Devlet devlet olmalı!
Geçtiğimiz Çarşamba günü Ünal Yıldız yazısında Yedaş’ın yaptığı bir işten şikayetçi idi…
Yazının son bölümünde şöyle sesleniyordu:
Kayıp kaçak tarifesi, elektrik sayaçlarının değiştirilmesi yönünde baskı, bürokrasi falan bir tarafa, bence en önemlisi; dikkat ederseniz elektrik faturalarının en altında özel bir şirkete ait reklam var. Arka tarafında ise bir duyuru; bu alandan 1.500.000 aboneye ulaşabilirsiniz, reklam vermek için falan numarayı arayın!
Birincisi reklam şirketi değilsiniz ve en önemlisi “enerji” sektörü olmanız sebebiyle sosyal sorumluluğunuz olmalı.
Siemens, bir Alman firması bu sorumluluğu hissederek, bırakın reklam almayı bir de cebinden para ödeyerek sosyal sorumluluk projeleri gerçekleştiriyor.
O alanı enerji tasarrufuna yönelik bilgilerle ve uyarılarla doldursanız fena mı olur?
Enerji üretiminde ki sıkıntıları, her yıl yurtdışına milyarlarca dolar ödediğimizi en iyi sizler biliyorsunuz.
Bu anlamda sosyal sorumluluk mu hissetmiyorsunuz, yoksa böyle bir şey yaparsak tüketim düşer diye bir endişeniz mi var?
Lütfen sorumlu davranın, ülkemiz, dünya, çevre ve en önemlisi gelecek nesiller için.
…..
Aslında olayın fazla dibine inmeden bütün sorumluluğun bunlara neden olanın hükümet ve Enerji Bakanlığı olduğunu söylersek bir şeyi keşfetmiş olmayız
Özelleştirme adı altında vatandaşın her türlü soyulmasına neden olabilecek açıkları ve maddeleri verirseniz böyle olur.
Hala kayıp kaçak parası vatandaştan alınıyor. Şirket kendi elemanın ( sayaç yazanların) parasını vatandaştan alıyor. Üstüne üstlük birde bizden aldığı para ile kazanıp vermediği paranın vergisini düşüyor.
Devlet devletliğini yapıp vatandaşına sahip çıksa bunlar olur mu?
Hükümetler kendi başarıları adı altında (!) özleştirmeleri birilerine peşkeş çektirirken soyulan halk ise sesiz bir şekilde soyguna seyirci kalıyor.
Ne yapalım, ne yazalım.. Böyle başa böyle tarak…
……
Bir şiir daha..
Geçtiğimiz gün Şair arkadaşımız Cevat Oku’un bir şiirini yayınlamıştım.
Gazetemizde şiir köşesi olmadığından bu günde bir şiirini daha köşemde sizlerle paylaşıyorum.
İNDİRGEME
Karalar denizler göller bir
Geceler şafaklar günler bir örnek
Damarlarımızda ki o eşsiz zehir
İnsanlar tanrılar resuller bir
Bahçeler bahçıvanlar güller bir
Evler pencereler tüller bir örnek
Hans, Yasef, Janet, Bekir
Kollar bacaklar eller bir
Meyhaneler masalar örtüler bir
Kadınlar çocuklar erkekler bir
Ezelden ebede akan o nehir
Tabutlar Mezarlar ölüler bir
CEVAT OK
Unutmadım…
Unutmadım sadece o günlerin yoğunluğundan çıkıp bu gün yayınlansın istedim.
Değerlerimizin kıymetini hep kaybedince anlıyoruz ne yazık ki…
Ayni hatalar düşen ve o acılarla halen yaşayan bir insan olarak pişmanlıklarını ne kadar dile getirsem faydasız.
Sadece Bir Gazetecinin Aykırı Dünyası adlı kitabımda yazdığım bir yazı ile ona buradan bir kez daha sesleniyorum sadece…
……….
Babamdı...
Hiç ağladığını görmemiştim...
Felç nedeniyle yatırdığımız hastanede, yanına gelen dostlarından bazılarını görünce, çocuk gibi hıçkırarak ağlaması yüreğimi dağlamıştı...“ Hey koca Avni Karaer , hey, sen bu hallere düşecek adam mıydın” diyerek göz yaşlarımla birlikte odadan kaçarcasına uzaklaşmıştım.
Hep seviyeli yaklaşmıştı çocuklarına. Şımartma bir yana , çoğu kez saygısızlık yapacağız diye korkardık.
Felç sonrası fazla bir zaman geçmeden böbreklerinin iflasa gittiğini öğrendik. Bir zaman sonra kaçınılmaz son olan diyaliz makinesine bağlandı. Hitler zamanından kalma makine kanı temizlerken , hastalara büyük eziyet çektiriyordu.
Çocuk gibi kavga ederdik, diyalizde kalması gereken 4 saati doldurması için...
Kardeşimin hakkını hiç birimiz veremedik. Erkek olmasına karşın bir hemşire gibi idi yanında.
Babam zaman zaman “Siz benim iyiliğimi istemiyorsunuz” diye sitem eder, çocukken hiç yapmadığımız şeyleri yaparak ona karşı gelirdik.
Böbreklerinin iflası sonrası , bir kez olsun sırt üstü , yüz üstü yatamadı, uyuyamadı.
Bir masaya dayanarak uyumaya çalışılan 2,5 yıl süren çile dolu bir yaşam , bir gece yarısı 00.30’da hastanede son buldu....
Ne yazık ki babam, son uykusunda bile sırt üstü yatamadı...
Gecen haftadan haberler…
Geçen hafta bir çok haber dikkatimi çekti..
Yorumsuz bunları parça parça sizlerle paylaşmak istiyorum
Gazi Üniversitesi öğrencisi Sinem Gülcan, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in katıldığı törende, Gençliğe Hitabe’yi okuduğu gerekçesiyle hem yurttan atıldı hem de bursuna son verildi
TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in fahri doktora aldığı törende, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni okuyan TGB’li Sinem Gülcan Nene Hatun Kız Öğrenci Yurdu’ndan atıldı. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü 2. sınıf öğrencisi olan Gülcan’ın bursuna da son verildi.
Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi tarafından 22 Şubat’ta Çiçek’e fahri doktora verildi. Polis tarafından törene girmeleri engellenen yaklaşık 50 TGB’li öğrenci fakülte binası önünde Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni okudu. Ardından “Atatürk gençliği görev başında” sloganı atan grup eylemine son verdi.
……………
Okul sütü projesinde yaşanan zehirlenme olaylarıyla ilgili soruşturmada, AK Partili ilçe başkanının firmasına ait olan süt ‘’Bozuk’’ çıktı. Ancak firmaya değil, ‘’Bozuk’’ raporu veren laboratuara yaptırım geldi. Denizli Tarım İl Müdürlüğü laboratuarı kapatıldı. Firmanın sütleri de tahlil için İzmir’deki laboratuara gönderildi.
CHP Denizli milletvekili Adnan Keskin, okullara dağıtılan Aynes firmasına ait sütlerden alınan numunelerin Denizli Gıda Kontrol Laboratuarınca incelendiğini ve bozuk çıktığını açıkladı. TBMM’ye de bir önerge de vererek ‘’ Bu firma, Başbakan Erdoğan’a açılışını yaptığı, AK Parti Denizli Merkez İlçe eski Başkanı Mehmet Ali Özkan’ın da ortağı olduğu firmadır. Dağıttığı sütün bozuk olduğu resmi analiz raporuyla belirlenen firma, süt dağıtımına devam edecek midir?’’ diye sordu.
………..
HSYK tarafından özel yetkisi kaldırılarak Küçükçekmece Başasavcı Vekilliği’ne atanan Şike Savcısı Mehmet Berk, Radikal’e konuştu. Savcı Berk, görev değişikliği için kendisinin başvurduğunu söyledi. Berk, giderayak, özel yetkili mahkemelerin kaldırılmaması gerektiğini savunurken; Şike, Hanefi Avcı, Balyoz ve Emin Arslan operasyonlarındaki uygulamalarının arkasında durdu. Berk, Gülen Cemaati’nin Şike Davası ile FB’ye ele geçirmek istediği iddiasına ilişkin, “Bunu duyunca üç gün boyunca güldüm” dedi. Berk, kendisine yönelik cemaatçi iddiasına ilişkin de, “Eşim geliyor eve, diyor ki ‘Mehmet ne zaman cemaatçi oldun, benim niye haberim yok?’ Bu kadar kolay mı insanlara yafta atmak? Ben torbacı adam alıyorum, adam diyor ki, bu cemaat operasyonu. Fuhuştan adam alıyorum, affedersin kadın satıyor, diyor ki cemaat operasyonu. Bunu dediği zaman iş bitiyor” dedi.
…………..
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın 7 Şubat’ta şüpheli sıfatıyla İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na ifadeye çağrılması son dönemin en büyük kırılma noktası oldu. Cemaat- AKP yargı ve polis-hükümet krizi derinleşti.
Erdoğan son olarak “devlet içinde devlet oldular”, “ben görevlendirdim beni alın” dedi.
Peki Hakan Fidan, Emre Taner ve MİT yöneticileri Beşiktaş Savcılığı’na gitseydi KCK şüphelisi olarak mı tutuklanacaklardı?
Haklarındaki iddianame KCK davasına mı eklenecekti?
Odatv’nin edindiği bilgilere göre hayır.
Mesele aslında başka.
Hakan Fidan ve MİT yöneticileri Beşiktaş’ta “vatana ihanet” suçlamasıyla tutuklanacaktı.
Ve soruşturma Fidan’ı görevlendiren Erdoğan’ın kapısına kadar dayanacaktı.
Vatana ihanet suçlaması her yurttaşa yapılabilecek bir suçlama değil. Uygulamada ancak devleti yönetenlere yapılıyor. Cumhurbaşkanı’nın bile yargı önüne çıkarılabileceği istisnai bir suç.
Son dönem özel yetkili mahkemelere ilişkin başlayan kavganın, Erdoğan’ın“beni alın” açıklamasının, Genelkurmay Başkanı Özel’in Oslo görüşmeleri için “basından öğrendim” ifadelerinin ortasında süren tartışmanın arka planında savcılığın bu suçlaması var.
Cemaatin polis yazarlarından Emrullah Uslu bakın ne yazdı:
“Mutabakat metninde açıkça yazılı olduğu halde Erdoğan hala “Benim müsteşarım kimseye taviz vermedi” diyor ama belge ortada. O mutabakat metinlerinin altında MİT yetkililerinin ve Erdoğan’ın özel temsilcisi Hakan Fidan’ın onayıyla arabulucu devletin imzası var. O devletin arşivinde saklanıyor bu belge.
Bu imza Türk hükümetini sorumluluktan kurtarmıyor. Erdoğan mert adamsa doğruyu söylesin. Böyle numaralarla bizi çocuk yerine koymasın.
(…)
Şimdi başa dönüp Erdoğan’a birkaç soru sorma vakti. Sayın Erdoğan “bölgede görev yapmış güvenlik güçleri savaş suçlusu olarak yargılanacak” şartını mutabakat metinlerine sokun emrini de siz mi verdiniz?”
Kısacası cemaat hesaplaşma vakti yaklaştıkça imzalandığı söylenen protokol metninin ucunu gösteriyor.
………
Arka yüzünde ’Türkçe Olimpiyatları’ yazan madeni 1 liraların alışverişte kullanılmasına yurttaşlar tepkili...
Uluslararası Türkçe Olimpiyatları için 10. yıla özel çıkarılan madeni bir liradan Atatürk resmi çıkarılarak 1 milyon adet basılması ve alışverişte kullanılması yurttaşların tepkisine neden oldu. Yurttaşlar, “Sıra yavaş yavaş Atatürk resimlerini her taraftan tümden kaldırmaya geldi. Bu Türkiye için utanç verici” dediler.
…….
Bunları okuyunca şaşırdınız mı ?
Şaşırsaydınız bunlar olmazdı zaten!!!
Karayolları arazisini katletmeyin, katlettirmeyin!!!
Son günlerde yine tekrar gündeme gelen bir olay var.
Ordu Belediyesinin yıkılan binalarının yerine yeni bina yapılmaması ve Valilik ile Belediye’nin Karayolları arazisinde bina yapması yolunda söylemler ve yazılar çoğaldı.
Ordu belediyesi mevcut yere bina yapmasın. Tamam.. Belediyenin gücü varsa Yalı Camiden karşısından , Vergi dairesine kadar olan bölgeyi istimlak ederek binaları yıkıp büyükçe bir alan yaratması benim hayalim.
Konuya böyle girdim.
Karayolları arazisi Ordu’nun en büyük kent parkı olabilecek bir yerdir.
Böyle bir yere bina yapılması gelecek nesiller için cinayettir.
Valilik ve belediye bir yere taşınacaksa en ideal yer Özel İdarenin bulunduğu bölgedir.
Şehrin en önemli bölgesi kamyon garajı gisi duruyor.
Özel idarenin Kayabaşı köyünde yeri var. Burayı oraya taşırsını bölgeye Valilik ile Belediye yapılması konusunda çalışmalar başlatırsınız olur biter.
Olaya şehrin hava almasına yarayan bir bölge olarak bakalım. Bu kadara geniş bir arazi artık yok. Böyle bir yere inşaat yaptırmak gelecek nesillere ihanettir.
Şehrin neresinde bir parkı var. Hepsi el içi kadar küçük yerler.
Böyle büyük bir kent parkı yapılabilecek yere bina yapılmasını teklif etmek bence hatadır.
Bunu söyleyenlerden, dile getirenlerden ricam olaya birde böyle bakın.
Özellikle çevre ile ilgili olanlara sesleniyorum. Bu konulara el atın.
Kent parkı olmayan bir şehir olur mu ?
Bu şehre ihanet etmeyin lütfen. lütfen…
…
Bir ikincisi Karayolları arazisinin satılacağı yolunda söylemler duyuyorum.
Bir yandaşa verilmesi planlanıyormuş.
Ordu Belediyesinin ve Sivil toplum örgütlerinin buranın satılması söz konusu olursa büyük bir tepki vermesini ve harekete geçmesini bekliyoruz.
Karayolları arazisinin peşkeş çekilmesine izin vermeyin verdirmeyin.
Ben şimdiden yazıp görevimi yapıyorum.
Buranın satılmasına , binalar yapılmasına veya alışveriş merkezi olmasına izin vermek ve bunlara seyirci kalmak şehre ihanetten öte çocuklarımıza , torunlarımıza kötülük ve vefasızlık olur.
Ben çocuğuma ve torunuma böyle kötü ve kara bir miras ve de geçmiş bırakmak istemiyorum.
…
Dip not: Ordu belediyesi yıkılan binasının yerine bina yapılmamasını isteyenlerden Perşembe belediyesinin avuç içi kadar yere tekrar bina yapmasını neden eleştirmediklerini ve sorgulamadıklarını merak ediyorum.
BUNLARI İDAM EDECEKSİN!!!
AKP hükümetin son yıllarda yaptığı en önemli ve en güzel işlerden biri de gıda da hile yapan Firmaların isimlerinin açıklanmasıdır bence.
Hazır gıda, Çay simit derken ve en son olarak da sucuğa Atom bombasında kullanılan nitrat maddesinin katıldığı ortaya çıktı.
Gazeteler Nitrat diyor ama detayına girmiyor.
Bakın size uzman ağzından neler olduğunu anlatalım:
Nitrat, et ve et ürünlerini (sosis, salam, pastırma) muhafaza etmek için kullanılan kimyasal bir madde çeşididir. Nitrat içeren gübrelerle yetiştirilen sebzelerde (örneğin, ıspanak ve pancar gibi köklü sebzeler) bile nitrat bulunmaktadır. Hatta, bu tür maddelerin sıklıkla kullanıldığı bölgelerde içme suları bile nitrat içerir.
Nitrat içeren gıdalar güvenilir midir?
Cevabımız tabii ki “hayır”. Nitrat yiyeceklerde düşük oranlarda bulunur. Ancak sağlıklı olan birçok çocuğun vücudu kendi kendini toksin etkisi gösteren bu tür maddelerden arındırabilir. Et, salam, sıcak sosisli sandviç, pastırma ve hatta tat vermek amacıyla is ve dumanda özel olarak hazırlanan “isli” tavuk, balık ve pirzola çocuklarımız için tehlike arz etmektedir. Peki ya bu tehlikeler nereden kaynaklanmaktadır? Nitrat kanserojen maddeler içermektedir. Nitrat mide kanserine neden olur ve yeni doğmuş bebeklerde ‘mavi bebek’ (bebeğin renginde morarma ve kısa kısa nefes alma durumu) sendromuna neden olur. Nitrat oranının şehirlerde-kinin dört katı daha fazla olduğu kırsal kesimlerdeki sular yüzünden bu kesimlerde yaşayan bebeklerin diğer bölgelerde yaşayan bebeklere göre şeker hastalığına yakalanma oranı %25 daha fazladır. 1978 yılında İngiltere’nin Yorkshire şehrinde yaşayan 2000 çocukta şeker hastalığı vakası görülmüştür. Burada yaşayan her yüz kız çocuğundan birinin ailesinde en az bir kişide şeker hastalığı saptanmış ve bu nedenle hastalığın kalıtımsal olduğuna karar verilmiştir.
Bir çıkış yolu var mı?
Yüksek oranlarda nitrat içeren yiyecek ve içeceklerin kansere yol açtığı artık hepimiz tarafından bilinen bir gerçektir. Çevresel faktörler de kanser riskini daha fazla artırmaktadır. Eğer yaşadığınız bölgenin sularında yüksek oranlarda nitrat tespit edilmiş ise, nitratı arındırabilecek nitelikte bir su filtresi almanız gerekmektedir (yerel belediyeler sudaki nitrat oranını saptayabilir, hatta su içindeki maddeleri tespit edebilen özel bir alet alırsanız, nitrat oranını siz bile tespit edebilirsiniz). İçinde nitrat olabileceğini düşündüğünüz her türlü yiyecek ve içecekten uzak durun, bu şekilde kanser riskini en aza indirebilirsiniz. Kahvaltı çeşitlerinin arasına ya da makarnaya bol miktarda eklenen domuz etinden yapılmış pastırma ya da domuz eti içeren hamburger de tehlike arz etmektedir. Nitrat içeren yiyecekler genel olarak çocuğunuzun beslenme modelinde önemli bir yer tutuyorsa, bu modeli değiştirmeniz gerektiğini bilmelisiniz.
…..
Uzmanlar böyle diyor.
Bende diyorum ki halkın sağlığı ile bu kadar oynayanları teşhir etmenin haricinde çok ağır cezalar ve yaptırımlar uygulanmalı.
Eskiden halk arasında böyle olumsuzluklar için ‘Bunları idam etmek gerekir’ diye tepki gösterildi.
İdam edilmediğine göre ne yapmalı, artık kararı hep birlikte verelim!!!
TELEFERİK
Bu açılışta Ordulu Ertuğrul Günay’ı da görmek isterdim..
Turizm Bakanı öyle diyorlar.
Gelmediyse ve bundan bir art niyet varsa bu onun ayıbı..
Sonuçta iç turizmde bir hareketlenme sağlayan bir olayın açılışıydı.
Yapıldı bundan sonra bir şey deme şansım yok. Ama daha öncede dediğim gibi belediye ye her zaman yük olacak. Rantabl olmayacak.
Birilerinin dediği gibi belediye ye neler yük oluyor ki bu da olsa fark etmez!!!
….
Küçük bir not ..
Belki birileri çoktan unutmuştur diye hatırlatıyorum.
Emre Kongar, Can Dündar, Banu Güven vd. NTV ekranı kapatıldı.
Star TV Uğur Dündar’sız transfer edildi.
NTV ekranları Mehmet Barlas’a açıldı.
NTV AKP’nin ekranı yapıldı.
Tüm bunların bir karşılığı olmalıydı ve oldu.
Ferit Şahenk’in inşaat şirketi, Doğuş İnşaat İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden metro inşaatı ihalesi aldı.
Ne diyelim:
Bol kazançlar!
Demokrasinin, özgürlüğün, hukukun olmadığı yerde para ne işe yarayacak ise...
Öyle ya: kendisinin iktidardan korktuğu, iktidara boyun eğdiği gibi; istiyor ki, herkes ondan korksun, herkes ona boyun eğsin!.
Ve öyle eğiliyorlar ki boyun eğmekle kalınsa yine iyi!!!
….
CHP’nin üzerinde ki ölü toprağı kalkacak mı ?
Ordu’da uzun yıllardan bu yana CHP örgütünün üzerinde ölü toprağı vardı.
Ne muhalefet yapıyorlardı ne de doru dürüst halkın nabzını tutup ona göre bir açıklamada bile bulunmuyorlardı.
Ancak birileri giderse ve özellikle kameraları görünce konuşuyorlardı.
Yeni il ve ilçe başkanları bakalım bu ölü toprağını üzerlerinden atabilecekler mi ?
Özellikle il başkanı ve yönetimine bu konuda büyük görevler düşüyor.
Öyle 3-5 ay beklemeden nasıl bir tavır alacaklar nasıl bir yerel muhalefet veya yaygın bir muhalefet çalışmasına girecekler ve de Ordu için neler yapacaklar çok merak ediyoruz.
Genel başkanlarının geldiği açılışta toplanan kalabalık onlar içinde bir uyarı olsun diyorum…
Bu mu turizm anlayışı
Sonuçta birileri bunları suiistimal ediyor
Birileri bunları kullanmaya çalışıyor
Teleferik sistemini açtık. Ordu belediyesi birilerine yer sağladı..
Herkes geçinmek peşinde …
Öyle mi?
Soyguna çıkmışlar ey millet.
Nasıl yerel turisti buralarda barındıracağız.
Size bir örnek.
Ordulu vatandaşımızın biri sözde köfte salonu diye bir yere giriyor. Bir köfte birde su söylüyor. Gelen hesap 19 tl.
Var mı söyle bir şey?
Söylüyorum böyle bir şey olabilir mi?
Ordu belediyesi böyle bir şeye Esnaf odaları böyle bir fahiş fiyata nasıl göz yumabilir
Biz milleti çekmek için canımız çıkarken birileri milleti kazıklamak için isteğini yapabilir mi ?
Birilerine bilmem kaç liraya kiralandı diye milleti soymak hak mıdır adalet midir.?
Serbest piyasa ekonomisi adı altında herkes birbirini öpecek diye bir kaide var mı ?
Olay şu dur Belediye halka açık bir yerde iş yerini kiralamıştır. Buradan sorumludur. Buradalar da ki soyguna ve fahiş fiyata izin vermemelidir. Çünkü zaten buradan para kazananlar halkın yerinden halkın üstünden para kazanmaktadırlar. Birde soygun yapmamalıdır.
…..
Bu arada Teleferik açılışında toplanan kalabalığın sayısını ve neden bu kadar toplandığını CHP Ordu’da iyi tahlil etsin. Özellikle Seyit Torun ve belediye yönetimi bunun kendi çaplarında bir araştırmasını yapsın.
Benden söylemesi!!
…….
Söz gelmişken bu kentin iyi bir gazetesi olmak için uğraşanların başında olan Ünal Yıldız birazcık yatmış!!1 Geçmiş olsun diyorum. Öyle işin başında bırakmak yok patron !.. Sağlıkla gelelim sağlıkla gidelim. Ama bizim görevimiz hala bitmedi. Ölene kadar devam. Bunu anlayacaklarla birlikte mücadelemiz devam edecek. Sitem yok şikayet yok. Bilirim ki üstesinden geliriz… Gelemezsek de bu tarih enin de sonunda bu ekibi yazacak. Müsterih olalım…İddialıyım ve bunu başardık. Tarih elbette bizi yazacak, hem de Ordu basın tarihinin altın köşelerine.
….
Uzun zamandır şiirlerini okuyamadığımız ve mekanı İstanbul’da tutan Cevat Ok kardeşimiz ziyarete geldi ve iki şiirini bize uzattı.
Bunlardan birini bu günkü köşeme konuk ediyorum ve Ok kardeşimize de teşekkürlerimi sunuyorum.
Yitik
Bıçak sırtında bunca yıl
Yüreğimde insanlık onurum
Ekmeğime katık edip yalnızlığımı
Ozanlığımla avunurum
Zifiri karanlıkta şeftali çiçeğiyim
Denizlerde kum tanesiyim ara beni
Doludizgin yağmurun sesiyim dinle beni
Los Angeles’te olamam
Marsilya’dan kalkan gemide yok um
Astronot olmadığımı biliyorsun
Mıdı’nın meyhanesinde içmediğimi de ..
Cevat Ok
Tepkiye göre
Biliyorsunuz bu işi en iyi Başbakan Erdoğan yapıyor . Nabza göre şerbet tepkiye göre tavır alıyor.
Bir konuda yoğun bir tepki oluyorsa gündemi değiştirebiliyor veya bu konuda atılan adımları geri alabiliyor.
Orduspor’un alt yapısını için yapılacak seçmelerden para alınacağının açıklanmasından sonra gelen tepkiler üzerine Orduspor kulübü başkanı para alınmayacağını açıkladı.
Kardeşim bir karar alınırken altı üstü düşünülmez mi ?
Bunların hesabı kitabı yapılmaz mı ?
Tek adamcılık oynandığı için böyle olaylar oluyor.
Genel kurulda yaşananların unutulduğunu zannedenler ise yanılıyor.
Şimdi gün gelecek bunların hesabı da sorulacak.
Ancak ellerine aldıklarıyla alt yapı alt yapı diye konuşanların bu yıl A kadroya katacaklarını da takip edeceğiz.
…….
Geldiler gittiler.
Bakanlar geldi , CHP genel başkanı geldi ve gittiler.
Sonuçta Ordu bir nebze hareketli günler ve saatler geçirdi.
Ayrıca yaygın basına da konu oldu.
Size bir şey söyleyeyim de üzülmeyin. Sadece konu olmakla kaldı!!!
……
İşte eğitim;
Bir sınıfta karne alınırken yaşanan bir olay;
Bir öğrenci 100 ortalama alıyor diğer öğrenci 99.9. Sonuç 99.9 ortalama alan öğrencide derin bir üzüntü ve göz yaşları…
İşte eğitimin geldiği nokta. Öğrencileri ne hale getirdik.
Peki bunda sistemin ve de öğretmenin hiç mi suçu yok!?
….
Yalandan kim ölmüş ki?
Gazetelerde, özellikle şu ölü sezonda, spor haberlerinde ki yalan artışında büyük bir tırmanma var.
Herkes birini transfer, ediyor birini satıyor . neredeyse uzaydan adam getiriyorlar.
Buna karşılık ise kulüplerden sağlıklı bir haber akışı sağlanmıyor.
Öyle haberler çıkıyor ki, bizim gibi gazetecilere sorulunca bile küçük dilimizi yutuyoruz.
Ufak atında biraz da civcivler yesin diye boşuna söylemiyorlar.
Yalanında bir sınırı vardır…
TASMALI GAZETECİ Mİ, KELEPÇELİ GAZETECİ Mİ?
İtalyan sosyalist tarihinin en bilindik gazetelerinden biri de "Avanti!" idi.
Palmiro Togliatti'den Antonio Gramsci'ye kadar nice dünyaca tanınmış Marksist bu gazetede yazdı.
1914 yılında bu gazetenin genç, devrimci editörü kimdi bilir misiniz: Benito Mussolini...
Mussolini zamanla gazetecilikten siyaset adamlığına geçmedi; Marksistlikten faşizme savruldu... Tabii ki "Avanti!"den kovuldu.
Bu girişi yapmamızın bir sebebi var.
Ve hepsi sol söylemi kullanarak; ve günümüzde hala Marksist bile olduğunu söyleyerek açıkça faşizmi savunup yazmaktadırlar.
Oysa: Sol ile, Marksizm ile hiçbir ilgileri kalmamıştır. Fakat inatla sol maskeyi kullanıp faşizm propagandası yapmaktadırlar. Türkiye'nin en gericileriyle ittifak yapıp vahşi kapitalizm ve despotik iktidara övgüler dizmektedirler.
"geçinemiyoruz" diyen memura düşmanlar; "grev hakkımızdır" diyen THY emekçilerine düşmanlar; "bedenimize dokunma" diyen kadınlara düşmanlar; öğrencilere düşmanlar; Uludere'dekilere düşmanlar, hakikat aşkıyla yanıp tutuşan gazetecilere düşmanlar... köylüyle alay ediyorlar...
Siyasal duruşları iktidara endeksli; hiçbir özgün düşünceleri yok. Çünkü tüm bilinçleri harabeye döndü, döneklik süreciyle...
İnanç, onur, itibar gibi tüm değerleri unuttular. Çürüdüklerinin farkında değiller...
Başbakan Erdoğan'ın "tasmalı gazeteciler" dediğiyle kimi kast ettiğini sanıyorsunuz? Odatv'yi mi?
Erdoğan kime tasma taktığını, (bazen tasmayı nasıl gevşettiğini) bilmiyor mu sanıyorsunuz?
Niye hiç sesleri çıkmıyor?
Niye "hayır, bizim tasmamız yok" diyemiyorlar?
Diyemezler, çünkü tasmalıdırlar.
Tasma takılmasına karşı çıkan gazetecilere kelepçe takılmaktadır çünkü.
Bugün Türkiye'de iki tür gazeteci vardır:
Tasmalı gazeteciler ve Kelepçeli gazeteciler...
Bizim...
Odatv'nin...
Safı bellidir:
Biz inadına "Avanti!"de çalışmaya devam ediyoruz.
Biliyoruz ki Mussoliniler ve onun tasmalı gazetecileri kaybetmeye mahkumdur.
Bugün insanlığın ilerlemesini yavaşlatabilirsiniz ama engelleyemezsiniz. Kazanan hep insan olmuştur.
….
Bu alıntıyı yaptıktan sonra altına yerelden örnek göstereyim dedim.
Sonra da düşündüm ki yazının uzunu deliye yakışır!!!
Yani yazının içinden Odatv bölümlerini çıkartalım genelleme yapalım.
Bizim meslek ‘Hav havcılarla’ dolmuş bir tek tasmalı olanlar görmüyor!!!
……
Tasmayı takmış olanlar sanki bu tasmalar görünmezmiş gibi davranıyorlar.
Tasması boyunlarında olanlarda milleti kör kendileri akıllı zannediyorlar.
Onlarda boyunlarında ki tasmanın görünmez olduğunu milletin bunları yediğini zannediyor.
Bunlara şairin bir şiirinde ki satırla seslenmek isteyip bitiriyorum yazıyı:
“Acırım tükürüğe, billahi, tükürsem yüzüne!...”
YAZMAYA DEVAM
Deli deli yazmıyoruz, yazdığımızın arkasında duruyoruz.
Kimseye belden aşağı vurmadan bu şehrin ve ülkenin sorunlarını dile getirmeye çalışıyoruz.
Menfaatimiz veya arkadaşlık ilişkilerimiz var diye topa basmıyoruz. Veya alacağımız işin. Yapacağımız baskı adetini düşünmüyoruz
Veya her gün asılsız bir şekilde birilerini karalamıyoruz veya yağ çekmiyoruz.,
2 günde bir en az birilerine palavra attırmıyoruz….
Gerçekten bu şehrin ve bu ülkenin sorunları ile ilgilenmeye çalışıyoruz.
Her ne kadar bu ülkenin sorumsuz bir yığın insanı varsa ve buna paralel olarak medya da (internet medyası dahil) bu yolda yürüyorsa da ne kadar devam edeceği bilinmez. Bu yüzden biz görevimizi yapmaya çalışıyoruz.
Yarın tarihin sayfaları bak bunları, şunları şunlar bunlar yazmışlar , söylemişler, göstermişler ama şunlar bunlar yağdanlık olup çuka peşine koşmuşlar diye yazacaktır.
O yüzden sokağa çıkınca isyan etmeden, insanları dinlerken hadi oradan sorumsuz sağırlar diye bağırmadan yürümeye devam edeceğiz.
Etmek zorundayız..
Sokağında aç gezen yavruları, gencecik insanları bir kenara bırakıp doğmamış çocuğun hesabını yapanlar ve buna çanak tutan sözde aydın, yandaş, liboş ,yağdanlık ve soytarılar ancak bize yakışırlar.
Onlar tartışırken katiller serbest bırakılıyor, onlar tartışırken zam üstüne zam geliyor onlar tartışırken bazılarımız mal gibi dinlemeye devam ediyoruz.
Mal, mal seyrederken, 2B’ler geçti, Kentsel dönüşümler tamamlandı, 3. Köprünün ihalesi gerçekleştirildi. Aselsan’ın yüzde 51’i İsrail’e satıldı.
Birileri mal mal seyretmeye devam etsin.
Yürü be kim tutar seni.
Durmak yol yola devam canım Türkiyem!!!
…..
Yazı yazarken bazı şeylere dikkat etmek gerek.
Eylemi belirtirken ima bile edersen suç sayılır.
Ama piyasada dolaşan öyle godoşlar var ki ( Ermenicesini söylemiyorum) insan şaşıp kalıyor.
“Kendini beğenmiş, gururlu, çalımlı’ ama bom boş.. Yanına aldığı bom boş adamlara efendilik yaparak kendini üstün göstermeye çalışırlar bu tipler…
“Mısır koçanı” “ Ceviz kabuğu” durlar…
Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğünde yer alan bazı anlamları ise yazmak istemedim…
Bu yazıyı okurken lütfen etrafınıza bakın…
Bu saydıklarımdan kaç kişi göreceksiniz!!!
…….
Televizyonlarda değişen gündem nedeniyle tek konu var konuşulan kürtaj..
Yukarıda yazdığım gibi bu konular konuşulurken geçip gidenler, veya geçirilenler kimsenin umurunda değil.
Ancak kendini bu işin devi sanan piri gören öyle televizyonlar var öyle program yöneticileri var ki tam bir boş zırva olduklarını gösterdiler bu millete.
Sokakta ne kadar adam varsa ( Bu işin bilimini yapanlar hariç) toplayıp bol keseden konuşturdular.
Hele bazıları vardı ki insanın bunlara sapık demesi bile ayıp olurdu.
Kanun ve nizamlarla tanınmış hakları kullananları neredeyse tümden ahlaksız ve dinsiz ilan ettiler.
Ulan dervişin fikri neyse zikri de odur diye boşuna dememişler...
Bir tek onlar duymuyor, görmüyor!
Her gün her saat ismet paşa caddesinde çok büyük bir yaya yoğunluğu yaşanmakla birlikte , bir de seyyar arabaların cadde üzerinde tezgah açması yayaları canından bezdirdiği , bunlar yetmezmiş gibi işyerlerinin önünde kaldırımlarda taburelerin üzerinde oturanlar , sehpalar üzerinde çay kahve , içenler hatta sabahları işyerinin önünde sabah kahvaltısı yapacak kadar görgüsüzler, bunlarda yetmiyormuş gibi yaya trafiğine açık araç trafiğine kapalı olması gereken cadde de kamyonlar minibüsler park halinde dururken İsmetpaşa caddesinde yürümek adeta işkence haline gelirken zabıtalar da kendi kulübelerinin önünde demli çaylarını yudumlarken Ordu köy mü demek aklımdan geçiyor.
Her gün binlerce yaya bu caddede hareket halindeyken , vurdum duymazlığı hiçbir yetkili görmezlikten gelirken , esnafın her yeri gasp etme hakkı , yayanın yolda yürüme hakkı ve özgürlüğü elinden alınmaktadır.
Burada asıl görev Sayın Valimize Sayın Belediye başkanımıza ve diğer yetkililere düşmektedir.
Lütfen yayaların yürüme özgürlüne engel olmayalım gelişmekte olan şehrimize sahip çıkalım.
….
Durun durun ben yazmadım bu satırları.
Tüketiciyi Koruma Derneği Başkanı ve Gazetemiz yazarı Selami Gürsoy’un Ordu Köy mü başlıklı yazısından alıntı yaptım.
Bu konularda sık yazan birisi olduğum için başkaları da yazınca yalnız olmadığımı hissediyorum.
Bazen bazı gazeteci., yazar. Televizyoncu internetçi arkadaşların Ordu’da yaşayıp yaşamadığını sorguluyorum ama nafile…
Al takke ver külah!
….
Herkes şikayetçi, herkes dertli ama bir tek belediye görmüyor, duymuyor, ilgilenmiyor.
Bir dondurma firmasından toplu para alarak iş yerlerinin önlerine dondurma dolabı koyulmasına müsaade ediyorlar.
Belediyeye öyle veya böyle bir gelir diye anlayışla karşılayabilirim , kaldırımı iş yerinin önü müsait olanı.
Ama be birader bir kişinin bile geçmeye zorlandığı yere dolap koydurursan sen nasıl belediyeci olabilirsin.
Sana oy veren insanların kaldırım haklarını nasıl para ile birilerine peşkeş çektirebilirsin.
Bunlardan birisini Fidangör’de bizzat belediye başkan yardımcımıza gösterdim.
Değişen bir şey yok.
Sizlere samimiyetimle söylüyorum bu konularda Belediye yönetiminin nereye gitsem kulaklarını çınlatıyorlar …
Ama ne yazık ki Belediyemizin kulakları ve gözleri olmadığı için bir şey yapmıyor…
.....
Zamanında bir basamaklık yeri Kazım Türkmen kırdırmıştı.
Gelen haklı tepkiler üzerine belediye kaldırıma basamak yapan iş yeri sahibine izin vermedi.
O zamanki gerekçeler ve söylemler şuydu.
Adam iş yeri için bir şey yapıyorsa kendi mekanından fedakarlık yapacak. Basamağa kendi iş yeri içinden başlayacak.
Kaldırımları işgal etmeye yayanın hakkını gasp etmeye kimsenin hakkı yoktur…
Birilerinin yüzü kızarır mı acaba?!
DEVLET SPONSOR
Devlet sponsor olur mu ?
Olur olur… Kamu spotu altında bir derneğin olimpiyatlarının reklamlarını TV’lerde bedava yayınlatır.
Devlet zaten doğal sponsordur, davetiyelerde onun kuruluşlarının adının yazılmasına veya logolarının kullanılmasına gerek var mıdır ?
Devletin Valiliği, Emniyeti, Belediyesi resmi sponsor olarak gösterilir. Allah’tan TSK’yı göstermemişler.
Davetiyelerinde ki özel sponsorlarına bakınca bir çoğunun Ordu’nun kültür ve sosyal hareketinde hiç olmadıklarını görüyoruz.
Davetiye de Valilik, Emniyet belediye niye sponsor olarak gösterilir.
Haaa bakın bizim arkamızda devlet,özellikle Emniyet bile var denilmek için mi ?
Emniyet hangi yere şu ana kadar sponsorluk yapmış veya bu sponsorluk nasıl oluyor bilemiyoruz.
Herhalde olimpiyatlarının güvenliğini sağladıkları için sponsor gösteriliyor*!!!
Türkçe olimpiyatlarında sunucuların ağzından Atatürk ile ilgili bir şey duymadım. Salonlara, stadyumlara Atatürk’ün bir kare resmini bile koymaya tenezzül etmiyorlar.
Bende diyorum ki Atatürk olmasıydı Türkçe olur muydu?
O halde hangi dili kullanırdınız, Arapçayı mı , Fransız dilini mi yoksa Yunan dilini mi ?
Yatıp kalkıp dua edin. Bu dümeni bile uydurmanızı size Atatürk sağladı!!!
……
Gazetemiz ve Sözcü gazetesi muhabiri Ayşen Türkmen’in İdris Naim Şahin ziyareti sırasında fotoğraf çekmesi İçişleri Bakanını korumaları tarafından engellenmiş.
Bu konuda Gazeteciler cemiyetlerinin veya medya kuruluşlarının haber yapmasını en azından ufak bir tepki göstermesini bekledim.
Tık yok.
Demek ki genç kardeşimizin yaptığı haberlerin hepsi doğru. Yoksa Ayşen’i topa tutarlardı…
Değil mi ama!!!
………
Kaçak elektrik kullananlara af getiren düzenleme komisyondan geçti. Yasa kabul edilirse zararı ödeyenlere dava açılmayacak
Kaçak elektrik kullananlara af getiren düzenleme TBMM Adalet Komisyonu’ndan geçti.
Yasanın Genel Kurul’da kabulü halinde kaçak elektrik kullanan kişi pişman olur ve zararı öderse hakkında dava açılmayacak. Dava açılanlar da hüküm giyene kadar zararı ödedikleri takdirde en fazla bir yıl ceza alacak.
…..
Yani borcunu zamanında ödeyen, devlete yükümlüğünü yerine getiren dürüst vatandaş yine enayi yerine konulacak.
Yazık bu ülkede bizi yönetenler ne zaman namuslu vatandaşın lehine bir karar alacak.
Hala kaçak kayıp parasını namuslu tüketicilerden alanlar namussuz iş yapanlara af getirmenin peşinde.
Bunlara kim namuslu olmanın bir erdemlik olduğunu ve kul hakkı yemenin en büyük günah sayıldığını hatırlatacak.
SSK - SGK VE ANLAYIŞ!!!
Yıllar önce idi SSK kurumuna bir şikayette bulunarak müfettiş istemiştim.
Gerekçem şuydu; bir kişinin şirketi adına haftalık gazete çıkarmış ancak daha sonra sigortamın ödenmediğini öğrenince durumu şikayet etmiştim.
O zamanın ismi ile SSK’den müfettiş geldi. Dinledi beni. Gazetenin lejantında da genel yayın yönetmeni olarak ismim var. Sözde iş vereni de dinledikten sonra tekrar beni çağırdı. Yaşı 25’i geçmeyen genç bir erkekti!!! O aralar Anadolu Ajansının da muhabirliğini yapıyorum. Dedi ki ‘ sen AA’nın da muhabirliğini yapıyormuşsun. Evet dedim müfettiş bey bir iyilik yap bu konuda da tutanak tut da bunlarda bizi sigortalı göstersin’ dedim. Tabi müfettişin işi başka. İşi sulandırmakmış… Tespiti mi yaptırmışım, lejantta ismim var gazeteyi çıkardığım belli. Neyse bir ay sonra bir yanıt ‘ Hakkınızı mahkemede arayın’ Ya arkadaş tespiti yaptırmışım her şey belgeli hiç olmazsa iş veren diye geçinene ceza yazsana yok yapmadılar. Müfettişi müfettişler kurulana şikayet ettim. Oradan da müfettişin haklı olduğuna dair yazı geldi. O zaman anladım SSK’nın nasıl battığını batmasının nasıl kaçınılmaz olduğunu. Yine o zaman karar verdim emeklilik günüm geldiğinde bir dakika kalmayacağım ve bunlara para vermemek için emekli olacağım dedim dediğim yaptım.
…
Sosyal Güvenlik Kurumu Ordu İl müdürü Ahmet Erdoğan’ın bir açıklamasını okuyunca bunlar geldi aklıma.
Erdoğan diyor ki Ordu’da sahte sigortalı çok. Denetim yapacağız ama iki elamanım var.”
Yahu müdür şunu desen çok daha iyi anlayacağım. Ordu ve ülkemizde sigortasız çalıştırılanlar çok büyük bir kayıp var SGK bundan zarar ediyor falan..
Sahte sigortalı dediklerin ( savunmuyorum ama) hiç olmazsı vergilerini primlerini ödüyorlar.
Peki sigortasız çalıştıranlar için iş verenler ne ödüyor.
Yine dese ki eleman sıkıntımız büyük bu yüzden bu tür denetimleri yapamıyoruz.
Hey hat…
Türkiye’ye burası öyle veya böyle vergisini ödeyen, primini yatıranlar suçlu.
Devlete öyle veya böyle görevini yapıyorsan vergini zamanında ödüyorsan kümeste ki kazsın her zaman.
…
O müfettişi hiç unutmadım..
Sözde müfettişi ve müfettiş kurulunu da unutmuyorum.
Sigortasız işçi çalıştırana işlem yapacağına mağdur olana yürü mahkemelerde uğraş diyorlardı.
Şimdi de diyorlar mı bilmiyorum ama sonuçta her iki şekil ile de uğraşacak elemanlara yetkilileri müdürleri bakanlara ve devlet adamlarına ihtiyaç var.
Köpek basın!!!
Başbakan Arena’da konuşurken aynen şunları belirtti:
“On yıllardır, demokrasiye müdahale edenlere, kendi alanı dışına çıkanlara çanak tutanlar, bugün kalkmış, bu ülkenin şerefli askerlerine dil uzatıyorlar. Ya siz kimsiniz? Siz, daha düne kadar, birileri karşısında hazırola geçip, selam çakıp, aldığınız emir doğrultusunda köşe yazısı yazıyordunuz. Daha düne kadar, üniformalılar sizi arayıp, yazdıklarınızdan, söylediklerinizden dolayı sizi azarlıyordu. Bunları bu tasmalarından kurtaran biz olduk. Ama bunların boynundaki tasma dün ulusaldı, bugün terfi ettiler, uluslararası tasmaları boyunlarına taktılar.”
….
Yani basına köpek diyor.
O konuşmayı bizzat dinleyen büyük gazeteciler ve yandaş medya bu konuşmayı duymazdan geliyor.
Niye biliyor musunuz ? Nasıl olsa Başbakan bizim için demedi diye…
Yarın başka şeyler olduğunda da yandaşlara da çatan başbakan şimdi başkalarına köpek dediği için susuyorlar.
Yani yaygın basın Köpekliği kabul ediyor.
Etmese bir iki gazete ve köşe yazarı dışında ‘Ayıp olmuyor mu Sayın başbakan ‘ diye sorarlardı.
Şimdi ben ‘ Hav hav’ basın diye isim taksam haksız mı olacağım!?
…..
Kaçakçılık boyunu almış gidiyor, bizim hükümet hala sigara ve içkiye yüzde 10 ile 15 zam yapmanın peşinde.
Karar komisyondan geçmiş…
Son zamlardan sonra ülkeye giren kaçak sigara ve içkiden bunun sorumlusu olan bakanlar bile şikayet etmeye devam ederken, yine bunları önlemekle yükümlü olan iktidar sırf bazı hırsları uğruna en kolay yol olarak sigara ve içkiye zam yapıyor.
Ve aklı sıra milleti bıktıracağını veya bütçe açığı kapatacağını zannediyor.
Yapsınlar zamları görelim.
Kaçak pazarı yüzdü yüz daha artacak ve olan yine ülkenin parasına olacak.
Bunlar her şeyi çok biliyorlar ya?
Ne diyelim dersek kızarlar bize!!!
……
Laf genelden açıldığına göre genelden gitsin bakalım.
Yeni Şafak yazarı Ali Akel 25 mayıs tarihli "Özür açıklanmaz dilenir" başlıklı yazısında Uludere konusunda Başbakan Erdoğan ve hükümet üyelerinin tavrını sert sözlerle eleştirmiş, yazısını "Bir şey söyleyecekseniz doğrusunu söyleyip, gereğini yapın. Ya da ebediyete kadar susun. Allah aşkına, susun!.." diyerek bitirmişti.
Evet tam bitirdiler.
Gazete yazarın işine son verdi.
Şimdi bu gazete ve gazeteciklerden namuslu dürüst ve doğru haber bekleye bilir misiniz?
Susma sustukça sıra sana gelecek…
La oğlum sana diyorum “de git…”
Aklını başına topla.
Yoksa seni ben bile kurtaramam!!!
….
Neyin ne olduğunu herkes bildiği halde, sportif bir hareketi bu tür işlerin içine sokmaya ve rant sağlamaya çalışanlar hala konuşuyor. Birileri de çıkıp sen ne yapıyorsun demiyor! Üstüne üstlük yağlı demeçler vermeye devam ediyor.
Soldan başlayıp sağın uçuna kadar gidenlerin şimdi de cemaate hizmet etme telaşına düşmesini hayretle izliyoruz.
Ve diyoruz ki babanın malı olmayan bir yeri kendi menfaatlerin için kullanma..
Bunu da yazın “Hav hav” basın….
Hacı Şefik…
Uzaktan da olsa akrabalığımız olduğu için Dayı diye hitap ederdik.
Öyle veya böyle yardımı dokunmayan kimse kalmamıştır.
Özellikle cenazesine katılmadığı yakın bölgesinde ki insan yoktur.
Pek çok fakirin ,yoksulun cenazesin ortada bırakmamış işleri organize etmiş cenaze sahibine yük yaptırmamıştır.
Ani ölümü sonucunda toprağa verirken herkesin dilinde bir anısı vardı.
Kimisi ‘ ya bizim salamızı okuyacak diye bekliyorduk’ derken, kimi de ‘ Şimdi fakir fukaranın cenazelerinde kim kendisini paralayacak’ diye dert yanıyordu.
Sonuçta iyi bir insanı, yardımsever bir ağabeyi kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Mekanı cennet olsun , hayır dualarımızla hakkımızı gani gani helal ederek gönderdik..
Geride kalanlarına sabır diliyoruz.
……
Bu sözleri unutmayın… Utturmayın..
“Uzun vadeli ve sürekli futbolcu yetiştiren bir altyapı kurma çabasında olduklarını ifade eden Nedim Türkmen, "Barcelona'nın altyapısının bir benzerini Orduspor Kulübü'ne kurmak istiyoruz. Barcelona'nın altyapısını kuran ekibi Ordu'ya getirerek çalışmanın aynısını yaptıracağız. Altyapıdaki hocalarımız ile birlikte altyapımızı fabrikaya dönüştüreceğiz. Altyapımız futbolcu üreten bir tesis olacak" diye konuştu.”
………
Evet bizde unutmayacağız… Takipçisi olacağız…
Ve dileriz ki Orduspor alt yapısı konusunda Başkan haklı çıkar.
…
Geçtiğimiz yıl kulübeye bir genci bile oturtamayanların bu yıl bunu başarmasını canı gönülden istiyoruz.
Bekleyeceğiz göreceğiz….
Öyle iki de bir kendi kendine reklam yapmaya benzemez bu işler…
…
Kusura bakmayın…
Oluyor niye oluyor bilemiyorum…
Deniz havuzu yerine kara havuzu resmi koyduğumuz için bizi eleştiren dostlarımıza diyorum ki; evet iddia ediyor iyi gazete çıkartıyoruz.
Ama sonuçta insan eliyle olan bazı şeyler var!!!
Bekleyin ya düzelecek, ya düzelecek.
Başka çaremiz mi var!!!
…
Daha önce yazmıştık. Cumartesi Pazar günleri ölmeyin yoksa Belediye ölüm ilanlarını yayınlayamıyor diye!!!
Bir öneride getirip hiç olmazsa görevli bir zabıta memurunun bunu yapabileceğini söylemiştik.
Hey hat …
Herhalde taşınma işlerinden olsa gerek 28 Mayıs’ta kalmıştı.
Dün öğle saatlerine kadar da biz hala Hacı Şefik’in ölüm ilanının siteye konulmasını bekledik.
Yine hatırlatıyorum siteyi sadece Ordulu incelemiyor. Özellikle il dışı ve yurt dışında ki insanlar genelde ölüm haberlerini belediye sitesinden alıyor.
Dedik ya her halde taşınma işleri olsa gerek.
Deveye sormuşlar yolların kaldırımların niye işgal altında?
Ne olacak ti ki demiş.
“Böyle başa böyle tarak…”
Aferin belediyemiz!!!
Sigara izmariti kutularının üstüne çöp kutusu ileri de diye levha koyan belediyemiz şimdi de kuş boku ile başı dertte.
Park ve bahçelerde bulunan güvercinlere yem atılmaması konusunda ‘ yasaktır’ levhası koyan belediyemiz buna gerekçe olarak kuşların çimlere ve ağaçlara zarar verdiğini gösteriyor .
Belediye konuyla ilgili olarak "Vatandaşların park alanında güvercinlere yem atması sonucu artan kuş sayısı, alandaki oturma gruplarının, çimlerin ve ağaçların zarar görmesine neden oluyor. Güvercin pislikleri oraya dikilen bitkilerin, çiçeklerin ve ağaçların kurumasına yol açıyor. Biz güvercinlerin bir başka yerde yemlenmesini talep ettik. Çünkü orası bir gezi alanı ve her gün temizlemesi, yıkanması ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu alanı temiz tutmak için yaptığımız bir uygulamadır. Bu anlamda insanlarımızın daha duyarlı olmasını bekliyoruz." Diyor.
….
Park bahçeler , yollar , kaldırımlar insan esnaf işgali altında da.
Buralar içinde Belediyemize bir levha asmayı tavsiye ediyorum.
“Bu bölgeler bizim işimizi yapmamamız nedeniyle işgal altındadır. Yasak yoktur.” desinler…
Kabul ederlerse bu levhaların parasını ben vereceğim..
……
,”Onlara ek ödenek olarak resen 100 lira daha verelim. Bir öğretmenin en düşük olanı 1624 lira alıyor. Ne karşılığı alıyor? Haftada 15 saat karşılığı alıyor. Peki, düz bir memur ne kadar çalışıyor? 40 saat. 40 saat için bu rakamın altında alanlar da var. Öğretmen ek ders verirse, bunun üstünde alıyor. Bir de tatili var. Yılda iki ay. Düz memurun tatili ise 20 gün. Şimdi soruyorum; bu haksızlık değil mi?”
Öğretmenler ve öğretmen sendikaları başbakan Erdoğan’ın bu sözleri nedeniyle özür bekliyorlarmış.
Çok güldüm.
Kimden ne özrü bekliyorsunuz…
Başbakanımızı tanımasak inanacaktık az daha..
Zaten günler geçti ses soluk çıkmada öğretmenlerde “Türk” halkı gibi unutup gitti!!!
,,,,,
Ünal Yıldız pazartesi günü Yaşadığımız Şehir (2) başlıklı bir yazı yazdı.
Son bölümünü buradan tekrar etmek istiyorum.
Bu konuları yıllardır yazıyorum Erol takmıştır bize diyenler için!!!!
Şimdi Başkan’a düşen Belediye’yi içinde bulunduğu rehavetten kurtararak, modern bir şehirden ziyade, büyük bir köy görüntüsü veren Ordu’yu hak ettiği yere taşımaktır. Bunun en önemli ön koşulu ise, zamanı daha verimli kullanmaktır. Bir an önce, kendisi ve elemanları sokaklara akarak, neye mal olursa olsun, duruma acilen müdahale etmek ve gerekenleri yapmak durumundalar. Ordu halkı bu çabayı görürse, Başkan’ının arkasında durur.
Umudumu yitiriyorum!
Öyle teslim olmuşuz ki kimse ne oluyor diyemiyor…
Korku dağları sarmış.
Devletine milletine saygılı olanlar keriz diğerleri akıllı.
Aşağıda ki haberin manşet yapılacağını düşünmüştüm ama satır aralarında geçirildi..
……
Borcunu ödemeyen bir kez daha kârlı çıktı
Hükümetin Şubat 2011’de çıkardığı 6111 sayılı af kanunundan yararlanmak için mükellefler 31 Mayıs 2011 tarihine kadar vergi dairelerine başvurarak borçlarını yapılandırıldı. Kanuna göre, mükelleflerin tercihine göre yapılandırılan borçların, tamamının peşin ya da 6, 9, 12, 18 taksit seçeneklerinden birine göre ikişer aylık dönemler halinde ödenmesi gerekiyordu. Bu kapsamda yapılandırılan borçların birinci taksidinin Haziran ayında, ikinci taksidinin Temmuz’da, üçüncü taksidinin de 30 Eylül 2011 tarihi akşamına kadar ödenmesi gerekiyordu. Ancak bazı mükellefler üç taksidini de ödemeyerek haklarını kaybetti. Bu durumda olan vatandaşların sayısının 800 bin civarında olduğu belirtiliyor.
Yeniden yapılandırmada üçüncü taksitin son ödeme tarihinin 30 Eylül olduğuna dikkati çeken Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, vatandaşlara üçüncü taksidin ödenmesinde ‘Hakkınızı kaybedeceksiniz’ uyarısı yapmıştı. Şimşek, geçtiğimiz yıl Eylül ayında, yeniden yapılandırmada Haziran ve Temmuz aylarında taksitlerini zamanında tam olarak ödemeyen vatandaşların, bu fırsattan yararlanma haklarını kaybetmemeleri için üçüncü taksitlerini sürelerinde ödemeleri gerektiğini açıklamış, vatandaşları defalarca uyarmıştı. Ancak son düzenleme, ‘Borcunu ödemeyen yine kârlı çıktı’ yorumlarına neden oldu.
……..
Peki aşağıda ki yazıyı okuyup da medyanın çoğunluğuna tüh şerefsizler dememek mümkün mü ?
……
Anaysa Mahkemesi ise bugün de gündeme yansıdığı gibi bu talebi reddetti. Medyada bu kararın üstüne balıklama atlayarak “4+4+4 tamam” şeklinde verdi.
Halbuki iş hiçte öyle değil.
Konuyla ilgili medyanın içinde bulunduğu büyük yanılgıyı Anayasa Mahkemesi eski raportörü Ali Rıza Aydın’a sorduk.
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararının ‘yasaya vize’ anlamına gelmediğini söyleyen Ali Rıza Aydın, mahkemenin yasayı sadece şekil yönünden incelediğini hatırlattı.
Aydın konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Bu karar resmi gazetede yayınlandıktan sonra CHP veya en az 110 milletvekilinin başvurusuyla bu kez yasa esas yönünden incelenecek. Özellikle yasanın laik eğitim yönünden incelenmesi bu başvurudan sonra yapılacak. Ancak o zaman yasanın uygulanması netliğe kavuşacak.”
….
Her şeyin üstüne örtme peşinde olan medyaya nasıl güveneceğiz.
Peki bu güvensizliği nasıl eyleme dönüştüreceğiz.
Ne zaman akıllanacağız….
Bilemiyorum, her geçen gün umudumu da yitiriyorum…
UYUYANLAR…
Daha önceki yazılarımda İçişleri bakanı İdris Naim Şahin’i sevmem demiştim.
Bir virgül koyarak göreve mi yerine getireyim.
Ne diyor bu insan bunlar kaçakçı bunlar PKK ya yardımcı.
Başbakan dahil olmak üzere Hüseyin Çelik ve benzerleri yükleniyor….
Söyleyin bakalım hangi birimiz sevmediğimiz Şahin’in açıklamalarına yöre halkı olarak tepki koyuyoruz
Sayın bakanın PKK söylemine yerden göğe kadar katılıyorum dersem kızar mısınız…
Ben kızmadığım gibi hakta veriyorum.
Bakan kendi içinden geldiği gibi söylüyor. Bende aynen katılıyorum.
Bana birilerinin faşist deme şansı yok. Bu söylemleri ret edenlerin faşist olma şansı var.
Benim çocuklarım benim kardeşlerim şehit olduğunda onlara 3 kuruşu layık görenler Pkk kaçakçılarına onlarca misli tazminatı ödeyenler kim ayni hükümet değil mi ?
Bir kurban verilecekse bu içişleri bakanı değil başbakan olmalıdır.
Veya Hüseyin Çelik başbakan yardımcı Bülent Arınç.
Kendi bölgelerinin insanlarının hassasiyetin göz ardına koyanlar bizim gibi memleketini sevenlerin tepkisini niye göz ardı ediyor.
Hayatım boyuncu yanlışlara göz yummadım ama doğrulara da hayır demedim …
Bakan Şahin iktidarına rağmen gerçekleri konuştuğu için kendisine teşekkür ediyorum.
Sayın Öcalan demeyi kabul eden yargının poşu için 11 yıl vermesini de bu günkü iktidara bırakıyorum.
Tartışalım… Ama gariban Anadolu çocuğu(!) bir bakanın içten gelen söylemlerini ise kabul edelim.
Kim kabul etmiyor ki?
PKK piçi Abdullah Öcalan dersem bana dava mı açılacak?
Açılırsa koskoca içişleri bakanını idam etmemiz gerek değil mi ?
Üzgün ve süzgünüm
Ey millet İran devrimi hatırlıyor musunuz?
Daha öncede yazdım….
Önce mollalar sonra devrimciler birlik oldu…
Sonrada da her şey kaçırılmaz oldu… !!!
………
Adamlar kontrol noktasından kaçıyor… Tam 94 kilometre geliyor ve tütsüne üstlük hiçbir önlem alınmayan Emniyet binasının önünde patlamayı gerçekleştiriyor.
Malum yandaş , yalaka malum basın bu işi yapan asker olsaydı yeri göğü inletirler çoktan birilerinin ipini keserlerdi.
Ama birkaç namuslu basının haricinde bunu soran olmadı.
Ölen polis için kahraman başlıkları atanlar ayrıca şunu da sormalıydı bu gariban pisi pisine öldü kim bunun sorumlusu hesap verilsin denirdi.
Askere yapılan her baskından sonra kelle isteyen şerefsizlerin kendilerine benzettiği asker içinde arkıt bunlara yapmayacaklarını biliyorum.
Bakalım bunun hesabını kim verecek.
Polis 94 kilometre uyudu.. Hükümet uyudu.. Devlet uyudu…
Yazık hem de çok yazık…
Daldan dala…
Önce yandaşlıkla başladı işler.
Mitinglerde boy gösterdiler.
Her yere daldılar.
Yıllarca hizmet verenleri bir kalemde silip atmayı başardılar.
Tarihte yapılmayanları yaptılar.
Şimdi de bir dümen bularak ‘ Cemaat’ ile iş birliği yapmanın yolunda.
Daldan dala hoplayıp zıplayarak gidiyorlar. Gidiyor…
Bakalım bu çekirgenin zıplayışı ne kadar sürecek..
…
Polis niye dövmesin?
Memur eyleminde yine polisin gözü döndü ve ortalıklar karıştı.
Polis memuru niye dövmesin?
Polis hükümete kızana yine cop indirmesin?
Polis AKP iktidarı ile din görevlileri ile birlikte maaşları en çok iyileştirilen ve artırılan kesim olmuştur.
Polis askerlikten muaf tutulmuştur.
O halde polis niye hükümetine laf söyletsin hükümetine karşı gelenleri niye dövmesin? !!
….
Sınır dışı operasyonu
Yandaş ve yalakalar devrede:
TSK o kadar büyük grubu niye görmedi niye o kadar şehit verildi?
TSK karakolun burnuna kadar giren grubu nasıl göremez nasıl vuramaz?..
Yandaş ve şerefsizler tekrar devrede…
TSK o insanları nasıl öyle hemen vurur.
Nasıl yapılır, bu nasıl istihbarat…
Ulan şerefsizler sınır dışında neyin ne olduğu belli değil. Vururlar niye vurdunuz, vurmazlar niye vurmadınız deyip ortalığı karıştırıp kendinize rant sağlamaya çalışırsınız…
Şehit askere 3 lira verilirken bu kaçakçılara 15 lira verildi yetmedi.
Daha nasıl küfür edeyim bilemem ki ?!
…..
Taraf gazetesinden İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin için enteresan bir benzetme geldi.
Gazete İdris Naim Şahin'in Uludere ile ilgili yorumlarının yer aldığı haberde fotoğraf olarak "odun" kullandı. "Odun" fotoğrafının yanına ise, oldukça küçük puntolarla "TEMSİLİ FOTOĞRAFTIR" notunu düştü.
…..
İdris Naim Şahin’i sever misiniz diye sorsalar 10 dakika düşünürüm.
Ya Altan kardeşler ve Taraf gazetesi deseler bir dakika durmam nefretimi haykırırım.
Ama yukarıda ki yazılanları okuyunca nefretim bir kat daha arıttı.
Bu ne cesaret, bu ne ahlaksızlık. bu nasıl insanlık, bu nasıl gazetecilik?
Birileri sevmemek ona hakaret etme yetkisi vermez.
Ancak söz gelip dolaşıyor bir zamanlara bakınca…
Besle kargayı oysun gözünü…
Mangalda kül bırakmamak
Sanki birileri hep bunların düşmanı gibi bir kamara sürdükleri için neredeyse önlerine gelen küfür edip hakaret etmeye çalışıyorlar.
Benden onlara tavsiye yarın bu gün sizi o maaşını alıp önünde iki büklüm büküldüğünüz kişiler kurtaramaz.
Men Dakka dukka ( çalma kapımı çalarlar kapını)
Dalkavuklar ve soytarılar her kral değişiminde değişmek ve sefilleşmek durumunda kalırlar.
O yüzden konuşurken , yazarken, söylerken mangalda kül bırakmayanlara tavsiyemiz budur.
……
Kumbaşı konusunda vatandaş tepkili.
Peki ey vatandaş bu çalışmalar aylar önceden başladığında neredeydiniz?
Haberimiz yoktu, şöyleydi böyleydi demeye kimse yeltenmesin.
Adamlar havuzlarını yaptılar balıklarını attılar.
Bundan sonrası beyhude olur kanaatindeyim!!!
Ama mücadeleden de yılmak yok.
Sonuç ne olacak bilemiyorum.
Ama birilerinin, üst düzey yetkililerinin bu konuda haberimiz yoktu demesine söylenecek bir şey de bulamıyorum
…..
19 Mayıs ve Ekonomi başlıklı yazım ile ilgili olarak okuyucularımızdan bazıları bu sessiz kalanlara bir şamar da Allah attı diye lafa girdi.
Ne oldu derken 20 Mayıs günü yağan yağış nedeniyle esnafında doğru dürüst iş yapamadığını belirtiyorlardı.
Bizde 19 Mayısın yasaklanması ve peşinden gelen 20 mayısın önemine değindiğimiz yazıda bu esnafın kuruluşlarının nerede olduğunu niye sessiz kaldıklarını sormuştum.
20 Mayıs günü yağan yağış neyin nesi idi acaba?!!!
…..
Vallahi geç kalınmış ve yıllar önce bitmiş olması gereken Çevre Yolu konusunda ilk kazma vurulmuş haberleri beni hiç mutlu etmedi.
Sadece gelecek nesil adına sevindim.
Karayolları yıllarca bizden intikam aldı..
Niye mi çünkü biz sahil yolumuzu bozdurmadık eylem yaptık.
Ondan sonra ilk işleri Ordu Tünelinin adını değiştirmek oldu.
Kavga dövüş zorla Ordu ismini eklettik.
Çevre yolu konusunda da siyasilere yön verdiler.
Yani Çevre yolu konusunda ilk sorumlu yıllardır iktidar olan AKP’dir.
Niye mi çünkü tek başına bir iktidarın yapacağı işti bu iş.
Bir küçük anı ile bitireyim
Ordu Bolaman yolu yapımı sırasında tünellerin açılışında bulunuyoruz.
Heyecanlıyız mutluyuz. Yanımızda zamanın Enerji ve Tabi Kaynaklar bakanı Mehmet Hilmi Güler’de var.
Sayın bakanım diyorum tek başına iktidardasınız. Gücünüz de var. Gelin bu işin devamı olarak Çevre Yolu inşaatını da ihaleye çıkartalım burada mevcut bir firma var bütün ekipmanları burada eğer bu yol 5’e çıkacaksa 2 liraya mal olur sizde bir taşla iki kuş vurmuş olursunuz dedim.
Söylediğim söylediğimle kaldı.
Şimdi devlet yolu yapıyor.
O gün devlet ve hükümet görevini yapsaydı şimdi ülkenin kaynaklarının bir bölümü korunmuş olur bizde yıllardır bu kahrı çekmemiş olurduk.
Müzeler…
Ne yağ çekecek, ne de üstüne katkı sağlayacak adamım.
Hepsi beni aşar . Niye biliyor musunuz?
Anlatayım… Bilmeyenlerde bilsin.
Babam öldükten sonra yazdığım yazılara daha fazla yoğunlaşıp bir bütün haline getirmiştim. Kitap yapayım dedim. Birilerinin editör ve benzeri olması yani yazıları okuyup düzenlemesi gerektiğini düşündüğümde sığınacağım liman yıllarca tanıdığım İbrahim Dizman öğretmenim oldu.
Zaten kitabımın ön sözünü de o yazdı…
Neyse saadete gelelim.
Benim bilgisayar devre dışı kalınca 3-5 gün giremedim internete.
O arada rahatsızlığım nedeniyle de çıkamadığım için dışarıya Ordu Olay gazetesini takip edemedim.
Sevgili İbrahim Dizman bizim Ordu Basın Müzesi için bir yazı yazmış.
Önce onu paylaşayım sonrada derdimi anlatayım . buyurun Okuyalım:
MÜZESİZ KENT ve BİR ÖNERİ
|
|
|
|
Müze, toplumsal belleğin somutlaştığı yerdir. O kentin, yörenin sahip olduklarını özenle koruma duygusunun belirginleştiği biricik mekandır. Sahiplenme, değer verme istencinin göstergesidir müzeler…
Ya müzesizlik? Toplumsal belleğe değer vermemek, günübirlik yaşamak, dolayısıyla tarihsel bir altyapıdan çok gündelik ilişkilere yaslanmak demektir müzesizlik.
Bir kent sahip olduklarını özenle koruma duygusunu geliştirmemişse; kendi geçmişine değer vermiyordur.
Sahiplenme, değer verme istenci bir uygarlık belirtisidir aynı zamanda. Kökleşme, birikimlerini yarına taşıma göstergesidir.
Bu bağlamda Ordu’nun eksikli kentlerden olduğunu saptamak durumundayız. Paşaoğlu Konağındaki Etnoğrafya Müzesi’ni işaret etmesin kimse. Orası ölü doğmuş, devletin sırtında yük bir mekandır. Yaşamayan bir müzedir, yapaydır. Bu müze “konseptini” Ordu’ya layık gören zamanın yöneticileri kentin sırtına bir kambur sarmaktan kaçınmamışlardır ne yazık ki. Bun geçen aylarda uzun uzadıya tartışmıştım bu sütunda; yinelemeye gerek görmüyorum.
Ordu Kent Müzesi konusunda ise 10 yılı aşkındır yeri geldikçe yazıyorum; dosyalar hazırladım, önerilerde bulundum, girişimlerde bulundum; başarılı olamadığımız alanlardan biri olarak kaldı ne yazık ki.
Önceki gün Ordu Hayat’ta Sevgili Erol Karaer , basın müzesi gereksinmesinden söz ediyordu. (Ordu Yeni Hayat’ı ilgiyle izlediğimi ve yeni yazar ve yöneticilerini kutladığımı da belirtmeliyim) Erol’un betimlediği Tuncer Engin’in bürosunda benim de katıldığım söyleşilerde de gündeme gelmişti bu konu. Evet, bir Ordu Basın Müzesi olmalıdır.
Bu konuda önemli bir tarihin eşiğindeyiz. Ordu’da “ilk basılı haber”in yayımlanışının 100. yıldönümüdür 1913.
“İlk basılı haber” tanımını kullandım; bu nedir diye soran çıkabilir. Aslında bu “ilk gazete”dir. 1911’de kurulan Osmanlı Telgraf Ajansı’nın yayın organıdır ve büyük kaza ve il merkezlerinde periyodik olarak gazete biçiminde yayımlanmıştır. Ordu’da yayımlanan Osmanlı Ajansı da budur. Bugünden örneklersek, Anadolu Ajansının kendine ait bir gazete çıkardığını düşünün, onun gibi bir şey.
2013’te, Ordu neden bir basın müzesine kavuşmasın? Geçen yıl bu konuda bir proje de hazırlamıştık aslında, Uğurcan Ataoğlu ile birlikte. Ben kendi adıma göreve hazırım…
……….
Dizman sevgi ile istek ile bu düşüncemizi paylaşmış.
Şimdi sıra öncelikle sonra Gazeteciler Derneğimizde . Bu istek ve yardımlaşma isteğini yabana atacak değiller.
Ordu Sağra konağını bir katını fındık müzesi bir katını, basın müzesi yapmak bizim boynumuz borcu olsun.
Her ne kadar fındık müzesi konusunda Ticaret borsası ve odası sesini çıkarmasa da kaçamayacakları düşüncesindeyim.
Ne olur kim ne derse desin hiç olmazsa bu müzeyi Ordu’ya kazandıralım. Daha önceki yazımda isimlerini bahsetmeyi unuttuğum insanlardan özür diliyorum.
O insanların manevi huzurunda saygı ile eğiliyorum, yaşayanlardan katkı bekliyorum.
İbrahim Dizman ve benzerleri bu memlekete çok hizmet ettiler ve yazılarında da diyorlar ki Ben kendi adıma hazırım’
Peki sayın valim belediye başkanım siz hazır mısınız?
Siz hazırsanız bırakın yapacaklar var.
Bize sadece yerimizi tahsis ediniz.
Orduspor taraftarı kaç para?!!
İNANAMADIM -İNANAMIYORUM
Orduspor Teknik Direktörü Hector Cuper, finali kazanamadıkları için üzgün olduğunu söyledi.
Play-off'a kalamayan takımlar için böyle bir organizasyonun düzenlendiğini vurgulayan Cuper, "Önümüzde uzun bir tatil olacaktı. Bu organizasyonun verimli olduğunu söyleyebilirim. İlk zamanlarda oynamayan oyuncuları oynatma fırsatı bulduk. Ucunda ödül olsaydı daha farklı olabilirdi" dedi.
Her takımın kupa kazanmak isteyeceğini kaydeden tecrübeli Hoca Cuper, "Ancak oyuncuların bir süre sonra oynama isteği kalmıyor. Organizasyonda grupta 6 maçı kazandık. Ne yazık ki final maçını kaybettik. 'Bu turnuva gerekli miydi' derseniz, bunu organizasyonu yapanlara sormak gerekiyor" diye konuştu.
….
Yukarıda sözler Orduspor resmi internet sitesinden alınmıştır.
Sonuçta Cuper bu sözü söylese bile onu resmi internet sitene taşımak Orduspor taraftarına yapılan en büyük saygısızlıktır, seviyesizliktir.
Başkan Nedim Türkmen şampiyon Orduspor taraftarı diyor.. Peki Cuper ne diyor. Belki dedi demedi ama bu sözler neyin nesi…
“Ucunda ödül olsaydı daha farklı olabilirdi”
Sayın Cuper belki bilmiyorsun bizim adetleri veya böyle söylemek istemedin. Ama sana bu yazıyı okutsunlar. Ayrıca Büyük Orduspor yöneticileri de okusun ve utansın utanırlarsa…
Orduspor taraftarının mutluluğundan daha büyük ödül var mıdır?
Sizin işiniz gücünüz para mı ?
Ey yönetim acilen çıkın Cuper adına ve kendi adınıza özür dileyin.
Yani ödül yok, para yok diye mi oynamadılar veya takımı böyle dizdiler.
Orduspor yönetimi tarihe geçmeye devam ediyor.
Bu kez de böyle bir söze internet sitesinde yer vererek sözde büyük taraftarını nasıl dikkate bile almadığını gösterdiler.
Sizin Orduspor sevginiz paraya endeksli ise, öyle gözüküyor, bırakın bu büyük taraftar işlerini!!!
.Niye mi; oraya gelen binlerce kişiye bir galibiyet armağan edip yüzlerini güldürmekten büyük bir ödül var mı?
Hadi açıklayın büyük başkan Nedim Türkmen ve arkadaşları!!!
Açıklayın bakalım Orduspor’un başarılı olması için para ödülü ne kadar olmalı ?!!
…..
Karayolları arazisine Valilik ve Belediye binasının yapılmaması bence isabetli olmuştur.
Belediye binası nereye yapılır nasıl yapılır artık onu yönetim bilir. Eski yerine yapılacak diyorlar. Olabilir ancak yeni bina ile birlikte Belediyenin önü yine oto park ve yeme içme yeri olacaksa şimdiden yazıyorum olmadık lafı etmeden bırakmam!!!
Zaten iyice köyleşmeye başladık bari yine bina ile birlikte Belediyemizin önün geniş bir alan haline getirip ve bu çirkinliklerden şehri kurtarın.
….
Karayolları arazisi konusunda iyi kokular almıyorum. Belediyenin oraya gitmesinin engellenmesi Ordu Valililiğinin de oraya gideceği anlamına gelmez. Özellikle Ordu belediye yönetiminin şehrin büyümesini ve hava alacak alanlarının darılmasını göz önüne alarak öncelikle buraya karşı gelmesi gerekirdi.
Belki de hayırlısı oldu. Ordu belediyesinin acil olarak bir karar alıp burasını imara kapatmalıdır.
Ben yazıyorum tarihe not düşmek adın. Katılırlar katılmazlar.
Ama Belediye bu kararı alırsa gelecek neslin ve şehrin yaşamsal değeri için bulunmaz bir nimet olacaktır…
19 Mayıs ve Ekonomi!
Esnaf yeni anladı. Esnafın dernekleri odaları da yeni anladı ?
Neyi mi?
Kutlamaları iptal edilen kimine göre de sözde yasaklanan 19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor bayramının ne kadar değerli olduğunu …
19 Mayıs Cumartesi günü sokaklarda pazarlarda deyim yerindeyse in cin top oynuyordu.
Biri iki esnaf durumdan yakınarak dert yandı.
Bende bu olaylar olurken ne sizin ne de sizin bağlı olduğunuz Odaların, derneklerin sesleri çıkmadı şimdi mi akıllandınız? Bana değil kime oy verdiyseniz ona dert yanacaksınız diyerek sitem ettim…
…
Ordu ve bölgemiz için 19 Mayıs ve 20 Mayıs günleri çok önemlidir.
Bilenler bilir bilmeyenler de öğrenmiş olur nasıl ekonomi olduğunu..
Özellikle yüksek köy ve ilçelerden insanlarımız 19 Mayıs stadyum gösterilerini izlemek için bir gün önceden gelir, akrabalarında veya kendi evleri varsa kalır ertesi gün 7 Mayıs şenliklerine katılır giderdi.
Simitçisinden gazozcusuna kadar insanlar nemalanır herkes evine mutlu dönerdi.
Şimdi olursa bir 20 Mayıs günü şenlik olur o da parası yetip de şehre inecek gücü olanlar için geçerli olur.
…
Yeni hesap sorulacak çok yerler var…
Her şeyi seyrederseniz, ya esir olursunuz, ya da rezil…
Ya da …?!
....
Buca Belediye Başkanı CHP’li Ercan Tatı, 19 Mayıs Bayramı’yla ilgili Atatürk Anıtı’na çelenk koyma isteğine izin vermeyen Kaymakamlık’a tepki gösterdi.
İzmir'in Buca İlçesi Belediye Başkanı CHP'li Ercan Tatı, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı'yla ilgili Atatürk Anıtı'na çelenk koyma isteğinin, Kaymakamlık tarafından uygun görülmemesine tepki gösterdi.
Anlamsız bulduğunu söylediği yönetmelikle kutlamaların kısıtlanmasına tepki gösteren Başkan Tatı, "Böyle bir engelleme, şaşırtıcı, kamera şakası gibi. Yarın resmi törenin ardından arkadaşlarımızla anıta çelenk koyacağız. Engelleneceğimizi sanmıyorum. Bayrak, ülke hepimizin. Atatürk, hepimizin gerçeği, tek liderimiz" diye konuştu.
….
Bakın ekonomiden nereye geldik.
Yarında Atatürk heykellerini kaldıracaklar.
Softaların heykelleri dikilecek.
Her mahalleye bir medrese açılacak…
Olmayacak mı zannediyorsunuz…
Yavaş yavaş yapıyorlar…
Uyuyan uyumaya devam eden Necip Türk milleti ve sivil toplum örgütleri yarın dert yanacak benim gibi enayilerde bulamayacaklar.
….
Siz dar gelen bize bol gelsin…
Aziz, nezih, bir kısım Türk milleti!!!
Tebrik ederim!
Ordu Belediyesi, sigara izmaritlerinin gelişi güzel sokağa atılmaması için şehrin çeşitli noktalarına yerleştirdiği sigara söndürme kutularının çöp kutusu gibi kullanılması üzerine çareyi uyarı levhaları asmakta buldu.
Ordu Belediyesi, sokaklara izmaritlerin gelişi güzel atılmasını önlemek ve ortaya çıkan çirkin görüntüyü kaldırmak için birkaç ay önce şehrin değişik noktalarına "sigara söndürme kutuları" yerleştirdi. Ancak vatandaşların bu kutuları sigara söndürmek veya izmarit atmak yerine çöp kutusu gibi kullanması Belediye yönetimini kızdırdı. Belediye, bunun üzerine bazı sigara söndürme kutularının yanına çöp kovasının yerini işaret eden uyarı levhaları yerleştirdi. Uyarı levhalarına rağmen vatandaşlar çöplerini sorumsuzca bu kutulara atmaya devam etti.
….
Haber böyle Belediye yönetimi kızdı da mı böyle bir karar aldı bilemem ama tebrik ederim.,
Ancak her sigara söndürme kutularına bu levhayı koyabilir mi ?!!
Tabi ki hayır.
….
Bir iş yerinin Doğal gaz panosuna göz yuman ve yayaların haklarının gasp edilmesine sesini çıkarmayan belediye yönetiminin, bu konularda da böyle ilginç kararlar almasını beklemek hakkımız olsa gerek.
Şehrin yollarının ve kaldırımlarının esnafların çoğu tarafından işgal edilmesine göz yuman ve yayaların haklarını korumayan bir yerel yönetim anlayışı olabilir mi ?
Dediğim gibi Belediye yönetiminin bu konularda ilginç kararlar alırsa sonuna kadar destekleyeceğimi buradan beyan ediyorum.
….
Bir özel otoparkın giriş ve çıkışında ki kaldırım taşları yıllardır kırık bir durumda dururken bunu görmeyen ve burayı yaptırtmayan Belediye yönetiminin kenar mahallelerde ki noksanlıkları görmesi mümkün mü ?
….
Neyse senet ve seçim zamanı çabuk gelir diyorlar.
Bizde o günleri bekliyoruz.
….
Hele ki Kent konseyi diye bir kurumun sanki bu şehirde hiçbir şey olmuyor gibi davranması da bir garip.
Yanlışları dile getirmek yetkilileri uyarmak suç mu ?
Bu görevdir ve bu göreve gelindiğine göre erdemli ve laiki ile yapmak gerekmiyor mu ?
Gül ve Fındık…
"Bugün Türkiye'de herkes düşüncesini rahatlıkla ifade edebilir. En aykırı düşünceler bile konuşulabilir. Maalesef bazı dönemlerimiz vardı konuşmak bile sıkıntılıydı. Görüşlerinizi ifade ederken bile düşünerek konuşmak zorundaydınız. Hatta bazı dönemler vardı konuşamazdınız. Hatta Kürtçe konuşulamayan dönemler oldu. Bu dönemler bitmiştir. Şimdi herkes düşüncesini açıkça konuşabilir, yapıcı bir şekilde ifade edebilir. Ama bunun ötesinde eğer kavga, şiddet, terör söz konusu olursa buna karşılıkta hep beraber dur demesini de bilmemiz gerekir. Çünkü bizim kaybettiğimiz çok yıllar var, yapacak çok işlerimiz var."
….
Yukarıda ki sözleri kim söylemiştir.
Biraz yazdıktan sonra belirteceğim…
….
Bağımsız İletişim Ağı (BİA) tarafından açıklanan rapora göre, 2012 yılının ilk çeyreğinde, 12’si gazeteci, 21 kişi “örgüt propagandası” iddiasıyla toplam 254 yıl hapis talebiyle yargılandı. 4’ü gazeteci 7 kişiye 16 yıl 11 ay hapis cezası verildi. İlk üç ayda, “Örgüt propagandası” iddiasıyla Özgür Gündem, Atılım, Demokratik Vatan, Demokratik Ulus, Yeni Demokratik Yaşam gazeteleri yasaklandı, toplatıldı ve yayını durduruldu.
BİA’nın 2012 yılının ilk çeyrek dömi için hazırlanan Medya Gözlem ve İfade Özgürlüğü Raporu yayımlandı. Rapor, cezaevindeki gazeteci sayısını, uzun tutuklulukları, ifade özgürlüğü kapsamındaki soruşturma ve yargılamaları, ifade ve basın özgürlüğünü kısıtlayan Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 7/2 başta olmak üzere, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 215, 220, 285, 288, 314. maddeleri bağlamındaki davaları ortaya koyuyor. Raporda, 100 gazeteci ve 35 dağıtımcının cezaevinde olduğu, 2012 Ocak-Şubat-Mart döneminde 12’si gazeteci, 21 kişinin “örgüt propagandasından” 254 yıl hapis talebiyle yargılandığı ve savcıların 24 BDP milletvekili için 120 fezleke düzenlediği kaydedildi.
Yazdıklarından yargılanıyorlar
Raporda yer alan bilgilere göre, gazeteci ve dağıtımcılar “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi” ve/veya “örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek” ile suçlanıyor. Bazı gazeteciler ise “silahlı ya da silahsız örgüt kurmak”, “sevk ve idare etmek”, “üye olmak” suçlaması ile yargılanıyor ve hakkında hüküm verilenler var. Azadiya Welat Gazetesi sorumlu yazı işleri müdürleri Vedat Kurşun, Ruken Ergün ve Ozan Kılınç, Aram Yayınları imtiyaz sahibi ve Hawar gazetesi sorumlusu Bedri Adanır, doğrudan yaptıkları haber, yazdıkları yorum ve kitaplardan dolayı açılan ceza davalarında yargılanıyor.
Rapora göre, hakaretten yargılanan 10’u gazeteci 14 kişinin davaları da sürdü. 10 gazeteci, 28 yıl hapis ve 20 bin TL tazminat talebiyle, diğerleri ise 6 yıl hapis ve 10 bin TL tazminat talebiyle yargılanıyor.
….
Raporlarda böyle diyor.
Ülkenin en önemli koltuğunu işgal eden bir kişinin bu söylediklerine elbette inananlar olacaktır.
Ancak yaşayanlar sadece bu tür söylemlere gülüp geçmektedir.
Bunun söylediği günde gazeteciler Başbakan ve yardımcıları tarafından ağır hakaretlere uğramakta hatta bazıları tehdit bile etmekteydi.
….
Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül lütfen biraz da gerçekleri Türk halkı ile paylaşın.
Hala tarafsız olamamak sıkıntısı mı yaşıyorsunuz?!..
….
Fındık mevsimi yaklaştıkça daha doğrusu fındık kendi kendini göstermeye başladıkça, rekolte tahminleri peş peşe gelmeye devam ediyor.
Üreticilerin bir çoğu ile konuştum. Rekolte 22011 yılında ki fındığı geçmez diyorlar.
Özellikle Palaz fındıkta sıkıntı olduğu belirtiyorlar.
Ordu)da ki sonuçların Mayıs ayı sonuna doğru netleşmesi bekleniyor.
Bakalım ilgili kuruluşlar arasında rekolte tahminleri kaç farkla çıkacak çok merak ediyoruz.
Çeşit çeşit konular!
Şimdi tam “Gazozuna” oldu
Türkiye Futbol Federasyonu tarafından düzenlenen Spor Toto Kupası'nın Finali, 17 Mayıs Perşembe günü saat 20:00'de Fi Yapı İnönü Stadı'nda oynanacak.
Kupada, Spor Toto Süper Lig'in 34 haftalık Lig Grubunu 9-18 sıralarında bitiren takımlardan, oynamak isteyen 8'i yer aldı. 4'er takımdan oluşan 2 grupta çift devreli lig usulüne göre oynanan karşılaşmalar sonucunda A Grubu'nu Orduspor ile B Grubu'nu da Gaziantepspor lider tamamladı.
Orduspor ile Gaziantepspor arasındaki finali kazanan takım Spor Toto Kupası Şampiyonu olacak. Final maçında; seyirci hasılatı, gider ve hisseler kesildikten sonra, kalan net hasılatın yüzde 60'ını galip takım, yüzde 40'ını da mağlup takım kazanacak.
…
Ne oldu şimdi. Federasyon eline yüzüne bulaştırmaya devam ediyor. Centilmenlig ödülünü de vermezlerse şaşırmayacağım…
....
Ordu Kamu-Sen İl Temsilcisi Ömer Okumuş, gazetemize verdiği özel röportaj da gündeme ilişkin konulara değindi. Okumuş; “Ordu’nun bugün ki en büyük sorunu İşsizliktir” diye