günlük bir olay…

Hala umutlu musunuz  

VAH CHP, VAH KILIÇDAROĞLU!

Sözde danışmanı  Feto’dan tutuklandı.

Partiye olur olmaz ne kadar adam varsa alıp bir yerlere getirdi.

Örnek mi? İşte size Milli Görüşçü ve CHP düşmanı Mehmet Bekaroğlu..

İşte size Türkiye’yi kocasıyla birlikte; Süryani, Pontus, Dersim ve Ermeni soykırımcısı suçlamasıyla AİHM’ne şikayet eden Selina Doğan…

İşte size, bağımsız Kürdistan’ı savunan ve AKP’nin ‘açılım’ politikasının mimarlarından biri olan Murat Özçelik…

Fetonun adamı Faik Tunay

Bekaroğlu’nun kızı babası CHP’den milletvekili seçilince üzüntüden ağlıyorum demişti.

Dünde şu açıklamayı yaptı :

TBMM’de basın toplantısı düzenleyen CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, Atatürk heykelinin kaldırılmasına ilişkin açıklamada bulundu.

Rize’de Atatürk yeni tören alanına taşınmasıyla ilgili soru üzerine Bekaroğlu, “Ne irtica ne Atatürk’e saldırı vardır. Atatürk heykelinin yeni kaidesine konulmasında sakınca yoktur. Bir bardak suda kıyamet kopartılacak bir durum yoktur. Rize’de bu anlamda bir problem yok” ifadelerini kullandı.

CHP yapılacak ilk seçimde bu kafa ile aldığı son oy oranına bile yükselemez.

Böyle giderse partiyi sonsuza kadar kapatırlar da rahat ederler..

 

NE DERSEN DE !

Türk ordusuna ait bereleri takmasının özel bir nedeni olduğunu belirten Athena Gökhan, "Bu bereleri şanlı ordumuzun jandarmalarına, komandolarına, bordo berelilerine, mekanize birliklerine sevgi beslediğimiz için takıyoruz" dedi.

Athane Gökhan'ın bu sözleri stüdyoda alkış tufanı koparttı.

Haber bu güleyim mi ağlayayım mı ?

Ajitasyonun  , reklamın, numaranın her türlüsünü yapanlar o kendilerini çılgınca alkışlayanların yüzüne tükürseler bile yine ayni olumu tepkiyi alırlar.

Terör saldırılarının olduğu bir dönemde çalgılı çengili eğlence programları hız kesmeden devam ederken Acun kurnazının afyonlu programları seyirci tarafından bir türlü bırakılamıyor.

Kendi düşen ağlar mı la….

ÖNCE SEN CEVAP VERECEKSİN

 

Her şeye ota mota alkış tutan, yalan yanlış ne varsa doğru diye kafasını kıran, ülkede başka sorun yokmuş gibi kindarlık yapan önce sen bu soruların yanıtını vereceksi.

Uzatmaya gerek yok. Haber ve sorular aşağıda  en ufak vatan sevgin Allah korkun varsa yüzün kızarır…

Evet konuyu okuyalım !

Trabzonspor'un yeni stadının açılışında; Türk bayrağı, Atatürk, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Yıldırım'ın afişlerinin yanına Katar Emiri'nin dev fotoğrafının da asılması tepkilere neden oldu. CHP, tartışmalara yol açan konuyla ilgili TBMM'ye soru önergesi verdi.

CHP’li Yarkadaş; “Katar Emirinin ülkemiz tarihindeki önemi ve yeri nedir?” diyerek, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç'ın yanıtlaması istemiyle TBMM'ye sunduğu önergede şu sorulara yer verdi:

‘BAŞBAKAN’DAN ÖNDE…’

1- Açılış töreninde Katar Emiri Temim bin Hamed Al Sani'nin fotoğrafının asılmasının gerekçesi nedir?
2- Katar Emirinin fotoğrafının Türkiye Cumhuriyeti Başbakanından önce asılmasının gerekçesi nedir?
3- 1 dakikalık saygı duruşunun sonrasında Katar marşının, İstiklal Marşımızdan önce çalınmasının gerekçesi nedir?
4- Katar Emirinin ülkemiz tarihindeki önemi ve yeri nedir?

Şehitlik hep fakire mi düşer usta?

Usta şair Refik Durbaş’ın bilinen şiirlerindendir.

Çırak aranıyor şiiri  bestelenmiş ve bilinen bir eser olarak aklımızda kalmıştır.

 Son günlerde  şehit olanlara bakın son yıllarda olanlara da …

Değişmiyor yüzde 99’u fakir.

Hiçbir kimse ölmesin ne fakir ne zengin…

Ama bende şehit olacağım, sizde şehit olun, şehitlik mertebesine eriştiler ne güzel , diyenlerin hiç birinin çocuğu ya askerlik yapmadı ya da bedelli yaptı…

Kısacası Şehitlik hep fakire mi düşer usta ? diye soruyoruz ama sizin

Ustanıza değil!!!

 

Çırak Aranıyor

 

Elim sanata düşer usta

Dilim küfre, yüreğim acıya

Ölüm hep bana

Bana mı düşer usta?

 

Sevda ne yana düşer usta

Hicran ne yana

Yalnızlık hep bana

Bana mı düşer usta?

 

Gurbet ne yana düşer usta

Sıla ne yana

Hasret hep bana

Bana mı düşer usta?

ALLAH KORKUSU

 

Bazıları için Allah korkusu yok, Allahsız bunlar diyorum ya beni yalanı çıkarmıyorlar.

Kimilerinin ise hiç mi hiç ama utanması yok… Kendini akıllı kendine oy verenler dahil herkesi aptal yerine koymaya devam ediyorlar.

Yüzleri kızarmıyor, insanlık vicdan adına hiçbir şey taşımıyorlar

AKP genel başkan yardımcısı Yasin Aktay İstanbul’da ki patlamalar sonrasında bir tv kanalına bağlanıp "Emin olabilirsiniz ki terör şu anda son derece azalmış durumda” yalanını hiç utanmadan hiç sıkılmadın sıralayabiliyor.

Ne acı ki her şey ortada iken bunu azgın bir şekilde savunan güruh bir yandan alkışlarken bir yandan da küfürlerini  sıralıyor.

Utanmazlara, yalancılara Allahsızlara kısa bir tarih hatırlatması yapıyoruz.

Ancak bizi anlayan anlayabilir.  ( Bu yazı Kayseri katliamı öncesi yazılmıştır )

10 Aralık 2016: İstanbul Beşiktaş ve Maçka'da düzenlenen iki ayrı saldırıda en az 39 kişi hayatını kaybetti, 155 kişi yaralandı.

Kasım 2016: Adana'da valilik binasına yönelik bombalı saldırıda 2 kişi hayatını kaybetti 33 kişi yaralandı.

Ağustos 2016: Çeşitli illerde polis ve askerlere yönelik saldırılarda 12 kişi hayatını kaybetti.

Haziran 2016: Atatürk Havalimanı’nda IŞİD saldırısında 45 kişi hayatını kaybetti, 236 kişi yaralandı. Yine Haziran ayında İstanbul Vezneciler'de TAK tarafından bombalı saldırı düzenlendi. 7'si polis 12 kişi hayatını kaybetti, 36 kişi yaralandı. Haziran'da Mardin, Midyat'ta Emniyet Müdürlüğü'ne yapılan bombalı araç saldırısında da 2'si polis, 4 kişi hayatını kaybetti. 

Mayıs 2016: Gaziantep İl Emniyet Müdürlüğü binasına yakın bir yerde düzenlenen intihar saldırısında 3 kişi hayatını kaybetti 23 kişi yaralandı. İstanbul'da Samandıra Kışlası yakınında askeri personele yönelik bombalı saldırıda da 5'i asker, 3'ü sivil 8 kişi yaralandı.

Diyarbakır Sur'da ise patlayıcı yüklü kamyonun infilak etmesi sonucu 16 kişi hayatını kaybetti 23 kişi yaralandı.

Nisan 2016: Bursa Ulu Camii yakınlarında gerçekleşen canlı bomba saldırısında 13 kişi yaralandı.

Mart 2016: İstanbul İstiklal Caddesi'nde IŞİD'in gerçekleştirdiği canlı bomba saldırısında 4 kişi hayatını kaybetti 39 kişi yaralandı. Yine mart ayında Ankara Kızılay'da TAK'ın bomba yüklü araçla düzenlediği saldırıda 38 kişi hayatını kaybetti, 125 kişi yaralandı.

Şubat 2016: Ankara Çankaya'da askeri servis araçlarına yönelik TAK'ın gerçekleştirdiği bombalı saldırıda 30 kişi hayatını kaybetti 61 kişi yaralandı.

Ocak 2016: İstanbul Sultanahmet'te bir turist kafilesine yönelik IŞİD tarafından düzenlenen canlı bomba saldırısında 12 Alman turist hayatını kaybetti.

 

BABAM ÖLMÜŞ BENİM !!!

15 yıldır kin ve nefret tohumlarını büyütenler bir şehit oğluna saldırmaktan ailesini tehdit etmekten kendilerini alıkoyamazken, konu ile ilgili olanlardan tek kelime çıkmıyor…

Konuyu özetlersek :

9 kişinin şehit olduğu 166 kişinin yaralandığı terör saldırısından sonra AK Troller olarak bilinen sosyal medya hesapları bir şehit oğlunu hedefe koydu. Beşiktaş ve Maçka’daki terör saldırılarında şehit düşen polislerin cenaze töreninde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a “ters baktı” denilen şehit oğlu AKP’lilerin sosyal medya linçine uğradı. Babasını kaybeden acılı çocuğun Tayyip Erdoğan’a bakışlarını “saygısızlık” ve “düşmanlık” gibi gösteren AKP’li sosyal medya trolleri çocuğu ve ailesini hedef gösterdi.

AKP’nin sosyal medya trol hesaplarından biri olarak bilinen @eski_istanbulum kullanıcısı, “Aşağıdaki bu görüntüde ya kendi siyasi bakışı ile Reis’e nefret kusan bir genç görüyoruz, ya da önceden tembih edilmiş bir çocuk. Bu ülkede neredeyse şehidi olmayan aile yok gibidir. Ama bu ülkede hiç bir aile Cumhurbaşkanına cenazesinde böyle seviyesiz davranmaz.Bu bakış ailesinin veya yakınlarının provokasyonu sonucu yapılmış ise sonradan bu aile hakkında mutlaka araştırma-işlem yapılmalı. Acıları yeni ama bir süre sonra bu çocuk ve ailesi araştırılmalı, telefon kayıtlarına falan bakılmalı. ” mesajı atıldı.

Sonuç:

 Bir tek AKP’li den bir tek C. Başkanlığı kaynaklarından ne yapıyorsunuz o çocuğun babası ölmüş  kahkaha atmasını mı bekliyordunuz, 24 saattir uykusuz böyle şey olur mu denmedi.

 Kin ve nefret tohumlarını ekenler şunu unutmasın ki bu zalimlere karşı daha da çok güçleniyoruz. Daha da çok sabır taşı oluyoruz.

Unutmayın gün gelecek devran dönecek !

O ÇOCUKLAR

                 Hepsi fakir, hepsi işsiz , hepsi geleceğini değil geride kalanları düşünme adına girdiler o işlere

Kimi sözleşmeli Er, kimi uzman çavuş, kimileri ise daha 19’unda fidan, polislik yapmaya başlamışlardı.

Tekrar ediyorum : hepsi de kendilerini düşündükleri için değil geride bıraktıklarını düşündükleri için, işsiz olup ailelerinden utandıkları için bu meslekleri seçtiler.

Hiç utanmadan hiç sıkılmadan isminin önüne bakan sıfatı konulmuş sıfatsız ziyaret ettiği polislere inşallah şehit olun diyor..

Hamaset nutukları atanların hiç birinin çocuğunun öyle bir derdi yok.

Evlerine hiçbir zaman ateş düşmedi.

Onların evlerine kasalar, dolarlar, gemiler, ihaleler, hırsızlıklar, vurgunlar,, yalanlar dolanlar düştü.

O çocuklar inanıyorum ki hiç bir zaman haklarını helal etmeyecek.

O çocukların ruhları 7 sülalenize lanet okuyacaklar.

kayıplardayım 
yazacak hiçbir şey yok, kin ve nefretten başka 
ne aşk, ne sevgi, ne de özlem(!) .. 
sadece nefret ve bekleyiş! 

nasıl yazılır, sevgiliye bir aşk şiiri 
'kardeşlerimin' kanı sıcaklığında? 
nasıl yazılır analarının ateş ocaklarında? 

yazamıyorum, sevdiğimin kor karası gözlerine 
korkularımın kuytularında bir mısra... 

yazamıyorum, analarımızın ağıtları gölgesindeki 
sevgilinin yay kaşlarına bir özlem 

ve yazamıyorum, 
ve yazamıyorum işte.. 
gülemiyorum yar'ımın boynuma sarılışlarına, 
misler gibi kokularına.. 
gülemiyorum...

Orkun IŞIK 

 

NE GEZİSİ BU  ŞİMDİ ?

 

Kimse lafı dolandırmasın, çaptırmasın ülkenin ekonomisinin durumu çok kötü.

Günü kurtarma hesabı ile  ülkeyi yönetenler halktan bekliyorlar ve halk yapsın istiyorlar.

Kendilerine 7 sülalesine  bir şey gelsin istemiyorlar  kara para aklama, gemilerden vergi almama , falan filan; çıkartılan tüm kanunlar belirli bir zümreyi koruma ve kollamadan başka bir şey getirmiyor.

2 ayda aldığı maaşın 240 lirasını dolar bazında kaybeden hem ağlıyor hem alkışlıyor.

Konuya  şöyle girelim. Selami Gürsoy Ordu Ticaret ve Sanayi Odası üyesi bir iş adamamız. Geçtiğimiz günlerde OTSO’nun Gürcistan’a yaptığı geziyi eleştirerek zamansız ve yersiz olduğunu belirtip  OTSO doların ateşini  Gürcistan’da düşürecek . Acaba Ticaret odasının geziye giden üyeleri Gürcistan’da dolar kullanacaklar mı ? Üyeleri icra takibinde aidat ödemedi diye icra gönderenler bu sıkıntılı ortamda bu geziden utanmıyorlar mı diye soruyordu yazdığı yazısında..

Oda başkanı Eczacı Servet Şahin bir beyanatında ise "Biz dolar ya da avro taşıyarak değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin parasını taşıyarak güçlenebiliriz. OTSO olarak kesinlikle milli paradan yanayız. Diyordu.

Bu yazı yazılırken Gürcistan parası 1 Lari ,  bir lira 300 kuruştu.

Yani onların parası bile bizim paramızdan değerli.

Bu zamanda ne gezisi bu diyeceğiz. Hakikatten

Acaba  Dolar mı  Avro mu harcadılar ? 

Katil sensin

Şerefsizler, yalakalar, vatan hainleri, saltanat için ülkeyi satmaya hazır g. yalayıcıları, namusuz vatan hainleri patlayan bombaları Gezi olaylarına  denk getirip başkanlıktan çıkarıyor.

 Ulan şerefsiz kanı bozuk yalayıcılar daha önceleri patlayan bombalar maytap  mıydı?

Memleketin malı çok diye Allah’ı bile inkar edecek düzeye gelmiş piç bezirganlar Başkanlık tasarısı verildi bomba patladı öyle mi ?

 Yani  dediğim gibi bundan önce patlayanlar maytaptı?

Siz ve  sizin gibi piçler kansız yalakalar olduğu sürece bu memleketin yakasının bir araya gelmesi mümkün değil.

Sen  ve senin biat ettiklerin elbette bu kanların hesabını verecekler kimle ile mi? Bu bombaları patlatan , dün kol kola gezdiğin ayni katiller ile birlikte.

 

Fındıkçı !!!

Daha öncede yazdım Fındık konusuna direk iki vali girdi biri Ali Kaban diğeri ise şimdi ki valimiz İrfan Balkanlıoğlu ..

:birileri kafalarına göre tepki gösteriyor.

Evet üretici yan gelip yatıyor, dönüm parasını kar sayıp sesini bile çıkarmıyor, bahçede bahçelettiği  odunu bile evine götürmekten aciz onu bile kesene  üste para vererek veriyor.  Fındık düşecek mi çıkacak mı sorgulamıyor 3-5 lira dönüm parası ne zaman verilecek diye ortalığı ayağa kaldırıyor.

Sorgulamayan hakkını aramayan ve dönüm parasına tav olanlar hak ediyor bunu.

Bu arada fındıkta tekelleşmeyi kaldırmalıyız  fındığa müdahale etmeliyiz diye konuşan siyasetçilere ve özellikle 15 yıldır iktidarda olan AKP’ye şunu niye sormuyorsunuz.

FKB ile TMO’yu ortadan ben mi kaldırdım.

Bir daha ki senin dönem parasını beklemeye devam edin.

 Tekeli yaratanlar ile tekeli yaratanları savunanlar sesini çıkarmayanlar bu kirli düzende her şeyi hak ediyor.

“Denize dökün ürününüzü denize…”

9 saat yol kapatıp , fındık mitingi yapanlar ilk seçimde AKP’nin oyunu Ordu’da yüzde 7 artırınca başka bölgenin insanları söyle bağırıyordu …

 

 

AYIP, SES ÇIKARALIM!

 

Geçtiğimiz günlerde Türkiye İstatistik Kurumu verilerine dayanılarak yapılan bir haberde Ordu Kız çocuk evlenmelerinin toplam evlenmeler içerisinde yüzde 6.2’lik payla Türkiye genelinde iller arasında 36. Sırada yer aldığı açıklandı.

Bu konuda tek tük sosyal medya üzerinden yorumlar yapıldı.

Ancak hiçbir sivil toplum örgütlerinden bu rakamlar konusunda bir tepki gelmedi.

Verilere göre 2015 yılı rakamları içerisinde toplam evlene sayısı 5 bin 118, toplam 16-17 yaş grubunda evlenen kız çocuk sayısı 318.

Bu rakamlarla  Türkiye genelinde utanılacak bir sırada yer aldığımızı hiç kimse inkar edemez.

O yüzden olayı kapatmanın, olayı görmezden gelmenin bir manası yok.

Bir daha ki verilerde bu rakamı düşürmek istiyorsak gerçeklerle yüzleşmek ve bu konuda gerekli çalışmaları ve eğitim yapmak zorundayız.

Her şeyden önce bu durumlara tepki koymalıyız.

Pisliği halının altına süpürmekle gerçekleri gizleyemezsiniz.

TÜRKEŞ’İN DOĞRUSU …

Duruşunu , siyasi oynaklığını . Ama bazen gerekeni söylemekten çekinmiyor.Bahçeli’nin AKP’yi oyuna getirebileceğini söyledikten sonra birb başka şeyi söylediği de ortaya çıktı genlerde.

“Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş'in Bakanlar Kurulu'nda idamla ilgili tartışmalar üzerine Cumhurbasşkanı Tayyip Erdoğan'ı uyararak"Bizi hemen Avrupa Konseyi’nden ihraç ederler, NATO’dan çıkarırlar.” dediği öğrenildi. Erdoğan'ın “NATO’dan nasıl çıkarırlar? ABD’de idam var” demesi üzerine ise Tuğrul Türkeş'in, “ABD’de başından beri öyle. NATO kurulmadan önce de idam vardı, sonra da değiştirmediler. Onların hukuku ayrı. Ama biz baştan beri kıta Avrupa’sının hukukuna tabiyiz” diye cevap verdiği belirtildi.”

Haber böyle  Türkeş’in dedikleri bire bir doğru ve gerçek.

Ama yalakalar, tosunlar, danışmanlar, akıl taneleri bu konulara hiç girdiler mi ?

AKP’ye ve Cumhurbaşkanına herkese kafa tutma , herkese laf yetiştirme diyecek adam yok mu çevresinde.

Ya varda söylemiyorlar veya  Erdoğan bunların hiç birini takmıyor kendi  doğruları peşinde gidiyor.

Yiğit Bulut’dan , Fesli maymundan akıl  hocası mı olur.

Bunlar ya bilerek  kuyuyu kazıyorlar daha kötü olsun istiyorlar veya Erdoğan tüm bu gerçekleri göz ardı ediyor.

Tüm bu gerçeklere karşın 3-5 tane Türkeş gibi  bunları söyleyecek adam çıkmıyor.

Vallahi şüpheleniyorum.

Erdoğan’ın başına akıl taneleri, yalakalar, yağcılar, yağdanlıklar iş açacak.

FITRATSIZ ŞEREFSİZLER!!!

 

Adana'nın Aladağ ilçesinde, Süleymancılar cemaatine ait kız öğrenci yurdundaki yangında 11 öğrenci, 1 kadın eğitmen hayatını kaybetti, 22 öğrenci ise yaralandı.

Yangının çıktığı "Aladağ Tahsil Çağındaki Talebelere Yardım Derneği Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdu"nun, "Süleymancılar" olarak bilinen cemaate ait olduğu öğrenildi.

Evet olayı kısaca özetledikten sonra yazıya şöyle bir giriş yapalım :

Tarikat, cemaat yurtlarında ya çocuklara tecavüz ediyorlar ya da yakıyorlar!!!

Fıtrat mı lan bu fıtrat mı ? Fıtratsız şerefsizler.

Ne uğruna tüm bu pisliklere göz yumuyorsunuz, ne uğruna bunların üstünü örtüyorsunuz.

İnsan kendi çeliğinden çocuğundan utanır yaaa..

Bu göz yummalarınız olayların üstünü örtmeniz , teşvik etmeniz sizin çeliğinizin çocuğunuzun utancı olacak.

İnternet çağında, 7 geleceğinizde arşivlere girdi mi sizin göz yumduklarınızı gözlerini açıp utanç içinde okuyacaklar.

Fazla söze gerek yok.

 

Tüm bu pisliklere göz yumanlar din ile insanları kandırmaya  çalışan Allahsızlardır!  

O YÜZDEN ÖĞRETMEN !!

Nevşehir’de okuduğu lisenin bankında erkek arkadaşıyla yan yana oturan Mihriban Şimşek, bu esnada arkadaşının kafasına düşen bir yaprağı aldı. "Uygunsuz hareket" gerekçesiyle öğretmeni tarafından okul müdürüne şikayet edilen, müdür tarafından ise okuldan atılmakla tehdit edildiği belirtilen 17 yaşındaki lise öğrencisi, yaşananlar ardından seyir halindeki araçtan atlayarak yaşamına son vermek istedi ve ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.

Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olayın haberini paylaştım sizle.

Öğretmenler gününe yazacaktım ama namuslu yurtsever öğretmenlere haksızlık etmeyeyim diye sonraya bıraktım.

Bu ve buna benzer olaylar yeni değil.

Son 10 yıldır azarak ve sürekli taciz ederek  sözde öğretmen baskısı onların beynine göre ahlak bekçiliği giderek artıyor.

Bunlar sadece duyulanlar, özellikle kenar semtlere, az gelişmiş yoksul yerleşim yerlerinde belki bunların çok daha fazlası yapılıyor.

Kendi beyninde ki ahlak kavramını  öğrencinin üzerinde gören ve onların hal ve hareketlerini  kendi beyninde ki sapık düşünce ile birleştiren sözde öğretmenler sayesinde iyice  çileden çıkıyoruz.

O yüzden bu sapık zihniyet Köy Enstitülerinin kapanmasını yıllar geçse de savunmaya devam ediyor.

Öğretmensin sen beyninde ki pisliği temizlemeye gayret et, Köy Enstitüleri ile yaşananları az irdele.

            Veya pis sapık emellerini öğrencilerin yaptığı hal ve hareketlerle birleştirerek  çevremize zarar verme !!!

KATİLERİN ÜLKESİ

 

15 Temmuz günü   2’si öğrenci bir er darbe girişimi nedeniyle katledildiler.

Murat Tekin, Ragıp Enes Kantar ve Kurtuluş Kaya bu isimler size bir şey hatırlatmaz değil mi ? Evet bu çocukları kestiler linç ettiler ve hala tek kişi yok ortada, hala tek satırlık bir savcılık  iddianamesi yok…

Arama motoruna girdiğinizde bu konuyla ilgili bir çok habere ve haber sitesine ulaşamıyorsunuz yani TİB tarafından engellenmiş durumda.

Olaydan habersiz olarak bölgelere götürülen ve hiçbir şeyden haberi olmayan öğrenci askerler ve erler işkenceye maruz kaldı öldüresiye dövüldü bir çoğu sakat kalırken 3’ü de ne yazık ki gözü dönmüş katiler tarafından katledildi.

O günlerin üzerinden aylar geçmesine rağmen tüm görüntüler ve fotoğraflar mevcut olmasına karşın tek bir soruşturma açılmadı.

Tek bir kişi yakalanıp adalet önüne çıkartılmadı.

Geçtiğimiz günlerde uzun bir süreden sonra CHP genel başkanın aklına  gelip  grup konuşmasında değinerek bunların ailelerine sahip çıkılacağı ve hesabının sorulacağı belirtildi.

Elerine kan bulaşmış herkes nerede oturursa otursun eninde sonunda bu kanların hesabını verecektir.

Adaleti dağıtmak ve korumakla görevli olanların bunları görmemesi veya görmek istemesi de onlara hesap sorulmayacağı anlamına gelmeyecek.

Her gün vatan Milet bayrak, ezan diye ortalığı inleten MHP lideri Bahçeli’nin bu konularda tek bir kelime bile etmemesi milletin dikkatinden kaçıyor mu sanıyorsunuz.

Askeri okulları kapatılarak sokağa atılan binlerce gencin öldürülen işkenceye maruz kalan yüzlerce askerin ahı sizleri bulmayacak mı sanıyorsunuz.

Bu ülkede tek bir şeye inandım, adalet, hak, hakkaniyet, Allah korkusu kalmamıştır.

Kim ki bu kavramları en çok kullanıyorsa bilin ki o iblisin tekidir ve Allahsızdır.

 

GÜNDEM

Gündem öyle yoğun ve karmaşık ki  neyi yazacağımızı bilemiyoruz bazen, bazen de yetişemiyoruz hızına.

Geçtiğimiz günlerde Cinsel İstismar veya Tecavüzcüleri aklama yasası  yoğun tepkiler nedeniyle komisyona geri çekildi. Çekilmeden bir gün önce gerek başbakan gerekse hükümet sözcüsü Kurtulmuş muhalefetin yeni önergesi olmazsa aynen geçeceğini beyan ettiler.

Akşam Cumhurbaşkanı yeniden incelensin dedi

Sabah tasarı komisyona geri çekildi.

Falan filan.

 Ağbi sanki tasarıyı muhalefet getirmiş gibi bakanlar milletvekilleri sosyal medyadan  Başbakana bakanlara ve Cumhurbaşkanına teşekkür ediyor.

Yalama, yalaka, yandaş gazeteler olayın geliş tarafına bakmadan AKP’ye ve onun adamlarına övgüler düzüyor.

            Adamlar  milletin tümünde beyin olmadığını zannediyorlar?

            Ve ne yazık ki bizim millet  alkışlamaya Varol, sağol demeye devam ediyorlar..

O yüzden beyni fazla kullanıp bizim gibi yakmaya gerek yok…

 

Hayırlı günler…

AYHAN IŞIK






             Başlığa bakıp Türk sinemasının bir oyuncusunu yazacağımı zannetmeyin.

Bilen bilir, bizim Ordu’nun Ayhan Işık’ın kim olduğunu bilmeyende bu yazıdan öğrenir.

Turgut Reis, Hamdi Baba yazıları üzerine birkaç arkadaştan da yine çağrı aldım.

Bu kez,  yazıların paylaşımı sırasında Yılmaz Furtuna kardeşim bizle bir resim paylaştı. Bu arada Yılmaz’a dedim ki   baban  Dursun Furtuna’nın namı diğer Ayhan Işık’ın birkaç fotosunu atsana onla da ilgili yazacaklarım var dedim.

Sağ olsun hem resimlerini attı hem de birkaç anısını paylaştı.

Eskilerin deyimi ile Janti gezerdi, gençliğinin bitirim delikanlılarındanmış. Bileğine, yüreğine sağlam. Seyyar balık satarak geçimin sağlar tezgahın başında bile jantiliğinden vaz geçmezdi.   Son zamanlarda elinde bastonu  pek iyi olmayan ayağını yere vura vura isyan ederdi. Cebinde mezesi eksik olmaz kimseye sataşmaz  sataşanlara da pek yüz vermezdi.

Oğlu Yılmaz’a annesinin anlattığına göre  haksızlığa tahammülü olmadığı için haftanın bir günü polis karakolunda yılın 2-3 ayını da hapishane de  geçirirmiş. Arkadaşları düştüğünde,  karakola girip bir saat sonra hepsini yanına alıp çıkarken komiserden  arkadaşlarına ısmarlayacak nevalenin parasını alır çıkarmış…

Neyse uzatmayalım Ayhan Işık lakabı onu çok sevdiğinden onun gibi giyinip onun gibi yürümesinden  dolayı takılmıştı.

Türk filmi hastasıydı.

Oğlu Yılmaz çocukluğunda yaşadıklarını şöyle anlatıyor :

Çocukları çok severdi mahallenin sokağına her girişinde bir nara muhakkak patlatırdı “heytttt benim adım Ayhan ışık Türkan Şoray bana aşık var mı lan yan bakan “ dedim miydi tüm sokak şenlenirdi sokağımızdaki tüm çocuklar etrafını sarardık geldi benim yavruları diyerek haydi şimdi bir film cevirelim der hepimize zamanın meşhur artist isimlerini verirdi.

            1977’de 7 yaşında ki oğlu Tahsin’i trafik kazasında kaybettikten sonra kahretti dünyaya.  Yılmaz doğduğunda  da ise ‘ Ben Ayhan Işık isem o da Yılmaz Güney olacak. Diyerek Yılmaz koydu adını..

            Sesi de güzeldi, Zeki Müren hayranı idi zamanında Ankara radyosundan teklif gelmesine karşın akrabaları gitmesine izin vermemişti.

            Hani biz övünürüz ya Düz Mahalle delikanlısıyız diye onlarda Şarkiye mahallesinin delikanlısı olarak övünürlerdi.

10.7.2001 yılında 62 yaşında vefat etti ve yukarı Keçiköy mezarlığında atalarının yanında toprağa verildi.

Ruhu şad mekanın cennet olsun ‘BİZİM Ayhan Işık ‘


 


Uzat ellerini öğretmenim…


            Sana hitabıma, yürekler dolusu sevgilerle başlamak istiyorum, öğretmenim? Bilmem yüreğimdeki sevginin ne kadarını dökebilirim satırlara. Belki güneşin yakamozlarda göz kırptığı gibi, belki de kırda biten papatya gibi. Duygulara kelime kılıfını geçirmek kolay değil ki? Ama gözler gönüllerin aynasıymış. Düşünce yelkenime rüzgâr oldukça nefesin, inan gözlerim sevgini yansıtacak.
             Hani seherde tatlı bir serinliğe bürünür hava, titreyiverirsin aniden, gözlerin hep güneşin doğacağı tarafa bakar. Sınıfın kapısı da bana hep seheri anımsatır. Tebessümünle sınıfı aydınlatacağın ana kadar gözlerim kapıya takılı kalır. Yüreğinin sıcaklığını hisseder, o tatlı ürperişi tekrar yaşarım. Bakışınla aydınlanıverir sanki sınıf. Her seslenişinde de bambaşka âlemlere yol bulurum. Kelimelerin ardındaki gizli dünyalar aşikâr olur birden. O meçhul âlemleri temaşa ederken, mana balına bulaşan kelimeler tat verir düşünce soframa. Fikirlerim yıkanır senin aydınlığında. Pırıl pırıl yarınlar tüllenir gözlerimde. Her doğuşunda yepyeni bir sayfa açılır. Bilginle suladığın satırlarda güzel düşünceler filizlenir. Ve hep doğuş bekler gözlerim? Sınıfla sonsuz arasında, etkiler- tepkiler silsilesi olan zamanı bir fanusa sıkıştırmak, bir hareketle zamanın farklı bir boyutuna geçip geleceğe giden yollara ışık ekmek ve şimdiyi geçip öteleri şekillendirmek isterim? Hayır çok şey istemiyorum. İmkansız değil bu saydıklarım. Bilgi çekiciyle zamanı yontmak, fikir kalıbında ona şekil vermek zor değil elbet. Yeter ki gönüller aynı dili konuşsun. Kıpır kıpır yürekler yoğrulsun ümit teknesinde ve elinden tutulsun aklın, yollarda takılıp kalmasın diye. Seni çok hem de çok seviyorum öğretmenim. Bir demet çiçekle simgelediğim sevgimin, gönlümdeki manasını bir bilsen? Keşke sana, ağzını gökkuşağı ile bağladığım bir bohça yıldız sunabilseydim. Çiçeklerin albenili rengiyle adını yazabilseydim gökyüzüne. Kuşların cıvıl cıvıl sesiyle dile getirebilseydim teşekkürlerimi. Ah, sizi ellerinizden tutup kendi âlemimde gezdirebilsem, emek emek ektiğin tohumların goncasını gösterebilsem. Bin bir türlü çiçekten gergef gibi ördüğün gönül tahtıma, seni oturtabilsem? Gönül namemdeki en güzel hitap sanadır, öğretmenim? Hayatın meçhul sokaklarında, zirvelere giden yola beni sen koydun. Sana sonsuz minnet ve teşekkür borçluyum, öğretmenim. Ruhumu beden kalıbına hapsetmek istemiyorum. Ben dalgalarla coşmak, rüzgarlarla uçmak ayla konuşmak ve güneşle parlamak istiyorum. Günün son ayak izlerinin titreştiği gurubu değil, yepyeni muştularla kıpır kıpır seher vaktini yaşamak istiyorum. Akrep ve yelkovan kıskacında sıkışıp kalan zamanı aşmak anı yırtarak atiyi avuçlamak istiyorum. Ben bahçede tomurcuk, elinde altın, önünde bembeyaz sayfa olmak istiyorum? Zihnim ve kalbim sanatkar ellerinde motif motif işlenmeyi bekliyor. Gönül hazinendeki cevherle donat beni öğretmenim. Hedefe sıkılmış kurşun gibi koşayım yarınlara. Cehalete hançer saplayıp irfanımla boğayım onu. Karanlık çehrelere güneş tohumu ekeyim. Her nefesle ilim soluklasın dünyam, aydınlığa gark olsun yeni ufuklar. Uzat ellerini öğretmenim, en içten duygularla bir kez daha öpeyim. Millet hamurunu alın teriyle yoğuran o mübeccel eller, bir değil binlerce kez öpülmeye değer. Bu yolda ağaran saçlar ve nasırlaşan eller, en değerli hazinelere bedel.
              Ne mutlu, yarınlar için çırpınan yüreklere!.. Ne mutlu, ilim yolunda tükenen ömürlere ve ne mutlu öğretmenliği meslek edinenlere!.. Nazire AYDIN Edebiyat öğretmeni.

 

      Bu duygularla bende Köy Enstitüsü yolu ve izinde yurtsever tüm öğretmenlerimizin gününü kutluyorum..Erol Karaer 

BETER OL FINDIKÇI !!!

 

 Ordu Valisi  İrfan Balkanlıoğlu “Onu da sorgulamak lazım. Ben bazen bakıyorum fındık üreticilerinin fındığa yaptığı masrafı hak etmek için yaptığı hemen hemen hiçbir şey  yok. Sadece yattığı yerden fındığı satıp parasını almaktan ibaret. Doğudan gelen işçiler topluyor. Dibinin temizlenmesini bile yevmiyeli işçilere yaptıranlar var. 80-90 sene önce dedelerinizin diktiği fındıktan yan gelip yatarak  yüksek gelir umuyorsunuz. Fındık köklerinin yenilenmesi lazım. Hastalıktan ve soğuktan etkilenmeyen fındık üretmemiz lazım.  Çin’de, Arjantin’de eksi 5 dereceye dayanıklı  fındık üretmeye başlamışlar. Şimdiden ayağınızın altındaki halının çekildiğinin farkında olup, tedbir almanız lazım” dedi.

 Sayın Vali az bile demiş.

Dönüm parasına tav olup sesini çıkarmayanlar  fındık fiyatı düşüyor diyerek ağlama  peşinde.

İşleri güçleri bu memleketin ekonomisine katkı sağlayanları kötülemek. Sen ne yaptın,  aldığın avanta parayı kar sayıp  boş ver deyip fındığını erkenden sattın, ihtiyacın olmadığı halde sattığın yetmiyormuş gibi bir de emanet bıraktın. Sonrada çıkıp ihracatçılar  şöyle böyle diyor. Ama o kişilerde basiretsiz iktidarlar yüzünden ne yapacaklarını bilmiyorlar.

Bu gün çıkıp fındığa müdahale gelebilir  diyenler  milletin gözüne baka baka yalan konuşurken “dertli arkadaşlar!” alkışlamaya  devam ediyor.

Ordu Valisi Balkanlıoğlu  fındık konusunda ikinci çıkışı yapan vali…

Daha öncede Ali Kaban yapmış ve tüm kesimlerin yalanlarını kitap haline getirmişti.

 


Bal festivali 

 

Türkiye’de de  fındık gibi bal üretiminde birinciyiz.

Türkiye dünyada ilk 4 arasında bal üretiminde

Geçende bal festivali yapılırken yıllardan bu yana  söylediğim eleştirdiğim bir marka oluşturamayan Ordu ve balcılarla ilgili belki de 10 yıl önce yaptığım bir haber geldi aklıma .

Arşivden çıkardım şimdi sizle paylaşıyorum.

Bakın bakalım o günden bu güne değişen bir şey var mı ?

Bal’da marka oluşturamadık gitti

Ordu’da Balcılıkta sorunların çözümü için her kesime görev düştüğü ve balda marka oluşturulmasının çok önemli olduğu bildirildi.

Gazetemiz muhabirinin Ordu Tarım İl Müdürlüğünden aldığı bilgilere göre hazırlanan bir raporda şu görüşlere yer verildi:

“Tüketicilerimiz; bilinçlenerek bal olarak aldığı tatlandırıcıların ne olduğunu iyi sorgulamalı, saf bala gereken değeri vermeli, donduğunda şekerli bal olarak itham etmemelidir.  Mülki erkân; sınırlardan kaçak olarak girdiği söylenen ve ne olduğu belli olmayan balları kontrol altına almalı, merdiven altı imalatı olarak adlandırılan ve arı görmeden üretilen sahte bal üretiminin önüne geçmelidir.  Arıcılar; en büyük görev aracılarımıza düşmektedir. Mutlaka birlik çatısı altında teşkilatlanmalı, süratle üretimini süzme bala kaydırmalı, balda kalıntıya neden olabilecek kimyasalların ( naftalin, mavrik, kenaz) kullanımından önemle kaçınarak bu durumun ihracatımızı olumsuz yönde etkilemesinin önüne geçilmelidir. Ürettikleri balların kalitesini  (kekik balı, çam balı, şekerli bal gibi) ve üretenin numarasını (Üretici belgesini) üretilen ürünün üzerine doğru olarak yapıştırmalı ve marka oluşturmalıdır. Unutulmamamladır ki her kalitede ki balın alıcısı vardır ve fiyatı farklıdır. Bal tüccarları; Fiyatlandırmayı mutlaka kaliteye göre yapmalıdır. Saf bala yüksek fiyat, katkılı bala düşük fiyat politikası herkesin işine gelecektir. Ülkemizin flora açısından zengin olduğu ve çok mükemmel balları üretebileceğimiz unutulmamalıdır.

Kapıda doğan tosuncuk !

Kurtuluş savaşında Batum’dan İnebolu’ya cephane taşıyan Rüsumat No:4 Gemisinin cephanelerini boşalttıktan sonra batırılması ve tekrar yüzdürülmesini sağlayan Ordulu gençlerin başındaki Keçiköylü Hamdi, Şair Ali Öztürk’ün şiirini Alper Zoroğlu’nun besteleyerek  uzun süre önce söylemeye başladı.

Önce Ordu Olay’da yer alan bir habere kısaca göz atalım :

Didim Belediyesi tarafından desteklenen DİDİM TSM Derneği (DİM-DER) geçtiğimiz cuma akşamı Didim Ticaret Odası Salonunda, Koro Şefleri Seher Giray’ı n yönetiminde verdikleri ‘Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar’ adlı konserlerinde de yine böyle bir türküyü seslendirdiler.  Kurtuluş Savaşında Batum’dan cephedeki askerlerimize mühimmat taşıyan Rüsumat No 4 Gemisinin Ordu’da düşman gemileri tarafından batırılmasının, halkımızın Kuvay-ı Milliye ruhundan kaynaklanan olağanüstü bir sivil savunma örgütlenmesiyle önlendiği olayı vurgulayan ‘Hamdi’ adlı türkü davetliler tarafından büyük bir coşkuyla izlendi.

            …

            Haber böyle; Ordulular olarak başkalarının  sahip çıktığı kadar bu önemli tarihi bir olaya sahip çıkamıyoruz.

Niye acaba bu işleri bir Ordulu yaptığı için mi ?

            Ali Öztürk şiiri yazmış yine Alper Zoroğlu  düzenleyip bestelemiş.

            Her ikisi de Ordulu diye mi ?

Kapıda doğan tosuncuk mu Ordulular için. Ordu ili dışında ki dernekler düzenledikleri etkinlikte eften püften türküleri seslendireceğine kendilerine has ve özel türküleri değerlendirseler olmaz mı ? Bunun yanı sıra Ordu’da ki etkinlikler içinde ayni şey düşünülmez mi ?

Kendi değerlerine sahip çıkamayanlar, başkalarının değerleri ile övündüğü sürece kendi asıllarını inkar etmiş olarak yok olup gideceklerdir.

ŞÖHRETİNİ SEVEN CAN DÜNDAR !

"Benim için oldukça yeni bir durum. Darbe girişimi her şeyi değiştirdi. Cezaevlerinde tekrar işkenceler var ve Erdoğan idam cezasını tekrar geri getirmek istiyor. Bundan dolayı en azından OHAL kaldırılıncaya kadar Türkiye'den uzak kalmak istiyorum. Politik iltica talebim yok. Türkiye'ye tekrar dönmek istiyorum" diye konuştu.

"Türkiye'ye döndüğünüzde nasıl bir durum sizi bekliyor" sorusuna Dündar "Hapis cezası bekliyor, buna hazır değilim. 5 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldım ancak temyize gittik" cevabını verdi.

 

Can Dündar efendinin Türkiye’ye gelmeme gerekçesi bu.

Ama bir çok arkadaşı  cezaevinde tutuklu ve yargılanmayı bekliyor, arkadaş Avrupa’da  tüm bunlara rağmen sağdan soldan nişan ödül almaya devam ediyor

 

Bu efendinin Mustafa adlı belgeselini bilen bilir. Film belgesel tarzında yaptığı ve çok ses getirdiği film kendine göre gişelerde bir şeyler yaptı.

Ama gel gör ki O belgesel bütün gerçek tarihçiler tarafından sert bir şekilde eleştirilerek Atatürk’ü başka türlü tanıtmaya yönelik ve gişe kaygıları taşıdığını  belirtmişlerdi.

Şöhretini seven Can Dündar Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde ağırlanmaktan ve plaketler nişanlar almaktan çok memnun. Ama yılarca hapis yatırılacağını bile bile ülkesine dönen ve isimlerini bile bilmediğimiz yüzlerce yurtsever kadar cesaretli ve onurlu değil. Kendini solcu, entel ve benzeri olarak pazarlayan Dündar, (Mustafa filmini de hatırlayın ) aslında kendine tapan, şöhretini seven gişelere oynayan büyük bir emperyalisttir ...

Sen asla solcu,, Atatürkçü , Devrimci olmadın, olamazsın..

Hep kendini, hep cebini ve hep şöhretini sevdin.

O yüzden kaypaklıkların, korkaklıkların, her devrin adamı emperyalist tetikçi olarak anılacaksın bizim cenahta..

 

 

AHLAKSIZ MEDYA

Son yılarda iyice basın ahlak ve kuralarından uzaklaşan, pespaye  ve namussuz bir hal alan medya gün geçtikçe daha da rezilleşiyor.

Kendilerine haber kanaları diyenlerin yaptıklarını, yayınladıklarını görünce bunlar yarın bu gün hiç mi utanmayacaklar bu devran döndüğünde biz de ‘Kandırıldık ‘ mi diyecekler.

Kabataş yalanını  uydurmak zorunda kaldık, bu haberi bunun yüzünden yaptık, şöyle idi böyle idi mi diyecekler.

Ne derlerse desinler basın meslek ahlakının ırzına hiçbir zaman bu kadar saldırı olmamıştı.

Adam küçük yaşta ki kıza tecavüzden  yakalanmış, bir diğeri hırsızlıktan, bir başkası gasp ve soygundan.. Birileri Cemaat ortaklığından yakalanmışlar.

Görüntü verilirken bu kişilerin yüzleri mozaikleniyor.

Ama geçen gün Feto suçlamasından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan 14 pilotun  görüntüleri ise açık açık teşhir ediliyor.

Dedim ya hiçbir dönem medya son 10 yıldır bu kadar pespaye bu kadar ahlaksız, bu kadar meslek ahlakına aykırı yayınlar yapmamıştı.

Her şeyden önce bazı etik  kuralara dikkat ediliyordu.

Yaygın basından yerel basına varan hızlı çürümeden kimse ders çıkarmıyor çıkaramıyor.

Medya sadece hak ve özgürlüklerin, kendi meslek ilkelerinin değil, tamamıyla  insanlığın ırzına geçiyor; kendine de sıra geleceğini bile bile !!!

 

 

 

Bir kitap  

 

            Cevat Şakir’in yazdığı Diktatörün Biri isimli kitap kısa öykülerden oluşuyor.

Bu günlerde okunması gereken kitaplardan biri olan Diktatörün Biri adlı eserin yayıncı tarafından yapılan tanıtımını sizinle paylaşmak istiyorum :

 

Kısa Öyküler, diktatörlük döneme ait acılardan, adalet arayışından, insan hak ve özgürlüklerinden yola çıkılarak yazılmıştır. Söz konusu öyküler, bir dönemin acı dolu olaylarına farklı bir bakış açısı getirmektedir. Kitabın bir amacı da Kısa Hikaye türünün tanıtılmasına aracılık etmektir.

 Diktatörlük güçlendikçe ne yapacaklarını bilemeyen kişilerdir. Birçoğu umutsuzluk içinde hayatını sürdürmeye çalışır. Yaşadıkları dünya kötüdür. Haksızlıkların çözüm yeri kalmamıştır. Hukuk devleti, insan hak ve özgürlükleri rafa kaldırılmıştır. Siyaset çözüm olmaktan çıkmıştır. Ülke, mezhep temelinde birçok etnik gruba ayrılmıştır. Bütün bunlara “deli” olduğu düşünülen bir diktatör neden olmaktadır.

Öyküler aslında kendi içinde bir bütünsellik arz eder. Mekân hep aynıdır. Olaylar da birçok açıdan birbirine bezer. Herkes bir bakıma benzer sorunları yaşamaktadır. İşsiz gençler, iş bulamayan üniversite mezunları, kadına yönelik şiddet, faşizmin giderek güçlenmesi, din üzerinden yürütülen siyaset ve bu siyasetin neden olduğu sorunlar sık sık öykülerin konusu olur.
Aslında yazar, öyküden çok topluma bir mesaj vermek istemektedir. Mesajda, olayların ne kadar vahim olduğu, insanlık dışı olduğu, hayatın ne kadar zorlaştığı, insanlığın ne kadar hiçleştiği vurgusu yer alır. 

Kısa öyküler, bir tür olarak, bu türü denemek isteyenlere hiç bir şey önermez. Ön söz yazısında da belirtildiği gibi öyküler belli kalıplara sığdırılmamıştır. Her öykü kendi içinde bir akışkanlık gösterir. Omurgası yoktur. Bütün öyküler bu akışkanlık içinde devam eder. Küçük bir paragrafa bazen birçok olayın sığdığı görülür.

Öykülerin bir özelliği de aslında öykü olmamalarıdır. Öyküler bir şeyi (diktatörlüğe ait bir şeyi) anlatsa da kalıp olarak değişkenlik gösterir. Yazar bu değişkenliği bilerek yapar. Bazen de yapamaz. Dile getirilen olaylar kalıbından çıksın ister. Öykülerde gözlenen kalıp bazen bir cıva gibi akışkanlık gösterir. Konunun nereye gideceğini önceden tahmin edemeyiz. Bazen konu hiçbir yere gitmez. Ne söylenecekse öykünün başında söylenir.

Öykü karakterleri açıkça anlatılmaz. Onları sanki sisli bir aynanın önünde görürüz. Ayna her zaman pusludur. Konuşan kişinin kim olduğunu bazen hiç bilemeyiz. Öykü karakteri biriyle konuşur ama konuşan kişinin kim olduğu önemli değildir. Önemli olan kişinin ne dediğidir. Mekânın ve zamanın önemi yoktur. 

İnsanlar da bir yönüyle önemsizdir. İnsanı önemli yapan şey yaşadığı acıdır. İçine düştüğü sıkışmışlık halidir. İnsanlar adaletin olmadığı bir dünyada ayakta kalma mücadelesi verir. Mücadele ne kadar güçlü olursa olsun zafer imkânsızdır. Çünkü kötülük örgütlenmiştir. Kötülük her yerde sistematik olarak insanları ezmeye devam eder.

Sözü edilen diktatör esasında bir kişi değildir. Birçok diktatör vardır. Bir diktatör üzerinden kapitalizmin kötülüklerine vurgu yapılır. Diktatör bazen karşımıza isim olarak çıkar. Genellikle adı hep “Diktatör”dür. Diktatör aslında kültürel bir kavramdır. Kapitalist kültür dünyanın her yerinde diktatörler yetiştirmektedir.

En acımasız diktatör de insanın kendisidir. Diktatörlük insanların ruhuna işlemiştir. Her yanılgı yeni bir tecrübe getirse de tecrübe işe yaramaz. Öyküler, bize çıkış kapısının kapatıldığını göstermek ister. Çıkış kapısının kapalı olduğunu bilmek önemlidir. Bu bilinmeden kimse kilidi açamayacaktır. İnsanların çoğu özgür olduğunu sanmaktadır. Bu yüzden kimse kilidi açmaya çalışmaz. Bu yüzden diktatörün dediği olur. Bu yüzden diktatörlüğe karşı etkili mücadele yürütülemez. Özgür olduğunu sanan insanlar kuluçkaya yatırılmış tavuklara benzemektedir. Yaşadıkları hayat kendilerine ait değildir. Onlar aslında bir çiftlikte, hayvan gibi yaşamaktadır. Patronun çiftliğinde çocuk doğururlar. Çocuklarını patronlara uşaklık yapmak için büyütürler. Hiç bir zaman hayatı gerçek bir aynadan izleyemezler. İzledikleri her şey diktatörlük medyasından yansır. Aynı şey din için de geçerlidir. Gerçek din unutulmuş, onun yerine sahte bir Müslümanlık konmuştur.

HAMDİ BABA

 


Totur Hamdi Gönül…

O’da  daha önce yazdığım Turgut Reis  gibi, Ali Kar gibi 19 Eylül ilkokulunun  içinde bulunan bahçenin sokağa bakan bölümü ile karşı bölgede iş yapan esnaflardandı.

Keçiköylü Hamdi Baba’da Turgut reis gibi ayakkabı tamirciliği ile uğraşır aralarını bir başka dükkan ayırırdı. Ali Kara ise tam Sırrıpaşa ile Süleyman Felek caddesinin girişinde ki köşede hem kuruyemiş satıcılığı yapar bir yandan da ayakkabılar için saya dikerdi.

Muhabbet şamata dostluk bir başka idi..

19 Eylül’ün bahçesinde büyük küçük dinlemeden  futbol turnuvaları düzenlerdik.

Onlar oyuncu olmadığında, genelde kaleci olarak  görevlerini yaparlardı.

Sırf biz çocuk ve gençlerin keyfi bozulmasın diye..

Geçen yazıda Hamdi baba diye hitap edip paylaştıktan sonra  torunu sevgili kardeşim Erdem Gönül bir resim ile birlikte  Dedesi Hamdi Gönül’den bahsedince bende demek  ki Hamdi Baba senin dedenmiş dedim ve varsa eski resimlerin istedim.

Hamdi baba da diğer esnaflar gibi gönlü bol adamdı. Teneffüs  aralarında çıkan çocuklar bazen harçlık i, bazen de yırtılan veya parçalanan ayakkabılarına bir şeyler yapmasını isterdi.Kırmazdı , kızaramazdı hiç birini..

Şahitliğim çoktur. O yüzden Hamdi baba takmıştık ismini..

Güzel insanların esnaflık yaptığı yerdi o zamanlar Fidangör, Sırrıpaşa ..

Şimdilerde birkaç esnaf hariç yüzleri bile gülmüyor…

1 Nisan 1985 günü hayatını kaybeden Hamdi Baba’nın bir gençlik resmini birde yine Turgut Reis  (Ataseven) Hamdi Baba’nın  torunları Neşe ve Nevin ile birlikte iş yeri önünde çektirdiği resmi paylaşıyorum.

Hamdi Baba ve Turgut Reis ruhlarınız şad olsun… 

MUHTAR TELEFONU  

Geçtiğimiz günlerde bir haber okudum.

Ordu’da bulunan bir bayan muhtar sahilde gezerken kayalıkların arasına cep telefonunu düşürür.

Büyük Şehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz Altınordu ilçesi muhtarları ile toplantı yaparken bu bayan Muhtar derdini (!) Başkan anlatıp cep teflonunu sahilde ki kayalıkların arasına düşürdüğünü  uğraşmasına rağmen çıkaramadığı belirterek ‘ İş makineleri ile çalışma yapılık cep telefonunu bulunmasını istemiş!!!

Haber  göre bu istet tebessümle karşılanmış.

Ancak birkaç gün sonra Başkan Yılmaz bayan muhtarı makamına davet ederek yeni bir akılı cep telefonu hediye etmiş ve  orada yapılacak çalışmanın yeni telefondan pahalıya geleceğini belirtmiş.

Bu haberde her hangi bir abartı filan yoktur.

Muhtarın isteği aynen böyledir ve başkan ona telefon hediye etmiştir.

Sarayın muhtarı olunca böyle isteklerde normal karşılanıyor galiba!!!

Hey gidi memleketim hey…

Bir muhtar bir telefonu için iş makineleri ile çalışma yapılmasını istiyorsa…

Biz ne diye ağlayalım başkanım !!!

 

 

BİR ALINTI VE HATIRLATTIKLARI

Tarih, AKP’nin açık faşizme adım adım tırmanışında, ne yazık ki “sol” mahallenin farklı kollarından gelen desteği de yazacak gibi. 2002’de iktidara gelen AKP’ye önce sol liberaller, “sivilleşme, askeri vesayeti geriletme, statükoyu yıkma” adına destek verdiler ve 2010 anayasa değişikliği ile ilgili koydukları “Yetmez ama evet” tavırlarıyla desteklerini taçlandırdılar.

Sonra, hanyayı konyayı gördüler ve 2013’ten itibaren desteklerini çekip yanıldıklarını, hatta Murat Belge’nin ifadesiyle “kandırıldıklarını” geç de olsa fark ettiler!..

Bugün ise aynı aymazlığa, kendisini “ulusalcı sol” diye nitelendiren kol düşmüş durumda. Medyada Sözcü, Aydınlık gibi organlarda seslendirilen, meslek kuruluşlarında İstanbul ve merkez baroda ifadelendirilen “devlet bekası” öncelikli anlayış

………….

Ulusalcı aymazlar, bütün bunları “devletin bekası” için yaptıklarını öne sürerken o devletin tamamen bir AKP’nin parti-devletine dönüştüğünün ayırdın da bile değiller. Böylece, sonradan pişmanlık belirten liberal ihanetin yerini şimdi, ulusalcı gafletin aldığı bir dönemden geçiyor Türkiye…

……….

Ama burada asıl olan, AKP’nin her tür anayasal ve yasal ihlalleri göze alarak bir kıyımda ısrarıdır. Bunu, “terörle savaş”  adı altında, tüm medyayı da baskı altına alarak sürdürmesine omuz vermek, “Bölücülüğü önlüyor” diye kutsamak, tıpkı liberal solun  Ahmet Altan-Çongar ikilisinin marifeti Taraf aracılığıyla, bir dönem “Askeri vesayeti tasfiye ediyor” yanılsamasıyla rejime destek verme aymazlıklarına benziyor.

Bu duruşun gideceği yer, liberallerin bugün duyduğu pişmanlığın, hayal kırıklığının bir benzerini ulusalcıların duymasıdır.

Ulusalcıların peşine takılanların bunu görmeleri için hâlâ zaman var.

Einstein’ın özlü sözünü anımsatalım:

“Aynı hatayı iki defa tekrarlamayan insan, akıllı insandır.”

Mustafa Sönmez 18.1.2016

 ….

Evet Mustafa Sönmez adlı yazarın kaleme aldığı yazıdan alıntılar yaptım.

Benim bir çok yazımda bahsettiğim ‘Su solcuları ‘ ‘Stepne milliyetçileri ‘ kavramlarını da kapsayan aymaz bir kesim ağızlarına verilen sakızın tadı ile geveleyip duruyorlar ama hiç biri  gerçeği haykırmaktan korkuyor.

….

Dün pazarda gezerken bazı  esnaf arkadaşlar Cumhuriyet’e yapılan operasyonlardan dem vurarak ‘ sıra yerel gazetecilerde  ‘ diyerek  esprili sataşmalarda bulundular.

 Bende ‘Evet sıra bizde bir daha ki hafta çay ocaklarında, öbür hafta  Manavlarda diye diye gelinecek haberiniz var mı ?‘ dedim.

Dediğimle de kaldım !!!

YOK BÖYLE BİR NAMUSSUZLUK  

 

Yıllarca bu mesleğin içindeyim.

Meslek gereği de her gazeteyi okumaya çalışırım.

İnternet olduğu için gazetelere dergilere erişim daha kolay oluyor.

Ancak son yıllarda özellikle köşe yazılarında ve manşete taşınan haberlerde öyle yalanlar öyle uydurmalar var ki yazan buna nasıl inanıyor veya okuyanın nasıl inanacağını zannediyor  diye düşünmekten alamıyorum kendimi.

Halkı aptal yerine koymak tabiri tam buralarda olgunlaşıyor.

Hele ki siyasetçinin ortaya çıkıp dün söylediğini tam tersini söyleyerek meydanlar da ötmesi ise bir garip trajik komik olaylara neden oluyor. 

Geriye dönüp baktığımız da ise durumun algılama yöntemi olarak ısrarla sürdürüldüğünü görüyoruz.

Sorgulamayan , unutan, unutturulan bir kesimin bol bol alkış tuttuğu  bir ülkede muhalefetin yarısı satılmış, yarısı uyumuş birileri de vatan haini olunca eeee bu millete de bu namussuzlukları yemek düşüyor.

 

Ne diyelim hak ediyoruz… 

Turgut Reis 


Yıllar önce 19 Eylül ilkokulunun bahçesinin kenarlarında küçük dükkanlar diğer yanında da taş bir bina vardı.

Ayakkabıcı Turgut Reis, Hamdi Baba, Ali Kara , Yüzbinlik ve diğerleri.

Çocukluğumuz okuduğumuz okulun çevresinde geçti hep.

Turgut Reis iyi bir avcı iyi bir ayakkabıcı idi.

Avcı arkadaşları ile muhabbeti hiç bitmez sohbet koyulaştıkça demin katsayısı da artırdı.

Büyüdükçe anılarımız daha da fazlalaştı.

Av köpeğini iş yerinde yanında kulübe de tutardı.

Bir gün köpek bir müşterinin terliğini alıp kimse görmeden bir yerlere götürmüş. Müşteri geldi terliğini istedi. Turgut Reis tekini buldu öbürünü bulamıyor. Bir panik bir panik. Bayan müşteriye biraz sonra gelmesini söyledi. Kadın çıktıktan sonra Erol bir kağıt kalem getir dedi.Ben kağıdı kalemi getirince yaz dedi ‘ Cenaze nedeniyle bir süre kapalıyız ‘ Yazdım kapıya astım. Reis dükkanı kapadım ben ava gidiyorum dedi. Sonra Müşteri ile ne yaptı bilemem ama , geçen gün Torunu Kübra Ataseven Yıldırım dedesi ile çekilmiş bir fotoğrafını atınca faceye bu geldi aklıma. Paylaşayım istedim. 

 

 1.1.1996   tarihinde kaybettiğimiz Turgut Ataseven’i rahmetle anıyorum.

ARAKLAMA BİR YAZI !

Aziz Nesin, “Başkalarını korkutmaya çalışanların kendileri daha çok korkarlar, korktukça korkularını yenmek için daha çok korkutmaya çalışırlar.” Demişti.

O zaman şöyle bir yazıyı internetten araklayıp sizlerle paylaşayım istedim

!!!

………

1-      Neden yumuşayamazlar?
Şiddet uygulayan baba gibidirler. Baba, aslında korku içindedir. Aklının içi korku filmi gibidir. Evin içini şiddetiyle kontrol altında tuttuğunu düşünür ama sürekli olarak otorite kaybedeceğinden korkar. Korktukça, otoritesini şiddetiyle yeniden tesis etmeye çalışır. Dört elle sarıldığı bu şiddete, her anlamda mecburdur.
2- Neden korku üretirler?
İçindeki korku çok büyük yer tutmaktadır ve dışarıya yansıtılması gerekir. Bir tür deşarj gibi. Korku salarak kendi korkularından kurtulmaya çalışırlar ama korkuyu saldıkça içlerindeki korku azalacağına artar 
3- Neden tehdit ederler?
Düşmanlar yaratması, tanımlaması, ataması çok dikkat çekicidir: illegal yapılar, marjinal gruplar, faiz lobisi gibi ifadelerle aslında sağın geleneksel kalıplarını kullanmaktadır. Kötü dışarıdadır, iyi içeride; "bende sadece ve sadece iyilik vardır, ötekinde sadece kötülük". "Kötülük katiyen bende olamaz; ötekinde de iyilik kesinlikle olamaz" gibi bölünmüş ve bir araya gelmesi olanaksız bir zihin dünyasının tezahürüdür. 
4- Neden yalan söylerler?
Tekinsiz, korku ve tehdit dolu iç dünyaları, gerçeği değerlendirmelerini de bozar. Bu nedenle sık sık gerçeği saptırırlar. Gerçeğin yerine ortaya koydukları çarpık gerçeği korumak için her yola başvururlar. 
5- Neden anlayamazlar?
Çünkü diktatör kendisinden çıkamaz. Her şey bana yakın olanlar ve bana karşı olanlar şeklinde ikiye ayrılmıştır. Dünya sadece  siyah ve beyazdan ibarettir. Ara renkler, ara biçimler, ara durumlar yoktur.
6- Neden göremezler?
Neredeyse kör gibidirler ama hitap biçimleri tepeden bakıyor izlenimi doğurur. Halbuki kendilerini sürekli altta, alçakta, çukurda hissederler. Çukurda olmadıklarını görmek ve göstermek için de tepeden konuşmayı bir zırh olarak kuşanırlar. Eşitlikçi bir ilişki biçimi onlar için mümkün değildir. 
7- Neden inat ederler?
Hayatlarına mal olsa da diktatörlerin, herhangi bir konudaki açıklanamaz inatları çok tipiktir. zamanla kendisini uyaranları etrafından uzaklaştırır ve kendilerini onaylayan insanları çevrelerine toplarlar. Zaten sorun kesinlikle kendilerinde değildir. 
8- Neden yalnızca kendilerini haklı görürler?
Hak etmişlik duygusuyla sarmalanmışlardır. Ancak kendisine hizmet ediyorsa başkalarının fikirleri vardır, aksi halde bunlara tahammül edemezler.

9- Neden geçmişi severler?
Otoriter siyasal figürler geçmişi yad etmeyi, göklere çıkarmaya bayılırlar. Çünkü ne bu günü sevebilirler ne de kendilerini 
10- Neden sevemezler?
Çünkü bilinçdışında var olan, güze sahip oldukça bastırılabilen "ben sevilecek birisi değilim" algısı onları insanın doğallığından uzaklaştırır. Böylece ancak kendisi kadar güçlü olduğunu düşündüğü insanları sevdiğini sanarak, aslında insandan uzaklaşır ve kimseyi sevmezler.

(Bitti… Halkın Doktorları tarafından kaleme alınmıştır ) 

ÇEVRE YOLU

Ordu’nun trafiği bayram seyran demeden tıkanmaya devam ediyor.

Bu çileyi yılar önce görmüş biri olarak bir anımı paylaşmaktan kendimi alıkoyamayacağım.

Bolaman yolunun başlangıcından bitimine kadar hemen hemen her aşamasını  takip eden bir gazeteciydim.

O zamanlar Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler  ile birlikte bir heyet tüneler de incelemeler de bulunuyordu.

Sayın Bakan’a  bir düşüncem var devletinde bunda büyük karı olur ayrıca insanlarımızda rahatlar dedim.

Söyle bakalım dedi. ‘ Bende sayın bakanım bu yol bir süre sonra bitecek bitmeden hükümet sizsiniz çevre yolunu da bu projeye eklersek  hem  yeni yapılacak bir ihaleden dolayı  meydana gelebilecek artışlar önlenmiş olur hem de mevcut firma beldi de ihale fiyatının yarısına bile bu yolu yapabilir. Çünkü bütün ekipmanları şantiyeleri  burada ‘ demiştim.

Sayın bakan bana dönüp ‘ Erol sende çok şey istiyorsun ‘ demişti.

Evet çok şey istemiştim belki !!!

Yılardır bu çileyi çekiyoruz.

Başkan Enver Yılmaz yol açılırsa  çevre yolunun parası yakıt tasarrufu nedeniyle iki yılda amorti eder diyor.

            Bizde ayni şeyleri söylemiştik.

Ama dinletemedik..

Okumuyoruz

Uzatmaya gerek yok..

Çevremizde bulunan herkes şikayetçi, herkes bu nasıl aymazlık diyor.

Hele iktidarın bir söylediğini diğer gün başka bir şekilde söylemesi, Erdoğan’ın dün dediğinin tam tersi konuşması bu çevreyi şaşırtıyor tepkilerine neden oluyor.

Kabahati cahil cühela halka buluyoruz.

Kimsenin kimseye kızmaya hakkı yok.

Uzatmaya da gerek yok.

Eğer sosyal medya da paylaştığımız bir yazı (okunmadan  da olsa ) en fazla 15-20 tıklama alıyorsa niye kızıyoruz ki ?

Bir bayanın sıradan bir resmine gösterilen ilginin 10’da birini bir yazıya göstermiyorsak, cahil cühela halka değil kendini akılı , entel,  okumuş sananlara kızmak gerekmez mi ?

Kalın sağlıcakla;  ha okunmuş ha okunmamış.

Biz sadece tarihe not düşürüyoruz.

 

Utanması gereken çocukları olur ancak !

 CUMHURİYET… 

            ‘Bugün hepimize düşen ortak görev; ulusal değerlere, bilince, Cumhuriyet'e sahip çıkmak, Çanakkale'yi, Kurtuluş Savaşı'nı kazanan  ruhu korumak ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır. Türk Ulusu dili, kültürü, tarihi ve saygın kimliğiyle aydınlık yarınlara el ele güçlü biçimde yürüyecektir.’ Atatürk..

            Bu anlatılanlardan hangisi var bu gün.

Hangi birisine önem ve değer veriliyor.

            Başkanlık sistemini savunacağım diye Atatürk’e olur olmaz hakaret eden şerefsizler yukarda ki  anlatımlardan ne çıkartıyorlar acaba?

            Son yılarda artarak  devam eden rejim düşmanlığı, önce Atatürk’ün arkadaşlarına sövme ile devam etti yine son yıllarda Atatürk’e sövme ile devam ettiriliyor.

            Fazla yazmaya ve uzatmaya gerek yok.

Yıkılacak elbette bu inkar düzeni, yıkılacak elbette Cumhuriyet düşmanları.

           

Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir. Atatürk

xxx

Bilmem anlatabildim mi?

ARADA BUNLARLA DA İLGİLENSENİZ

 

Ordu’nun turizmi de tanıtılması için çalışmalar sürüyor.

Yoğun çalışma var.

Ama bilindiği gibi çocuk çalıştırmak , dilendirmek yasak. Ayrıca büyük küçük demeden dilencilik de yapmak yasak.

Ama Ordu sokakları özelikle hafta sonları dilenci istilasından geçilmiyor.

İşin ilginç yanı da ne  biliyor musunuz ?

Tüm bunlar polisin, zabıtanın gözü önünde oluyor.

Şikayet  olmadan müdahale edilemiyor mu ?

Veya birileri dokunmayın bunlara mı diyor.

Suriyeli modası  artık dilenci modasına döndü.

Bir zamanlar (yine devam ediyorlar)

Türk kimliği taşıyan bazılarının çocuklarına ilaç vererek uyuttukları ve acındırmayı artırarak kerizleri yoldukları malum !

Ayni numarayı şimdi Suriyeliler yapıyor.

Ula bir çocuk o kadar kucakta gezdirilip sallanmasına karşın gözlerini açmaz mı diye merak eden yok.

Bırakın dilencilik olayını bu çocukların sağlığı için müdahale edin.

Bu çocukları hastaneye sevk ederek ilaç mı vermişler ne vermişler tespit ettirip kanuni işlem yapın.

 

Hiç olmazsa bu sabiler için de biraz çabalayın.

AHLAKSIZLIK BÖYLE BİR ŞEY !

            Yeni Şafak gazetesi yazarı Faruk Beşer, “Gençlerin karşı cinsle ilişkileri açısından ten temasının, dolayısıyla tokalaşmanın, laubali hareketlerin, şakalaşmaların, argo tabiriyle geyik sohbetinin de uygun olmadığını söylemek zorundayız” diye yazdı.

Bunları yazdığı gününün bir gün öncesi 3,5 yaşında taciz edilip öldürülen çocuğun haberleri yayınladı.

3 Aylık Suriyeli bebeğin uğradığı istismar sonucunda hastanede yaşamını yitirdiği açıklandı.

Ama gel gör ki bu ve buna benzer ahlaksızlar bu konulara hiç girmeden, Ensar’ı savunmanın dayanılmaz hafifliği  ile bunları yazabiliyor.

Peki bu kadar cesaret, bu kadar aymazlık kimden kaynaklanıyor.

Çocuksa benim çocuğum size ne  yine göndereceğim kurslara diyen beyinsizlerden  mi yoksa bunlara yol verenlerden  mi ?

 

Ahlaksızlık böyle bir şey baştan aşağı vücutlarını sarmış. 

YORUMSUZ

 

Bu  açıklamaların hepsi ayni günde yapıldı :

Başka ülkede yaşıyoruz değil mi ?

Fazla yazı yazıp kafayı üşütmeye bile gerek yok buyurun okuyun !!!

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Ortadoğu terörle ortak mücadele konusunda Rusya’nın önemine vurgu yaparak, “Saygıdeğer kıymetli dostum Putin’in bu konuda desteğine ihtiyacım var” dedi.
24 Kasım’da Rus savaş uçağının düşürülmesi olayına da değinen Erdoğan şu ifadeleri kullandı: 
“Olayla ilgili konuyu mektubumda da dile getirdim. Olayın bizler için de üzücü olduğunu ve talihsiz bir olay olduğunu ifade ettim. Suriye topraklarındaki bu olayla bağlantısı olanlar yakalanarak mahkemeye verilmiş bulunuyor. Soruşturma devam ediyor. Şu anda Rus pilotun ölümüne neden olan kişi cezaevinde. Bu talihsiz olayın üzerinden sekiz aydan fazla bir süre geçti.”

 

Başbakan Yıldırım :

"Bir eski Genelkurmay Başkanı çıkmış "2004'te uyardım" diyor. Ya ne uyardın? "Nur cemaatine karşı dikkatli olunmalı" deniyor. Ya ne zamandan beri cemaatler terör örgütü oldu? Bizim için kırmızı çizgi terör faaliyetinin başladığı gündür, o da 17 Aralık'tır. Durup dururken biz cemaatlerin üstüne gidip "Siz bir şey yapıyorsunuz ama biz anlamıyoruz ne olur ne olmaz sizin defterinizi dürelim" mi diyeceğiz? Kimse teröre bulaşmadıkça, insanları öldürmedikçe, devletle bilek güreşine tutuşmaya kalkmadıkça terör örgütü muamelesi göremez." 

 

Başbakan Binali Yıldırım, “Bu örgüte sadece iki başbakan karşı çıkmış ve mücadele etmiştir. Birisi merhum Necmettin Erbakan diğeri de Recep Tayyip Erdoğan” dedi.

Çok zor !!! 

Düşeriz demeye dilim varmıyor.

Ama Afyonspor maçına kadar oynadığımız takımların bizden kötü olduğunu veya bizim ayarımızda olduğunu o yüzden iyi gittiğimizi söylemiş kimse hoca gitti, yeni hoca geldi falan filan demesin muhabbeti yapmıştım.

Afyonspor maçının gollerini izleme imkanı buldum.

Bir takım  sezon başından bu yana her gelen yan toptan  gol yer mi ?

Afyon maçında dört yan top dördü de kafayla gol.

Defans hiç mi sıçramaz, kaleci hiç  mi yan topa çıkmaz anlaşılır gibi değil.

Kimse kusura bakmasın bu duruma acilen çare bulunmazsa Orduspor amatör kümeye gider.

Bu arada amatör kümeye gitsin ismini değiştirir tekrar çıkarız diyenlere de bir hatırlatma yapayım.

İsim değiştiren Zonguldakspor, Kocaelispor ne kadar  yıl sonra çıkmış iyi baksınlar.

Öyle düşer  biz alırız biz çıkarırız hesabı yapanlar buraların nasıl olduğunu bilmiyorlar galiba.

Olursa olur , olmazsa olmaz mantığı ile bakanlara da iki çift laflım var.

 

Babanızın parası bile yetmez bu hale düşersek !!!

“Ben bilmiyordum “

 

AK Milletvekili Metin Gündoğdu “Kimse merak etmesin bu konuya çözüm getireceğiz. Tekelleşmenin önüne geçeceğiz. Tekelleşmeyi kaldıracağız. Fındığın bu durumda olmasının tek sebebi var. O da tekelleşme. Bunu kaldıracağız. Tekelleşme kaldırılsın bakın o zaman ne oluyor" diye konuştu.” Şeklinde beyanat vermiş.

Şu anda mensubu olduğu parti önce Fiskobirlik’i devreden çıkardı onun yerine getirdi TMO’yu da devreden çıkardı piyasa burularına kaldı.
Yani tekeleşmeyi yaratan kendileri olduğunu unutup Tekelleşmeyi kaldıracağız diyor.

Bu sistem ile mi kaldıracaksınız. Bu beyanatınızı unutmayacağız. Tekelleşmeyi  yaratanlar milletin gazını almaya çalışıyor ama herkes yemiyor Metin bey.

Ha şimdi siz şunu da diyebilirsiniz. “ Bunlar olurken ben BBP’deydim hatırlamıyorum.”

 

Evet tekelleşmeyi kaldıracağınıza inananlar buna da inanır elbet !!! 

Koltuklarında intihar ediyorlar !

 

Görmeyen, göstermeyen, yazmayan, yazdırmayan , eleştirmeyen , doğruyu bulmak için elini bile kıpırdatmayan medya olduktan sonra bu ülke bu bataklıklardan çıkamaz.

Tabi ülke insanın neredeyse siyasi muhalefetten başlamak üzere afyon yemiş şekilde davranarak önüne atılan her şeyin peşine gitmesi de bunda etken oluyor.

Her gün insanın aklı ile alay edercesine utanmadan sıkılmadan yalan üstüne yalan konuşanlara saygı duyulup alkışlanmaya devam edildiği  birinin de arkadaş dün böyle söylüyordun bu gün böyle söylüyorsun diyerek tepki göstermediği ortamda bunları normal karşılıyoruz değil mi ?

Dün 3 maymun vardı. Görmedim, duymadım, bilmiyor umdu… Şimdi ise Umurumda değil de katıldı ararlına.

Feto’nun siyasi ayağının s’sine bile giremeyenler , YSK’da bir tane Fetocu bulamayanların komisyon başkanlığına daha düne kadar Feto’yu öven birisini getirmesi normal değil mi ?

Birisi de çıkıp sizin siyasi oyunlarına alet olmayız ya yeni bir başkan teklif edin ya da sizi halka şikayet edeceğiz demiyor.

Ne diyorlar merkez medyası bize yer vermiyor sesimizi duyuramıyoruz.

Bu muhalefet partilerinin 3-5 tane ses düzenli minibüs almaya paraları yok mu ?

Merkez yandaş medya sesini duyurmuyorsa çık Anadolu’ya git halkın ayağına derdini anlat.

Yapmıyorlar, su solcuları ve stepne milliyetçileri olduğu sürece bu bataklıktan çıkma şansımız hiç yoktur.

Ve koltuklarında intihar eden siyasi muhalefet liderlerini ve yöneticilerini görünce bir ulusun nasıl sahipsiz bırakıldığını daha iyi anlıyorsunuz.

YUNUS GİBİ

 

Bu gün bir çoğunun bilmediği bilse de utanmadığı kavramlardan bahseden Yunus Emre’nin bir şiirin buradan paylaşmak istiyorum.

Yunus Gibi

 Kıran vurdu memleketi
Zalimler hakan olmuştur
Yedikleri yoksul eti
İçtikleri kan olmuştur

Kula kulluk etmeyenin
Vicdanını satmayanın
Haram lokma yutmayanın
Mekânı zindan olmuştur

Yalan dolan yazıp çizen
Kudretliye övgü düzen
Dün dinsizim diye gezen
Bugün Müslüman olmuştur

Emeksiz zengin olanın
Kitapsız bilgin olanın
Sermayesi din olanın
Rehberi şeytan olmuştur

Haramisi, soyguncusu
Uğursuzu, vurguncusu
Cellat ruhlusu, soysuzu
Nazır, sadrazam olmuştur

Korkan varsa konuşmaya
Anlam yükleyip susmaya
Gerek kalmadı korkmaya
Çünkü korkulan olmuştur

Sesime kulak ver gülüm
Tutsaklığa yeğdir ölüm
Nerde varsa böyle zulüm
Çaresi isyan olmuştur..

BU  NASIL UYKU?   

 

Güneydoğu'nun sınır dağlarında
terör örgütü ile savaşırken vurulmuşsan ve malulsen…
2200 TL maaş…
15 Temmuz gecesi kendi tankını
kovalarken malulsen…
3203 TL…
*
PKK ile savaşırken şehitsen, kalan mağdurların alacağı toplam tazminat,
taş çatlasın 260 bin TL…
15 Temmuz şehitlerine 327 bin TL…

Bir dönem AKP'den milletvekili olan Habertürk gazetesi yazarı Muhsin Kızılkaya şehit olan askerler için "Zaten onun işi o. O insanların görevi hayatını vermek. Onun için maaş alıyor. Ekstra bana bir iyilik yapmıyor." ifadelerini kullandı.

Şu iki olayla ilgili  Şehit ve Gazi Aileleri Derneklerinden bir tık duydunuz mu ?

Bir itiraz , bir aman ayıp oluyor,  bir yakışmıyor …

Bırakın isyan etmeyi, teessüf ederiz bile diyen çıkmadı.

 …

Öyle bir hale geliyoruz ki bunların aymazlığı, bunların uykusu yüzünden yarın birileri karşı cephe açıp bana ne diyebilecek hale geldi ?

Şehitlerin kemiklerini bu kadar sızlatmaya, bu kadar rahatsız etmeye utanmıyor  musunuz ? Yazıklar olsun sizlere ( istisnalar hariç ) 

Bu millete yapmayın !!!   

Kendinize binlerce lira promosyon aldınız.

Ama  3 yılda verilmesi düşünülen sadakayı 150 lirayı bile bankalardan alıp emekliye verdiremediniz.  Sonra da 3 yıllık ancak 26 lira verilebiliyor dediniz , hiç utanmadan , sıkılmadan..

Üstüne üstlük anlı şanlı yapılandırma açıklamalarınızı bile bankalar takmadılar.

Ne yapılandırması diyerek vatandaşı adeta kapısından kovuyor.

O zaman aklıma şöyle bir şey geliyor.

Bu bankalar Türkiye Cumhuriyetinden üstün veya hazineye büyük miktarlarda borç sağlayıp ekonominin patlamasını gececi olarak önledikleri için kabadayı gibi davranıyorlar.

Veya da bazı büyüklerimiz bu bankalarla iş mi yapıyor.

3 yıllık 26 lirayı bulan ( Bakan Müezzinoğlu’nun açıklamaları )  bir promosyon için devlete ayak sürten bu bankaların bir bildiği veya dayandıkları bir dağ var.

Tüm bunlara karşın bu Milet hala “ne oluyor lan” diyemiyorsa, vallahi kıyak mıyak yapmayın biraz daha sürünsünler.

Süründükçe kıymetli olursunuz, daha fazla alkışlanırsınız.

Kıyakçılık yapıp da sonra ayakçı durumuna düşmeyin !!! 

Haddini bileceksin ?

 

Künye

T.C. Ordu Valiliği'de MÜŞAVİR

Kanal 7 Haber'de Muhabir

Denizli Valiliği'de Danışman

Çivril Belediyesi'de Basın yayın/halkla ilişkiler Müdürü

Milliyet Gazetesi'de Muhabir

STARTV'da çalışıyor

TGRT'da Muhabir

Flaş Tv'da Haber Dairesi

Kanal D'da Muhabir

CNN Türk'te Arena

İllerimiz ve Yörelerimiz Programı'da çalıştı

Pamukkale Üniversitesi'de okudu

buldan ticaret meslek lisesi'de okudu

Ordu'da yaşıyor

Memleketi Denizli

Evet Ordu Valiliğinde Turizm müşaviri olarak çalıştığını belirten Mustafa Sezer isimli kişinin Face’de kendi yazdığı künyesi

Bir süre önce Japonya’da  ki bir Kanyonu Ordu diye paylaşıp işin ortaya çıkması sonucunda Ordu’yu tam tanımıyordum diyerek özür dileyen ama paylaşımı nedeniyle büyük tepkiler çeken Sezer yine rahat durmadı.

Son alarak kendi sayfasında paylaştığı bir iletinin altına yazılan bir yoruma verdiği yanıtta şunları belirtti.

“Ordu’ya onlarca Televizyoncu ve Gazeteci gelmiyor benim bu insanlarla çalıştığım için bu insanlar arkadaşlarım oldukları için
geliyor, Ordu güzel olduğu için değil ”

Şimdi ben Ordu Valisi sayın Balkanlıoğlu’na soruyorum :

Kendinden menkul bu kişi, bu kişileri kendi cebinden yaptığı masrafla mı getiriyor ?

Bu kişiler Ordu’da gezdirilirken masraf yapıyorlar mı veya bu masraflar Mustafa Sezer tarafından mı karşılanıyor.

Ordu Valiliğinde  resmi müşavir kadrosunda mı yoksa başka bir vakıf üzerinden mi veya dışarıdan  geçici kadro ile bu görevi yapıyor.

Mustafa Sezer’e Ordu Valiliği maaş olarak kaç lira veriyor ayrıca bu işler için örtülü ödenek mi kullanıyor?

Bu şahısın bu kadar görevi varken Ordu tanıtımına katkıyı tek başına mı sağlıyor?

Sonuç ta Ordu’da bu işi yapacak kadrolu veya kadrosuz kimse bulunamadı da ithal edildi ? Veya kim tavsiye etti?

 

 

Benim ki fikri takip!!!

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İhsan Şener ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş a tepki gösterdi. Eski savcı Zekeriya Öz ün, Gürcistan üzerinden yurt dışına kaçmasına imkan sağlayanlar arasına adının karıştırıldığını ve bu iddiayı ortaya atanların, bu dedikoduların arkasındaki kişinin de Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İhsan Şener olduğunu ileri sürdü.

O gün şunu söylemiştim. Bu suçlamaya kim yanıt verecek. Böyle bir şey varsa bu kişi nasıl Cumhurbaşkanlığı danışmanlığını yapar.

Kurtulmuş ‘da konuşmayacak.  Hiç bir şey olmamış gibi davranacaklar demiştim.

Bu konuşmanın üstünden bir ayı aşan zaman geçti.

O günlerde başkan Yılmaz, İftirayı atanlarla mahkemede hesaplaşacağını söylemişti.

Bizim sadece bir haber takip ,  fikri takip yoksa başka bir art niyetimiz yok.

Ordu yerel medyasının yüzde 99’u başka işlerle uğraştığı için ben hatırlatayım dedim.

Hakikatten  ne oldu hala iddia edilen iftira konusunda bir bedel ortaya dökülmedi !!!

ÖLÜM TİMLERİ !!!

               Dünkü yazımda 15 Temmuz günü rütbesiz askerleri askeri öğrencileri öldürenlerden işkence yapanlardan, sakat bırakanlardan bahsedip  tüm görüntü , resim ve belgeler rağmen bir tek kişinin bile adalet önüne çıkarılmadığını belirterek tüm sorumluları suçlamıştım.

Üstünden fazla geçmedi.

Ajanslara şu haber düştü :

 

“AKP’liler sosyal medyada “İç güvenlik ve olaylara anında müdahale” misyonuyla örgütleniyor. Mesajlaşma programı “Telegram” üzerinden haberleşeceklerini duyuran AKP’liler, “Kontenjan sayısı 5.000'dir” dedi.

15 Temmuz Cemaat’in darbe girişiminin ardından Facebook’taki “Ak parti hayranları” adlı grupta ilginç bir mesaj yayımlandı. “Vatan Sever Gençler Teşkilâtlanıyor!” başlığıyla yayımlanan mesajda, “Misyon: İç güvenlik ve olaylara anında müdahale. Huzur ve asayiş. Kayıt olmak için ‘Telegram’ programını indirin daha sonra da aşağıda ki linke tıklayın. Kontenjan sayısı 5.000'dir” ifadeleri yer aldı.”

 Yani bu nedir biliyor musunuz ? Padişahın özel kuvvetleriyiz , nasıl olsa 15 Temmuz’da yaptıklarımızın hesabını kimse sormadı, bundan sonrada asayişi biz belirleriz, ölecek olan ölür, sakat kalan ne hali varsa görür..

 Demokrasi havarileri, su solcuları, stepne milliyetçileri, daha durun, daha durun bunlar yakında bizi de keser diye aylar önce boşuna yazmamıştım.

 Ülkenin geldiği duruma bak ,  sorumlu olanlar durun bakalım siz kimsiniz demiyor, soruşturma açmıyor , kendi tetikçisine göz yumuyor, muhalefet ise tepki bile veremiyor.. 


Def olup gidin! 

15 Temmuz’un üstünden kaç ay geçti.  O gün  rütbesiz erler öğrenciler öldürüldü, işkenceye  maruz kaldı, sakat bırakıldı.,.

             Size sadece bir örneğini vereceğim :

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi sırasında Boğaziçi Köprüsü’nde linç edilen Yeşilköy’deki Hava Harp Okulu 2’inci sınıfta okuyan Murat Tekin’in otopsi tutanağında ölüm nedeni, ‘vücutta yaygın darp, kesici delici alet yaraları ile boyun baskısı ve ağız burun kapanmasına bağlı boğulma’ olarak tespit edildi. Ailesi Tekin’in cesedini darbe girişiminden tam 12 gün sonra bulabildi.

Bir tane  kişi yakalanıp adalet önüne çıkarıldı mı ? Bir kişiye hesap soruldu mu ? Fotoğraflar, deliler, görüntüler ap açık ortada iken niye kardeşim bunların hesabı sorulmaz?

Muhalefetin onlarca milletvekili var, aralarında avukatlar var, neden bir tanesi bir dilekçe yazmaz bu deliler ile birlikte suç duyurusunda bulunmaz.

Neden bir tane genel başkan çıkıp iki lafın arasında bunları da söylemez.

AKP’nin işine gelir bu işlerin kapatılması…

Mağdur edebiyatı onları bu hale getirdi?

Ama bunların palazlanmasına utanmaz,  vurdum duymaz,  su solcuları, stepne milliyetçileri neden oldu.

               15 Temmuz şehitlerine, gazilerine saygı gösterdiğiniz kadar, bu garibanlara göstermiyorsanız, kim ve ne olursanız olun Def olup gidin.

Siyaset ayrımı yapmadan Allah’ınızdan bulun diyorum !!!

 

      Keyifleri kaçsın !

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Ordu Alevi ve Kültür Merkezi ve Cemevinde Muharrem ayı nedeniyle düzenlenen iftar yemeği programına katıldı.

Haberin girişi bu… Gayet güzel..

Onlar için önemli bir ayda Alevi vatandaşlarımıza sorulacak soru çok .

Benim merak ettiğim (Haberin içinde yoktu ) Acaba alevi vatandaşlarımız sorunlarını anlatma şansını bulabildi mi ?

 Veya Saray bağımlısı olanlarla niye hiç mücadele vermiyorlar veriyorlar da biz mi duymuyoruz.

Son 15 yılda ezile ezile ne hale geldiklerini görmeyenler, hala biat edebiliyorsa ve hala seslerini çıkarmaktan aciz durumda ise sorun nerede acaba ?

Alevi vatandaşlarımızsın şapkalarını önlerine koyup nerede hata yapıyoruz, nasıl bölündük, nasıl parçaladılar bizi diye düşünmesi gerekmez mi ?

Bana itiraz edeceklere öncelikle bulundukları bölgelerde partilere çıkan oy sayılarına bakmalarını tavsiye ediyorum !!! 

NE SÖYLESEK ?

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…

yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Tevfik Fikret

Böyle demiş usta…

Öyle yağma , öyle utanmazlık var ki, sis kalmıyor diye paso eşek seviyorlar.

Hele su solcuları, stepne milliyetçileri var ki aman Allahım  yetmez ama evetçilere akil olmayan adamlara bile beş basıyorlar.

Yallanmanın, g.. yalamanın, el etek öpmenin haddi hesabı yok..

Zannediyorlar ki bu düzen hep böyle gidecek.

Evet biz yılar önce  Cemaat örgütlenmesinden, faali meçhul cinayetlerinden, millete kumpas kurmalarından şikayet ederken  seyirci kalanlar, ortak hareket edenlerin pek çoğu kükremiş sel gibi atıp tutuyorlar.

Onlar şu hicvi  hatırlatmakta yarar görüyorum :

Hasan dağı arpalıktır,eğer saban yürürse, 
Her derede bir değirmen
,eğer suyu gelirse, 
Her köylü
den bir tavuk,eğer köylü verirse, 
Güzel gidi
ş bu gidiş,eğer sonu gelirse.

 

ÖSO ASKERİ ŞEHİT !!!!    

15 Temmuz şehitleri ve gazilerine verilen paralar ile askerde şehit ve gazi olanlara verilen paralar arasında uçurum var.

Gazi ve Şehit Ailelerinden, derneklerinin yüzde 99’undan   ses çıkmıyor. Saray’dan gelecek bir şeyler mi bekliyor bilemiyorum?

Sorun da değil onların sustuğu yerde bizim hiç konuşmamamız gerek.

Bir süreden beri TSK Suriye’de savaşta ölen Özgür Suriye Ordusu askerleri için şehit oldular açıklamasın yapıyorlar.

Evet Mehmetçikle eşleştirelim.

3 Milyon  Suriyeliyi ülkemize alarak bakım ve beslenmelerini sağlıyoruz.

İş ,aş üniversite imkanı veriyoruz.

Yetmedi, ÖSO askerine  TSK şehit diyor, onlara yine bizim Mehmetçik’e verilenlerden daha çok fazlasın verelim , ev verelim, kardeşlerine iş verelim olsun bitsin…

Aslında vatanı verelim  edelim olsun bitsin…

 Arap sevdasına  niye eziyet çekiyoruz ki ?

Arap sevdalıları birlikte bu ülkede yaşasınlar, biz Türklerde siktir olup gidelim !!! 

SUS BARİ  

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine imza atmışız , sorumluyuz…

Sıkıntılarımız var Avrupa İnsan Hakları mahkemesinden iki de bir bu konuda ceza geliyor  Türkiye’ye tüm bunlar olurken, daha düne kadar Recep ile bu işler olmaz deyip kıvıran ve  biat üstüne biat edip  Allah kitap tanımadan Erdoğan’a övgüler düzen, her konuştuğunda bir çuval inciri berbat eden,  tarih ve ilim bilgisinden yoksun Mehmet Metiner yine çıktı sahneye..

“‘FETÖ’cü tutukluları ziyaret etmeyeceklerini, onlarla ilgili kötü muamele ve işkence iddialarıyla ilgili inceleme ve araştırma yapmayacaklarını” söyleyerek  Evrensel bir suç işleyeceğini açık açık beyan eden bu şahsa birileri niye dur demiyor anlamıyorum.

Saray övgüleri mi buna engel oluyor?

İnsanda az utanma, arlanma olur.

Sorun Fetocular, darbeciler değil..

İmza attığın bir bildiriye karşı gereksiz bir başkalarına niye koz verirsin ?

İşin özetini şöyle yapalım : Yakışıyor size böyle yönetilmek işte vekilleriniz ?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın eski şoförü olan AKP İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı, Lozan ile ilgili tartışmalara katılarak Twitter'dan "Lozan'da en büyük ihanet Halifeliğin kaldırılmasıdır..!" diye yazdı.

Ancak Lozan Antlaşması 24 temmuz 1923'te imzalanırken, Halifelik ise 3 Mart 1924'te kaldırılmıştı.

Büyük devlet, büyük Millet !

Evet;  Büyük Devlet neredeyse 5 ay oldu ama yıkılan köprülerin yerlerine bir çivi bile çakmadı. İhale yapıldı deniyor ne zaman yapıldı niye bu kadar sürdü diye soran yok ?

Vatandaş kendi kendine şikayet edip duruyor, bizi gördüğünde bize dert yanıyor.

Peki siz ne yapıyorsunuz, sizin muhalefette bulunan siyasi partileriniz ne yapıyor,  Şoförler odanız, sivil toplum kuruluşlarınız niye ses çıkarmıyor dediğimizde ‘Haklısınız’ diyor çekip gidiyor.

Başbakan yardımcımız var milletvekillerimiz var  şu var bu var, ihalesi yapıldı falanla filanla olmuyor.

Kendi  dertlerine düştüler milleti unuttular.

Bu  tip acil işlerde normal ihale prosedürü uygulanmaz  acil bir  şekilde halledilir.

Ama kimse ses çıkarmayınca böyle bakar dururuz.

Büyük devlet ve büyük Millet böyle oluyor demek ki ? 

 NEREYE KADAR ?

Öğretmen adayları sözlü sınavda alanları dışında ilginç sorularla karşılaştıklarını belirterek, “Gezi’de ne hissettin?, Ne yemek yapıyorsun?, İnsan kopyası iyi mi kötü mü?, Maç izler misin?, Terör örgütlerini sayınız, Yılbaşında kutlama yaptınız mı?” gibi sorular sorulduğunu iddia etti. KPSS’den aldıkları puanların düştüğünü belirten bazı öğretmen adayları KPSS ile atanacak sıradayken mülakat puanıyla tercih haklarını bile kaybettiklerini söyledi.

 Bu azgınlığınız nereye kadar sürer bilemiyorum.

Ama Feto’dan bir ders çıkarın.

Böyle gitmez gün gelir size de hesap sorulur, malınıza mülkünüze el konulur.

Azgınlığınızı sürdürün.

Bize bir şey olmaz demeyin.

Size olmazsa çeliğinize çocuğuna olur onlar sizin yüzünüzden sokakta rahat gezemezler, utanırlar savunacak tek kelimeleri olmaz.

..

 Artık azanı teneşir de paklamıyor ona göre !!!

SEN NE İŞ YAPARSIN ? 

 

Yozgat Valiliği, OHAL kapsamında il genelinde faaliyet gösteren tüm bar, pavyon, gazino gibi alkollü içecek tüketilen umuma açık yerleri kapattı.

Oda.tv'de yer alan habere göre kapatmaya gerekçe olarak ise bu mekanlarda "kasten öldürme, yaralama, tehdit" gibi suçların işlenmesi gösterildi.

Haber böyle hani Maarif müdürünün şu okullar olmazsa nasıl iyi idare ederim demesi gibi.

Bu kararı alan kendisini ne zannediyor acaba ?

Gerekçelere  bakar mısın ?=

Bunları önlemek senin görevin.

Ama adamın bir yerlerden bir cesaret alması gerek ki böyle bir kararı alabiliyor.

Yani böyle yerleri kapatınca bu olaylar bitecekmiş gibi.Görevini yapma yerine kolaycılığa kaçıp yasak kararı getiren Vali normal bir yönetim anlayışında olsa anında görevden alınırdı.

Alınmadı.

Sokağa çıkan kadınları zina yapmakla suçlayan Isparta Milli Eğitim müdürü hala görevdeyse siz hala neyin kafasındasınız.

Yetmez ama evetçiler, su solcuları, stepne milliyetçileri bu ülke sizin eseriniz ….

 

TERK ETMEYECEĞİM

Gazetecinin sevdiği renk siyah-beyaz derler…

Mürekkep siyah, kağıt beyaz.

Bense en çok beyazı ve moru severim.

Hem de ne sevgi.

Mor, hırsı, azmi, aşkı, sevdayı temsil eder benim için

Beyaz ise, doğruluğu, dürüst olmayı.

Bu şehre sevdam var demiştim ben.

Bu şehrin Orduspor’u da var.

Sonsuz aşık olduğum, sonsuz acılar veren ve yine de terk etmeyeceğim bir Orduspor’um!..

İyi ki varsın…

(Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan )

 

DÜĞÜNLERDE , KINALARDA SİLAH ATIŞI SERBEST BIRAKLIDI !!!

Beni gazetemizden ve sosyal medyadan takip eden bir okuyucumuzun kısa şikayetini buradan paylaşıp ondan sonra yetkililere seslenmek istiyorum.

xxx

Erol bey merhabalar size bir şikayeti sunmak isterim inşallah yetkililerin kulağına iletebiliriz.Bu aksam bir kınada bulundum Öceli köyünde çok kalabalıktı kına 30 kişinin elinde yari kurusıkı yari gerçek silah ama maganda gibi nasıl atıyorlar madem büyük şehir olduk köy diye bir şeyde kalmadı bu deli ve saçma sapan silah olayını yasaklamaları ve ceza koymaları gerekmiyor mu? Gerçekten çocuk ve ben çok korktum

Kına ve düğünlerde silah atmak yasak değil mi ? 

Bu yobazlığa son verelim.

xxx

Konunun muhatabı olarak Ordu Valimize sesleniyorum.

Bu konuda hayli şikayet geliyor.

Güvenlik güçleri niye gerekli müdahaleleri yapamıyor.

Sorun nereden kaynaklanıyor.

Yine bir canın daha mı maganda kurşunu ile hayatını kaybetmesini bekliyoruz ? 

Doğa Kurban olsun sizin lüksünüze!!!

Yapmayın etmeyin, Ordu’nun nefes alabileceği tek alan o bölgeye hitap edebilecek  park alanı, dinlenme alanı, burayı katletmeyin dedik anlatamadık.

Tek bir ağaç bile dokunmayacağız, bina boyları ağaçları geçmeyecek, Valiliği buraya yapacağız diyenler bir gece yarısı (AKP alışkanlığı) Karayolları arazisinde ki ağaçları kesmişler.

38 bin metre kareden fazla alan üzerine yapılacak olan hükümet konağı için gece yarısı ağaç kesme operasyonu yapanların derdinin  modern kent değil, kendi lüksleri olduğu ortaya çıkmıştır.

Birisi de çıksın desin ki böyle alan çok…

Böyle alan çok, ancak yeniden dağda bayırda yaratabilirsin, böyle merkezi hazır gelişmiş alanı yaratamazsın.

Tepe tepe kulanın.

Yalancılık ruhunuzda var!!!

            Doğa kurban m olsun sizin lüksünüze ?!! 

 

TEDES VE BAKAN

 

Hani meydanlarda Numan Kurtulmuş gibi AKP’ye verip veriştiren sonrada yolunu AKP’de bulan bakan Süleyman Soylu  tribünlere oynayıp TEDES kaldırıldı dediğinde , kaldıramazlar kardeşim niye kaldırılsın tuzaklar kaldırılsın dediğimde bazı arkadaşlarım ‘ yaa arkadaş bakan söylüyor sen hala kaldırılamaz diyorsun bak kaldırıldı ‘ diye iddia ediyorlardı.

Nihayet bizim dediğimize geldiler.

Hem neden kaldırılsın bu sistem, bizim itirazımız can yakan tuzaklara idi .

Birileri keyifle araç sürecek diye  milletin canı mali tehlikeye atılır ım ?

Bayram geçti yazayım. Yalı Cami karşısı Büyük şehir belediyesi önünde ki cep 1 haftalık bayram tatili boyunca hanımların beylerin yemek yemesi, s… , içmesi için işgal edildi. Cep dediğin her hangi bir arıza durumunda veya tehlike anında kullanılması gereken yerlerdir.

Trafik sıkışıp geçişin zor yaşandığı halde bile 10 metre ileride ki Trafik polisleri bir şey demedi, Trafik zabıtası  sesini çıkarmadı.

Ya arkadaşlar buna göz yumdunuz da Milet bazı şeyleri anlamadı mı sanıyorsunuz?

Yazık kulaklarınız o kadar çınlatıldı ki ? 

Kurul’a akın akın!..

2 bin 100 Yılık heykel ortaya çıkınca  Kurul bölgesine akın akın yetkili, sorumlu, ziyaretçi, meraklı akıp duruyor.

O kadar yetkili içinde birisinin de Kurul bölgesinin arka bölümünde ki taş çıkarma işlemleri duracak, durdurulacak, şu tarihe kadar müsaade edildi dediklerini duydunuz mu ?

Neyse uzun yazmaya gerek yok. Zaten uzun yazıyı ne akılısı ne cahili okumayı seviyor.

Eski Yelken kulüp binasının yerine yapılan Otel’in son katında  yapılan herhalde asansör kulesi (!!!) Eşi benzeri görülmemiş bu kuleye kim nasıl ruhsat verdi anlamış değilim.

Belediyenin  muhalif meclis üyeleri bir öğrenip kamuoyu ile paylaşsalar ne güzel olur değil mi ? 

YA TERSİ OLSAYDI ?

Örneğin Kabataş olayı diye bir yalan ortaya atıp o günün Başbakanı bu günün Cumhurbaşkanı ve tüm AKP’li yöneticiler yandaş köşe yazarları , yalama köşe yazarları biz görüntüleri gördük izledik demediler mi aylarca ? Aylarca bunu kullanıp laiklik ve Cumhuriyet’e saldırmadılar mı ?

Geçtiğimiz gün şort giyiyor diye kıza atılan tekme üzerine bu cenahtan ses duydunuz mu ? Bırakın o cenahı muhalefet denilenlerden cılız bir iki laf haricinde adam gibi tepki gördünüz mü ?

Peki bu saldırı bırakın çarşaflıyı  türbanlı bir kadına olsaydı ne olurdu ?

Kardeşi Yüzbaşı Ali Alkan şehit düşünce cenazede ki tepkisi nedeniyle   AKP trollerinin bakanların, üst düzey yetkililerin yandaş yalama yazarların hedefi haline gelen Yarbay Mehmet Alkan 1 Eylül’de   TSK’dan ihraç edildi.

Adam gibi bir ses duydunuz mu ?

Çözüm çözüm diyenler şimdi niye savaş istiyor dedi diye tezgaha çekilen ve KHK ile  görevine son verilen Yarbay Halk TV’de katıldığı bir programda sunucunun iktidardan muhalefetten hiç kimse sizi arayıp ne oluyor diye sordu mu sorusuna .

İktidarın istediği buydu yolunda bir iki cümle söyledikten sonra ‘Muhalefetten tek bir kişi bile beni aramadı ‘ dedi.

Utanmadan biz muhalefet partisiyiz diyorlar.

Siz utanmıyorsanız ben sizden binlerce defa utanıyorum ! 


UNUTUYORUZ?
 


Bu gün fazla yazmayacağım.

Siz hala duydunuz mu darbe girişimi sırasında tatbikat var diye sokağa çıkarılan ve hiçbir şeyden habersiz olarak olay yerinde öldürülen ,yaralanan ve feci şekilde dövülen askerlerin faillerinden bir tanesinin de yakalanıp mahkemeye sevk edildiğini.

Siz bu konuyu gündeme getiren muhalefet temsilcilerini duydunuz mu ?

Dışişleri  Bakanı Çavuşoğlu Suriye’de  laik bir düzenin getirilmesinden söz ederken Saray camisinde çekilen zikir konusunda her hangi tepki gördünüz mü iktidar yetkililerinden, Saray’dan şundan bundan.

Unutmaya devam!!!

Bayram mı dediniz ? Kutlu olacaksa olsun size …

Esas koyun kim?

Kardeşi Yüzbaşı Ali Alkan’ın cenaze töreninde hükümete yönelttiği soruyla AKP’lilerin tepkisini çeken Yarbay Mehmet Alkan,“FETÖ’cüler darbe girişiminde bulunacak hale gelmişse bunun sebebi biz değil, onlarla beraber yürüyenlerdir” diye konuştu.

Alkan, ‘cesaret’ çağrısı da yaptı: “Dışarıda esir gibi korku içinde, pısırık olacağıma, gider cezaevinde yatarım. Hapiste de olsa fikrim, vicdanım hür olmalı. Nedir bu böyle herkes sinmiş, çekinmiş durumda. Namusluların cesaretli olma zamanıdır.”

….

Şu sözlerden ilk utanması gereken kendini muhalefet sananlardır.

Ülke hassas dönemde diyerek faşizme boyun eğip cılız , cılız ses çıkaranların utanması  gerekir derken bize bunlar teferruat  su solcuları ile su ülkücüleri sıranın kendilerine geldiğinin farkında değiller.

Neymiş efendim yeterince medya seslerini duyurmuyormuş.

O zaman kalk Anadolu’yu karış karış gez. Gez bakalım ne oluyor ?
Ankara’dan siyaset yapan CHP , MP ve diğerleri olduğu sürece hiçbir şey beklemeyin.

Esas koyun oy atanlar değil bunlara sözde muhalefet yapıp her dediklerinin arkasına takılanlardır. 

Bizi kim koruyacak?

 

Ordu Büyük Şehir Belediye Başkanı  Enver Yılmaz, kendisi hakkında iftira atanların başında şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmalığını yapan  Ordu eski milletvekili İhsan Şener’in olduğunu ve bunların içinde eski yeni milletvekillerinin de bulunduğunu iddia ediyor.

AKP milletvekili Metin Gündoğdu FETÖ'cü bazı isimlerin korunduğunu, ilgisi olmayan isimlerin ise gözaltına alındığını belirtiyor.

AKP’nin içinde bile bu durum böyle ise  kimin ne zaman nasıl alınacağı belli mi ?

Gündoğdu birde şunları belirtiyor. “İnandığım biri varsa bu olayda sonuna kadar arkasında dururum. Durdum da. Kimseden korkmuyorum. Benim sendika temsilcimi kata kulliye getirip alacaklar Ordu'dan. FETÖ olmadığını bildiğim halde bende bu arkadaşa göz yumacağım! Ben niye vekilim? Ünye Başsavcısı'nı aradım. Kimseden de korkmuyorum. Kimse de beni bu konuda eleştiremez. Eyvallahım da yok. Haksızlık yapıldığına inandığım bir arkadaşın yanında durdum. Savcıya ‘niye aldın bu arkadaşı' dedim. ‘Hakkında yazılı ihbar var' Benim hakkımda biri yazsa beni de mi alacaksın? Gel al dedim. Kimse hata yapmayacak bu süreçte. Fitnenin kol gezdiği bir süreç. 2 saat sonra döndü ‘Biz yanlış almışız arkadaşı' dedi. Biz bunun arkasında durmasaydık ne olurdu arkadaşlar? 3-4 ay orada kalacaktı. Namuslular, namussuzlar kadar cesur olsa bu ülkede bunlar olmaz. Namuslular da dik olacak. 2019 hesabım yok.”

İddiaya  göre İftiracı Saray’da , Vekil adamımı korurum diyor.

O zaman biz kime güveneceğiz bizi kim koruyacak ? 

Gerek yok!

            Orduspor 3. Ligde ki sezonun ilk maçında Bayrampaşa spor’u 3-1 yenerek umut verdi.

50 . Yıl çağrısı yaparak taraftardan destek isteyen Orduspor yönetiminin bu çağrısını taraftar az çok tamamladı.

Beklenenden fazla taraftar tribünleri doldurdu.

Maçın devre arasında  kapalı tribünden  bir çok kişi yanıma gelerek yapılan uygulamadan şikayetçi oldu.

Açık tribün biletinin bittiğini gerekçe göstererek kapalı tribün bileti satıldığını ama açık tribünün boş olduğunu belirterek bu işlere gerek olmadığını taraftarı  üzmemeleri gerektiğini belirterek tepki gösterdiler.

Ancak meselenin sadece 5-10 lira olmadığını bilmeyen bazıları ne olmuş diyebilir.

Hiç de öyle değil.

Sezonun başında bunu yapıp taraftarın bir kısmını kızdırırsanız ileride mumla arasanız bulamazsını.

Benden hatırlatması.

Dilerim bu sezon 3. Ligde kalmayı başarır daha güçlenen bir takımla hak ettiğimiz yerlere geliriz.

  

   Kıyamete kadar!!!

            Nazlı Ilıcak deyince gerisini nasıl doldurursanız doldurun. Cemaati övmek sözde kara propaganda yapanları eleştirmek için kitap yazan Ilıcak biliyorsunuz Sabah gazetesinde yazıyor.

         Yandaş medyanın en yandaş kalemlerinden biri olan Ilıcak’ın yazdığı kitabı  Doğan yayıncılık basıyor. Yani Aydın Doğan grubu.

         Bu girişten sonra internette yer alan bir yazıyı  paylaşıp bu nasıl ilişki demeden yorumu size bırakıyoruz.

         Nasıl başarıyor bilmiyoruz ama Nazlı Ilıcak duruyor, duruyor turnayı gözünden vuruyor. Her devirde bir şekilde "kanaat" önderi, bir şekilde "popüler" isim olmayı başarıyor... Nice iktidarlar geçip giderken, onun "iktidarı" her daim sürüyor. 

         Buyurun işte...
         Bir kitap yazdı hem medyada büyük ilgi gördü hem cemaatin gözdesi oldu. "Her taşın altında The Cemaat mi var?" kitabıyla cemaatin üzerindeki kara propaganda rüzgarını dağıtan Nazlı Ilıcak, Gülen medyasının ilgi odağı oldu.
         Samanyolu TV kapılarını ona açtı ve  "Sadece Gerçekler" programında kitabını uzun uzun tanıtmasına fırsat verdi. Radikal'e verdiği söyleşi Fethullah Gülen'in (fgulen.com) sitesinde manşet oldu.

         ……….

         Şimdi birilerini 28 Şubat’ın celladı olarak görünce aklımıza eski günler geliyor.

         Gülen’in övgü dolu sözlerini her gazete manşet yapmış hatta  gazetesi Zaman günlerce bunlardan söz etmiş, Erbakan’ın istifasının doğru olduğuna vurgu yapmıştı.

         Yeni Akit ile Zaman’ın bu günkü tavırlarını görünce 29 Şubat cellatlığının yanı sıra kelle avcılığı da yapıyorlar gibi geliyor bana.

         Sonuçta bunlar sütten çıkmış ak kaşık.

         Fırsat bulurlarsa ne yapacaklarını gösterdiler.

          Nasıl ki kinini unutma diyenler, kinlerini unutmadıklarını gösterdiler ki. Bunların kini herhalde 28 Şubat için söylenen bin yıl sürecek söyleminden de daha ağır olacak.

         Çünkü bunların ki  Kıyamete kadar sürer!!!

(Bu yazı yaklaşık 5 yıl önce yazılmıştır. Sabah, Yeni Akit, Nazlı,  Zaman, ortaklıklar övgüler. Yeni Kapı ruhundan bahsedenlerde son satırları iyi okusunlar E.K. ) 

Cumhuriyet’e kalkışma devam ediyor

 

En kısa zamanda fabrika ayarlarına dönerler bakmayın siz Demokrasi nöbetlerine, demokrasi diye bağıranlara demiştim.

 Fazla geçmedi torba yasası ile ve OHAL ile birlikte neler geçirildi  farkında olmayanlar var farkında olanlarda sayamıyor !

Neyse Bayan Polisleri türban dediler bir işgüzar hemen türban taktı. Müdür yardımcısı iyi ki o türbanı taktı üniforma üstünde ne kadar çirkin durabileceğini kanıtladı !

Ardından  sarayın içinde ki camide toplu zikir yapıldığı ortaya çıktı.

 Camide  ibadetin şekli bellidir.

Ama işene geldiği gibi Diyanet Başkanlığı yapan Görmez, çıkıp Camilerimizde ibadet şeklimiz bellidir.  Zikir ve buna benzer şeyler camilerde yapılamaz diyemedi.

Camiden sorumlu saraydan ses çıkmadı! Kalın dilini yuttu !

İşin başka bir ilginç yanı Adli Yıl açılışı Saray’da yapıldı  hakim ve savcılar ayağa kalktıkları yetmezmiş gibi  düğmesiz cüppelerini iliklemeye  kaktılar  (!) ardından da ayakta alkışlamaya devam ettiler.

Tüm bunlar Demokrasi havası içinde Cumhuriyet’e yapılan kalkışmanın devamıdır, Sorun tarikatlar, cemaatler değil sistemin benden yana olmasıdır.

Daha önce olduğu gibi bu kez  ikinci yetmez ama evetciler ortaya çıkıp ülke hassas dönemden geçiyor diye yine bu kalkışmaya gözlerini yumuyor, CHP’li su solcuları ile her şeylerini kaybetmiş MHP’liler de seyrediyor.

 

            Acıyı bal…

 

            Yanık bir Karadeniz türküsünü teybe koymuş çalıyor bizim kasetçi...

            İstesen de istemesen de dinliyorsun ...

            Acıyı bal eyleyen, sevdayı nam eyleyen türkülerden biri...

            Aklıma köydeki dut ağacına çıkarak söylediğim türküler geliyor. Yarım yamalak, avazımın çıktığı kadar söylediğim türküler...

            Ağacın tepesinde köyün en güzel kızı, aşağı mahallenin tüm oğlanlarının  aşık olduğu  kız için söylenen türküler...

            En büyük zevkimiz, sabah inek yaymaya gidecek sevgilinin  hangi bahçeye gireceğine dair iddialar olur, kaybedenin çektiği cezalara dakikalarca gülerdik...

            Bir de, Soğukpınar’ın başında asker sigarası tüttürmek...

            Şimdi ne asker sigarası , ne de onun türküleri var...

            Dut ağacını da kesmişler, Soğukpınar da kurumuş...

            Anılar ah anılar , bir zaman sonra gözyaşları ile buluşurmuş...

                       (Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

YAPMAYAN UTANSIN !!!

 Bu yazının başlığı Teşekkürler Sayın Valimiz de olabilirdi ?

O fasıla geliriz.

Eski Nüfus Binasına Altınordu kaymakamlığı taşınırken  Kaymakam efendi  bir zamanlar Hükümet binası olarak kullanılan ve Atatürk’ün Ordu’yu ziyareti sırasında burada yetkililerle görüşme yaptığına dair bilgi levhasını  kapının girişinde ki yerden kaldırmış sözde içeride bir yere astırmıştı.

4 Yıldan bu yana zaman zaman bu bilgi levhasının kapı girişine asılması gerektiğini vurgulayarak Kaymakama birkaç defa Atatürk isminden mi rahatsız oluyorsunuz diye yazı yazmıştım.

Neyse Kaymakam efendi bizi takmadı.

21 Ağustoss2014 günü sosyal medyada yaptığım paylaşımı tekrarlayarak bir yazı yazmıştım dün.

Ordu Valimiz İrfan Bayraklıoğlu kaymakam vekili Fatih Görmüş’e emir vererek levhanın her zamanki yerine takılması talimatını vermiş.

Valilik Basın Müdürü Vedat Öz bu konuyla ilgili bilgiyi aktarırken iki başlıkta tereddüt  ettim.

Teşekkürler sayın Vali mi ?

Yapmayan utansın mı ?

Vali teşekkürü hak etti.

Ama manşete yapmayanların çıkması gerekirdi.

Utanın, sıkılın….

Daha durun, daha !!

Antep'te bir grup, "Gavur oğlu gavur" diyerek Japon turistleri kovdu. Kovarlarken de videoya aldılar…

Aynen haber böyle ve görüntüler ortada.

Ağır yobaz olduğu belli olan ve yaşı 65 sakallı v takkeli öncülüğünde bir grup neredeyse ‘Kışalıyor’ turistleri yallah, defolun sesleri ile..

Japon turistler ise nereye gideceklerini bilemeden sessizce bir o yana bir bu yana gidiyorlar.

Ağır yobaz ve arkadaşları büyük bir iş başarmış gibi çekimlerine devam ederken bir kişi bile “durun ne yapıyorsunuz , onlar misafir, sizin inandığınız dinde  böyle bir şey yok günah işliyorsunuz’ demiyor.

Nereden ve nasıl güç aldıklarını yazmama gerek var mı ?

Ağır yobaz, darbe girişiminden sonra 3-5 bayrak sallayarak Demokrasi nöbetine katılmış ve darbeyi önlediği içinde(!) kendini turistleri kovmakla yükümlü kılmıştır.

            Bu ülke de hala gariban erlere işkence yapanlar,  öldürenler bulunup adalete teslim edilmediği için yarın bu gün buna benzer çok daha olaylar yaşanacak.

Bunlar bizi keser dediğim de abartıyorsun diyenler bu başlangıçları iyi görsün.

Bu gün Müslüman değilsiniz diye turistleri kovanlar ve buna cesaret gösterenler yarın ne yapar hep birlikte göreceğiz.

Ülkede adalete ve polise güven kalmamışsa ne yaparsanız boş . Birileri bunu doldurmakla kendini görevlendiriyor.

Gariban askere işkence yapanları sokakta gezdiren zihniyet bunlarında linç girişimlerine seyirci kalacaktır.

Yinede inancımı yitirmek istemiyorum… Bakalım bu ağır yobazlar için ne gibi bir işlem yapılacak ? 

Bunlar ne şehit ne gazi !!!

        Kandırıldık, yanıldık, ben oyuna geldim, savı olarak üzgünüm , haksim olarak büzgünüm, ailesinden  özür diliyorum, milletimiz ve Allah bizi af etsin…

      Yanılmak, af dilemek veya bir şeyler uğruna bir şeylerin önünü kapamak bu kadar kolay mı ?

      Herkes darbeden nemalanma peşinde herkes kendi cuntasının başarılı olması için çabalıyor.

      İşi millete, Allah’a havale edenler, biz yapmadık, biz ortak değildik, biz imam değiliz diyenler eninde sonunda Mahkemeler önünde hesap verecektir.

      Aşağıda ki mektubu okuyunca bir babanın çok masum bir isyanını nasıl kaleme aldığını ve neden hesap vermeleri gerektiğini görürsünüz :

        Bunlar ne şehit ne gazi…

      Benim büyük oğlum ilköğretim,ortaokul ve lise 3. Sınıfa kadar başarılı olmayan fakat basket oynamayı çok seven amatör bir oyuncuydu. Biz ise okumasını ve iyi bir üniversite ile basketini devam ettirmesini istiyorduk. Bu vesileyle ordu ilinden Ankara iline göç ettik. Oğlum Ankara da lise 3. Sınıfa başladı ve ben okumak ve basketi devam ettirmek istemiyorum diyerek çok sevdiği basketi bırakıp derslerine başladı lise 3. Sınıfa kadar başarılı olamayan oğlum lise 3. Sınıfta teşekkür belgesi aldı ve üniversiteye hazırlık dönemi başladı hukuk fakültesi öğrencisi olmayı çok istiyordu. gece gündüz ders çalıştı ve imtihana gireceği gece karın ağrısı isal ve uykusuzluktan sonra girmiş olduğu sınavda karın ağrısı yüzünden zamanı yetiştiremedi ve çok istediği hukuk fakültesine giremedi ve tercihlerin sonunda % 50 bursla Turgut Özal üniversitesinde işletme bölümüne başladı ve 1.sınıf 2. Sınıfta okulundan onur belgesi aldı , giremediği hukuk fakültesine girme şansı vardı çok başarılı olursa okulu 1 kişiyi hukuk bölümüne 2. Dalda öğretim veriyordu, gece gündüz çalıştı ve bunu da başardı. Hukuk bölümüne başvurusunu yaptı ve işletme bölümünü de  %100 burslu okuyacaktı. Bazı geceler 2-3 kalkıyordum ve bakıyorum o hala ders çalışıyordu. Bir gün baktık ki darbe olmuş ve oğlumun üniversitesi kapanmış 2. Dalda hukuk yok şimdi ise yeniden başvuru yapacak ve işletme bölümünün 3. Sınıfından devam edecek. Bir öğrencinin başarı öyküsü ve dibe vuruşu ancak bu kadar olur.

İZİNDE  BİLE RAHAT YOK ?

 

Bizim kızlar izinde olduğumu unutup köşe yazısı istiyorlar ! J

Neyse yazalım dedik !

Darbe girişimi her şeyi unutturdu.

Fetocular bile bayrak alıp demokrasi nöbetlerinde ön sıraları alırken, demokrasi araçtır,  ne demek hakimiyet milletindir, Hakimiyet Allah’ındır, Hakimiyet Şeriatındır diye bağırıp konuşan AKP’liler bile Yaşasın Demokrasi diye bağırmaya başladı.

Gelinen noktadan pek bir  şey anlamadım.

Bazıları OHAL sonrası ayni fabrika ayarlarına dönerse şaşmayın.

Mesudiye’den şehit haberi var.

Darbe diye kritik bölgelerde ki   askeri alanları 10’ü aşkın işlevsiz hale getirirsen, elektriğini kesip kışla ve karakol dışına  çıkmasına izin vermezsen olacağı bu değil mi ?

 O aradan yararlanan katiller bölgelere rahatça sızarak bomba yerleştirdiler, tuzaklar kurdular.

Kimin aklıdır şaşarım…

 Ama kalkışmadan  sonra şehit sayısının artmasına  şaşırmıyorum.

Rütbesiz erleri darbeci diye öldürenler, işkence edenler buyurun biraz da sizden ses alalım.

 Ne yazık ki hükümet hala bir kişiyi bile bu günahsız erlere işkence yapmaktan öldürmekten içeri almadı.

Saray koltuklarında şaklabanlık yapan el ovuşturan bazı Şehit ve Gazi aileleri mutlu musunuz ?

Darbe girişimi sırasında açılan ateş sonucu hayatını kaybeden Yeni Şafak foto muhabiri Mustafa Cambaz’ın oğlu Alparslan Cambaz, Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki izlenimlerini aktardı.

Cambaz’ın Facebook hesabından paylaştığı sitem dolu yazı birçok kişi tarafından desteklendi.

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın içeri girmesiyle insanları ayağa kalkıp alkışladığını, söyleyen Cambaz, “Hatta bir ara futbol tribünlerini hatırlatan "Recep Tayyip Erdoğan" sloganları atıldı. Salonun neredeyse tamamı ayaktaydı, benim gibi oturan çok az kişi vardı. Herkes sessizce, cumhurbaşkanlığı makamına hürmeten ayağa kalksaydı ben de kalkacaktım. Fakat ben holigan değilim. Orada babasını şehit vermiş bir evlat ağırlığındayım. Çok rahatsız oldum. Hiçbir türlü ortamla bütünleşemedim.” dedi.

Hiçbir hassasiyet gözatilmediğini belirten Cambaz, “Bize; yapılan yolların, hizmetlerin reklamı 15 dakika arayla 2 kere izlettiriliyor ekrandan, alkış kopuyor. Biri çıkıp bir şey söylüyor, alkış kopuyor. Dua okunuyor, ona bile alkış kopuyor.” ifadelerini kullandı.

Salonda gösterilen saldırı görüntülerinin ardından annesinin ağlamaya başladığını da belirten Cambaz, “Kolu bacağı sarılı gaziler ve bizim gibi şehit yakınları o gün dışarıdaki kalabalıkla neden aynı muameleyi gördü? Tek farkımız bizim içeride koltuklarda oturuyor olmamızdı.”diye yazdı.

………

 Yukarıda ki  satırlar bir haberden alınmadır.

Yüreği yeten veya yüzü kızarmayacak bir kişi yazdığı yazının tamamını internetten okusun.  ( http://odatv.com/kulliyedeki-o-toplantiyi-oyle-bir-elestirdi-ki-0108161200.html)

….

Şehitler ölür, sonrada ben de bu mertebeye ulaşmak istiyorum diyenler ve bununla şehit alilerinden çılgınca alkış alanlar kalır … 

 DÜŞMANIM!!!

Bakarsınız kılığına adam zannedersiniz.

Konuşurken Allah, kitap sözcüklerini bir yerlere sıkıştırırlar hep.

Korkarım bu tiplerden…

Samimi gelmezler hiçbir şekilde bana.

Sapkınlık ve sapıklıklarına şahit olurum.

Ne yazık ki kendilerine her şekilde , her yerde yer bulabilirler.

Nasıl bir toplum ki dışlayamaz bunları hayret ederim.

Bilmezler ki onlar yanlarında zehirli bir yılanı taşırlar.

Acımam onları taşıyanlara.

Hem onların hem de onları yanında taşıyanların düşmanıyım.

Kafalarını koparmak için fırsat kollamam,

Nasıl olsa kafalarını koparacağımız gün , kendiliğinden gelecektir.

(Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan - 2004)

OHAL!!!

 

                Cuma günkü yazımda sizden izin isteyerek bir süre ayrı kalacağımı belirtmiştim.

Gazete ki arkadaşlar şahittir, o yazı Ohal ilan edilmeden önce kaleme alınıp gazeteye gönderilmiştir.

Bazı kurnalar şimdi OHAL’ın ne olduğunu Erol iyi biliyor o yüzden tatil bahanesi yaptı demesinler diye bu yazıyı kaleme alıyorum!!!

Evet OHAL’i iyi biliyorum. 12 Eylül darbesi sonrasında 1984’lü yıllardan sonra Ordu’da 4 yılı aşkın valilik yapan AKP genel başkan yardımcılarından  Necati Çetinkaya’dan çok iyi biliriz.

Benim gibi bilen bir kaç gazeteci daha vardır.

Mesela bir haber nedeniyle (  Bir okul yapımı için  açıkta bırakılan suntaların çürüdüğü yolunda yaptığımız haber üzerine ) Gazetenin sahibi Tuncer Engin’i sonrada beni tehdit ettiğini unutmuş değiliz.

Bakın o günkü şekilde bu OHAL uygulansın  hiç birimiz Ordu Valisinden izin almadan tuvalete bile gidemeyiz. (Abartmıyorum )

Neye o haber üzerine direk gazeteyi arayıp ‘Ben vali ‘ dedikten sonra ‘Siz benim yetkimi biliyor musunuz size zorunlu ikametgaha gönderirim Giresun’a gider buralara gelemezsiniz ‘ demişti. Bu en iyi tehditlerden biri idi Siyasi şubeye aldırıp kimseye göstermeden aylarca da tutabilirdi.

Yani sizin anlayacağınız OHAL’den kaçmıyoruz, yorulduk biraz dinlenmeye ihtiyacımız var ondan izin diyoruz.

Anlamadıysanız , anlayanlara yaşayanlara sorun !!!

GAZETECİ ! 

 

           Gazeteci...

            Sırtına binilir, omuzu sıvazlanır, ağzından lokması alınır...

            Toplumun  Donkişot’u toplumun önde savaşan garibi !

            Vururlar, düşürürler, öldürürler...

            Arkalarından sadece ve sadece tek sütuna bir haber kalır...

            (Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

 

VAY CANINA !!!

Benim yazılarımı okuyanlar hatırlayabilir, sohbetim de bulunanlarda .

Yıllar önce Karadeniz 52 gazetesinde  Gülen için yazdığım bir yazıdan dolayı bu şehrin esnaflarından bazılarından  tehdit almışlığım da oldu. ( O esnaf geçenlerde yapılan Feto operasyonunda göz altına alınmıştı )

2002 Yılında Tarihçi Yazar Necip Hablemitoğlu evinin önünde düzenlenen suikast sonrasında  18 Aralık tarihinde katledilmişti.

O gün ve sonrasında da yazdığım gibi  Hablemitoğlu öldürülmeden önce Köstebek isimli bir kitap yazmış o günkü  tarihlerde hazırlanan sahte evraklar,  ve benzeri tutanakları ortaya çıkarmıştı.

Yani cemaat o günden sahte belgeler sahte evraklarla suçlamalar hazırlıyordu.

Ankara Cumhuriyet savcılığı yeni hazırladığı iddianamede benim yıllar önce iddia ettiğim konulara değiniyor. Bende o bölümü paylaşmadan soruyorum, hadi bırakın Adaleti o günün hükümet yetkilileri niye sessiz kaldı sustu. O gün Kol kolaydılar öyle mi ? !!

İDDİANAMADEN :

HABLEMİTOĞLU CİNAYETİ: Necip Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasını o yıllarda emniyet içerisindeki terör ve istihbarat birimlerine egemen Cemaat yapılanması yürütmüştür. Soruşturma gereği gibi yapılmamıştır. Fethullah Gülen Cemaati’nin emniyet istihbarattaki kadrolarının o tarihlerde bu cinayetten habersiz olması imkânsızdır. Cemaatin istihbarat görevlileri cinayetin işleneceğinden haberdar olmalarına rağmen en azından önlememişlerdir. Cinayetten sonra delil toplamada olayı çözmeye yönelik çalışma yapılmamış, tersine cinayet çözümsüz bırakılmaya ve karartılmaya çalışılmıştır. Hablemitoğlu Cemaat’e karşı açıktan mücadele vermiş bir kişi idi ve adeta baş düşman bellemişti. Cemaat üzerine yapılan araştırmaların en ayrıntılısını yapmıştı. Cemaat üzerine bir kitap çalışmasını bitirmişti. Bu kitabın giriş kısmı ‘Köstebek’ adı altında yayınlanmıştır. Fethullahçılar bu suikastı Ergenekon’un işi gibi göstermek için de çok çabalamış, davada yalancı tanık kullanmışlardır. Ancak bu cinayetin bütün sonuçlarından Gülen Cemaati yararlanmıştır. Bergama’daki altın madenleri, Cemaat’in elindeki Koza İpek grubunun eline geçerek işletilmeye başlanmıştır.

 

 Temel  fıkrası 

                Gündem malum,..

Darbe girişimi mağdur olanlar, katil olanlar, Fetocular,  ölen  garibanlar, falan  filan.

Olayların fazla derinine inmeye gerek yok.

Herkes bir şey söylüyor, herkes bir şey konuşuyor.

Dolar artmış, zam gelmiş ekonomi patlama noktasında bazılarının hiç umurunda değil.

Birileri bir şeylerin hırsı uğruna ülkeyi yangın yerine  çevirdi gözü kapalı  alkışlayanlar, kendini parçalayanlar var…

Dünkü yazımda da değdim gibi fazla uzatmaya gerek yok.

Temel’in Grup seks fıkrasını bilen var mı ?

Yoksa internet kullananlar internetten bakıp okusun !!!

Bilmeyenler ise şu lafı tekrarlasın ‘ Ulan her şeyin sonunda kabak benim başıma  patlıyor ‘

l

 

 Alkışlayın!!!  

Başarısız olan darbeye üzülenler, başarısız darbe girişimine sevinenler…

Sokaklarda emir almış rütbesiz Erleri linç edecek kadar gözü dönmüş şerefsizler… Millete hayasızca kurşun sıkan satılmışlar…

Ya Allah Bismillah diye bağırıp ;  nöbet tutmak görevi verilmiş gariban askere saldıran din iman yoksunu Allahsız, sabahın körüne kadar havalı klakson ile hastane, huzurevi demeden tur atan ahlaksız…

Lafı hiç uzatmaya gerek yok…

En az bu şerefsiz girişimi yapanlar kadar şerefsizsiniz !!!

NEREYE KADAR TACİZ ?

 

Yerlisi, Suriyelisi falan ilan derken meydan boş olunca, taciz sürüyor !!!

Ne olacak mendil satıyor mantığı ile bakanlara ve bu mantığa sesini çıkarmayan ilin yöneticilerine soruyorum.

Sokakta çocuk çalıştırmak suç mu, değil mi ?

Diyorlar ya dilenmiyor mendil satıyor diye..

Bende onların bakış açısı ile soruyorum.

Bu suça niye göz yumuyorsunuz ?

Bu suçun işlenmesine ve öyle veya böyle  tacize niye sesinizi çıkarıyorsunuz.

İşin ilginç yanı Suriyeli taktiğini kullanan yerlilerde ellerine tutuşturdukları bir kağıt ile dilenmeye devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde Türkçe bilmediğini  el kol işareti ile anlatan kadına “yeter ya yürü git” diyen kadına ‘Hadi oradan sen yürü git’ yanıtını verecek kadar iyi öğrenmişler Türkçeyi !!!

Geçtiğimiz yıllarda  Vali’nin eşini bir köpek korkutmuş,  zamanın valisi  sahipli köpekleri gezdirenlere bile ceza yazdırmıştı.

Dilemem ama, başta Ordu valisi ile Belediye Başkanının hanımı  bu tür bir dilenme  ‘Tacizine ’ uğrar da , belki o zaman bu konuya eğilme zahmetinde bulunurlar !!! 

Kuyudan taş çıkarmak ? ! 

 

Özellikle sosyal medya da öyle apuk sapuk iletiler dolaşıyor ki paylaşanların profiline bakınca şaşmamak elde değil !

Hani derler ya ‘ Bir kişi bir kuyuya taş atıyor, 40 akıllı çıkaramıyor’ diye aynen öyle oluyor.

Konuyla ilgili araştırmalarda yapılıyor

En son yapılan araştırmada  linklerin yüzde 50’si tıklanmadan yani okunmadan paylaşılıyormuş.

Araştırmacılar, sosyal medyadaki paylaşım alışkanlıklarının internetteki trendleri anlamlandırmada yardımcı olabileceğini düşünüyor. Sosyal medyadaki 'tık tuzaklarına' dikkat çeken araştırmacılar, bilginin sadece yüzeysel olarak tüketiliyor olmasının yanlış haberlerin daha fazla yayılmasına yol açtığı görüşünde. 

Kısacası öyle bir gayya kuyusu ki düşenin çıkması zor.

Hele iki de bir yalan ve yanlış olduğu bilinen bilgilerin tekrar gündeme getirilmesi dediğimiz gibi okunmadan faylaşmanın ürünü olarak karşımıza çıkıyor.

İşin ilginç yanı sosyal medya yı kullananların hepsinde internet olduğu halde şüpheli bilgileri  araştırma gereği bile duymuyor.

Ne yapalım sallayın gitsin mi diyelim.

Bazıları için çok ayıp oluyor!!!

(Bu yazı yazıldıktan sonra Çaybaşı diye bir görsel daha attı. Bende çağırı yaptım varsa böyle bir yer acil iletişime geçin dedim sosyal medyadan. Tabi Ordu’da böyle bir yerin olmadığı ve sallandığı iddia edildi !! onlarca yorumlarda !!) 

Dolmayan küpler !!! 

            Komşularımızla sıfır sorundan, sorunsuz olmadığımız komşuya gelmiştik.
Şimdi tamir için uğraşılıyor.

Ekonomi de meydana gelen açıcığı Vergi denetmenleri ile vereceksin noktasına getirenlerin ve verenden alanların ülkesinde ağlayanların sayısı artıkça , işsizlik oranları her geçen gün büyüdükçe iç sorunların büyümesi kaçınılmaz oluyor.

            Üstüne üstlük iç barışı sağlama yerine kendi ikballeri için her türlü numarayı yapmaktan çekinmeyenlerin tavrı asap bozmaya devam ediyor.

Panama belgeleri bir ir ortaya dökülüyor.

Yandaşların hesapları ek tek ortaya çıkıyor ama her şeye bir şey diyenler bunlara da  sesiz kalmaya devam ediyor.

            Emekliye 3 yıllık promosyonu 500 lira olarak dillendirmekten utanmayanlara ses çıkarmayan emekli daha beter olsun derken içinde bulunan kendimi bir yere koymuyorum zaten.

Ne yazık ki Ali baba ve Kırk haramiler küplerini doldurdular da , bunların ne dolmayan küpü varmış bakıp bakıp duruyoruz.

            (Geçmiş bayramınız kutlu olsun !)

SEL  

Nedenleri ve niçinleri belli, Aşırı yağışı dilinden düşürmeyenlerin birde şu yöne niye bakmadığına şaşarım hep.

Yaz aylarında hem hemen her yıl irili ufaklı sel olur.

Hiç kimse ya bizim de şurada bir hatamız var gelecek yıl için şu tedbirleri alalım veya şurada ıslah çalışmalarını geciktirmeyelim demez mi ?

Olmuyor işe… Giden canlar telafi edilebilir mi ?

Mal mülk bir yana…

Oluşan doğa tahribatı giderilebiliyor mu ?

Afet Allah’tan deyip kendini bir yere koyan yetkilisi, yetkisizi, mağdur vatandaş!!!

Afet Allah’tan değil, senin sorumsuzluğundan, senin bilinçsizliğinden, senin aç gözlülüğünden, senin ahlaksızca doğayı tahrip etmenden, ağaç düşmanı olmandan, her sıkıştığın da  sorumluluğu Allah’a havale etmenden kaynaklanıyor.

Az utanın, Allah korkunuz varsa Allah’ı karıştırmayın!!!

 

ÖFKELİ GENÇLERDEN…

Türkiye öyle bir halde ki utanması , şerefi olmayan bazıları  senaryoyu kendilerinin yazdıkları aşikar olsa da  kendi afyonlanmış kitlesine yedirmeye devam ediyor.

Davutoğlu’nun İşıd için Öfkeli gençler tanımlamasını unutmamıştık, C.B. Erdoğan’ın onurlu gururlu teröristler tanımlamasını da daha dün yapıldı.

Sonuç bu tanımlamaların üstünden fazla geçmeden ülke bombaların patlatıldığı Ortadoğu ülkesi haline geldi.

Son olarak Atatürk Havaalanını patlatılan resmi rakamların çok üslünde ölü ve yaralının olduğu olay sonrası sorumlular sosyal medyadan kınama mesajları yayınlıyorlar.

Hiç kimse de ‘Daha kaç kişi ölecek daha kaç  bomba patlayacak da istifa edeceksiniz ‘ demiyor.

Ağ babaları, ya başkanlık ya kaos başlıklarını, söylemlerini kendi yalayıcılarına unutturabilirler ama unutmayan bir kitle var, unutmayacaklar elbette.

Tüm bunların yanlarına kar kalacağını zannediyorlar.

İstihbarat çok sayıda önleme yaptı diyenler ne hikmetse  bazı gelişen olayların ardından patlayan bombalar için hala dış güçler, üst akıl diyebiliyor.

Biz bir işe  yaramıyormuşuz deyip kenara çekileceklerine, paralel, yamuk  ne kadar iş varsa bir araya getirip ‘ Hedefleri saray’ diyerek konuyu bir yerlere bağlamaya çalışıyorlar.

            Faşizm sizi ölümlere alıştırır, sonra onar onar, yüzer yüzer aldığı canları , teker teker almaya başlar.

  ALLAH YİNE DE KABUL ETSİN!

 

Türkiye’nin her yerinde Belediyeler iftar yemeği veriyor.

Hiçbir belediye başkanı kendi cebinden bu yemeği vermiyor.

Faydalananların çoğu ise muhtaç kimseler değil.

Her program öncesi çıkıp konuşuyorlar.

Sonrada Allah kabul etsin diyorlar.

Yardımın makbulü muhtaç olanlara yapılandır.

Gerisi faso fiso.

Sonunda Allah

Kabul etsin deyince Allah’ın kabul edip etmeyeceğini bil bilemeyiz, ama Hadis ve Ayetlere inanan insanların bunun pek kabul  göreceğine inanmadığını dinliyoruz, öğreniyoruz.

Mesela bu belediyeler Ramazan ayı sonrasında da yapacakları etkinliklerle mesela suya yapılacak olan indirimle büyük sevaplar kazanacakları aşikar.

Yapsalar da hep birlikte Allah kabul etsin desek içten.

İnanıyorum ki Mevla’m kabul eder… 

 Yerde kalem bulan !

Şu meslekte öyle güzelliklere, öyle puştluklara şahit oldum ki…

Yazmaya kalksam kitaplara sığmaz belki…Bunları yaşarken nasıl nefret ettiysem, bir o oranda da bağlandım işime.

Çünkü benim ve benim gibilerin işi, puştları, namussuzları, hırsızları, dalkavukları, soytarıları ve dönekleri teşhir etmektir.

Çok şey verdim beynimden, çok şey kaybettim duygularımdan.

Yılmadım, yılmayacağım…

Şimdilerde, Hasan Pulur üstadın dediği gibi ‘eline kalem alan değil, yerde kalem bulan yazıyor’

(Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

CIMBIZ ! DİYANETİ !!!

Önce şunu bir okuyalım :

“Kadınların kaşlarını almaları caiz midir?” sorusuna görüş veren Diyanet, “Mecbur değilsen kaşını, bıyığını, tüylerini aldırmak günahtır. Ama psikolojini bozacak kadar kötüyse aldırabilirsin” dedi.

İslam dininin zaruret bulunmadıkça, yaratılıştan verilmiş özellik ve şekillerin değiştirilmesini yasakladığı aktarılan fetvada, “Bunlardan hareketle islam alimleri, herhangi bir zaruret bulunmadıkça kaşların alınmasının caiz olmadığını belirtmişlerdir. Ancak psikolojik rahatsızlığa sebep olacak ölçüde anormalliğin söz konusu olması halinde kadının kaşlarını uygun hale getirmesinde yüz veya dudak üstü kıllarını almasında dinen sakınca yoktur.”

            O kadar hırsızlığa, o kadar yolsuzluğa, o kadar çocuk istismarı ve fiili livayata  doğru dürüst ses çıkartmayan Diyanet çeşitli konularda fetva vermeye devam ediyor.

Bu oralar oruç ve benzeri konularda TV’ye çıkan şaklabanların sayesinde pek fazla iş düşmeyen Diyanet Fetva hattı bakalım yeni bombaları ne zaman patlatacak.

            Şimdi bizim liderlerimizin eş ve dostlarına bakınca psikolojik rahatsızlığa sebep olacak düzeyde bir şeyler varmış ki kıllar tüyler alınmış.

 

            Onların psikolojisi düzelmiş,  bizimkiler b… yemiş !!!

 Bir öykü…

Sinan tam bir Aziz Nesin hayranı. Nesin’in kitaplarını okuyarak stres atıyor. Felsefe okur. Sakin, gösterişsiz ve alçakgönüllüdür. Ayrıca ’Grup Çığ’ hayranıdır. A.Gücü ve F.Bahçe taraftarıdır. Ama Türkiye’ye geldiğinde A.Gücü’nün maçlarını asla kaçırmaz. Sergen Yalçın gibi en büyük tutkusu at yarışı. Hatta Adana’da koşan bir tayı var. Gazi firması onun sponsorluğunu yapıyor. Sinan en çok göbek kilolarıyla ünlü, hayranları onu, ’İlk görüşte boksör diyemezsiniz ama o bir şampiyon’ diye savunuyor. Hep dizaltı şort giyer.

Marş çalınmayınca

Bir Türk’ün yabancı memleketlerde karşılaştığı tüm engelleri yaşayan Sinan’ın Almanya’da harcandığı, yanlış rakipler ve seçimler yüzünden başarılarının engellendiği iddiasını da son olarak hatırlatalım. O Almanya’da vatandaşlık almıştır ama İstiklal Marşı yanlış çalındığında ringe çıkmayacak kadar Türkiye’ye ve Türk bayrağına bağlıdır. Hatta onun maçlarına Amigo Birol bile gider ki, bu Sinan’ın ulusal bir fenomen olduğunun en açık göstergesidir.

 

………..

Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş, eski Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen, Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan, Gençlik ve Spor Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hasan Özaba, Türkiye Boks Federasyonu Başkanı Eyüp Gözgeç, olimpiyat şampiyonu milli sporculardan, eski halterci Halil Mutlu ve eski güreşçi Mahmut Demir de saf tuttu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Trabzonspor ve Ankaragücü kulüplerinin çelenk gönderdiği törenin ardından Sam'ın cenazesi, Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi.

………

Kimden mi bahsediyorum:

Almanya'nın Frankfurt kentinde 1974 yılında doğan Sinan Şamil Sam, amatör boks yaptığı yıllarda oldukça başarılı bir performans sergileyerek, 9 kez Türkiye şampiyonluğu kazandı.

"Boğazın Boğası" lakaplı ünlü boksör, 17 Ekim 2002'de Polonyalı Przemysaw Saleta'yı 7. rauntta nakavt ederek Avrupa şampiyonluğunu elde etti. Sinan Şamil bu başarısıyla, ağır sıklet kategorisinde şampiyonluğa ulaşan ilk Türk boksör oldu.

Kariyerinde çıktığı profesyonel 35 maçın 31'ini kazanan milli boksör, WBC kıtalararası ağır sıklet şampiyonluğu unvanını 2 kez elde etti.


Uzak değildi; Türkiye’nin göbeğinde idi. Tarih Eylül zaman 2015’di.

Torunu torbası ile ABD’ye uçarak saf tuttuğu ve 2 milyon liraya yakın masraf ile  dua okuduğu Boksör kadar olamadı.

            …

            Sen bilmesen de olur…

            Ey “bağzı “ Türk milleti.

Bilen biliyor ya o yeter ! 

 Hayvan !!!

 

TRT hep yapıyor bunu.

Kimse bedel ödemiyor.
Hep öyle gidecek zannediyorlar.

Geçen ramazanda ekrana çıkardıkları  adam hamile kadınların sokakta gezmesini terbiyesizlik olarak yorumladı yetmedi yavşak spiker gülerek karşıladı oda yetmedi  daha sonra  TRT’nin başka kanallarında program yaptırdılar.

O da yetmedi, bu yıl ki ramazan programlarını  baş konuğu haline getirdiler.

Bu da yetmedi ki bir yavşağı daha çıkartıp Namaz kılmayanlar hayvandır dedirdiler.

TRT’nin sorumluları böyle gidecek zannediyor. İlelebet böyle gidecek.

TRT ve fetva veren yavşağa sormak istiyorum.

Tamam namaz kılmayan hayvan.

Başı sözde beş vakit secdeye gidip, hırsızlık, yolsuzluk yapan, yetim hakkı, haram yiyen, çeliğin çocuğun ırzına geçen ne oluyor peki.

Allahsızlar buna da bir yorum getirin bakalım.

 

            (Sevgili okurlar öyle malzeme var ki sanmayın ki yazmakta geç kalıyoruz. İnanın bazı ……………………. yetişemiyoruz . E.K.)  

Çokta tın !

 

 Elektrikte 50 lira yaktıysan 50 lirada her şey dahil eklenip 100 lira olarak kapımıza geliyor.

Damat yasası diye adlandırılan yasa ile artık o öpücük eklemelerine  karşı olmak için mahkemeye bile gidemeyeceğiz.

İşin ilginç yanı bazıları şirketlere suç  atmaya devam ederken bunun yasallaştırıldığını ve mevcut iktidarın isteği ile olduğunu kabul etmek bile istemiyor.

Mutlu ve müreffeh bir ülkede yaşıyoruz ya vesselam.

Suya gelen zamdan , İstanbul ayarında fiyatla yediğimiz pideden bile haberimiz olmuyor nedense ?

Kulağının üstüne yatmış bir toplum eskiden üç maymunları oynuyordu.

Onlar oynamaya devam ederken dördüncü maymun çıktı.

Diğerleri, Görmedim, duymadım , bilmiyorum diyordu.

4. maymun ise  çokta tın diyor !!!

………..

Üç maymun hikayesi

Çok eski zamanlarda, bir dağda yaşayan iyi bir maymun kral varmış. Diğer dağda şeytan yaşarmış. Maymun kralın, çok yaşlı ve akıllı üç tane danışmanı varmış. Diğer dağda bulunan şeytanı gören ve işitenler taş kesilir, sonsuza kadar lanetlenirmiş. Üstelik maymun krallığı, bir sürü felaketler yaşayarak yıkılacakmış. Bu danışman yaşlı maymunlar, bir gün ormanda gezinirken şeytanla yüz yüze gelmişler. Biri görmemek için gözlerini, diğeri işitmemek için kulaklarını tıkamış. Üçüncü ise, şeytanı hem görmüş, hem duymuş bu sırdan bahsetmemek için ağzını kapamış. Taşlaşacaklarını düşünerek, bir ağacın altında beklemeye başlamışlar. İlerleyen saatlerde kralı ve halkı tehlikeye atmamak için, ellerini oradan hiç çekmemeye karar vermişler. O zamandan bu güne insanlar, gözlerini, kulaklarını ve ağızlarını kapatmışlar, insanların çıkarı için gördüklerini ve duyduklarını bir sır olarak saklamışlar.

ÖLÜNCE……                                              

Toprağa son cemre düşer de, her yer filizlenir , ısınır ya , onun gibi olsaydı keşke...

Soruma verdiğin “Evet” yanıtı ciğerimin sol yanına bir tümör gibi bindi...

Terk edeceğim bu şehri dediğimde inanmamıştın bana, “üzme beni” diyebilmiştin sadece “üzme beni...”

Seni tanıdığımdan bu yana ne zaman üzmedim ki seni ?

Terk etmek sevdam benim, artık bu şehri...

En az senin kadar sevsem de , artık ne seni, ne de  şehrimi üzmek istiyorum...

Uzaklardan çok geç de olursa alırsan haberimi,

Bir şarkı dolansın diline;

“ Ölünce sevemezsem seni...”

 

(Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

  Ne istedin ?! 

Saçlarını dağıtmış salına, salına gelirdi bizim mahallenin kalığı...

Güzel mi güzeldi. Bizim ki çocukluk ya , herkes aşıktı ona... Çocukça yorumlarımızda ön plana hep “Neden evlenmiyor?” soruları çıkardı...

Büyüklerimize de sormaya korkardık hani...

O sokağa çıkınca top oynayışımız durur, nefeslerimizi korkakça ama heyecanla alıp verirdik.     

Oda bilirdi bizim kendisine olan hayranlığımızı... Hepimize tatlı bir gülüş atar , göz kırpıp balık eti vücuduyla salına, salına yoluna devam ederken, bizlerde hayranlıkla ve iç geçirmelerle arkasından bakakalırdık...

Günahı söyleyenlerin boynuna, Ankara’da dostu var diyorlardı.

Biz de, zaman zaman ve mahallede uzun süreli göremeyişimizi buna bağlardık.

Bir zaman sonra hiç görünmez oldu. Büyüdükçe merakımız da büyüdü içimizde.

Yine bir zaman sonra gerçeği öğrendik... Ant içmiş evlenmemeye... Dost most da hikaye imiş vallahi....

Ankara’ya gidişleri huzurevinde kalan annesi içinmiş... Erkekleri deli edeceğim dermiş komşu kadınlara...

Ne gerek  vardı ki Suna abla?

Hadi yetişkinleri deli ettin de, biz çocuklardan ne istedin?!

 

(Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan ) 

KATİL VE KATİL ORTAKLARI

Eylemleri  PKK’nın kolları olan örgütler üstleniyor.

Ülke kan gölüne döndüğü halde kendi çıkarlarından başka bir şey gözetmeyenlerin bulunduğu bir ortamda kuz ve kurtların ayni oyun içinde olduğunu görmemek saflık değil bilinçli bir ihanettir.

HDP’nin eylemlere yaklaşım biçimi ile AKP’nin yaklaşım biçimi belki farklı gözükse de her ikisi içinde  kendi çıkarları için ülkenin kan gölüne dönmesi önemli değildir gibi algılanmaya başlanıldı.

Özgürlük savaşçıları diye ortaya çıkanların nasıl bir insanlık dışı katliamlara ortak olduğunu görüyoruz.

Lanetliyoruz.

En az onun kadar bu sürece katkıda bulunanları, buna göz yumanları da lanetliyoruz.

Ama bizim lanetlememiz yetmiyor.

Her iki tarafın koyunları, her iki tarafı çılgınca alkışladığı sürece, şehit ve gazi ailelerinin  bir kısmının yasal haklarını avanta olarak görüp sustuğu sürece düzelmesini beklemeyin bu memleketin !!! 

  Gazetecilik yapmayın ?

 

Başbakan Binali Yıldırım’ın oğlunun Singapur’da kumar oynarken çekilmiş resmine yapılan habere mahkeme tekzip gönderdi.

Yalanlanmayan, her karesi ile doğru olan habere nasıl tekzip gelir diye düşünüyorsunuz değil mi ?

Adaletin ne hale geldiğini görememek için kör olmak gerek.

Ülke’nin içinde bulunduğu duruma bakınca şaşmıyoruz da bu nasıl cüret diye merak ediyoruz.

Kılıçdaroğlu’na kurşun kovanı atan ve tahrikçiler savcının emri ile  emniyetten serbest bıkılıyor, doğru haber tekzip yiyor, yayınlanmamış kitap yasaklanıyor, haber yaptı diye bir kadın gazetecinin annelik hakkı elinden  alınıyorsa, nereye kadar deme yerine sıra bizde mi diye düşünüyor insan !!!

Şu bir gerçek ki, tüm adaletsizlikler yine bir gün adaletten dönecek…

EY GİDİ KILIÇDAROĞLU! 

 

 

Sen de biliyorsun ki Terör örgütü ile koyun koyuna yatanlar, ele ele tutuşanlar mevcut yandaş medya gücünü kullanıyor.

Koskoca Cumhurbaşkanı sen hapishane diyorsun o hastaneye diye anlatıyor, bunları yaptığını da biliyorsun.

Sen kalkıp TBMM meclisi insan hakları komisyonu içlerinde AKP’lilerde var hasta mahkumları ziyaret ettik diyeceğine biz, PKK’lılarıda DHKPC’lileri de, Hizbullahcıları da ziyaret ettik dersen olacağı budur.

Günlerden bu yana çözüm süreci, Habur, meri meri el ele kol kola gezenler ve Dolmabahçe’de oturanlar senin söylemin üzerinden sana çakar dururlar.

 

Yazık bir ana muhalefet partisi genel başkanı düşmanlarını tanıyamamışsa, ne desek boş !!!

İŞLER AYNA, ÇAL ÇAL OYNA !

 

Böyle bir deyim vardır.

Türkiye şu anda aynen öyle gözüküyor.

Saray başka alemde , muhalefet başka alemde…

Hükümeti mi soruyorsunuz ?

Hükümet diye bir şey mi var ki?

Onlar Saray’a geçiş sürecini tamamlamakla yükümlü görevliler !!!

Hal böyle olunca da Dolar yükseliyor ne olacak dediğinizde, ne olacak yaa doların mı var diyenler de var!!!

Anlayacağınız Ramazan’a yaklaşırken Pide’nin kaç lira olacağını tahmin eden var mı ?

Veya sorgulayan.

Ayni gramajlı pide ramazandan önce 1.25’den satılırken 2 lira olursa şaşırmayacağız!!!

Et ve et ürünlerine zam üstüne zam geliyor…

Yani birilerine göre işler ayna , çal çal oyna…

Bize de oyun oynayanları seyretmek düşüyor , vesselam !!!

 ( Not : Bu yaz pide fiyatları açıklanmadan 2 gün önce yazılmıştı . E.K.) 

UTANÇ KAYNAĞIMIZ ARICILIK!!

Aşağıda ki haberi yaklaşık 8  yıl önce yaptım. Daha geçenlerde bir proje uygulamasına geçildi.

Böyle bir kaynağı değerlendirmek yerine koltuklarından kalkmayanların ve de fındıktan başka bir şey görmeyenlerin şehridir burası.

Al aidatı , al teşviki , al teşvikten kesintiyi otur oturduğun yerde., Türkiye’nin tek arıcılık Enstitüsü de Ordu’da . Girin  internet sayfasına bakın neler var neler yok. Fii tarihinden neler kalmış…

Bal’da marka oluşturamadık gitti

Ordu’da Balcılıkta sorunların çözümü için her kesime görev düştüğü ve balda marka oluşturulmasının çok önemli olduğu bildirildi.

Gazetemiz muhabirinin Ordu Tarım İl Müdürlüğünden aldığı bilgilere göre hazırlanan bir raporda şu görüşlere yer verildi:

“Tüketicilerimiz; bilinçlenerek bal olarak aldığı tatlandırıcıların ne olduğunu iyi sorgulamalı, saf bala gereken değeri vermeli, donduğunda şekerli bal olarak itham etmemelidir.  Mülki erkân; sınırlardan kaçak olarak girdiği söylenen ve ne olduğu belli olmayan balları kontrol altına almalı, merdiven altı imalatı olarak adlandırılan ve arı görmeden üretilen sahte bal üretiminin önüne geçmelidir.  Arıcılar; en büyük görev aracılarımıza düşmektedir. Mutlaka birlik çatısı altında teşkilatlanmalı, süratle üretimini süzme bala kaydırmalı, balda kalıntıya neden olabilecek kimyasalların ( naftalin, mavrik, kenaz) kullanımından önemle kaçınarak bu durumun ihracatımızı olumsuz yönde etkilemesinin önüne geçilmelidir. Ürettikleri balların kalitesini  (kekik balı, çam balı, şekerli bal gibi) ve üretenin numarasını (Üretici belgesini) üretilen ürünün üzerine doğru olarak yapıştırmalı ve marka oluşturmalıdır. Unutulmamamladır ki her kalitede ki balın alıcısı vardır ve fiyatı farklıdır. Bal tüccarları; Fiyatlandırmayı mutlaka kaliteye göre yapmalıdır. Saf bala yüksek fiyat, katkılı bala düşük fiyat politikası herkesin işine gelecektir. Ülkemizin flora açısından zengin olduğu ve çok mükemmel balları üretebileceğimiz unutulmamalıdır. “

Bazen kaçmak iyidir !!!

 

 İçimiz dışımız kirli bir siyaset halini aldı.

Siyasetten kaçmak bazen iyi geliyor insan.

Toplum öyle bir hale geldi ki susmak moda, konuşanlar ise birbirlerine silah sıkacak hale geldi.

Peki şöyle bir geçmişe bakalım toplum bu kadar gergin miydi, peki bu gerginliği kim yarattı.

İnsanların en ağır şekilde itelendiği ortamda birileri susmaya devam ediyorsa, bizim de fazla Donkişotluk yapmamıza  gerek yok.

Bu yüzden arada sırada pek okunmamış paylaşımlarda bulunuyorum.

Bu gün yine Ümit Yaşar Oğuzcan’dan alıntı yapalım dedik!

….

 

Sadrazam efendimizin kavuğu
Halkın derdini dinler her sabah mâbeyinde
El pençe divân durup ağlaşırlar
Fukara Aliler
Dert küpü olmuş Veliler
Hasanlar, Hüseyinler…
On binler
Yirmi binler
Yüz binler…
Velhasıl mâbeyinde her sabah
Halk inler
Kavuk dinler.

……

Mâbeyin (Osmanlı döneminde padişah sarayı e.k.) 

Hiciv ve taşlamalar 

 

 Türk Edebiyatında hiciv ve taşlama ustaları çoktur.

Günümüze uyan birkaç tanesini sizle paylaşmak istedim.

Nereye koyarsanız, nereye yaslarsanız yaslayın !!!

 

Olmayasın karaktersiz
Çok konuşan yerli yersiz
Adın doğru kendin hırsız
Karanlıkta dolaşırsın… (Aşık Veysel )

………….

Yürü bre Hızır Paşa
Yürü bre Hızır Paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin padişahın
O da bir gün devrilir  (Pir Sultan Abdal )

 

………….

insan olan vatanını satar mı?
suyun içip ekmeğini yediniz.
dünyada vatandan aziz şey var mı?
beyler bu vatana nasıl kıydınız?

eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
oturmuş göğsüne teksaslı çavuş.
beyler bu vatana nasıl kıydınız?  (Nazım Hikmet )

 

………

Müteahhit oldum tez iflas ettim
Avukat oldum hep boş dava güttüm
Gazeteci oldum çok fazla öttüm
Dıhtılar mapusa birkaç söz ile  (Şemsi Yastıman )

 

……………..

“Koca başlı koca kadı

 Sende hiç din iman var mı

 Haramı helali yedi

 Sende hiç din iman var mı

 

 Fetva verir yalan yulan

 Domuz gibi dağı dolan

 Sırtına vururum palan

 Senin gibi hayvan var mı

 

 İman eder, amel etmez

 Hakk’ın buyruğuna gitmez

 Kadılar yaş yere yatmaz

 Hiç böyle kör şeytan var mı

 

 Pir Sultan’ım, zatlarımız

 Gerçektir şöhretlerimiz

 Haram yemez itlerimiz

 Bu sözümde yalan var mı.”  (Pir Sultan Abdal )

………

“Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için,
Gelmesin reddeylerim billâh öz kardaşımı;
Gözlerim ebna-yı âdemden o rütbe yıldı kim,
İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı.” (Şair Eşref )

RAHAT BIRAKIN!! RAHAT BIRAKTIRIN!! 

 

Bir çay bahçesinde 10 dakika  oturamayacak mıyız?

Bir sokakta önümüz kesilmeden doğru dürüst yürüyemeyecek miyiz ?

Nedir bu arkadaş ya ?

Birileri diyor ki hoş görülü olalım.

Sana göre her şey iyi.

Yolumuzu kesen, 10 dakika sohbet etmemizi engelleyen dilencilerden bıktık artık.

Kimi Suriyeli  , kimi  Suriyeli ayağına yatan bir çok kişi.

Ordu Valiliği, Emniyet ve Zabıtayı yönlendirerek Dilenciler konusunda bir çalışma yaptı.

Keşke yapmasaydı!!!

Ondan sonra sokaklar bunlardan geçilemez oldu.

Arkadaş dedikleri kadar var; kendi vatanımızda mülteci durumuna düştük.
Bizi bu duruma düşürülenler utansın.

Bu ne ya ? 

 

Arkadan  Ambulans sireni acı acı ötüyor… Hadi duymuyor duymuyorsun. Arkanda koca kamyon havalı kornası ile korna çalıyor.

Yetmiyor selektör yapıyor, onu da mı duymuyorsun, görmüyorsun çıkma lan trafiğe çıkma.

….

Otogar civarında şüpheli bir paket nedeniyle yollar kesilmiş. Giresun’dan

Ordu’ya geliş yolu İran kavşağı dediğimiz Ulubey’e dönen bölgelerde de emniyet yolu kesmiş.

Bekleniyor.

Bir iki dakika sonra korna sesleri..
Ulan trafik gitse gidecek, arkalardasın ne olduğu görmüyorsun..

Ne kornası çalıyorsun lan…

Birkaç kişi olacaksın korna çalanları indireceksin aşağı bir  güzel marizleyeceksiniz !

Ne işiniz var lan sizin trafikte !!!

            …….

            Şehrin içinde havalı korna çalan ve de dönüşlerde ısrarla sinyal vermeyen  ve kendini  yukarıdakiler gibi şoför olarak adlandırılanlar.

            S….. olup gidin hayatımızdan…

……

Eminim birilerine tercüman oldum bu yazı ile!!!

 

 Acıyorsam… 

Biraz genel siyaset yapalım .

…..

Elimin tersi ile iterim tüm koltukları.

Erdoğan ailesi benim ailemdir, Sayın Erdoğan’a hiç kimse laf söyleyemez.

Neyse Başbakanlığı genel başkanlığı bıraktıktan sonra saray tarafından yönlendirilen medyada atılan başlıkları , İ Melih’in oğlunun sözlerini duyunca  Peh Peh Davut’a acıdıysam namerttim.

Bu benim tercihim değildi diye kürsülerden ağlayacaksın, sonra bangır bangır yalandan biat yemini edeceksin, bütün koltukları elemin tersi ile  iterim diye kahramanlık yapacaksın, tüm bunlara rağmen milletvekilliği koltuğunda oturacaksın.

AKP’de yaşananları çözmek için, bir kahraman gerekiyor.

Geçmişe bakınca bunların hepsinin kartondan şekillendirilmiş siyaset erbabı oldukları artık ortaya döküldü.

Hal böyle olunca da artık fiili durumu, Muhalefetin engin çabası ile dayatabilirsiniz !!!

            ….

            Son günlerde sosyal medya Binali Yıldırım’ın eşinin ‘Çirkinliği’ üzerine bir göndermeler var ki soramayın gitsin.

            Arkadaşlar garip garip ilerle uğraşmayın  yolsuzlukları, hırsızlıkları, namussuzlukları sorgulayın, bunların nasıl zengin olduğunu tartışın, hesabını sorun.

Yoksa size ne Allah’ın yarattığı  kulun şekliden !!!

…..

Bu arada hastalık mazereti nedeniyle  bulunamadım, Olay gazetesinin 25. Yılını kutlarım, başarılar dilerim.

Yalanlar, yalanlar 

Son günlerde ki yalanlar ve ortaya çıkan gerçekler birilerinin  suratını bile kızartmaya yetmiyor.

 

Siyasetten tutun medyaya, medyadan tutun, sokakta ki adam kadar herkes rahatlıkla yalan konuşabiliyor. Ayni zamanda da dinden imandan ve Kuran’dan gönül rahatlığı ile bahsedebiliyor.

 

Yalan, Kuran ve İslam üzerine ‘Hadisleri’ derledim!!! Bilip de bunlara devam edenlerin günahları nasıl bağışlanır onu da bilemem!!!

 

xxx

 

Yazıklar olsun o kimseye ki halkı güldürmek için yalan söyler. Veyl (azâbı) ona, veyl (azâbı) ona, veyl (azâbı) ona.

 

Yalan, rızkı azaltır

 

Yalan, nifak kapılarından biridir

 

İman sahibi, her hataya düşebilir. Fakat, hainlik yapamaz ve yalan söyleyemez

 

Doğru olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan sakının, yalan fücura, fücur ise Cehenneme götürür

 

Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir. Yalan söylemek, iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitneden de kötüdür

 

(Pazarcıların çoğu facirdir! Çok yemin ederek günaha girerler ve yalan söyleyerek alış-veriş yaparlar

 

Yalan yere yemin etmek, evleri ıssız bırakır

 

Sizler yardım görecek, ganimetler elde edecek ve birçok memleketleri fethedeceksiniz. Sizden kim bu vakte ererse, Allah`tan çekinsin, ma`rufu emredip, münkerden de nehyetsin. Kim de bile bile bana yalan nispet ederse, ateşteki yerini hazırlasın.”

 

Beş günah vardır ki, keffâreti yoktur .Bunlar; Allâh’a şerik koşmak,bi-gayri hakkın adam öldürmak,mü2mine bühtan ve iftira etmek, muharebe günü kaçmak ve yalan yere yemin ile hakkı iptal etmek

 

Kişiye, şerrinden korkulduğu için ikramda bulunulacak. Görünüşte dost fakat esasında düşman insan sayısı artacak, sözler hep yalan ve birbirine muhalif olacak, amir ve memur çok, doğru iş yapan az olacak.

 

Münafığın alameti uçtur: Konuştuğunda yalan söyler, vaat verdiğinde yerine getirmez, emanet olunduğunda hainlik ede

 

Allah, üç kimsenin yüzüne bakmaz :

 

1- Izrarını sürüyerek yürüyen kibirliyi,

 

2- Verdiği şeyi başa kakanı,

 

3- Malını yalan yeminle satanı

 

 

Muhalefet 

 

Milletin anasına küfür edenlerden şikayetçi olmayan, savcılığa iki satır dilekçe yazmayan, her gün kendine hakaret eden padişahı huşu içinde dinleyen ve tüm yalanlarına ‘ne yapalım muhalefete yeteri kadar yer verilmiyor medya satılmış” kavramına sarılan bu muhalefet olduğu sürece AKP bu seçimi de silme götürür.

Biz versek ne olur hakimler savcılar onların elinde istediklerini yapıyor mantığı ile hareket edip bunca rezilliğe., bunca ahlaksızlığa, bunca rüşvete, bunca yolsuzluğa halk tabanını yanına alıp  müdahale edemeyen, etmekte zorlanan ve kaçamak oynayan Muhalefet önümüzde ki yerel seçimlerde de boyunun ölçüsün alırsa şaşırmayın.

Ankara’dan muhalefet yapan ve bunu hala siyaset sananlar seçime 3 gün kala meydanlara çıkarak halka neyi anlatabilecekler.

Türkiye’ye 20 ses düzeni taşıyan minibüs  salıp halkı aydınlatmaktan veya propaganda yapmaktan aciz muhalefet Ankara’dan başlayarak Türkiye’nin her yanına dağılacak şamarı yiyerek   Nisan ayı başı itibarıyla gayri meşru hale düşecektir.

Aha buraya yazıyorum.

 

(İki yıl önce ki yazım tarihi değiştirin yeter. Muhalefette değişen bir şey yok. En yakın da olabilecek seçimde yine şamarı yiyecekler !)

 

GÖZLERİME BAK  

 Ne bu hayret, hiç sevmeyecek miydin?

Hiç sevilmeyecek miydin?

Bir gün apansız yüreğinin ortasına düşen kor ateş büyür, taşar sende şaşarsın.

Bir elin sıcaklığı, bir göz göze gelmek yangını öyle körükler ki söndürmek ancak zamanın işidir.

 Kimseyi üzme ve önce kendini üzme…

Bir mektup yaz kendi kendine, içinde acı, aşk, hasret olsun.

Sakına sevgini koyma…

Ben yazıyorsam varım.

Yaşadıklarım, hayallerim ve sevdiklerim için…

Kadınım, ölsem de unutma…

Mektup yaz bana, gözlerimi hatırla.

Gözlerime bak, gözlerimde denizi görebilir misin?

Gözlerime bak, beni sevebilir misin?

 ( Bir gazetecinin aykırı dünyası  adlı kitabımdan)

Ondan, bundan !  

 

İzmir Metrosuna konulan ve Mitolojik bir figür olan heykelden rahatsız olan, ama fiililivita  dan, çocuk istismarından, Ensar’dan bunun yanı sıra hırsızlıktan yolsuzluktan rahatsız olmayan bir beyin AKP’li İzmir Meclis üyesi heykeli bir bezle sansürledi.

Mitolojik nedir onu da bildiğini zannetmediğim bu beyin aklı sıra kendi kendini  çektirip yandaş kanallara da servis ettirip haber yaptırmış.

            Niye böyle bir giriş yaptığımı ‘Ben çocuğumu bu kurslara yine gönderirim başına bir şey gelirse taktiri ilahi derim ‘ diyenlerin seçtikleri olarak hatırlatınca daha iyi anlamak gerek.

….

            Şehit ve Gazi aileleri derneklerinin suskunluğuna şaşıranlara şaşırıyorum.

            Şehitlere mezarda rütbe verecekler onun karışığında da ailelerin maaşları artacak.

            Ve kimse senin göz yumman nedeniyle şehirle bombalar yığıldı çocuklarımız birer onar şehit oluyor yeter demeyecek…

            Onların demediği yerde bize laf düşmez !!!

….

Bir haber :

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun görevi bırakacağını açıklamasının ardından kimin Başbakan olcaağı tartışılırken, ilginç bir gelişme yaşandı.

            Devlet Malzeme Ofisi (DMO) resmi sitesinden yaptığı duyuruda, Yüksek Seçim Kurulu için 450 bin adet "tercih" mührü ihalesi başlattığını duyurdu.

            Yaşanan bu gelişme, "Başkanlık" için referandum ya da erken seçim hazırlığı yapıldığı yorumlarına neden oldu.

MHP’ye kongre yaptırma, HDP’ye dokun, CHP’den zaten bir şey olmaz.

Hepsini bir güzel çuvala koy…

Sonra’da erken seçimde 400’ü bile geç gelsin Başkanlık.

Olacağa bakın.

Böyle muhalefete böyle tarak, böyle millete böyle başkanlık !!!

 

  OKUYUN, GÜLMEKTEN ÖLECEKSİNİZ ?!!

Belki birileri okumamıştır, belki birileri tam anlamamıştır.

Vallahi resmi ajanslar düşen haberi sizle aynen paylaşacağım.

Sonrada, ne var bunda diyeceğim !!!

…………….

Türkiye bunu da gördü, vergi kaçıranlara devlet teşviki almanın yolu açılıyor.

Maliye Bakanı Naci Ağbal,Ankara’da düzenlenen kayıt dışıyla mücadele toplantısında önümüzdeki günlerde vergi alanında yapılacak kritik düzenlemeler hakkında bilgi verdi.

Damga Vergisi’nden harçlara, Vergi Usul Kanunu’ndan (VUK) Gelir ve Kurumlar vergilerine kadar bir çok vergisel düzenlemede değişikliğe gideceklerini belirten Ağbal, bu amaçla hazırladıkları yasa taslağını Ekonomi Koordinasyon Kurulu’nda (EKK) görüştüklerini, Bakanlar Kurulu’na yapacakları sunumun ardından hükümet tasarısı olarak Meclis’e göndermeyi planladıklarını söyledi. Ağbal, amaçlarının yatırımların önündeki engelleri kaldırmak olduğunu belirtirken bu kapsamda teşvikli yatırımları engelleyen VUK’taki 153/A maddesini kaldıracaklarını bildirdi. 

6 YIL DESTEK ALAMIYORLARDI

Söz konusu 153/A maddesi, 28 Mart 2013 yılında naylon fatura kullanımını önlemek ve vergi kaçakçılığıyla mücadele etmek amacıyla kanuna eklenmişti. Maddeye göre, defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan kişiler adına hesap açanlar veya defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydedenler; defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler veya yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar 6 yıl boyunca hiçbir surette vergi teşvik ve desteklerinden yararlanamıyor. Üstelik bu suçları işleyenler 3 yıla kadar hapis cezasına çarptırılıyor. Bu madde kanundan çıkarılırsa bu suçları işleyenlerin yatırımlarına devlet vergi teşviki vermeye devam edecek.

Recep – Ahmet  restleşmesinden sonra dolar aldı başını gidiyor. Yine siyasetten dolar zengini olanlarla bu işte oynayan ve yine bol doları bulunanlar kar etmeye devam ediyor.

Ama malın biri diyor ki bana ne ya benim dolarım yok ki ?

İğneden ipliğe kendisine girecek olanlardan haberi olmayanların ülkesinde daha çok öpülürüz.

Yani temelin fıkrasında ki gibi başlarım lan sizin ışığı söndürmenizden !!!

 

Biz neyiz?

Bu soru biraz ağır mı oldu ?

Eeee olduysa başta yandaş kanalar olmaz üz üzere yalaka ve yalama medya Kilis’e atılan bombalar için niye düştü diyor. Niye hal Suriye tarafı diye bahsediyor da katil Işid örgütü demiyor.

AFAD (Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı), IŞİD tarafından Kilis’e gerçekleştirilen ve şimdiye kadar 20 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan saldırılar için ‘halkın roket mermisi düşmelerine karşı alacağı tedbirler’ başlığıyla kafa bulur bir broşür yayınlarken, Kilis valisi abdestiz sokağa çıkmayın diye açıklama yaparak vatandaşın Cenabet ölmesini engellemeye çalışıyor!!!

140 dolarlardan 30 dolarlara kadar düşen petrol fiyatlarına karşı akaryakıta yüzde 10’a varan indirim yapılmazken, Doğal gaz’da 5 aydan bu yana hesaplamayı gerçekleştiremeyip (!) indirime gidilmezken tüm bunlara rağmen konuşmuyorsak  ve reytinglerde dizileri apuk sapuk yarışmaları birinci getiriyorsak, bunun haricinde de ç ok sorulacak sorular vardır demek ki ?

Allah layığınızı versin diyeceğimde , Allah belamızı vermiş de gören yok ?!

  Sezer çarşısı ve Türkiye 

Nazım Hikmet’in pek bilinmeyen şiirlerindendir. ( Tabi şiir ile ilginize bağlıdır.)
Sezer Çarşısını Türkiye diye okuyun. Utanacak mıyız ? 
….

Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.
Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak mürted ayaklarının
ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.
Yağmur çiseliyor,
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkânının karşısında
Bedreddinim bir ağaca asılı.
Yağmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
çırılçıplak etidir.
Yağmur çiseliyor.
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.
Yağmur çiseliyor.

 KARANFİL KOKTUN MU ?

Şarkılar senin için mi yazıldı bilemem ki ...

Hepsinin bir kenarında özlem ve ayrılık var.

Sen ki şarkıları çok severdin.

Sen ki bunlarla ağlayıp bunlarla gülerdin.

‘ Karanfil kokulu yarim’ sözlerini yazan kim bilemem ama ne güzel de anlatmış bir aşkı

Sen  hiç karanfil koktun mu ?

Sen hiç kendin için şarkı yazdın mı ?

İSYAN!!! 

 

Zaman zaman ülke gündemine yetişmekte zorluk çekiyoruz .

Kızsan bir bela sövsen bir bela !!!

            Fuzuli ne diyor, isyanımızı onunla dillendirelim!

 

Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır
Yaptığın hatayı görmüyor sanma
Kalpte gizli en derin sırları bilen vardır

Mal-ı emlakım var deyu güvenme
Arkam var deyu dayanma
Sırt üstü insanı yere vuran vardır

Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır

Derdime vakıf değil canan
Beni handan bilir
Hakkı vardır şad olanlar
Herkesi şadan bilir

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil
Çektiğim alamı bir ben birde Allah’ım bilir

Nasıl popüler köşe yazarı olunur?

 

Yorumsuz paylaşalım istedim !

…………..

Gazeteci Sercan Sarıkaya'nın Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın sitesi Journo'da kaleme aldığı "8 Adımda Ahmet Hakan Tipi Yazı Yazma Kılavuzu" medya mensuplarının en çok paylaştığı metin olmaya başladı.

Nasıl popüler köşe yazarı olunur?
- Bilimde bir ilke vardır. Bilim insanı laboratuara girmeden önce; ceketiyle birlikte önyargılarını ve ideolojisini de askıya asar. Popüler bir köşe yazarı olmak istiyorsanız bu ilkenin tersini uygulamalısınız. İdeoloji ve peşin hüküm, yazarlığın olmazsa olmazıdır.

- Yazılarda; önce bağlı olunan kurumun, sonra da muktedirin çıkarlarını gözetin. Kendi çıkarınız hepsinin üstünde tabi ki.

- Sosyal medyada yer alan marjinal yorumları, bütün muhaliflerin ortak görüşü gibi sunun. Sonra karşı tez oluşturun. İki tezi de siz oluşturduğunuz için kendinizle çelişir gibi olacaksınız, takmayın.

- Muhalifler yanlış anlaşılmaya müsait bir demeç verirse, o demeci kesinlikle yanlış anlayın. Bir sonraki malzemeyi edinene kadar sürekli oradan vurun. Bazen malzeme sıkıntısı çekebilirsiniz. Böyle durumlarda eldeki verilerle malzeme üretmekten çekinmeyin.

- Dini duygulara ve toplumsal hassasiyetlere mümkün olduğunca yazılarınızda yer verin. En iyi siz biliyorsunuz. Bir şey biliyorsanız, o da her şeyi bildiğinizdir.

- Toplumda infial yaratan olaylarda sağduyulu gibi görünmeye çalışın. Gerekirse olayın sorumlu tarafıyla röportaj yapın. Sorularınız karşı tarafı fazla zorlamasın ama çok da basit görünmesin.

- Genellemeler yapın. Tüme varmak için birkaç örneğe ihtiyacınız yok. Bir örnekle de varabilmelisiniz. Hatta gerektiğinde örneksiz de tüme varın.

- Safınızın sıklıkla değişmesini, “değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” sözüyle açıklayın. Ama “aynı nehirde defalarca yıkanmayı” sorun etmeyin.
Bütün maddeleri uygulayın.
Çok geçmeden,
Saygın…
Objektif…
Sözü dinlenen…
Popüler…
Ve çok kazanan bir yazar oluverirsiniz.
Hatta uslu bir çocuk olursanız, genel yayın yönetmeni bile olabilirsiniz.

  
Ben dersem ne olur ?

 

Barış İçin Akademisyenler grubunun “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirisine imza atan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Baskın Oran, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a, akademisyenler için kullandığı ifadeler nedeniyle manevi tazminat davası açmıştı. Oran, Erdoğan’ın 4 ayrı konuşmada kullandığı “alçak, zalim, kapkaranlık, cahil, tiksinti verici, vatan haini, lümpen, terör örgütünün maşası, ahlaksız, mandacı artığı, ruhu kirlenmiş” gibi ifadeler nedeniyle toplam 10 bin TL manevi tazminat talep etmişti.

Erdoğan, mahkemeye sunduğu cevap dilekçesinde Anayasa Mahkemesi ve AİHM’nin “düşünce ve ifade özgürlüğü” içtihatlarını örnek gösterdi.

,………………

Yukarıda ki satırlar bir haberden alıntıdır.

Mahkemelerin durumu ortada, bunu söyleyen Cumhurbaşkanı Baskın Oran yalandan dava açmış…

Bir şey alamazda  aklıma düştü arkadaş ben bu lafların içinden bir tanesini bile söylesem halin ne olurdu ?

“Tiksinti verici” bir durum değil mi ? 

KÖTÜYÜ KÖTÜ İLE ÖRNEK GÖSTERMEK

 

            Son yıllarda  başlayan ayrıştırmacılık, son günlerde kötüyü kötü ile örnek  göstermekle devam ediyor.

Dün öyle idi de bu gün böyle olunca niye tepki gösteriyorsunuz dedi, AKP’li meclis üyesi bir tanış.

Bende dedim ki kötüyü kötü ile örnek göstermekten vazgeçin.  Eğer takip ettiysen Seyit Torun zamanında Boztepe’ye yapılan restorana ses çıkarmayanların Anomen’e ses çıkarmamasını da eleştirmiş hata Devlet hastanesi bölgesine verilen ucube 20-30  katlık binaların tam bir hançer gibi şehre sokulduğunu belirtmiştim.

Fazla uzatmaya  gerek yok…

Kötüyü kötü ile örnek gösterip yanlışları savunmak kadar aciz bir durum olamaz bence ?

  VAY ANASINA !

 

AKP İl Başkan Yardımcısı Çevre Şehircilik ve Kültür Başkanı Fatih Titiz’in deniz dolgusu ile ilgili yaptığı açıklamayı okudum.

Bu kişinin geleceği parlak.

Yaşı kaçtır bilemem ama 1994 yılını bilmediği kesin!!!

Yaptığı açıklamada 3 yeri büyük harflerle vurgulamış.

       SİZ HİZMETE Mİ KARŞISINIZ ? YOKSA KIYI KENAR ÇİZGİSİNİ İHLAL EDEN MALUM YERİN YIKILMASI MI ZORUNUZA MI GİTTİ ?

         SİZİN GENEL BAŞKANINIZ GİBİ SEVİYESİZ , + 18’LİK AHLAKİ OLMAYAN SÖZLER SÖYLEMİYORUZ İL BAŞKAN YARDIMCILARIMIZIN SİZE CEVAP VERMESİ BÜYÜK BİR BİLE ERDEMLİKTİR

         NE KADAR ENGELLEMEYE KALKARSAN KALK SANA ANCAK SEYRETMEK DÜŞER CUMHURBAŞKANIMIZIN DEDİĞİ GİBİ BİZİM YAPTIKLARIMIZA SİZİN HAYALLERİNİZ BİLE ULAŞAMAZ

xxx

            Bağlantı C.Başkanı ile olunca bize de susmak düşer!

Yinede bir dip not düşeyim !

            Evet 13 yıldır yalanı, dolanı, hırsızlığı,  katliamları, soygunu, rüşveti, ahlaksızlığı, uyuşturucu salgınını, ayrımcılığı, ötekileştirmeyi seyredip duruyoruz.

            Ne kadar daha seyrederiz bilemem ? 

KENT KONSEYİ NE İŞ YAPAR ?!

Kent Konseyinin internet sitesine girince ne işler yaptıklarını, ne projeler ürettiklerini görürsünüz.

Son günlerde şehirde ki  betonlaşma şikayetleri, deniz dolgusu üzerine niye seslerini çıkarmadığını söyleyenler var.

Geçenlerde tüccar gazetecilik, yağdanlık gazetecilik, avantacı gazetecilik kavramlarını başarı ile temsil eden birisinin yazısına denk geldim.

 Diyor ki; birileri Kent konseyi başkanı Enver Yılmaz’ı eleştirsin istiyor, öyle yok. Ama başkan halkın şikayetlerini  bizzat Yılmaz’a  iletiyor.

Tüccar gazeteciliğe  yakışan bir yaklaşım. Konseyin yürütme kurulunda ki  üyelerin isimlerini bilmeden bunun neden yapılmadığın bilemezsiniz?!

Sonuçta tüccar gazeteci olmadığımız için bir öneride bulunalım. Konseyden “halkımızın son günlerde ki hassasiyetleri ve şikayetleri konusunda  sayın Büyük Şehir Belediye Başkanımızla istişare halindeyiz. Eleştirileri ve şikayetleri bizzat aktarıyoruz. Durumu değerlendirip kamuoyunu bilgilendirecek olan kendisidir ” diye açıklamayı kamuoyu ile paylaşmasını  bekliyoruz.

Bu kadar hakkımız olsun  değil mi ?

Dip Not: (Adı Kent Konseyi olduğu için bu tür bir paylaşım bekliyoruz. Yoksa yürütme kurulu, genel sekreteri ve değerli başkanından bir beklentimiz yok.  Eee delikanlı basın., bunu da yazın !!!)

Kul hakkı (Anlayana!)

Her dakika din, iman, namus, kul hakkı söyleminde bulunanlarla ilgili olarak geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımız Kul hakkı nedir, insan hakkı ve hakları diye bir dizi tespitlerde bulunmuş.

Önce onun tespitlerini bir okuyalım.

1. İnsanları kula kul etmek kul hakkıdır.

2. Haksız yere özgürlükleri kısıtlamak kul hakkıdır.

3. Haksız yere yargılamak kul hakkıdır.

4. Cana kıymak, insan yaralamak kul hakkıdır.

5. Haksızlık, baskı-şiddet, zulüm, kavga ve savaş kul hakkıdır.

6. Çalmak, hırsızlık yapmak, yetim hakkı yemek kul hakkıdır.

7. Kendini beğenmişlik, gösteriş yapmak, kıskançlık kul hakkıdır.

8. Masum insanların aleyhinde konuşmak veya iftira atmak kul hakkıdır.

9. İnsanların kişilik haklarına saldırmak; onlara saygısızlık etmek, onlarla alay etmek, onları küçümsemek, onlara hakaret etmek kul hakkıdır.

10. Sorumlu olduğu insanları gözetmemek ve onlara haklarını vermemek kul hakkıdır.

11. Irkçılık ve ayrımcılık kul hakkıdır.

12. Anlaşmalara, verilen söze ve dostluklara bağlı kalmamak kul hakkıdır.

13. Kötülüklere seyirci kalmak kul hakkıdır.

14. İnsanları rahatsız etmek ve onlara zarar vermek bir kul hakkıdır.

15. Dürüst olmamak kul hakkıdır.

16. Ölçüye ve tartıya özen göstermemek kul hakkıdır.

17. Cimrilik ve israf etmek kul hakkıdır.

18. Adaletli davranmamak kul hakkıdır.

19. Tahrik, taciz ve teşhir gibi her türlü cinsel istismar kul hakkıdır.

20. İnsanları üzmek kul hakkıdır. 

21. Başkalarının malını sahiplerinden izinsiz kullanmak kul hakkıdır.

22. İnsanları kandırmak, aldatmak ve onlara yalan söylemek kul hakkıdır.

23. Sıra kuyruğunda birisinin sırasını gasp...

 xxx

Bu sıralamaya istediğiniz kadar koyabilirsiniz.

Örneğin kendini beğenmişlik, yalana yalan katmak, tetikçilik, yağdanlık, satılmışlık, yalakalık,  liboşluk, kalemi para uğruna kullanmak, iftiraya zemin hazırlamak, yalana ve iftiraya yataklık etmek, adaleti adaletsizlikle savunmak, ben yaptım etim demek falan filan… Aklınıza gelen varsa paylaşın…. 

3 TİP İNSAN

Ülkemizde artık 3 tip insan var .

Geçenlerde bir tv programında bazı şeyleri anlatırken ‘Artık ülkemizde 3 tip insan var. Bir ruhunu satanlar, 2 ruhunu kiraya verenler 3 ruhundan haberi olmayanlar ‘ dedim.

İstisnalar var tabi ki de ama onlarda  kaideyi bozamıyor artık !!!

Eğer hap yemiş, uyuşturulmuş, sorumsuz bir kitlenin çığ gibi büyüyerek ortalığı kapladığı bir ortamda, 100 kontöre neler yapılabileceğini gösterecek çok kişi vardır ?

            Siz istisnalardan olan, belki şimdilik kaideyi bozamazsınız ama inanın eninde sonunda birilerinin tekerine çomak sokarsınız.

    Bu işlerin neresindesiniz ?

Yok Yelken kulüp arazisi, yok dolgu, yok Tomur filan derken B. Şehir belediye başkanı Enver Yılmaz bu olayların tamamının geçmiş yönetim zamanında alınan kararlara dayandığını  söyledi.

Bende bir çağrı yapmış CHP’nin şu anki Yerel Yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Ordu eski belediye başkanı Seyit Torun’a gel Ordu’ya bir basın toplantısı düzenle neresi doğru neresi doğru neresi yanlış halka anlatın demiştim.

Sayın Torun Ordu’ya gelerek bir tv programına çıkıp kendisine sunulan sorulara yanıt vermiştir.

Halbuki benim çağrım Ordu’da ki basın mensuplarını toplayarak bir basın toplantısı düzenlemesi yolundaydı.

Deniz dolgusu konusunda aylar önce uyarıda bulunmama rağmen Sayın yılmaz ile yaşadığım bu konuda ki diyalogu yazı konusu yapmama rağmen kime ne oluyor diye çıkmadı.

Kim çıkacaktı? Şehir plancıları ,  Çevreciler, mimarlar zartlar zurtlar. Sivil toplum örgütlerinin önde geleni muhalefet partileri …

Çıkmadılar. Örneğin şehir plancılarından birisi veya 3’ü çıkıp denizi bu şekilde doldurmak zarar vermez deseydi.

Bizde kendi kendimize konuşmazdık.

Veya CHP’nin genel başkan yardımcısı hem de Yerel yönetimlerden sorumlu Torun , gelseydi dolgu alanında basın toplantısı yaparak yanlışları dile getirseydi.

 Sesini çıkarmaya çalışanlara saygı duyuyorum.

Doğru veya yanlış deme cesaretini gösteremeyenlere, bu işle direk ilgili olduğu halde menfaat karşılığı susanlara, belki işimiz düşer mantığı ile hareket edenlere saygı duymuyorum.

Tarih onları kara sayfalarına yazacak. Eskiden internet olmadığı için bir kuşak sonra olanlar unutuluyordu.

Şimdi ne yazık ki soyları yaşadıkları sürece bilgisayarın her tuşlarına bastıklarına karşılarına çıkacak !!!

 DOLGUMUZ HAYIRLI OLSUN !

 

            Çok önceleri yazmış fotoğrafları ile kamuoyunu aydınlatmaya çalışmıştım.

Gerekli yerlerden Çevre, Şehir plancısı ve bu işi bilen uzmanlardan ve siyasi partilerden konu ile ilgili uyarılarda bulunmalarını istemiştim.

Hatta bilen bilir, denizi bir yerden doldurursan diğer yerden patları diye de  uyarmıştım.

            Sayın başkan Enver Yılmaz, boydan boya doldurulmayacağını söylemişti.

            Dolgumuz başlamıştır.

Hayırlı olsun.

            Bende artık birileri gibi seyrediyorum.

Bakalım ortaya ne gibi sonuç çıkacak ?

NERDEN BİLECEKSENİZ ?

Siz benim nasıl yandığımı

Nerden bileceksiniz

Siz benim neler çektiğimi

Nerden bileceksiniz

Siz benim neden kaçtığımı

Nerden bileceksiniz

Siz benim niye içtiğimi

Nerden bileceksiniz

Siz benim neden sustuğumu

Nerden bileceksiniz

Siz benim kime küstüğümü

Nerden bileceksiniz.

xxx

Yusuf Hayaloğlu’nu rahmetle anıyorum, bir şiirinin son bölümlerinden yapılan alıntı ile başladım yazıya..

Ortalık duruma bakınca, siyasetin nasıl ayrıştırma aracına döndürüldüğünü ve sayın ! büyüklerin sayesinde her geçen gün kötüye gittiğimizi görünce, bunları paylaşasım geldi içimden.

Hangisini kendinize yakıştırırsanız yakıştırın, ama asla uyuyan, sorumsuz, sorgusuz, yalaka, avantacı,korkak, liboş, entel dantel, ve satılmışlara altı bölümden hiç birini yakıştıramazsınız..

xxx

Neyse sözü Şair Nef’i efendi ile bitirelim : “Müftü efendi bize kâfir demiş/Tutalım ben O’na diyem Müslüman/Lâkin varıldıkta ruz-ı mahşere/İkimiz de çıkarız orada yalan...”

 

 

 

MART KEDİLERİ

Olaya dahil olmaya gerek yok.

Aklı başında herkes görüyor.

Tüm bunlara rağmen tetikçiler canlı yayın yapacak yerleri biliyorlar.

Ne yazık ki Çocukların lehine tek bir haber bile yapmayanlar, siyaset uğruna tüm bu çirkinlikleri normal sayabiliyorlar.

Allah’tan tek dileğim ayni şeylerin bunları savunanların, bunlara göz yumanların da başına gelmesi!!!

xxx

 

Ekonominin ne kadar sıkıştığını ne kadar hassas olduğunu bilen bakanlar konuşuyorlar..

İşin ilginç yanı har vurup harman savurduklarını örmüyorlar ama sorun işçiye emekliye utanmadan bağlayabiliyorlar.

Bir yılda kullanılan örtülü ödenek miktarlarının binlerce çalışanın maaşı olduğu gerçeğini saklayarak, haram yemeye devam edenlerin, elde tutulacağı tek ülke Türkiye’dir.

Hatta: bir İngiliz vatandaşının (!) Bütçe açığının nedeni emeklilerdir sözü bile alkışlanmıştır emekli tarafından !

Neden derseniz, açım diyerek bu kadar alkış çalmaya gücü olanların, açlığından şüphe ediyoruz da ondan !!!

xxx

Bildiğini bilenin arkasından gidiniz,
Bildiğini bilmeyeni uyarınız,
Bilmediğini bilene öğretiniz,
Bilmediğini bilmeyenden kaçınız.
(Konfüçyüs) 

  Allah layığınızı versin!!!

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı …………………………………, emekli ve hak sahiplerine promosyon ödenmesine ilişkin olarak bankalar ile görüşmelerin devam ettiğini açıkladı.

Bakanı bölümünden sonrasını boş bıraktım.

Yıllardan bu yana bazı bakanlar ayni şeyi söyleyip duruyor ama bir türlü bankalara söz geçiremiyor

Oyalıyorlar hep birlikte…

Hükümet yetkilileri çıkıp ben anlamam arkadaş emekliye yılda bir maaş promosyon vereceksin yoksa, maaşları kendime ait bankalardan ödetirim dese, ne diyebilecek özel bankalar.

Ama ilişkiler al takke ver külah olunca diyemiyorlar.

Emeklilerde her yıl görüşmelerimiz devam ediyor, ha bu gün ha yarın diye bekliyor.

Yılda iki maaş ikramiye sözüne inanmayıp, ayda yüz liraya tav olan (10 milyonu aşkın emekliyi düşünün) emeklinin  verdiği oy ortada.

Ne diyelim. Allah layığınızı versin!!!

ABORJİNLERİN DUASI

Bu gün biraz değişiklik yapalım dedik. Aborjinler üzerinden mesaj vermeye çalışırken onları da tanıtayım istedim !!!

Sana;
Seni ayakta tutmaya yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni dilerim.
Aydınlık bir bakış açısına sahip olmana yetecek kadar güneş diliyorum.
Güneşi daha çok sevmene yetecek kadar yağmur diliyorum.
Ruhunu canlı tutmaya yetecek kadar mutluluk diliyorum.
Yaşamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum.
İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar kazanç diliyorum.
Sahip olduğun her şeyi takdir etmene yetecek kadar kayıp diliyorum.
Son "Elveda"yı atlatmana yetecek kadar " Merhaba" diliyorum.

ABORJİNLER KİMDİR

Aborjinler ifadesi genel olarak tüm bir Avustralya, Tazmanya ve çevre adalarda yaşayan yerlileri tanımlamakta kullanılmakla birlikte bu isimlendirmenin dil ve yaşayış biçimi olarak ortak noktalarıyla birlikte farklılıklar da taşıyan geleneksel toplulukları işaret ettiği de unutulmamalıdır.

Yerli kabilelerden bazıları; New South Wales ve Viktorya'da Koori, Queensland'da Murri, Güney Avustralya'da Noongar, Merkezi Batı Avustralya'da Yamatji; Güneybatı Avustralya'da Nunga, Kuzey Avusturya'da ve Kuzey bölgelerine komşu bölgelerde Anangu; orta Kuzey bölgede Yapa, Doğu Arnhem topraklarında Yolngu ve Tazmanya'da Palawah kabileleri gibi.

En büyük gruplardan Anangu (Çölden gelen kişi anlamına gelmektedir) kabilesinin Yankunytjatjara, Pitjantjatjara, Ngaanyatjara, Luritja ve Antikirinya şeklinde alt toplulukları bulunmaktadır.

Aborjinler'in yaşadığı Kuzey Aranda bölgesinin dilinde Tjilpa sözcüğünün diğer sözcüklerden çok daha özel bir anlamı vardır. Tjilpa, "kedi" demektir. "Tjilpa Adamlar" ise Tjilpa Mitolojisi'nde Tjilpa Totem'ine ait efsanevi ataları anlatır.

 

 

 

           

SHAKSPEARE DİYOR Kİ:

> "İnsanların çoğu sevmekten korkuyor,

      kaybetmekten korktuğu için.

> Düşünmekten korkuyor,

    sorumluluk getireceği için.

> Konuşmaktan korkuyor,

    eleştirilmekten korktuğu için.

> Yaslanmaktan korkuyor,

    gençliğin kıymetini bilmediği için.

> Unutulmaktan korkuyor,

     dünyaya iyi bir şey vermediği için

> Ve ölmekten korkuyor,

    aslında yaşamayı bilmediği için."

XXX

 Bu satırları Erol diyor ki diye yazsam altına da bir yığın palavra sıksam tam Türk işi derdiniz değil mi ?

            Bir çoğu bira bir bize has , bize uygun.

 Ne kadar değerimiz varsa 3-5 kuruş bedel biçerek satmışız.

 Ve ölmekten korkuyor, ya öbür taraf varsa benim halim ne olur diye ?!!


  BAŞKAN HAKLI

Ordu Büyük Şehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz bizleri bir otobüse doldurup (!) interaktif (ne ise ) bir basın toplantısı yaptı.

     Otobüsle gezdirerek yapılan çalışmaları gösterdi ve bilgi verdi.

      Bir çok yeni alanlar yaratılmış, bir çok hayata geçirilecek projeler star almış gidiyor.

    Adliye’nin arka yolundan sanayiye doğru giderken bir çok yerde sitelerin ve bazı iş yerlerinin yola  tecavüzlü olduğunu belirtti. Bende şaka yollu olarak ‘ Her yer böyle başkan olmayan yer var mı ? ‘ diye sordum.

     O’da bana ‘ Senin adamlarının işi ‘ dedi. Yani solculuğumuzdan ima ederek (!)  Seyit Torun’a gönderme yaptı.

     Bende dedim ki o dönemde de belki en fazla eleştirenlerden biriydim.

      Geçtiğimiz günlerde Sosyal medya’da Seyit Torun’a çağrı yaparak gel bu suçlamalara yanıt ver demiştim.

      Şu ana kadar konuşmadıklarına göre Yılmaz haklı demek ki ?

      Gerçekleştirilecek projelerin hepsi modern zamana uygun olarak yapılacak.

      Hoşuma gitti.

      Bir çok soruda sorduk .. Lafı  uzatmayalım.

     Ancak bazı sorularda Başkanın çabuk sinirlendiğini görüyoruz.

      Sakin olmasını talep ediyorum !

      Soruların sadece Ordu’nun daha iyi olması için sorulduğunu bildiğine de inanıyorum.

    Bir çok konuda sokakta eleştiri getirilmesine karşın kimsenin ortaya çıkmamasını da ben şahsen Başkanın haklılığına veriyorum.

    İtirazı olan var mı ?! 

  DÜŞTÜ TAKKELER !!!

Her devrin adamı, her iktidarın dalkavuğu, yağdanlık, yaptığı iş yalakalık.

Söylenecek laf çok ancak    küfür etmeyelim de !!! Mehmet Akif’den bir dörtlükle devam edelim :

"Ey hayâ namında bir hissin vücudundan bile,

Pek haberdar olmayan yüzsüz, hayâsız, bak hele;

Arkasından takla attın en denî bir şöhretin

Düştü takken, çıktı cascavlak o kel mahiyetin"
xxx

        Sindirilmenin,  korkaklığın adını "tarafsızlık" koymuşlar.
      Tarafsızlık ot gibi yaşamak değildir; eğer    Cumhuriyetçiyseniz, laikseniz, taraflısınızdır, "bî-taraf" değilsinizdir, bî-taraf olanı "bertaraf" ederler.

       Celal Vardar, "Marifet" diyerek tarafsızlara şöyle seslenir:

"Suya dokunmazmış,

Sabuna dokunmazmış,

Pise bak!"

xxx

           Aşk şiirlerinin ustası Ümit Yaşar Oğuzcan’ın pek bilinmeyen dizeleri ile yazıma son noktayı koyayım:

 

“Öyle bir açmaza düştü ki  Vatan

Uyku belli değil düş belli değil

Çöktü üstümüze bir kara duman

Işık belli değil, loş belli değil.

 xxx

(Düştü takkeler başlığından herkes sorumludur !!!)


GÖNÜL RAZI MI ?

Bazen yazıp çizdikten sonra, tepkisizliği görünce kendi kendime kızıp, Donkişotluğu bırak ne hali varsa görsün Milet, şehir, memleket diyorum…

Ya bir saat, ya bir gün sonra söylediklerimi unutuyor…

Ne olacak bu memleketin hali diyerek, bu memleketin halini  tartışıp, ortaya bir şeyler koyacakların sus pusluğunu görünce,  Fuzuli’nin şu dizeleri aklıma gelir :

…………

Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır
Yaptığın hatayı görmüyor sanma
Kalpte gizli en derin sırları bilen vardır

Mal-ı emlakım var deyu güvenme
Arkam var deyu dayanma
Sırt üstü insanı yere vuran vardır

Beyhude gamlanma divane gönül
Cümle alemin rızkını veren vardır

Derdime vakıf değil canan
Beni handan bilir
Hakkı vardır şad olanlar
Herkesi şadan bilir

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil
Çektiğim alamı bir ben birde Allah’ım bilir

ORDU ÜNİVERSİTESİNDE NELER OLMUŞ NELER

Rektörlük savaşı etekteki taşları döküyor.

Ordu Üniversitesi Rektörlük seçimleri öncesinde çeşitli iddialar ortalıkla dolaşmaya devam ederken 6 yıldır Ordu Üniversitesi mensubu Türkolog Pro. Dr. İsmail Doğan  mevcut rektör Yargılaç ve diğer adaylar için çeşitli suçlamalar da  bulundu.

Basın toplantısı düzenleyen Doğan’ın açıklamalarından başlıklar şöyle:

Sayın Rektör Prof. Dr. Tarık Yarılgaç ve yönetim kadrosunun dört yılda üniversitemizi iyi yönetmediği, yönetimde liyakate değer vermediği, üniversitemizin uluslar arası düzeyde yeterince temsil edilmediği, akademisyenlere gerektiği gibi bilim çalışmalarında destek olmadığı ve öğretim üyeleri başta olmak üzere çalışanlar arasında ayrım yapıldığını,

Başta Tıp Fakültesi Hastanesi olmak üzere öncelikli olarak yapılması gereken icraatların yapılmadığı, beceriksiz bir yönetimin üniversitemize çok şey kaybettirdiği,

Kadrolarda hukuken, ilmen ve ahlaken hak ettiği halde hakları verilmeyen akademisyenlerin olduğunu bunun yanında jüri üyelerinin olumsuz raporlarına rağmen Sayın Rektör Prof. Dr. Tarık Yarılgaç’ın yetkisini (maalesef kötüye kullanarak) atamalar yaptığını bu atamaların da üniversiteye kazanç değil aslında bilim açısından zarar verdiğini,

Sayın Rektör Prof. Dr. Tarık Yarılgaç’ın atanmasının bugün Devletimizce tehlikesi açıkça görülen ‘Paralel yapı’ olarak adlandırılan ekipçe organize edildiği ve Sayın Rektör Prof. Dr. Tarık Yarılgaç da bu yapının kontrolünde ciddi bir kadrolaşmayı sağladığını söylemiştik. Bu yapılanma artık herkes tarafından söylenen bir karalama sözü değildir. Bu yapılanmada adı geçen bazı öğretim üyelerinin çok yakınlarının Pensilanya’da yaşayıp hizmet ettiklerini de söylemek isteri öyle gelişigüzel bir söylem değil. Gerçi bu yapılanmayı Sayın Rektör Prof. Dr. Tarık Yarılgaç da bilmekte kabul etmektedir artık.

    Sayın Rektör Prof. Dr. Tarık Yarılgaç ve yönetimi sözleşmeli işçilerin doğru dürüst ihalelerini bile yapamayacak ve yüzlerce insanı mağdur eden beceriksizlikleriyle, öğrencisine düşmanca tavırlarıyla, basın mensuplarına ürkek ve hasmane uygulamalarıyla hem kendilerinin hem de üniversitemizin itibarını düşüren uygulamalarıyla basında gündeme geldiğini,

Üniversitede Ziraat Fakültesinden başka fakülte yokmuş gibi sadece Ziraat mahreçli uygulamalarının yanlışlıklarını,

Prof. Dr. Turan Karadeniz,

1.                  Sayın Karadeniz, Sayın Rektör Prof. Dr. Tarık Yarılgaç’ın ekibinde dört yıl görev yapmış bir Dekandır.

2.                  Sayın Karadeniz’e sorulardan biri dört yıldır aynı yönetime ortak oldunuz bir dediğiniz iki olmadı madem yönetime itirazlarınız vardı niçin daha önce bu itirazlarınızı dile getirip yönetimden ayrılmadınız.

3.                  Karadeniz soyadlı, oğlunuz, yeğeniniz, kayınlarınız öğretim görevlisi ayrıca Giresun’daki köyünüzde bulunan akrabalarınızı Ordu üniversitesinde işe aldınız, ne istediniz olmadı da bugün adaysınız?

4.                  Herhangi bir yapılanmanın pazarlık gücü olarak mı adaysınız? Diye soruları sormak gerekiyor.

Prof. Dr. Yavuz Ünal,

1.      Samsun 19 Mayıs Üniversitesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Yavuz Ünal Ordu Üniversitesinde geçici görevle gelmiş kendisinin dahi oy verme hakkı bulunmamaktadır.

2.      Sayın Ünal, 2547 sayılı kanunun 40/ b maddesi uyarınca 3 yıllığına dekan olarak atanmıştır. Yönetmeye talip olduğu Ordu Üniversitesine kadrosunu bile aldırmamıştır.

3.      Üniversitenin henüz kurumsallaşma sürecini tamamlamadığı gibi şikâyetleri olan Sayın Ünal, üniversitenin yönetiminin icra edildiği hem Üniversite Yönetim Kurulu üyesi hem de Senatosunda görevlidir. Şikâyet ettiği bu konuların düzeltilmesi hususunda hangi ikazlarda bulunmuş düzenlemelere ne gibi katkısı olmuştur?

4.      Sayın Ünal, Ordu Üniversitesine geleli yaklaşık 1,5 yıl olmuştur bu süre zarfında Ordu’da fiilen ne kadar kalmıştır ki, üniversitenin sıkıntılarını görmüş eksiklerini tanımıştır.

5.      Sayın Ünal, üniversitede görev yapan öğretim üyeleri dâhil acaba kaç kişiyle tanışmış? Üniversitede kaç fakülte var kaç yüksek okul var, öğrenci kantini nerededir biliyor mu?

Sayın Ünal, köy konaklarındaki sohbetlerde yapılan ve delil olarak gösterilen askerlik hatırası fotoğraflar gibi devlet büyükleriyle hasbelkader çekilen fotoğraflarla ‘bize görev verildi’ havalarıyla güzel bir algı operasyonu yapma gayreti içinde ise bu komedidir

 

TRT’DEN ORDU’DA PARALELCİ OPERASYONU MU?!!

Türkiye Radyo Televizyon Kurumunun biri Ordu merkez biri ilçe olan iki muhabirini sözde paralelci iddiasıyla görevden aldığı ileri sürülürken Ordu merkeze yapılan atama hemen Ordu Valilik internet sitesinde yerini alınca tartışma daha da büyüdü.

Ancak işin ilginç tarafı TRT  Ordu Temsilciliğine  atanan Hanefi Ceylan daha önce  Zaman gazetesi Ordu temsilciliğini yapıyordu; hatta iddiaya göre bu gün paralelci olarak suçlanan AKP Milletvekili İhsan Şener’in  son güne kadar yanında basın danışmanı gibi görev alıyor iddiaları bir anda yükselmeye başladı.

            Daha önce ki çalışmaları ile birlikte başka çalışmalarda yaptığını belirten TRT Temsilciliğine  atanan Ceylan herkesi paralelci ilan ettiler diye kendini savunurken , işin ilginç yanı yılların sosyal demokratlarının hata devrimcilerinin bile paralelci olarak suçlanarak görevden alınması oldu. TRT bakalım bu uygulamasını bu iddialar karşısında nereye kadar sürdürecek…

TRT Ordu Temsilciliğinden Paralelci iddiasıyla alındığı ileri sürülen Ercan Özdemir ise  halen Altınordu Belediyesi basın bürosunda da görevini sürdürüyor.


AKP’DE SOSYAL MEDYA SAVAŞI

 

Enver Yılmaz – Oktay Çanak, Rahmi Çağan- Hüseyin Akyol savaşları mı?

Bazı medyanın görmemek için çok uğraştığı (!) konuları gündeme taşımaya devam ediyoruz.

Ordu Medyasının büyük bir bölümün es geçtiği görmediği ve görmezden geldiği  sosyal medya savaşı gittikçe kızışıyor.

Yayınladıkları hesaplarda paylaştıkları iletilerle  kimileri birilerini paralele ilan ederken kimileride paylaşılan pastalardan götürülen nemalardan bahsediyor.

            İşin en ilginç yanı  bu hesaplarda ki kavgaların ortak noktaları ise  Enver Yılmaz- Oktay Çanak ikilisi ile Rahmi Çağan, Hüseyin Akyol ikilisi arasında geçiyor havası veriliyor.

             Hesaplarda yer alan iddiaların çoğu belgelere dayanmasa da okuyanlar ve izleyenler tarafından ‘ bunların binde biri bile doğru ise  AKP içinde büyük rant kavgası var dedirtiyor.

Kimileri hesabın paralel  olmadığını hesabın milletvekili yarışı ile  Yılmaz ve karşıtlarının güç yarışına döndüğünü ileri sürüyor.

Tüm bu iddialara suskunluk başka Büyük Şehir belediye Başkanı Enver  Yılmaz tarafından sürdürülürken  son anda  Yılmaz’ın desteklediği bildirilen Oktay Çanak Ordu Gözlem internet sitesine açıklamalarda bulundu. Çanak  gerek sosyal medya gerekse diğer argümanlarla şahsı hakkında ‘entrika’ çevirmek isteyenlerin özellikle Merkez havzasının en güçlü ismi olduğu için sosyal medya üzerinden iftira kampanyası başlatıldığını vurguladı. Çanak ayrıca, bu kampanyalardan umut devşiren ve tepeden gelmeye çalışan ‘siyaset fukaralarına’ ise “Siyaset teşkilatlarla, sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte istişareler halinde yapılırsa daha güzeldir. Derken bu entrikaların AKP içinden geldiğini vurgulamaktan kaçındı.

Bilindiği gibi Rahmi Çağan ve Hüseyin Ayol’da AKP milletvekili aday adayı. Bu konularda sızan bilgilere göre AKP genel merkezine Ordu’da ki hemen hemen tüm aday adayları için paralelci veya rantçı iddiaları ile cd ve dosyalar gönderildiği ileri sürülüyor.

            Sosyal medya hesaplarından bazılarının adresleri şöyle:

 https://twitter.com/sondakikaordu1

https://twitter.com/AyniSuat


Çocukları rezil ettiler!!!

 

Orduspor takımını batırdılar, önüne gelene borçlular, onca adam aldılar bedava bedava gönderdiler, transfer yapamayınca alt yapıda ki çocuklara sarıldılar.

Bu çocuklara daha önceleri şans bile tanımadıkları halde, milli kalecisini satan zihniyet dışarıdan getirdiği oyunculara paralarını  ödemeyince bu kez zaten bizim hedefimiz alt yapıya önem vermekti palavrasını sıkmaya başladılar.

Orduspor’un bu hale gelmesinde en büyük katkılardan birisini yapan Ordu Medyasının büyük bir bölümü Nedim başkan ile kol kola, el ele girerek süreci seyredip başka işler kovaladılar.

Çocukların alt yapıda ne aldığı belli güçleri, kapasiteleri belli. Ona göre oynayacaklar.

İlk haftalarda var güçleri ile koşarak rakibin oyununu bozup bir şeyler yapmaya başladılar.

Sonra  Adana maçı beraberliği, Antalya deplasmanı galibiyeti … Başta medya olmak üzere şişire şişire bir hal oldular. Piyasada olmayan başkan bile bizim hedefimiz buydu diyerek, borçları, batırdığı takımı unutturma isteği ile beyanatlarını sıralarken birileri de  çıkıp hala konuşuyor musun başkan diye konuşmadı, yazmadı, söylemedi.

Elazığ spor maçı öncesi maç ne olur diye soranlara ‘fark olur’ dediğimde güldüler.

Anlatmaya çalıştım, bu çocuklar makine değil, şimdi Antalya’yı Antalya’da yenmenin havası ve  piyasanın ara gazı ile biz görevimizi yaptık diyecekler bundan sonrada rahat oynayalım.

Teknik heyette çıkın ‘Haddinizi bilerek oynayın, savrulmayın gereksiz baskılarda bulunmayın, pas yapmaya özen gösterin’ demezse  deyip de futbolcu uymazsa yandığımız gündür demiştim.

Bu tür skorlara alışacaksınız, daha durun takımın bir bölümünde yaşanacak sakatlıklarda çabası…

Mevlut Es kardeşim bu konuda ki iletime bir yorum yazmış onu paylaşarak bitirelim

 sübyan çocukları aslanların önüne yem atıp locadan izliyorlar....nasıl pirim yaparız,olursa üçümüze olmazsa ………. diye...Kim sebepse Allah bin belasını versin

 

 

O YIKILACAK , BU YIKILACAK?!!

Biliyorsunuz şehir efsanesi oldu bazı şeyler.

Orası yıkılacak, burası yıkılacak  falan filan…

Para var mı birileri tabi var diyor birileri ise öyle ucuz değil bu işler para gerek…

Neyse Efirli’yi temizlemeye başladılar.

Bu arada Perşembe belediye başkanı çıktı  apart otel adında yapılan ve milletin mal sahibi olduğu binaların yıkılıp yıkılmayacağını sorarak ‘ Vicdanım rahatsız’ dedi.

Eee haberler böyle olunca da okuyucularımız bize de soruyor.

Örneğin  sahiller temizleniyorsa, İskele bahçe falan filan yıkılacaksa Anamon’de yıkılacak mı ?

Sadece sahillerde  değil Boztepe’de yapılan ucubeler, Özel idareye ait Tepe restoranın ucube katıda indirilecek mi

Okuyucu bize sorar, bizde yetkilisine sorarız !!!


HAVAALANI İÇİN İLGİNÇ İDDİALAR

 

Havaalanı konusunda  herkes bir şeyler söylüyor ama bu konunun uzmanı olanlar da başka şeyler söylüyor.

Bu görüşlerden birini okuyucularımızla paylaşmak istiyoruz .

İşin aslı şudur Erol bey; Ordu - Giresun GÜLYALI HAVALİMANI pist dolgusu kenarlarındaki boşluğun (su olan alanlar) dolması gerektiği taa başından bu yana bilinmekte, müteahhit firmada bu konuda ilgilileri uyarmakta idi. Malum ucuz siyaset bir an önce siyasetsen açıp oy devşirmeyi istediği için son olarak martta açacağını duyurmakta lakin bu mümkün değildir. Zira; ne teknik kusurlu yapılan apron binası biter marta neden bağlantı yolları nede kulesi teknik donanımı. Atlayın aracınıza 18km sonra bu dediklerimin halen yalap şap yapılmaya çalışıldığını göreceksiniz. Hatta gidin işçilerle kendinizi deşifre etmeden bir sohbet edin Dönelim su dolu alanların doldurulmasına, bugüne kadar ödenek verilmedi idi ve bu nedenle de İHALE EDİLEMEKTE idi.. Şimdi baştan bu yana doğudaki bir havaalanının ödeneğinden gelen paralarla finanse edilen işin bitirilmesi için doğrudan ödenek mi aktarıldı yoksa ödenek konularak İHALE hazırlığımı yapılmakta. Soru ve sorun çok... Mesele deniz üzerine Havalimanı yapmakta değil ki mesele onu işletmekte, zira bu türden havaalanlarının işletme giderleri oldukça yüksek ve sürekli teknik destek gerektirmekte Ha tüm bunlar yapılanın yanlış olduğunu ÇEVRE HARİÇ göstermez... Çevre ise talan edildi ne yazık ki ve edilmeye her noktada devam etmekte yaylasında ceniğinde...


NEDİM TÜRKMEN KONUŞACAKMIŞ DA SUSUYORMUŞ???

 

BELEDİYE BAŞKANI YILMAZ’A VURDU !!!

Orduspor kulüp başkanı Nedim Türkmen sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta ki hesabından bir ileti paylaştı. Geçtiğimiz günlerde Büyük Şehir Belediye Başkanının Orduspor ile ilgili verdiği beyanat sonrasında paylaşılan ileti dikkat çekerken göndermenin  Belediye Başkan Enver Yılmaz’a olduğu tahmin edildi.

Türkmen’in paylaştığı ileti şu “Suskunluğum,söyleyecek sözüm olmadığından değil ;konuşmayan kimse kalmasın beklentimdendir.Yakında konuşacağım:herkes cevabını fazlası ile alacak,hiç merak etmeyin....”

Türkmen’in bu iletisinin altına çok sayıda yorum geldi. Bazılarını sizler için derledim ( yazım hataları düzeltilmemiştir)

Cüneyt Uzunlar eleştirler olacak ve orduspor sevdalıları bilgi sahibi olmalı

Kuaför Tanju Fazla lafa ne hacet durum bundan ibaret hersey ortada sayin baskan orduspor dustuu tebrikler...

Kazım Korkmaz Başkan'ım lütfen her ne olduysa açiklayın Orduspor Ordulu ların her Ordulu Takımı'na sahip çikar diye düşünüyorum

Ahmet Horata herzama ordu herzaman orduspor ardaşlar biz ler bir ordulu olarak hic orduspora desdek verdikmi onu düşünün ondan sonra ha aklıma gemiş ken neden 4 büyük takımları desdek oluyoruz ki bir ken di şehrimi zin takımı za desdek olmuyoruz

Tansu Güler yakında konuşacağım diyor ya ne diyeceği çok belli kimse bize sahip çıkmadı istifa ediyorum diyecek kaçıp gidecek

Hüseyin Karayiğit Peki sonunda istifa edecek misin kurtulacak miyiz senden herkes cevap alacak diyorsun ya hiç mi suçun yok senin 22 futbolcu ayrılmış kulüp madara olmuş hiç mi suçun yok

Yener Yalcinkaya sayin baskan sen kuyrugu hep dik tutuyorsun, ama kendi buyuttugun takimi,kendin kuyrugunu dik tutarak yok ediyorsun,cok yazik merak ettigim bu kadar konustugun seylerin hepsi yalan cikti,bana gore kendini bitiriyorsun ismini yok ediyorsun cekilmeninde tek yolu onurlu bir sekilde gitmektir. Hakliligini orada kalarak degil disarda durarakta arayabilirsin,kusura bakmayin saygilarimla

Can Hayat Özyurt Ordusporumuz sevdamız biz onu uefada süper lig bankasya ptt lig 1.lig 2 lig playyofflar 3 liglerde gördük her türlü sevdamız küme düşmeler sorun değil ama medyada her gün olumsuz ve kötü beyanatlar haberler varken tıs tık demeden durabilmek mümkünmüdür ...Ordusporu çok uzun yıllar önce yine parasızlık dönemlerinde satılığa çıkarılacak haberleri hatırlarım hataylı vergi rekortmeni ordusporu alacak haberleri vardı Ordu sahip çıkmıştı. Şimdi ise Ordusporun hallerine verilen tepki sayılmaz bile..

Mavi Yazar Her zaman takımın ve sizin yanınızda olduk! Lige değil armaya sevdalandık.. Orduspor gerçek taraftarıyla yola devam edecek buna canı gönülden inanıyoruz.Takımı da sizi de kimseye harcatmayız Başkan.. Lâkin ortada bir aldatmaca varsa da ak koyun kara koyun belli olur elbet.. Sabırla konuşacağınız günü bekliyoruz! 

Hayri Coskun hala soyleyecek bi lafin kaldimi sn baskan . ben diyecek bisi bulamiyorum bu satten sonra sana

Ahmet Toru Enver yilmazla sen mahvettin ordu sporu


Büyükşehir otopark tarifesinde uçtu

 

Ordu’’da bulunan bazı otoparkların Ordu Büyük Şehir Belediyesi şirketi olan Orbel’e devredilmesi ile birlikte hazırlanan tarife Büyük Şehir uçuşa geçmiş dediriyor.

Ortalama 4 saatin 5 lira olarak belirlendiği 24 saatlik ücretin ise 25 lira olarak tarife edildiği gözlenirken sürücüler tarife ücretlerine tepki göstererek ‘ Azami bir şekilde otoparkta günlük mesai saati hesaplandığında bir sürücü 19 lira vermek zorunda kalacak. Hangi mantık hangi gerekçelerle bunlar tespit edildi , şaşkınız’ dediler.

Uygulamanın  bazı yol kenarları ve otoparklarda bu şekilde başlamasının ardından büyük boşluklar gözlenirken bir çok sürücü mahalle arası ve diğer kenar yollarda araçlarını park etmeye başlaması ile birlikte bu kez de mahalle sakinleri tepki vermeye başladı.


DAĞLAR DAĞLAR UZUN DAĞLAR, NEREDE BENİM KUZUM DAĞLAR

 

28 Ekim  2014 tarihinde Ermenek'te maden kazasında yer altında kalan oğlu için "Oğlum yüzme de bilmezdi, suyun içinde ne yaptı" diyerek Türkiye'yi gözyaşlarına boğan Tezcan Gökçe'nin annesi Ayşe Gökçe'yi oğullarının cenaze töreninde teselli etmeye çalışan baba Recep Gökçe'nin iki ayakkabısının da yırtık olması yürekleri burktu.

Bu satırlar yabancı gelmemiştir çoğumuza..

Geçtiğimiz gün bir tv programında Ayşe ve Recep Gökçe’nin evin yenileniyordu.

Bir ara  Ayşe teyze ekrana gelip “Dağlar dağlar uzun dağlar, nerede benim kuzum dağlar…”

Deyince aklıma bu türkü düştü..

Türkü’nün söz ve müziği de bir o kadar hüzünlü bir öyküdür aslında.

Metrisin önü isimli türkünün yaratıcısı Mehmet Koç’a aittir. Koç, 24 yaşında trafik kazasında kaybettiği oğlu için bu türküyü yazıp, söylediğini  bilirsek daha da dokunuyor insana…

İşte türkünün sözleri…, Dinlemek istiyorsanız Sebahat Akiraz’dan aşağıda ki linke basıp dinleyin. Bağıra, bağıra; hıçkıra, hıçkıra; sessiz, sessiz ağlamak serbesttir!!!

ses verin sesime dağlar

benim kuzum ordamıdır

hiç bir haber alamadım

yoksa başı dardamıdır

 

dağlar dağlar uzun dağlar

yüreğimde tozun dağlar

kurdu kuşu sen sakladın

nerde beni kuzum dağlar

 

ataş düşdü yakar yavrum

bir gül gibi kokar yavrum

yüzün gözümün önünde

yaş içime akar yavrum

 

dağlar dağlar uzun dağlar

yüreğimde tozun dağlar

kurdu kuşu sen sakladın

nerde benim kuzum dağlar

 

http://www.izlesene.com/video/sabahat-akkiraz-ses-verin-sesime-daglar/593197

 

 

 

“BAĞZI” MEDYANIN YAZMADIKLARIN YAZIYORUZ…

Önce hakaret etti, sonra mahkeme ile korkuttu..

ORDUSPOR’DA TÜRKMEN KRİZİ SÜRÜYOR

 Orduspor Kulübü Başkanı Nedim Türkmen, alınan kötü sonuçlar sebebiyle istifasını isteyenlere hakaret içeren dolaylı bir yanıt  verdi. Türkmen, istifasını isteyenlere karşı bir dönem Galatasaray ve Beşiktaş'ın teknik direktörlüğünü yapan Lucescu'nun sarf ettiği Rumen ata sözünü örnek gösterdi. Türkmen, kendisine ait sosyal medya hesabından, "Köpekler istedi diye atlar ölmez" ifadelerini paylaştı.

Orduspor Başkanı Nedim Türkmen sosyal medya üzerinden paylaştığı mesajlarda kendisine hakaret eden taraftarları mahkemeye vereceğini açıkladı. Türkmen, iki gün önce istifasını isteyenlere karşı bir dönem Galatasaray ve Beşiktaş’ın teknik direktörlüğünü yapan Lucescu’nun sarf ettiği Rumen ata sözünü örnek gösterdi. Kendisine ait sosyal medya hesabından, “Köpekler istedi diye atlar ölmez” ifadelerini paylaşan Orduspor Başkanı Nedim Türkmen, bir gün sonra ise bu açıklamasını kimsenin üzerine almaması gerektiğini belirtti.

Bu haberler üzerine yapılan en namuslu yorumları sizle paylaşıyoruz…

(YORUMLARDA Kİ YAZIM HATALARI DÜZELTİLMEMİŞTİR)

Cemal Karabulut

taraftarın seni mahkemeye vermesi gerekir ,ordusporu bu perişan hale getirdiğin için

Cengiz Çaykıran

sayın başkan asıl seni bu ordu da ne kadar insan varsa mahkemeye vermemiz lazım sen aklın sıra su yüzüne cıkarmak istiyosun ama yükarıda allahım var hic acale etmez kurban olduyum bu dünya sanada kalmaz merak rtme sen başkan bu ordu sporu nsl batırdıysan öyle cıkar yada bırak gitte bizde ordu sporumuza sahip cıkalım saygılar

OZCOTANAK:

Gecen yil superligde kafaya oynadigi haftalardada baskan iyiydide simdimi kotu oldu

İNSANDAN:

Kopegi kucumseme baskan, kopek sadiktir. olumune baglidir. cogu kez insandan karekterlidir. cikarci degildir. yalan bilmez, kalleslik yapmaz, neyse odur. sinside degildir, insanlar icin bu bunlari genelleyebilirmisiniz.

KANUNI YAVUZ SELIM:

taraftar baskani hakaretten dava etsin buyuk sehiroldu ama giresunun altinda kaldi yazik

MURATKENDİR:

ORDUSPORUN SORUNU CÖZ YETER ATMI ÖLÜR İTÖLÜR. ŞEREREFİLE KÜMEDE KALSINYETER

SERDAR:

sen kralmısın

 

 

GELEN MİSAFİRE B.. KOKLATIRSINIZ ARTIK

Turnasuyu’nda ki dev kum deposuna göz yumanlar şimdi turistik bölgeye ODÜ için Hayvan Eğitim Tesisleri kuruyor!!!

Ordu’nun en gözde yeri haline gelecek olan Turnasuyu bölgesinde yaşanan çarpıklıklar devam ediyor …

Turnasuyu ırmağı yanında Gülyalı tarafında ki deniz kenarında  faaliyet gösteren kum ocağının faaliyetini izin veren zihniyet şimdi de ayni bölgeye hayvan ahırı ( Net anlaşılsın diye böyle yazdım!!!) yapılmasına müsaade mi etti…

Gazeteci Tuncer Engin son makalesinde bu konuya değindi. Ancak her hangi bir açıklama gelmezken Ordu Medyasının bir çoğu yine internetten araklama haberlerle günü kurtarmaya devam ediyor.

Makalenin bir bölümü şöyle.

Hayvancılık  Eğitim Tesisleri  Kurulacak.

            Hayvancılık tesisleri 11 adet üniteden oluşacak mış..  buraya kadar olan gelişmeleri takdir etmemek ne mümkün .

             Hepsi iyi güzel de Üniversitemizin hayata geçirmeyi düşündüğü  bu  kokulu  güzel tesis Turnasuyu mevkiinde Turizm Master Planı için ayrılan bölgede  kurulacakmış ..! Havaalanı yolu üzerinde ki  Bu bölgede bulunan Turizm Master Planı içerisinde  bir Kum dağı tesisinin buradan kaldırılması yönünde .girişimlerin başlatıldığı günlerde bu bölgeye düşünülen  Büyükbaş Hayvan ve Tavuk Çiftliklerinin Üniversitemizce bu turizm bölgesinde  düşünülür olması gerçekten garip .

          Belediye olarak Bu bölgede vatandaşa sormadan bu araziyi resen Parsel yapacaksın parsel tapusu keseceksin sonradan bu arazinin ortasına Hayvan ve Tavuk çiftliği kurulmasına müsaade edeceksiniz . Olacak şey mi bu .

         Nasıl bir Turizm master planı uygulaması insan anlamakta gerçekten zorlanıyor..!

 

Marka mı bıraktınız?

 

Orduspr’un bir haftalık teknik direktörünün de bırakmasının ardından yapılan açıklamalarda

"Artık iyi bir hoca ile anlaşacağız. Orduspor bir markadır. Orduspor'un başına gelecek hoca da marka olacaktır"  denilmesi tepkilere neden olurken bir çok spor severde neredeyse alay etti.

Ajansspor’da yer alan bazı yorumlarda şunlar dele getirildi ( yazım pataları düzeltilmemiştir)

 

turkolog52 diyor ki;

ya bırakın bu işleri ne yöneticiliği biliyorsunuz ne de takım yönetmeyi ..bırakın gidin artık..bubtakımda kalite eksikliği var dedik apaçık belli bu kadar transfer yapacağınıza genç ağırlıklı içine 3 -4 tane kaliteli adam koysaydınız hem takım kazanırdı hem de yönetim..nerde çıkma var aldınız ali.ümit emrullah say say bitmez..

KRaL.Wooncu diyor ki;

 

ZENGININ MALI ZUGURTUN AGZINI YORARMIŞ.ORDUSPORDA RUH KALMAMIŞ.ORDUSPORA FATIH TERIM GELSE YINE TOPARLAYAMAZ.EN BASIT ORNEGINI VEREYIM.MACI CANLI IZLEDIM.OYUNDAN ALINDI DIYE ORDUSPORLU FUTBOLCU SANIRSAM 10 NUMARAYDI CIRKEFLIK YAPTI TARAFTARA EL KOL HAREKETLERI YAPTI.EE BOYLE DISIPLINSIZ FUTBOLCU GRUBUNU HANGI HOCA KABUL EDER.KIM KIME DUM DUMA.DISIPLIN YOK ISTEK YOK.TAKIMLA TARAFTAR KÜSMÜŞ.LEVENT DEVRIM BUNDAN ISTIFA ETMIŞ ZATEN.ŞEHIRDE HEYECAN GÖREMEDIM DEMIŞ ADAM ACIKLAMASINDA.ZOR DOSTUM ZOR.

cessnock1 diyor ki;

yoksa alex fergusona emekli yatagindan kaldirip orduyami getireceksiz.hepiniz gercekten cok komik oluyorsunuz.turkiye capinda varmi boyle bir markali hoca.tum takimin degeri 4.2milyon avro.yoksa hocaya 4.3 milyon avromi vereceksiziz....bu yolun tek caresi var guzelordusporla birlesmeniz ve yonetimi guzelorduya vermek.takimin yeni ismide yeniorduspor olmali.

ordu sevdalısıyız diyor ki;

sen hiç aklının ucundan geçiriyormusun karaagaç bu takıma marka hoca gelecegini bizim markalıgımızı kalmadıki rezil olduk türkiyeye

çarşı52 diyor ki;

bu hala konusuyo mu yaaaa markamı bıraktınız orduspor da kuruttunuz beee

ord diyor ki;

Ya siz ne boş laf anlamaz bir yönetimsiniz anlamadık.sorun siz de arkadaş yönetemiyor ,sevil.iyor ve istenmiyorsunuz.Bu halk artık size güvenmiyor ve maça da gelmiyor ve kim gelse de böyle olacak.Siz gidin basketbolu yönetin ve oraya transfer yapın.Nedim buraya kıyamayıp düşmüyor kulübün yakasından.Herşeyiniz para pul olmuş ORDU ŞEHRİ önemli mi sizin için.Marka ya bak.gelecek marka teknik adamı da göreceğiz.gelirse şayet ona da şaşırırım.gülünç oldunuz iyice .Bırakın bu en büyük transfer olur.


ORDUSPOR HABERLERİ KONUSUNDA MEDYACIKLARA KIYAĞIM OLSUN

 

Uzun süreden bu yana bizim gördüğümüz gerçekleri, yanlışları görmeyerek yalakalık, yalamalık yapıp avanta lavanta peşinde konuş bazı medya ya kıyak olsun diye bir derleme yaptık.

Onların aklına gelmezdi… Orduspor başkanı Nedim Türkmen’in kendi face sayfasında yaptığı 15 maddelik açıklamalarına yine kendi sayfasında yapılan yorumların (en namuslularını) bazılarını burada okuyucularla paylaşmak istiyorum. Diğer sosyal paylaşım sitelerinde ki bazı yorumları kendine medya süsü verenlerin okumasını cesaretleri varsa bunların 10’da birini okuyucuları ile paylaşmaların bekliyoruz.

NEDİM BAŞKANIN AÇIKLAMALARI:

1.Transfer tahtasını son dakikada açabildik.

2.İlk 5 hafta sonunda 3. Teknik ekip göreve geldi.

3.İlk 11'in en önemli 3 oyuncusu sakat,

4.Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Enver Yılmaz'ın katkılarıyla ,bugüne kadar 1.619 liralık nakit sponsor desteği aldık ve takıma ödedik

5.Bu sponsorluk desteklerinin devamı ile birlikte ekonomik problemleri azaltacağız.

6.Eleştirmek yerine desteklemek daha doğru,

7.Bizi en çok eleştirenlerin Orduspor'a hiç katkılarının olmaması bir tesadüf olmalı.

8.Orduspor'u iyi yönetirim diyenlerin önünü açacağız.

9.Asıl olan Orduspor'dur.

10.Bu kadar çok üst üste travma yaşayan bir takımın başarısız olması normaldir.

11.Ben takımımıza güveniyorum.

12.Çok yoğun bir terapi ile herşeyi düzelteceğiz. Teknik Heyetimiz bunu başaracaktır.

13.Lig uzun en kısa zamanda toparlayacağız.

14.En büyük desteği taraftarlarımızdan bekliyorum. Başka Orduspor yok, gerçeğini unutmadan hep destek tam destek olmalı

YAPTIĞI AÇIKMALARIN ALTINA YAPILAN YORUMLAR           (Yazım hataları düzeltilmemiştir)

Erdal Arı

Başkanım bu Landel, mutumba ne oynadılar da nasıl sakatlanıyorlar şu işe bir el atın

Nedim Türkmen

 Gereği yapılacak,artık sıkıyönetim ilan ettik

Mehmet Öztürk

Sıkıyonetime gerek yok ki. Zaten sokağa cıkamıyoruz...

Salih Tosun

Balık başdan kokar yeter artık burası yol geçen hanı değil

Ercan Güleş

adam top oynamaya korkuyor nasıl futbolcu oluyorlar anlamadım  dünya para alıyorlar birde pas atmasını bile bilmeyenler var hic yabancı mac izlemiyorlarmı futbolcu müsfetteleri diyorum cünkü bunu bile haketmiyorlar aslında futbol deli danalar gibi koşmak değildir futbol akıl işidir hem oynayacaksın hemde arkadaşını oynatacaksın

Abdullah Baş Koca

 takımı 3topcumu yönetiyor gerileri neye yapıyor çoban mı

Cüneyt Uzunlar

 Başkan takımdaki sakatlar neden iyileşmiyor sorun ne

Hayati Akçay

 Başkan topu futbolculara attın gibi :::)))

Serhan Demir

 farz edelim ki hepimiz suçluyuz.. futbolcu, teknik heyet, taraftar, medya ve en büyük suçlu da yönetim diyelim.. başkanım sorunları sıraladınız, çözüm ne, ya da neler yapılacak ilerisi için.. tamam üzülmemek lazım, moral bozmamak lazım ama ne yapılmalı da bu kötü gidiş düzelmeli.. bence bunları anlatmalısınız

Fikret Yesilyurt

Şu gerçeği unutmayın sayın başkan,yönetim kurulu üyeleriniz ve sizlerin de her maçta yer alması çok etkili olacaktır !!

Ümit Akbaş

Ben anlamadim zaten bizim baskanimiz sanki enver yilmaz sadece para veren o otobus tutan o sponsor reklam ayarlayan o valla boyle baskanligi 9 yasinda oglum var oda yapar

Mehmet Öztürk

Sn Baskan; aradan cekilin. Sn. Enver Yılmaz direkt verebilir o paraları...Elden ele gerek yok...

Erol Çelik

Takımın yerinden ve durumundan memmunmusun sayın başkan yoksa orduya bu hak mı

Ali Öztürk

Biraz daha yalakalık yapın takım kümeye düşecek

Oğuzhan Kutlu

Başkan sizde biliyosunuzki hocasız bu iş yürümicek olmaz yani niye bu kadar bunu görmüyosunuz anlamışda değilim

Ümit Akbaş

Artik birak baskan seninle bu yonetimle bu hocayla heleki bu topcularla hicbirsey olmaz mahvettin takimi

Tolga Özdemir

 Hep ayni laf biktik

Samet Dündar

 taraftar her zaman takimin yaninda baskanim

Okan Yazıcı

Seninde bi katkin olsun da git artik...!!!

Bülent Şenel

Artık birseyler değişmeli sizinle olmuyor. Siz süper ligde büyük takıma ve Fatih Terime kafa tutmaya çalışıp kendinizi bilirdiniz.

Cüneyt Güler

Bırak baskan şu takimi artik zorlama olmuyo senle yeter bırak yoksa takım 2 lige düşüncemi birakacaksin...

Engin Dursun

biraz gururu varsa zaten bırakır...

 

VALİ VE BELEDİYE BAŞKANI ALKOLÜ YASAKLADI!!!

 

 

Ordu Medyası yazmıyor, söylemiyor, göstermiyor…

Hal böyle olunca da bizim gibi internet yazarlarına da böyle bir başlık atarak konuyu tahrik etmek kalıyor!!!

Ordu’nun en önemli turizm yeri olan Boztepe’de restoranlarda içki satışı yasaklanmış!!!

Artık vali mi , yoksa Büyük şehir belediye başkanı mı yasaklattı onu bilemiyorum!!!

Medya konuyu irdelemediği ve atıştırıp okuyucuları ile paylaşmadığı için halk arasında dedikodular artarak sürüyor.

O yüzden Vali ve belediye başkanını işin içine kadara eğer kendileri böyle bir uygulama yapmadılarsa kamuoyuna açıklayarak medyanın yapmadığı görevi yaparlar olur biter diye düşünüyorum!!

Ayrıca bu restoran sahipleri kendileri içki satışına yasak getirdilerse o bölgeleri işgal etmeyi bırakıp turistik tesis belgelerini de alarak nerede esnaf lokantası açacaklarsa açsınlar…

Ricacı oldular bizde uyduk falan filan diyerek suçu Vali ve Büyük Şehir Belediye Başkanına atıyorlarsa bu iki yöneticimizde çıkarak duruma açıklık getirsinler..

            Yazının özeti; içki içmek günah; hırsızlık, ahlaksızlık yapmak vatandaşa kazık atmak sevap öyle mi ?

            (Hem medya hem restoranlar için geneleme yapılmıştır !!! Kimse alınmasın. Tahrik etmeden birilerine görevlerini hatırlatmadan hiç kimse hiç bir şey yapmıyor. Ancak şu gerçeği bir kez daha yazıyorum Ordu’da hiç bu kadar yalaka bir araya gelmemiş 3 maymunu oynamamışlardı)


AK’IN ADALETİ, OSKİ BORULARINDA MI KALDI ?

 

 

Büyük Şehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz’dan acilen açıklama bekliyoruz. Sivil toplum örgütlerinden siyasi partilerden de bu uygulamaya ne zaman tepki vereceğini merak ediyoruz.

OSKİ (Ordu Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü) yeni devir aldıktan sonra çeşitli bahanelerle su sayaçlarını iki ay sonra okudu. Normal olarak 10 tonu geçen su da tarifesi katlamalı olarak faturalar yansıdı. OSKİ genel müdürü o günlerde çeşitli mazeretler uydurdu hatta az yıkanın demeye bile getirdi !!

Yeni fatura dönemi gelip geçtiği halde yine evlere faturaların gelmediğini görüyoruz. Yani taktik şu mu sayın başkanı? 40 günlük okuma  dönemi milletin çoğuna 10 tonu geçirmek ve zamlı olarak fatura mı düzenlemek için mi ?

Biz artık OSKİ genel müdürünü muhatap almıyoruz. Daha önce yazdığımız ve sorduğumuz bir çok konuda açıklama yapacağına milleti aydınlatacağını havadan sudan konular değinildi.

Sayın Başkan Yılmaz , sizin hak, adalet, insanlık ve vatandaşa hizmet anlayışı OSKİ’nin borularında mı kayboluyor.


Orduspor’da ucuz et !!!

 

 

Kayseri maçında gördük, Adana maçında da gördük, ama Antalya maçında fark yediğimiz halde gören olmadı!!!

Adana’yı 4-2 yendiğimizde adamların ilk 2 dakikada kaçırdığı golü futbolda bu olur ama yendik ya diye bağlayan sözde  yalaklar, sinyalciler ve megalomanlar, Antalya rezilliği sonrasında defansta ki  hatalar bizi yaktı diyor.

            Birader 8. Dakikaya kadar hata yapan ve 3 kişi ile çizgi halinde oynayan defansın golü yemesiyle zaten sinyali vermişti. Defansın sol kanadı koridor olmuş topu alan bölgeyi delik deşik etmiş, yardımlaşma yok, orta göbek desen pas atacak adam arıyor o da doğru dürüst pas yapabilirlerse , GS’li topçu Burak Yılmaz’ın babası sahanın kenarından seyrediyor. 2-0 oldu  yine müdahale yok..

3-0 oldu yine seyrediyor. İkinci yarıya defansta tek bir değişiklikle gidiyor. Orta göbekte canı çıkan bir çok pozisyonu önleyen Emrullah olmazsa gollerin üst üste gelebileceğini görenlere rağmen göremiyor.

Rakibi üstüne gelirken sürekli geri geriye kaçan, oyun esnasında rakibin vurma pozisyonlarında sırtını dönenleri oyuncu diye sahaya süren Fikret Yılmaz, yönetimin kendisinde de ayni yola başvurduğu şekilde sahaya sürdüğü oyuncularla saç baş yolduruyor.

Başkan Nedim Türkmen artık sahalardayım demişti. Ya çıkar sahada futbol oynar!!! Ya da İlhan Cavcav’ın yaptığı gibi GS’li topçu Burak’ın babasını kovar takımı kendi sahaya sürer.. Veya yine ucuz bir yola gider!!!

xxxxx

Medyanın bir Kısmında da buradan selamı esirgemeyelim:

Sinyale, avantaya,  yalakalığa devam, Megalomanlara selam!!

xxxx

Pasolig rezaleti konusunda gündeme geldiğinden beri yazıyorduk. Taraftara satılacak karttan 3-5 lira avanta alacağız diye bir çok kulübün başkanı sesini çıkarmadı. Bir çoğu da Başbakan korkuş, federasyon korkusu tıs ettirdi. Ne oldu .. Tutmaz bu dememiş miydik.

Alında 3-5 kişiye maç seyrettirin.

Türk futbolunun içine eden bu zihniyete sesini çıkarmayanlar bakalım daha ne kadar susacaklar..


PTT hangi ülkenin kurumu?

 

 BAŞBAKANLIĞIN KARTINI TANIMIYORLARMIŞ!

Resmi dairelerde bankalarda sık sık yaşanan ancak bir türlü keyfilikten vaz geçmeyenlerin, Sarı basın kartı, sürekli basın kartı taşıyanlara yaptığı eziyetler bitmek bilmiyor.

Sık sık yaşıyoruz. 12 Eylül günü 100 liralık bir havaleyi almaya gittiğimizde karşımıza yine hayır b geçme lafı çıkınca, daha öncede Ordu Valililiğin bu konuyu bir kez daha genelge ile kurumlara hatırlattığını bildiğim için müdürün yanına gittim. Biri tanış genç bir kardeşimizin de bulunduğu ortamda birisinin de müfettiş olduğu söylendi. Müdür beye Başbakanlığın genelgesinden bahsederek durumu anlattım. Biz dedi tanımayız. Nerenin kurumu bilemiyoruz?!! Başbakanlığın verdiği resmi belgeyi tanımıyorlar ama bu ülkede yıllarca sahte ehliyet sahte kurslar sonucu verilmiş belgeleri tanıyorlar? Müdür bey yediği tatlıdan veya ikramdan olacak ki gayet rahat eline kartı bile almaya üşenerek tavrını sürdürünce bu karta ödeme yapmayışınız hakkında bir yazı istiyorum dedim. Dilekçe yaz dedi. Keyfi yerinde ki müdüre yazacağım önce genel müdürlüğe sonrada bu keyfi tutumunuzu gazeteye yazacağım dedim.

Biz yine de tanımıyoruz derler. Belki de anonim şirket olduk kimseyi tanımayız mı diyorlar? ?!! Ülkenin kurumu ise Başbakanlık genelgesini niye takmazlar onu da açıklarlar herhalde.

            Hatırlatmalar:

Başbakanlık BYEGM ( Basın yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü)  resmi internet sitesinde basın kartının resmi nitelikte bir belge olduğu duyuruldu. Basın Kartı’nın tanımında, “Basın kartı, yerli basın-yayın kuruluşlarının Türk uyruklu sahip ve mensuplarına, yabancı basın- yayın organlarının Türk uyruklu mensuplarına ve Basın Kartı Yönetmeliğinde sayılan kamu kurum ve kuruluşlarının devlet enformasyon hizmetlerinde çalışan personeline, gazetecilik dışında başka bir işinin bulunmaması şartıyla, yerli veya yabancı bir veya birkaç basın-yayın kuruluşu adına Türkiye’de mukim veya mukim olmamakla beraber görev alanı Türkiye’yi de kapsayan yabancı uyruklu gazetecilere verilen resmî nitelikte bir kimlik belgesidir” denildi.

Öte yandan İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün 10 Temmuz 2008 yılında yayınlanan 2008/5 nolu genelgesinde kimlik kanıtlamada istenecek belgeler arasında Basın Kartı’da yer alıyor.


BAŞLIKLAR

 

 

3 gün önce aldığı 5 bin liralık 4. el aracının (!)  yanması üzerine çocuk gibi hüngür hüngür ağlayan koca adamın  memleketinde ki hırsızlığa ses çıkarmayan çalıyor ama çalışıyor diyenlerin tümüne…

 

Emekliyi (Çoğu hak ediyor) açlık sınırının altında ki maaşa reva görenlerin hakim ve savcılara HSYK seçimi bitsin size şu kadar zam yapacağız demelerine Ak anlayış, Ak adalet, Ak vicdan deniyor.

 

Recep’e, Kızıp Feto’ya sahip çıkan, çıktığın zanneden başta CHP ve MHP’lilere hatırlatmakta yarar görüyoruz. Ya Cumhuriyet’e ya ülkeye sahip çıkın, yoksa …. Yoksa, yoksa….!!!

 

 

Recep’in oğlu Bilal’in vakfı ile ilgili olarak 'Böyle bir arsa verenin anasını, alanın anasını, söyleyenin anasını' diyen Ali Ağaoğlu’na şimdiye kadar hiç kimse yanıt vermemiştir. Binaenaleyh bende aynisini söylüyorum…

 

Kıvrak Onur’un yediği golleri bahane edip Volkan’ı savunanların, Volkan yediği golleri tekrar izlemelerini, spastikler ile kabadayıların yönettiği Türk futbolunun daha da beter olacağını yakın zamanda göreceğimiz hatırlatıyorum.

 

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine dayanarak yapılan hesaplamalar, son bir yılda 55 çeşit gıda maddesinde tüketicilerin satın alma gücü düştü, gıda yoksulluğu arttığını gösterdi. Bugün Türkiye’de tüketicilerin yüzde yetmişten fazlası, yani, en az 53 milyon kişi gıda yoksulu olup yeterli ve dengeli beslenebilecek gıdayı satın alabilecek ekonomik güçte değildirler” haberlerini okuyup da anlamayan ve ülkede ekonomi iyi diyenlerin tümüne soruyorum ‘La ag’lar asgari ücret veya sıradan emekli maaşı ile nasıl geçinilir hesaplayın ve bize de anlatın’ diyorum..

 

O kadar yoğunlar ki  Orduspor’un resmi sitesinde ki bir bölümde hala geçen sezonun son maçı Şanlı Urfaspor – Orduspor maçının skoru ve ayrıntıları veriliyor. Bazı yalakalar öyle gözlerini avanta lavanta kör etmiş ki şunları bir uyaralım bile demiyorlar. Neyse biz görevimizi yapalım..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


SAHAYA İNEN BAŞKAN

Orduspor başkanı  Nedim Türkmen artık sahaya indim diyor.

2017 yılına kadar görevdeymiş!

Ne diyelim bu kongre yapısıyla  ömür boyu da başkanlık yapabilir?

Daha önce sorular sormuş yanıt alamamıştık.

Mevzu sahaya inmek ise bizde karşı kalede yerimizi alalım barı. Bazı avantacı Medya, yalaka takımı ile birlikte üstünlük sağlasalar da biz sormaya devam edelim.

Bu faktöring borçları ne kadar ne kadar faiz ödeniyor.

İşten attığınız ve tazminatlarını ödemeyerek perişan ettiğiniz çalışanlarınızın parasını ne  zaman vermeyi düşünüyorsunuz?

Her sıkıştığınızda, Orduluları sorumlu tutmaya hatta ve hatta dedikoducu diye hakaret etmeye devam edecek misiniz?

Önümüzde ki günlerde yine futbolcu alacaklarından doğacak ödemeler konusunda ne düşünüyorsunuz?

Yine top Belediye Başkanı Enver Yılmaz’a mı atacaksınız.?

Yine Orduluları sahip çıkmamakla mı suçlayacaksınız?

Aidat ödemedi iddiasıyla diye kırdığınız yönetici, başkan ve emeği geçmiş insanlardan özür dilememe konusunda hala ısrarcı mısınız?

xxx

Sorular böyle sürer gider. Yazacaklarımın bundan sonrası Büyük şehir belediye Başkanımızı ilgilendiriyor.

Sayın Yılmaz Orduspor’un borcu ödenmeyecek gibi değil diyorsunuz. Daha öncede çağrıda bulunmuştum ama yanıt alamadım sizden.

Daha önceleri işten çıkartılan ve yaklaşık 4-5 yıldır tazminatları ödenmeyen insanların sorunun çözmeye katkıda bulunmak istiyor musunuz? Bu borçların arasında bilmediğiniz borç var, işte bunlardan birisi…

xxx

Bir zamanlar bir beyanatının sonunda Durmak Yok yola devam diyen başkan Türkmen yolunu bulmuş gibi gözüküyor.

Allah hepimiz için özellikle de Orduspor için hayırlı etsin.

Yangından mal kaçırır gibi insanların çoğunu almadığı daha önceki kongrelerde Nedim Başkan’a Orduspor hayırlı olsun demiştim.

Ne dediğim bu gün daha iyi anlaşılıyor.

Yalaka, avantacı, sözde medya ya bir kez daha not düşülür!!!

Notun notu: Orduspor’un kötülüğünden kimse zevk almaz, ama bu takımı sevenlere kötülük yapmaya devam edenler özür dilemeyenler elbette bir gün dersini alır.


ORDUSPOR GERÇEKLERİ VE YEMEZLER!!!

 

            Sen değil misin bu takımın taraftarını, yöneticisini, eski başkanını, basınını (yalaka olmayanını) kongrelere almayan, servetini takım için harcamış olanlara, yüreğini bu takım için vermiş olanlara, deplasman yollarında takımı için ölenlere aidat borcun var diyerek icra tehdidi ihbarnamesi gönderen.

Sen değil misin ki bu takımın çalışanlarının bir bölümünü işten atıp hala tazminatlarını ödemeyen.

Sen değil misin  kendine bulduğun 3-5 tetikçi medya ile birlikte algı operasyonu yaratıp her beyanatında Orduluları küçümseyen, Ordululara hakaret eden, Orduluları işe yaramaz olarak nitelendirmeye kadar vardıran…

Sen değil misin sezon öncesi ben bırakıyorum gelecek olana destek olacağım diyen sonrada bir aday çıkınca bu sözünden dönüp işlere giren. Sen değil misin  ki kimse bize yardım etmiyor deyip Canlı yayında istifa ettiğini açıklayıp sonrada yardım kampanyaları başladığı halde bu sözünü geri alıp almadığın bile açıklamayan. Haa yeterli para toplanamazsa istifanı işleme mi  koyacaksan bilemeyiz.

Diyorsun ki ‘ Nedim Türkmen burada olduğu süre Orduspor’a yardım yapmayacağım diyenler var  yüzden istifa ediyorum”

Çok haklısın kırdığın, üzdüğün , itelediğin, hakaret ettiğin bir çok insan hala bunu söylüyor.

Sezon başında bıraksaydın Osman Gümüşkaya isimli bir insan göreve geliyordu. Hiç olmazsa 3-5 kuruş katkısı olur batırırsa o batırır bu kadar da borç çıkmazdı!!!

Büyük şehir Belediye Başkanı ‘Lanet olsun’ deyip işin uçundan tutmak zorunda kaldı. Ve sizi bir kamara daha oyunun içinde tuttu!!!

            Kulübün internet sitelerinden yaldızlı laflarla göz boyamayı bırak.

            Daha öncede de yazdım çık özür dile, hatalarından ders aldığını belirt. Her çıkışında yardım etmiyorlar falan filan deyip demagoji yapma birazda hatalarınla kaprislerinle yüzleş..

            Yoksa taşıma suyla değirmen dönmez…

Değirmenci de  suyun başını beklemez…

Anladınız değil m ?


BU ISRAR NİYE SERVET ŞAHİN BEY?!

 

Ordu Ticaret ve Sanayi Odası başkanı, odanın tek eczacı üyesi  Servet Şahin  tekrar gündeme geldi. Daha önce de Havaalanı için Recep Tayyip Erdoğan ismini öneren sayın Şahin’e “Ordu ve Giresun adından utanç mı duyuyorsun. Erdoğan dünya lideri diyorsunuz o halde niye gerek var Dünya’da Ordu ve Giresun’un ismi duyulsa kötü mü olur” diye sormuş o günden bu güne yanıt alamamıştık.

Sayın Şahin geçtiğimiz gün tekrar ortaya çıkarak Havaalanının isminin Recep Tayyip Erdoğan olmasını istediklerini tekrarlamış.

Bu ısrar niye anlamadık gitti.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi sizin için Dünya lideri olan Erdoğan’ı dünya tanıyor niye bir daha ismi koyulsun. Zaten İstanbul’da yeni yapılacak olan havaalanına ismi konulacakmış!!!

Peki  Şahin temcit pilavı gibi iki de bir bunu ortaya niye sürüyor.

Şahin’den yanıt alamadığımıza göre kendilerine odanın tek Eczacısını başkan seçenlere soruyorum…

Ordu ve Giresun isminden niye rahatsızlık duyuyorsunuz? Ordu-Giresun Havaalanı olarak Dünya da yerini alsa ve bu iki şehrin adı duyulsa kötü mü olur?

Yoksa bunun haricinde derdiniz ne açık açık söyleyin de anlayalım!!!


ENVER YILMAZ VE ORDUSPOR

 

Ne kadar doğrudur  bilemeyiz. Görüp de sorma şansımızda olmadı. Büyük Şehir Belediye Başkanı Enver Yılmaz’ın Orduspor’a ciddi manada  parasal destek vereceği hatta Orduspor kulübü çalışanlarını Belediye’ye ait bir şirkette göstererek kulübü mali bir yükten daha kurtaracağı söyleniyor.

Çok güzel.

Sayın Başkanımıza bir hatırlatma yapmak istiyorum.

Sayın Yılmaz, Orduspor kulübünün çeşitli tarihlerde işten çıkarttığı, attığı bir çok çalışanının hak ettikleri tazminatlar ödenmedi. Bir çoğu mahkemeyi kazandığı halde  kıdem tazminatları ödenmiyor.Gelin siz  vereceğiniz parasal destek içinden bu insanların paralarının ödenmesini de sağlayın.

Hiç olmazsa bu paralar bir hayra vesile olur. Bu insanların çoğu işsiz ve aile geçindirmek zorunda. Orduspor Başkanı Nedim Türkmen’in bunu düşünecek hali yok!!!

Sayın Yılmaz bu konuya da el atmanızı istiyor mağdur olan insanlar. Ben aracıyım. Elçiye zeval olmaz..


OSKİ YÖNETMELİĞİN GEREĞİNİ YAPSIN!

 

Vatandaşımızı bu uzun yönetmelikle yormak istemiyoruz ama bazı bölümlerinden alıntı yapmak istiyoruz. Ayrıca bu işin uzmanlar OSKİ kayıp kaçak bedellerini vatandaşın sırtına yıkma yerine yönetmeliğin gereğini yapsın diyor.,

İşin Türkçesi OSKİ Büyük şehir belediyesi vatandaşlarını keriz yerine koymasın

8 Mayıs 2014 PERŞEMBE Resmî Gazete Sayı : 28994

YÖNETMELİK

Orman ve Su İşleri Bakanlığından:

İÇME SUYU TEMİN VE DAĞITIM SİSTEMLERİNDEKİ SU

KAYIPLARININ KONTROLÜ YÖNETMELİĞİ

İKİNCİ BÖLÜM

İçme-Kullanma Suyu Temin ve Dağıtım Sistemlerinin Yönetimi ve

Su Kayıplarının Azaltılması

İlkeler

MADDE 5 – (1) İçme-kullanma suyu temin ve dağıtım sistemlerinin yönetiminde;

a) Su kaynağından temin edilen ve içme-kullanma suyu sistemine verilen su hacminin ve debisinin her bina bağlantısında uygun cihazlar ile sürekli ölçülmesi,

b) İçme-kullanma suyu sistemindeki kritik noktalarda su basıncının sürekli ölçülmesi ve izlenmesi,

c) İçme-kullanma suyu temin ve dağıtım sistemi planlarının sayısallaştırılması ve CBS veri tabanının oluşturulması,

ç) İdarelerce uygun izleme sistemlerinin (SCADA vb.) kurulması,

d) Sistemde ana basınç bölgesi ve alt bölgelerin oluşturulması,

esastır.

(2) Su kayıplarının azaltılmasında:

a) Yıllık su dengesinin belirlenmesi;

1) Su üretiminin belirlenmesi,

2) İzinli tüketimin belirlenmesi,

3) Fiziki ve idari su kayıplarının belirlenmesi,

4) Gelir getirmeyen su miktarının belirlenmesi,

b) Su kayıplarının önlenmesi;

1) İzinsiz tüketimin önlenmesi,

2) Şebekede etkili bir basınç yönetimi ile optimum işletme basıncının sağlanması,

3) Fiziki kaçak tespit edilen yerlerde tekniğine uygun onarım yapılması,

4) Şebekenin bakımı ve yenilenmesinin periyodik olarak yapılması,

5) Fiziki kaçak tespiti yapabilecek teknik ve idari kapasitenin oluşturulması,

esastır.

 

 

Su kayıplarının tespiti

MADDE 8 – (1) İçme suyu temin ve dağıtım sistemlerindeki suyun kontrolü maksadıyla ilgili idareler, su dengelerini belirlemek ve su kayıp miktarlarını tespit etmekle yükümlüdürler. Bu kapsamda aşağıdaki faaliyetler yürütülür.

a) Sisteme giren su hacmi ve debisi sürekli olarak ölçülür ve elde edilen veriler elektronik ortamda muhafaza edilir, bu kapsamda sistemde gerekli yerlere sürekli ölçüm cihazları kurulur.

b) Şebekeden izinli tüketim miktarı belirlenir, bu kapsamda aşağıdaki işlemler yapılır:

1) Bütün tüketim noktalarının abonelik işlemlerinin yapılması ve faturalandırılmayan aboneler dahil bütün abone noktalarına mutlaka tüketim profiline uygun çap ve özellikte sayaç takılması sağlanır.

2) Faturalandırılmayan aboneler dahil bütün sayaçlar düzenli olarak okunur.

3) Bütün sayaçların düzenli olarak bakımının ve kalibrasyonunun yapılması veya yenilenmesi; ölçüm hassasiyeti düşük, ölçüm hassasiyetini kaybetmiş ve 10 yıldan eski sayaçların, su kalitesine, kullanım maksadına ve günün teknolojisine uygun, ölçüm hassasiyeti yüksek sayaçlar ile değiştirilmesi sağlanır.

c) Sistemdeki fiziki su kayıpları, bu Yönetmelik uyarınca çıkarılacak Teknik Usuller Tebliğinde verilen usuller esas alınarak belirlenir.

ç) Rehabilitasyonu yapılacak sistemlerde çalışmalara başlamadan önce, su kayıp oranı belirlenir ve rehabilitasyon çalışmalarına paralel olarak kayıp oranındaki azalma gözlemlenir.

 

 

 

 

 

OSKİ GENEL MÜDÜRÜ BİZ ENAYİ MİYİZ?

EROL KARAER

Ordu Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürü Fatih YÜRÜK, Son günlerde bazı basın yayın organlarında OSKİ’nin suya aşırı zam yaptığı yönünde çıkan haberlerin gerçeği yansıtmadığını belirterek‘Gerçek manada su sayacı okumaya başladık. Suya zam yapılmadı kademeli fiyata geçildi diyor…

Kademeli fiyat yüzünden sayaçlar iki ayı aşkın bir süreç sonunda okunduğu için hali ile 10 tonu geçen vatandaş kazığın üstüne oturtuldu. Parasını tıkır tıkır ödeyen ve görevini yerine getiren vatandaşı her türlü öpme alışkanlığına sahip olanlar çıkıp da zam yapmadık demesinler.

Ayıptır yazıktır…

Bazı medya organları bu gerçekleri görmemek için direnip duruyor. Bundan güç alanlar vatandaşı nasıl kandırırız diye konuşurken yine bazı medya organları bunları manşet yapıp sorulması gereken soruların tekini bile sormuyor.

Oski Genel Müdürü , biz enayi miyiz? Sayın Başkan Yılmaz özellikle sosyal medyayı takip ediyorum diyorsunuz.

İşte size sosyal medya da yazılan iki yorum halk sizden yanıt bekliyor.

% 50 ZAMLI SU SATIYORLAR VE RAKAM OYUNLARIYLA İNDİRİM YAPTIK DİYORLAR.
NE BELEDİYE BAŞKANI NE DE OSKİ GENEL MÜDÜRÜ "KSUB" ADI ALTINDA ALINAN SU TUTARINI
% 50 SİNDEN HİÇ SÖZ ETMİYORLAR!!!BİR EV DE SAĞLIKLI BİR ORTAM İÇİN EN AZ 11 İLE 13 METRE KÜP ARASI SU TÜKETİMİ (NE KADAR TASARRUF YAPILSA BİLE) YAPILIR.

Ordu birinci kademede, yani 10 tona kadar kullanması gereken suda 2.03 TL’lik tarife geçerli. Ama 10 tondan sonra bu fiyat 3.50 TL’ye veya 3.77 TL’ye çıkabilir hale geldi. Bu yüzden bu faturalar 30 Mart yerel seçimlerinden sonra Büyükşehir olarak ilk defa sayaç okuma ve sayım yaptık. Bu sayaç okuma ve yazımda da bu türlü fiyat farkları oluştu. Bu fiyat farklarının içerisinde bakımı var, onarımı var, atık suyu var. Zaten gelen suyun hepsinde hangi kademede neyin olduğu belli. (DİYOR B.Ş.B BAŞKANI ENVER YILMAZ, SAYIN BAŞKAN BENDE SORUYORUM FATURALARI İKİ AYLIK YAZARAK VATANDAŞIN SIRTINDAN HAKSIZ PARA ALINMADI MI? 10 TONU GEÇMEYENLER İKİ AYLIK FATURA DÜZENLEMESİ TON ARTARAK FAHİŞ FİYATTAN ÖDEME YAPMADI MI ? YAZIKTIR GÜNAHTIR HİÇ OLMAZSA BUNU ÖNLEYEBİLİRSİNİZ)

BARİ ÖLÜNCE FAYDAMIZ OLSUN!!!

Ölürüz geride ne olur neler yaşanır bilemeyiz. Belediye’ye ilan verirsiniz para alınır, cenaze gömeceksiniz yeriniz yoksa bir emekli maaşı parası ödersiniz. Allah rızası için defin işlemini yapan bazıları verdiğiniz parayı az bulur. Maraz çıkartır… Yani ölmekle kalmazsınız giderken geride bıraktıklarınıza eziyet edersiniz zarar verirsiniz!!!

Ancak Ordu Büyük Şehir Belediyesi aldığı karar ile özellikle fakir fukara, orta halli memur işçinin geride kalanlarına  bir kıyak koştu!!!

Yani param yok sözü cenazenin tüm işlemlerinin ücretsiz yapılması için geçerli olacak.

Bu haberi paylaşmak istedim. Bu tür güzel kararlara ihtiyacımız var..

Hiç olmazsa ölünce geriye sıkıntı bırakmadığımızı düşünmek bile yaşarken güzel!!!

Belediyemizin bu açıklamasını sizlerle paylaşıyor ve insanlık adına teşekkür ediyorum…

Başkan Enver Yılmaz kendilerinden talep edilmesi durumunda defin işlemleri ile ilgili her türlü işlemin Ordu Büyükşehir Belediyesi tarafından yerine getirildiğini de hatırlatarak, “Defin işlemlerinde Ordu Büyükşehir Belediyesi cenazenin tüm malzemelerini temin ederek, yıkama ve nakil işlemlerini yerine getirmekte ve bunlardan da hiçbir ücret talep etmemektedir. Bu bizim kurumsal olarak bir hizmetimizdir. Vatandaşlarımızın sevinçli günlerinin yanı sıra üzüntülerini de hep birlikte paylaşıyoruz. Böyle olmasını da zaten dinimiz emretmiştir. Bizler birer faniyiz. Verdiğimiz her hizmet halkımızın hayır duaları ile birleşirse, biz bundan mutluluk ve gurur duyarız” şeklinde konuştu.


19 Eylül kurtarılmış bölge mi ?

Ordu şehir merkezinde bulunan Tarihi 19 Eylül okulunun bahçesinde yaşananlar tüm şikayetlere rağmen giderilemiyor.

Okulun arka tarafında bulunan sundurma altına giren ve burada alkol başta çeşitli zehirli maddeler ve uyuşturucu aldıkları iddia edilen kişilere karşın yapılan şikayetlerin değerlendirilmediğini ileri süren Düz mahalle sakinleri yetkililerin bu konuda ne zaman harekete geçeceklerini merak ediyorlar.

Bizde Ordu Emniyet yetkililerine bölgede her hangi bir üzücü olay yaşanmadan kontrollerini yapması çağrısında bulunuyoruz.


Vatandaş soruyor yetkililer susuyor

 

ÇEVRE YOLUNDA GÜZERGAH OLDU BİTTİSİ

Gazetemiz Çevre Yolunda yapılan güzergah değişiklikleri ile orta çıkan yanlışları ve iddiaları kamuoyu ile paylaşmaya devam ederken yetkililerden ses soluk çıkmıyor.

Sukut İkrardan gelir düşüncesi ile vatandaşların bu konuda ki görüşlerini iddia ve isteklerini aktarmaya devam ediyoruz.

            Karayolları 7. Bölge, Karayolları tarihinde görülmemiş bir süratle 23 Mayıs 2014 tarihinde, Ordu Büyükşehir Belediyesine tepeden inme emrivaki şekilde değişiklik olacağını 1/1000 ve 1/5000 lik haritaların hazırlanma sürecinde olduğunu 1/25000 lik haritanın hazırlandığını gerekli onayın verilmesini belirtir talebini postayla gönderiyor, 2 Haziran 2014 tarihinde Büyükşehir Belediyesine gelen bu talep 9 Haziran 2014 tarihinde de Gülyalı ve Altınordu Belediyelerine gönderiliyor. Aynı zamanlarda Karayolları 7. Bölge alelacele 1/1000 ve 1/5000 lik haritaların hazırlanması için Ordudaki bazı firmalardan fiyat teklifi alma telaşına düşüyor. Nedir bu acele, bu yangından mal kaçırma telaşı neden diye sorası geliyor insanın Karayolları 7. Bölge Şefliği sorumluları ve mühendislerin,,,

Ordu Çevre Yolu Bölünmüş Yol Yapım çalışmaları kapsamında proje güzergâhında değişiklikler yapılarak çevre yolunun mevcut Karadeniz Sahil Yolu’na bağlantısının Turnasuyu mevkii Divane deresi civarında yapılması planlandığı ve bu amaçla 1/25.000 ölçekli vaziyet planının onaylandığı bilinmektedir.

Yolun performansı, güvenlik, hız, işletme maliyeti ve kapasite gibi özelliklerinin kavşakların tasarımına bağlı olması kavşakları karayolunun önemli bir unsuru haline getirmiştir. Kavşak tasarımındaki temel prensipler arasında yer alan  

· Çevresel faktörler

· Mülkiyet ve imar durumu

· Güvenlik kriterleri

· Yapım maliyeti

· Komşu kavşaklar ile ilişkisi ve mesafesi

· İmar ve kamulaştırma kısıtlamaları ve maliyetleri

· Bakım-işletme maliyeti

· Demografik yapı

· Mevcut ve gelecekteki arazi kullanım durumu ve nüfus yoğunluğu

· Kamuoyu

gibi unsurlar dikkate alınarak mevcut alternatifler arasında fayda/maliyet karşılaştırmaları yapılmalıdır.

Bu bölgede yapılacak farklı seviyeli kavşak imalatı sonucunda;

· Bölge insanı yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalacaktır.

· Farklı seviyeli kavşak ve bağlantı kolları nedeni ile dolgu imar planlarında değişiklik ihtiyacı oluşacaktır. Bunun sonucunda mülkiyet sorunları ve imar alanlarının değişmesi sebebiyle yeni hukuki sorunlar doğacaktır.

· Planlanan kavşak alanının kuzey-güney yönündeki taşınmazların değer artışı yeni yapılacak çevre yolundan ziyade mevcut Karadeniz Sahil Yoluna paralel bir konumda olmalarından kaynaklanmaktadır. Bilindiği üzere Ordu Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesine alan bırakmak amacı ile revize edilerek doğu istikametine ötelenen “Doğu Kavşağı” bu bölgedeki yüksek kamulaştırma maliyetleri gerekçe gösterilerek iptal edilmiş ve güzergâh değiştirilmiştir. Planlanan kavşak bölgesinin mevcut konumu sebebi ile kamulaştırma maliyetlerinin “Doğu Kavşağı” bölgesinden düşük olması düşünülemez. Kaldı ki Ordu Üniversitesi kamulaştırmadan vazgeçmesi ile birlikte revize ve öteleme talebini de geri çekmiştir. 

· Kamulaştırma bedellerinin mukayesesi yapılırken sadece yol platformunun geçeceği eksen üzerindeki irtifa hakları, tünel portal giriş ve çıkış alanları ve 50-60 mt.’lik koridor maliyetleri değil daha büyük maliyeti olan farklı seviyeli kavşak bölgeleri de dikkate alınmalıdır.

· Doğu yününe doğru Melet Irmağı-Turnasuyu Deresi-Gülyalı istikametinde büyümekte olan Ordu İlinin kentsel büyüme hızı yapılacak farklı seviyeli kavşak ile sınırlandırılmış olacaktır.

. Eski projenin uygulanarak ileride ihtiyaç olması halinde 1532. ve 1529. Sokak noktalarından Pirazize direk yeni bir hat ile yol planlanması hem ekonomik hem çevresel hem de Ordu ilinin genişlemesinin ve gelişmesinin önünü kesmeyecek tek alternatiftir.

 

ORDUSPOR YÖNETİMİ BU BORÇLAR İÇİN NE DÜŞÜNÜYOR?

 

Biz öncelikle şunu bilir şunu söyleriz.

Çalışanın emeği kutsaldır ve ne yapılır ne edilir emekçinin hakkı teslim edilir.

Kongre öncesi yazdığım bir yazıda Başkan Nedim Türkmen’e seslenerek kulüpten kovduğunuz ve kıdem tazminatı için dava açıp kazanan ve ekmeğe muhtaç olan insanların bu tazminatlarını ne zaman ödeyeceksiniz? Diye sormuştum…

Şimdi yeni yönetim kurulu üyelerine de  soruyorum.

Genel Kurulda  çalışan alacakları 650 bin lira olarak belirtilmiş. Herhalde bunun içinde  mahkemeyi kazananların alacakları yer almıyordur. Çünkü bir çoğu icra işlemi başlatmadı.

Neyse  Orduspor’da beyaz sayfa açacağım deyip Orduluları dedikodunun kralını yapmakla ve bununla vergi birincisi olmakla itham eden Başkan Türkmen bunlarda mı dedikodu.

Ey yönetim kurulu çalışanların hakkını bir an önce ödeyin. Onların ahı hiç kimsenin ahına benzemez..

           

ORDUSPOR YÖNETİMİNE HATIRLATMA

 

Yorum yapmayacağız.. Sadece bir rapordan bahsedeceğiz. Hani üye olmayan kongreye giremez, aday olamaz , kapıdan bile sokmayız deniliyor ya bu hatırlatma onun içindir.

 

Tarih 19.01.2010 .. raporu hazırlayanlar Muammer Küçük İl dernekler müdürlüğü VHKİ, Metin Birsen Vergi Dairesi gelir şefi…

….

Yakup Kırca şikayet dilekçesinde adı geçen Ertan Bakır,  Güray Aksoy, Adem Türkmen,  Uğurcan Ataoğlu, Selim Şahin, Hacı Turan, Raif Bakova, Tahsin Türkmen. Soner Kahraman, Zühtü Büşür Asmaz, Engin Akkoç,  Uğur Ergür, Nuh Vural, ve Murat Gürsoy’un adlarının üye listesinde yer almadığı,

Derneğin yönetim kurulu karar defterinin incelenmesinde; derneğin genel kurul tarihi olan 01.06.2009 tarihinden önce  ve sonrasında  alınan kararlarda yukarıda adı  geçenlerin üyelik müracaatlarının olmadığı, üyelikleri ile ilgili herhangi bir karar alınmadığı,

              Derneğin  üye kayıt defterlerinin incelenmesine ise ; Ertan Bakır,  Güray Aksoy, Adem Türkmen,  Uğurcan Ataoğlu, Selim Şahin, Hacı Turan, Raif Bakova, Tahsin Türkmen. Soner Kahraman, Zühtü Büşür Asmaz, Engin Akkoç,  Uğur Ergür, Nuh Vural, ve Murat Gürsoy’un üyeliğe kabul tarihinin daksillenip tekrar üzerine yazılmak suretiyle 01.06.2009 olarak  üye kayıt defterine yazıldığı, yine üye defterinde  üye giriş aidatlarının ise Aralık 2009 ayında tahsil edildiği,

Üye kayıt defterinde her ne kadar üyelik karar tarihi 01. 06.2009  olarak belirtilmişse de  yönetim kurulu karar defterinde 01.06.2009 tarihinde her hangi karar alınmadığı tespit edilmiştir.

SONUÇ:

Orduspor kulübü derneği 01.06. 2009 tarihinde yapılan olağan genel  toplantısında yönetim kurulu asil üyeliğine seçilen Ertan Bakır,  Güray Aksoy, Adem Türkmen,  Uğurcan Ataoğlu, Selim Şahin, Hacı Turan, Raif Bakova, Tahsin Türkmen. Soner Kahraman, Zühtü Büşür Asmaz, Engin Akkoç,  Uğur Ergür, Nuh Vural, ve Murat Gürsoy’un derneğe üyelikleri ile ilgili herhangi bir müracaatları ile yönetim kurulu karar defterinde üyeliğe kabulleri ile ilgili herhangi bir karara rastlanmadığı..

Ancak üye kayıt defterine kayıtlarının yapılmış olduğu, kayıt yapılırken üyelik kararının 01.06.2009  olarak yazıldığı, ancak derneğin 01.06 2009 tarihinde alınmış herhangi bir kararın olmadığı tespit edilmiştir.


NEDİM TÜRMEN’E BİR ÇAĞRI

 

Siz önce çalışanların hak ettikleri tazminatları ödeyin

Sayın başkan göreve geldikten sonra işten çıkardığınız ve attığınız insanların çoğu haklı olarak tazminat davarı açtı (Kıdem tazminatı) bir çoguda bunu hak etti. Siz alacaklarınızdan bahsediyorsunuz veya 10 milyon lira versinler diyorsunuz. Bir çoğu ekmek parasına bile muhtaç olan bu insanların tazminatlarını ödemeyi düşünüyor musunuz.

Bırakın senin onun bunun alacağını bırakın gelecek başkan adayının vereceğini siz bu mağdur insanların mağduriyetini giderecek misiniz ?

Sayın Büyük Şehir Belediye Başkanı  Enver Yılmaz bir ekmeğe muhtaç olan insanların tazminatlarının ödenmesi için ne yapacaksınız.

İş kanunu açık bu insanların kıdem tazminatlarını ödemek zorundasınız. Siz bu insanların mağduriyetini giderecek misiniz ?

Yok ben başkanlığa tekrar soyundan ben başkan adayıyım diyen insanlara sesleniyorum.  Siz önce bu insanların mağduriyetini giderin. Ey Ordu medyası niye yazmıyorsunuz bunları tuzunuz kurumu yarın sizinde başınıza gelebilir.

Orduspor genel kurulunda bunları konuşacak delikanlı arıyoruz. Bizi sokmuyorlar zaten, konuşma hakkı vermiyorlar.

Bu yazdıklarımıza yanıt verin sözünüz ne; genel kurulda bunları da konuşun

 

 

 

 

 

10 MİLYONA BAŞKANLIK DEVREDİLİYOR!!!

 

PARAYI VERİRSEN ORDUSPOR İÇİN ŞART- MART ARANMIYOR!!!

 

Orduspor kulüp başkanı Nedim Türkmen her hangi bir kişinin başkanlık için Orduspor kasasına 10 milyon lira koyması halinde aday olmaktan vaz geçeceğini açıkladı
             Önümüzde ki Cumartesi günü Tesk  otelde saat 10’da yapılacak genel kurul öncesi adaylığını açıklayan Osman Gümüşkaya’ya göndermelerde bulunan Türkmen’in son yaptığı açıklamalar hem kafa karıştırdı hem de Orduspor sevenleri adına üzüntü yarattı.
              Türkmen’in son açıklamalarının bir bölümü şöyle:
             Ordu'nun en büyük markasıdır. Ordusporumuzun kulüp tüzüğünde başkan adayı olabilecek kişilerle ilgili yazılı maddeler gayet açık ve nettir. Aday olduğunu belirten insanların bu maddeleri görmezden gelmemesi ve bu doğrultuda kamuoyuna açıklamalar yapması gerekmektedir. Bir çok kulüpten daha az harcama yapmamıza rağmen kulübümüzün başarısı için geçtiğimiz sezon 8 milyon TL'lik bir ödeme yaptığımızı hatırlatmak isterim. Şimdi aday olmak isteyen arkadaşlara seslenmek istiyorum. Orduspor'a başkan olmak istiyorlarsa, Orduspor'un ciddi bir kulüp olarak mevcudiyetini devam ettirebilmesi ve geleceği için kulübün kasasına 10 milyon TL getirip koysunlar, ben hemen yeniden aday olmaktan vazgeçeceğim. Kamuoyunun aday olan kişilerin ciddiyetini ve samimiyetini görmesi gerekmektedir. Eğer ki Orduspor Kulübüne başkan olmak ve Orduspor'u daha yukarılara taşımak istiyorsak, bunun için gerçekçi olmamız ve bu doğrultuda hareket etmemiz gerekiyor. Bazıları kulüpten alacağım olduğunu, aday olacak kişiden alacaklarımı isteyeceğimi söylüyor. Orduspor'un menfaatleri her zaman kişisel menfaatlerimizin üzerindedir. Orduspor, Süper Lige yükselmeden bir kuruş talep etmeyeceğim gibi Orduspor'dan en son alacaklı olan kişilerin başkanlık görevini yürütenler olduğunu belirtmek isterim. Her zaman Orduspor için mücadele ettim ve etmeye de devam edeceğimi kamuoyunun bilmesini isterim,”

 

 

ORDUSPOR’DAN KİM UTANMALI ?

                      Orduspor ikinci başkanı Adem Türkmen Orduspor’un tüzüğü gereği Osman Gümüşkaya’nın aday olmayacağını, aday olunması için en az 4 yıllık üye olunması gerektiğini ayrıca 100 kayıtlı üyenin imzası ile başkanlığa aday olunabileceğini açıklıyor.

                      Göreve geldikten bir dönem sonra tüzükte yapılan değişikliklerle şirketleşmenin yolu açılmış oldu !!!

                      Peki bu yapılandırmaya niye hiç kimse itiraz etmedi.

                      İtiraz etme yeteneğinde olan bir çok kişi buna bende dahil aidatlarımızı ödemediğimiz gerekçesiyle genel kurula alınmadı. (Ben gazeteci sıfatı ile girdim )  O gün bir medya mensubu arkadaşımız bizzat kendisinin de aidat ödemediğini ama listede olduğunu söyledi. Bu ve buna benzer yandaşlar listede tutulmuştu.

                      Yeni katılı üyelerle girilen ikinci dönem genel kurul sonrasında her şey  Nedim Türkmen  isteği doğrulusunda gerçekleşmişti.

                      Daha öncede yazdım şimdi de yazıyorum. Nedim Türkmen Orduspor’u terk etmeden, elini ağını çekmeden kimse başkan adayı olamaz!!! Başkanlığa soyunamaz. Nedim Türkmen ve Türkmen kardeşler bıraksa bile onların işaret etmeyeceği hiç kimse adaylığa çıkamaz.

                      Suç kimin; buna seyirci kalan başta medya olmak üzere Orduspor’un daha önceki dönemlerde başkanlığını yapmışlar, divan kurulu üyeleri, Orduspor’un içinde yetişenlerin itiraz etmeyişi sessiz kalışıdır.

                      Ben boşuna geçen kongrede yaptığım konuşmada ‘Orduspor Nedim Türkmen’e hayırlı olsun’ dememiştim.

                      Nedim Türkmen’e nazlanma fırsatını Osman Gümüşkaya vermemiştir.

                      Osman Gümüşkaya olduğu sürece Türkmen kardeşler Orduspor’u geçmişten daha iyi yönetmeye çalışacaklardır buna inanıyorum. Gümüşkaya’nın varlığı ve sürdürmeye söz verdiği duruşu devam ettiği sürece artık Türkmen kardeşlerin fazla lüksü kalmamıştır.

                      DİP NOT : Osman Gümüşkaya’ı kongreye almayarak Orduspor’u sevenlere yine ihanet edecek misiniz? Bırakın girsin kongreye yapacaklarını , sözlerini açıklasın.

                      Zaten öğrendiğime göre oy kullanacak 300 küsur üyenin 250’sine yakını sizin zamanınızda kayıt olmuş. Gümüşkaya’nın daha  seçilme şansı var mı !!!

                      Kısaca hatırlatma; korkunun ecele faydası yok. Ya birileri gibi tarih yazarak gidersiniz , ya da kötü sözlerle anılarak…

 


VİZYONSA VİZYON, PROJEYSE PROJE!!!

ORDUSPOR KONGRESİNDE BİR AYIP DAHA YAŞANACAK MI ?

Orduspor yönetimini ve Divanı buradan uyarıyorum . Suç işlemeyin…

                      Orduspor’un 14 Haziran’a ertelenen kongre öncesi Osman Gümüşkaya basın mensupları ile bir araya gelerek projelerini ve  ne yapmak istediklerini açıkladı

                      Beraberinde eski futbolculardan Metin Kurt ile birlikte bir basın toplantısı düzenleyen Gümüşkaya  Kuracakları bir dernek aracılıyla  Mali Destek sağlanacağını ve bunun için projeler geliştirdiklerini ayrıca alt yapı  için de projeler hazırladıklarını açıkladı.

             Orduspor kulüp başkanlığına adaylığını Nedim Türkmen’in aday olmayacağını açıklaması sonrasında yaptığını hatta Türkmen’in çıkacak başkan adayına her türlü desteği vereceğini açıklaması ile güç aldığını belirten Gümüşkaya şimdi ne oldu da geri dönüldü dedi.

                      75 Milyon  dolarlık toplam projeler hakkında bilgi veren Metin Kurt ise bazılarının Osman Gümüşkaya başkan seçilsin veya seçilmesin hayata geçirileceğini söyledi.

          Orduspor kulübüne üye olmadığı yolunda ki açıklamalar üzerine Şükrü Bodur döneminde  Avrupa temsilciliği yaptığını hatırlatan  Gümüşkaya üye olmasam nasıl yöneticilik yapardım bana bu konuda hiçbir tebligat ve uyarı gelmedi dedi.

                       MİNİ YORUM  : Öte yandan Orduspor adına bazı tetikçilerin Gümüşkaya’nın adaylığı tehlikede üye değil salona alınamaz türde yazı yazıp söylemde bulundukları gözden kaçmıyor. Orduspor yönetimi daha önce yaptığı üye ayıklama ayıbına sığınarak Gümüşkaya ve arkadaşlarını kongreye almazlık yaparlarsa bu ayıp ikinci bir ayıp olarak sırtlarına yapışacak ve her zaman yüzlerine vurulacaktır. İkincisi Dernekler yasasına göre Osman Gümüşkaya kongre salonuna alınmak zorundadır. Gümüşkaya genel kurulda konuşma yaparak neden üyeliğinin silindiği öğrenmek ve buna yanıt verilme zorunluluğu vardır. Divan Gümüşkaya’nın üyeliğinin devamına veya kaldırılmasına karşı  üyelerin oylamasına sunmak zorunluluğu vardır. Aksi taktirde hem divan hem yönetim suç işlemiş olur ve Dernekler Müdürlüğü de bu konuda soruşturma açmak zorundadır.

 


ORDUSPOR KONUSUNDA YANILMADIM

 

Orduspor kongre kararı aldıktan sonra da , Başkan yardımcısı Adem Türkmen abisi Nedim Türkmen için göreve devam etmeyeceğini açıkladığında da bana ‘ne olacak’ diye soranlara ‘ Bırakacağını tahmin etmiyorum, en kötü ihtimal bir şeyler koparma veya söz alma peşinde olacak, tahmin ediyorum ki B. Şehir belediye Başkanı Enver Yılmaz ile konuştuktan sonra devam eder’ demiştim.

 

Dediğim çıktı Orduspor Başkan yardımcısı Adem Türkmen resmi siteden yaptığı açıklama ile Nedim  Türkmen’in devam edeceğini açıkladı.

 

 Bu şartlarda kulübü almak isteyen ikinci bir adam çıksa da  Nedim Türkmen ikinci kez göreve gelmeden önce yapılan genel kurul için çıkardığı onlarca üyeler ve kendi yakın çevresi ve akrabaları kişileri üye yaptığı için, genel kurulda oy çoğunluğunu kaybetmesi imkansız.

 

Ben ve benim gibi insanları bırakın Kulübe başkanlık yapmış isimleri bile aidatlarını ödemediği gerekçesiyle genel kurula almayan onların deyimi ile üyelikleri askıya alınan kişiler  ile ilgili genel kurulda zorla söz alarak yaptığım konuşmayı şöyle bitirmiştim.

 

Orduspor Nedim Türkmen’e hayırlı olsun…

 

            Bu gün Nedim Türkmen’e kimsenin kızmaya hakkı yok. O gün genel kurula alınmayan eski yöneticiler, eski futbolcular,  teknik adamlar, Orduspor divan kurulu üyeleri ve benzerleri yine o gün benim verdiğim tepkiyi vermedikleri için kulüp bu hale gelmiştir.

 

Özellikle medyanın bir bölümü avanta, lavanta ve baskı işleri ile bu gelişime çanak tutup yalakalık yapmıştır.

 

            Bu gün kulübün borcu 50  milyon lira, Nedim Başkan’ın alacağı kimine göre 15, kimine göre 20 milyon…

 

Yarın ne mi olur; seyirci kalanlar düşünsün.

 

            Orduspor tekrar Nedim başkana hayırlı uğurlu olsun.

 

            Yalakaların, yandaşların, avantaya lavantaya başını kuma gömenlerin, yanlışlıkları kamuoyuna doğru diye sunanların da gözü aydın..

 

 

Başkan  Yılmaz’a açık mektup

Geçtiğimiz günlerde Doğalgaz şirketi ile bir toplantı yapan ve bu şirketinde ortağı olan Ordu Büyük Şehir belediyesinin Başkanı Enver Yılmaz, doğal gazın çalışmalarını takip edeceklerini ve kısa sürede  çalışmaların her tarafa yayılmasını isteyeceklerini kaydetti.

Sayın Başkan, geçtiğimiz dönemlerde de bu konularda sık sık yazı yazdım., Hem Ordu Valisine hem Belediye Başkanına sorular sormuştum. Sorduğum şuydu. Bu şirketin bir programı yok mu.  Örneğin Aziziye mahallesine gaz ne zaman gelecek tarihini açıklasınlar. Desinler ki 2050 yılı!!! Vatandaşta ona göre hareket etsin. Ona göre yatırımını yapsın. Yani kazan mı değiştirecek evinde çalışma mı yapacak buna göre hareket etsin.

Geçtiğimiz dönemde bu konuda yanıt alamadık. Sayın Başkan ortağı olan şirketten böyle bir programı var mı isteyiniz. Varsa paylaşınız. Yoksa da bu nasıl iş bir sorun. Vatandaşı ciddiye alın. Vatandaş  açıklama bekliyor…

 

Orduspor için neyi  bekliyoruz?

 

     Aylar önce yazmıştım Orduspor süper lige çıktı çıktı, çıkmadı Nedim Türkmen Başkanlığı bırakacak diye. Çünkü kendisi dost ortamlarında bunu dillendiriyordu.

Nitekim Türkmen başkanlığı bırakacağına dair bir açıklama yaptı, Orduspor’un dönmesi için nakit 7 milyon liraya ihtiyaç oldu kadronun korunması içinde 1 milyon lira civarında para olması halinde bunun saylanacağını söyledi. Net borç rakamını açıklamadı.

Dedikodu kazanı bu,  olaya el atması istenilen Büyük Şehir belediye Başkanı  Enver Yılmaz, belediye işleri ile çok yoğun olduğunu Eylül Ekim ayına kadar bu işlere bakamayacağını Nedim Türkmen’in biraz daha idare etmesini istemiş. Sözüm ona ki genel kurulda kimsenin çıkmaması halinde hadi bakalım biraz daha devam edelim dedirtilecekmiş.

Beni bunlardan çok bir zaman önce yönetime talip olduklarını çeşitli mecralarda duyuranlar ilgilendiriyor.

Yönetimin kongre kararı almaması halinde bile yoğun bir bakı ile yönetimden gönderilmesi yolunda stratejiler çizildiğinden de haberim var.

Orduspor Nedim Türkmen’e mahkum değildir. Nedim Türkmen Ordu ile barışık olamamıştır. Tüm ub söylemlere karşılık birilerinin de elini taşının altına koyması gerekmiyor mu ?

Kongre  5 Haziran Perşembe günü saat 10’da Teks otelde yapılacak. Çoğunluk sağlanamazsa 14. Haziran’da ayni yer ve saatte gerçekleştirilecek.

Kafayı taktım dün konuşanlar bu gün niye sessiz.

Orduspor sahipsiz kalır mı ? Kalırsa kimin kabahati. Formül Ordusporu Büyük şehir Belediyespor yapmaksa yanlış yaparlar. Destekse sonuna kadar versinler ama ismi ile oynamayı kimse düşünmesin.


ORDU’YA EN BÜYÜK İHANET

 

 

 

Eski Ordu Valisi Orhan Düzgün zamanında dillendirilen yeni vali Kenan Çiftçi’nin de aklına sokulan Karayolları arazisi konusunda aylar öncesinden uyarı yazıları yazmamıza karşın ne çevrecisi ve ç evrecisi, ne doğa severi ne de bilmem necisi sesini çıkarmadı.

 

 

Dedik ki Ordu’nun bir daha elde edemeyeceği park alanı burasıdır. Şehir büyümüştür ve bundan başka da böyle bir alan bulunamayacak. Şehrin ortasında böyle bir alan kenti kent yapar burayı kamu kampüsü adı altında binalarla donatırsanız bu şehre en büyük ihaneti yapmış olursunuz. Ancak s on günlerde konu plan proje adı altında tekrar gündeme gelince ve yeni Vali   Çiftçi buraya ağaçların boylarını geçmeyecek binalar yapılacak deyince yine bu anlı şanlı  siyasi partilerden, sivil toplum örgütlerinden, çevrecilerden,  şehir plancılarından, mimarından sokakta ki herkese kadar nasıl bir ses gelecek diye bekledik durduk.

 

O arada bize de unutturdular!!!

 

Yine yazıyoruz. Bu karara imza atacak, buna göz yumacak, sesini çıkarmayacak herkes bu şehre ve bu şehrin geleceğine torunlarımıza, çocuklarımıza  ihanet etmiş olacaklardır.

 

Unutmayın ki artık internet devrindeyiz bu karara imza atanlar, buna seyirci kalanlar, ve gerekli tepkiyi göstermeyenler yarın torunları arama motoruna  isimlerini yazdığında karşılarına çıkacak sonuçlarda yüzleri kızaracaktır.

 

Torunlarınızın , çocuklarınızın yüzlerini kızartmayın.

 

Sivil toplum örgütleri, siyasiler sizde tarihin karanlık sayfalarına geçmeyin.

 

Utanması , sıkılması olanlara sesleniyoruz.. Ve de  özelikle medyaya…

 

 

 

 

Yusuf Yusuf

 

Bir okuyucum  Kıyır Kıyır yazısı ile ilgili hatırlatma yapmış ve  Yusuf Yusuf diye bir bilgi göndermiş!!!

Birde diğer bölümü, yani tüccar fabrikacı tarafını yazmamı istemiş.

Diyor ki zamanında emanet fındık alıp ne demek ağbi kalsın istediğin zaman kesersin fiyatı borsa fiyatının 20-30 kuruş üstüne hallederiz deyip fındığı 6 liradan satanların şimdi 9 liraya çıkınca müşterisini çağırıp “ Alıyorsan al 7 liradan keseceğim yoksa batıyorum hiç para alamazsın” diyerek üreticiyi tehdit ettiğini belirtiyor

Emanet fındık ve Alivre yıllardan bu yana bu sistem uygulanmaktadır. Ticaret acısından hiçbir sakınca yoktur ( Tabi böyle afetler olmadığı sürece!!!)

            Eeee yine söyleyelim lafımızı; pancara gelince kıyır kıyır…

Şimdi yusuf Yusuf

 

KIYIR KIYIR

5 liralık fındığı 3 liraya satarken aldığın dönüm parasını kar saymadın mı ?

Ya arkadaş benim fındığım aslında 5 lira, bak Avrupa’ya satılan fiyata niye verilmiyor demedin aldın sözde avantayı oturdun aşağıya…

Böyle kıyır kıyır devam ettin…

Şimdi don olmuş fındık yanmış kayıp  en azından yüzde elli.

 Yalandan ağlıyorsun.

Sigorta yap demişler  ( Ha verilen para çok değil ama ) yarısını devlet ben karşılıyorum demiş onu bile yaptırmamışsın.

Alışmışsın ya avantaya…

Üstünde ki yerleri bile başkalarının üstüne verip fakirlik edebiyatı ile bulgur, kömür, şeker, şu filan alıp ağzını silmişsin…

Eeee üzülme elinde ki az fındıkta olsa satarsın şimdi 8-10  liraya yine kurtarır seni.

Fındığı neredeyse hiç olmayanlar mı ne yapacak ?

Onlarda daha önce aldığı avantalara saysın…

Pancara gelince kıyır kıyır var ya aynen ondan !!

 

Nasihat!

Bu günlerde bazılarının (bunun içinde biz de dahil!) nasihatlere ihtiyaç duyuluyor.

Aklı, fikri, okuması olan herkesin bu konuda okuyacağı kitap, bulacağı kaynak çoktur.

Hazret-i Ali'nin  zamanımıza kadar gelen en güzel öğüt ve nasihatleri oğlu Hazret-i Hasan'a verdiği öğütlerdir. Hazret-i Ali'nin hutbe, mektup, emirname ve özlü sözlerinin yer aldığı başta 450 Nehcü'l-Belağa olmak üzere bir çok kaynakta bulunabilir.

Her bir konu için oğula verilmiş nasihatleri buradan yazmak mümkün değil. Merak edenlerin internet yolu ile bulup okuması gerektiğine inandığım nasihatlerden bazılarını burada sizinle paylaşıyorum.

 Herkesi kendin gibi bil

Ey oğul!

Kendini başkaları için ölçü kabul et. Diğer insanları tıpkı kendin gibi tut.

Kendi nefsin için istediğin şeyi başkaları için de iste.

Kendi nefsin için sevmediğin şeyi başkaları için de sevme.

Kendine iyilik yapılmasını istediğin gibi başkalarına da iyilik et.

Başkalarında kötü gördüğün şeyi kendin için de kötü gör.

Başkalarına yaptığın şey kadar sana da yapılırsa ona razı ol. Yaptığından fazlasını isteme.

Sana söylenmesini istemediğin şeyi sen de diğerlerine söyleme.

Başkalarının seni nasıl görmesini istiyorsan, sen de başkalarını öyle gör.

Haram ne kötü yemektir

Ey oğul!

Haram ne kötü yemektir. Güçsüzlere zulüm, zulmün en çirkinidir. Tecrübe ettiğin şeylerin hayırlısı sana ibret verendir. Alçak tabiatlı yardımcılarda, kötü zan sahibi dostlarda ihtiyar ve irade yoktur.

Sakın inat bineği sana üstün gelmesin.

Şu esaslara riayet et

Ey oğul!

Sana söyleyeceğim sekiz husus var ki, bunları aklından çıkarma:

1. En büyük zenginlik akıldır.

2. En büyük vahşet kibirdir.

3. En büyük fakirlik ahmaklıktır.

4. En büyük meziyet güzel ahlâktır.

5. Ahmaklarla asla dostluk kurma. Çünkü o sana faydalı olayım derken zarar verir.

6. Yalancılarla dostluk kurma. Çünkü onlar sana uzak olanı yakın, yakın olanı da uzak gösterirler.

7. Cimri insanlarla yakınlık kurma. Çünkü cimri adam ihtiyacın olan şeyi bile senden esirger, vermekten çekinir.

 

 

ANKARASPOR MAÇI SEYİRCİSİZ !!!

Orduspor eğer yoluna devam ederse Ankaraspor maçını neredeyse seyircisiz oynayacak.

Federasyonun aldığı karar gereği sezonun bitmesine az bir zaman kala uygulanmak istenilen elektronik bilet nedeniyle.

Orduspor kulübü bu konuya itiraz etmeyi düşünür mü  veya başka formül bulunur mu bilemem.

Ama federasyon kararı ile arada ki birileri yine zengin edilirken seyirciyi fişleme adına getirildiği iddia edilen elektronik bilet ile kaç kişi sahaya girecek merak konusu oluyor.Belit alabilmek için istenilenlerin yanı sıra birde kart başına 15 tl verilecek olması seyirciyi hep kızdırıyor.

Dediğim gibi eğer yolumuza devam edersek final maçında 19 Eylül stadına elektronik bilet ile 2 bin kişi bile giriş yapmaz. Yönetim bir çaresini bulmaz Tüpçü Federasyon sezonun sonunda bu kararda ısrar ederse yandı gülüm keten helva.

Pasolig dümeni ile ilgili olarak aşağıda yapılan açıklamanın bir bölümünü yayınlıyorum.  

Anlayan ve bunu kısa sürede gerçekleştirecek olan beri gelsin.

xxx

Passolig kartlar ister internetten, ister cep telefonundan www.passolig.com.tr'ye girip kolayca alınabilecek. Sporseverlerin kartlarını alabilmeleri için, başvuru formunu doldurup, fotoğraflarını yükleyip, ödemeyi gerçekleştirmeleri yeterli. Sonrasında  Passolig kartlar isteyene kurye ile adresine gönderildiği gibi, isteyene de stadyum gişeleri ya da belirli PTT şubelerinden teslim edilebilecek.

Bu sezon alınacak olan Passolig elektronik kartlar 2014-2015 sezonu sonuna kadar geçerli olacaktır.

MAÇ BİLETİMİZİ NASIL ALACAĞIZ?

14 Nisan 2014 tarihinden itibaren Elektronik  Kart sahibi olmayanlara maç bileti satışı yapılmayacaktır. Bu tarihten itibaren bilet satın almak isteyen taraftarların öncelikle Passolig kart almaları gerekmektedir.

Passolig Kart sahibi olan taraftarlar ister passo.com.tr bilet sitesi üzerinden, ister gişeden isterlerse de Türkiye genelindeki binlerce noktadan kartlarına maç bileti yükleyebilecek. Kombine bilet sahipleri de Passolig kart sahibi olmalarıyla birlikte, maçları kartlarına tanımlayacak. Satın alınan maçın bilgisi, tüm detaylarıyla kart sahibinin e-posta adresi ile paylaşılacak, cep telefonuna mesaj olarak iletilecek. Ayrıca kart sahipleri stadyumlarda, maç günleri konumlandırılacak el terminalleri aracılığıyla bilet bilgilerinin yazılı çıktısını alabilecek. Kısacası, Passolig kart sahipleri yükledikleri maça ilişkin her türlü detaylı bilgiye (koltuk no, maç saati, maçın oynanacağı tarih, maçın oynanacağı stadyum vs....) rahatlıkla ulaşabilecek.

 

 

Düşman zaten düşmandı!!!

Dost meclislerinde konuştum örnekleme yaptım matematik hesabını savunduk, bu milleti tanıdığımı söyledim.

Onlar kapıda doğanları tosuncuk gördüler, nasıl olsa bizden ağzına vurur sustururuz veya ekmeğini alırız diye düşündüler.

Düşmanları dostlarını bir kenara atarak kendilerine yaklaştırdılar, dost düşman haline geldi, düşman zaten düşmandı ve yıkılmaları kaçınılmaz oldu.

Daha önce ki genel seçimde Ordu genelinde yüzde 60.2 almış bir partinin oyunun ne kadar düşebileceğini ve milletin durumun ortaya koyduğumda nasıl bir mucize gerektiğini söylediğimde bana kızanlar ne diyecek bilemem.

Büyük Şehir Belediye Başkanlığı Enver Yılmaz’a yakıştı mı ?

Yakıştı…

Hayırlı olsun..

 

Bu nasıl anlayış

Aşağıda ki kanun değişikliği 17 Aralık sonrası yapıldı.

Aklı fikri, azıcık vicdanı olan aşağıda ki haberi okusun ve şöyle bir düşünsün. Ne için, kimin için, niye ?

xxx

6 Mart 2014 tarih ve 28933 sayılı Mükerrer Resmi Gazete’de, 6526 Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yayımlandı.

Kanun’un 10. maddesi yolsuzlukla mücadeleyi zorlaştıracak hükümler içeriyor.
Halk arasında bir işi zorlaştırmak anlamına gelen bir deyim var; “yorgunu yokuşa sürmek.” Yapılan değişiklik tam da bu cinsten…

SOMUT DELİL

6526 sayılı Kanun ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128. maddesi değiştirildi.
Değişiklik öncesinde madde; “…işlenen suçlardan elde edildiğine dair kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait mal varlıklarına el konulabileceğini” öngörüyordu. Ancak değişiklikle birlikte, “elde edildiğine dair” ibaresinden sonra gelmek üzere “somut delillere dayanan” ibaresi eklendi.

RAPOR

Önceki düzenlemede el koyma kararını hakim verirken, yeni düzenleme ile el koyma kararı alınabilmesi için ilgisine göre BDDK, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu’ndan, suçtan elde edilen değere ilişkin “rapor” alınması gerekiyor.
Raporlar en geç 3 ayda hazırlanmak zorunda. Zorunlu hallerde süre 2 ay uzayabiliyor.

OY BİRLİĞİ

Bitmedi… Bir değişiklik daha var. El koyma kararı, ağır ceza mahkemesince “oy birliğiyle” alınmak zorunda. Sonuçta, yolsuzlukla mücadele zorlaşıyor, “yolsuzluk yapanları cezalandırmak için bin dereden su getiriliyor.”

 

 

Geçmiş olsun!

Susurluk davasında sanık olan ama ‘hafızasını kaybettiği’ yönünde rapor alıp hapse girmekten kurtulan Özel Harekat Dairesi’nin eski başkan vekili İbrahim Şahin, Ergenekon davasında da ‘bunama ‘ raporu aldı.

Ergenekon davasında tutuklanınca eski raporunu öne süren ancak kabul görmeyen Şahin, ‘bunadığına’ ilişkin mahkemeye defalarca yaptığı itirazın sonunda raporunu aldı ve tahliyesini bekliyor.

Ergenekon soruşturmasının tutuklularından olan Şahin, eski raporunu öne sürerek talep ettiği tahliyenin mahkemece reddedilmesi üzerine, Adalet Bakanlığı'nın talimatıyla yeni bir rapor alabilmek için Şişli Etfal'e gönderildi.

(2011 yılının haberi )

xxx

Ergenekon Davası'ndan tahliyesine karar verilen eski Özel Harekat Dairesi Başkanvekili İbrahim Şahin Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampusu çıkışından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

İbrahim Şahin şunları söyledi: "Emekli genelkurmay başkanımızın söylediği gibi Türkiye 1921 Kurtuluş Savaşı yıllarını yaşıyor. Buna inanıyorum. Burada olduğum için devlete küsmüyorum.

Bugünler gelip geçecek inşallah dedi. Şahin, Devlet hayatında bu tür yargılamalar olur. Biz devlete küsmüyoruz. Şuna inanıyorum. Daha önce genelkurmay başkanlarımız da aynı şeyi söyledi. Türkiye çok zor bir dönemeçten geçiyor. Bunun için bütün insanlarımızın çok dikkatli olması lazım. Önemli olan devletin, Türkiye'nin yaşaması. Başka söyleyecek bir şeyim yok.

Bugüne kadar nasıl mücadele yaptıysak, bugünden sonrada o mücadeleye devam edeceğiz. Buna emin olun."

(2014’ün haberi)

xxx

Geçmiş olsun Türkiye, Geçmiş olsun adalet, geçmiş olsun sokup, çıkaranlar !!! (E.K.)

 

 

Ne değil, nasıl !

 

Padişah, bir gece rüyasında tüm dişlerinin döküldüğünü, yemek bile yiyemez hale geldiğini görür.

 

Sıkıntı içinde uyanır. Vezirini çağırıp sarayın rüya tabircisinin hemen huzuruna getirilmesini buyurur. Uyku sersemi tabirci başı yanına gelince, padişah düşünü anlatıp sorar:

 

"Tabirci başı, bu rüya hayır mıdır, şer midir? Neye işarettir, hele bir söyle."

 

Tabirci başı biraz düşünür; sonra utana sıkıla:

 

"Şerdir, Padişahım" der.

 

Uzun yaşayacaksınız; ama ne yazık ki, tüm yakınlarınızın gözlerinizin önünde birer birer ölüp sizi yapayalnız bıraktıklarını göreceksiniz."

 

Bir an sessizlik olur; ardından padişah kükrer:

 

"Tez atın şunu zindana, felaket habercisi olmak neymiş öğrensin!"

 

Tabirci başı, yaka paça götürülüp zindana atılır. Padişah bir başka tabircinin bulunmasını emreder.

 

Huzura getirilen ikinci tabirciye de rüyasını anlatıp sorar:

 

"Hayır mıdır, şer midir?" der.

 

İkinci tabirci de önce biraz düşünür; ama sonra yüzü aydınlanır:

 

"Hayırdır, Padişahım!" der. "Bu rüya, tüm yakınlarınızdan daha uzun yaşayacağınızı gösterir. Daha nice seneler boyu ülkenizi yönetebileceksiniz."

 

Padişah, ağzı kulaklarında buyurur: "Bu tabirciye iki kese altın verin!"

 

Başından sonuna durumu izleyenler, tabirciye sorar:

 

"Aslında sen de tabirci başı da aynı şeyi söylediniz. Neden onu cezalandırdı da seni ödüllendirdi?"

 

Tabirci güler:

 

Elbette aynı şeyi söyledik; ama önemli olan, kimilerine NE söylediğin değil, NASIL söylediğindir.?

 

xxx

 

Evet, Türkiye’de birileri nasıl söylendiğini bilse tabirciye gerek kalmayacak ! (E.K.)

 

 

 

Yazık

İyi olmuş

Ne işi var o yaşta ki çocuğun orada

P.. acımadım bile…

Başbakan niye başsağlığı dilesin böyle komünistlere…

Oh geberip gitti..

İyi de birader o kadar hengamede 7-8 kişi ölmüş önemli mi?

Ekmek almak için çıkmasaymış , büyükleri çıksaymış..

Ve benzeri

Bir sosyal paylaşım sitesinde çoğunluğu erkeklerin yaptığı yorumlar.

Öyle bir hale gelmişiz ki, hepimiz kin nefret söylemi ile artık bileniyoruz..

Türkiye bunları hak ediyorsa, hala kin nefret saçan beyanatlar veriliyorsa..

Sen de, bende sonucuna katlanacağız.

Yazık bu güzel ülkeme… Yazık.

En çokta,  en büyük koltukta oturanlara …


45-16+268

 

 

Matematik hesabı değil.

Gaz kapsülü ile başından vurulup komaya girdiğinde 45 kilo idi.

Bu arada 6 kişi  Gezi olaylarında yaşamını yitiriyor yüzlerce kişi de yaralanıyordu.

Çocukları olan ülke yöneticileri ne bir başsağlığı ne de geçmiş olsun dediler. Teröristti bunlar, Ateisti bunlar, Çapulcu idi bunlar.

Mısır’da ölenlere göz yaşı dökenler bir damla göz yaşını dökmeyi bırakın nefret söylemlerini sürdürüp gittiler.

Birisi ise tam 268 gün sonra aradı. Ne var ne yok diye !!! O arada 16 kiloya düşmüştü ölmeden bir gün önce..

Ayni dakikalarda hastane bahçesinde polisler, yine gaz bombası atıyor, ortalığı savaş alanına çeviriyor, her şeyden habersiz yatan Berkin’in manevi huzurunu bile rahatsız ediyorlardı.

269  gün sonra Berkin Elvan öldü.

Bir çocuk sonsuzluğa uçarken,  bir çocuk 16 yaşında iş adamı olmanın keyfini yaşıyordu.

Birkaç çocuk ise gemiler dolusu paralar ile uğraşıyorlardı.

Dilerim hiç kimseye evlat acısı vermez yüce yaradan.

Ancak o zaman anlaşılır anaların, babaların, kardeşlerin acısı.

Ateş artık düştüğü yeri yakmayacak sadece…

Mezar taşı

 

 

Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için

 

Gelmesin reddeylerim billahi öz kardaşımı

 

Gözlerim ebna-yı ademden o rütbe yıldı kim

 

İstemem ben fatiha , tek çalmasınlar taşımı

 

xxx

 

Bir hırsız Şair Eşref'i öldükten sonra da utandırmamış , mezar taşını çalmıştır.

 

xxx

 

Ordu'da 300 gram ekmek 250 grama düşürülerek yine 1 tl'den satılmaya başladı.

 

Türkiye'de her şey gizli yapılıyor!!!!

 

Ekmeğe de yıllardan bu yana bu tür zam yapılıyor.

 

Gramajı düşür fiyatı ayni bırak halk yemesin!!!

 

Ekmeği değil canım yediği kazığı....

 

 

 

 

KIYIR KIYIR
5 liralık fındığı 3 liraya satarken aldığın dönüm parasını kar saymadın mı ?
Ya arkadaş benim fındığım aslında 5 lira, bak Avrupa’ya satılan fiyata niye verilmiyor demedin aldın sözde avantayı oturdun aşağıya…
Böyle kıyır kıyır devam ettin…
Şimdi don olmuş fındık yanmış kayıp en azından yüzde elli.
 Yalandan ağlıyorsun.
Sigorta yap demişler ( Ha verilen para çok değil ama ) yarısını devlet ben karşılıyorum demiş onu bile yaptırmamışsın.
Alışmışsın ya avantaya…
Üstünde ki yerleri bile başkalarının üstüne verip fakirlik edebiyatı ile bulgur, kömür, şeker, şu filan alıp ağzını silmişsin…
Eeee üzülme elinde ki az fındıkta olsa satarsın şimdi 8-10 liraya yine kurtarır seni.
Fındığı neredeyse hiç olmayanlar mı ne yapacak ?
Onlarda daha önce aldığı avantalara saysın…
Pancara gelince kıyır kıyır var ya aynen ondan !!

 

İyice şaşırdı bunlar !

AK Parti Milletvekili Metin Külünk, Habertürk Televizyonu’nda Balçiçek İlter’in konuğu oldu. Burada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Külünk’ün, yolsuzluk soruşturmasıyla ilgili açıklamaları dinleyenleri şoke etti.

 “İki kişi arasındaki telefon görüşmelerini dinleyerek bunu bir darbe girişiminin aracı haline göterek İslam hukukunun hiçbir yerinde yoktur.” diyen Külünk, yolsuzluk soruşturmasıyla ‘insanların günah işleme özgürlüğüne müdahale edildiğini’ anlattı. Yolsuzluk ve rüşveti ‘günah işleme özgürlüğü’ ifadeleriyle meşrulaştıran Külünk,

 “Allah, insana günah işleme özgürlüğü vermiştir. İnsana ‘günahsızlık’ talep etme hakkı vermemiştir. Af dileme hakkı vermiştir. Bununla beraber günah işleme özgürlüğü vermiştir. 17 Aralık darbe girişiminin hiç felsefi boyutu konuşulmadı. Bu noktada Diyanet İşleri’ne ciddi anlamda görevler düşüyor. Yani insanların günahları üzerinden siyaseti çıkmaza düşürmek ya da insanların günah işleme özgürlüğünü elinden alacak şekilde bireylerin hayatlarına müdahale etmek anlayışı, muhaberat devletinden öte bir anlayıştır. İnsanların günah işleme özgürlüğüne müdahale ediyorsunuz. İnsanların eksiklikleri üzerinden siyasi darbe girişimi aracı olarak kalktığınızda aslında Allah’ın hududuna müdahale ediyorsunuz. Bu, bireye, ‘sen günah işleyemezsin’ baskısıdır.”

xxx

Bu sözler bu ülkede milletvekilliği yapan bir kişiye ait. TBMM resmi internet sitesinde ki  öz geçmişini de paylaşıp sonra devam edeyim:

Metin Külünk, 16 Kasım 1960'ta Rize'de doğdu. Babasının adı Muhammet, annesinin adı Şazimet'tir. İnşaat Mühendisi; Yıldız Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi. 1984'te özel bir firmada iş hayatına atıldı ve çeşitli kademelerde yöneticilik görevlerini üstlendi. 1975-1976 yılları arasında Milli Türk Talebe Birliği Orta Öğrenim Yönetim Kurulu Üyeliğinde bulundu. 2004 yılından bu yana kuruculuğunu yaptığı "Küreselden Yerel'e Türkiye'yi Konuşuyoruz Platformu’nun Başkanlığını yürüttü. Yayınlanmış 5 kitabı ve çok sayıda makalesi bulunmaktadır.

xxx

Ey yüce necip Türk milleti !!! Senle alay ediyorlar, dalga geçiyorlar..

Koyun yerine koyuyorlar hala farkında değil misin..

Bu milletvekilinin demesine göre benimde günah işleme hakkım var!!

 

KADIN

Kimi der ki kadın 
Uzun kış gecelerinde 
yatmak içindir. 
Kimi der ki kadın yeşil bir 
harman yerinde dokuz zilli 
köçek gibi oynatmak içindir. 
Kimi der ki ayalimdir, 
Boynumda taşıdığım vebalimdir. 
Kimi der ki hamur yoğuran, 
Ne o,ne bu,ne döşek,ne köçek, 
Ne ayal,ne vebal 
O benim kollarım,bacaklarım 
Yavrum,annem,Kız kardeşim, 
Hayat arkadaşımdır. 

Nazım Hikmet Ran

(Dünya Kadınlar günü kutlu olsun. E.K. ) 

Şaştım vallahi !!!

Başbakan Erdoğan yerel medya temsilcileriyle Ankara'da buluştu. Burada bir konuşma yapan Erdoğan, internete sızan Adalet eski Bakanı Sadullah Ergin ile konuşma kayıtlarını doğrularken, " Benim adalet bakanıma yakından takip ettirmemden daha tabi ne olabilir. Bana ilgili kuruluşumun verdiği bilgiler SPK'nın verdiği bilgiler çok çok tehlikeli bilgiler. Paralel yapı veya dışındaki ilişkiler. İkili ilişkiler yakından takip et dememi gerektiriyor. Bunu ben ülkem için yapıyorum." ifadelerini kullandı.

Erdoğan MilGem projesiyle ilgili olarak yaptığı telefon görüşmesini de doğrulayarak, "Bir çok ihaleler yapılıyor. Bir tanesi safdışı bırakılıyor. Şahsıma müracaat ediyorlar. Ben de kendisine dava aç diyorum. Dava neticesinde o ihalenin iptaline karar veriliyor. Bu ülkenin bu devletin 100-200 milyon dolar kazancı oluyor. Bu telefon görüşmesini dahi dinleyecek kadar bunlar seviyesiz. Bir hukuk devletinde böyle şeyler yaşanmaz." dedi.

xxx

Bilindiği gibi Alo Fatih bant kaydını oda kabul etmiş ne var bunda elbette konuşacağım müdahale edeceğim demişti.

xxx
Ağbi o zaman tek montaj, dublaj ‘Paraları sıfırla ‘ kaseti mi ?

Şaştım kaldım vallahi…

Kimin yüzü kızarmalı?

Orduspor’da menajerlik görevini yapan Muhammet Dilaver dert yanmış:

"Ordu'da bulunan eczaneler birer ilaç verseler ilaç sorunumuz kalmıyor. Biz kulüp olarak ilaca bile para veriyoruz. Kömüre para veriyoruz. Sürekli iş adamlarını arıyoruz. Ordu'da kulübün ısınması için yok mu bir kamyon kömür getirecek insan? Böyle bir kampanya başlatıp kimse mi buna öncelik edemez? Bir kamyon kömür yaklaşık 7-8 bin lira para yapar. Kulübün ısınması için kömürü zaman zaman belediye ve valilik gönderiyor. Arada başkan gönderiyor, yönetim kurulundaki bazı arkadaşlar yardımcı oluyor ama baktığımızda hep toplamayla bu sorunumuzu aşıyoruz. Kulüp olarak suya bile para veriyoruz. Tabloya üzülmemek elde değil."

xxx

Doğru veya eğri Dilaver’in bu konuyu yüksek sesle dillendirmesi Ord’da ki iş adamlarının değil  Başta Nedim Türkmen olarak bazılarının yüzünün kızarmasına neden oldu?
Eğer Orduspor su, ilaç diye el açıyorsa bu ayıp kimin?

Bir kırgınlık bir dargınlık varsa, eski başkanların evlerine aidat borcunuz var ödeyiniz ödemezseniz icraya veririz diyenlerdir.

Onlarca yeni üye yaptılar. Onlarda  atılanların şerefine bir aidat fazla versinler de su ilaç temini görçekleştirilsin…

xxx

Ayıptır ayıp böyle bir beyanat verilmişse  yönetim kurulunun acilen toplanarak kongre takvimini şimdiden hazırlamalıdır. 


 YİNE

Yine gece sabahı bir türlü doğurmadı...
Yine gece karabasan gibi çöktü üstüme.. .
Yine gece yalnızlıklarımla dans etti...
Aslında ben ne kadar da severdim geceleri. Hele yıldızların kaymasını beklerken...
Aslında ben ne kadar severdim ölümü olmayan günleri, geceleri...
Aslında ben ne kadar severdim kızıllığı ile doğan günleri, dertleri, kederleri ve yoklukları beraberinde getirmeseydi...
(Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabım )

Lay, lay lommmm…

 

Bakkaldan 27 lira çalan çocuğa 27 ay hapis cezası Kahramanmaraş'ta, açık unutulan bakkalın penceresinden kolunu uzatarak kasadaki 27 lira parayı çaldığı iddiasıyla yargılanan 16 yaşındaki İ.B., 2 yıl 2 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı.

Bakkal Necati A.'nın şikayetçi olmadı, ancak İ.B. hakkında kamu davası açıldı. Kahramanmaraş Çocuk Mahkemesi'nde görülen davada savunma yapan İ.B., "Çaldığım parayı aslında verecektim, fakat gidip konuşmaktan utandım ve zararı gideremedim" dedi.

Mahkeme, önce 4 yıl hapse çarptırdığı İ.B.'yi, yaşının 18'den küçük olması ve iyi hal indirimi yaparak cezasını 2 yıl, 2 ay ve 20 güne indirdi. Daha önce de ceza aldığı için İ.B.'ye verilen 27 aylık bu hapis cezası ertelenmedi.

Avukatı kararı temyiz ederken, cezanın Yargıtay tarafından onanması halinde İ.B., cezaevine girecek.

xxx

Karnı aç olduğu için 3 dilim baklava çalan çocuklara da 6 yıl hapis cezası verilmiş , mahkemeye çıkartılırken 12 yaşında ki çocuğun bileğine takılan zincir bir askerin eline de bağlanmıştı…

xxx

Lay lom, looommm Türkiye, yaşı Necip Türk milletim. Neyi hak ediyorsak onu yaşıyoruz..

Mutlu olun emi !?

 

Tuncay Özkan, 23 Eylül 2008 günü sabahı süregitmekte olan Ergenekon soruşturması çerçevesinde gözaltına alındı ve daha sonra tutuklandı.  6 seneye yakın sure boyunca Silivri Cezaevinde bulunan Özkan, Ergenekon üyeliği nedeniyle 5 Ağustos 2013 günü Silivri'de yapılan yargılamada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı…

Tuncay Özkan’ın kızı Nazlıcan Özkan’ın twitter’da yazdığını okuyalım: ( Bakan çocukları ve Zarrap’ın tahliyesi üzerine )

“Tahliye haberini aldım. Yarın benim yerime Silivri'ye gidip 6 yıldır suçunu soran ve cevap alamayan babamın yüzüne bakacak gönüllü arıyorum.”

xxx

            Vicdanı olan, ahlakı olan, yüreği olan ne diyebilir ki bu sözün üstüne.

Ey Adalet söyleyecek sözün var mı ?

Lafı uzatmaya gerek yok.

Bu ülkenin evladı olarak büyük acılar ve kederler içindeyim..

Mutlu olun emi !?

 

 

 

UYSADA, UYMASADA!

STOCKHOLM SENDROMU

“Şiddet uygulayanın ilk hedefi kurbanı köleleştirmektir ve bu amaca kurbanın hayatının her alanında despotça bir denetim kurarak ulaşır.  Ancak salt boyun eğme onu nadiren tatmin eder; suçlarını haklı göstermenin psikolojik ihtiyacı içindedir ve bunun için kurbanın onayına ihtiyaç duyar. Bu yüzden durmaksızın kurbanından saygı minnet ve hatta sevgi göstermesini talep eder. Saldırganın nihai hedefi gönüllü bir kurban yaratmak gibi görünmektedir”.

(Herman, 1992)

GELİŞİM SÜRECİ

Bu sendromun ortaya çıkmasının temel nedeni, hayatta kalma içgüdüsüdür.

Dış dünyadan tamamen soyutlanan kurban, ihtiyaçları için kendisine baskı yapan kişiye bağımlı olduğunu hisseder. Saldırganın yaptığı küçük iyilikler kurbanın gözünde büyür, zamanla kurban kendisini saldırganın yerine koyup olayları onun gözünden görmeye, yaptıklarına hak vermeye başlar.

 

Kurban tarafından baskıcının şiddet eğiliminin tamamen göz ardı edilmesi sonucunda, içinde bulunulan tehlike de reddedilir.

Kurban, tek olumlu ilişkisinin şiddet gösteren ile kendi arasında olan olduğunu düşündüğü için bu ilişkiyi de kaybetmek istemez ve dolayısıyla saldırgandan ayrılması gittikçe zorlaşır.

Stockholm Sendromuna yani saldırganla özdeşleşmeye yatkınlık yaratan durumlar

1.Hayati tehlikelilik durumu

2.Dış dünyadan soyutlanmışlık

3.Bulunduğu ortamdan kaçamaz halde olma (ya da kaçamayacağına kanaat getirmişlik durumu )

4. Saldırganın ara sıra arkadaşça ve yakın davranması

Graham ve Rawlings (1998) bu koşulların genellikle aile içi şiddet olaylarında ortaya çıktığını ve kurbanların saldırganla özdeşleşme gösterebileceklerini belirtirler.

Bu durumlarda şiddete uğramış kadın, saldırganı kışkırtacak veya öfkelendirecek herhangi bir şey yapmaktan çok korkar. Onun takdirini kazanmaya çalışır ve onun tarafınaymış gibi davranır.

Savaşta, savaş esirlerinde de karşı tarafa patolojik bağlanma söz konusu olur.

Saldırganıyla özdeşim kurulan bu durumda rehin alan kişiye mağdur taraf çeşitli duygular besleyip, onunla özdeşim kurar ve kişide kişilik değişimi yaşanır.

STOCKHOLM SENDROMUNUN GÖRÜLDÜĞÜ BELLİ BAŞLI GRUPLAR

Rehin alma durumu ve benzer bir baskı yaratan kaçırılma durumlarında (rehine-esir alan)

Tecavüze uğrama, ensest ya da cinsel tacize maruz kalan çocuklarda  (istismara uğrayan çocuk-istismar eden ebeveyn)

Savaşta bulunma, savaş esirleri, toplama kamplarında yaşama durumlarında

Hayat kadınlarında (pazarlanan)

Aile içi şiddete maruz kalınması durumlarında  (dövülen eş-döven eş)

Yoğun dini  (tarikat benzeri ) ve siyasi baskı uygulanması durumlarında (brainwashing durumlarında)  (takipçi-lider)

Uzun süren hapishane deneyimlerinde (tutuklu-gardiyan)

Ev hapsine maruz bırakılma durumlarında

xxx

Yukarıda ki yazı bir bilimsel dergiden alıntıdır.

Bu yazıyı okuma zahmetine katlanan okuyucularımıza şunu söylemek istiyorum; bu durumda insanlara rastlayabiliyor musunuz?

Mesela “o paralar fakirlere yardım için verilmiştir, o para hazinenin değil, çaldıysa ülke için çalmıştır falan filan” diyenleri kast ediyorum..

Yalanlar, yalanlar…

 

Son günlerde ki yalanlar ve ortaya çıkan gerçekler birilerinin  suratını bile kızartmaya yetmiyor.

 

Siyasetten tutun medyaya, medyadan tutun, sokakta ki adam kadar herkes rahatlıkla yalan konuşabiliyor. Ayni zamanda da dinden imandan ve Kuran’dan gönül rahatlığı ile bahsedebiliyor.

 

Yalan, Kuran ve İslam üzerine ‘Hadisleri’ derledim!!! Bilip de bunlara devam edenlerin günahları nasıl bağışlanır onu da bilemem!!!

 

xxx

 

Yazıklar olsun o kimseye ki halkı güldürmek için yalan söyler. Veyl (azâbı) ona, veyl (azâbı) ona, veyl (azâbı) ona.

 

Yalan, rızkı azaltır

 

Yalan, nifak kapılarından biridir

 

İman sahibi, her hataya düşebilir. Fakat, hainlik yapamaz ve yalan söyleyemez

 

Doğru olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan sakının, yalan fücura, fücur ise Cehenneme götürür

 

Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir. Yalan söylemek, iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitneden de kötüdür

 

(Pazarcıların çoğu facirdir! Çok yemin ederek günaha girerler ve yalan söyleyerek alış-veriş yaparlar

 

Yalan yere yemin etmek, evleri ıssız bırakır

 

Sizler yardım görecek, ganimetler elde edecek ve birçok memleketleri fethedeceksiniz. Sizden kim bu vakte ererse, Allah`tan çekinsin, ma`rufu emredip, münkerden de nehyetsin. Kim de bile bile bana yalan nispet ederse, ateşteki yerini hazırlasın.”

 

Beş günah vardır ki, keffâreti yoktur .Bunlar; Allâh’a şerik koşmak,bi-gayri hakkın adam öldürmak,mü2mine bühtan ve iftira etmek, muharebe günü kaçmak ve yalan yere yemin ile hakkı iptal etmek

 

Kişiye, şerrinden korkulduğu için ikramda bulunulacak. Görünüşte dost fakat esasında düşman insan sayısı artacak, sözler hep yalan ve birbirine muhalif olacak, amir ve memur çok, doğru iş yapan az olacak.

 

Münafığın alameti uçtur: Konuştuğunda yalan söyler, vaat verdiğinde yerine getirmez, emanet olunduğunda hainlik ede

 

Allah, üç kimsenin yüzüne bakmaz :

 

1- Izrarını sürüyerek yürüyen kibirliyi,

 

2- Verdiği şeyi başa kakanı,

 

3- Malını yalan yeminle satanı

 

 

Alo baba

 

Efendim oğlum…

 

Şey baba,

 

Ne oldu…

 

Şey…

 

Söylesene oğlum…

 

Açık öğretim kayıt tazeleme ve kitap parası isteyecektim….

 

Kaç lira?

 

475 tl

 

Ne diyon oğlum yaaaa.

 

 Aldığımız 950 TL emekli maaşı ay ortasında para mı var…

 

( İki tarafta da derin bir sessizlik)

 

Sonra devreye baba girer:

 

 Ne yapalım oğlum.. Bulacağım bir yerden sıkma canını okul işi bu..

 

Sağol baba. Sağol…

 

xxx

 

Evet sonrası malum o baba bir yerden bulup buluşturacak borcuna yeni borçlar katarak oğlunun zorunlu isteğini yerine getirecek…

 

xxx

 

Diğer babalar?

 

Azıcık para, sakla, nasıl saklayayım  oda dolduruyor. Bölüştür amcana, kardeşine, damada falan filan…

 

xxx

 

Hakkımı zerre kadar helal etmiyorum.

 

Bunlara kim seyirci kalıyor kim destek veriyorsa da onlara da.

 

İki elim iki cihanda da yakanızdadır…

 

GÜLE GÜLE USTA

Klarnet denince akla gelen ilk isimdi.

Dünyaca ünlü Woody Allen, Alain Damiens, Sarah Elbaz, Barbaros Erköse Mustafa Kandıralı gibi sanatçılar onun klarnetini çaldı. 2 Yıl önce Türkiye'ye gelen Woody Allen onun klarneti ile sahneye çıkmış ve ondan övgü ile bahsetmişti. 

Bayadı köyünde 1942 yılında Çakı bıçağı ile başlayan serüven ne yazık ki dün son buldu.

En son olarak Mermerden ürettiğe klarnetle de yine dünyada isim yapmıştı.

Kanserdi ve kaçınılmaz son geçtiğimiz gün onu buldu dünde Bayadı köyünde toprağa verildi.

Dilerim 'Mesleğimi torunlarıma devrettiğim' dediği gençler hiç olmazsa onun yolundan birazcık ilerlerler.

Usta mekanın cennet olsun, Mevla rahmet eylesin...


İDANIDA DEVAM!!!

 

 

Ekonomi Bakanlığı görevinden 17 Aralık'ta yapılan yolsuzluk operasyonun ardından istifa eden AK Parti Mersin Milletvekili Zafer Çağlayan, Mersin Erdemli İlçesi'ndeki toplu temel atma töreninde yaptığı konuşmada Başbakan Erdoğan ile Dolmabahçe Çalışma Ofisinde görüştüğünü söyledi. Çağlayan üç ay önce siyaseti bırakacağı açıklamasını hatırlattı ve, "Son gelişen olayla birlikte inadına Erdemli’ye, inadına Mersin’e hizmet etmeye devam edeceğim" dedi.

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Mersin’de Sorgun barajı temel atma törenine katıldı.

Zafer Çağlayan burada AK partililere hitap etti.

Başbakan Erdoğan ile Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde görüştüğünü ifade eden Çağlayan konuşmasında şunları söyledi:

Bu oyuna kanmayın. Mesele Türkiye’nin geleceği meselesidir.

27 senedir sanayicilik yapmış, fakirliği zenginliği de bilen birisiyim.

7 yıldır Ak Parti kadrolarında şerefle milletime hizmet ediyorum.

20 senedir basının önünde olan bir kardeşinizim.

Benim sizlerden gizli hiçbir şeyim olmadı olmayacaktır da.

Bizim Allah’tan başka kimseye veremeyecek bir hesabımızı yok. Biz, Sayın Başbakanımızın dediği gibi kefenimizle yola çıktık.

Bu memleket için Zafer Çağlayan kurban edilecekse, sizler için Zafer Çağlayan bin kez kurban edilsin.

Gelin usulsüzlüklerle dolu bu hadiseyi ortaya çıkartın.

Üç ay önce siyaseti bırakacağımı söylemiştim.

Şimdi buradan sizlere yeni bir havadis veriyorum.

Son gelişen olayla birlikte inadına Erdemli’ye, inadına Mersin’e hizmet etmeye devam edeceğim.

XXX

Yukarıda ki satırlar  bir habere konu olmuştur. Yüce necip Türk milletine sunulur… (E.K)

 

Ne oldu?

 

Aylarca haber yaptım.

Yıllardan bu yana haberleştirdim.

Rıhtımı perişan ettiler. Eski liman işletme binasının çatısına bir el bile atmadılar. 

Belediye bu şehrin girişinde ki bina için niye Çakıroğlu'nas baskı yapmıyor. Bu iskele işletmesi ihale edildi diye devletin yetkilileri perişan edilmesine kırılmasına nasıl ses çıkarmıyor demiştim.

Şimdi Çakıroğlu karlı olmadığı diye iskeleyi terk etmiş. Çakıroğlu bir yıllık karı ile bu ihaleyi 49 yıllığına almıştı. Mesut yılmaz iktidarı zamanında. Bedava verilmişti bedavaya.
O günlerde de ben bunları yazıp eleştirirken millet sesini bile çıkarmıyordu.

Şimdi ise harabe halinde terk edildi diyorlar.

Allah'ını seven söylesin suçlu kim. Bu rezilliğe göz yumanlar mı suçlu yoksa Çakıroğlu mu ?

OY, OY…

 

Birisi bir benzetme yapmıştı. Dağda ki Çoban’ın oyu ile benim oyum bir olur mu diye. Hepimiz kınamıştık. Dağda ki çobanın aklı başı yok mu ne demek şimdi bu diye.. 

Ancak Bursa’dan gelen bir haber Necip Türk Milletinin nelere kadir olduğunu göstermeye yetti.

Şimdi bu adamla ben aynı sandığa gidiyor ve ülkenin yönetimine yön veriyoruz öyle mi ? 

Buyurun okuyun bakalım :
xxx
Hasan Köz (47) adlı vatandaş, dizide Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’nın öldürülmesinin canlandırıldığı sahneden etkilenerek suç duyurusunda bulundu.
Şehzade Mustafa’nın itibarının iade edilmesini isteyen Köz, Kanuni Sultan Süleyman’ın padişahlığının alınmasını istedi.
Uzun zamandır diziyi takip ettiğini ifade eden Köz, “Ben diziyi izliyorum ve bundan çok etkilendim. Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlunu boğdurarak öldürmesi sebebiyle adliyeye geldim ve Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundum. Şehzade Mustafa’nın itibarının iade edilmesine ve padişah Kanuni Sultan Süleyman’ın padişahlığının geri alınmasını istiyorum. Dizi beni çok etkiledi” dedi.
xxx

Çobanın oyunu bilmem ama benim oyum şimdi bu adamla bir mi yaaaa!!!
Bu dilekçeyi savcı kabul etmeyerek bu şahsın akli dengesi yerinde olup olmadığı için tam teşekküllü bir hastaneye sevk etmesi gerekmez miydi !? 
xxx

Sansür mü, Bilal ağa ile marabasına ne?! Başlıklı bir yazı yazmış ve internet yasası ile ilgili görüşlerimi dile getirmiştim.

Cumhurun başı yasayı onaylamış.

Bakın o gün yazıyı nasıl bitirmiştim.
Cumhurbaşkanı bunu pek beğenmediğini ima ediyor. Göreve geldiğinden bu yana kaç tane kanun teklifini geri gönderdi hatırlamıyorum. Kabul ettiği birçok tekliflerde Anayasa mahkemesinden döndü.
Bakalım bu yasayı da gelir gelmez onaylayacak mı yoksa geri mi gönderecek…
Çok merak ediyorum çok.
Benim Cumhurbaşkanım olmadığı için ne yapacağını merak ediyorum. Benim Cumhurbaşkanım olsa bir dakika bile tereddüt etmez ne yapacağını bilirdim!!!
xxx

Benim Cumhurbaşkanım olamadın, olamıyorsun ve olamazsın!!!


  Muhalefet

 

 

 

Milletin anasına küfür edenlerden şikayetçi olmayan, savcılığa iki satır dilekçe yazmayan, her gün kendine hakaret eden padişahı huşu içinde dinleyen ve tüm yalanlarına ‘ne yapalım muhalefete yeteri kadar yer verilmiyor medya satılmış” kavramına sarılan bu muhalefet olduğu sürece AKP bu seçimi de silme götürür.

Biz versek ne olur hakimler savcılar onların elinde istediklerini yapıyor mantığı ile hareket edip bunca rezilliğe., bunca ahlaksızlığa, bunca rüşvete, bunca yolsuzluğa halk tabanını yanına alıp  müdahale edemeyen, etmekte zorlanan ve kaçamak oynayan Muhalefet önümüzde ki yerel seçimlerde de boyunun ölçüsün alırsa şaşırmayın.

Ankara’dan muhalefet yapan ve bunu hala siyaset sananlar seçime 3 gün kala meydanlara çıkarak halka neyi anlatabilecekler.

Türkiye’ye 20 ses düzeni taşıyan minibüs  salıp halkı aydınlatmaktan veya propaganda yapmaktan aciz muhalefet Ankara’dan başlayarak Türkiye’nin her yanına dağılacak şamarı yiyerek   Nisan ayı başı itibarıyla gayri meşru hale düşecektir.

Aha buraya yazıyorum.

GÖNÜL

Gönül bu, kırılır, darılır , üzülür ama kin tutmaz.
Gönül bu, her şeyi zamana bırakır... 
Gönül bu, yapılanları yok saysalar da "hatır" vardır der es geçer...
Gönül bu, gün gelir çiçekleri açtırır, gönül bu tuzakları yıkar geçer...
Gönül bu, yetiştirdiği çocuğunu iktidar uğruna boğmaz...
Gönül bu, ne söylendiğine ve söyleyenlerin söylediklerine değil, yaşadıklarına içine nakşettiklerine bakar.
Gönül bu, yılmaz, yıkılmaz ve her şeye rağmen doğruların yolunda devam eder gider.
Gönül bu, ne ekmek ister ne de su...
Sadece ve sadece gönül ister gönlüne göre...
(Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımdan )

Sıkıldım

            Bu kirli siyasetin, bu yalanın, bu dolanın., yolsuzluğun, rüşvetin ve hiçbir şey olmamış gibi salıverilenlerin  ortamından biraz uzaklaşalım istiyorum.

 

Trabzonlu Yazar M. Nihat Malkoç’un ödüllü bir şiiri elime geçti. Ordu Güzellemesi adı altında .

Bu gün biraz bu şiir ile rahat bir nefes alalım bari…

ORDU GÜZELLEMESİ

 

Meydan okuyorsun geçen yıllara

Çoğa değişilmez azın can Ordu!...

Aşkınla tutuşan düşer yollara

Mihmanın çok olur yazın can Ordu!...

 

Karadeniz’imin şirin ilisin

Candan sevenlere sevda dilisin

Gönül bahçemizin gonca gülüsün

Aşığı del’eyler nazın can Ordu!...

 

Çıkıp Boztepe’ye seyran eyledim

Gezip görenleri hayran eyledim

Yüreğimi sana meydan eyledim

Gönlümü şen eyler hazzın can Ordu!...

 

Hayat dediğimiz muammayı çöz!...

Cömerttir tabiat, bayram eder göz

Seni anlatmada aciz kalır söz

Karagöl’de yüzer kazın can Ordu!...

 

İnsanın karınca, kovanda arı

Ordu dereleri aksa yukarı

Yere düşürmezler onur, vakarı

Sadakat timsali tazın can Ordu!...

 

Hazan geldiğinde bozulur bağlar

Gün gelir yas tutar, türküler ağlar

Yaylada kavrana basılır yağlar

Şen nağmeler çalsın sazın can Ordu!...

 

Çiftçinin emeği, alın terisin

Hakikati gören gözün ferisin

Yaz vakti fındığın harman yerisin

Güzeldir fistanın, bezin can Ordu!...

 

Ulugöl yemyeşil, mesire yeri

Göl büyüler seni, dönmezsin geri

Unutursun orda gamı, kederi

Gönülden gönüle gezin can Ordu!...

 

Kadim kentte tarih durur kıyama

Aybastı her gece girer rüyama

Kim söz edebilir asil mayama?

İffet abidesi kızın can Ordu!...

 

Kentten uzak düşer gül Mesudiye

Tarihin ak yüzü Hakk’tan hediye

İnsanlar ilinden kopar ne diye?...

Paslı bir ok gibi sızın can Ordu!...

 

Bir başka güzeldir baharı, yazı

Coşturur insanı kemençe, sazı

Denize âşıktır erkeği, kızı

Kesilmek bilmesin hızın can Ordu!...

 

Sevdik yeşilini; bayır, düzünü

Ruha ayna yaptık güzel yüzünü

Burda bulmak mümkün Hakk’ın izini

Aşikar olur mu gizin can Ordu?...

 

Yaşarken görmeli Karadeniz’i

Çambaşı Yaylası çağırır bizi

Kotyora’dan şehrin çözülür gizi

Güzeldir her rengin, bozun can Ordu!...

 

Fatsa, Ünye uzar sahiller boyu

Denizi masmavi, berraktır suyu

Munistir bu şehrin halkının huyu

En büyük senettir sözün can Ordu!...

 

Yeşerir Karagöl gelince bahar

Kalmaz yücelerde, erir cümle kar

Bu şehirde beni çeken bir şey var

Meleşir bayırda kuzun can Ordu!...

 

Canik Dağı, başın kaplıdır duman

Senden uzaklarda, ayrılık yaman

Kanayan yarama vuslattır derman

Katığımdır hicran, hüzün can Ordu!...

 

İsmin ne asildir, veriyor gurur

Hasret kurşun olur, kalbimden vurur

Dalgalar denizle söyleşir durur

Güzeldir yamacın, düzün can Ordu!...

 

Gölköy’de durana bir lokma yeter

Sıla burcu burcu, gözümde tüter

Kumru’ya kavuşsam hasretim biter

Soyunur libastan güzün can Ordu!...

 

Ünye Kalesi’nde tarih ses verir

Bahar geldiğinde dağda kar erir

Ordu’ya gidenler cenneti görür

Ay’ı kıskandırır yüzün can Ordu!...

M. NİHAT MALKOÇ / T R A B Z O N

 

 Çocuklara dağıtılan kitaptan seçmeler!!!

“Çiğli Kaymakamlığı tarafından gerçekleştirilen ilköğretim öğrencilerine yönelik 81 İl 81 Kitap Projesi kapsamında, hurafelerle dolu kitapların içinde yer alan ifadelerden bazıları.. (Dünkü bu köşede çıkan yazının devamı niteliğindedir)

 xxx

‘En büyük maske nedir sence? Laiklik! Türk İslam medeniyetinin karşı karşıya kaldığı tehlikelerin en önemlisi bu bence! Gizli yabancı güçler tarihte, ahlakta, dinde en büyük tahribi laiklik maskesi altında yapıyor.’

‘Devlet ilahi irade üzerine kuruludur. Allah yolunda savaşmak demek, ancak Allah’ın koyduğu kurallar çerçevesinde savaş kararı alınabilir. Yeni bu ölçüler içerisinde bir suçluyu öldürmek mümkün olabilir.’

‘Atatürk’ün cumhurbaşkanı olmasından sonra başbakan olarak yönetimi ele alan İnönü, çok kurnaz bir siyasetçiydi. Kısa zamanda bütün ipleri ele almasını bildi. İsmet İnönü, Türk İslam medeniyetinin bütün kurumlarını ve kavramlarını toptan inkâr eden bir fikir sahibiydi. 1950’ye kadar sürekli hale getirdiği iktidarı döneminde, milli ve manevi değerleri yok etmek için çalıştı.’

‘CHP seçimi valilerin ve polisin yardımı sayesinde kazanabilmişti. Atatürk, cumhuriyeti bir diktatörün eline bırakmak istemiyordu. Atatürk’ün ölümünden sonra Milli Şef, şimdi de Atatürk’ün bütün hatıralarını silecekti. Kendi heykellerini yaptırmış, pullardan ve paradan Atatürk’ün resimlerini kaldırmıştı.’

‘Ehlisünnet geleneğinde takiye yoktur. Biz cumhuriyet ve demokrasiyi gerçek manasıyla seviyoruz. Ancak laiklik adına milleti kuşatma altına alan gizli güçlerin takiye yaptıkları ve dine karşı temelden düşman oldukları şüphesini taşıyoruz.’

‘Sonuçta cariyeler köle statüsündedir. Sahipleri padişahtır. Padişah isterse onlarla karıkoca hayatı yaşayabilir. Çünkü köle, İslam hukukuna göre maldan sayılır. Mal sahibi malını dilediği gibi kullanma hakkına sahiptir. Padişahlar, hür ya da köle İslam hukukuna göre aynı anda sadece dört kadına nikâh kıyabilir üzerine cariye de alabilirdi.’

‘Zaman cemaat zamanıdır... Bu ses hayatını milletin hayatı için feda eden İmam Bediüzzaman’dan başkası değildi...’

‘Nur talebeleri adıyla anılan fikir akımı, binlerce mahkemede Türk İslam medeniyetini savundular.’

‘Binlerce avukat, kâtip, mübaşir, milyonlarca insan, Nur Risalileri denilen eserleri okudu. İslam medeniyetinin yüceliğine inandı. İmanını kurtardı. İnkâr fırtınası dindi.’

‘Furkan bir gün yeni arkadaşına kedileri neden sevdiğini sordu. Çünkü oğlum, onlar mırıl mırıl Allah’a zikrediyorlar.’

‘Şerbetçi dede, Hasan’ı fark edince afiyetle böreğini yiyen zayıf bir kediyi gösterip sordu: Duyuyor musun? Neyi? dedi Hasan. Zikrini. Ne zikri? Şerbetçi dede, Hasan’ın yüzüne baktı. Ya rahim, ya rahim diyorlar kulağını yaklaştır da dinle dedi.’

‘İbrahim öğretmen Abdullah’a döndü, ‘Peki ya dünyamız Abdullah? Sence uzay boşluğunda kendi kendine mi duruyor? Böyle bir güç ki, yıldızları, gezegenleri, galaksileri bir arada tutuyor, güneşe ışık, aya parlaklık veriyor. Dünyamızın havada durmasını o sağlıyor. Bu kitapları seneler önce Bediüzzaman Said Nursi isimli bir alim yazmış.’ Çocukların aklına süper bir fikir geldi. Bu yaz tatilde hep beraber Nur Dede Kampı yapalım mı?’

İKİ HABER, YORUMSUZ

 

            Okumayanlar veya gözünden kaçanlar için iki haberi paylaşıyorum sizinle.

 

Tuz mu kokmuş yoksa bütün insanlığımız, adalet mi, ahlak mı kokmuş varın anlayın siz..

 

xxx

 

“Çiğli Kaymakamlığı tarafından gerçekleştirilen ilköğretim öğrencilerine yönelik 81 İl 81 Kitap Projesi kapsamında, hurafelerle dolu kitapların dağıtımı devam etmektedir.

 

‘Beyaz atlara binen melekler, İslam düşmanlarını birer birer öldürdüler. İnkârcıların kalplerine korku salacağım. Vurun boyunlarına. Doğrayın parmaklarını!’ gibi akla hayale gelmeyecek iddialar ve ithamlar bulunmaktadır.

 

- Yukarıda bahsedilen iddialar doğru mudur?

 

- Eğer doğru ise, ilkokul ve ortaokul öğrencilerine yönelik olarak hazırlanan bu projenin amacı nedir?

 

- Projenin kaynağı nedir?

 

- Laiklik ilkesinin bir maske olarak lanse edilmesi ne anlama gelmektedir?

 

- İsmet İnönü hakkında yazılan ‘çok kurnaz bir siyasetçiydi. Kısa zamanda bütün ipleri ele almasını bildi. İsmet İnönü, Türk İslam medeniyetinin bütün kurumlarını ve kavramlarını toptan inkâr eden bir fikir sahibiydi. 1950’ye kadar sürekli hale getirdiği iktidarı döneminde, milli ve manevi değerleri yok etmek için çalıştı’ cümleleri ile verilmek istenen mesaj nedir?

 

- ‘Beyaz atlara binen melekler, İslam düşmanlarını birer birer öldürdüler. İnkârcıların kalplerine korku salacağım. Vurun boyunlarına. Doğrayın parmaklarını’ ifadeleri ile yapılmak istenen gencecik çocuklarımıza şiddet duygusunu öğrenmek midir?" ( Kitapta daha neler yazıldığını merak ediyorsanız yarın bu köşede bulabilirsiniz )

 

xxx

 

İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Reza Zarrab ve sanatçı eşi Ebru Gündeş’in talebi üzerine benzeri görülmedik bir sansür kararı verdi.

 

Mahkeme, basına gönderdiği tebliğde, Zarrab’ın şüpheli olarak yer aldığı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda bulunan soruşturma dosyasıyla ilgili her türlü haber, röportaj, eleştiri ve dosyanın içeriğiyle alakalı yayın yasağı konduğunu bildirdi. Mahkeme, “Basın özgürlüğü bazı durumlarda sınırlandırılabilir” dedi. Taraf ’ın avukatı Veysel Ok, “Hukuk tarihinde ifade özgürlüğünü kısıtlayan böyle bir karar hiç görmedim. Bu ifade özgürlüğü ve toplumun haber alma hakkını engelleyen bir karardır.

 

 Kararda belirtilen ‘eleştirilemez’ ifadesi bir hâkimin taktir edeceği bir husus değildir. Eleştiri hiçbir şekilde engellenemez” dedi. Öte yandan CHP’li Bülent Tezcan, Zarrab’ın uçağına binen tek bakanın Ekonomi eski bakanı Zafer Çağlayan olmadığını söyledi. Tezcan, “Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Gıda, Bakanı Mehdi Eker ve Halk Bankası Müdürü Süleyman Aslan da Zarrab’ın uçağıyla umreye gitti” dedi.

 

 

 

 

Şeyh uçmaz mürit uçurur!!!

Daha önce bu konularda yazmıştım.

Bir söz vardır ‘ şeyh uçmaz mürit uçurur diye “

Kısa bir hatırlatma yapayım :

AKP Aydın İl Başkanı İsmail Hakkı Eser, 14 Kasım 2008’de yaptığı bir konuşmada Başbakan Erdoğan için "Başbakan bizim için adeta ikinci bir Peygamberdir" dedi. Bu benzetmenin çok yoğun tepki çekmesinin ardından, 2009 yılındaki mitinglerde Başbakan için "Son Osmanlı Padişahı" ve "2’nci Atatürk" pankartları asıldı.

Geçtiğimiz günlerde ise yine AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan, Başbakan Erdoğan için "Allah'ın bütün vasıflarını toplamış bir lider Sayın Recep Tayyip Erdoğan var. İşte bunun önünü kesmek istediler" ifadelerini kullandı.

Bu sözler sonrasındaki tartışma henüz devam ederken bu kez de Adana’dan Başbakan Erdoğan için “Halife” vurgusu yapıldı.

Adana’da 17 Aralık operasyonlarına tepki göstermek ve Başbakan Erdoğan'a destek vermek amacıyla 'Başbakan'a Sahip Çık' mitingi düzenlendi. Mitingde konuşan Tertip Komitesi Başkanı işadamı Enis Timuçin, “Büyüyen Türkiye'nin liderini yıpratmaya çalışıyorlar. Kabul etseler de etmeseler de o bir sembol. O, inançlı kesimlerin 90 yıldır görmüş olduğu zulme dur diyen bir sembol. Ve çok ilginçtir ki, Makedonya'nın 'One Minute'den sonra İslam coğrafyası için 'Halife' diye andığı tek lider o” dedi.

xxx

Dedik ya bunlar olduğu sürece bizim şeyh uçmaya devam edecek ayağı yere basmayacak.

Sözde yağcılık yapıyorlar. Padişahları da ölüme götüren dalkavuklar ve soytarılar değil miydi bir zamanlar !!!

xxx

Böyle başa böyle muhalefet

Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) Recep Tayyip Erdoğan,  Binali Yıldırım, Mehmet Cengiz, Nihat Özdemir, Hayrettin Özaltın ve Adnan Çebi hakkında suç duyurusunda bulundu. Yolsuzluk ve Rüşvet soruşturması kapsamında haklarında yakalama kararı çıkarılan işadamları Mehmet Cengiz ve Celal Koloğlu arasındaki görüşmede Cengiz’in kullandığı “milletin a… koyacağız” ifadeleri ne HKP kamu davası açılmasını istedi.

( Ana muhalefet yavru muhalefet partileri bu küfürlerden rahatsız olup da bir suç duyurusunda bulunmadı. Hak ediyoruz. Hak bize bu yakışır bunların sayesinde çok daha öpülürüz… Yazıklar olsun Muhalefet yapıyoruz diyenlere… )


Yakışır sana Özel paşa…

 2003 yılında Kuzey Irak'ta Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi emrini veren Amerikalı general Raymond Odierno, sessiz sedasız Ankara'ya geldi. Halen " ABD Kara Kuvvetleri Komutanı" görevini yürüten Odierno, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel tarafından da kabul edildi.

Türk askerinin başına çuval geçirilmesi olayı sırasında Irak'taki Amerikan kuvvetlerinin başında General David Petraus vardı. General Odierno ise, Petraus'un emrinde Kuzey Irak'taki Amerikan birliklerinden sorumlu komutandı.

Petraus, askeri kariyerini sonlandırıp CIA Başkanı olduğunda Türkiye 'yi ziyaret etmiş ve bu ziyaret sırasında da Türk yetkililere, "Türkiye'de benim adım çuvalcı general diye çıktı. Oysa çuval emrini ben değil, General Odierno vermişti" dediği basına sızmıştı.

Nitekim çuval olayı sırasında Genelkurmay 2. Başkanı olan Orgeneral Yaşar Büyükanıt da, Petraeus için "Çuval geçirme ile Petraeus'un ilgisi yok" açıklaması yapmıştı.

General Raymond Odierno, çuval olayının yaşandığı 2003 yılında Kuzey Irak'ta konuşlanan ABD 4. piyade birliğinin komutanı görevindeydi.

4. piyade birliğinin, 2. Irak savaşı öncesinde Türkiye'ye konuşlandırılması ve Irak'a buradan girmesi üzerinde Ankara ve Washington arasında resmi görüşmeler yapılmış, ancak 1 Mart 2003 tezkeresinin TBMM'de reddedilmesi nedeniyle Amerikan askerleri Türkiye'ye gelememişti.

ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler, 1 Mart tezkeresi sonrasında büyük gerginlik meydana gelmiş, aynı yılın 4 Temmuz gününde de Kuzey Irak'ta Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi olayı yaşanmıştı.

4 Temmuz 2003 tarihinde Kuzey Irak'ın Süleymaniye kentinde karargah kurmuş olan Türk Silahlı Kuvvetleri Özel Kuvvetler mensubu 11 Türk askeri ve Türkmen mihmandarları, dönemin Korgenerali Ray Odierno'nun komutanı olduğu ABD askerleri tarafından başlarına çuval geçirilerek gözaltına alınmışlardı.

Süleymaniye'den alınarak Bağdat'a götürülen Türk askerleri burada sorgulanmışlar, 60 saat süren gözaltı sonrasında serbest bırakılmışlardı.

xxx

Şart ve konu ne olursa olsun Türk Ordusunun kahraman askerlerine yapılanların biraz olsun karşılığı verilmek isteniyorsa idi,  TSK’nın Özel Paşa’sı bu kişi ile bir alt düzey görüştürme yapabilir hiç birini yapmıyorsa görüşmenin resmini çektirip internet sitesine koymazdı. İşte şanlı Türk Ordusunun son hali. Arınç ne demişti “iyi ki bunlarla savaşa girmemişiz!!!” Buna Özel Paşa ve Ordu’su da dahil mi acaba ? (Erol Karaer)

 


   Sansür mü, Bilal ağa ile marabasına  ne?!

Meclisten geçen “Yeni İnternet Yasası” Cumhurbaşkanı tarafından da onanırsa olacakların özetleri şöyle:

Anahtar kelimeler yoluyla içerik tespit edilecek ve bu anahtar kelimeleri barındıran sayfaların kaldırılması istenebilecek!

            URL tabanlı sansür uygulanabilecek… Site kapanmayabilir ama sitenin ilgili sayfasına erişim IP üzerinden engellenecek. Direkt olarak o sayfanın URL adresine yönelik bir sansür uygulanabilecek ve üstelik site sahibine kararın tebliğ edilmesi beklenmeyecek. Yani site sahibine bilgi vermek zorunlu değil.

Hakimler 24 saat içinde sansür kararı verebilecek ancak TİB (Türkiye İletişim Başkanlığı) gerekli görürse, kararı beklemeden 4 saat içinde siteye ya da URL’ye erişimi kesebilecek. Kısacası, servis sağlayıcılar 4 saat içinde sansür kararını uygulamak zorunda.

Artık DNS değiştirilerek yasaklı bir siteye girmek mümkün olmayacak, erişim direkt olarak IP üzerinden sınırlandırılacak.

 Hosting firmaları her site sahibinin bilgilerini izleyecek, gerektiğinde TİB’e verecek.

IP’leri izlemek yoluyla, internet servis sağlayıcılar tarafından kullanıcıların girdiği siteler izlenecek, her bir kullanıcının internetteki faaliyetleri kayıt altına alınacak, 2 yıl süreyle saklanacak. Gerektiği taktirde ilgili kurumlara iletilecek. Hangi cihazdan bağlanırsa bağlansın, her bir IP ve bağlı kullanıcı kayıt altına alınacak.

 Hangi siteye ne kadar ne zaman ve  nereden girdiğiniz, siteyi ne kadar süreli ziyaret ettiğiniz, hangi haberlere veya doküman ile videolara baktığınız ne kadar baktığınız, hangi haberleri daha çok okuduğunuz gibi tüm verilen TİB’e bildirilmek zorunda..

xxx

Yani sizin anlayacağınız ileri demokrasinin son noktasındayız.  Bir tek evinize kamera koymadıkları kalıyor.

Zaten köyde ki Bilal ağa da bana ne internetten diyor. Marabası da öyle.. Varsın kullanıcılar düşünsün..

xxx

Cumhurbaşkanı bunu pek beğenmediğini ima ediyor. Göreve geldiğinden bu yana kaç tane kanun teklifini geri gönderdi hatırlamıyorum. Kabul ettiği bir çok tekliflerde Anayasa mahkemesinden döndü.

Bakalım bu yasayı da gelir gelmez onaylayacak mı yoksa geri mi gönderecek…

Çok merak ediyorum çok.

Benim Cumhurbaşkanım olmadığı için ne yapacağını merak ediyorum. Benim Cumhurbaşkanım olsa bir dakika bile tereddüt etmez ne yapacağını bilirdim!!!

Özel davetiye

 

Türk basketbol Milli takımının Wild Card ile dünya Kupasına katılmasını bilen vardır bilmeyen vardır.

Bu kart mart işi başka iştir. Siz bakmayan Basketbol Federasyonu başkanı Turgay Demirel’in “"Dünya Kupası'nda tekrar podyuma çıkma şansı yakaladığımız için büyük heyecan duyuyorum. Son yıllarda elde ettiğimiz başarılar göz önüne alındığında, dünyanın en iyi basketbol ülkelerinin buluştuğu bu turnuva, Türkiye'nin katılımı olmadan eksik olurdu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın kendilerine büyük destek verdiğini belirterek, "2004 Aralık ayında Malezya'da, 2010 FIBA Dünya Şampiyonası'nın ev sahipliğinin alınma sürecinde Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın bize çok büyük bir desteği vardı. Sayın Başbakanımızın 2014 FIBA Dünya Kupası'na katılma hakkını elde etmemizde de çok büyük bir rolü oldu. Kendisine teşekkür ediyoruz" palavralarına yıkama yağlamalarına.

Bunların tamamı FIBA’ya verilen 1 milyon İsviçre frankının sayesinde olmuştur.

1 milyon İsviçre frankı kaç lira ediyor bilemem ama yine havayı bizim paramızla bastılar

Karar öncesi İtalya, Almanya ve Rusya gibi Avrupa basketbolunda söz sahibi ülkelerin FIBA'nın  belirdiği bağış miktarını çok yüksek buldukları gerekçesiyle 'wild card' adaylığından çekilmişlerdi.

Bu ülkeler bizden fakir ya ondan çekilmişlerdir.

Utanın, utanın millete Zafer diye yutturmayın.

Bilmeyen varsa benden öğrendi.

Hadi şimdi 1 milyon İsviçre frankının kaç lira olduğunu öğrenmeye!!!

 

 

Başörtüsü

Bir haber ve fotoğrafı …

Peygamber Sevdalıları ve Kur’an Nesli Platformu’nun düzenlediği bir törende sadece gözleri gözükecek şekilde kara çarşaf giyen 144 genç kadın belge alarak “alime” oldu.

Batman’da bulunan Peygamber Sevdalıları ve Kur’an Nesli Platformu tarafından düzenlenen program çerçevesinde 4 yıldır Sarf, Nahiv, Tefsir, Hadis, Fıkıh gibi Arapça eğitim alan 144 kadına sertifika verildi. Sertifika töreninde kadınların sadece gözleri gözükecek şekilde kara çarşaf giymeleri dikkat çekti.

Batman’ın yerel gazetelerinde törenden bir fotoğraf yayınlandı. Fotoğraf sosyal medyada tartışma konusu oldu.

xxx

Buradan yola çıkarak eski ve yeni Aile bakanına sesleniyorum. Öyle palavra nutuklar atılarak kadınlara sahip çıkılmaz. Bu onların tercihi dersen de yemezler.

Modern Avrupalı, çağdaş Türkiye lafını ağızlarından düşürmeyip bazılarına yol açanlara Atatürk’ün sözleri ile yanıt vermeye devam edelim.

Belki bazı  aymaz sözde aydın, liboş ve yetmez ama evetçiler utanır:

xxx

Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere hayatlarını emniyet eden insanlardan oluşan bir kitleye medeni bir millet nazarıyla bakılabir mi?” 

"Efendiler ve ey millet; biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler ve müritler memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır (yoludur) " 

"Biz medeniyetin ilim ve fenninden kuvvet alıyoruz ve ona göre yürüyoruz Başka bir şey tanımıyoruz "

AYNEN DOĞRU; ORDULU HEP BÖYLE!!!

 

Çekmeköy Haber Gazetesi İnternet sitesinde  İstanbul’da Orduluların adaylıkları ile ilgili bir yazı okudum.

Yazının yazarı belli değil. Belki tepki gelir diye bekledim ama kimseden ses soluk çıkmadı.

İstanbul’da ki Ordulu neyse Ordu’da ki Ordulu da o(!) diyor ve yazıyı sizinle paylaşıyorum:

XXX

Ordulular yine avucunu yaladı

İstanbul'da Ak Parti Resmi olarak artık belediye başkan adaylarını açıkladı. Ordulular yine baka kaldı..

İstanbul'da nüfus olarak Sivas'tan sonra Ordulular birinci olmalarına ve yapılan araştırmaya göre parti tercihinde özellikle İstanbul'da genel olarak yapılanmada Ak Parti çatısı altında olmayı tercih etmelerine rağmen bu dönemde bir belediye başkan adayı çıkaramadılar.

AV.TEMEL BAŞALAN'IN NEYİ EKSİKTİ

Donanım ise donanım, kariyer ise kariyer, bilgi ise bilgi, söz konusu Ak Partili olmak ise gözlerinden ampul parlıyor, dernekçilik ise dernekçilik, Ordu camiasında sevilmekse seviliyor. Peki Av. Temel Başalan'nın neyi eksikti neden olamadı.

Biz hemen söyleyelim arkadaşlar. Ordu camiası olarak kullanılmayı çok seviyoruz. Birileri bizi öyle kullanıyor ki maşallah onlar davul çalıyorlar bizimkiler elinde bir kırmızı mendil halay başında bizi oynuyorlar.

BİZİ BİRİLERİ NE ZAMAN ADAM YERİNE KOYACAK

Beykoz Orduluların pilot bir ilçesi olmasına rağmen Eyüp İlçesinden 2 Ordulu belediye başkan adayını yarıştırdılar.

Onlarda gariplerim sevinerek birimiz olmaz ise birimiz oluruz diyerek bizim Orduluları kapı kapı dolaştılar. Ne oldu açıklanan listede 2. sininde ismi yok. Ve başka bir aday açıklandı.

PLATFORM BAŞKANI ŞENER HOCA BUNA DA PANKART ASAR MI ACABA?

Malum bizim birde bizim 5-10 bin kişiyi bir araya getiren sözde Ordu derneklerinin üst çatısı Ordu Dernekler Platformu var.

Ordu Dernekler Platformu olarak Başbakanın arkasındayız diyerek büyük bir pankart asmıştılar. Şimdi halen duruyormuş. Başkanı da Dr. Şener Yediyıldız.

Sayın Dr.Şenel Yediyıldız hocamız seçimlerden önce yapılacak olan Sevgi Şöleni öncesinde "Temel Başalan ve diğer Ordulu aday adayları için büyük bir tepki pankartı asar mı" acaba diye düşünmeden edemiyoruz.

HAYDİ YİĞİTLER ÇIKINDA ENDAMINIZI GÖRELİM

Ben Ordu'nun yiğidim diyenler dernek başkanları. Tüm partileri gözünüzün önünde değerlendirdiğinizde kazanabilecek bir yerde bir tane belediye başkan adayınız var mı?

Çıkın sahaya da birileri sizin endamınızı görsün..

BU ORDU'LULARIN DAHA NE YAPMASI LAZIM

Nüfus bakımından her ilçede ilklerde. Dernekçilik faaliyetlerinde ilklerde. Bir araya gelme  cenaze düğün gibi programlarda en önlerde. Tahsil, maddi ve kariyer yapma noktasında yine ilklerde.

Maşallah fındık fıstık parasına bakmadan yine oy vermeye geldiklerinde bizim Ordulular yine ön saflarda. Daha ne yapmak lazım ki anlamak mümkün değil.

ŞİMDİ HAK YEMEYELİM MAĞRİFETLERİDE VAR

Mesela meclis üyeliği aday adayı olmak noktasında kendi aralarında yarışırlar. 3-5 kişiyi tanıyan elinde bir dosya koşarak giderler. Sonuç yine hüsran... Ne başkan nede. Başkan yardımcılığı. Nede bir müdürlük. Bunun örneğini de Çekmeköy'den verelim. Maşallah Rize Müdürleri Eyaleti gibi. Bir Ordu'lu yok..

BAKANLAR VAR İKEN "SAYIN BAKANIM DİYENLER" ŞİMDİ NEREDESİNİZ?

İçişleri bakanı İdris Naim Şahin ve Kültür bakanı Ertuğrul Günay bakan seçildiklerinde. Pankart asanlar. Sayın bakanım diyerek kahvaltıya çağıranlar. Şimdi nerelerde kimlerlesiniz..

İdris Naim Şahin hain oldu Ertuğrul Günay ise sosyalist oldu size göre. Bir aynanın karşısına geçinde halinize bir bakın bakalım siz ne oldunuz


 

SADECE KAZANDIN

Orduspor- Karşıyaka maçını sadece skor olarak kazandı.

Karşıyaka’nın ikinci yarı oynadığı futbol ve sayılmayan golünü de hesap edersek fazladan 2 puanı haybeye almış sayılırız.

Bizim başarımızı istemeyenler var diye beyanat veren Erkan Sözeri’ye kim bunlar açıkla demiştik. Ama ses çıkmadı…

Takım baskı yiyor gol pozisyonu üstüne gol pozisyonu veriyor ikinci oyuncu değişikliğini 84. Dakikada bir boş golcüyü çıkartıp bir boş golcüyü oyuna sokarak yapıyor. Takım pozisyon yediğinde defansa 5 -6 adam varken ileri de ki  4 oyuncu daha kendi sahasına bile geçmemiş durumda kalıyordu.

Eee, Erkan hoca nereye kadar sıçrarsın bilinmez.. Bu takım senin orta sahana 38 yaşında ki Hasan Tütüncü ile ilk müdahaleyi yaparken, ikinci müdahaleyi bile 84. Dakikada  hem geç hem de  çıkardığın oyuncu tercihi doğru olsa bile, aldığın oyuncu tercihini yanlış yapıyorsun.

Sadece bu maç kazanıldı. Bu takım oyunu, bu teknik  direktör anlayışı ve  seyirciyi kırmış darıltmış bir yönetim anlayışı ile bu takım ilk altıya kalması mucizedir.

Dileriz yanılan biz oluruz.

Ama görünen köy kılavuz istemez diye bir laf vardır.

xxx

Böyle bir girizgahtan sonra, En Büyük Orduspor dersem, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeyin. Bizim sevdamız Orduspor, yanlışları eleştireceğiz elbette. Bu hafta Manisaspor karşısında oynanacak oyun ve 3 puan biliyorum ki bu tribünleri biraz daha olsun dolduracaktır.

Tüm sıkıntılara ve yanlışlara rağmen seninleyiz ve seni seviyoruz Orduspor …


 

Görülmemiş şeyler oluyor

       Türkiye genelinde gerek yazılı gerek görsel şimdi de sosyal medya üzerinden görülmemiş bir sansür uygulanıyor ve baskı yapılıyor..

Bir milletvekilinin verdiği soru önergesini yayınlayan haber sitelerine Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından derhal kaldırılması yolunda  mahkeme kararı ile tebligat yapılıyor. Kararı aldıran TİB…

Ama işin en korkunç yanı ise CHP Genel Başkanı Umut Oran’ın TBMM’ne ait kendi sayfasında ki  bu soru önergesinin kaldırılması yolunda da yazı gönderilmesidir.

Ey TİB, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi bir kişinin kanunlar çerçevesinde  verdiği soru önergesinin nesi yasaklanabilir. Neden sansür koyma ihtiyacı hissedersiniz.

Ne yazık ki Türkiye’de özellikle yerelde basın kurumlarının toplu olarak bu konularda sesini çıkarmaması bazılarını iyice pervasızlaştırdı.

2-3 kuruluşun sesini de zaten satılmış yalaka medya kesiyor.

Bari Anadolu sen ses ver.

Kalemleriniz elinizden alındı bir yerlerinize dokunmak istiyorlar hala anlamıyor musunuz?

Ey adalet

 

      Bir ülkede savcılar Adalet Bakanı hakkında bağımsız yargıyı etkileme suçlamasıyla fezleke düzenleniyor. İki ayrı kent Adana ve İzmir savcılığınca düzenlenen bu suç duyurusu fezlekeler konusunda Bakan'ın istifası beklenir.

 

İstifa söylemi son 11 yıldır konuşulan ama bir türlü gerçekleşmeyen bir olgudur memleketimde.

 

O yüzden Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ya iç geçirip 'Ey adalet' diye haykırıyorum.. 
xxx

 

Bir şekilde oya dönüşen şeyler, hangi yere çıksanız da, gitseniz de, bazılarının hesap vermesini önleyemez.

 

Bulgura kömüre tav olan zihniyetin anında daha önce neleri sattıklarını düşürsek şimdi neyi satmazlar ki?

 

Çünkü yarın, onlar oylarını sandıklara ihtilal de olduğu gibi idamlara da yol açacak kararların alınması için koyarlar.
xxx

 

Ordu siyaseti ilk kez yerel seçimde Büyükşehir olarak seçime giriyor.

 

Bazıları hala bunun farkında değil ona gülüyorum...

 

Siyaset sandığa 10 gün kala alevlendirilecek bir olgu değildir.

 

Her zaman bu hataya düşenler yanmıştır.

 

 

 

İADE EDİYORUM!!!

Son zamanlarda bazı TV’lerde siyasetçi tanıtımı, propagandası  yapılıyor.

Bazıları gazeteciliğin yanından yöresinden geçmediği halde geçtim sanıp tam bir yağlama, yandaş ve dalkavuk durumuna düşüyor ki şaşmamak elde değil. Sorduğu soruya kendisi mi cevap veren ararsın veya partilinin söylemlerini coşku ile kafalarını sallaya sallaya  neredeyse tezahürat yaparak onay veren ?

Vallahi sokakta bilmeyen vatandaş bunlar nasıl gazeteci, nasıl basın, nasıl medya mensubu diye sayıp döküyorlar.

Üstüme alınmadığım için, buradan onlara duyduklarımızı birinci elden iade etmek için yazıyorum.

xxx                                                                     

Bu arada böyle durumdakilerin karşısında çanak sorulara yanıt veren siyasiler, halk yemiyor artık bilesiniz. Komik duruma düşüyorsunuz.

 

ADİOS

 

Ocak ayı gazeteciler için ölüm ayı idi...
Bizi geçe bıraktılar.
Bu ay içinde sevdiğimiz gençler, büyüklerimiz terki diyar ettiler, ne hikmet ise Ocak yine kahırdan kahra soktu bizi..
Bir de Efsane kaleci Öner Piroğlu.... 
Zamansız, tepkisiz ve ötesiz...
'Her ölüm zamansızdır' der şair....
Bebekte ölse, 80 yaşında insanda ölse hepsinin ölümü gençtir.
Çünkü sevenleri vardır, çünkü ölenlerin sevdikleri, istekleri ve umutları vardır.
Severdin çalışmayı Ordu, Samsun derken soluğu Diyarbakır'da almıştın.
Giderken "Erol bizi kimse sahiplenmedi" dedin..
Bende "boş ver Hoca isteğin yer senin" demiştim.
İsteğin yer ölümün oldu be Öner hoca.
Hiç yakıştı mı sana?
Hiç yakıştı mı, efsane, hiç yakıştı mı sana...
Ne zamansız gittin de bizi efsanesiz bıraktın.
Kolay mıydı bu kadar erken gitmek ...
"Adios amigos" sende severdin bu söylemi ...

 

KENDİNE GÜVEN!

Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu Ordu’da AKP adayı Enver  Yılmaz’a destek ve B.Şehir olayını anlatmak için yaptığı konuşmaları okuyunca aklıma ya bu belediyeden hiç mi şikayeti yok diye düşünüyorum.

İnternet biliyorsunuz artık bir tıkla habere ulaşma alanı: Büyükşehir´den “Alo Çevre” Hattına girdim. Bazı fabrikaların pis kokuları, atıklar su ve benzeri konular bizzat belediyenin sitesine yazılmış.

Önce Karaosmanoğlu’nun konuşmasının bir bölümünü vereyim.

Modern şehirlere çöp dağlarının yakışmadığını belirten Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, “Büyükşehirle birlikte su sorunu tarihe karışacak. Kocaeli’nde hiçbir evde damacana su bulunmaz. Belediye olarak her gün 120 ayrı noktadan su numunesi alıyoruz. Benim evlere verdiğim su damacana sulardan daha sağlıklı. Birde çöp sorunu var. Bizden önce Kocaeli’nde çöp dağları vardı. İki ayda bir yangın çıkıyordu. Şimdi biz o çöp dağlarını yok ettik. Modern şehirlere çöp dağları yakışmaz. Altyapı noktasında ise bizden önce şehir sular altında kalıyordu. Altyapının tamamına yakınını değiştirerek bu sorunları çözdük. Kocaeli’nde büyük yeşil alanları hizmete sokarak hem şehri, hem de vatandaşlarımızı nefes aldırdık. Tüm bu imkanların hepsi büyükşehir kaynaklarıyla oldu. O yüzde büyükşehir Ordu için bir milat olacaktır diyoruz” diye sözlerini tamamladı

xxx

Şikayet var isimli sitelerden birkaç başlıkla devam edeyim:

xxx

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Kandıra Sokağının Çamuru!  Seyhun A

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Su Faturalarını Şişiriyor!  Mehmet K.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Çevre Düzenlemesi ve Duraklar!  Batuhan Ö.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi İlimtepe Ulaşım Sorunu!  Batuhan Ö

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Ulaşım Ücretlerinin Fazla Olması!  Mustafa Y.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi 3 Tarafımız Sularla Çevrili Ama Sularımız Kesik!  Cihan G. |

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Sokak Hayvanları İçin Bir Su Kabı Yok!  Arif K.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Su Faturam 2 Katı Geldi!  Yavuz Ö

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi İstenmeyen Çöp Konteynerı!  Pelin H

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Su Bağlandı Ama Su Yok!  Kadir D.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Sinek İlaçlaması Yapmıyorlar!  Aydan K.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Pis Koku ve Tavuk Pisliği!  Erhan Ş.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Yanmayan Lambalar ve Sokak Köpekleri!  Sıla Y.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Çöp Konteyner Sorunu!  Eyüp N.

xxx

Niye bunları yazıyorum biliyor musunuz. AKP’nin bunu söyleyen bir adayı var. Şimdi Altınordu adayı da belli oldu. Ordu’nun sorunlarını anlatmak için Kocaeli’nden başkan getirmeye gerek yok.

Yoksa AKP kendine güvenemiyor mu hala ?

 


 Tek tek verseydiniz!

Ordu ili 2014 yılı ilk koordinasyon toplantısı yapıldı ve Ordu il genelinde ki yatırımlarla ilgili bilgi verildi.

Rakamlarla ilgili olarak Valilik sitesinde şu açıklamalar var…

Ordu ili genelinde toplam 383 proje uygulanmakta. Bu projelerin toplam bedeli ise 2.5milyar TL. 2013 yılında 684 milyon TL ödenek tahsis edilmiş olup, bu yatırımlara toplamda 1 milyar TL harcanarak % 40,70 oranında nakdi, proje geneline göre ise % 20 oranında fiziki gerçekleşme sağlandı.

            2013 yılı sonu itibari ile devam eden 167 adet proje bulunurken, 48 adet proje ihale, etüt ve sözleşme aşamasında. Çeşitli sebeplerle henüz başlanmayan 31 adet proje bulunurken, 137 adet projede ise % 100 fiziki gerçekleşme sağlanarak yatırımlar tamamlandı.

xxx

Sayın Başbakan Ordu’ya gelince Ordu-Fatsa, Ünye’nin yarısı bile etmedi diye başlık atan gazeteciler ve bizlerde, bu rakamlar ilçe ilçe, tek tek açıklansaydı daha iyi aydınlanmış olmaz mıydık?

xxx

            Bizim ki sadece merak; Başbakanın geldiğinde toplu açılışlarda ki rakamlar doğru mu değil mi sadece onun hesabının peşindeyiz yani !!!! 

Eyvah ki eyvah!!!

            Geçtiğimiz günlerde AKP’li bir milletvekili Başbakan Erdoğan için Allahın bütün vasıflarını üstünde taşıyor diye beyanat vermişti. Bende bu konuyu eleştiren yazımda  bu Allah Şirk koşmak değimlidir bunlar azdılar deyi vermiştim.

Kısa bir haber notu:

AKP Muğla İl Başkanı Nihat Öztürk, partilerle yaptığı toplantıda konuştu: "AKP’nin olmadığı yerde yağmur yerine duası olur."

AKP'li Öztürk konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bizim olmadığımız yerde yağmur bile yağmaz. Diğer belediyelerin yönettiği kentlerdeki gibi ancak yağmur duasına çıkılır. Tutturmuşlar bir 17 Aralık habire sallayıp duruyorlar. Bunların hepsi hayal ürünü. Olmayan şeyleri gündemde tutmaktan başka bir işleri yok."

xxx     

Bu ve bunun gibi zihniyet gücü tamamıyla elinde toplasın kendilerinde olmayana ekmek bile vermeler.

Allah’ım bu anlayışın zulmünden  tüm insanlığı korusun…

  Adalet lazım olacak!

 

Yolsuzluk ve Rüşvet operasyonunun ilk dalgası olan 17 Aralık soruşturması için yayın yasağı geldi.

Yolsuzluk operasyonu sonrasında tutuklanan Rıza Sarraf ve şarkıcı eşi Ebru Gündeş’in talebini karara bağlayan İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi, soruşturma tamamlanıncaya kadar 17 Aralık operasyonu ile ilgili haberlere yayın yasağı getirdi.

17 Aralık’taki büyük operasyonda işadamı Rıza Sarraf’ın yanı sıra İçişleri eski Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, Ekonomi eski Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Kaan Çağlayan ve Halk Bank Genel Müdürü Süleyman Aslan tutuklanmıştı.

Soruşturmada dün 2 kişinin tahliye edilmesinin ardından tutuklu sayısı 12’ye inmişti.

xxx

Yukarıda ki bölüm bir haberden alınmadır.

Balyoz , Ergenekon ve buna benzer davalarda  insanların bütün özel hayatı konuyla ilgili olmasa da şakır şakır gazetelere televizyonlara yansırken alınmayan kararlar halk deyimi ile bir hırsızlık yolsuzluk olaylarında şak diye alınabiliniyor.

 Çocuğunun açlığına karşı bakkalda süt çalanın resimleri haberleri boy boy gazetelerde televizyonlarda yer alırken akla gelmeyen yayın yasakları güçlü olunca mı hemen alınıyor?

xxx

Adalet adaleti dağıtanlara da lazım olacak.

Hiç değilse kamu vicdanın da… 

Midem bulanıyor

Çok değil 3-5 ay önce yazıp konuştuklarına hatırlayınca, bu gün konuşup duranları ve yazanları görüp nasıl bu kadar elastiki olabilirler şaşıyorum.

Bunların dönme hızı karşısında midem bulanıyor aklım darmadağın oluyor.

Ta en baştan en sona kadar hiç mi hiç güvenim kalmadı.

O benim Cumhurbaşkanım değil, o benim Başbakanım değil diyordum.

O benim ne imamım, ne de fazilet yüklü adamım da değil.

Midem bulanıyor ama bir türlü kusamıyorum !!!

 


 

Bu kadarına pes !

 

Vallahi gündem o kadar yoğun ki bazen neyi yazacağımı ne zaman yazacağımızı şaşırıyoruz.

Xxx

AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan, Başbakan Erdoğan için, "Allah'ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var. İşte bunun önünü kesmek istediler" dedi.
"Bu seçim ayrı bir seçim. Bu seçim Ak Parti'nin belediye başkan seçimleri değil, bu seçim ülke seçimi, bu seçim vatan seçimi, bu seçim ülkenin demokrasisinin, kalkınmasının daha da ilerlemesini sağlayacak olan seçimdir. Türkiye olarak artık koşmaya başladık. İşte bu koşan arabanın tekerine bir şey sokma hedefi olanlarla karşılaştık. Bunun sebebi, Türkiye'nin Ortadoğu'da dünya ülkeleri arasına girmesini istememeleri. Çünkü başında öyle bir lider var ki dünya liderliği kabiliyetinde ve Allah'ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var. İşte bunun önünü kesmek istediler. Özellikle dış mihraklar. Türk halkı 2002'den bu yana bütün bunlara izin vermedi inşallah bundan sonra da izin vermeyecektir. Biz bundan Düzce olarak eminiz."
xxx

Yukarıda ki haberi okudunuz...

Yuh, yuh, yuh... Fani bir kulu Allahın bütün vasıflarını üstünde taşıyor diyor. Hem de şirk koşarak en büyük günahı işleyerek..

Yalakalığın , yandaşlığın , bozulmuşluğun, soytarılığın bu kadarına pes.
xxx

MİT'in yeni iş alanı TIR nakliyatçılığı ... Hayırlı olsun...

Bu gün ne olduğunu bilmesek de, yarın öğreniriz herhalde...


Hesap vereceksin!

      Türkiye Futbol Federasyonuna kapağı atıp başkan olan, Beşiktaş kulübü başkanı iken UEFA tarafından cezalandırılan kulübün sorumlusu olduğu halde hala federasyon başkanlığını yapmakta ısrar eden Yıldırım Demirören ve yandaşları sözde centilmenlik üzerinden stadyumları baskı altına almaya çalışıyor.

 

AKP yandaşlığının nerelere vardığına dikkat çekmek için şimdiye kadar yapılmamış ikinci bir duyuru yaptılar. Bakın ne diyorlar :

 

“Türkiye Futbol Federasyonu, liglerimizde sezonun ikinci yarısının başladığı bu günlerde futbolseverlere çirkin ve kötü tezahürat konusunda çağrıda bulundu.

 

Federasyonun konuyla ilgili açıklaması şöyle;

 

Futbol Disiplin Talimatı'nın 52. maddesinin düzenlediği çirkin ve kötü tezahüratlara yönelik disiplin sevk işlemleri, sezonun ikinci devresinde de sıfır tolerans ilkesi çerçevesinde, çirkin ve kötü tezahüratın süresine bakılmaksızın kararlılıkla gerçekleştirilecektir.

 

Stadyumların herkes için futbol keyfinin yaşandığı, huzur ve barışın tesis edildiği ortamlar haline dönüşmesi için futbolseverleri başta çirkin ve kötü tezahürat olmak üzere her türlü disiplin suçu teşkil edecek eylemden kaçınılması hususunda uyarır, liglerimizin ikinci devresinde tüm taraftarlara keyifli seyirler dileriz.”

 

Anlayacağınız daha önce 30 saniyeyi aşan kötü tezahürata ceza veriliyordu şimdi “A” dedin mi basacaklar cezayı. Tabi kötü tezahürat ne onlar için ‘ Atatürk’ün askerleriyiz, her yer rüşvet her yer yolsuzluk, Gezi, taksim, Yeter Yıldırım Demirören yeter falan filan ‘

 

Demirören ve arkadaşları zannetmeyin ki size hesap sorulmayacak. Sizde bazıları gibi kaçacak yer bulamayacaksınız !!!

 

 

 

Bir baba gittiğinde

İnternetin fenomen şiiri . Araştırdım baktım sordum ama yazanı bulamadım.

Bu güzel şiiri paylaşıyorum. Yazarına haksızlık etmek istemem bilen varsa bize yazsın bizde sonra ki yazılarımızda bunu paylaşalım.

 

Bir baba gittiğinde;
Arkanı yasladığın duvar
Sabahları sıcak ekmek
Okul harçlığı, otobüs bileti
Ciğerinden bir parça gider
Gider de gider...

En sinirli anında bile,
Dudağının kenarında bir gülümseme
Bayramda öpülecek el
Çocuklarımızı sırtında taşıyan
O sevimli dede gider
Gider de gider...

Bir içten "oğlum, kızım" sözünün sahibi
İnatçı bir siyasetçi
Koca bir beden
Çocuk bir yürek gider
Anneyle yapılan lüzumsuz tartışmalar
Heyecanlı bir taraftar
Çalışkan bir "Adam" gider
Gider de gider...

Bir sarılmaya, bir çift söze bile
Fırsat vermez Azrail
Vakit geldiği zaman
Sadece baban değil
Atan gider
Canın gider
Kanın gider
Gider de gider...

Dolmaz boşluğu kısa zamanda
Hep bir ses ararsın, bir nefes
Bir anahtar tıkırtısı
Yanlış bir iş yapınca
Gözünün içine bakılmasını
Ama sadece beklersin

Çünkü;
Bir baba gittiğinde,
Sadece baban değil;
Bir dostun,
Bir arkadaşın,
Bir sırdaşın,
Bir öğretmenin,
Bir ustan,
Bir yanın gider...
Gider de gider

 

 

Zaman geçiyor!!!

 

           Her iki aday da bir birlerini bekliyormuş.

 

AKP, CHP’nin Altınordu adayını, CHP’de AKP’nin adayını açıklamasını bekliyormuş.

 

Bu arada her iki aday da kendisine merkezde en çok oy getirecek kişileri tespit etmek için uğraşıyorlarmış.

 

Kısacası teklifler yağdırıyorlarmış.

 

CHP tarafından sızan bilgilere göre  AKP adayı Enver Yılmaz’ın Seyit torun’a ‘Vurmaya’ devam etmesini istiyorlarmış. Altınordu adaylarını açıkladıktan sonra Enver Yılmaz’ın dün söyledikleri yaptıkları dosyalar halinde  ortaya koymak için bekleniyormuş.

 

Ayni taktiği de  AKP Seyit Torun’un ihalelerini gündeme getirerek yapacakmış.

 

Seçimlere az bir zaman kala bizde merakla beklemeye başladık.

 

Ancak bir o partiye, bir bu partiye koşturan sözde medya mensuplarını duyunca da adaylar açısından kendi düşen ağlamaz demeyi de beklediğimizi duyuruyoruz…

 

Ne iş yeğen !!!

           AKP'nin çiçeği burnunda ki Gençlik ve Spor bakanı Akif Çağatay Kılıç geçtiğimiz günlerde gece yarısı kız öğrenci yurdunu ziyaret edip kız öğrencilerle sohbet etmiş. Kız öğrencilerin bazıları pijamalı olarak sohbet etmek zorunda kaldık diye sosyal medyaya yazmış. 

 

Lafı fazla uzatmaya gerek yok bu eylemi her hangi bir CHP'li bakan veya milletvekili bile yapsaydı Başta Başkan olmak üzere sözcüler yandaş medya ne manşeti atardı.
Ben yazmak istemiyorum.

 

Siz haberi okuyun, din, iman, namus, kız erkek birlikte kalamaz diyenler yalakalar yandaşlar neler derdi tahmin edin. Ve rahatlayın; Haber Şöyle:
xxx

 

Twitter'daki resmi hesabından bu ziyareti duyuran Kılıç, sosyal medya kullanıcılarını da şaşırttı.

 

Yeni Spor Bakanı Kılıç, Ankara Seyranbağları'nda bulunan bir kız öğrenci yurdunu ziyaret etti. Ancak Kılıç'ın yurdu ziyaret ettiği saat sosyal medya kullanıcılarının eleştirilerine neden oldu.

 

Saat 00.47′de "Biraz evvel Ankara Seyran Kız Öğrenci Yurdumuzu ziyaret ettik." şeklinde bir tweet atarak, kız yurduna ziyaretini duyuran Kılıç'a sosyal medya kullanıcıları "Bu saatte Bakan'ın kız yurdunda ne işi var?" şeklinde tepki verdi.

 

Yurtta kalan kız öğrenciler de Bakan ile pijamalarla sohbet ettiklerini belirtirken, şaşkınlıklarını dile getirdiler.

 

Yalanlanmış

 

 Geçtiğimiz günlerde “Kime Yakıştı” başlıklı yazımda  Ordu milletvekili İhsan Şener ile ilgili  İstiklal Savaşı yapılmamıştır şehitlikler düzmecedir sözlerinden dolayı unutmadığımızı belirtmiştik.

 

Milletvekili Şener’in Danışmanı  Mesut İlyaz, telefonla arayarak bilgilendirdi.  Böyle bir şeyin olmadığını ancak yalanlamalarına karşın yeteri kadar duyurulamadığını belirterek ‘ İlk kez Yeni Çağ gazetesinde Ümit Özdağ yazmıştı. Gazeteye tekzip gönderdik. Bir bölümünü de sizi bilgilendirmek için göndermek istiyorum’ deyince gazetecilik ahlakı açısından göndermesi halinde yayınlayacağımı belirttim.

 

Yeni Çağ gazetesine gönderilen tekzibin bir bölümünden alıntılar yaparak bende okuyucularımı bilgilendirme görevimi yerine getireyim :

 

“Sayın İhsan Şener, tüm gazi ve şehitlerimizi de hayırla yad eden, milli tarih bilinci ve şuuruna sahip, tarihi ile övünç duyan ve bu duygu ve düşüncelerle milletine hizmet eden saygın bir şahsiyettir. Hiçbir zaman, şehit ve gazilerimize, Türk milletine, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Türk Ordusuna yönelik tezyif edici  beyanlarda bulunmadığı gibi, bu tür beyanların da daima karşısında olmuştur. Öncelik bilinmelidir ki; mezkûr gazetenin iddiasının aksine müvekkilimin, 1) İstiklal Savaşının gerçek olmadığı 2) Zamanın TBMM’sine meşruiyet kazandırmak için böyle bir savaşın kurgulandığı, 3) Yunan ordusu tarafından on binlerce sayıda şehit verilmediği, 5) Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un kendi yazmış olduğu İstiklal Marşını inkar ettiği, 6) İstiklal Harbimiz ve kendisinin de bir parçası olmaktan gurur duyduğu TBMM’nin tarihsel önemini yadsığı şeklinde ele alınabilecek herhangi bir beyanı, ifadesi, yorumu, iması bulunmamaktadır. Bütün bu noktalardaki iddialar; ülkemizdeki bildik ideolojik mücadelelerde işlevsel olduğu sanılan hazır bir şablona yaslanmaktadır.”

 

Kılıçdaroğlu zaman dolduruyor!!!

Bir şeylere üzülüp  bir şeylere kızıp sahip çıkarsan madara olursun…

Veya bir şeylere karşı çıkmak adına karşıda durursun yine madara olursun.

 Amerika seyahatinde ki  “ Hoca efendimiz” laflarını eden üst düzey partilileri unutmadık unutamayacağız .

Kılıçdaroğlu bir soru üzerine politik bir laf ediyor ama sonrası. Önce Kılıçdaroğlu’nun söylediklerini okuyalım. Daha sonrada Oda Tv yazarları Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun sorularını…

Kılıçdaroğlu “Zekeriya Öz uzun yıllar devlet hizmeti görmüş, devlete hizmet vermiş birisi. Yalan söylemesine gerek yok”

O zaman’da 2 Barış şöyle diyor:

"Zekeriya Öz yalan söylemez" ise bu sorulara cevap verin

Meselemiz; Kılıçdaroğlu’nun Savcı Öz’ün “doğru söylediğine”, "yalan söylemeyeceğine "gerekçe olarak “Öz uzun yıllar devlet hizmeti görmüş, devlete hizmet vermiş birisi” demiş olması.

Önce basit sorular soralım:

Bir kişinin “uzun yıllar devlete hizmet vermesi”, “doğru söylemesi” anlamına gelir mi?

Kılıçdaroğlu’na soralım:

Madem öyle…

O halde "uzun yıllar devlete hizmet vermiş" Muammer Güler’in tutuklanan oğluyla ilgili “komplo yapıldı” sözünü de doğru sayıyor musunuz?

"Devlete uzun yıllar hizmet vermiş" Eskişehir Valisi'nin Ali İsmail için kullandığı ''arkadaşları dövüp suçu polisin üzerine attı" sözüne de "yalan söylemesine gerek yok" diyor musunuz?

"Devlete uzun yıllar hizmet vermiş" Hüseyin Avni Mutlu'nun Dilan'ın elindeki sirke için"molotoftu" açıklamasını da doğru kabul ediyor musunuz?

Sizden bir farkımız var.

Biz "o hizmet"i verenlerin yalanlarına çok tanık olduk.

Sorguluyoruz.

MADEM “ZEKERİYA ÖZ YALAN SÖYLEMEZ”

Bitmedi...

Madem Zekeriya Öz “uzun yıllar devlette hizmet vermiş biri” ve “yalan söylemez” ise…

O halde, siz Zekeriya Öz’ün, partinizin milletvekilleri Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal için “terör örgütü üyesi” diyerek iddianame yazmasını da "doğru" kabul ediyorsunuz.

Madem Zekeriya Öz “yalan söylemez”…

O halde siz, cezaevinde nikah şahidi olduğunuz Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin telefonuna polis tarafından 139 adet numaranın yüklenmediğini, Çelebi’ye komplo yapılmadığını, Öz’ün Çelebi'yi suçladığı delillerin gerçek olduğunu düşünüyorsunuz.

Madem Zekeriya Öz “yalan söylemez”…

O halde siz, Danıştay Suikastı’nı tıpkı Zekeriya Öz’ün dediği gibi İlker Başbuğ’un, Yalçın Küçük’ün ve Doğu Perinçek’in “yöneticisi” olduğu “Ergenekon örgütü” tarafından işlendiğini düşünüyorsunuz.

Madem Zekeriya Öz “yalan söylemez”…

O halde siz, cenaze aracının parası gazetecilerin yardımıyla toplanan Kuddisi Okkır’ın aslında Savcı Öz’ün dediği gibi “Ergenekon’un kasası” olduğunu düşünüyorsunuz. 

Madem Zekeriya Öz “yalan söylemez”…

O halde siz, Savcı Öz’ün “örgüt yöneticisi” diye gözaltına aldığı, savunmasını dahi yapamadan hayatını kaybeden İlhan Selçuk’un kendi gazetesi Cumhuriyet’e bomba ve molotof attırdığını düşünüyorsunuz.

Madem Zekeriya Öz “yalan söylemez”…

O halde siz, Türkan Saylan’ın kurucusu olduğu ÇYDD’den burs alan genç kızların “teğmenlere pazarlandığını” düşünüyorsunuz.

Madem Zekeriya Öz “yalan söylemez”…

O halde siz, gazetecilerin aslında “gazetecilik faaliyetlerinden tutuklanmadığını” düşünüyor, “açıklanamayan deliller olabileceğini” söylüyorsunuz.

Madem Zekeriya Öz "yalan söylemez"...

O halde sizi defalarca televizyonunda ağırlayan Tuncay Özkan'ın Kanaltürk'te "müebbetlik terör faaliyeti" yaptığına inanıyorsunuz.

 

xxx

Kılıçdaroğlu bu rezillik ortamında seçimlerde partinin oyunu en az 10 puan artıramazsa Hoca efendi severleri ile birlikte partiden gönderilecektir.

Kısacası Kılıçdaroğlu benim için zaman dolduruyor. Ve bitmiştir…

 


 
UTUNMADIK SENİ SERKAN ÇINAR!!!

 

Tarih 25 Şubat 2013… Saat 20’de  Türk Telekom Arena stadında başlayan maç.

 

Maça çok iyi başlayan Orduspor… 15. Dakikada Kaleci Muslera’nın yaptığı degaj Selçuk’a çarpıp  filelere gidiyor. 45. Dakikada Hakan Balta’nın eliyle kestiği top sonrasında kazanılan penaltıyı Stancu gole çeviriyor 2-0 öndeyiz. Türk telekom şokta ama  Şu anki Milli takım sorumlusu Fatih Terim ile yardımcıları sanki Yunan takımına yeniliyormuş gibi hücuma  ve saldırıya başlıyorlar. 4. Hakem yardımcı hakem, yetmedi orta hakem dayak yemeye tam teşebbüse  dakikalarca seyirci kalıp tepki veremiyorlar.

 

İkinci yarının başlaması ile birlikte  net bir penaltımızı vermeyen hakem Selçuk’un ve Gökhan Zan’ında kırmızı kartlarını es geçerek Orduspor’un mağlubiyeti için elinden geleni yapıyor…

 

Fatih Terim’in azgınlığına dayak yemeye ramak kala dur diyen hakem Çınar tribüne yollamasına karşılık saldırganlıklara devam eden yardımcılara da ses çıkarmıyordu..

 

Ne yazık ki  her zaman olduğu gibi güçlü tutuldu. Güçlüyü tutan tutuldu ve Orduspor’un o  yönetim zafiyeti nedeniyle tam bir şamar oğlanına döndürülerek küme düşürüldük.

 

Küme düşmenin yolunu açan Serkan Çınar ve arkadaşları sizi unutmadık.

 

Unutmayacağız.

 

Ordu’ya hoş gelmediniz!!!

 

xxx

 

                   10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlanıyor.

 

Evet doğru “Bağzı “Çalışan gazeteciler’ iyi çalışıyorlar, güzel çalışıyorlar, 3 maymunu oynayıp iyi götürüyorlar!!!

 

Kutlu olmaya devam etsin günleri.

 

Kime yakıştı

 

 AKP Ordu milletvekili İhsan Şener partisinden istifa eden İdris Naim şahin için açıklamalarda bulundu.

 

Gazetemizde çıkan açıklamasının bir bölümünü yeniden hatırlatmakta yarar görüyorum.

 

"İdris Beyin Ordu Büyükşehir Belediyesi için herhangi bir partiden ya da bağımsız belediye başkan adayı olacağı söylentilerini biz de duyuyoruz. Bu, ikinci bir hata olur. Bizim de kulağımıza geliyor. Ben kendisinden böyle bir şey beklemiyorum ama bu bir tercih meselesidir. Memleketimizi zenginleştirecek, kazanç getirecek bir davranış olmayacaktır. Bu nedenle ikinci bir hata yapacağı kanaatinde değilim Başbakanla 40 yıl siyaset yapmış, AK Parti'nin Genel Sekreterlik görevini yürütmüş, İçişleri Bakanlığı yapmış ve uzun yıllardır yol arkadaşlığı yapan biri olarak İdris Naim Şahin'e bu istifayı yakıştıramadım. Kendisinden böyle bir davranış beklemezdim. Numan Bey de İdris beyin istifasından sonra 'Ordu için böylesi daha iyi oldu' dedi"

 

 

 

Benim yazacaklarımın yukarıda söylenecekler alakası yok.

 

“28 Kasım 2011’de TBMM İnsan Hakları Komisyonunda bir AKP milletvekili insanının kanını donduran açıklamalar yaptı. AKP Ordu milletvekili ve İnkilap tarihi doktoru İhsan Şener, Yunan Ordusunun Ege’de savaşmadığını ve Türk şehitliklerinin sembolik olduğunu söyleyerek, bütün bunlar Ankara’daki yönetimin meşruluğunu göstermek için yapıldı iddiasına bulundu.”

 

Diyerek Ordulu vekil olarak yüzlerimizi kızartmıştı.

 

 Bunları yalanlamadı geçiştirdi.

 

Ey Şener siyaset , bilim ve diğer konularda en son konuşacak kişisin.

 

Çünkü şehitlerin kemiklerini sızlatmaktan onları yok saymaktan korkmayanların neler yapabileceğinden korkarım hep.

 

Vefa

 

 Adı Aydın Bahtiyar’dı …

Köy Hizmetlerinden emekli oldu.

Mahallemizin büyüğü idi.

Genç yaşta amansız hastalıktan aramızdan ayrıldı.

Ordu Meslek Yüksek Okulunda Motor bölümünde okurken Cengiz Kuralay öğretmenimiz bizi Köy Hizmetlerin de derse götürürdü.

Orada pratik yapardık.

Her şeyi idi oranın, BMC’ler Mercedes kamyonlar, paletler, usta ne iş dediğimizde kamyonun altından çıkardı.

Colombo  Aydın derdik, Baba Aydın…

Gittiğinden beri uzun zaman geçti.

Eşi Neriman ablam bir şiir yazmış…

         Paylaşmazsam hakkını helal etmez diyorum…

Bir kadının, sevgili bir ananın duygularını paylaşayım sizlerle.

“ Baba Aydın dediler , hep seni sevdiler

Yanlarına  gidince kalkıp hep yer verdiler

Oturdun hiç kalkmadın, Kötü gözle bakmadın

Herkes ne dere desin doğru olanı yaptın

Hiç arkana bakmadın . alem ne yerse yesin sen balıktan bıkmadın

Yaz kış köye  giderdin sebzeleri ekerdin

Yoldan geçen herkesi eve davet ederdin.

Çok bir paran olmadı, hazırıyla yetendin

Ayakkabın delikti eve ekmek getirdin.

45 yıla girerken ayrılık oldu erken

Yanında olamadım sen ahrete giderken

Doktorlarda üzüldü, hiçbir cevap veremedi,

Mekanın cennet olsun ,kabrin nurla dolsun.

Sevgili arkadaşım Aydın Bahtiyar baba

 

Flüt çalsın ağızlarınız !!!

         11 yıllık iktidarlarında her şeyi kendilerine göre kararlaştırdılar. Kanunları nizamları kendilerine göre düzenlediler yaz boz yapıp oynayıp durdular.

Saman bile ithal ettiler. IMF’ye 25 milyar dolar borcumuzu ödedik borcumuz yok para bile veririz diyorlar, geldiklerinde 125 milyar dolar olan borç 375 milyar doları buldu.

Enflasyonu şöyle düşürdük böyle düşürdük diyorlar değil mi ?

Hesap sepetini bile kendilerine göre düzenlediler. ( Bazıları Çiller zamanından kalma Tüp Gaz mesela haklarını yemeyelim!!!)

Enflasyon hesaplanırken baz alınan bazı kalemleri yazayım…

Flüt, lens, pinpon topu,  epilasyon cihazı, At yarışı, veteriner ücreti, yazıcı, bıçak …..  şemsiye….

Sürekli zam gelmesine rağmen sepete girmeyen ürünler ise şöyle:

Sarımsak, lahana, domates, salça, sakatat, kuru kayısı, koyun eti, pırasa, karnıbahar, dana eti, patates, salam, sucuk, havuç, balık, kahvaltılık tereyağı, kuru barbunya, zeytin, çay, margarin, konserveler, beyaz peynir, kaşar peyniri, tüp, doğalgaz abonman, su faturası, kömür fiyatı, odun fiyatı, köprü geçiş ücreti, uçak bileti, metro ücreti, otoban geçiş ücreti, taksi ücreti, hastane yatak ücreti.. 

Bunların hangisi hayati önem taşımıyor. ( Ama değdim gibi Allah var bunu sadece AKP hükümetine yıkamayız. Daha önce ki iktidarlarla bu tür işleri yaptılar )

Ama bulgura, kömüre tav olup diğer yüzde ellinin hakkını yiyenler şunları biliyor mu ?

44 milyon kişi iki günde bir, bir kap et yemeği yiyemiyor,
26 milyon kişi kendine yeni bir elbise alamıyor, eskilerle idare ediyor,
58 milyon kişi evinde eskiyen masa, sandalyesini değiştiremiyor,
61 milyon kişi konut masrafları altında eziliyor,
42 milyon kişi borçlarını ödemekte zorlanıyor,
63 milyon kişi evinden uzakta bir hafta tatil yapamıyor,
49 milyon kişi ucu ucuna geçiniyor ve beklenmedik bir harcama çıkarsa karşılayamıyor.

Seyirci kalanlara, göz yumanlara haram, zıkkım olsun .

 


GÖZLERİME BAK

 Ne bu hayret, hiç sevmeyecek miydin?

Hiç sevilmeyecek miydin?

Bir gün apansız yüreğinin ortasına düşen kor ateş büyür, taşar sende şaşarsın.

Bir elin sıcaklığı, bir göz göze gelmek yangını öyle körükler ki söndürmek ancak zamanın işidir.

 Kimseyi üzme ve önce kendini üzme…

Bir mektup yaz kendi kendine, içinde acı, aşk, hasret olsun.

Sakına sevgini koyma…

Ben yazıyorsam varım.

Yaşadıklarım, hayallerim ve sevdiklerim için…

Kadınım, ölsem de unutma…

Mektup yaz bana, gözlerimi hatırla.

Gözlerime bak, gözlerimde denizi görebilir misin?

Gözlerime bak, beni sevebilir misin?

 ( Bir gazetecinin aykırı dünyası  adlı kitabımdan)

 


Unutuldu mu?

Türkiye’nin yolsuzluk tarihi öyle kolay kolay unutulacak cinsten değil.

Bir gazeteci arkadaşımız küçük bir derleme yapmış.

Hatırlatma adına paylaşayım istedim:

xxx

 

Mesele yolsuzluk olduğunda siyasilerden bazıları söyledikleri sözlerle tarihe geçti. Bunlardan bazıları şöyle: Süleyman Demirel: Verdimse ben verdim  (İLKSAN skandalı)

 

Turgut Özal: Benim memurum işini bilir.  (Gazetecilerin bu kadar az maaşla memurun nasıl geçineceğini sorması ve bunun rüşveti arttıracağı yorumu üzerine)

 

Murat Karayalçın: Pırıl pırıl bir parti teslim aldım (İSKİ yolsuzluğu sonrası)

 

Tansul Çiller: Bir dolandırıcının iddialarına kaldılar. Başım dik, dimdik ayaktayım. Başım göğe değecek kadar dik. (Selçuk Parsadan vurgunu ile ilgili)

 

Hüseyin Parsadan: 14 yıl kaçtım, 4 yıl daha kaçsam zaman aşımı olacaktı. Vallahi sizleri tebrik ediyorum. (Yakalandığında polislere söylediği söz) 
Zühre Parsadan: Eşimin mesleğine dolandırıcılık diyorlar. Oysa o çok dürüst. Hiç fakirden çalmadı. Hep zenginden aldı. (Eşi Selçuk Parsadan’ı savunurken)

 

Selim Edes: Rüşvetin belgesi mi olur p..venk. (Emlakbank skandalı ile ilgili mahkemede kendisine rüşvet verdiğini söyleyen Engin Civan'a hitaben)

 

Mesut Yılmaz: Ucu nereye giderse gitsin, hangi isme ulaşırsa ulaşsın, benim yakınım dahi olsa açılan soruşturmalardan dönüş olmayacaktır. (Hakkında çetelerle işbirliği ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili Meclis’te soruşturma açılmadan önceki konuşması)

 


Dörtlüklerle devam …

            Yeni yıl falan filan hepsi faso fiso…

Yeni yılı nerede kutladın diye soruyor bazı tanıdıklar. Nerede kutlayacağız hiçbir yerde bu emekli maaşı ile kutlama mı yapılır?!!!

Emekli maaşı ile geçinilir dileyen Zafer Çağlayan’ın ne hale geldiğini düşününü bir !!! Emeklinin ahı vurdu garibimi..

xxx

Her devrin adamı, her iktidarın dalkavuğu, yağdanlık, yaptığı iş yalakalık.
Söylenecek laf çok ancak   yeni yılın ilk günlerinde küfür etmeyelim de Mehmet Akif’den bir dörtlükle devam edelim :

"Ey hayâ namında bir hissin vücudundan bile,

Pek haberdar olmayan yüzsüz, hayâsız, bak hele;

Arkasından takla attın en denî bir şöhretin

Düştü takken, çıktı cascavlak o kel mahiyetin"
xxx

Sindirilmenin,  korkaklığın adını "tarafsızlık" koymuşlar.
Tarafsızlık ot gibi yaşamak değildir; eğer cumhuriyetçiyseniz, laikseniz, taraflısınızdır, "bî-taraf" değilsinizdir, bî-taraf olanı "bertaraf" ederler. ( Gördünüz nasıl oluyor. Fazla uzağa gitmeyin. Her şeyden önce istifaların arkasından söylenenlere bakın, birde şerefsiz bazı medyanın attığı manşetlere )

Celal Vardar, "Marifet" diyerek tarafsızlara şöyle seslenir:

"Suya dokunmazmış,

Sabuna dokunmazmış,

Pise bak!"

xxx

Aşk şiirlerinin ustası Ümit yaşar Oğuzcan’ın pek bilinmeyen dizeleri ile yazıma son noktayı koyayım:

 

“Öyle bir açmaza düştü ki  Vatan

Uyku belli değil düş belli değil

Çöktü üstümüze bir kara duman

Işık belli değil, loş belli değil.

 

 

İmam’a uydu!!!

 

Orduspor Teknik Direktörü  Erkan Sözeri, Urfaspor maçı sonrasında yaptığı açıklama ile imama uydu!!!

 

Maçı kazandık ya, kaybetseydik varlığı tartışmalı hale gelecek olan hoca, Başkanı gibi atıp tutmaya başlamış.

 

Senin başkanında geçen sezon daha önce ki sezonlarda da attı tuttu.. Kavga etmediği kimse kalmadı. Sonunda bu takım küme düşmesin 42 puan yeter dedi.

 

Herhalde başkanından bir şeyler öğrenmiş olacak ki hocası maç sonrası verdiği beyanatın bir bölümünde Büyük bir kesimden saygı görüyoruz ama bizim de başarısız olmamızı isteyen bazı kesimler var. Biz bunları tebessümle karşılıyoruz. Görevimizi layığı ile yaptığımıza inanıyoruz. Bundan sonra da bu anlayışta olacağız.” Bunları söylüyor.

 

Ey hoca sen işini yaptın da sana kimse bir şey dedi mi? Ankaraspor maçında ki tercihlerini Allah’tan Urfa maçında yapmadın, yoksa biletini eline vereceklerdi haberin yok?

 

Çıkıp bizim başarısız olmamızı istemeyen bazı kesimler var diyorsun.

 

Bizde sana bir şey soruyoruz.

 

Kim bu kesimler bilip de söylemiyorsan, başkanın gibi ol diyoruz!!!

 

Orduspor benim için şans diyorsun.Evet bu şansını iyi kullan.

 

Öyle sağa sola zıplama.

 

Seni ilgilendirmeyen işlere girme.

 

Girdiysen de  tamamını söyle.

 

Kim bu sizin başarınızı isteyemeyenler.

 

Bilip de bizden saklıyorsan ayıp ediyorsun!!!

 

, "Futbolculuğumdaki hedefim büyük bir takımda oynamaktı. Geç de olsa bu hedefimi gerçekleştirdim. Antrenörlükte olabildiğince yukarıda çalışmak istiyorum. Bundan dolayı Orduspor benim için şans oldu. Bu zamana kadar ben, teknik kadromuz ve oyuncularımız Orduspor'a bir şeyler kattıysak ne mutlu bize"

 

Diyorsun ve kendini düşünüyorsun. Orduspor sevenlerinin arasına  kimsenin nifak sokmaya hakkı yok.

 

         Otur oturduğun yerde, sen herhalde herkesi yalaka, yandaş ve biat edici sanıyorsun veya bazı kesimleri düşman.

 

Ordulu hakkında en son konuşacak olan sensin.

 

Çünkü biz hancıyız…

 

 

Hak Ediyorsunuz!!!

Yazım herkesi kapsamıyor…

 Rektör Tıp Fakültesi için oyalandıklarını belirten gazetecileri mahkemeye verirken, Türk Bayrağını örtü olarak kullanılıp suçluyu ortaya çıkartmazken, özel güvenlikçilerin attığı dayak sonrası özür dilemesini bekleyip hayal kırıklığına uğrayan bazı arkadaşlar; kusura bakmayın hak ettiniz bunları.

Azıcık eriye dönüp neleri yazmadıklarınızı neleri göstermediklerinizi , neleri konuşmadıklarınızın hemen farkına varırsınız.

Sizde bu anlayış olduğu sürece çok daha şamar oğlanına dönersiniz.

xxx

Erkan Sözeri Urfa maçı öncesi Ankaraspor maçı ile ilgili yazdıklarımızı dikkate almış olacak ki bazı isimlere yer vermedi!!!

Maçı idare ettik ve kazandık.

İkinci yarı için yönetimden dedikodulara istinaden sevindirici haberler bekliyoruz.

xxx

Yeni yıl nasıl olursa olsun yeter ki yalan, dolan, hırsızlık, suiistimal, rüşvet, komplo olmasın.

Ey Noel baba bana ayakkabı kutusu içinde hediye bırakmasan daha seni tanımıyorum!!!

Yer mi ?

 

Aklımızla alay ediyorlar….

Öyle mi ?

Edilip edilmediğini öğrenmek için  en yakın seçimde alınacak sonuçlara bakacağız.

Tüm bu yalan, dolan ve haksızlıklara rağmen ( bunları kendileri de belirtiyor) hala yüzde 30-40’ larda gezecek oyları alacaklarsa varsınlar kalsınlar iktidarda…

Diyecek bir şey yok…

Yapılacak tek şey; istemiyorsanız başka ülkeye iltica ederek o ülkenin vatandaşı olmaktır !!!

xxx

Erdoğan Bayraktar’a yapılanı görünce ( İstifa etmediği görevden alındığı resmi gazetede yazılınca) korkunun neler yapabileceğini bir kez daha gördüm.

Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’i görevi sırasında terörle ilgili söylemlerinden dolayı tebrik ediyordum. Sevmediğim işleri yok muydu ? Vardı tabi.

İstifası yerinde ama geç kalınmış bir olaydır.

Bence İdris Naim Şahin bu yolsuzluklar konusunda çok şey bilmektedir. Taaa İstanbul belediye başkanlığından beri. Bunların binde biri de olsa söylemesini bekliyoruz.!!

Yuh artık yuh!!!

 

 

İyi ki Cemaat ile kavga etmişler. Neler çıktı ortaya neler.

 

Ne itiraflar yapılıyor bir bilseniz.

 

Yaza çize, sahte belgeleri göstere göstere anlımızın derisi çatladı ama Türk Ordusunun en üst başından en altına kadar çoğu insan terörist suçlaması ile yargılanarak en ağır hapis cezalarına çarptırıldı

 

O gün alkış tutanlar darbecilere gömdük diye nara atanlar bu gün neler söylüyorlar neler.

 

Başbakanın baş danışmanı Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan geçtiğimiz günlerde yandaş Star gazetesinde yazdığı köşe yazısında şu itiraflarda bulunuyor

 

''Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir  yapmış olmayacağını çok iyi bilir. Amaca ulaşmak için her yolu mübah görenlerin nasıl hastalıklı anlayışlar ürettiğini çok iyi bilir'' 

 

            Ya gördünüz mi ne diyor. Komplo kim kurmuş cemaat!!

 

            Yuh olsun size yuh o zaman biliyordunuz da niye sesinizi çıkarmadınız?

 

xxx

 

Yazımı Bekir Coşkun’dan bir alıntı ile bitireyim:

 

“Amerika’da otağ kurmuş bir cemaatle el ele... Ordusundan sermayesine, eğitiminden yargısına, rejiminden cumhuriyetine kadar tarumar edip... Vurgun kutuları ve bavulları ile yakalanınca “Çete, örgüt, ihanet, şebeke” diyerek suçunu açıkça itiraf edeni... 

 

Yüce Divan er geç yargılar... 

 

Ödetirler adama bunca suçun bedelini... 

 

Yazın bir yere... 

 

Mukadder-at... 

 

 

 

 

Kapak topla Türkiyem!

Haber şöyle:

Rüşvet ve yolsuzluk operasyonu sonrası sanatçı Ebru Gündeş'in eşi Rıza Sarraf da gözaltına alınmıştı.

Son günlerde zor zamanlar geçirmesine rağmen canlı yayına katılan Ebru Gündeş yaşadıklarını anlattı. Gözyaşlarını tutamayan Gündeş, "Beden olarak buradayım ama içim kan ağlıyor" dedi.

Ebru Gündeş konuşurken seyirciler tezahürat yaptı.

Gündeş şunları söyledi:

"Biliyorum ki bu gecenin de sabahı var. Hayatta her şey hiç kimse unutmasın ki insanoğlu için. Ben işimi çok severek yapıyorum, evlenmeden önce de işimi yapıyordum, evlendikten sonra da işimi yapacağım. Dilerim bu kara günler çok çabuk geçer. Çünkü çocuğumun incinmesini istemiyorum. Vücut olarak buradayım ama duygu olarak asla burada değilim. Çünkü içim kan ağlıyor."

xxx

Acun denilen adamın Türk bayrağını bantladığını biliyoruz, nasıl yalakalıklar yaptığını da. Ebru Gündeş’e programı devam ettirerek reyting yapmanın peşini bırakmadı.

Stüdyoya topladığı paralı adamlarla tezahüratta yaptırdı.

Ne yazık ki Necip Türk milleti programı seyrederek zirve yaptırdı.

Canım Türkiyem Pepsi iç kapak topla sen!!!

 

Yol yazısı

Fazla yazmayacağım.

Orduspor yenik düştüğü hiçbir maçı çeviremedi.

Haftalardan bu yana kötü oynuyoruz diye bas bas bağırmamızı biraz zmzn geçip sakatlılar olunca bazı kurnazlar işi buna bağlamışlardı

Orduspor kulübü oynanan maçların kaydını yapıyordur herhalde.

Şimdi isim vermeyeyim. Erkan Sözeri sen ve teknik arkadaşların şu Ankara maçını izle de birde bu açıdan gör. Saha kenarından iyi görememiştir siniz!!! Urfa maçında da bazılarına forma vermeye devam edersen sana ve ekibine yönetiminle bir yol yazısı yazdırırsın. Futbolcuya değil ona forma verene kabahat bulduğum için yazmıyorum. Bellemişin bazı isimleri. Risk al derken intihar et demiyorum. Kulübeyi var yok iyi kullanın diyorum.

         Ayrıca sen bakma sana zamanından bu yana methiye düzen su çakalı medyacılara vallahi onlar suyu kesildi mi benim gibide uyarmadan vururlar!!!

 

 

 

Bu kadarına pes !

 

Vallahi gündem o kadar yoğun ki bazen neyi yazacağımı ne zaman yazacağımızı şaşırıyoruz.

Xxx

AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan, Başbakan Erdoğan için, "Allah'ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var. İşte bunun önünü kesmek istediler" dedi.
"Bu seçim ayrı bir seçim. Bu seçim Ak Parti'nin belediye başkan seçimleri değil, bu seçim ülke seçimi, bu seçim vatan seçimi, bu seçim ülkenin demokrasisinin, kalkınmasının daha da ilerlemesini sağlayacak olan seçimdir. Türkiye olarak artık koşmaya başladık. İşte bu koşan arabanın tekerine bir şey sokma hedefi olanlarla karşılaştık. Bunun sebebi, Türkiye'nin Ortadoğu'da dünya ülkeleri arasına girmesini istememeleri. Çünkü başında öyle bir lider var ki dünya liderliği kabiliyetinde ve Allah'ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var. İşte bunun önünü kesmek istediler. Özellikle dış mihraklar. Türk halkı 2002'den bu yana bütün bunlara izin vermedi inşallah bundan sonra da izin vermeyecektir. Biz bundan Düzce olarak eminiz."
xxx

Yukarıda ki haberi okudunuz...

Yuh, yuh, yuh... Fani bir kulu Allahın bütün vasıflarını üstünde taşıyor diyor. Hem de şirk koşarak en büyük günahı işleyerek..

Yalakalığın , yandaşlığın , bozulmuşluğun, soytarılığın bu kadarına pes.
xxx

MİT'in yeni iş alanı TIR nakliyatçılığı ... Hayırlı olsun...

Bu gün ne olduğunu bilmesek de, yarın öğreniriz herhalde...

 
  Sitemizi 205548 ziyaretçi (451953 klik) tıkladı copyriht 2009  
 
YOKSULLUĞA VE YOLSUZLUĞA KARŞI ÇEVRECİ HAFTALIK BAĞIMSIZ GAZETE Ulaşım adresi: Kazım Karabekir Cad. Orhan Turnalı iş merkezi No:18/1 ORDU Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol